T. C. İStanbul cumhuriyet başsavciliği sayı : 2009/191 Esas no


partine de yapılıp, partin ikiye bölünecek"



Yüklə 31,9 Mb.
səhifə103/335
tarix17.08.2018
ölçüsü31,9 Mb.
#71833
1   ...   99   100   101   102   103   104   105   106   ...   335

çekilmezsen DSP'ye yapılan operasyon senin partine de yapılıp, partin ikiye bölünecek"

diye tehdit ve baskı gelince o tarihte Ecevit İn bilgisi olmaksızın koalisyon hükümetinden

ayrı olarak erken seçim kararı aldığını ilan ettiğini ve seçim kararı alınmaz ise hükümetten

çekileceğini belirttiğini, o tarihlerde Başbakanın bu dönemde seçime gitmenin intihar

olduğunu söylediğini, ancak kesin kararlı olunca 3 Kasım 'da seçim yapılmak üzere seçim

kararı alındığını, seçime bir ay kala bu işleri organize eden kişi ve grupların seçimlerde

düşündükleri sonucu elde edemeyeceğini ve kurdukları yeni oluşum ve partilerin başarılı

olamayacaklarını düşünüp, meclis tatil olmasına rağmen meclisi olağan üstü

topladıklarını ve seçim kararını iptal ettirmek istediklerini, o zaman da Bülent Ecevit İn

mutlaka seçimin yapılması gerektiğini, alınmış karardan dönmenin kendilerine

yakışmayacağını ve Türkiye 'ye yarar sağlamayacağını söyleyerek kendisi ve partisi adına

seçimin yapılması gerektiğini söyleyerek bu seçimin ertelenmesi girişimini de önlemiş

olduğunu,


Kendisi ile bu konularda yaptığı sohbetlerde başından geçen bunca olaya rağmen

nezaketinden ötürü doktorları açık açık suçlamayacağını, ancak yapılan bu olayların

planlanan senaryoların Türk siyasi tarihinde mutlaka incelenip aydınlığa kavuşacağını ve

incelenmesi gerektiğini de Başbakanın kendisine ifade ettiğini, çünkü daha sonra


678 / 2271
Başbakan da bu yapdanların kendi sağlığı ile alakalı olmadığını, tamamen kendisini

hükümetten uzaklaştırmaya yönelik olduğuna inanmaya başladığını,


2004 yıllarında emekli MGK Genel Sekreteri Tunçer Kılınç Paşa 'nın Oran 'daki konutuna

gelip bizzat kendilerinin temiz, sağdan ve soldan oy alabilecek bir partiye ihtiyaç

duyduklarını, askerler olarak DSP'nin yönetiminin kendilerinin oluşturduğu bir gruba

devredilmesini istediklerini,


DSP 'nin sağdan ve soldan oy alma potansiyeline sahip bir parti olduğunu söyledikler nü,

kendisinin evdeki görüşmelerde genellikle konuşulanları duyabilecek bir mesafede

beklediğini, çünkü daha sonra Başbakan ile kritik yaptıklarını, konuşulan konuları

aralarında müzakere ettiklerini, Başbakanın Tunçer Kılınç 'a, siyaset yapmak isteyenin

partilerine gelip üye olabileceğini, prosedüre göre delegeler tarafından seçildiği takdirde

yönetimde görev alabileceğini kibarca anlattığını, daha sonra Tunçer Kılınç 'ın oradan

ayrıldığını, Tunçer Kılınç 'ın herhangi bir isim vermediğini, ancak kendi arkadaşlarının

olduğunu, bu kişilerin yönetime gelmesi halinde başarılı olacağını ve iktidara

gelebileceğini söylediğini,
Başbakan 'ın hastalık dönemi ile alakalı tıbbi boyutu bilemeyeceğini, ancak kendi yaşadığı

ve gördüğü kadarı ile doktorların anlattığı kadar ağır bir hastalığının olmadığını, tedavi

kesilince çok kısa sürede iyileşen dünyadaki ender kişilerden biri olduğunu, bu konudaki

beyanları sebebi ile Mehmet Haber al ve 13 doktorun kendisi hakkında ceza ve tazminat

davaları açtıklarını, tazminat davalarının halen devam ettiğini, ayrıca anlattığı olayları

