Zekeriya: Kaldıramadı kaldıramadı.
Kemal: Ben biraz çok zayıflık gördüm bu konuda ya.
Zekeriya: Ben çok kızdım kendisine bun yaptığı için ama diyecek bir şey yok abi yani adam
kalkıyor gazete okuyor, haberi izliyor ondan sonra böyle bir şey yapıyor bir haber geldi
eyvah dedim.
Kemal: Adam Atatürkçü bir adam, Kemalist, adam Cumhuriyetine bağlı, yani bunu tüm
televizyondaki arkadaşlarda söyledi şimdi ben dinledim Haber Türk deki binbaşı v.s.
komutanı söyledi. Tamamen Kemalist, Atatürkçüdür ya böyle mümkün değil.
Zekeriya: Bende bütün kanlarla kavga ediyorum sabahtan beri hepsim arıyor gazeteler
kanallar, küfür günah adamlara saydırıp duruyorum ey anca toparladılar. Azmettirici
diyor birde.
1242 / 2271
Kemal: Peki onu bırakan insanların orada kaydı yok muymuş? Hastanede.
Zekeriya: Var var onlarda orada.
Kemal: Onlar da orda anladım.
Zekeriya: Onlarda orda.
Kemal: Yani hiçbir sıkıntı olmaz Mehmet'im Belki tabi şu var gözaltı için mutlaka
uzatacaklar süreyi bir 4 gün kadar kalacaksın ama sıkıntı olmaz neden sıkıntı olmaz
Zekeriya: Abi ben bunu kabul etmiyorum.
Kemal: Bu olaya bu olaya bulaşan sizin tarafınızdan hiç kimse yok ben eminim zaten.
Zekeriya: Ben göz altında kalmayı kabul etmiyorum yok abi yok.
Kemal: Ama o süreyi verirler
Zekeriya: Yok abi etmiyorum ben yani ben bu süreyi kabul etmiyorum.
Kemal: Ne yaparsan yap bu süreyi verirler, sen neredesin şeyde misin? Askerde misin?
Zekeriya: Yok abi Muzaffer Tekin 'in yaptığını yaparım abi ben
Kemal: Yanlış yaparsın
Zekeriya: Yok abi doğrusunu yaparım
Kemal: Yanlış yaparsın bu sefer ne oluyor biliyor musun?
Zekeriya: Ya ne olursa olsun.
Kemal: Bak şimdi dinle, bak Muzafferinde yaptığı hatalı, normalde normalde.
Zekeriya: Yok abi bu durumda ben anlıyorum
Kemal: Ya bir dakika babam, normalde bu işi yapmadan teslim olup ifadesini verse hiçbir
şey olmayacak. Şimdi bütün şüpheler ne oldu hadi bakalım şüphe üzerine şüphe. Ey sende
tutki benzeri bir olay yaptın.
Zekeriya: Abi bunları konuştuk ya
Kemal: Tut ki benzeri bir olay yaptın
Zekeriya: Ey abi ne yapayım Allah aşkına ondan sonra ya gözünü seveyim yani ben
gözaltına alınacak hiçbir şey
1243 / 2271
Kemal: İyi de 4 gün gözaltında kalmak hiçbir şey ifade etmiyor ki.
Zekeriya: Eder abi niye kalayım benim gibi bir adam niye kalsın. Ne yaptım da kalıyorum.
Kemal: Zor kimse kullanmaz, işkence falan kimse edemez kimse.
Zekeriya: Onu ben düşünmüyorum. İşkence mişkenceonu düşünmüyorum zaten böyle bir
korkum yok. Bana yapılan bu muameleyi bile ben yeterli buluyorum. Eğer böyle bir şey
olursa yok abi yok hiç.
Kemal: Ya Mehmet 'im bu ülkede bilmez misin ki öncelikle Vatan evlatlarını vatan harcar.
Zekeriya: Tamam abi öğle olsun harcanmış oluruz.
