Suçun tamamlanması için neticenin meydana gelmesine gerek yoktur. Yani neticeli bir suç
olarak düzenlenmemiştir. Buna göre suçun meydana geldiğinin kabul edilebilmesi için
yasama organının ortadan kaldırılması veya kısmen de olsa görevine engel olunması
aranmamıştır. Korunan değerin tehlikeye düşmesine neden olacak şekilde, elverişli
hareketlerle suçun icrasına başlanılması halinde suçun oluştuğu kabul edilmelidir.
Suçu oluşturan eylem yasama organının yalnızca yasama fonksiyonlarıyla ilgili değildir.
Meclisin yasama görevi dışındaki meclis araştırması, meclis soruşturması ve gensoru gibi
anayasal ve yasal görevlerinden herhangi birisinin cebir ve şiddetle engellenmesine
teşebbüs edilmesi de bu suçu oluşturur.
Bu suç yasama organının görevinin engellenmesine yönelik olarak işlenebilmektedir. Bu
nedenle örneğin bir kısım milletvekiline yönelik cebir ve şiddet içeren eylemler
görevleriyle ilgili olsa bile yasama organının fonksiyonlarını engelleme kastı olmadığı
takdirde bu suç oluşmaz. Buna karşın örneğin mecliste yapılacak bir oylamaya
katılmalarını önlemek amacıyla bazı milletvekillerinin genel kurula veya komisyon
çalışmasına girmelerinin cebir ve tehditle önlenmesine teşebbüs edilmesi durumunda bu
suçun oluştuğu kabul edilmelidir. Ancak bu tür örneklerde eyleme maruz kalan milletvekili
sayısının yasama organının faaliyetlerini sayısal olarak engellemeye elverişli olup olmadığı
hususu araştırılmalıdır. (Yaşar/Gökcan/Artuç, a.g.e., s.:8502)
Suç bir teşebbüs suçu olarak düzenlenmekle birlikte mutlaka icrasına başlanılan bir fiilin
bulunması zorunludur. (Erem, Faruk TCK Şerhi, 1993, C:II S: 1060) Bu fiil korunan değeri
tehlikeye düşürmeye uygun, yeterli ve elverişli olmalıdır.
Fiilin icrasına başlanılmadan önceki hazırlık hareketleri bu madde kapsamında düzenlenen
suçu oluşturmaz. Ancak bu hazırlık hareketleri başka suçları oluşturabilir. Örneğin bu tür
hazırlık hareketleri 315 ve 316. maddelerde düzenlenen silah sağlama veya suç için
anlaşma maddelerindeki suçları oluşturabilir.
Maddenin 2. fıkrasında gerçek içtima kuralı kabul edilmiştir. Ancak suçun unsuru olan
eylemler TCK'nın 42. maddesinde düzenlenen birleşik suç olarak düşünülmelidir. Buna
göre 86. maddedeki yaralama, 106. maddedeki tehdit ve 108. maddedeki cebir suçları bu
kapsamda değerlendirilmelidir.
665 / 2271
•HÜKÜMETE KARŞI SUÇ" BAŞLIKLI TCK'NIN 312. MADDESİ:
"(1) Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya
görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs eden kimseye
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir.
(2) Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan
dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur." şeklindedir.
Madde gerekçesi:
"Madde metninde, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin egemenlik unsurunun oluştuğu üç
güçten yönetim gücünü temsil eden Hükümetin ortadan kaldırılmasına veya böyle
olmamakla birlikte görevini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs
edilmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu suç tanımında da. Anayasa düzeninin temel
organlarından biri olan Hükümetin ortadan kaldırılmasına veya görevlerinin
engellenmesine yönelik teşebbüse ait icra hareketleri tam suç gibi cezalandırılmaktadır.
Maddenin uygulamasına ilişkin diğer hususlar için Anayasayı ihlal ve Yasama organına
karşı suça ilişkin maddelerin gerekçelerine bakılmalıdır." şeklinde açıklanmıştır.