doğrulayacak haberlerin 2001-2002 yıllarındaki gazetelerden anlaşılabileceğini" beyan

etmiştir.
Sanık Mehmet Haberal 'ın ifadesinde geçen, kendisinin 2000 yılındaki Cumhurbaşkanlığı

seçimlerinde bizzat Ecevil tarafından Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterildiği hususunu

kendisinin duymadığını, hatta bu konuyu Rahşan Ecevit'e sorduğunda böyle bir şey

olmadığını kendisine ilettiğini, ancak o tarihlerde bu tür haberlerin çıktığını,


İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi 'nin 2008/1756 Soruşturma ve 2008/1005 Teknik Takip

sayılı kararına istinaden Mustafa Ali Balbay'a ait Casper marka dizüstü bilgisayar

içerisinden çıkan Western Digital marka WMAM9EF31256 seri numaralı hard disk

üzerinde yapılan incelemeden elde edilen "GUNOY.TXT" isimli Metin Dosyasında özetle;

2003-2004 yıllarındaki AKP hakkında ve o an görevde olan Generallerin tavır ve

düşünceleriyle ilgili T.S.K. bünyesinde görüştüğü bir şahıs ile birlikte yorumlamaların

yapıldığı ve son paragrafta ise; "..Biz şundan eminiz; 57. nin başının düşmesi özel bir

planlamaydı. Başındaki Irak'a saldırıya hayır dediği için mi değiştirmek, bitirmek istediler

diye düşünüyoruz. Ama özel olarak parçalandığını düşünüyoruz bir önemli durum daha

var. " ibarelerinin yer aldığı, Bahsi geçen "özel planlama" o dönemlerde Başbakanın

Başkent Üniversitesinde rahatsızlığından dolayı yattığı zaman zarfı olabilir mi? şeklindeki

soruya vermiş olduğu cevapta; yukarıda anlattığı süreçte burada bahsi geçen konuda

benzerlik gösterdiğini, demek ki kendi algıladığı şeylerin aynı dönemde devletin üst düzey

görevlileri tarafından gazetecilere deklere edildiğini, belirtmiştir.


İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/1536 Soruşturma sayılı kararına istinaden

Hikmet Çiçek' e ait MY marka, seri numarası bulunmayan flash bellek üzerinde yapılan

incelemede elde edilen "Ecevitin olduru " isimli metin belgesinde özetle; Mehmet Emin
679 / 2271
Karamehmet'e ait olan Pamukkanka BDDK'nın el koymasının perde arkasını ve

ilişkilerini anlatan Jandarma tarafından yapıldığı iddia edilen dinlemelere ilişkin tapeleri

içeren soruşturma kapsamında tutuklanan Habip Ümit SAYIN tarafından Mehmet

Perinçeke 14 Haziran 2004 tarihinde gönderilen konusunun "Ecevıtın öldürülme kararı

ve round table toplantıları" isimli mail içeriğinde; 18.06.2002 günü BDDK Başkan

Yardımcısı Ali V. ve Cıtıbank Baş Danışman Yardımcısı Mr A. arasında geçen görüşmede;


"Mr.A.; Konuştuğumuz olay bir Ülkenin tekrar yapılanmasıdır. Ve bu holding başımıza

ileride bela olabilecek kadar büyüdü ve iştah kabartır hale geldi.. Temsilcisi olduğum

insanlar durumdan rahatsız. Dolayısıyla muhtemel ve beklenen bir ölümden* sonra her

şeyin konuştuğumuz gibi olması gerekmektedir. Bu arada ortaya çıkacak sinerjiyi çabuk ve

dikkatli olarak boşaltmamız gerekir.
A. V.: Biliyorum efendim. "
Şeklinde görüşmenin geçtiği ve görüşme sonunda da Notlar başlığında, "Notlar: *)
"Beklenen ölüm"den kasıt, Bülent Ecevit'in Sa.....t Mehmet Haberal'ın 'Başkent
Hastanesi'ne gitmesiyle başlayan 'tedavi süreci' neticesinde hesap edilmiş bir ölüm. Yani,