Kemal: Devlet kendi insansını harcar bilmez misin ki.
Zekeriya: Biz zamanında ....
Kemal: Devlet için hizmet eden adam bugüne kadar ne zaman ki huzurlu bir şekilde.
Zekeriya: Dağdan bayırdan döndük abi o zaman deriz ki yeri burasıymış hiç önemli değil
hiç.
Kemal: Ne oldu senin için şimdi ne yapıldı, yapılan ne şu anda.
Zekeriya: İşte anlattığım gibi.
Kemal: Biraz soğuk kanlı ol ya Mehmet
Zekeriya: Öğleyim zaten abi
KemahSoğuk kanlı olun ya Allah aşkına ya. ama hiç çevrede soğuk kanlı insana
ratlamıyorum ya.
Zekeriya: Ak... falan değilim ya, yok ahi yapma., ben soğuk kanlı değilim.
Kemal: Ey biraz soğuk kanlı olun ya vallahi gözünüzü sevim, hele hele sen ki bir çok
meseleyi bilen bir insan olarak.
Zekeriya: En soğuk kanlı benim meseleyi biliyorum meseleyi bilmek bir b.k getirmiyor.
Meseleyi bildiğimiz halde hiç kimse bugüne kadar adam yerine koyum bir şey yapmadı
yani.
Kemal: Sen şimdi ne yaptın ifade verdin mi sen.
Zekeriya: Şimdi verecem
Kemal: İfade tamam
1244 / 2271
Zekeriya: Ne yaptıklarını, sınırlarını, ülkelerinin adını mı değiştirecekler alsınlar götlerine
soksunlar orospu çocukları tepe tepe. Sikiyim analarını hiç umurumda değil ki hiç değil
valla hilla
Kemal: Yok yok o noktaya gelmen doğru değil.
Zekeriya: Vallahi billahi hiç değil
Kemal: Yok yok o noktaya gelmen doğru değil.
Zekeriya: Yok ben aynı yerde duruyorum yani vatan, ülke benim için kutsal, mübarek,
değerli bundan asla taviz vermem, bu o değil zaten, neyse abi arayacam ben seni sonra bir
görüşeyim.
Kemal: Bir durum olduğunda ara beni oldu mu?
Zekeriya: Tamam tamam Kemalciğim
Kemal: Yav soğukkanlı ol bir şey yok
Zekeriya: Merak etme zaten öğleyim
Kemal: Bu olaya en ufak bir şekilde bulaşmamış insanlar olarak gönlünüz rahat olsun, her
şey çıkacak meydana bunu yapan şerefsizler o bak kim olursa olsun, o bakanlarından tut
bilmem nesine kadar onların bütün beyanlarını topluyorum inşallah yüce Rabbim bizim
yüzü.
Zekeriya: Bak biz bu götle yok abi yok abi.
Kemal: Bak şimdi yüzünüzün akıyla buradan çıkacaksınız.
Zekeriya: Yok abi buradan çıkarım sorun değil ama biz bu g.tle bir şey yapamayacağımıza
inanıyorum. Öğle yine nefessiz soluksuz kalacak, bu olayı bu şekle getirenler yine kendi
iddialarını doğrulamış yada ispat etmiş veya bu olayı sisli puslu bırakmış olacaklar buna
inanıyorum.
Kemal: Yok yok kazın ayağının öğle olmadığını göreceksin, hayır hayır kazın ayağının
öğle olmadığını göreceksin. Ne olur biraz soğuk kanlı ol
Zekeriya: Abi bu ülkede Kara Kuvvetleri Komutanı hakkında iddianame düzenleyen bir şey
olursa bir yapı olursa ben ne yapabilirim ki ya ben ne yapabilirim ya, ne yapabilirim.
Kemal: Yav yalnız işin bir gerçeği var bu ülke düşmanlarının ne kadar güçlü olduğunu
hepimiz farkındayız.
