halinde haber yapılmaya değer görülür ise yayınlandığını, kendisine aktarılan bilgiler
fazlasıyla kurgu geldiğinden üzerinde durmadığını, notlar konusunda bir araştırma
yapmadığını, ajandada yazılı telefon numaralarını aramadığını, konuyu ciddiye almayarak
habere de dönüştürmediğini ve herhangi bir resmi kuruma bildirmediğini, kendisinin
Hakan Saraylıoğlu riu tanımadığını, öldürüldüğünü ve eylemin DHKP/C Terör Örgütünün
internet sitesinde yapılan bir açıklama ile üstlenildiğini Cumhuriyet savcılığındaki ifadesi
sırasında öğrendiğini,
Hakan Saraylıoğlu cinayetinin 2006 yılı başlarında olduğunu, kesin olmamakla birlikte
kendisinin de söz konusu haber notlarını 2006 yılı başlarında tuttuğunu, ancak sadece not
defteri şeklinde kullandığı ajanda sayfalarındaki tarihlerin dikkate alınamayacağını, bu
bilgileri ajandasına not almakla bu şekilde suçlanamayacağını, bu mantıkla notların bir
yolsuzluk ile ilgili olması halinde kendisinin de bu yolsuzluğa karışmış olmakla itham
edilmesi gerektiğini savunmuştur.
İddia makamı ve mahkemenin soruları üzerine; Cumhuriyet savcılığı ifadesinde, sorulan
ajandanın kendisine ait olup olmadığını hatırlayamadığını, ajandadaki notlar gösterilince
kendi yazısına benzettiğini söylediğini,
Ajandadaki notlar ile DHKP/C Terör Örgütünün açıklamasındaki bilgilerin birbirini
tuttuğu iddiasının da doğru olmadığını, tam tersine iki önemli noktada birbirleri ile
çeliştiğini, örgüt açıklamasında Hakan Saraylıoğlu'nun takma adının "Hasan Kartal"
olduğu belirtildiği halde kendisinin ajandasında "Hasan Karta" olarak yazılı
bulunduğunu, Tıp Fakültesinden mezun olup gazetecilik yapan birisi olarak isimdeki harfi
atlayacak birisi olmadığını, yine kendisinin ajandasında"Kuvayı Milliye'den tutuklanıp
yine de polis yardımıyla yargılanan şahıs Hakan Saraylıoğlu" yazdığı halde örgüt
açıklamasında sorgudan edinildiği anlaşılan bir bilgi olarak "Kendilerini Kuvayi Millîye
Polisi olarak adlandırıyorlar" dendiğini, bu iki bilgiden hangisinin doğru olduğunu
kendisinin bilmediğini. Cumhuriyet savcılığının araştırmasında Hakan Saraylıoğlu'nun
kendisinin ajandasında yazılı konuda bir tutuklaması olmadığının tespit edildiğini, bu
1558 / 2271
durumun da bilgileri kendisine getiren kişinin olayı yanlış öğrenip kendisine de bu şekilde
aktardığını veya bu konuda kendisini yanılttığını gösterdiğini, Cumhuriyet savcılığının
Kuvayı Milliye konusundaki bu çelişkiyi dikkate almamasının sebebinin olayı Ergenekon
Örgütüne bağlama gayretleri olduğunu,
Ajandasındaki noûara göre, Hakan Saraylıoğlu 'na soru sorulup cevap alındığı iddiasının
da yersiz olduğunu, ajandasındaki "Ritz Carlton'da buluştunuz mu? 2004 Haziran
Temmuz" ibaresinin araştırılacak bir konu olarak kendisine söylenmiş olabileceğini,
kendisinin yönelttiği bir soru olmadığını, her kime soracaksa araştırma kapsamında bu
sorunun da sorulması için alınmış bir not olduğunu,
Ajandasında DHKP/C Terör Örgütü açıklamasında olmayan ve soru cevap şeklindeki
fazladan bazı not ve bilgilerin bulunmasının da tabi bir durum olduğunu, örnek olarak Bir
Gün gazetesinin Hakan Saraylıoğlu cinayeti konusundaki haberinde örgüt açıklamasında
olmayan bilgilere yer verildiğinin görüleceğini,
Cumhuriyet savcılığının Hakan Saraylıoğlu 'nu öldürenleri aramayı bırakarak kendisiyle
uğraştığını, bu konuda ciddi bir araştırma yapmadığını, Ergenekon Örgütünün eylemlerine
bir cinayet daha eklenmesi amacı ile hiç ilgisi olmadığı halde bu olayın Ergenekon Örgütü
ile ilgisi bulunduğunun iddia edildiğini,
Doğu Perinçek 'in sorusu üzerine, DHKP/C 'nin hedef aldığı bir numaralı Sol Partinin İşçi
Partisi ve Genel Başkanı Doğu Perinçek olduğunu, örgüt yayınlarının bunun delili
olduğunu, örgütün ilan ettiği ölüm listelerinde birçok İşçi Partilinin bulunduğunu
savunmuştur.