HÜKÜMETE KARŞI SUÇA İLİŞKİN AÇIKLAMALAR:
A) Suçla Korunan Hukuki Yarar:
Maddede cebir ve şiddet kullanılarak "hükümefin ortadan kaldırılmasına yönelik eylemler
suç olarak kabul edilmiştir. Maddeye göre bu suç açısından "teşebbüse" ait icrai hareketler
de tamamlanmış suç gibi cezalandırılacaktır.
Hükümet, Anayasamın 109. maddesi uyarınca Başbakan ve bakanlardan oluşan yürütme
organıdır. Söz konusu suçla, siyasal iktidarı temsil eden Bakanlar Kurulunun fonksiyonları
korunmak istenmektedir. Suçla, Bakanlar Kurulu, idari fonksiyonu temsil eden
bakanlıklardan soyutlanmış bir organ olarak, korunmaktadır. (Yaşar/Gökcan/Artuç, a.g.e.,
s.:8508) Ancak EREM, tek bir bakanın görevini yapmasının engellenmesi durumunda bu
suçun oluşmayacağını kabul etmekle birlikte, Başbakan hakkında bu suçun işlenmesinin
mümkün olduğunu ileri sürmektedir (Faruk Erem, Türk Ceza Kanunu Şerhi Özel
Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara, 1993. C. 2. S. 1077).
Maddede yürütme organı kavramının değil "hükümet" tabirinin kullanılması yürütme
organının siyasi fonksiyonlarının korunduğu anlamına gelmektedir.
Genel olarak kabul edildiği üzere, siyasi icra fonksiyonu şahısların dışında kabine
tarafından yürütülmektedir. Bu açıdan fiilin bütün bakanlar kurulu aleyhine işlenmesi
gerekir. Bir başka ifadeyle, tek tek bakanların fonksiyonları veya Başbakanın aleyhine
yapılacak tecavüzler, TCK'nın 312. maddesinde öngörülen suça vücut
vermeyecektir.(Özek, a.g.e., s. 261.) Ancak, bir bakan veya Başbakanın aleyhine işlenen
bir eylem Bakanlar Kurulunun görev ifasına engel olacak nitelikte ise hükümet
fonksiyonunun engellendiğini kabul etmek gerekecektir. Örneğin Meclisin fesh edilmesi
666/2271
durumunda Başbakanın yeni bir kabine kurmasına engel olunması durumunda, gerçekte
Bakanlar Kurulunun fonksiyonunun engellenmesi hali söz konusu olacaktır.(Özek, a.g.e.,
s. 262)
Korunan yararın önemi nedeniyle, suçun oluşabilmesi için fiilin icrasına başlanılmış
olması yeterli görülmüştür. Suçun cezalandırılabilmesi için neticenin veya zararın
aranmaması nedeniyle, suçun "tehlike suçu"' olarak düzenlendiği ve ayrıca somut bir
tehlikenin gerçekleşmesinin aranmaması dikkate alındığında "soyut tehlike suçu" olarak
düzenlendiği ileri sürülmektedir. (Yaşar/Gökcan/Artuç, a.g.e.. s. 8508-8509)
Söz konusu suçun mülga 765 sayılı TCK ndaki karşılığı 147. maddedir.
Maddede düzenlenen suçun, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu nun 3. maddesi
uyarınca "terör suçu" olması niteliğinin yanında, siyasal iktidarın bir parçası olan yürütme
organına karşı işlenmiş bir suç olması nedeniyle aynı zamanda "siyasal bir suç"tur.
B) Suçun Maddi Unsurları:
1. Suçun Faili
Maddede suçun failiyle ilgili her hangi bir belirleme yapılmadığından, suçun faili herkes
olabilir. Bir başka ifadeyle, failin sıfat ve görevinin bir önemi bulunmamaktadır.
2. Fiil
Suç cebir ve şiddet kullanılarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya ve
görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs edilmesi suretiyle
işlenebilmektedir. 765 sayılı TCK'nın 147. maddesinde suçun oluşumu için "ıskat" veya
"men" neticelerinin birinin varlığı aranırken, 312. maddede böyle bir neticenin doğumu
aranmamış, teşebbüs edilmesi hali yeterli görülmüştür.
Cebir ve şiddet kavramları, TCK'nın 309. ve 311. maddelerinde belirtildiği anlamındadır.
