konuşmamak gerektiğini gösterdiğini, ülkede demokrasi olduğundan bahsedilebilmesi için
herkesin özgür olarak her şeyi söyleyebilmesi, haksızlığa karşı sesini yükseltmenin
karşılığının kendisine yapıldığı gibi tutuklama olmaması gerektiğini, yine de eğer bu tehdit
ile Cumhuriyet savcısı Zekeriya Öz 'ü korkutmuş ise kendisinden özür dilediğini,
Varlığı ispatlanmamış bir örgüt adına suç işlediği iddiasının akla ve mantığa sığmadığını,
varlığı kabul edilse dahi kendisi gibi yirmi dört yaşındaki birinin eyleminden medet uman
bir örgütün ciddiyetinden bahsedilemeyeceğini, örgüt üyesi olan birinin örgüt ile arasında
çıkar ilişkisi bulunması gerektiğini, kendi çabası ile hayatını idame ettiren biri olarak hiç
kimsenin desteğini almadığını, yargılanan kişilerden herhangi birisini tanıyor olsa bunu
söyleyecek kişilikte olduğunu, dosyanın birleştirilmesi amacının aslında hiçbir eylemi
olmayan Ergenekon örgütünün bir eylemi olduğunun söylenebilmesi olduğunu, söz konusu
yazı sebebi ile belki haddini aştığı söylenebilir ise de yine de bu davada yargılanması
gerektiğine inanmadığını,
1630 / 2271
Önceki aşama ifadelerinin okunması ve sorular üzerine. Muvazzaf asker olduğu dikkate
alınmadan ve hastalığı gözetilmeden alınan, ilaçlarının verilmemesi ile tehdit edilip
okumasına da imkân verilmeden imzalatılan Emniyet ifadesini kabul etmediğini, içeriği
dikkate alındığında kendisinin böyle bir ifade vermesinin mümkün olmadığının
anlaşılacağını, ifadede geçtiği gibi askeri birlikteki ankesörlü telefondan kendisine bu
tehdit metninin yazdırılmasının mümkün olmadığını, katıldığı belirtilen www.ozturkler.com
internet sitesinin açılışının ifadede geçtiği gibi 2006 değil kendisinin henüz on dört yaşında
olduğu 2001 yılında olduğunu, 2006 yılında olduğu kabul edilse dahi Sedat Peker 'in 2004
yılındaki Kelebek Operasyonu kapsamında cezaevinde bulunduğunu, 2001 yılında on dört
yaşında olduğu dikkate alındığında bu açılışa katılması ve ifadesinde geçen kişileri
tanımasının mümkün olmadığını,yine ifadede ismi geçen hemşerisi Şeref Yazoğlu ile
sadece bir iki görüşmesi olduğunu, Kurban Yazoğlu ile ise görüşmesi olmadığını, bu
kişilerin dolaylı yollardan dava sanıklarından birkaçı ile irtibatı olduğundan ifadeye
sokulduğunu düşündüğünü,
Cumhuriyet savcılığı ifadesinin kısmen doğru olduğunu, bu ifadesinde geçen Bahadır
isimli şahıs ile ilgili kısımların ise doğru olmadığını, bazı ifadeleri Cumhuriyet savcısının
kendiliğinden ifade tutanağına yazdırdığını, ifadedeki çelişkilerin de bunu gösterdiğini,
örnek olarak herhangi birinin etkisi ile bu eylemi yapmış ise işi verenlerin gerekli
malzemeyi de vermeleri gerektiği halde ifadede Beşiktaş Adliyesi faksını internetten
aldığının belirtildiğini.
Hâkim önündeki sorgusunda, tutanakta yazdığı gibi kendisine Emniyet ve Cumhuriyet
savcılığı ifadelerinin okunmadığını, kendisinin sadece Cumhuriyet savcılığı ifadesinin
kısmen doğru olduğunu söylediğini, İstanbul 14.ACM' nin 2010/118 Esas sayılı
dosyasındaki savunmasında da, önceki aşama ifadelerini kabul etmediğini, söz konusu
eylemi bireysel olarak gerçekleştirdiğini ifade ettiğini, ifade etmiştir.