Serhan Bolluk müdafi Av. Sait Türer duruşmada, Serhan Bolluk'un ajandasındaki notların
bir sorgulama metni olmadığının açık olduğunu, ilkokul çağındaki bir çocuğun dahi bunu
anlayabileceğini, buna rağmen hile ve desise ile Serhan Bolluk hakkında dava açıldığını
savunmuştur.
Serhan Bolluk müdafi Av. Hasan Basri Özbey duruşmada, yöneltilen sorulardan Serhan
Bolluk'un gazeteciliğin yargılanmak ve gazeteciliğin suç haline getirilmek istendiğinin
görüldüğünü, herhangi bir gazetecinin ajandasında da benzer notların olabileceğini,
Serhan Bolluk 'un ajandasında DHKP/C Terör Örgütünün açıklamasından daha çok bilgi
olmasının Serhan Bolluk'un usta bir gazeteci olduğunu göstermesi dışında hiçbir şeyin
delili sayılamayacağını, Serhan Bolluk'un Hakan Saraylıoğlu'nun DHKP/C Terör Örgütü
tarafından sorgulandığı yerde bulunmasının ancak aynı akıbeti paylaşmayı göze alması ile
mümkün olabileceğini, halen sağ olmasının dahi sorgulamada bulunmadığının delili
olduğunu, Hakan Saraylıoğlu'nun öldürülmesi olayındaki iddianın, aynen Danıştay
saldırısı olayındaki gibi olmayan Ergenekon Örgütüne eylem bulmak amacından
kaynaklandığını, bu dava kapsamında araştırılması gereken hiçbir husus bulunmadığından
sanığın beraatına karar verilmesini savunmuştur.
Serhan Bolluk müdafi Av. Osman Aydın Şahin, birleştirme kararından önce İstanbul
13.ACM'nin 2008/246 Esas sayılı dosyasına verdiği 12.2.2009 havale tarihli yazılı
savunma dilekçesinde, Serhan Bolluk'un, halen yargılanmakta olduğu İstanbul
IS.ACM'nin 2008/209 Esas sayılı davasının soruşturması aşamasındaki arama sırasında
suç delili olarak el konulan ajandasındaki not nedeni ile sanık yapıldığını, Ergenekon
1559 / 2271
davası olmasa idi bu iddianamenin yazılmayacağını, birleştirme talep edilmesinin bunun
delili olduğunu, çünkü bir terör örgütünün açıklamasını doğru kabul ettikten sonra
ajandadaki notlardan hareketle iddianamedeki akıl dışı, abesle iştigal derecesindeki
ithamları ileri sürmenin hukuken mümkün olmadığını, bu iddianın Gladyonun, TSK ve İşçi
Partisine karşı sürdürdüğü tertip için ortaya atıldığını, iddia makamının DHKP/C
açıklamasını mutlak doğru kabul edip Serhan Bolluk un sorguya katıldığını ileri
sürdüğünü, oysa Hakan Saraylıoğlu'nun 1.2.2006 da öldürüldüğü sabit olduğu halde örgüt
açıklamasında 2.2.2006 da öldürüldüğünün belirtildiğini.