Ecevit 'ın 'tedavi ile öldürülmesi'. Ecevit gibi Kıssınger 'ın 'rahle-I tedrisatı 'ndan geçmiş

bir adamın dahi öldürülmesi söz konusu ise eğer, Mr. Anderson 'un 'temsilcisi olduğu

şahısların' nezdinde, kendilerinden ve gayelerinden başka korunacak insan olmadığı

anlaşılır. " İbareleri ile ilgili bilgisi sorulduğunda "bu konu ile alakalı o dönemlerde

Başbakanlık'ta görevli üst düzey bir yetkilinin Pamuk Bank'a BDDK'nın el koyması ve

konunun hızlandırılması ile alakalı bir talimat yazısı getirdiğini, fakat Başbakanın

kendisine bağlı olmayan ve özerk olan bu kuruma kendisinin talimat verme yetkisi

olmadığını, ayrıca yazıyı getiren şahsa da "Bana böyle bir yazıyı nasıl getirirsiniz"

şeklindeki sitemini hatırladığını, ayrıca o dönemlerde Mehmet Emin Karamehmet'in

sürekli Başbakan Bülent Ecevit'e ulaşmaya çalıştığını fakat bir şekilde görüşemediğini, en

son bir şekilde kendisine ulaşıp, görüşmek istediğini bildirdiğini, kendisinin de bu durumu

Başbakana arz ettiğini ve Başbakanlık konutunda yaklaşık 1 saati aşkın süre özel olarak

görüştüklerini,


Aynı belgede "18.06.2002 günü bir kurumun Başkan Yardımcısı Ali V. ve M.Y. arasında

geçen görüşmede;


M.Y: Ölmedi ki P...k* Yav
A. V: Haklısınız efendim.
Şeklinde görüşmenin geçtiği ve görüşme sonunda da Notlar başlığında
"Notlar: *) Bülent Ecevit Başbakan " İbarelerinin yer aldığı açıklanıp konu ile ilgili bilgisi

sorulduğunda "bu konuyu yukarıda anlattığını, BDDK'nın Pamukbank'a el koyması

yönünde Başbakanın bizzat BDDK'ya baskı yapıp, yazılı talimat vermesinin istendiğini.

Başbakanın böyle bir yetkisi olmadığını söylediğini ve çok kızdığını, hatta yazının bir

şekilde yazılmış ve kendisine imzaya sunulmuş olduğunu ancak yazıyı okuduğunu, çok

sinirlendiğini ve imzalamadığını.


680 / 2271
Sanık Adil Serdar Saçan'dan elde edilen (6) sayfalık "Bülent Ecevit" başlıklı biyografik

metin belgesi hakkında bilgisi sorulduğunda; "Adil Serdar'dan elde edilen dokümanı

okuduğu, bu tür yazıların gerçekle alakası olmadığını, ancak o tarihlerde Başbakanlık

görevinden indirmek için kendilerine yakın gördükleri çevrelerin desteğini almak amacı ile

psikolojik savaş taktiği olarak hazırlayıp belli yerlere bu asılsız belgelerin verildiğini

düşündüğünü, çünkü Başbakan aleyhine kendisi halk tarafından sevilmesi sebebi ile

kamuoyu oluşturmak için uydurulduğunu düşündüğünü,
Kendisinin Ergenekon 'un siyasi partileri bölüp yönetme girişimlerini iddianamelerde

açıklanan belgelerden sonra daha iyi anladığını, o tarihlerde gizli bir organizasyon

olduğunu fark ettiğini, ancak işin boyutlarını tam olarak çözemediklerini, Ergenekon'a ait

olduğu iddia edilen belgeler basına yansıyınca bu konuda geçmişte yaşadığı şüphelerde ve

korkularda haklı olduğunu bugün daha net anladığı için ve Türk siyasi tarihinde daha

önce görülmedik bir şekilde başbakanın görevini yapmaması için her türlü psikolojik baskı

ve entrikanın uygulandığını fark ettiğini, araştırıldığında bu şüphelerinde haklı çıktığının

anlaşılacağını "beyan etmiştir.