On veya on bir adet değişik telefon hattı kullanması sebebinin organizatörlük yapması
nedeni ile zaman zaman rahatsız edildiği telefonlarının numaralarını değiştirmesi
olduğunu, gizli bir iş çevirmiş olsa Mahkemeye dilekçe vererek adına kayıtlı olmayan
telefon hatlarını dahi bildirmeyeceğini,
Savunmasında vatansever birisi olduğundan bahsettiği belirtilerek, askerlik görevinden iki
defa firar etmesinin sebebinin ne olduğu mahiyetindeki soruyu, firar etme sebeplerini bu
suçlardan dolayı yargılandığı Mahkemeye belgeleri ile anlattığını, bu suçtan aldığı cezayı
yatarak tamamladığını, bu konunun davayla alakası bulunmadığını,
Söz konusu soruşturmanın kamuoyunda Ergenekon olarak bilinmesinden yaklaşık üç ay
sonra, henüz iddianamenin açıklanmadığı ve dosyanın aleniyet kazanmadığı dönemde
yazıp gönderdiği tehdit faksındaki, soruşturmada ismi geçenler hakkındaki kanaate nasıl
vardığı mahiyetindeki soruyu, bu kanaate varmak için ismi geçenleri birebir tanımanın
gerekmediğini, ne iş yapıp neleri savunduklarına bakıldığında bir kanaat sahibi
olunabileceğini, bu insanların Cumhuriyet mitingi yapmak, Atatürk 'ü savunmak benzeri
davranışları sebebi ile terör suçlusu olarak gözaltına alındıklarının basında yansıdığını,
Cumhuriyet savcısına gönderdiği tehdit faksında Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Savcı Öz 'den
bahsettiği belirtilerek, bu kişiler hakkında neler bildiğini ve neden Cumhuriyet savcısı
Zekeriya Öz 'e gönderdiği faksta bu kişileri örnek gösterdiğini açıklamasının istenilmesi
1631 /2271
üzerine, bu kişilerin suikasta kurban gittiğini on yaşındaki bir çocuğun dahi bildiğini, ne
şekilde ve ne amaçla öldürüldüklerini bilmediğini, bunları örnek vermesinin özel bir
nedeni olmadığını,
Savunmasında Atatürk'ün Bursa Nutkundan ilham alarak bu eylemi gerçekleştirdiğinden
bahsettiği belirtilerek, Bursa Nutku'nu nereden öğrendiği, nasıl kendine görev çıkarttığı
mahiyetindeki soruları, bu soruların maksatlı olduğunu, Bursa Nutkunu okumanın suç
olmadığını, Bursa Nutkunu Atatürk hakkındaki kitaplardan okuyarak öğrendiğini ifade
etmiştir.
Sorulma sebebi de açıklanarak Atatürk'ün Bursa Nutku konusunda soru sorulur iken,
Özkan Kurt cevaplarını tamamlamadan duruşma salonunda sorulara tepki mahiyetinde söz
almadan konuşmalar yapıldığı hususu bir müşahede olarak buraya alınmıştır.
Bunun yanında Veli Küçük ve Doğu Perinçek'in sorulara itiraz ve beyanları aşağıdaki
gibidir.
Veli Küçük, Cumhuriyet savcısının sorusunda böyle bir ifade bulunmamasına karşılık.
Cumhuriyet savcısının Özkan Kurt 'a Atatürk'ün Bursa Nutkunda söylediklerini destekleyip
desteklemediği mahiyetinde soru sormasına izin verilmemesini,
Doğu Perinçek bir kısmını söz almadan yaptığı konuşmalarında. Böyle soru olmayacağını,
Atatürk'ün Bursa Nutkunun bütün kitaplarda var olduğunu, Bursa Nutku olarak bilinen
metnin Atatürk'e ait olduğunun Mahkemelerce tespit edildiğini, söylemişlerdir.
Soruşturma kapsamında ele geçen "Kemalist Hareket İstanbul/Eylül 2000" adlı örgüt
belgesinin "Meşru Direnme Hakkı" başlıklı bölümünde, Mustafa Kemal'in kurduğu
rejimin günümüzde uygulanmakta olan rejimden çok farklı bir yönetim biçimi olduğu,
Mustafa Kemal'den sonra gelen yönetim kadrolarının ulusa ve Kemalizm'e ihanet ederek
rotayı değiştirdiği, bu anlayışa karşı Mustafa Kemal'in Bursa Nutku ile meşru direnme
hakkının kullanılması gerektiğini açıkça ortaya koyduğu ve gençliğe nasıl bir rota takip
etmesi gerektiğini burada açıkladığı belirtilmiş ve Mustafa Kemal Atatürk'ün Bursa Nutku
başlıklı yazıya yer verilmiştir.