Zekeriya: Abi biz onurumuzla yaşıyoruz abi, biz onurumuzla yaşıyoruz o bir tarafı yok
neyise tama seni arıyacam abi.
Kemal: Biraz sabırlı ol biraz sabırlı ol biraz soğuk kanlı ol.
1245 / 2271
Zekeriya: Tamam abi tamam,
Kemal: Hadi geçmiş olsun, "şeklinde görüşme yaptıkları anlaşılmıştır.
Yine Mahkemeniz ara kararı gereği Ankara Emniyet Müdürlüğünden getirtilen dava
dosyasının 14. Klasör sayfa: 243'te yeralan sanık Mehmet Zekeriya Öztürk'e ait el yazılı
notta aynen: "Güvenliğimin almması-Ziya, Cezaevi koşullarının hazırlanması-Levent,
Hukuki sürecin kontrolü-Kemal, Arka planda risklerin kontrolü-Mehmet, İşlerine devam
edebilmesi ve iş güvenliğinin alınması-eşi+, birileri bunun devamında rahatsız olacaklar
ortalığı karıştıracaklar, Bu noktada ilişkiler ağı önemli, En önemlisi hukuk sürecinde
Ankara kontrol edilmeli, Faaliyet aynı anda ve güçlü yapılmalı. Profil iyi çizilmeli,
elimizde iyi hukukçuların olduğu, güçlü ilişki ağımızın olduğu, önemli yerlerdeki kişilerin
desteklediği, olayın içeriğinin iyi bilindiği, ama arkasında ortaya çıkabilecek sorunların
olabileceği... " şeklinde Danıştay eylemi sonrası hukuki sürecin nasıl, kimlerle ne şekilde
yürütüleceğine ilişkin yapılan plan olduğu anlaşılmıştır.
Danıştay eyleminden sonra bir kısım sanıklardan ele geçirilen sanık Ayşe Asuman
Özdemir'in MSN görüşmelerinde anlatıldığı üzere, derin yapıda sembolik bir anlam
taşıyan nüfus cüzdanına el koyma hadisesi gerçekleşmiş ve Muzaffer Tekin intihar etmeye
yönlendirilmiştir. Hayatını sonlandırma işlemi, Ergenekon Terör Örgütü nün başarısız ve
deşifre olan kendi mensupları için uygun gördüğü bir sondur. Nitekim Muzaffer Tekin
intihar etmeyi başaramayınca, Ergenekon Terör Örgütü nün üst düzey yöneticilerden sanık
Veli Küçük, Saygı Öztürk'e verdiği röportajda, "ben O'nu Süleyman diye bilirim. Asker
adam öyle dangul dungul intihar etmez, çeker silahını vurur kendini" şeklinde cümleler
kurarak Ergenekon Terör örgütünün deşifre olan örgüt mensubuna sahip çıkılmaması
gerektiği prensibine uygun davrandığı anlaşılmıştır.
Bu dönem Ergenekon Terör Örgütü mensupları arasında gel gitlerin meydana geldiği,
birbirlerine güvenin sarsıldığı bir süreçtir. Sanık Oktay YıldırımTn ifadesiyle dost
kuvvetlerin az kalsın birbirlerine girecekleri zamanlar yaşanmıştır. Bu dönemdeki örgüt içi
havayı yansıtması bakımından en çarpıcı örneklerden biri de; sanık Hüseyin Görüm ile
sanık Mehmet Fikri Karadağ arasında geçen, Danıştay saldırısı sonrası Ergenekon Terör
Örgütü mensuplarının davranışlarının sorgulandığı kayıt altına alınan görüşmedir. İfadeler
alındıktan ve sanık Alparslan Arslan'ın örgüt üst düzey mensupları hakkında aleyhte bir
beyanda bulunmadığı anlaşıldıktan sonra Ergenekon Terör Örgütü toparlanarak yeni
stratejilerini yürürlüğe koymuş ve yapılan bu saldırıyı azami derecede kullanarak hükümet
aleyhindeki eylemlerine hız vermiştir.