Cebir kavramı maddi ve manevi zor kullanılması anlamına gelmektedir. (765 sayılı TCK
döneminde cebir kavramının maddi ve manevi zor kullanma anlamına geldiği ve amaca
uygun ve elverişli şekilde şiddet veya tehdit kullanılması olarak anlaşılması gerektiği kabul
edilmişti. Ancak, doktrinde cebir kavramının şiddet ve tehdit dışında hukuka aykırı her
türlü usul ve davranışı da kapsadığı ileri sürülmüş ve uygulamada da Yassıada
Mahkemelerince bazı milletvekillerinin Anayasal denetim görevlerini yapmamaları dahi bu
anlamda cebir olarak kabul edilmişti.(Özek, a.g.e.. s. 142 vd.) Bu nedenlerle, 5237 sayılı
Yasa'da yalnızca cebir kavramı kullanılmayıp cebir ve şiddet ibarelerine birlikte yer
verilmek suretiyle, bu tür zorlayıcı yorumların önüne geçilmek istenmiştir. Nitekim
TBMM Genel Kurulunda yapılan görüşmelerde de madde metnindeki "cebir veya tehdit"
ibaresi "cebir veya şiddet" olarak değiştirilmiş ve şiddet içermeyen davranışların cebir
kavramı içerisinde mütalaa edilebilmesinin önüne geçilmiştir. (Yaşar/Gökcan/Artuç, a.g.e.,
s.: 8462-8463)
Cebir ve şiddet kullanılarak Hükümetin varlığına son verilmesi veya görevinin kısmen de
engellenmesine yönelik eylemler, bu suçu oluşturmaktadır. Eylem, hükümetin ortadan
kaldırılmasına yönelmemekte veya buna elverişli bulunmamakla birlikte, kısmen de olsa
667 / 2271
elverişli hareketle görevini yapmasını engellemeye teşebbüs edilmekte ise suçun oluştuğu
kabul edilir.
Failin amacını gerçekleştirmek için cebir veya şiddetle icraya başladığı anda suç
oluşmaktadır. Ancak, fiilin amaca yönelik tehlike oluşturmaya uygun ve elverişli olması
gerekir. Daha açık ifadeyle, elverişli hareketin belirlenmesinde, hareketin ortadan kaldırma
veya engelleme neticelerine elverişliliği değil, bu neticeler bakımından tehlike oluşturup
oluşturmadığının irdelenmesi gerekir. Failin korunan değeri tehlikeye düşürmeye elverişli
bir hareketle icraya başlaması yeterlidir. Diğer taraftan suçun cebir ve şiddetle işlenmesi
gerekli ise de icrasına başlanılan hareketin de mutlaka cebir ve şiddet içermesi zorunlu
değildir. Failin amacına yönelik olarak başladığı icra hareketinden, hareketi tamamlamaya
yönelik biçimde devam edecek davranışlarının cebir ve şiddet içereceğinin anlaşılması
yeterli görülmelidir. (Yaşar/Gökcan/Artuç, a.g.e., s.:8510)
Maddede teşebbüs hali tamamlanmış suç gibi cezalandırılmakta ise de suçun oluşumundan
söz edilebilmesi için, elverişli hareketle icrasına başlanılmış bir fiilin varlığı
zorunludur.(Yaşar/Gökcan/Artuç, a.g.e.. s. :8510)
C) Suçun Manevi Unsuru
Suç, yalnızca kastla işlenebilir. Suçun taksirle işlenmesi mümkün değildir. Failin saiki de
önemli değildir.
Failin amacı hükümetin ortadan kaldırılması veya görevini kısmen ya da tamamen yerine
getirmesinin engellenmesi ise bu suç oluşacaktır. Buna karşılık failin amacı, hükümet
sistemi veya rejimi değiştirmek ise asli norm niteliğinde olan TCK'nın 309. maddesinde
düzenlenen suç oluşacaktır.
D) Suçun Değişik Görünümleri:
1. Teşebbüs
Daha önce belirtildiği üzere, suça teşebbüs hali. tamamlanmış suç gibi
cezalandırılmaktadır. İcraya başlanmadan önceki hareketler, cezalandın lamayan
hareketlerdir.