DURUŞMALARDA:
Mahkemenizin 21.5.2012 tarihli, 185 ve 186. Celselerinde yeminli tanık olarak dinlenen

Recai Birgün ifadesinde özetle:


"Bülent Ecevit'in rahatsızlanması üzerine bir kaç defa Başkent Hastanesine

götürüldüğünü, sonrasında tedavisinin evinde devam edildiğini, evine gelen doktor

heyetinin ise her gün gelerek muayene ettiklerini, Bülent Ecevit'in devamlı olarak

dinlenmesi, omurgadaki çökmenin sinire baskı yaptığı takdirde felç olabileceğini, medya

da o tarihlerde fazla spekülasyon yapıldığını, hakkında öldüğüne dair haberlerin bile

yapıldığını, önlerinde MGK toplantısı, Bakanlar Kurulu toplantısı, bir de

Cumhurbaşkanının başkanlığında Kıbrıs liderler zirvesi adı altında üç toplantı olduğu ve

bu üç toplantıya da katılmak istediğini, Turgut Zileli'nin başında bulunduğu doktor

heyetinin toplantıdan bir gün (ince her şey in iyi olduğunu dikkat etmesi şartıyla

katılabileceğini söylemesine rağmen MGK'nın olduğu günün sabahı yapılan kontrolde

katılmanın riskli olacağını, felç olabileceğini, ölüm riskinin de bulunduğunu söyleyerek

ikna ettiklerini ve diğer iki toplantıda da aynı şekilde olaylardan dolayı katılamadıklarını.

Bu durumun çeşitli spekülasyonlara yol açtığını, medya da bu konun üzerinde çok

durulduğu, Rahşan Ecevit ve Bülent Ecevit'le bu işin farklı boyutlara gittiğini

konuştuklarını, bir gün önce iyi bir gün sonra niye kötü dediklerini, bunları konuştuklarını

ve sonra ne yapalım diye fikir münazarasına girdiklerini ve Doktor Mücahit Pehlivan'ı

muayene etmesi için eve getirdiklerini, yapılan muayenede sonucunda Mücahit Pehlivan'ın

"omurgada çökme olduğunu ancak artık düzeldiğini önceki gibi bir risk taşımadığını"

söylediğini, bu olaydan sonra Başkent Hastanesi doktorlarını çeşitli bahanelerle kabul

etmediklerini, ancak son bir kati rapor düzenlenmesi gerektiğini söyleyerek hastaneye

çağırdıklarını, DSP üst yöneticilerinden Melis Şekercioğlu, Zeki Sezer, Emrehan Halıcı ve

Tayfun İşli'nin eve geldiklerini ve hastaneye gitmeleri halinde çalışamaz raporu verileceği

yönünde duyumlar aldıklarını söylediklerini, o duyumun kimden geldiğini bilmediğini,

2006 yılına kadar sağlıklı yaşadığını, beyin kanaması sonucu vefat ettiğini,


681 /2271
Bu operasyonun Amerika'nın Kuzey Irak'ı işgaline karşı direnmesinden dolayı olduğunu,

medyanın rahatsızlığı abartarak haber yapmasının Ecevit'in Başbakanlık yapamayacağı

kanaatinin oluşturulmasını, 28 Şubat ve 27 Nisan gibi bir operasyon olduğunu,
Bülent Ecevit'in BDDK'ya tavsiyede bulunması istendiğini, BDDK'ya talimat verme gibi

bir yetkisi bulunmadığından imzalamadığını,


Bülent Ecevit' in o gün yapılan operasyonları, darbeleri, medyayı yönetenlerin kim

olduğunu ve ne olduğunu bildiğini, bu yüzden konuşmanın belki de o şartlar altında

gereksiz olduğunu çünkü sonuç elde edemeyeceğini anladığından sustuğunu, özel

sohbetlerinde bu konuların konuşulduğunu ama üçüncü kişiler yanında bu konu

açıldığında eşi Rahşan Ecevit'in ısrarla başlarından neler geçtiğini gelen kişilere

anlatmaya çalışırken Bülent Ecevit'in konuyu kapatmasını isteğini,


Bülent Ecevit'in Parkinson hastası olduğu, bu hastalığı sebebiyle de daha önceden Başkent

Hastanesinde tedavi gördüğünü, Turgut Zileli'nin kendisini kenara çektiğini,

Parkinson 'dan dolayı kullanmakta olduğu kortez ilaçların bir zayıflama yaptığını

söylediğini, Mehmet Haberal'ın tedavi sürecinde Bülent Ecevit'in hep yanında olduğunu,

