Hilmioğlu, Hasan Atilla Uğur, İbrahim Özcan, İbrahim Şahin, Kemal Aydın, Levent Ersöz,
Mehmet Haber al, Mehmet Şener Eruygur, Muhittin Erdal Şenel, Mustafa Abbas Yurtkuran,
Mustafa Ali Balbay, Mustafa Dönmez, Mustafa Koç, Neriman Aydın, Rıza Ferit Bernay,
Sinan Aydın Aygün ve Yalçın Küçük hakkında, örgüt faaliyeti çerçevesinde cebir ve şiddet
kullanarak. Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya Türkiye Büyük
Millet Meclisinin görevlerini kısmen veya tamamen yapmasını engellemeye teşebbüs
etmek suçundan eylemine uyan TCK 311 - (1), 3713 Sayılı TMK 5. maddesinin tatbiki
istenmiştir.
2)HÜKÜMETE KARŞI SUÇ
İddianamelerde. Hükümete karşı suç nedeniyle, sanıklar Ahmet Hurşit Tolon, Ahmet
Tuncay Özkan, Alaettin Sevim, Altunay Şahin, Bedrettin Dalan, Birol Başaran, Cem Şimşek,
Cemal Gökçeoğlu, Cihandar Hasanhanoğlu, Doğu Perinçek, Durmuş Ali Özoğlu, Dursun
Çiçek, Erol Manisa, Fatih Hilmioğlu, Fatih Koca, Fuat Selvi, Hasan Ataman Yıldırım,
Hasan Atilla Uğur, Hasan Iğsız, Hıfzı Çubuklu, Hulusi Gülbahar, Hüseyin Nusret Taşdeler,
İbrahim Özcan, İbrahim Şahin, İlhan Selçuk, İsmail Hakkı Pekin, Kemal Aydın, Levent
Ersöz, Mehmet Bülent Sarıkahya, Mehmet Eröz, Mehmet Fikri Karadağ, Mehmet Haberal,
Mehmet İlker Başbuğ, Mehmet Otuzbiroğlu, Mehmet Şener Eruygur, Meryem Kurşun,
Muhittin Erdal Şenel, Murat Uslukılıç, Mustafa Abbas Yurtkuran, Mustafa Ali Balbay,
Mustafa Bakıcı, Mustafa Dönmez, Mustafa Koç, Muzaffer Tekin, Neriman Aydın, Orhan
Güçlü, Recai Alkan, Rıza Ferit Bernay, Sedat Özüer, Sinan Aydın Aygün, Turhan Çömez,
Veli Küçük, Yalçın Küçük, Yusuf Erikel ve Ziya İlker Göktaş hakkında, örgüt faaliyeti
çerçevesinde cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan
kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek
suçundan eylemine uyan TCK 312 - (1), 3713 Sayılı TMK 5. maddesinin tatbiki
istenmiştir.
/ / M ' 658/2271
İLGİLİ MEVZUAT'IN İNCELENMESİNDE;
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun Devlete ve Millete karşı suçlar başlıklı dördüncü
kısmın beşinci bölümünde Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar
düzenlenmiştir.
Dava dosyası sanıklarının eylemlerini ilgilendiren TCK'nın 309, 311 ve 312 Maddelerine
kısaca değinecek olursak;
5237 sayılı TCK'nın 309. Maddesi: "(1) Cebir ve şiddet kullanarak. Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen
getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar.
(2) Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan
dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.
(3) Bu maddede tanımlanan suçların işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara
özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur." Şeklindedir.
Maddenin Gerekçesi:"Anayasanın Başlangıç Kısmında aynen "Millet iradesinin mutlak
üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına
kullanmaya yetkili kılınan hiç bir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi
demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk dışına çıkamayacağı, hiç bir faaliyetin
Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının.
Türklüğün tarihi ve manevi değerlerini, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve
medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği olarak
kutsal din duygularının devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı,"
şeklindeki ifade ile siyasal iktidarın kuruluş ve işleyişine egemen olması gereken ilkeler
gösterilmiş bulunmaktadır.