Bir gazetecinin, kendisine gelen bilgiyi not ettiği ajandadaki yazıların, olayı üstlenenin
açıklaması ile örtüşmesi ve farklı bilgileri ihtiva etmesinin gazeteciyi olayın faili haline
getirdiğinin kabul edilmesinin, firari sanık olan birisinin anlatımlarını not eden Avukatın,
soruşturmada aldığı notlar nedeni ile bir Emniyet görevlisinin, aldıkları bu notlar sebebi
ile olayın faili oldukları gibi bir mantıksızlığı ihtiva ettiğini, dilekçesi ekinde sunduğu
10.2.2006 tarihli Bir gün gazetesinin olay ile ilgili haberinde de DHKP/C açıklamasından
farklı hususlar bulunduğunu, bu mantık ile haberi yapan muhabiri hakkında da dava
açılması gerektiğini,
CMK 122/1 gereğince. Savcı ve Hâkimlere ait olan belge inceleme ve değerlendirme
yetkisinin F tipi Emniyet görevlilerine bırakılarak CMK'nın ihlal edildiğini.
İşçi Partisi Merkez Karar Kurulu üyesi ve Aydınlık dergisi sorumlusu olan Serhan
Bolluk'un DHKP/C Terör örgütü ile yan yana getirilemeyeceğini, dilekçesine ekli Aydınlık
dergisi yayınlarının bile tek başına bunun delili olduğunu savunmuştur.
Serhan Bolluk ve mensubu olduğu İşçi Partisi ve Aydınlık dergisi çevresinin Ergenekon
soruştumıa ve davaları aleyhine yürüttükleri propaganda için icad edip slogan haline
getirdikleri, bu soruşturma ve davaların İşçi Partisi ve Türk Silahlı Kuvvetlerine kurulan
bir tertip olduğu söylemi. Cumhuriyet savcılığının Hakan Saraylıoğlu cinayeti nedeni ile
Serhan Bolluk hakkında dava açması ve Mahkemenin de bu davayı Ergenekon ana davası
ile birleştirmesinin bu tertibe delil üretmek, aslında var olmayan Ergenekon örgütüne bir
cinayet suçu daha eklemek amacını güttüğü ithamları, gazeteci olan Serhan Bolluk'un
ajandasına yazdığı haber notları sebebi ile yargılanarak gazeteciliğin suç haline getirilmek
istendiği şeklindeki savunma hakkı ve sınırları içerisinde kaldığının kabulü mümkün
olmayan ifadeler, somut olayla ilgili bir savunmadan ziyade başta Mahkeme olmak üzere
Yargı görevlilerine saldırı mahiyetindeki görülerek dikkate alınmamıştır.
