gündeme getirdi?" sorusuna, "Efendim bu konular daha önce de arz etmiştim Sayın
Rahşan Ecevit Sayın ve Sayın Bülent Ecevit 'le hep konuşulan konulardı. Bu hep üçümüzün
arasında kaldı ancak daha sonra parti yetkilileriyle yapılan toplantılarda etrafımda kimle
konuşuyorsak herkes benimle aynı şeyleri bugün burada neler arz ediyorsam hepsi benimle
hem fikirdi yani herkes bunların aynen söylediğim gibi hatta dedim buna benzer basına
açıklamalar yapıldı. Partinin üst yöneticileri partililer hemen hemen herkes benimle hem
fikirdi. Sayın Ecevit 'e karşı ve tabi ki hükümetine karşı bir iç ve dış mihrakların ortaklaşa
yürüttüğü bir operasyon olduğunu, bu operasyonun aşama aşama gerçekleştiğini, biri bir
adım bir operasyon yapılıp o olmayınca ikinciye geçildiğini herkes hem fikirdi. Fakat ne
yazık ki bugün bunu sadece söyleyen ben tek olarak kaldım bunun birinci şahitleri bile
artık susmuş durumdalar. Bunu ben koruma müdürü olarak sorumlu olduğum kişi Sayın
Ecevit 'tir. "
Mahkeme Başkanımın: "Bu ne zaman gündeme getirildi ne zaman konuştunuz bu
durumları?" sorusuna, "Efendim kamu görevlisi olduğum için zaten bunu benim alenen
kamuoyuyla paylaşmam memur olduğumdan dolayı sakıncalıydı. Ne zaman ki ben
milletvekilliği adaylı için mesleğimden istifa ettim aday olmak için o zaman gündeme
getirmeye başladım rahatlıkla çünkü kamu görevlisi değildim. Daha sonra zaten
seçimlerde kazanamayınca tekrar mesleğime döndüm ve bir daha hiç konuşmadım yine
kamu görevlisi olduğum için. Ta ki 2007 yılında milletvekili seçildim tekrar bu konuları
kamuoyunda paylaşmaya başladım. Suskunluk dönemi benim sadece devlet görevlisi
olduğum dönemdir. Diğer bütün dönemlerde dilimin döndüğü kadar ulaşabildiğim yerlere
kadar ben bunu hep gündemde tutmaya çalıştım. "
703 / 2271
Sanık Mehmet Haberal*ın: "Sayın İddia Makamının söylediği gibi mükerrer değil. Ben
şunu öğrenmek istiyorum; eğer bizim herhangi bir hatamız veyahut da bizimle ilgili
herhangi bir problem var idi ise neden Sayın Başbakanı takip ettiğimiz dönemde gündeme
getirilmedi de Sayın Başbakan iyileştirilip taburcu edildikten sonra ve Sayın Başbakanın
bana ve hekimlerinize defalarca teşekkür etmesi, takdir etmesinden sonra kasıtlı bir şekilde
herhangi bir bilgiye belgeye dayanmadan bu konuları gündeme getirdiler. Ve beni mazur
görünüz lütfen bu Ergenekon'la bu konunun ilgisi neydi? Yani acaba hangi maksatla bu
konu gündeme getirildi. Bunun cevabını verebilir mi?" sorusuna, "Efenim tabi bunun
cevabını ben veremem ben sadece 2001 yılında yaşadıklarımızı anlatmak Sayın Savcımız
Mahkeme Savcılığı beni davet etti siz bir şeyler söylüyorsunuz 2002 'den beri bunları bir de
bize söyler misiniz? Bende olanları anlattım bildiklerimi ve yaşadıklarımı anlattım. Ayrıca
tekrar altını çiziyorum asla ve kesinlikle ne sizi ne hastanenizi ben töhmet altında veya
iddia herhangi konuda iddia etmiyorum. Töhmet altında bırakacak iddiada bulunmuyorum
sadece sizin elinizde bir belge var hastane raporu olduğunu söylediniz bu raporda
görevimize devam edebileceğimiz uygun aralıkla kontrolleri sürdürdüğümüz sürece yazılı.