Yine "13. Kabile Alevi Kimliği" adlı örgüt belgesinin "Etnik Gruplar ve Alevi İlişkileri"
başlıklı bölümde, Sabetaylar ve Alevi topluluklarının önde gelenlerinin daima özel ilişkiler
geliştirdikleri, bu iki topluluğun kendi aralarında dayanışma içinde müşterek hedefler
doğrultusunda hareket ettikleri belirtildikten sonra "Günümüz yönetim kadroları bu çok
önemli gelişmeleri görmezden gelemezler, aksi halde onurlu Türk gençleri, Ulu Önder
Mustafa Kemal Atatürk'ün Bursa Nutku'nda verdiği talimatları yerine getirmekte tereddüt
göstermeyeceklerdir" denilmiştir.
Soruşturma safahatında, diğer örgüt belgelerinde de geçen Bursa Nutku'nun, örgüt
mensubu olduğu iddia edilen kişilerin konuşmalarında, yayınlarında örgüt amaçlan
doğrultusunda yorumlanıp kullanıldığının görülmesi üzerine, böyle bir belgenin olup
olmadığı Türk Tarih Kurumundan sorulmuştur. Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof.Dr.
Yusuf Halaçoğlu imzası ile verilen cevapta, Bursa Nutku olarak belirtilen metindeki
sözlerin, Atatürk tarafından 1933 Şubatında Bursa'da bir akşam yemeği sırasında yapılan
konuşmadan mealen alınarak 1947'den sonra çeşitli tarihlerde çeşitli yerlerde
1632 / 2271
•
yayınlandığının Türk Tarih Kurumunun 24 Ekim 1966 tarihli toplantısında oybirliği ile
karara bağlandığı belirtilerek "Yukarıda alınan karara istinaden yaptığımız inceleme
sonunda da, Bursa Nutkunun tam bir metninin olmadığı. 1933'te Bursa'da bir yemekte
yapılan sohbet sırasında söylenenlerin mealen çeşitli basın kuruluşlarına yansımış şekli
olduğu anlaşılmıştır* denilmiştir.
Özkan Kurt savunmasının devamında Kendisinin Bayburtlular Derneği üyesi olup, birkaç
defa bu derneğin toplantdarına katıldığını, hariçten kişilerin de gelme imkânı olmakla
birlikte genelde Bayburtluların katıldığı bu toplantıların Bayburt 'un kurtuluşu gibi
konularda olduğunu, Bayburt Eğitim Vakfı nın toplantılarına ise katılmadığını,
Evinde yapılan aramada bulunan mektupların kendisine ait olmadığını, aramada
üzerinden çıkan flaş belleği içerisinde tehdit faksı metni dışında belge olmadığını, yine
evindeki bilgisayarında da herhangi bir belge olmadığını, telefon rehberine de eklemeler
yapılmış olabileceğini,
Kendisinin hasta olduğunu, kronik rahatsızlıkları bulunduğunun belgeli olduğunu, hayatta
kalabilmek ve bu davada uğradığı haksızlık karşısında dimdik durabilmek için günde yirmi
iki ilaç aldığını, bundan dolayı bazı şeyleri hatırlamadığını, savunmuştur.
Özkan Kurt, evindeki aramada bulunan disket içindeki polis kimliği, üzerinden çıkan flash
bellek ve evindeki bilgisayarının hard diskinde bulunan belgeler, kendisinin tehdit faksı
çekmesinden önceki dönemde değişik kurumlara yapılan ihbarlar, ihbara eklenen belgeler
ile kendisinden çıkan belgeler arasındaki benzerlik, kendisinden ele geçen mektup ve
belgeler, telefon rehberindeki kayıt ve telefon irtibatları konusundaki sorulara,
Evindeki aramada bulunan disket içerisinde polis kimliğine dair bir belge olmadığını, bu
belgeleri kendisinin düzenlemediğini, belgelerdeki kimliğe konulan fotoğraf kendisine ait
ise de, bunun kendisi adına açtığı çeşitli internet hesaplarından alınınmış ve bilgisayar
programları kullanılarak söz konusu kimliğe yerleştirilmiş olabileceğini, bunun yanında
kendisinin bu belgelerdeki gibi sahte kimliğe gerçek adını yazacak kadar bilincini
yitirmediğini,
Ev aramasında bulunan bilgisayarda hiçbir belge olmadığını, üst aramasında bulunan
flash bellekte ise sadece Cumhuriyet savcısı Zekeriya Öz'e gönderdiği faks metni
bulunduğunu, nitekim gözaltına alınıp Gayrettepe 'deki Asayiş Şube Müdürlüğüne
götürülmesinden tahkikatın Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüne devredilmesine kadar bu
belgeler yok iken, bundan sonra söz konusu belgelerin bulunduğu şeklinde tutanaklar
hazırlandığını.