Hakan Saraylıoğlu'nun öldürülmesi olayındaki savunmalar özü itibari ile, eylemin
DHKP/C Terör Örgütü tarafından gerçekleştirildiğinin sabit olmadığı, örgüt
açıklamasındaki bazı bilgilerin olayla ilgili maddi gerçeklerle uyuşmadığı, eylemin örgütün
kendisini güçlü göstermek adına yaptığı yalan propaganda malzemesi olarak üstlenilmiş
olabileceği, ajandanın maksatlı olan kolluk birimi tarafından incelenmesinin CMK'na
aykırılık oluşturduğu, DHKP/C Terör Örgütünün eylemi üstlenme açıklaması ile Serhan
Bolluk'un ajandasındaki bazı bilgilerin aynı olmasının, yine ajandada örgüt açıklamasında
olmayan bazı detay bilgiler bulunmasının Serhan Bolluk'un usta bir gazeteci olması
dışında DHKP/C Terör Örgütü ile bağlantısına veya Hakan Saraylıoğlu'nun bu örgüt
tarafından yapılan sorgusuna katıldığına delalet etmeyeceği, nitekim Birgün gazetesinin
konu hakkındaki yayınında da örgüt açıklamasında olmayan bilgilere yer verildiği, Hakan
Saraylıoğlu'na ait bazı bilgilerin gazeteci olan Serhan Bolluk'a herhangi bir yolla
1560 / 2271
gelebileceği, haber kaynaklarının çokluğuna nazaran ajandasına yazdığı bu bilgileri nasıl
edindiğini hatırlayamamasının tabi olduğu, haber notu olduğu açık olan ajanda yazılarının
Hakan Saraylıoğlu nun sorgulanması sonucu elde edilen bilgiler olarak
değerlendirilemeyeceği, bu haber notlarının yayımlanmamasının Serhan Bolluk tarafından
önemsenmediğini gösterdiği. DHKP/C Terör Örgütü ile Serhan Bolluk ve mensup olduğu
grup arasında siyasi görüş ayrılığı bulunduğu ve bu terör örgütünün hedef listesinde
oldukları, bu sebeple DHKP/C Terör Örgütü ile Serhan Bolluk arasında iddianamedeki gibi
bir irtibat bulunmasının mümkün olmadığı şeklindedir.
Hakan Saraylıoğlu'nun öldürülmesinin DHKP/C Terör Örgütü tarafından üstlenildiği,
otopsi raporuna göre Hakan Saraylıoğlu nun iple boğularak öldürülmeden önce darp
edildiği, söz konusu ajandaya yazılı Hakan Saraylıoğlu hakkındaki bilgilerin Serhan
Bolluk'un eli mahsulü olduğu ve bunların örgüt açıklamasından alınmadığı, Serhan
Bolluk un ajandasına yazılı bazı bilgilerin örgüt açıklamasında yer verilen bilgiler ile tam
olarak uyuştuğu, yine ajandaya yazılı bazı bilgilerin de örgüt açıklamasında olmayan
detayları içerdiği olay hakkında kesinlik kazanan hususlardır.
Serhan Bolluk un üzerindeki suç şüphesini ortadan kaldırması için söz konusu bilgileri
nasıl edindiğine dair detaylı ve inandırıcı bjr açıklama yapması yeterli gelecek iken bunu
yapmak yerine diğer birçok sanık gibi gazetecilik mesleğini öne çıkartan savunmaları itibar
edilir mahiyette bulunmamıştır. Gazeteciliğin her türlü faaliyeti meşru kılan dokunulmaz
bir meslek kolu olduğunun hukuken kabul edilemezliği açıktır. Serhan Bolluk'un söz
konusu bilgiler konusunda hatırladığı tek şey, kesin olmamakla birlikte bu bilgileri
ajandasına 2006 yılı başlarında yazdığı ifadesiyle anlattığı husustur. Sözlü savunmasında
daha eski tarihli olayları detayları ile Mahkemeye anlattığı, bu olayda da söz konusu
bilgileri, nasıl edindiğini hatırlamasını kolaylaştıracak şekilde ajandasına yazdığı görülen,
kendi ifadesine göre bir harfi bile atlamayacak derecede dikkatli bir gazeteci olan Serhan
Bolluk'un, üzerinden iki yıl dört ay kadar bir süre geçtiğinden bahisle olayı hiçbir şekilde
hatırlayamadığı mahiyetindeki savunması hayatın olağan akışına uygun, inandırıcı bir
savunma olarak görülmemiştir.