Siyasal iktidarın kuruluşu ve işleyişine egemen olan bu ilkeleri içeren kuralların bütünü.
Anayasal düzeni teşkil etmektedir. Bu madde ile korunmak istenen hukuki yarar, Anayasa
düzenine egemen olan ilkelerdir.
Madde ile korunmak istenen hukuki yararın niteliği dikkate alınarak, "Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzen" ibaresi kullanılmış, böylece korunmak
istenen hukuki yarara açıklık getirilmiştir.
Maddede tanımlanan suçun oluşabilmesi için, cebir veya tehdit kullanarak Anayasal
düzenin değiştirilmesine teşebbüs edilmesi gerekir. Bu nedenle, cebir ve tehdit bu suçun
unsurunu oluşturmaktadır. Cebir ve tehdit kavramlarının hukuki anlam ve içeriği, bilinen
bir husustur. Bu nedenle. Anayasal düzenin değiştirilmesine yönelik teşebbüsün ancak
cebir veya tehdit kullanılarak, yani bireylerin iradeleri zorlanmak suretiyle ifsat edilerek
gerçekleştirilmesi gerekir. 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 146. maddesinin kaynağını
oluşturan 1889 İtalyan Ceza Kanununun 118. maddesi, 146. maddede olduğu gibi, cebir
("Violentemente") unsurunu taşımaktaydı. Ancak, 1930 faşist İtalyan Ceza Kanununun
aynı konuyu düzenleyen 283. maddesinde, suç tanımından cebir unsuru çıkarılmıştı.
659 / 2271
li
Faşizmin etkisiyle kaleme alınan bu 283. madde, bilahare 11.11.1947 tarihinde yeniden
değiştirilerek; suç tanımında tekrar cebir unsuruna yer verilmiştir.
Maddede, maddi unsur olarak "teşebbüs edenler" ibaresi kullanılmış olduğundan,
Anayasanın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen üzerine başka bir düzen
getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edilmesi, cezalandırma
için yeterlidir. Suç hem idare edenler hem de idare edilenler tarafından işlenebileceğinden
teşebbüste aranılacak elverişlilik, suçun işleniş biçimi ve özellikle suçun bir tehlike suçu
olduğu dikkate alınarak, kullanılan cebir veya tehdidin neticeyi elde etmeye elverişli olup
olmadığının hâkim tarafından takdir edilmesi gerekir." Şeklindedir.
Anayasayı İhlal suçu 765 sayılı TCK'nın 146. maddesinde düzenlenmiştir. Söz konusu
madde metni 1889 tarihinde İtalyan Ceza Kanunun 118. maddesinde düzenlenmiştir.
İtalyan Ceza Kanunun 118. maddesinde "Cebren teşebbüs edenler" ifadesi yer almamış,
bunun yerine "Gayeye matuf fiil" ifadesi kullanılmıştır. Doktrinde bu ifade teşebbüs
aşamasına gelebilecek biçimde, "elverişli vasıtalarla" kaydı ile yorumlanmıştır.
İtalyan Ceza Kanunun 118. maddesinde Anayasal düzene karşı suç ile yasama organına
karşı işlenen suç (5237 sayılı TCK 309-311) birlikte düzenlenmiştir. Her ikisinde de
"Gayeye matuf fiil" ifadesi kullanılmıştır. İsviçre Ceza Kanunun 275. maddesinde de
Anayasal Düzeni Korumaya İlişkin düzenleme yapılmış ve eylem teşebbüs suçu niteliğinde
tanımlanmıştır. (Erem Faruk, TCK Şerhi, C:2. 1993 Seçkin Yayınevi, Ankara S:1065)
1810 tarihli Fransız Ceza Kanununda 1960 yılında yapılan değişiklikle 86. maddesinde
cumhuriyet rejimi aleyhindeki fiillerin cezalandırılması düzenlenmiştir. 1994 tarihli
Fransız Ceza Kanunun 412. maddesinde de tehlike suçu niteliğinde düzenlenmiş ve bu
madde ile "Tehlikeye sokacak nitelikte zor eylemleri" cezalandırılmıştır. (Selçuk Sami,
Karşı oylarım, Turhan Kitapevi Ankara, 2001 S:336). Alman Ceza Kanununun 80-87.