Ev aramasında bulunan mektupların da kendisine ait olmadığını, bunları kendisinin
yazmadığını veya yazdırmadığını, bunun için el yazısı bu mektupların kendi eli ürünü olup
olmadığı konusunda araştırma yapılması talebinde bulunduğunu,
Ev aramasında bulunan Ali Yasak'a gönderilen mektup ve içeriği ile ilgili olarak, Ali
Yasak'ı tanımadığını, mektuptaki imzanın kendi imzasına benzemekle birlikte basit olan
imzasının kolaylıkla taklit edilebileceğini, mektuptaki yazının kendisine ait olup olmadığı
konusunda araştırma talebinde bulunduğunu, mektup zarfının gönderici kısmında kendi
adının altında yazdığı gibi mektubun postaya verildiği tarihte 7. Kolordu Komutanlığı
1633/2271
Diyarbakır 2. Sınıf Askeri Ceza ve Tutukevinde bulunduğunu, mektupta kendisinin Osman
Cevahiroğlu 'nun yeğeni olduğu yazdığı halde bu kişiyi tanımadığını, mektubun gönderilen
adresin yetersizliğinden bahisle Cezaevinde kendisine iade edildiğini, kendisinin adresini
bilmediği birisine mektup gönderecek birisi olmadığını, bu mektubu Cezaevindeki
hasımlarının kendisini zora sokmak için göndermiş olabileceğini düşünerek Cezaevi
yetkilisi Atilla Bal 'a anlattığını, bu kişinin kendisine konu hakkında çalışma yapacağını
söylediğini, ancak bu çalışmanın sonucunu bilmediğini, tahliye olunca bu mektubu da
yanma alarak evine getirdiğini,
Ev aramasında bulunan Ozan Kurt'a yazılan mektup ve içeriği ile ilgili olarak, mektup
zarfında gönderilen kişi olarak yazılı Ozan Kurt 'un kendisinin abisi olduğunu ve zarftaki
adresinin de doğru olduğunu, ancak mektubu kendisinin yazmadığını veya yazdırmadığını,
mektuptaki yazının kendisine ait olup olmadığı konusunda araştırma talebinde
bulunduğunu, mektup içeriğinde geçen Sedat Peker, Fırat Delibaş ve Şefik Saral
tanışmadığını, mektupta yazdığı gibi bu kişilerden resmi ya da gayri resmi olarak mektup
almadığını, almış olsa Cezaevi kayıtlarına işlenmiş olacağını, mektupta geçtiği gibi çürük
raporu almaya çalışmadığını, zaten Cezaevinde hüküm giyen kişinin sivile sevk edildiğini
yahut da hükümlü olunduğu için çürük raporu alındığını, mektupta geçen Şeref Yazoğlu
ile hemşeri olmalarından dolayı tanışmaları ve birkaç görüşmeleri dışında irtibatı
olmadığını, mektupta geçtiği gibi 24 Haziran 'da Mahkemesi olup olmadığını
hatırlamadığını, kendisinin bu mektuptaki şekilde özel meselelerini başkasına anlatacak
birisi olmadığını, mektupta geçen Tuncay in aynı dönemde Cezaevinde yattıkları, ileri yaşı
nedeni ile herkesin kendisine Dayı diye hitap ettiği birisi olduğunu, bu kişinin
Cezaevindeki bir kavgada kendisinin karşı grubunda yer almasından dolayı mektupta
yazdığı şekilde bu kişiye yardım etmesinin mümkün olmadığını, bu mektubun da kendisini
zora sokmak isteyen kişilerce yazılarak gönderilmiş olabileceğini, ailesinin evine gelen bu
mektubu kendisine sormak için saklamış olduğunu.