Bunun yanı sıra, Serhan Bolluk'un mensubu olduğu İşçi Partisi ile Aydınlık dergisi ve
Ulusal Kanal'da bu olaydaki gibi bir sorgulama ve kanun dışı bir iş yapılmasının mümkün
olmadığı, ajandadaki bilgilerin haber notu olduğu, DHKP/C Terör Örgütü ile bu grubun
herhangi bir şekilde bir araya gelmesinin düşünülemeyeceği afakî savunmalar olarak
görülmektedir. Nitekim bu savunmanın aksi olayların var olduğu yukarıda anlatılmıştır.
Eylemin DHKP/C Terör Örgütü tarafından üstlenilmesi, yargı uygulamasında şimdiye
kadar karşılaşılan benzeri olaylar ile karşılaştırıldığında cinayetin anılan terör örgütü
tarafından gerçekleştirildiğine dair kuvvetli bir şüphe oluşturmakla birlikte soruşturmanın
halen devam ettiği, DHKP/C Terör Örgütünün eylemi üstlenme açıklamasında cinayet
tarihinin bir gün farkla yanlış verilmesinin, üstlenme metnindeki diğer birçok doğru bilgi
dikkate alındığında eylemin anılan terör örgütünce gerçekleştirilmediğinin kesin delili
sayılamayacağı, BirGün gazetesindeki Önder Babat'ın Hakan Saraylıoğlu tarafından
vurulduğu yayınının DHKP/C Terör Örgütü açıklamasında zaten var olan Önder Babat ile
ilgili kısmın hatalı veya maksatlı olarak haberleştirilmesi neticesi olup, Serhan Bolluk'un
ajandasındaki notlar ile bu ve benzeri yayınların kıyaslanmasının mümkün olmadığı
anlaşılmaktadır.
1561 /2271
5)NETÎCE
Soruşturma ve kovuşturmada şimdiye kadar elde edilen delillerin, adı ancak öldürülmesi
olayı ile duyulan Hakan Saraylıoğlu'nun nasıl ve ne şekilde DHKP/C Terör Örgütünün
hedefine girdiğinin, aynı şekilde Serhan Bolluk ile yollarının nasıl ve ne şekilde
kesiştiğinin anlaşılmasına yeterli olmadığı gibi, olayın Ergenekon örgütü ile bağlantısına
dair ve savunması ile hakkındaki suç şüphesini kaldıramayan Serhan Bolluk hakkında lehe
veya aleyhe bir hüküm kurmaya da elverişli olmadığı, bunun yanı sıra dosya geneline göre
olay hakkında halen araştırma imkânı açık olan birçok husus mevcut olduğundan delillerin
toplanmış sayılamayacağı,
Öldürülen Hakan Saraylıoğlu nun elinden alınan yaşama hakkı ile dava açılarak suç
şüphesi altında sokulan Serhan Bolluk un yargılamanın makul sürede bitirilmesi hakkı
kıyaslandığında, bu dava ve birleştirildiği ana davanın karmaşıklığına göre yargılamanın
makul süre sınırlarını aşmadığı ve Serhan Bolluk un tutuksuz yargılandığı dikkate alınıp
yaşama hakkına üstünlük tanınarak olay hakkındaki tüm delillerin toplanması gerektiği,
ancak bu delillerin ikmal edilmesini beklemenin geldiği aşama itibari ile ana davayı
sürüncemede bırakabileceği anlaşıldığından,
Hakan Saraylıoğlu nun öldürülmesi nedeni ile Serhan Bolluk hakkında açılan davanın
CMK 10 - (1) Maddesine göre D2-(2009-191) Esas sayılı ana davadan ayrılarak,
yargılamanın Mahkemenin başka bir esas numarası üzerinden sürdürülmesine karar
verilmesi gerektiği mütalaa edilmiştir.