Mehmet Haberal olmadan doktorları odaya almadığı, hastaneden gittiklerinde eve geçen

kadar sürede Mehmet Haberal'ın tedavi ile bizzat ilgilendiğini, evdeki tedavi sürecinde ise

Turgut Zileli 'nin sürekli olarak Mehmet Haberal'ı arayarak bilgi verdiğini,
20 yaşındaki genç birine bile bu kadar tahlil yapılmaz dendiği halde Bülent Ecevit'e çok

tahlil yapılması, endoskopi yapılması, çok yorgun düşmesi, bir hekim olarak bunun

Mehmet Haberal'ın çok iyi bilmesi gerektiği halde neye dayanarak illaki bir kaç kelime

söylemesi lazım dendiği sorulduğunda, "Mehmet Haberal bir kaç kelime etmedikleri

takdirde bu gazeteci milletinin başka başka şeyler yazacağını, mutlaka bir iki kelime

etmesi gerektiğini, sonra gidersiniz dediğini,"


Duruşma savcısının "Yine ifadenizde ikinci defa kaburga kırığından dolayı hastaneye

gidildiğinde, doktorların çok büyük baskılarına rağmen bu kararından vazgeçmedi.

Kendisine söylenen aman tepişirsen omurgaya baskı olur, felç olabilirsin denmesine

rağmen bu ülkeye benim bir can borcum var canımı da veririm diyerek nasıl açıklama

yapacağını doktorlardan öğrendi. En sonunda çok kalın kaba ve uzaktan fark edebilecek bir

korse kendisine giydirilerek basının karşısına çıkıp bazı açıklamalar yaptı. Yani daha ince

daha estetik görünmeyen bir dışarıdan fark edilemeyecek korse bulunamaz mıydı

Başbakan için bunu hastane yönetimi mi önerdi?" sorusuna "Beyefendi bir açıklama

yapması gerekiyordu. Hatta o açıklama Başbakanlık resmi konutunda yapıldı ve bütün

köşe yazarları ve medya davet edildi bu toplantıya. Biz tabi söyledik biraz daha kibar bir

korse olsa belli olmasa çünkü görüntü olarak gerçekten çok çirkindi. Ancak ellerindeki

korsenin bu olduğunu hatta iki korse geldi ikisi de yine kabaydı ama bu daha oturaklıydı o

gün kullandığımız. Hatta doktorlar da orada bulunmak şartıyla bu açıklamaya izin

verdiler. Beyefendi 'nin açıklama yaptığı salonun hemen arka tarafında doktorlarda bir

yine Başbakanlık konutunda resmi konutunda hazır beklediler, bu açıklama sırasında zaten

canlı bir yayındı, canlı yayında da bütün kamuoyu gördü durumu. Yani daha uygun bir

korse o an bulunamadı. " şeklinde cevap vermiştir.
Duruşma savcısının "Hürriyet Gazetesinde bir köşe yazan Ecevit'in Başbakanlık

yapamayacak durumda olduğu, evinde iyi beslenemediği, hatta yıkanmadığı derisindeki


682 / 2271
lekelerin ve kabarmaların bakımsızlıktan kaynaklandığı şeklinde bir yazı yazdığını

söylüyorsunuz. Ve bu tür haberleri de Mehmet Haberal'ın hastanesindeki baştabip

yardımcısı bir bayanın basına aktardığını öncelikle basının haber yapmaması durumunda

köşe yazarlarına gönderdiği şeklinde bir iddianız var. Kimdir o bayan doktor dediğiniz kişi,

ismini bilebiliyor musunuz?" sorusuna karşılık "11 gün hastanede kaldıkları sürede

Ankara 'da büyük bir kanalın haber müdürü ve İstanbul 'da üst görevlerde bulunan bazı

bayan muhabirlerin kendilerine geldiğini, her sabah böyle birisinin odasına çağırdığını,

simit poğaça ısmarladığını, gayri ahlaki konulardan bahsettiğini, Bülent Ecevit'in

yıkanmadığını acılıktan nefesinin koktuğunu, 10 gün kaldığı süre içerisinde doktorlar

tarafından temizlendiğini söylediklerini, bunları duyunca Mehmet Haber al' a gidip

anlattığını, Haberal'ın bu duruma çok kızdığını, argo kelimeler kullandığını, gereğini

yapacağını söylediğini ama gereğinin yapılmadığını, tedavi evde devam edildiği sırada