Ufuk Akkaya'dan ele geçen 1485 numaralı belgede "Adam; Erkan Elçi konuşursa yer
yerinden oynar" şeklinde bir not bulunduğu belirtilerek, kendisinin üst aramasında çıkan
"Erkan Elçi 4223223236 un4given4@hotmail.com" notunu açıklaması istendiğinde, Ufuk
Akkaya 'yı tanımadığını, Erkan Elçi 'nin Diyarbakır Askeri Cezaevinde birlikte yattıkları,
Malatya 'da ikamet eden birisi olduğunu,
Kendisinden ele geçen kartvizitin Flaş TV tanıtım müdürü Yalçın Çakır 'a ait olduğunu,
kendisi organizatör olduğundan bu kişinin yaptığı bir program sebebi ile bir sefere mahsus
görüşmüşlüğü olduğunu,
Kendisinin on taneye yakın telefon hattı kullandığını, bunların rehber dökümlerinde
görülen bir kısım kayıtları kendisinin girdiğini, kendisinin kaydetmediği veya
hatırlamadığı bir kısım numaraların ise telefonuna yüklenmiş olabileceğini,
Telefon rehberi dökümünde "Sedat Peker" şeklinde kayıtlar var ise de bunları kendisinin
yapmadığını, yine telefon rehberindeki "Veli Dym" şeklindeki kaydı kendisinin yaptığını
düşünmediğini, "Berber Yaşar" şeklinde bir kayıt girdiğini hatırlamadığını, bir işi sebebi
ile kaydetmiş olabileceğini, ancak Berber Yaşar isimli bir tanıdığı olmadığını, "Kurban
Yazo" kaydını kendisinin girdiğini hatırlamadığını, kendisinin bir kaç kez görüştüğü
hemşerisi Şeref Yazoğlu 'nun abisi olan Kurban Yazoğlu ile irtibatı bulunmadığını,
1634 / 2271
Telefon rehberindeki "Bahadır" isimli kaydın kendisinden bir ya da iki yaş büyük olan
soyadını bilmediği bir tanıdığı olduğunu, bu isimde başka tanıdığı olmadığını, Kurban ve
Şeref Yazoğlu 'na ait adreslerdeki aramalarda çıkan belgelerde geçen Bahadır isimli kişiyi
tanımadığını, kendisine telefon irtibatında gözüktüğü söylenip sorulan "Bahadır
Başören" in bu kişi olabileceğini, rehbere "Zafer Abi" olarak kayıtlı kişinin
Kocamustafa 'da oturan, ne iş yaptığını bilmediği birisi olduğunu, kendisinin "Zafer Şen "
isimli bir tanıdığı olmadığını.
Önceki ifadelerinde geçen Şenol Küçük isimli bir kişi ile telefon irtibatı bulunduğu
belirtilip sorulması üzerine, önceki aşama ifadelerini zaten kabul etmediğini, Şenol Küçük
isimli bir kişiyi tanımadığını, telefon görüşmesini de hatırlamadığını, savunmuştur.
Özkan Kurt'un Emniyet ifadesinde Sedat Peker in adamı olup kendisini Veli Küçük, Sami
Hoştan gibi dava sanıkları ve Kurban Yazoğlu ile tanıştırdığı, bu kişiye ait Çamlıca 'daki
Balkon Bar 'm buluşma yeri olarak kullanıldığı şeklinde geçen Şenol Küçük ismi başka bir
duruşmada da geçmiştir.
Alparslan Arslan. Mahkemenin Erdal Aras isimli kişiyle irtibatını anlatmasını istemesi
üzerine, kendisinin o dönemde Ülkü Ocakları dergisinin dağıtımını yaptığını, "Eski
Ülkücü" tabir edilen kişilere dergiyi ulaştırmak için Hakkı KurtDl-(2008-209)uluş ve
Nejat Uysal 'dan adres alarak bu kişilerin yanlarına gittiğini, bunlardan birinin kendisine
öyle söylendiği için Sedat Peker 'in akrabası olduğunu zannettiği, Trabzon veya Rize li
olduğunu bildiği Varis Küçük olduğunu, Varis Küçük 'ün Üsküdar 'daki Görkem Otomotiv
adlı işyerine gittiğinde Varis Küçük, kardeşi Şenol Küçük, Erdal Aras ve diğer bir kısım
kişiler ile arasında güzel bir sohbet ortamı oluştuğunu, dergileri satıp parasını aldığını
ifade etmiştir.