Ancak bütün Türkiye biliyor ki biz 3 aya yakın o evden dışarıya çıkamadık. Bu çelişki
bende değil yaşanan olaylarda çelişki. Rapor böyle diyor fakat biz bu rapora rağmen
bütün Türkiye 'nin gözü önünde 3 aya yakın bir süre evde kaldık. Demek ki bize yapılan bir
tavsiye vardı evde kalın tavsiyesi vardı. Şimdi bu tavsiyenin belgesi tabi ki yok ama ben
evde bunları yaşadım. Bunlar bize. tavsiye edildi evde kalmamız hatta bizde doktorlarla
birlikte olarak Beyefendi 'ye bu istirahatını yapması gerektiği yönünde baskılar yaptık.
Sonuçta 3 aydan sonra da söylediğim gelişmeler oldu. Ben burada bir art niyet bir kasıt
aramıyorum. Sadece bu çelişkinin sebebi neydi? Biz 7, 8 ay gibi bir istirahat dönemi
tavsiye edilmişken 3 ay sonra başka bir doktor devreye soktuğumuzda bu doktorun bize bir
sorun kalmamış iyileşmişsiniz dışarı çıkıp günlük hayata devam edebilirsiniz demesindeki
çelişkiyi ben sadece mahkemeyle ve huzurunuzda paylaştım. Burada benim asla kimseyi şu
art niyetle böyle hareket etmişlerdir bunların niyeti buydu kasıt buydu demedim. Benim
söylediğim şeyi Sayın Ecevit 'i ve dolayısıyla hükümeti yıkmak Sayın Ecevit 'i siyasetten
uzaklaştırmak için bir dizi operasyonlar uygulamışlar. Bu operasyonda da hastalığı da
bahane edilerek çabuklaştırılmıştır bütün amaç Sayın Ecevit 'i siyasetten Türkiye 'den
silmek ve yerine başka bir oluşum oluşturmaktı. Bunun için sadece hastalık dönem değil
Sayın Ecevit 'in her türlü hareketi abartılarak yanlı bir şekilde kamuoyuyla paylaşılmıştır
ve sonunda da Sayın Ecevit hasta konuşamaz yürüyemez sağını solunu bile bilemez bir
insan olarak topluma lanse edilmiştir. Bu sadece dediğim gibi hastaneyle ilgili bir iddiam
değildi benim. Ben bunları anlatıyorum burada kimin hangi niyetle hareket ettiği Sayın
Mahkemenin takdiridir benim takdirim değildir ben fikirlerimi bildiklerimi açıklıyorum
efendim. " Şeklinde beyanlarda bulunmuştur.
Tanık Recai Birgün Başbakan Bülent Ecevit"in koruma Müdürü olup sürekli yanında
bulunan, başbakanın güven duyduğu bir kişi olarak 2002 yılında yaşanan olayların en
yakın tanığıdır. Tanık savcılıkta verdiği ifadelerini mahkeme huzurunda da teyit etmiş,
dönemin Başbakan"ı Bülent Ecevit'in ABD'nin lrak"a müdahalesine karşı çıkması üzerine
kendisine karşı bir operasyon yürütüldüğünü, özellikle hastalığı bahane edilerek kendisine
işgöremezlik raporu verilerek başbakanlıktan uzaklaştırılmaya çalışıldığını, o dönemde
kamuoyu oluşturmak amaçlı bir kısım gazetelerde de başbakanın sağlık durumu ile ilgili
haberler yaptırıldığını beyan etmiştir. Özellikle ifadelerinde vurgu yaptığı konu Başbakan
Bülent Ecevit'in sanık Mehmet Haberal'ın rektörü olduğu ve bizzat başında olduğu
doktorlar heyeti tarafından yapılan tedaviyi kesip Doktor Mücahit Pehlivan ve arkadaşları
tarafından gizlice yürütülen çalışmalarla başbakanın yürüyemez, konuşamaz halden seçim
otobüsü üzerine çıkıp halka hitabedecek duruma geldiğini belirtmiştir.