2. İştirak
Maddede iştirake ilişkin özel hükümlere yer verilmediğinden, bu konuda genel hükümler
geçerlidir.
3. İçtima
Suç, elverişli biçimde icraya başlanıldığında oluştuğundan, suçun tamamlanması için
amaca uygun ve elverişli bir fiilin varlığı yeterlidir. Diğer taraftan, amaca yönelik olarak
işlenen birden fazla eylemin var oluşu, suçun tekliğine zarar vermez.
E) Başka Suçların İşlenmesi (TCK 312/2)
668/2271
Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların da işlenmesi durumunda, işlenen bu suçlardan
dolayı da ayrıca cezaya hükmolunur. İşlenecek diğer suçlar, amacı gerçekleştirmeye
yönelik, araç suçlardır. Burada gerçek içtima hükümleri uygulanmaktadır.
Madde gerekçesinde TCK'nın 309. ve 311. madde gerekçelerine atıfta bulunulduğundan,
bu hususta söz konusu gerekçedeki açıklamalar dikkate alınmalıdır.
TCK'nın 309, 311 ve 312. Maddeleri Hakkında Ortak Değerlendirme:
Anayasal düzeni ortadan kaldırmak veya değiştirmek suçu, 765 sayılı TCK'nın 146.
maddesinde düzenlenen suç tipiyle benzerlik oluşturmaktadır. Bu madde ile bir bütün
olarak Anayasa'da öngörülen insan haklarına dayalı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk
devleti olan siyasi rejimin korunması amaçlamıştır. Anayasal düzeni bir bütün olarak
değiştirme amacı suçun manevi unsurudur. Dolayısıyla, bu suçun işlenmesi açısından
rejimin işleyişine yönelik tek bir eylemin varlığı (örneğin bir yasanın çıkmasını zorla
engellemeye çalışmak ya da bir hükümet politikasının uygulanmasını zorla engellemeye
çalışmak gibi) yeterli olmaz. TCK'nın 309. maddesinin uygulanabilmesi için, kısa süreli de
olsa "devamlı olarak" Anayasanın öngördüğü siyasi sistemin değiştirilmek istenmesi
amaçlanmalıdır.
Bu suç açısından, demokratik rejimi yok edip, yerine tek bir kişinin (tek kişi diktası) veya
küçük bir azınlığın veya tek partinin (oligarşi) kontrolünde olan bir diktatörlük
hedeflenmiş olabileceği gibi, laik rejimi değiştirip yerine teokratik bir rejimin kurulması da
hedeflenmiş olabilir. Ayrıca, ülke bütünlüğünün öngörüldüğü anayasal düzenlemeye aykırı
şiddet eylemleri de bu madde kapsamında değerlendirilir. Anlaşılacağı üzere, bu suç
açısından, bütün bu eylemlerde amaç "devamlı bir şekilde'" anayasal sistemin ortadan
kaldırılması ya da değiştirilmesidir. Dolayısıyla, bu suçun manevi unsuru, "devamlı bir
şekilde'" anayasanın öngördüğü düzenin zorla değiştirilmesi ya da ortadan kaldırılmasının
hedeflenmiş olmasıdır. Diğer bir ifade ile bu suç türünde "kuvvetler ayrılığı ilkesi" ve
temel hak ve hürriyetlerin Anayasa'da güvence altına alınmasıyla kurulan sınırlı devlet
iktidarının (limited government) oluşturduğu anayasal düzenin ortadan kaldırılması
hedeflenmiştir.
Anayasa, yasama, yürütme ve yargı fonksiyonlarının hangi organlar eliyle yürütüleceğini
açıkça öngörmüş olup, 309. maddede öngörülen suçun işlenmesiyle yasama ve yürütme
organlarına karşı da aslında bir eylemde bulunulmuş olmaktadır. Ancak, TCK'nın 311 ve
312. maddelerinden farklı olarak, 309. madde, yasama ve yürütme organlarının
Anayasa'da öngörüldüğünün dışında sürekli bir şekilde değiştirilmesi ya da ortadan
kaldırılmasına yönelik eylemleri yasaklamıştır.