E)CUMHURİYET GAZETESİNE MOLOTOF KOKTEYLİ ATILMASI
l)SORUŞTURMA SAFAHATI
29.3.2008 tarihinde saat 23.34 sıralarında İstanbul Şişli Merkez Mahallesi Prof.Dr. Mazhar
Ökten Sokağında bulunan Cumhuriyet Gazetesinin Genel Merkez binasının önüne gelen 3
kişiden birisinin bahçeye doğru bir molotof kokteyli attığı, bu esnada içinde gazete
çalışanlarından Arifhan Mehmet Kızılyalı. Eren Sulakçı. Görkem Çötelioğlu ve Fazilet
Kuza'nın bulunduğu 34 ZJ 1670 plakalı aracın bahçeden çıkış yapmakta olduğu, atılan
molotofkokteylinin bahçeye tel örgülerden 4-5 metre içeriye otopark girişinde bulunan ve
olay esnasında içinde güvenlik görevlisi Zakir Siluşumun bulunduğu güvenlik kulübesinin
giriş kapısının önüne isabet ettiği ve burada yangın çıktığı, olayda ölen ve yaralanan
bulunmadığı anlaşılmıştır.
Olay günü Şişli Emniyet Müdürlüğüne ait 89167 kod nolu Polis ekip otosunun Cumhuriyet
gazetesinin buluduğu sokakta sabit koruma görevini yaptığı. Cumhuriyet gazetesine
molotof atıldığının görülmesiyle birlikte polislerin ve araçlarından inen gazete
çalışanlarının kaçan üç kişiyi kovaladığı, kovalamaca sonucunda Umut Erdoğan'ın elinde
kurusıkıdan bozma ve ağzına bir mermi sürülü olan ateş edilmeye hazır bir tabancayla
yakalandığı, kaçan iki kişinin yakalanabilmesi için Umut Erdoğan'ın göstermiş olduğu
adreslerde usule uygun olarak alınan kararlara istinaden aramalar yapıldığı, aramalar
sonucu Bedirhan Şinal'in 30.3.2008 saat 05.15'te, Oğuzhan Aslan'ın da aynı tarihte saat
07.10'de yakalanarak gözaltına alındığı anlaşılmıştır. Umut Erdoğan'ın suç tarihinde 15
yaşını ikmal etmemiş olduğu, Oğuzhan Aslanın ise 15-18 yaş grubu çocuk olduğu nüfus
kayıtlardan anlaşılmıştır.
1562/2271
Cumhuriyet gazetesine molotof atılması olayıyla ilgili Cumhuriyet savcılığı soruşturması
2008/843 sayısı üzerinden yürütülmüştür.
Yakalanan kişilerin beyanları doğrultusunda ve suça konu olay ile irtibatlı olduğu
değerlendirilen kişilerin yakalanması amacıyla Bedirhan Şinal, Oğuzhan Aslan ve Umut
Erdoğan'ın ikametinde İstanbul Cumhuriyet Savcısının yazılı emri ile usulüne uygun
olarak arama yapılmıştır.
Cumhuriyet gazetesinin güvenlik kamerası kayıtlarının incelenmesinde; Bedirhan Şinal'in
olaydan bir gün önce 28.3.2008 tarihinde saat 21:00 sıralarında Cumhuriyet gazetesinin
önünde tek başına keşif yapmak amacıyla dolaştığı tespit edilmiştir. Olay gününde ise saat
23:31:20 sırasında ekranda 3 kişinin görüntüye giriş yaptığı, etrafı gözledikleri, saat
23.34:12 sırasında da molotofkokteylinin Cumhuriyet gazetesi binasına atıldığı, yangın
meydana geldiği ve etrafı yoğun dumanın kapladığı, bu sırada güvenlik görevlisinin bina
dışına çıktığı ve görüntüdeki şahısların kaçmaya başladıkları belirlenmiştir. 31.3.2008
tarihinde yapılan teşhis işlemi esnasında gözaltındaki Bedirhan Şinal, Oğuzhan Aslan ve
Umut Erdoğan, bu kamera kayıtlarından alınan fotoğrafların kendileri olduğunu teşhis
etmişlerdir. Bu teşhis işlemine göre Bedirhan Şinal'in molotofu attığı, Oğuzhan Aslan ve
Umut Erdoğan'ın Bedirhan Şinal'le birlikte olay yerinde bulunduğu tespit edilmiş, bu
husus sanıklarca da ikrar edilmiştir.