Duruşmada dinlenen diğer tanıklar Mücahit Pehlivan, Mustafa Bolkan ve Masum Türker
ifadelerinde birçok konuyu destekler beyanlarda bulunmuşlardır.
Tanık Mücahit Pehlivan mahkemenizin 10.7.2012 tarihli 202. Duruşmasında yeminli tanık
olarak verdiği ifadesinde özetle "kendilerinin Başkent Üniversitesince uygulanan tedaviyi
kesip, farklı ilaçlar vererek başbakanı tedavi ettiklerini beyan etmiştir. Özellikle sağlıklı
insanlara bile uygulandığında önemli sakıncalar doğuracak olan lavman materyallerinin
koli koli evde bulunduğunu görüp bir de hergün başbakana uygulandığını görünce hemen
bu uygulamaya son verdiğini çünkü sürekli yapılması halinde vücuttaki sıvıyı azaltacağı ve
bunun ciddi sağlık sorunlarına yol açacağını belirtmiştir. Yine uygulanan kortizon
tedavisinin de kemik yapısını zayıflattığını bu nedenle vücudunda kırıklar olduğunu beyan
etmiştir. Duruşmada kendisine sanık müdafii tarafından yöneltilen;
Sanık Mehmet Haberal müdafii Av. Dilek Helvacfnın: "Biz zaten Başkente raporlarında
da mutlak yatak istirahatı hiç önerilmemiş orada bir yatak istirahatı söz konusu değil.
Şimdi bir taraftan omurgasındaki kırık üzerinde sadece bu değerlendirmede bunuyorsunuz
ama bir taraftan da biliyorsunuz ki Ecevit'in kronik hastalıkları var Parkinson var
hipertansiyon var nörolojik miyastenigravis hastalığı var. Bunlar da yürümede problemler
yaratan şeyler ki 2000 yılında itibaren de yürümede zorluk çektiği kol bacak hareketlerinde
aksaklıklar olduğu Hacettepe'nin raporuyla belli. Şimdi siz Parkinson trombofilibit
damarlarda da problemler var nörolojik rahatsızlıkları olan omurgasında da kırık olan bir
kişiye diyorsunuz ki korse takmayın her şeyi yapabilirsiniz serbestsiniz buna karşılık da bu
kişi ki o tarihler kaldı ama evinde bunları yapmadığı için 5 kere düşüyor. Bu doğru bir
tedavi midir?.... Siz teslim aldığınız tarih itibariyle söylüyorsunuz. Bir te..." sorusuna,
Tanık Mücahit Pehlivan: "Ben ne diyorum az önce sizin, sizin... önce sizin hani vurgulaya,
vurgulaya söylediğiniz miyasteniya Parkinson omurga kırığı... Efendim söyleyeyim başka
diğer futrombofılibit gibi bir hastalığı olan bir kişi bu ülkede başbakanlık yapabilir... Bu
ülkede başbakanlık yapabilir. Başbakanlık yapmasını önleyecek hiçbir şey değildir bu
söyledikleriniz."
Sanık Mehmet Haberal müdafii Av. Dilek Helvacfnın: "Kimse bunun aksini iddia
etmiyor." Sözü üzerine, "Evet fakat bir başbakanın bunlardan dolayı bir sakat arabasına
gibi gösterilen bir arabaya binmesi doğru değildir. Bir başbakanın bundan dolayı yatağa
mahkum kalması doğru değildir. Bir başbakanın bundan dolayı çelik bir kortenin içinde
cendere içinde kalması uygun ve doğru değildir bence bunu söylüyorum, "şeklinde yanıt
vermiştir.