Ağustos 2003 ve Nisan 2004 yıllarında Ulusal Kanal'da çalışmış olan sanık Mehmet
Zekeriya Öztürk'ün bu süreçteki bir kısım söylem ve eylemleri nedeniyle güven bunalımı
yaşanmıştır. Danıştay eyleminden sonra gerek Sanık Doğu Perinçek yaptığı basın
açıklamalarında gerekse Aydınlık dergisi, sanık Mehmet Zekeriya Öztürk hakkında CIA
ajanı, Mit ajanı gibi nitelemeler yaparak örgütün deşifre olan ajana sahip çıkmama ve
yıpratma prensibine uygun davranmışlardır. Halbuki sanıkların beyanına göre sanık
Mehmet Zekeriya Öztürk, Doğu Perinçek ile birlikte çalıştığı dönemde bir kısım şüpheli
davranışlarından dolayı Ulusal Kanal'dan kovulmuştur.
1246 / 2271
Danıştay eyleminden sonra Ergenekon Terör Örgütü mensupları hummalı bir şekilde
kamuoyunu etkileme çalışmalarına başlamışlardır. Bunlardan birkaç örnek verecek
olursak;
Mütalamızın ilgili bölümünde izah edildiği şekilde sanık Veli Küçük'ün Saygı Öztürk'e
verdiği röportaj, sanık Halil Behiç GürcihanTn www.acikistihbarat.com sitesinde yaptığı
yayınlar, sanık Emin Gürses'in açıklamaları, sanık Doğu Perinçek'in varan-1, varan-2,
varan-3... şeklinde eylem konusunda kamuoyunu yanıltıcı birçok basın açıklaması v.b.
basında yayınlanmış, sanık Ahmet Tuncay Özkan sanık Muzaffer Tekin'in savunmasını
esas alan bir kitap yazarak, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturması ve Ankara 11.
Ağır Ceza Mahkemesi dosyasında hiçbir ifadesi yeralmadığı halde kitabının ilk
sayfalarında Kemalettin Gülen ismine şemada yer vererek kamuoyunu yönlendirme
çalışmalarına katılmışlardır.
Örnek verecek olursak; sanık Halil
www.acikistihbarat.com isimli internet
Behiç GürcihanTn
sitesinde 21.06.2007
(Kıvanç Değirmenli)
tarihinde yayınlanan,
"Medyanın Görmediği Oktay'ın Bombaları ve "Ulusalcı Çete" ' başlıklı yazıda:
Neticede Muzaffer Tekin'in Danıştay cinayeti ile alakası olmadığı; Alparslan Aslan'ın
Fetullahçı yapılanmalarla bağlantısı ortaya çıkar fakat kamuoyunda bir "Muzaffer Tekin
/ Ulusalcı Çete"fırtınası estirilmiştir bir kere; kimse Fetullahçı şebekenin adını ağzına bile
almaz.
Bu olay sonrasında ulusalcı cephede toplantılar, örgütlenmeler devam eder. Kemal
Kerinçsiz fenomeni yükselişini sürdürür. Kemal Kerinçsiz'in daveti ile Oktay Yıldırım
Kemal Kerinçsiz'in başkanı olduğu Büyük Hukukçular Birliği toplantılarına katılmaya
başlar..." Şeklinde danıştay cinayetinin sanığı olarak yargılanan "Alparslan Arslanin
Fetullahçı yapılanmalarla bağlantısının ortaya çıktığı" şeklindeki dosya kapsamıyla ilgisi
olmayan ibarelerin kullanılması, yine sanık Ahmet Tuncay Özkan tarafından "Medyanos"
reklam organizasyon iletişim hizmetleri ticaret limitet şirketi tarafından mayıs 2009 yılında
basılan "Danıştay Cinayeti / Cumhuriyete Saldırı'" isimli dava sanıklarından Ahmet Tuncay
Özkan tarafından yazılan ve mahkemeye delil olarak sunulan kitabın 8-12. Sayfalarında
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/158 esas sayılı 2008/45 karar sayılı karar
başlığını birebir aynısı ile yer aldığı ve sanıklar bölümünde 1. Erhan Timuroğlu, 2. Ayhan
Parlak, 3. Aykut Metin Şükre, 4. Salih Kurter, 5.Süleyman Esen, 6. Alparslan Arslan, 7.