Özkan Kurt'un babası olan Asef Kurt adına kayıtlı 5358568645 ve kendi adına kayıtlı
5417446969 numaralı telefon hattının Şenol Küçük adı ve Görkem Ticaret Üsküdar
adresine kayıtlı 5322318552 numaralı telefon hattı ile irtibatı bulunduğu anlaşılmaktadır.
Özkan Kurt savunmasının devamında, Telefon dökümündeki "Akşam gelirken eve uğra,
silahı getir, okey canım... " şeklindeki mesajın, daha öce emniyet kayıtlarına girmiş olan
silahla ilgili olduğunu,
İhbarı yapan kişiyi bilmediğini, ihbardaki yorumların kendisini bağlamadığını, ihbar
içeriklerinin de doğru olmadığını, ihbarda tanıklık yapılacağı belirtilmiş iken bugüne
kadar başvuran olmamasının da ihbarların doğru olmadığını gösterdiğini, kendisinin
seveni kadar sevmeyeni de olduğunu, bunların kendisine kin duyan birisi tarafından
yapılmış olabileceğini, ihbarların nereden geldiği konusunda araştırma yapılmadığını,
İhbar içerikleri ve ekleri ile ilgili olarak, ihbarda kendisine ait olduğu belirtilen adresin
doğru olduğunu, ihbarda geçen yaş konusunun ve yaşının küçültüldüğünün doğru
olmadığını, 1981 değil 1987 doğumlu olduğunu, geç bildirim nedeni ile 1989 olarak nüfus
kaydına geçen doğum tarihini dava açarak 1987 olarak düzelttirdiğini, çevresinde Oflu
Enişte lakabı ile tanındığının da doğru olduğunu ancak bunu herkesin bildiğini, ihbar da
belirtilen internet sitesindeki fotoğrafın kendisine ait olmakla birlikte bunun kendisinin
değişik internet hesaplarından kopyalanmasının mümkün olduğunu, asker firarisi olduğu
dönemde İstanbul dışına çıkmadığını. Adana 'da bulunmadığını, Pozantı 'da yakalanması
1635/2271
sebebinin babası ile birlikte Şanlıurfa'daki askeri birliğine teslim olmak üzere bindiği
otobüs ile buradan geçmesi olduğunu savunmuştur.
Özkan Kurt'un Mahkemeye ibraz ettiği diplomada 18.1.1989 doğum tarihli olarak
kaydolduğu Fetihtepe İlköğretim Okulunda 8 yıl eğitim gördükten sonra 14.6.2002
tarihinde mezun olduğu belirtilmektedir. Buna göre Özkan Kurt'un henüz 6 yaşına
basmadan önce okula kaydolduğu anlaşılmaktadır. İhbar içeriğinde, asker firarisi iken söz
konusu eylemi gerçekleştiren Özkan Kurt'un, Veli Küçük'ün talimatı ile yaşını küçülttüğü
belirtilmiş ise de, Özkan Kurt'un 11.2.2005 tarihli Mahkeme kararı ile yaşının iki yıl
büyütüldüğü, bu işlemin ise biran önce askere gitmesini sonuç vereceği anlaşılmaktadır.
Özkan Kurt savunmasının devamında, İhbarda geçtiği gibi Yumak Group A.Ş. ne sahip
olduğunun doğru olduğunu, bu şirketin kendisinin kurduğu organizasyon firmasının
marka tescilindeki ismi olduğunu, Queen ve Gabile isimli gece kulüplerinin gayri resmi
patronluğunu yapmadığını, kendisinden ele geçen "Emre Gabile" şeklindeki notta yazılı
Gabile 'nin bir bar ismi olduğunu, Emre'nin ise önceden Gabile isimli bu barda çalışıp
ayrıldıktan sonra bir dönem kendisiyle çalışan birisi olduğunu, ihbarda geçtiği gibi
Pangaltı 'da Güneş Otel bulunmadığını.