Molotof yapımına Murat Aplak ve Fatih Derdiyok'un da iştirak ettiğine ve Cumhuriyet
gazetesine molotof atılacağını bildiklerine dair beyanlar üzerine Şişli Cumhuriyet
başsavcılığınca alınan arama kararları, verilen yakalama ve gözaltı talimatları
doğrultusunda 30.3.2008 tarihinde Murat Aplak, 31.3.2008 tarihinde Fatih Derdiyok
yakalanmış ve gözaltına alınmışlardır. İstanbul Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile Murat
Aplak ve Fatih Derdiyok'un ikametlerinde arama yapılmıştır.
Suçta kullanılan molotof kokteylinin imalinde kullanılan benzinin nereden temin
edildiğinin tespiti ve Bedirhan Şinal'in beyanlarının doğruluğunun teyidi amacıyla Eyüp
İlçesi Silahtarağa Caddesindeki Shell Akaryakıt İstasyonunun güvenlik kamerası kayıtları
incelenmi. 29.3.2008 tarihinde saat 22.02'de Bedirhan Şinal'in elinde bidonla ve yanında
Fatih Derdiyok da bulunduğu halde Shell Akaryakıt istasyonuna geldiği, Bedirhan Şinal'in
elinde bulunan bidona benzin aldıktan sonra saat 22.04'te Fatih Derdiyok'la birlikte
Akaryakıt İstasyonundan ayrıldıkları tespit edilmiş, Bedirhan Şinal ve Fatih Derdiyok bu
görüntülerdeki kişilerin kendileri olduğunu kamera kaydı üzerinden yapılan teşhis
işlemiyle doğrulamışlardır.
Bedirhan Şinal'in İstanbul Emniyet Müdürlüğünde gözaltında iken 31.3.2008 tarihinde
02.00 sıralarında bir yetkili ile görüşmek istediğini söylediği, nezaretten çıkartıldığında
TEM Şube Müdürlüğü görevlilerine, "Evinin arandığını ancak, daha önceden kendisinin
evdeki odasında masanın arkasına gizlediği üç sayfalık el yazması yazının bulunmadığını,
bu yazıların halen Bayrampaşa Cezaevinde tutuklu olarak yatan Seyhun ve Bora isimli
kişiler tarafından yazıldığını, kendisinin daha önce Boramın iki, Seyhun'un da bir eylemini
üstlendiğini, bu yazılarda kendisinin nasıl ifade vermesi gerektiğinin yazdığını, bunların
yerini gösterebileceğini" ifade ettiği anlaşılmıştır. Bunun üzerine Bedirhan Şinal'in
ikametinde olduğunu iddia ettiği 3 sayfalık yazının bulunması amacıyla 30.3.2008
tarihinde arama kararı verilmiş ve bu karar Mahkemece onanmıştır. Bedirhan Şinal
refakate alınarak Eyüp ilçesi Silahtarağa Mahallesi Bülbül Sok No:l sayılı adrese gidilmiş,
X „ 1563/2271
aramada Bedirhan Şinal kendi odasında saklamış olduğu 1 sayfadan ibaret el yazısı
dokümanı teslim etmiş, bahsettiği diğer iki sayfadan ibaret doküman ise bulunamamıştır.
Umut Erdoğan'ın 15 yaşından küçük olması nedeniyle hakkındaki evrak tefrik edilmiş ve
bu suça dair soruşturma sonucunda hakkında Çocuk Mahkemesi'ne dava açılmıştır. Bu
dava İstanbul 3. Çocuk Mahkemesinin 2008/110 esas nolu dosyası üzerinden
yürütülmüştür.