Mahkemenizin 9.7.2012 tarihli 202. Celsesinde Tanık Mustafa Bolkan yeminli olarak
alınan ifadesinde özetle;"Bülent Ecevif in başbakan olduğu dönemde Ankara il Sağlık
müdür yardımcısı olduğunu, İl sağlık müdürünün onu odasına çağırıp dönemin Ankara
valisinin şifai talimatı ile Başbakanın rahatsızlığı ile ilgili acil bir durumda müdahale
ekibinin kendileri tarafından sağlanmasını istediklerinin söylendiğini, bu ekibin kendisi
tarafından kurulduğunu, görevlendirme yazılarını el yazısı ile yazdıklarını, bu gibi
görevlerin yazıya dökülmediğini sonrasında bütün görevlilere imzalatılarak yazıyı Recai
Birgün'e verdiklerini ve aralarında bir kod belirlediklerini söylemiştir. Kafasına bir şeyin
705 / 2271
takıldığını, takılan şeyin başbakana yapılacak bir acil müdahale esnasında hangi sıvıyı,
hangi mayiyi verecekleri olduğunu, bu konuda bilgi almak amacıyla Başkent
Üniversitesine gidip görüştüğünü, Başhekimlikte Rengin Erdal'ın olduğunu, kendini
tanıtarak "Hastanın tedavisiyle alakalı sorumluluğun onlarda olduğunu ama müdahale
olarak sorumluluğun kedilerine verildiğini dolayısıyla acil müdahalede hangi sıvının
verilmesi gerektiğinin bildirilmesini" istediğini. Rengin Erdal'ın bu konuda bilgi
vermeyeceğini söylediğini, kendiside " yani eğer sorun resmi bir yazıysa ben dedim Vali
Bey'den alır gelirim yazıyı. Yani hangi mayinin takılması gerektiği konusunda acil
müdahalede diye" söylediğini, Rengin Erdal'ın da hasta sizin bizi ilgilendirmez dediğini ve
sonra odayı terk ettiğini, bu durumun kabul edilemez olduğunu, normal bir hasta için bile
söylenmemesi gereken bir şey olduğunu." Beyan etmiştir.
Sanık Mehmet Haberafin tanıkların beyanlarıyla bizzat Başbakan Bülent Ecevif in tedavi
süreci ile yakından ilgilendiği belirtilmiş olup kendisini gözetim ve denetimi altında
bulunan hastanede gerçekleşen bu olay diğer tanıkların başbakana yönelik yürütülen
operasyonu doğrular nitelikte olduğu anlaşılmıştır.
Mahkemenizin 13.7.2012 tarihli, 204. Celsesinde Masum Türker yeminli tanık olarak
verdiği ifadesinde konuya ilişkin sorulan sorulara özetle;
Sanık Mehmet Haberal müdafii Av. Dilek Helvacı nm bir sorusu üzerine. Tanık Masum
Türker: "Şimdi şimdi düştüğünü şuradan biliyoruz ve ben uzun süre de Emin Çölaşan'a
çok kızıyordum şimdi... Hayır hayır bu soruyla ilgili net cevabı şu düştüğünü biz duyduk
Emin Çölaşan o düştüğü gün haberi yazdı ya bu bilgiler nereden aslı yok çünkü Ecevit 'i
görüyoruz böyle tırnakları uzun değil filan filan daha sonra öğrendik ki hastaneden birisi
böyle böyle bir haberi bilgi vermiş. Çünkü başladık birbirimizden şüphelenmeye. "
Mahkeme Başkanı nın: "Haber gerçek mi değil mi?" sorusuna, "Gerçek değildi efendim...