İhbarda geçen Engin Temel'i birebir tanımadığını, öldürüldüğünü duyduğunu, cinayet
tarihinde de İstanbul dışında olduğunu hatırladığını, kendisinde dijital eşyalarda bu kişi
ile ilgili bilgiler bulunduğunun doğru olmadığını, önceki ifadelerinde geçen bu konuyu
zaten kabul etmediğini, ihbarın Engin Temel "in öldürülmesi bahsinde geçtiği gibi
kendisinin hiçbir zaman 600 bin dolar parası olmadığını, ayrıca hiç telefon
kullanmadığının da doğru olmadığını, adına kayıtlı birçok telefon hattı olduğunu, kendisi
tavuk dahi kesemeyecek bir yapıda iken cinayet işlemesi veya azmettirmesinin mümkün
olmadığını, ayrıca ihbara eklenen belgelerin kendisine ait olmadığını, bunların
benzerlerinin kendisinden çıkan dijital belgelerde bulunduğunu zaten kabul etmediğini,
ayrıca kendisinin bu tür belgeleri başkalarına verecek kadar cahil birisi de olmadığını, söz
konusu ihbarların, aslında kendine ait olmayan bu belgeleri tehdit eylemine bağlamak için
kurgulandığını, ihbarlar kendisinin eyleminden önce ve değişik kurumlara yapılmış gibi
gözükse de, elektronik posta ile yapılan bu ihbarların tarihlerinin değiştirilmesinin
mümkün olduğunu savunmuştur.
Sivil hayatında saldırgan olmadığı, üzerine gelinmediği müddetçe insanlara saldırmayı
sevmediği gibi ifadeler ile kendisi savunan Özkan Kurt'un, Veli Küçük, Muzaffer Tekin
gibi diğer bazı dava sanıkları aleyhine ifadeleri bulunan Osman Yıldırım ile Erhan
Timuroğlu arasında 23.1.2012 tarihli 211 .duruşmada çıkan arbede sırasında, olayın tarafı
olmadığı halde İsmail Sağır ve Bedirhan Şinal ile birlikte Erhan Timuroğlu'nun yanında
yer alarak, Osman Yıldırım"a sandalye ile vurmaya yeltendiği iddia makamının duruşma
gözlemi olarak buraya alınmıştır. Nitekim aynı duruşmada Mahkeme, bu davranışı nedeni
ile Özkan Kurt hakkında 16 duruşmaya katılmaktan men cezası vermiştir.
Cumhuriyet savcısı Zekeriya Öz ile diğer Yargı ve Kamu görevlilerinin Mahkeme
huzurunda dahi pervasızca tehdit edilmeye devam edildiğine dair örnek bir olay aşağıda
anlatılmıştır.
Yazar ve fotoğraf sanatçısı olduğunu söyleyen Durmuş 74, 81 ve 115. duruşmalarda
Mahkeme tarafından talep ve beyanlarını söylemesi için verilen süreyi kendisine yüklenen
1636/2271
suç ve suç delilleri konusuna hasretmek yerine, çoğu genel mahiyetteki güncel siyasi konu
ve gelişmeler hakkındaki düşüncelerinden bahsettikten sonra 74.duruşmada, ABD' nin
Türkiye 'ye ataması gündemde olan Büyükelçinin, elinde bir keskin nişancı silahı olduğu
halde fotoğrafının yayınlandığını, Mc Millen isimli, isabet kaydetmemesi mümkün olmayan
elli kalibrelik bu keskin nişancı silahının tek mermisinin bir adamı ikiye ayıracağını, bu
kişinin Türkiye'ye gönderilmesinin kasıtlı olduğunu, 81.duruşmada, önceki duruşmada
ABD'nin Türkiye'ye ataması gündemde olan Büyükelçiden laf olsun diye bahsettiğinin
zannedildiğini, şimdiye kadar elinde 2000 metre menzili bulunan bir keskin nişancı silahı
tutan Bürokrat ya da Elçi görülmediğini, ABD Senatosunda bir kesimin bu kişinin ilişkileri
bozacağından bahisle Türkiye'ye gönderilmek istenmesine karşı çıktığını ifade ettikten
hemen sonra, kendisinin fotoğraf makinesinin 3000 metreden bir adamın gözünü çektiğini,
ABD'li keskin nişancıların tetiğe dokunmadan önce nabızlarını 75 e kadar düşürdükleri
halde, kendisi ve kendisi gibi binlerce olan fotoğrafçının ise deklanşöre basarken
Dostları ilə paylaş: |