maddelerinde ise, Anayasa Düzeni bir bütün olarak korunmuştur. Buna karşın yazılı
anayasası bulunmayan İngiliz Hukukunda konu vatana ihanet kavramı altında önce 1351
tarihli ve sonra 1795 tarihli Tireason Act ile düzenlenmiş, bu düzenlemeler 1848 ve 1945
tarihli değişiklikler ile kapsamı genişletilerek anayasa düzeni kavramı bulunmadığından,
"Tac" a karşı fiiller bütün olarak devlet sistemi aleyhine suçlardan sayılmıştır. (Özek Çetin,
Siyasi İktidar Düzeni ve Fonksiyonları aleyhine cürümler, İstanbul 1967, S:67, 68)
Hükümetin 12.05.2003 tarihinde TBMM'ne gönderdiği tasarının "Anayasayı İhlal"
başlığını taşıyan 363. maddesindeki düzenleme: " Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
hükümlerine aykırı olarak ve anayasanın müsaade etmediği usullerle Türkiye Cumhuriyeti
anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen
getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ..." şeklinde
düzenleme mevcutken Adalet Alt Komisyonunda kabul edilen tasarı metninin 312.
maddesi "Cebir veya tehdit kullanarak" Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü
düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu
düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ..." şeklindedir. Tasarının Adalet
Alt Komisyonunda görüşülmesi sırasında madde numarası 309 olarak değişmiş, madde
metni ise, iki fıkra daha eklenmek suretiyle, "tehdit" kelimesi dışında yürürlükteki halini
almıştır. Tasarı metninin TBMM Genel Kurulunda görüşüldüğü sırada verilen bir önerge
ile madde metnindeki "Cebir veya tehdit kullanarak" ifadesi "Cebir ve şiddet kullanarak"
şeklinde değiştirilmiş ve madde yürürlükteki şeklini almıştır.
660 / 2271
TCK'nın 309. maddesinde Anayasada yer alan devlete ait tüm hukuksal kurumlar bir bütün
olarak korunmaktadır. Anayasanın öngördüğü düzen kavramı yalnızca devleti oluşturan
organları değil, anayasanın koymuş olduğu hukuksal rejimin bütününü ifade etmektedir.
Bu bakımdan, yasama, yürütme ve diğer, organların fonksiyonlarına ilişkin koşulları
güvenceye aldığı gibi, ayrıca anayasanın kurduğu siyasi iktidar düzenini de korumaktadır.
(Özek Çetin, Siyasi İktidar Düzeni ve Fonksiyonları aleyhine cürümler, İstanbul 1967.
S:ll 3-116)
Suçun siyasi iktidar düzenine karşı işlenen bir suç olması nedeniyle siyasi suç vasfındadır.
Diğer taraftan 3713 sayılı yasanın 3 üncü maddesi uyarınca, bu suç "terör1 suçu
niteliğindedir. Siyasal suç, siyasi iktidarın kullanılmasını, elde edilmesini, siyasi iktidara
etkili olunmasını ve devletin siyasi menfaatlerine ve temel varlığına ilişkin hukuka aykırı
fiillerin tümünü ifade etmektedir. (Bayraktar Koksal, Siyasal Suç, İstanbul 1982. S:66)
Fail herhangi bir kimse olabilir. Suç, devletin müesses/kurulu düzenin aleyhine
işlendiğinden, devlet suçtan zarar görmektedir. Suçun mağduru ise toplumdur. Devlet,
milletin/toplumun siyasal ve hukuksal organı niteliğindedir. Fakat toplum bir manevi
şahsiyet olarak suçun mağduru olmakla birlikte gerçek kişilerin bu suçun mağduru olduğu
söylenemez. (Özek Çetin. Siyasi İktidar Düzeni ve Fonksiyonları aleyhine cürümler.