Osman Yıldırım, 8. İsmail Sağır, 9. Tekin İrşi, şeklinde sanıkların isimlerinin yer aldığı,
görülmüş ancak 13. Sayfada danıştay cinayeti / Cumhuriyete saldırı 11. Ağır Ceza
Mahkemesi yargılama şeması başlığı altında Alparslan ArslanTn isminin altında oklar
çıkarılarak en başa Kemallettin Gülen isminin yazılmış olduğu görülmüştür. Sanığın dosya
kapsamında Ankaradaki yargılamalarda soruşturma ve kovuşturma aşamasında herhangi
bir sıfatı bulunmayan Kemalletin Gülen isimli şahsı şemada göstermek sureti ile
karapropaganda faaliyetlerine katıldığı açıkça anlaşılmıştır.
Ergenekon Terör Örgütü belgelerinde ve eylem planlarında düşman unsur olarak nitelenen
Fethullah Gülen grubu ile ilgili hiçbir suçlama olmadığı halde örgüt mensupları yazdıkları
yazı ve kitaplardaki anlatımlarında örgütün gerçekleştirdiği dosya kapsamı ile sabit olan
Danıştay cinayeti ile örgüt bağlantısını gizleyip aynı zamanda düşman unsur olarak
gördükleri Fethullah Gülen ve çevresini maddi gerçekle uyuşmayan bir şekilde irtibatlı
olarak gösterme çabasına girerek Ergenekon terör örgütünün stratejisine uygun hareket
tarzı geliştirdikleri anlaşılmıştır.
Yine, Sanık Erol Mütercimlerim 26 Haziran 2006 tarihinde Türksolu isimli dergide
yayınlanan "Danıştay saldırısı komplo değil laik güçleri sindirmek isteyen gerici bir
provokasyon Batının hedefi Türk ulus devleti ve onu koruyan Türk Ordusu" başlıklı
röportajında Danıştay eylemi hakkında görüşleri yayınlanmıştır. Türkiye'de birçok
televizyon kanalında komplo teorileri üzerine program yapan sanığın Danıştay saldırısını
gerici bir provokasyon olarak nitelemesi kamuoyunu belli bir yöne doğru yönlendirme
çabası olarak değerlendirilmiştir. Röportajın ilgili bölümleri aşağıya alınmıştır.
"...Türksolu: "Danıştay saldırısının ardından, olayların bir komplo değil provokasyon
olduğunu belirttiniz. Halbuki o dönem ortalıkta pek çok komplo teorisi dolanıyordu. Bu
bahsettiğiniz provokasyonun hedefi neydi?"
Danıştay saldırısında komplo yok provokasyon var
Erol Mütercimler: "Komplo teorisi bizde yanlış biliniyor. Bir kere komplo teorisi
yazılabilmesi için ortada komplo olması lazım. Danıştay saldırısında komplo yok. Çünkü
her şey çok açık. Her şey çok ortada.....
Şimdi beni ilgilendiren kısmı bundan sonrası. Cinayeti işleyen avukat çok açık olarak ne
dedi? Dedi ki: "Danıştay 2. Dairesi'nin türbanla ilgili almış olduğu karar nedeniyle bu
cinayeti ben planladım. Gittim. Ateş ettim. " Bu o kadar gözü kararmış bir şekilde yapılıyor
ki masanın altına girmiş olan yargıca bile ne dedi yargıç, eğildi, masanın altından bana
ateşi etti dedi. Bu açıklık içerisinde komplo vardır demek her şeyi saptırmak demektir. Bu
çok açık bir provokasyon.