Dosya kapsamındaki eylemler daha çok TCK'nın 312. maddesi kapsamına girmektedir.
Eğer, tek bir eylemle bir yasama işlevinin zorla engellenmeye çalışılması ya da bir
hükümet politikasının zorla uygulanmasının engellenmesi hedeflense ve sürekli olarak bu
organların ortadan kaldırılması ya da değiştirilmesi hedeflenmemiş olsa, o zaman 311
ve/veya 312. maddelerde öngörülen suç(lar) işlenmiş olur. Aksi halde, sürekli olarak bu
organların Anayasa'da öngörüldüğünün dışında bir organa zorla dönüştürülmesi
hedeflenmiş olursa, TCK'nın 309. maddesindeki suç işlenmiş olur.
669 / 2271
Anlaşılacağı üzere, 309. maddenin koruduğu temel değer Anayasal düzenin bir bütün
olarak korunmasıdır. İnsan haklarına saygı, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti
ilkeleri ile kuvvetler ayrılığı ve ülke bütünlüğü bir bütün olarak korunmaktadır. TCK'nın
309. maddesinde öngörülen suçun işlenmesi açısından bu ilkelerden tek birinin zorla
ortadan kaldırılması yeterli olabileceği gibi, birkaçı ya da tamamı aynı anda ortadan
kaldırılabilir.
TCK'nın 311 ve 312. maddelerinin koruduğu değer, bir bütün olarak Anayasal düzen
olmayıp, kuvvetler ayrılığı prensibinin yansıması olarak ortaya çıkan yasama ve yürütme
organlarının korunması ve işlevlerini yürütürken bu organların güvence altında
bulunmasının sağlanmasıdır. Bu iki suç tipinde sadece ve özel olarak yasama ve yürütme
organlarının korunması hedeflenmiş, bu iki organın cebir ve şiddet kullanarak ortadan
kaldırılmasına veya görevlerini kısmen veya tamamen yapmalarını engellemeye teşebbüs
eylemi cezalandırılmıştır.
Manevi unsur, cebir ve şiddet yoluyla anayasal düzeni bir bütün olarak ortadan kaldırmak
olmayıp, spesifik olarak bu organlardan birinin zorla ortadan kaldırılması veya
görevlerini yapmasına engel olunması niyetidir. Dolayısıyla, bu suçlardaki kast özel kast
olup, anayasal düzeni bütün halinde ortadan kaldırma kastı bulunmamalıdır. Eğer anayasal
düzeni ortadan kaldırma amacıyla bu iki organa zorla müdahale edilirse, 311 ve 312.
maddedeki suçlar değil. 309. maddede öngörülen suç işlenmiş olur.
Bu çerçevede, örneğin sadece mevcut hükümeti cebir yoluyla yıkmayı hedeflemek ve bu
kastla hareket ederek yürütme organının görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs
etmek, TCK 312. maddedeki suç tipine uymaktadır. Aslında bu eylem, TCK 309'da
öngörülen eylemin içerisinde de değerlendirilebilecek bir eylemdir. Ancak. TCK 309
Anayasal düzeni bir bütün olarak koruduğu için, her ne kadar Anayasa'nın öngördüğü
demokratik düzenin işleyişi de hedef alınmış olsa da. 312. madde daha özel bir suç tipini
düzenlediği için, somut olayda TCK'nın 312. maddesi uygulanmalıdır.
TCK 311. madde açısından da durum aynıdır. Bu hüküm de özel bir düzenleme olup,
aynen 311. maddede olduğu gibi, TCK 309'a göre özel bir hükümdür (lex specialis).
Dolayısıyla, bir olayda sadece TBMM hedef alınmışsa, özel düzenleme olan 311. madde
uygulanır. Somut olayda, mevcut parlamentodan memnun olmamak ve de onu görevlerini
yapamaz hale getirmek, 309. madde anlamında demokratik düzene aykırı bir eylem olsa ve
dolayısıyla bu maddenin de kapsamına girse de, söz konusu eylem özel düzenlemeyle suç
olarak düzenlendiği için, özel hüküm olan 311. madde olaya uygulanır.