İstanbul 1967, S:207)
Suçun Maddi Unsurları:
Suç yalnızca cebir ve şiddet kullanılarak işlenebilmektedir. Bu nedenle bağlı hareketli bir
suçtur. Hukuka aykırı da olsa başka bir hareketle suçun işlenmesi olanaklı değildir. 765
sayılı TCK'nın 146. maddesinde hareket öğesiyle ilgili olarak yalnızca "Cebren" denilerek
suçun cebir ile işlenebileceği kabul edilmiştir. Bu dönemde doktrin ve uygulamada cebir
kelimesinin "violence" anlamında maddi ve manevi zor kullanma anlamına geldiği ve
maksada uygun ve elverişli şekilde şiddet veya tehdit kullanılması olarak anlaşılacağı
kabul edilmiştir. (Özek Çetin, Siyasi İktidar Düzeni ve Fonksiyonları aleyhine cürümler,
İstanbul 1967, S:207) Fakat 765 sayılı yasa döneminde "Cebren" kelimesinin şiddet veya
tehdit dışında, hukuka aykırı her türlü usul ve davranışları da kapsadığı düşüncesi dile
getirilmiştir. (Özek Çetin. Siyasi İktidar Düzeni ve Fonksiyonları aleyhine cürümler,
İstanbul 1967, 154). Bu nedenlerle 5237 sayılı Yasada yalnızca cebir kelimesi
kullanılmayıp " Cebir ve şiddet" ifadesine yer verilmiş olmasının, bu tür yorumlara izin
vermemek amacına yönelik bulunduğu düşünülmektedir. (Yaşar Osman, Gökcan Hasan
Tahsin, Artuç Mustafa, Yorumlu-uygulamalı Türk Ceza Kanunu C:6 Adalet Yayınevi,
Ankara 2010, S:8462)
TBMM Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında madde metnindeki "Cebir veya tehdit"
ifadesinin, "Cebir ve Şiddet" olarak değiştirilmesinin amacı, cebir teriminin doktrinde
farklı yorumlara konu olması dolayısıyla, maddede şiddet kavramının yeterince
vurgulanmamış olduğu düşüncesidir. Başka deyişle, suçun işlenmesinde önemli bir öğe
olan ve cebrin "maddi zorlama" anlamını karşılayan "şiddet" kavramının açıkça
belirtilmesine gerek duyulmuştur. Çünkü endişe edildiği gibi uygulamada şiddet içermeyen
davranışların da suç kabul edilmesi durumunda kişi özgürlüklerinin aşırı derecede
kısıtlanmış olması söz konusu olmaktadır. Bu nedenle gerekçede açıklandığı üzere,
değişikliğin özgürlüklerin alanını korumak ve genişletmek amacıyla yapıldığı belirtilmiştir.
(Yaşar/Gökcan/Artuç, a.g.e., s.:2463)
661 /2271
Suç tehlike suçu niteliğindedir. Korunan hukuki değerlerin zarara uğraması tehlikesi yeterli
görülmüştür. Ayrıca, eylemin somut bir tehlikeye neden olması da zorunlu değildir. Failin,
tehlike doğurmaya elverişli biçimde fiilini icraya başlaması halinde suç oluşmaktadır.
Yargıtay da 765 sayılı TCK döneminde verdiği bir kararında suçun oluşması için icra
hareketlerine başlanması gerektiğini ifade etmiştir. (CGK, 07.07.1998 tarih, 9-187/272 E-
K)
Doktrinde de işaret edildiği üzere, bir fiilin tamamlanmış gibi cezalandırılması için
teşebbüsün varlığı yeterli olunca, cebir ve şiddetin bilfiil gerçekleştirilmesi gerekli değildir.