Gelelim bunun son basamağına. Avukat aşağıya iniyor. Basının anlattığına göre polis
buna kimliğini soruyor. Bu polise cebinden avukat kimliğini çıkarsa elini kolunu sallaya
sallaya oradan gidecek. Ne yapıyor? Tabanca çekiyor. Dolayısıyla polis bunu yakalıyor. O
halde avukat bir kere kendisini yakalatmak istiyor. Bunun da kuşkuları vardır, dışarı
çıkarsam beni öldürürler korkusu vardır. Başka şeyler vardır. Onları bilemiyoruz. O
polisin işi, polis bunları karşımıza koyarsa öğreneceğiz. Ama bunları soramadan da
edemiyoruz. Peki ortaya ne çıkıyor? Cebinden Vakit gazetesi çıkıyor. Kesilmiş kupür,
orada yargıçların fotoğrafları ve karar lanetleniyor. O halde her şey bu kadar açıkken
bunun adına komplo bir tek Türkiye 'de denir.
Onun için bu bir provokasyondur. Provokasyonun temel amacı da bellidir: Bu tür kararlar
alırsanız sizi öldürürüz, diyorlar. Bakın taciz ederiz de demiyorlar sizi öldürürüz diyor
doğrudan doğruya. O halde bundan sonra türban üzerine karar alacak olan yargıçların ya
da karar alacak olanların artık oturup hayatlarının pazarlık konusu olduğunu bilmeleri
gerekir.
Burada söylendiği gibi hükümete karşı komplo kurulmuştur gibi bir şey de yok. Bunun
zaten hükümete dönük bir yanı yok.
Türksolu: Danıştay saldırısının ardından cenaze töreninde son yılların en büyük eylemi
yaşandı. Menderes'ten beri bir BaşbakanTn bu şekilde yuhalandığı, bakanların
neredeyse fiili saldırıya uğradığı başka bir olay hatırlamıyoruz.
Cenazedeki Hükümete yönelik tepkiler bir birikimin eseri
1248/2271
Erol Mütercimler: Evet. Cumhuriyet tarihinde Menderes'in son dönemi yani 27 Mayıs'ın
hemen öncesinde o anlara benzer şekilde Başbakan ve bakanlar halkın tepkisine
muhatap oldular. Bunun nedeni işin başından itibaren yani 3 Kasım 2002 seçimlerinin
sonucundan itibaren birikip gelenler: 23 Nisan'da Meclis başkanının o Meclis'e getirip
hormonlu bir çocuğu takdim etmesi ve o hormonlu çocuğun o dehşet ve sindirilemeyecek
konuşması. Başbakan'ın insanlarla, kurumlarla, sistemle sürekli kavga eder tavrı.
İnsanları aşağılayan bu yaklaşım biçimi. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün Vakit
gazetesi için benim en beğendiğim gazetedir yönünde bir ifade kullanması. Avrupa
Birliği sürecinde sürekli ödünlerin veriliyor olmuş olunması ve üstelik bunların bir
aldatmaca olduğunun halk tarafından bilinmesi. Ve çok daha tehlikelisi, laik Cumhuriyete,
laik hukuka karşı sürekli saldırı. Laik Cumhuriyet'i ve laik hukuku korumaya çalışan
Cumhurbaşkanı'na karşı sürekli bir taarruz ve Ordu'ya karşı yapılanlar. Genel Kurmay
Başkanının bütün bunlar içerisinde sessiz kalmış olması gibi bütün bu etkenlerin
toplamı işte o cami avlusunda Menderes hükümetinden sonra Türkiye Cumhuriyeti
tarihinde ikinci kez Başbakan ve bakanlar aleyhinde o tezahüratların ortaya çıkmasına
neden oldu.