Kısaca, 311 ve 312. maddeler 309. maddeye göre daha özel bir düzenleme olup, bu iki
hüküm 309. maddeye göre lex specialis'tir (özel hükümdür). 309. madde ise lex
generalis 'tir (genel hükümdür). Özel hüküm genel hükmü ortadan kaldırır (lex specialis
derogat legi generali) ilkesi gereği, eğer somut olayda sadece yasama ya da yürütme
organlarından birinin ortadan kaldırılması ya da görevlerini yerine getirmesinin
engellenmesi hedeflenmiş ise, öncelikle 311 veya 312. madde uygulanır. Oysa bu
organlardan biri özel olarak hedeflenmeden. Anayasanın özellikle 2. maddesinde korunan
sistem bir bütün olarak hedeflenmiş ise, 309. madde olaya uygulanır. Velev ki, bu
çerçevede yasama ve yürütme organları da zorla ortadan kaldırılmış ya da işlevsiz hale
getirilmiş olsun. Örneğin, bir diktatörlük kurmak için (manevi unsur) öncelikle
parlamentoyu ortadan kaldırmayı hedeflemiş bir cunta amacına ulaşamazsa (diğer yürütme
670 / 2271
organını ortadan kaldırmaya fırsat bulamadan) TCK'nın 309. maddesinden yargılanır, oysa
bir yasal değişikliğin çıkmasından rahatsız olan silahlı bir grup parlamentoyu ortadan
kaldırmaya teşebbüs ederse TCK'nın 311. maddesinden yargılanır. Aynı durum 312.
madde açısından da geçerlidir. Dolayısıyla, karmaşık durumlarda faillerin temel amacının
ne olduğunun iyi araştırılması gerekmektedir. Eğer genel olarak anayasal düzen
hedeflenmişse (manevi unsur) 309. madde uygulanır, sadece yasama veya yürütme hedefte
ise (manevi unsur), 311 veya 312. maddelerden yargılama yapılır.
TCK'nın 309. maddesi ile 311 ve 312. maddeleri aynı anda uygulanmaz. Eylem ya 309.
maddenin ya da 311 veya 312. maddelerin kapsamına giriyordur. TCK'nın 311 veya 312.
maddelerinden birinin kapsamında olan bir eylem söz konusu ise (ki bu manevi unsura
bakılarak anlaşılır), bu durumda TCK 'nın 309. maddesi uygulanmaz.
Cebir ve şiddet bu suçların maddi unsuru olarak ortaya çıkarken, manevi unsur her üç suç
tipinde de, yukarıda açıklandığı gibi özel kasttır. TBMM veya hükümet hedeflenir; ya da
genel olarak Anayasal düzen ortadan kaldırılmak istenir. Kanunilik unsuru söz konusu
maddelerde tanımlandığı şeklinde uygulanır.
Sonuç: 5237 sayılı TCK'da 311 ve 312. maddeler mevcut olmasaydı, bu maddelerdeki
eylemler gerçekleştirildiğinde TCK'nın 309. maddesi kapsamında değerlendirilerek
uygulama yapılabilirdi, Çünkü 311 ve 312. maddedeki eylemler aynı zamanda anayasal
düzene karşı bir suçtur. Anayasanın kurduğu organların ortadan kaldırılması, demokratik
kurumların zorla yok edilmesi amaçlanmıştır. Ancak bu maddeler var olduğuna göre,
bunlar özel hüküm niteliğinde olup, sadece bu suç tipleri işlendiğinde, öncelikle 311 veya
312. maddelerin uygulanması gerekir.
18.10.1982 tarihli, 2709 Sayılı Anayasamızın "Egemenlik" başlığını taşıyan 6.
maddesinde: "Egemenlik kayıtsız şartsız Milletindir. Türk milleti egemenliğini, Anayasanın
koyduğu esaslara göre yetkili organları eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir
surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını
Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz "hükmü getirilmiştir.