(Özek Çetin, Siyasi İktidar Düzeni ve Fonksiyonları aleyhine cürümler, İstanbul 1967,
S: 148) Esasen kimi neticeli suçlar bakımından bile durum böyledir. Örneğin, işyerinde
yağma yapmak amacıyla silahla içeriye giren fail, henüz silahını ateşlememiş veya
mağdura doğrultmamış ve fakat maskesini takarak icraya başlamış ise, cebir veya tehdidin
icrasına başlanılmadığı halde, yağma suçunun icra hareketleri başlamış ve teşebbüs hali
oluşmuştur. Bunun gibi 309. madde yönünden de, cebir ve tehditle işlenmek suretiyle,
icrasına başlanılmış olması koşuluyla, cebir veya tehdit ile eylemin icrasına başlanılması
zorunlu değildir. Başka bir anlatımla, işlenmesi planlanan eylemin içerisinde cebir ve
tehdit yer almalı ise de, icra başlangıcı için cebir ve tehdidin varlığı zorunlu
görülmemelidir. Dolayısıyla cebir ve şiddet, icra hareketinin başlangıcında ya da
sonrasında gerçekleşebilir. Fakat icranın başlangıcı için cebir ve şiddetin işlenmesi zorunlu
değil ise de; failin iradesinin cebir ve şiddete yönelik olduğunu ortaya koyacak biçimde
hareketlerini icraya koymuş olması gereklidir. Örneğin, silahlı bir grubun anayasayı ihlal
amacıyla hazırlanan plan çerçevesinde yola çıkmış bulunması durumunda, fiilen silah
kullanılmasa dahi, cebre yönelik iradelerin varlığı ortaya çıkmış demektir. (Özek Çetin,
Siyasi İktidar Düzeni ve Fonksiyonları aleyhine cürümler, İstanbul 1967, S: 158) Buna
karşın, plan çerçevesinde de olsa henüz planın yürütülmesine başlanmamışken, örgüt
üyesinin evinde belirlenen yerlere konulacak bomba düzeneğinin montajına yönelik olarak
yapılan davranışlar, hazırlık hareketleri niteliğinde kabul edilmelidir. Bu durumda hazırlık
hareketi bağımsız bir suç oluşturuyorsa, bu suçtan ceza verilecek, fakat 309 uncu
maddeden ceza verilmeyecektir. (Yaşar/Gökcan/Artuç, a.g.e., s:8264)
Anayasayı İhlal suçu. tehlike suçu olarak düzenlendiğinden, icrasına başlanılan hareketin
de bu tehlikeye neden olabilecek önem ve ağırlıkta bulunması aranmalıdır. Suç anayasal
düzene yönelik olarak tehlike doğurabilecek biçimde elverişli hareketle işlenmelidir.
Yargıtay Mülga 765 sayılı TCK'nınl46. maddesiyle ilgili bir kararında suçun oluşabilmesi
için kullanılabilecek ölçütleri açıklamıştır. Söz konusu kararda "Bir tehlike suçu olan
anayasal düzeni zorla değiştirmeye teşebbüs suçundan, suçun niteliğinin doğal sonucu
olarak ancak amaçlanan sonucun gerçekleşebilme tehlikesini doğurabilecek eylemlerin
teşebbüs olarak kabulü mümkündür. Bu nedenle eylemin amaçlanan neticeyi elde etmeye
uygun ve elverişli olması, elverişli vasıtalarla zorlayıcı eylemlere girişilmesi gerekir.
Belirli bir plan içerisinde uygulamaya konulan, sistemli ve örgütlü bir bağlantı içinde
organik bütünlük arzeden eylemler, tehlike suçunun oluşması için yeterlidir. Eylemin
işlenme şekli, zamanı, vahameti, etkisi birlikte değerlendirilmelidir".(CGK, 23.11.1999
tarih. 274-284 E-K)
Yargıtay, anayasal düzeni ortadan kaldırmayı amaçladığı çeşitli eylemleriyle belirlenmiş
bulunan kimi suç örgütlerinin amaçları doğrultusunda işlediği cebir ve şiddet içeren
muhtelif eylemlerin bu suçu oluşturacağını kabul etmektedir. Örneğin kimi Yargıtay
kararlarında, failin mensubu bulunduğu silahlı örgütün, Türkiye Cumhuriyeti Devleti
662 / 2271
Anayasasını zorla değiştirip, yerine başka bir ilkeye dayalı bir sistem getirmek şeklindeki
amacına yönelik olarak gerçekleştirdiği silahlı saldırı, (Yargıtay 9CD.06.02.2008 tarih
2007/11339 E.2008/684 K.) güvenlik güçleriyle çatışmaya girilmesi(Yargıtay
9CD.06.02.2008 tarih 2007/9830 E.2008/651 K), yağma (Yargıtay 9CD.04.12/2001 tarih
2001/2190 E.2001/3084 K), kişinin kaçırılıp sorgulanması (Yargıtay 9CD.28.01.2002 tarih
2001/3011 E.2002/130 K), araç yakma ve öldürmeye teşebbüs (Yargıtay 9CD.08.06.2004
tarih 2004/284 E.2004/2596 K), eylem yapılacak kişilerin eylemi yapacak olan kişilere
gösterilmesi (Yargıtay 9CD.01.11.2006 tarih 2006/3214E.2006/5749 K.) v.b. eylemlerin
TCK'nın 309 uncu maddesindeki suçu oluşturmaya yeterli ve elverişli olduğu kabul
edilmiştir.