Gerçek olmadığı halde yazılmıştı o yazı ve ben sonradan araştırdım hastaneden bir
hanımefendinin bunu Emin Çölaşan 'a haber veriyor ve o gün ha Emin 'e yanlış yapmış
kızmışız diye söyledik yani...Bir zannedersem rektörlük yapan kişi iki sene bir evvel beni
ziyaret edip bir dosya vererek Birgün 'ün getirdiği gün başhekim yardımcısı
hanımefendinin söylediğini. "
Mahkeme Başkanımın : "Adı nedir?" sorusuna, "Adını bilmiyorum ben hiç yani onu bana
söylediği peki niye yazdırdı dedim. Yav dedi üzüldü böyle hastaneden götürülüyor diye
yanlış yaptı dedi bunu bana şimdi her şeyi yemin ederek söylediğimize göre bakın şu ana
kadar hastanenin bir suçu yok diyorum ama o haberin yazdırılması hem DSP 'ye hem
Ecevit 'e zarar veren haberi yazdıran kişi Başkent Hastanesindeki bir hanımefendi doktor
hanımefendidir... Bunu da bana yani belki kayıtlara baksam o gelen rektörüm diye
tanıştırılan ya da rektör yardımcısı biraz hanım adına benziyor söylerseniz yardımcı
olursanız. "
Av. Dilek Helvacımın: "Bilmiyorum efendim." Sözü üzerine. "Yani şey erkek ama böyle
verirken ben hanım zannettim o arkadaşa ben sordum açık açık nedir bu dedim biz ona
kızıyoruz o dedi yani birisi içeriden vermiş haberi ve aslı olmaya haber, "şeklindeki
beyanları ile o dönemde başbakanı yıpratıcı halkın gözünden düşürücü, hasta, bakımsız,
aciz gösteren haberlerin Başkent Üniversitesi hastanesi tarafından servis edildiğini teyit
ettiği anlaşılmıştır.
706/2271
Tanık Recai Birgün ifadesinde; "2004 yıllarında emekli MGK Genel Sekreteri Tunçer
Kılınç Paşa 'nın Oran 'daki konutuna gelip bizzat kendilerinin temiz, sağdan ve soldan oy
alabilecek bir partiye ihtiyaç duyduklarını, askerler olarak DSP'nin yönetiminin
kendilerinin oluşturduğu bir gruba devredilmesini istediklerini,
DSP'nin sağdan ve soldan oy alma potansiyeline sahip bir parti olduğunu söyledikleri,
kendisinin evdeki görüşmelerde genellikle konuşanları duyabilecek bir mesafede
beklediğini, çünkü daha sonra Başbakan ile kritik yaptıklarım, konuşulan konuları
aralarında müzakere ettiklerini, Başbakanın Tunçer Kılınç 'a, siyaset yapmak isteyenin
partilere gelip üye olabileceğini, prosedüre göre delegeler tarafından seçildiği takdirde
yönetimde görev alabileceğini kibarca anlattığını, daha sonra Tunçer Kılınç'm oradan
ayrıldığını, Tunçer Kılınç 'ın herhangi bir isim vermediğini, ancak kendi arkadaşlarının
olduğunu, bu kişilerin yönetime gelmesi halinde başarılı olacağını ve iktidara
gelebileceğini söylediğini" beyan etmiştir.
Bu konuya ilişkin olarak Tanık Masum Türker huzurdaki ifadesinde;
"Sayın Ecevit 'in hastalık dönemi Başbakan olduğu dönemdir. Sayın Tunçer Kılınç 'ın
Sinan Aygün 'ü önerdiği dönem ise 2004 yılı seçim bitmiş Demokratik Sol Partiye karşı
sivil darbe yapılmış, uzaklaştırılmışız. Biz öyle değerlendiriyoruz ve böyle bir ileride
müracaatımız olacak bu darbeyi yapanlarla, bugünkü iktidara getirenlerle ilgili olarak...