Bedirhan Şinal, Murat Aplak. Fatih Derdiyok, Oğuzhan Aslan, Emniyet ve Cumhuriyet
savcılığı ifadelerinden sonra 2.4.2008 tarihinde tutuklanmaları talebiyle Nöbetçi İstanbul
13.ACM'sine sevkedilmişlerdir. Bedirhan Şinal Emniyette ifade vermiş ise de, 1 gün önce
uyuşturucu aldığından bahisle Cumhuriyet savcılığında susma hakkını kullanmıştır.
Bedirhan Şinal"den gözaltında iken Mahkeme karan ile kan ve kıl örneği alınmış, Adli Tıp
Kurumuma gönderilen numunelerin incelenmesi sonucu verilen 9.4.2008 tarihli raporda,
numunelerde uyutucu-uyuşturucu madde bulunmadığı belirtilmiştir. Mahkemece sorguları
yapılanlardan Oğuzhan Aslan dışındakiler tutuklanmıştır. ^
Molotof atılması eylemine Boğaç Kaan Murathan, Bayram Demir, Bora Ballı ve Seyhun
Zayim'in de iştirak ettiğine dair deliller elde edilmesi üzerine bu kişiler de soruşturma
kapsamına alınmıştır. Boğaç Kaan Murathan ve Seyhun Zayim 3.12.2008 tarihinde
yakalanmış, Boğaç Kaan Murathan 3.12.2008, Seyhun Zayim 5.12.2008 tarihli
Cumhuriyet savcılığı ifadelerinden sonra sevk edildikleri Mahkemece tutuklanmışlardır.
Bora Ballı 26.12.2008 tarihinde başka bir suçtan dolayı yattığı Silivri Cezaevinden
tahliyesinde, Cezaevi çıkışında Cumhuriyet savcısının talimatı üzerine yakalanmış,
Cumhuriyet savcılığı ifadesinden sonra sevkedildiği Mahkemece 26.12.2008 tarihinde
tutuklanmıştır. Başka bir suçtan dolayı Silivri 3.nolu Cezaevinde yatan Bayram Demir'in
de 17.12.2008 tarihinde şüpheli sıfatıyla ifadesi alınmıştır.
Oğuzhan Aslan 2.4.2008 tarihli Cumhuriyet savcılığı ifadesinde, Olay gecesi saat 22.00
sıralarında Eyüp Pazariçindeki Kocatepe İlköğretim Okulunun yanındayken Bedirhan
Şinal ve Umut Erdoğan'ın geldiğini, Bedirhan Şinal"ın "Cumhuriyet Gazetesine molotof
atacağını Umut Erdoğan'ın da hu sırada silahla ateş edeceğini" söyleyerek yanlarında
bulunmasını istediğini ve sen hiçbir şeye karışmayacaksın, sana 500 YTL para vereceğiz ^
dediğini, Bedirhan Şinal'ın bu iş karşılığında kimin vereceğini belirtmediği 10.000 YTL
para alacağını söylediğini, Umut Erdoğan ve Bedirhan Şinal ile Eyüp Taşocağı mevkiine
gittiklerini, üzerinde bulunan paradan 10 YTL Bedirhan'a verdiğini, Taşocağında Fatih
Derdiyok ile karşılaştıklarını, Fatih ve Bedirhan 'ın birlikte benzin almaya gittiklerini,
TANŞAŞ Market önünde buluştuklarını, 3 tane şişe kola alarak Taşocağı mevkiine
gittiklerini, orada Umut 'un molotof yapmak için renkli atletini çıkararak yırttığını,
yanlarına Murat Aplak 'm da gelerek ne yaptıklarını sorduğunu, Bedirhan 'ın da
"Cumhuriyet Gazetesine molotof atacaklarını, karşılığında bir abiden 10.000 YTL
Dostları ilə paylaş: |