Ama şöyle bir şey de düşünmek gerekiyor. Eğer Genel Kurmay Başkanı yanında kuvvet
komutanları olmasaydı o da bu olumsuz tezahüratlarla karşılaşır mıydı karşılaşmaz mıydı?
Bu soruyu da sormak gerekiyor...
Türksolu: Danıştay tertibinin bir de ulusalcıların üstüne yıkılmak istenen bir boyutu vardı.
Olayı ulusalcıların üzerine yıkma çabası acemiceydi
Erol Mütercimler: Ortaya çıkan sonuç, bütün o suçlanan ulusalcıların salıverilmesi şunları
gösterdi: Bir, ortada bir çete yok. Bunlar bir yaratma peşinde koşulmuş. İki, ulusalcılar
bakın ne kadar kötüdür bunlar aslında bu Cumhuriyet'in demokrasinin düşmanıdır
dediler. Ama bütün o salıvermeler ulusalcılar üzerine oynanan oyunları boşa çıkardı. Bu
çok acemice yapılan bir iş. Ama Danıştay cinayetinden sonra Adalet bakanının söylemiş
olduğu söz de ortada: Sürprizlere hazırlıklı olun. Ama oyun yargıda bozuldu. Ve ortada şu
anda sıfır var. Peki bu kadar kopartılan gürültü ne oldu? Basının bir kısmı bu
Susurluk 'tur diye zil taktı oynadı ama üç gün geçmedi. Hiçbir şey kalmadı ortada.
Türksolu: Bir de ortada bir Ergenekon efsanesi yürüdü. Ergenekon meselesini ortaya
çıkaran kişilerden biri olarak bu konuda ne diyeceksiniz.
Erol Mütercimler: Ergenekon meselesinin o zaman söylenmesi gerekiyordu. Beni
ilgilendiren o söylenmesi gereken yanı. Onun dışında Ergenekon ile ilgili olarak hiçbir
şey bilmiyorum ve duyduklarımı da söylemek gibi bir niyetim yok. Duyduklarım bilgi
olarak bende. Benimle de birlikte mezara gidecektir. Ama bir tek şunu söyleyebilirim. Şu
anda piyasada uçurulan, basında yazılan Ergenekon adı kullanılarak yazılan her şey
benim şimdi hemen hemen tamamı ölmüş olan büyüklerden duyduklarımla zerre kadar
uzaktan yakından ilgisi yok. Büyük palavra atıyorlar. Bu adamların şu anda bu bilgileri
havada uçuranları yalancılıkla suçluyorum. Bu kadar söyleyebilirim.
Türksolu: Danıştay tertibinin hedeflerinden birisi olarak Genel Kurmay Başkanı olması
beklenen Org. Yaşar Büyükanıt da bulunuyor. 30 AğustosTa sizce neler olacak?
1249/2271
Hilmi Paşa, Şemdinli olaylarının ardından istifa etmeliydi
Erol Mütercimler: Bu en kritik iş. Çünkü bu dönemde kritik bir mesele var. Yalnızca iki
Genel Kurmay Başkanı bizim ordu tarihinde çok tartışılmıştır. Birisi Adnan Menderes
döneminde Rüştü Erdelhun Paşa, ikincisi de bu dönemdeki Hilmi Paşa. O nedenle
mesele çok kritik bir hal aldı.....
Ama şunu da söyleyeyim. Hilmi Paşa'ya yakışan Şemdinli olaylarından hemen sonra istifa
etmekti. Ve Yaşar Büyükanıt'ın Genelkurmay başkanlığına gelmesinin o gün itibariyle
onaylanması gerekiyordu. Hilmi Paşa kendine yakışanı yapmamıştır. Eğer bunu yapmış
olsaydı ölümsüzler arasında anıtı dikilirdi.