Bu konuda Sayın Tunçer Kılınç 'ın rahmetli Genel Başkanımız Bülent Ecevit 'e başvurusu
2004 yılında artık Bülent Ecevit'in görevi bırakacağı tarihlerdeydi. O tarihe kadar aslında
partide demokratik bir yarış yapılacaktı, bu konuda birkaç aday vardı, bu adaylardan biri
de bendim. Fakat Sayın Tunçer Kılınç böyle bir öneride bulununca Sayın Bülent Ecevit
bizleri de çağırdı, muhtemel adayları ve kendisi o tarihe kadar adı adaylığa geçmeyen
Sayın Zeki Sezer 'in arkasında birleşmemizi istedi. Böyle böyle olaylar olduğu söylendi, bu
konuda benim nasıl haberim oldu. Muhtemel aday olduğumuz için hep bize iletilirdi, o
tarihte Tunçer Kılınç Paşanın 2004 yılında bir sohbet nedeniyle randevu alıp Başbakanla
görüşürken, hani genel başkanımızla işte yerinize aday genç birisi olsun, Sinan Aygün 'ü
önerdi. Sinan Aygün un ismi Demokratik Sol Parti için ilk defa gündem gelmiyor, 2008
yılında o dönem genel başkan olan Sayın Zeki Sezer ile Rahşan Ecevit arasında bir
tartışma, kamuoyuna da yansıdı...Eğer o tartışma devam etseydi Sinan Aygün 'ü yine DSP
başına getirmeye çalışan bir çalışma vardı. Ama ertesi gün Sinan Aygün bu dava
dolayısıyla tutuklanınca o tartışma rafa kaldırıldı. Biz bunları siyasi olarak Demokratik
Sol Partiyi ele geçirmek isteyen unsurlar. Yani ele geçirme lafını şunun için söylüyorum,
partide hiç çalışmadan, emeği olmadan dışarıdan hazır getirilmek olan unsurlara karşı
duyarlı olduğumuz için hep takip ettik ve gördük bunları..." şeklinde Tanık Recai
Birgün'ün beyanlarını doğrulamıştır.
Tanık Recai Birgün ifadesinde: "Başkent Hastanesi doktorlarım çeşitli bahanelerle kabul
etmediklerini, ancak son bir kati rapor düzenlenmesi gerektiğini söyleyerek hastaneye
çağırdıklarını, DSP üst yöneticilerinden Melis Şekercioğlu, Zeki Sezer, Emrehan Halıcı ve
Tayfun İşli'nin eve geldiklerini ve hastaneye gitmeleri halinde çalışamaz raporu verileceği
yönünde duyumlar aldıklarını söylediklerini, o duyumun kimden geldiğini bilmediğini"
beyan etmiştir. Bu konuda ifadeye paralel şekilde dönemin DSP parti yöneticilerinin
basında beyanatları yeralmıştır.
707 / 2271
Sanık Mehmet Haberal müdafilerince Rıdvan Akar ve Can Dündar'ın hazırladığı
Karaoğlan belgeseli dosyaya ibraz edilmiş, Mahkemenizce de bu belgeselin ham
görüntüleri temin edilerek dosyaya eklenmiştir. Yine mahkemenizin 10.11.2010 tarihli
değişik iş 18-A nolu kararı gereğince görüntülerin yer aldığı DVD ve Betamax kaset
bilirkişiye tevdi edilmiştir. 23 Kasım 2010 tarihli bilirkişi raporunda: 2:34'le, 2:39 arasında
5 saniye, 3:58'le 4:19 dakikaları arasında 21 saniye, 7:01 ile 7:13 dakikaları arasında 12
saniye, 7:52, 8:20 dakikaları arasında 28 saniyelik. 4 kez kesinti yapıldığı tespit edilmiştir.