Eylemin tehlike doğurmaya elverişliliğinin saptanması için, fail sayısı, kim oldukları,
hangi olanaklara (silah, para, ekonomik araçlar, siyasal ve sosyal güç vb.) sahip
bulundukları, eylemin yeri ve zamanı, toplumsal etkileri, amaca yönelik devamı
gelebilecek veya taktik eylemler niteliğinde "olup olmadığı gibi çeşitli ölçütler
kullanılabilir. (Yaşar/Gökcan/Artuç, a.g.e., s:8267)
Anayasayı İhlal suçu soyut tehlike suçu niteliğindedir. Yasa koyucu tarafından elverişli
hareketle icraya başlanılması halinde korunan değerlere yönelik tehlikenin normatif olarak
doğduğu kabul edilmiştir. Suç, bu maksatlara yönelik olarak elverişli hareketlerle icrasına
başlanıldığı anda tamamlanmaktadır. Bu bakımdan suç tarihi de, suçun elverişli
hareketlerle icrasına başlanıldığı andır. (Özek Çetin, Siyasi İktidar Düzeni ve
Fonksiyonları aleyhine cürümler, İstanbul 1967, S: 152) Elverişli davranışla icra hareketine
başlanılmakla suç tamamlanmış ise de, amaca yönelik olarak işlenen sonraki eylemler de
devam ettiren davranışlar niteliğindedir. Suç icraya başlanıldığı anda tamamlansa dahi.
eylem icra hareketlerine son vermek zorunda kalındığı tarihte bitmektedir. Bu nedenle suç
tarihinin elverişliliğe uygun nitelikteki son eylem tarihi olduğu kabul edilmektedir.
(Yaşar/Gökcan/Artuç, a.g.e..s.:8268) Anayasayı İhlal suçu teşebbüs suçu niteliğinde
düzenlenmiştir. Fiilin korunan değeri tehlikeye düşürmeye elverişli olarak icrasına
başlanılması suçun oluşması için yeterlidir. İcraya başlanılmadan önceki hazırlık
hareketleri ise cezalandırılmamaktadır. İcraya başlanılması, yani fiile kalkışılması
tamamlanmış gibi cezalandırıldığından, suça teşebbüs olanaklı değildir. (İpekçioğlu Pervin
Aksoy, Türk Ceza Hukukunda Suça Teşebbüs, Ankara 2009, S: 195)
"YASAMA ORGANINA KARŞI SUÇ" BAŞLIKLI 5237 SAYILI TCK'NIN 311.
MADDESİ:
"(1) Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya
Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevlerini kısmen veya tamamen yapmasını
engellemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılırlar.
(2) Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan
dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur." şeklindedir
Maddenin Gerekçesi;
"Anayasayı ihlal suçu, Anayasa düzenine hâkim olan ilke ve sistemleri koruma amacını
güderken; bu madde, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin egemenlik unsurunun oluşturduğu
663 / 2271
üç güçten birini ve yasama gücünü oluşturan Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Anayasa
kurallarına uygun bir biçimde görevlerini yerine getirebilmesi yeteneğini korumaktadır.