30 Ağustos 'ta Yaşar Büyükamt 'm Genel Kurmay Başkanı olmasını artık engellemek bana
göre Genel Kurmay Başkanının da Başbakan 'ın da gücünü aşmıştır. "
Bu röportajdan açıkça anlaşılacağı üzere, Danıştay eyleminden sonra yapılan gösterilen 27
Mayıs darbesi öncesi yapılanlarla özdeşleştirilmiş, Menderes hükümetinden sonra ikinci
kez başbakan ve bakanların aleyhinde tezahürat yapıldığı belirtilmiştir. Ayrıca dönemin
Genelkurmay başkanı Hilmi Özkök 27 Mayıs 1960 darbesi döneminin Genelkurmay
başkanı Rüştü Erdelhun paşa ile aynı statüde tartışıldığı ifade edilmiştir. Röportaj
içeriğinde eylemin dava sanıklarıyla ilişkisi olmadığı yönünde kamuoyu oluşturma çabası
taşıdığı net olarak ortaya konmuştur.
SANIKLARIN DURUŞMALARDA DİKKAT ÇEKEN BEYANLARI:
Sanıklar mahkemenizde yapılan duruşmalarda kendilerinin suçsuz olduklarını anlatma
yerine sözkonusu eylemlerin türban örtüsü için işlendiğini ispat çabası içine girmişlerdir.
Özellikle sanık ve tanıklara yöneltilen sorularda bu husus bariz olarak görülmüştür. Örnek
olarak birkaç tanesi aşağıya alınmıştır.
Mahkemenizin bu dosya ile birleşen 2008/209 esas sayılı dosyasının 116. Celsesinde sanık
Kemal Kerinçsiz söz alarak;
"Bir sualim daha olacak değerli başkanım. Tabi başından itibaren bu davanın bunun bir
tertip olduğunu sürekli olarak ileri sürmüşümdür ve tertip olduğu da ortaya çıkmıştır.
Bunlardan bir tanesi de benim en büyük ciddi olarak şüphelerimden bir tanesi Alparslan
Arslan'ın bürosunun arşiv bölümüne 16 sayfalık bir Ergenekon belgesinin lobi belgesinin
çıktısının konmuş olmasıdır. Onu ben söyle izahat etmiştim ve size 31 numaralı dilekçemde
o konuyu da ayrıntılı olarak bahsetmiştim. Dedim ki bir gün önce daha doğrusu olay günü
üç tane polis ikisi zannediyorum resmi üçü sivil olmak kaydıyla Alparslan Arslan 'ın nüfus
kayıtlarını almak amacıyla büroya geldiklerini, büroda Burhan Gür'ü gördüklerini ve
nüfus kayıtlarını aldıklarını söylerler. Ben burada şundan şüphelendim; Alparslan Arslan
bu olayı işlediğinde zaten nüfus kayıtları üzerindedir yakalandığında. Bir avukat olduğu da
bilinmektedir. Çok rahatlıkla onun nüfus kaydını her yerden temin edebilirsiniz. Bir
emniyet müdürlüğü İstanbul emniyet müdürlüğü sadece Alparslan Arslan 'ın nüfus kaydının
alınması için ofisine 5 tane polis memurunu göndermez. Ama olayın içerisinde eğer bir
tertip var ise bu tertip işin ta siyaset aşamalarına kadar gelmişse ve 2002'lere belki
1999'lara kadar uzanmışsa orada bir Ergenekon belgesinin çıkmasında fayda var
düşüncesi o hakim çevrelere mutlak suretle zannediyorum bu düşünce doğrultusunda
1250 / 2271
hareket edeceklerinden bu belgeyi oraya koyduklarını tahmin ediyorum. Zaten o konuda da
talepte de bulunmuştum. Kendisine bir defa daha buradan soruyorum. Söz konusu
Ergenekon belgesini 16 sayfalık bilgisayardan indirip de bürosunun arşiv bölümüne veya
Dostları ilə paylaş: |