Yine mahkemenizin 27.8.2010 tarihli duruşmanın 9 numaralı ara kararı gereğince
Karaoğlan Belgeselimin çözümü yaptırılmıştır. Sanık müdafii de kendilerinin sadece
müvekkilleri ile ilgili bölümü mahkemeye sunduklarını savunmuştur. Bu görüntüler
duruşma salonunda Tanık Recai Birgün ile hazır bulunan sanık ve müdafılerine
izlettirilmiştir. Bilirkişi çözüm tutanağının ilgili bölümü birleştirlerek özet şekilde aşağıya
alınmıştır.
Rıdvan Akar:" Efendim hastalığınız süreci herhalde özel hayatınıza ilk defa bu kadar...
Doğrudan bir müdahale oldu ve bu kadar çok şey yazıldı çizildi ve sizinde çok
üzüldüğünüzü biliyorum. Bizimde dışarıdan gözlemimiz bu. Bir hastaya saygı gösterildi
mi? Öncelikle ordan başlayalım. Yani bir siz hastaydınız ve basının kamuoyunun bunu
değerlendiriş tarzı özellikle bazı yazılar vardı."
Bülent Ecevit:" O kişiden kişiye değişiyordu. Yani çok insafsızca, zalimce yaklaşanlar da
vardı medyada özellikle. Daha anlayışlı yaklaşanlarda vardı. Koalisyon ortaklarımız çok
anlayışlıydı."
Rahşan Ecevit:" Ha birazda medya birisinin elinde diyorlardı onunda yazdırdıkları vardı
tabi. Emin Çölaşan'ın o yazısını nasıl değerlendirdiniz."
Rahşan Ecevit:" Aaaa o çok çirkin bir şeydi. Çok çok çirkindi. Yani hiçbir gazeteciden
böyle bir şey beklemezdim. Gazeteci değil yani insan olandan böyle bir şey beklemezdim."
Can Dündar:" Nasıl başladı hastalık Rahşan hanım... Hastalık nasıl başladı. Yani siz
nereden itibaren o. onu hissettiniz. Sağlık durumu ve efendim ki?"
Rahşan Ecevit:" Yani hasta hastadır. Herkes hasta olur. O da normal herkes gibi hasta oldu.
Ama hasta olduğu anda bindirdiler."
Can Dündar:" Evet. Bu hastane doktor tercihi sonradan çok tartışıldı onu nasıl yaptınız
yani o hastaneye ve doktora?"
Bülent Ecevit:" Ya şimdi efendim bir kere hastaneden bir şikayetim yok. Ön bir takım
spekülasyonlar çıktı onlarda en azından abartılı. Şeyin genel merkezin hemen hemen yanı
başındadır biliyorsunuz Başkent Üniversitesi Hastanesi. Yani genellikle bir ivedi
sorunumuz olduğu vakit ona başvururuz veya partililer ona başvururlar. Onun için benimde
öyle bir ani şey bastırdı durum."
Rahşan Ecevit:" Orda merak edilen konu Ecevit'e yanlış tedavi mi yaptılar? Hayır Ecevit
orda yanlış tedavi yapmadılar. Sadece ne? Orada bazı kimseler Bülent'i çok aylara yayılan
bir dinlenme gereksinimi telkin ettiler. E bu demek oluyordu ki en aşağı böyle 7-8 ay
dümdüz yatacak."
708 / 2271
Bülent Ecevit:" E o kadar şey değil tabi."
Rahşan Ecevit:" Öyle, öyle dediler."
Bülent Ecevit:" Dediler yani o."
Rahşan Ecevit:" Hah dedi dur şimdi söylüyorum. Dediler ve bu da demek oluyordu ki bir
partinin genel başkanı yani 7 ay yatacaksa onun siyasi hayatı biter."
Bülent Ecevit:" Rahşan şimdi 7 ay sürecek filan gibi bir şey söylemediler."
Rahşan Ecevit:" Hayır söylendi bu."
Bülent Ecevit:" Bide hayır söylemediler. Aksine işte şu tarihten 11 gün sonra gel
durumuna yeniden bakalım iyi gidiyor iyileşiyorsun. O durum nasıl 11 gün sonra gel
yeniden bir inceleyelim dedi."