Ergenekon Terör Örgütü demokrasi tarihimizde kendi amaç ve çıkarlarına aykırı gördüğü
tüm yönetimleri yok edip, yerine kendi amaç ve çıkarlarına uygun yönetimleri işbaşına
getirmeyi ilke edinmiştir. Özellikle genel seçimler sonrası meşru yollarla, halk iradesi ile
yeniden tesis edilmiş Yasama ve Yürütme erklerini kullanmaya mezun siyasi yapılanmaları
bir türlü içine sindirememiş ve demokratik yollarla bu siyasi yapılanma ile mücadele etmek
yerine, "suikast", "dezenformasyon". "hukuk dışı müdahalelere(darbe) uygun ortam
hazırlama" , "halkı isyana, kanun ve kurallara uymamaya teşvik" gibi bir misyonla
mücadelesine başlamıştır.
Terör örgütü hedefe giden yolda propagandasını yaparken, egemenliği kayıtsız, şartsız
millete teslim etmiş olan yüce Atatürk' ün yolunu takip ediyormuş izlenimi vermektedir.
Bu sayede "hedef kitle olarak belirledikleri kesim tarafından sempati ile karşılanmayı
amaçlamaktadırlar. Yüce Atatürk'ün öncülüğü ile tesis edilen demokratik sistemimizin
yine Yüce Atatürk'ün adı kullanılarak ve faaliyetlerine maskeleme yapılarak, Ergenekon
terör örgütü tarafından antidemokratik müdahalelerin gerçekleşmesine çalışıldığı açık bir
şekilde anlaşılmıştır.
671 /2271
Ergenekon terör örgütünün bir özelliği de, kendi menfaatlerine ve ideolojilerine uygun olan
darbeleri "devrim" diyerek övmeleri, buna uygun olmayan müdahaleleri de "darbe", "cunta
müdahalesi", "ABD işbirlikçilerinin müdahalesi" diyerek eleştirmeleridir. Örgüte göre
kendi menfaat ve ideolojilerine uygun olan darbeler, cuntalar, suikastlar, ekonomik
krizler, çeteler ve diğer hukuksuzluklar "iyi", kendi menfaatlerine aykırı olanlar ise "kötü"
dür. Mahkeme huzurunda bir kısım sanıkların 27 Mayıs 1960 darbesinin bir devrim olduğu
şeklindeki beyanları bunu teyit etmiştir.
Dava dosyası kapsamında sanıklardan ele geçirilen dokümanların incelenmesinde,
Ergenekon terör örgütünün. 1999 yılında re-organize edilerek sivil açılımlarını
gerçekleştirdiği ve faaliyetlerine hız verdiği anlaşılmıştır. Kendi amaç ve hedeflerine
uygun hareket etmeyen hükümetlere görevlerini yaptırmama ve işten el çektirme
faaliyetleri, 2001 yılında dönemin Demokratik Sol Parti Genel Başkanı ve Başbakan olan
Bülent Ecevit'e yönelik eylemleri ile başlamış, özellikle 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan
milletvekili genel seçimlerinden sonra Adalet ve Kalkınma Partisi'nin iktidara gelmesi
üzerine, Ergenekon Analiz Yeni Yapılanma Yönetim ve Geliştirme Projesi (İstanbul/29
Ekim 1999) isimli dokümanında belirtilen yöntemlerin tek tek uygulamaya konularak
mevcut hükümeti ortadan kaldırmak için her türlü yola başvurdukları görülmüştür.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti hükümetini anti-demokratik yollarla ele geçirip kendi amaç
ve çıkarları doğrultusunda bir yönetim kurmayı amaçlayan Ergenekon Terör Örgütü
mensuplarının, Anayasamızın 6. maddesinde belirtilen millet iradesini tamamen hiçe
sayarak bu nihai amaca ulaşabilmek için her türlü illegal yolu mubah gördükleri gibi, bu
uğurda ülkede kaos oluşması, terör olaylarının artması ve ekonomik kriz çıkması için her
türlü eylemi gerçekleştirmekten çekinmedikleri görülmüştür.
Ergenekon Terör Örgütünün millet iradesiyle iktidara gelmiş yönetimleri devirmek için,
bazen Başbakan'a suikast planları hazırladığı, bazen dez-enformasyon yaparak yıpratmaya
Dostları ilə paylaş: |