Anayasa düzenini ortadan kaldırma veya bu düzen yerine başka bir düzen getirme veya bu
düzenin fiilen uygulanmasını önleme amacını gerçekleştirmek için Türkiye Büyük Millet
Meclisine yönelen saldırılar, Anayasayı ihlal suçunu oluşturur. Bu madde kapsamında
tanımlanan suç, bu amaçlar dışında Türkiye Büyük Millet Meclisinin Anayasaya uygun bir
şekilde görevlerini yerine getirmesini engelleme hallerinde oluşacaktır.
Bu maddeyle de, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevlerinin engellenmesine yönelik
teşebbüse ait icra hareketleri, tam suç gibi cezalandırılmaktadır. Teşebbüs hareketlerinin ne
gibi nitelik taşıması gerektiği hususunda Anayasayı ihlal suçunun gerekçesine bakılmalıdır.
Maddede tanımlanan suçun oluşabilmesi için, cebir veya tehdide başvurulması gerekir. Bu
nedenle, cebir ve tehdit, bu suçun seçimlik unsurunu oluşturmaktadır. Cebir ve tehdit
kavramlarının hukukî anlam ve içeriği hakkında Anayasayı ihlal suçunun gerekçesine
bakılmalıdır.
Bu suçun işlenmesi sırasında kişiler öldürülmüş, kasten yaralama suçunun neticesi
sebebiyle ağırlaşmış halleri gerçekleşmiş ya da kişilerin veya kamunun mallarına zarar
verilmiş olabilir. Maddenin ikinci fıkrasında, bu suçlardan dolayı da ayrıca cezaya
hükmolunacağı kabul edilmiştir." Şeklindedir.
765 sayılı Kanunun 146. maddesinde Anayasayı İhlal suçu ile yasama organının varlığına
karşı suçlar birlikte düzenlenmişti.
5237 sayılı Kanunda yasama organına karşı suç 311. maddede müstakil olarak
düzenlenmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 7. maddesi uyarınca. Türk Milletine ait olan
egemenliğin yasama yetkisi ile ilgili bölümü TBMM tarafından kullanılır. Bu yetki
devredilemez.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 311. maddesinde, anayasal bir devlet organı olarak
yasama yetkisini kullanan TBMM nin varlık, görev ve fonksiyonlarının korunması
amaçlanmıştır.
Yasama organı olan TBMM'nin anayasal düzen içerisindeki yeri ve Anayasanın 75 ve
devamı maddelerinde düzenlenen kuruluşuna ait ilkeler 309. maddede düzenlenen
"Anayasayı İhlal suçu" ile korunmuştur. Buna göre örneğin anayasal düzeni değiştirmek
maksadıyla yasama organının mevcut biçimini değiştirmeyi amaçlayan eylemlerin 309.
madde ile cezalandırılması gerekmektedir. 311. maddede ise, sırf yasama organının görev
ve fonksiyonlarını icra etmesini önlemek amacıyla varlığına son verme veya görevlerini
engellemeye yönelik eylemler cezalandırılmaktadır.
Suçun tamamlanması için herhangi bir zarar veya neticenin doğması aranmamaktadır.
Buna göre korunan değerin tehlikeye düşmesine neden olacak elverişli hareketlerin
icrasına başlanılması suçun oluşması için yeterlidir.
664 / 2271
Tehlike unsuru yönünden somut bir tehlikenin varlığı aranmamıştır. Bu nedenle bu suç
soyut tehlike suçlarındandır.
Suçun Maddi Unsurları:
Herkes bu suçun faili olabilir.
Suçun mağduru toplumdur. Yasama organı olan TBMM siyasal ve hukuksal kuruluş olarak
kendisini meydana getiren üyelerin dışında bir hukuki varlık olduğundan yasama organı
üyeleri bu suçun mağduru değildir. (Özek Çetin, Siyasi İktidar Düzeni ve Fonksiyonları
aleyhine cürümler, İstanbul 1967, S:222)
Maddede düzenlenen suçun oluşabilmesi için cebir ve şiddet kullanılması gerekmektedir.
Dostları ilə paylaş: |