Rahşan Ecevit:"Hayır öyle olmadı. O bir kere daha muayene etmek istediler. O ayrı. Ama
ben onun dışında bu şekilde bir telkin yapıldı bize ve bizde o telkini ayak uydurmadık."
Bülent Ecevit:" Hayır bana. bana o şekilde
Rahşan Ecevit:" Yok."
Bülent Ecevit:" İşte 7 ay 8 ay yatakta kalacaksın denmedi."
Rahşan Ecevit:" Tabi sen onu işte. Neyse."
Bülent Ecevit:" Hayır, hayır denmedi. Ve dediğim gibi işte şu tarihte yeniden."
Rahşan Ecevit:" Yeniden gel dendi evet."
Bülent Ecevit:" Son bir duruma bakalım dendi ve genellikle durumumun hızla da hızla
iyileşmekte olduğunu söyledi. Onun dışında öyle 7 ay 8 ay gibi bir şey söz konusu
olmadı."
Rahşan Ecevit:"Evet söylendi ve öyle söylendiği için biz çok bunaldık."
Bülent Ecevit:" Kim söyledi?"
Rahşan Ecevit:" Şimdi burada dedikodu yapayım ister misiniz?"
Can Dündar:" Mehmet Haberal mı?"
Bülent Ecevit:" Hayır şimdi bana."
Rahşan Ecevit:" Hayır, hayır."
709 / 2271
Bülent Ecevit:" Rahşan bu konuyu kapatalım."
Rahşan Ecevit:" îşte kapatalım Bülent tamam bende kapatıyorum. Ama sana böyle bir
telkinde bulundular."
Bülent Ecevit:" Kim bulundu?"
Rahşan Ecevit:" Ama söylemek istemiyorum şimdi."
Bülent Ecevit:" Hayır şimdi Rahşan çünkü iyi gidiyor dendi. O yürümeye, yürümede
rahatlık."
Rahşan Ecevit:" Tamam işte sen iyisin dendi iyi gidiyor dendi."
Bülent Ecevit:" Tamam."
Rahşan Ecevit:" Ama böyle bir şey de yap dendi."
Bülent Ecevit:" Hayır."
Rıdvan Akar:" Doktor değil miydi efendim bunu söyleyen."
Rahşan Ecevit:" Dendi, dendi."
Bülent Ecevit:" Hayır öyle 7 ay 8 ay kalkmam diye bir şey söylenmedi."
Rahşan Ecevit:"Dendi Bülent ve biz onun üzerine şey yaptık ııı vazgeçtik. Biz onun
üzerine vazgeçtik ve."
Bülent Ecevit:" Hayır onun üzerine."
Rahşan Ecevit:"Fit? onun ve."
Bülent Ecevit:" Onun üzerine vazgeç."
Rahşan Ecevit:" Ve sen yataktan kalktın ve harekete geçtin. Neyse bu biraz şeye benzedi
Cumhurbaşkanının kitabı kime fırlattısına benzedi neyse."
Bülent Ecevit:" Rahşan lütfen. Lütfen."
Rahşan Ecevit:" Tamam peki işte bu kadar söyledim fazla bir şey söylemedim."
Bülent Ecevit:" Daha ne söyleyeceksin. Evet."
Can Dündar:" Bi yani biraz tabi basına yansıyan kısmı bunun bir genel komplo olduğu ve
hastanenin de bir şekilde bu işin içine karıştığı gibi bir şey yansıdı. Yani bilerek yada
bilmeyerek, haber sızdırarak genel bir Ecevit'i iktidardan devirme şeyinin hastalıkla
birleştiği gibi bir izlenim kamuoyuna yansıdı."
710/2271
Rahşan Ecevit:" Tamam."
Rıdvan Akar:" Yani sizin siya."
Dostları ilə paylaş: |