Hürriyet Gazetesinde haber çıktığını, bayan muhabir arkadaşların aktardığı şeyleri

gazetelerde okuduklarını, köşe yazısı olarak yayınlandığını, köşe yazısı çıktıktan sonra ise

muhabirler ve Mehmet Haberal ile konuştuğunu, muhabirlerin ona biz yukarıya servis

etmeyince haberi onlar direk olarak merkeze servis ettiklerini söylediklerini, Mehmet

Haberal ise bunun olamayacağını, Çölaşan'la görüşmediğini, sevmediği gibi ileri geri

şeyler söyleyerek lanetlediğini söylediğini, beyan etmiştir.


Duruşma savcısının "Evet, Başkent Üniversitesi Hastanesinde 11 günlük bir yatma süreci

var Sayın Başbakanın, çıkarken, taburcu olurken, iyileştiniz diye mi taburcu oldu, siz mi

çıkarmak istediniz veya uzun süre yatırmak ona bir rapor vermek için bir girişim var mıydı

bu konuda bilginiz nedir?" şeklindeki sorusuna " Bülent Ecevit'in dışarda kalmayı

sevmeyen birisi olduğunu, Hastaneye gittiklerinde ilk gün çıkmak istediklerini, doktorların

tedavilerinin olduğunu söyleyerek buna izin vermediklerini, eşi Rahşan Ecevit'in

baskılarıyla 11 gün sonra eve geçtiklerini, iki gün sonra omurga çökmesinden dolayı

tekrar geldiklerini, 8 ay sadece yatak istirahatı olacağını, eşi Rahşan Ecevit'in madem

yatacak evde yatsın diyerek ısrarı üzerine tedaviye evde devam edilmek üzere eve

geçildiğini, doktorların her sabah gelip kontrolleri yapacakları şeklinde anlaşma

yapıldığını," beyan etmiş.
Duruşma savcısının "8 ay iş göremez halde yatacak şeklinde bir tespit var Başkent

Üniversitesinin, fakat sizin beyanlarınıza göre bir gün hastanede tedavisi yapıldıktan sonra

eve dönülüyor ve evde siz başka bir doktor buluyorsunuz gizlice getiriyorsunuz bu doktor

röntgen cihazıyla da çekiyor iyileştiğini tespit ediyor. Bu bahsettiğiniz olay hastaneden

çıktıktan ne kadar süre sonra oluyor yani 8 ay süreç içerisinde mi?" sorusuna " 3 ay sonra

bazı şeylerden şüphelendiklerini, her sabah doktorların gelip gitmesinin rahatsızlık

verdiğini, gazetecilerin 24 saat kapıda nöbet tuttuklarını, içeriye kim girerse medyanın

haberi olduğundan dolayı gizli getirdiklerini, Doktorların her gün geldiklerini, sırt üstü

yatacak hiç hareket etmeyecek dediklerini, her şeyi yatakta olacak ve kıpırdamayacak

dediklerini, sürekli olarak yatak istirahatı olan hastalarda yara oluştuğu, ciğerlerinde ve

iç organlarında karışıklık oluşur gerekçesiyle her konunun uzmanı 12- 13 doktorun

geldiğini, Mehmet Haberal'ın bir iki kere geldiğini, genel de gelemediğini, Doktorların,

Bülent Ecevit'in günlük rutin ayağa kalktığını, lavaboya kendisinin gittiğini, yemeğini

mutfakta yediğini, bahçe müsait olduğunda görüntü vermemek için bahçeye çıktığını,

salonda oturup gazete okuduğunu bilmediklerini, ondan dolayı heyet halinde gelip

yaptıkları kontrollerinde de bir şey çıkmadığını,doktorların, mutlak yatak istirahati

verdiklerini eğer kıpırdadığı takdirde felç olabileceğini söylediklerini, fakat ilk günde saat

5:00'a kadar yatak istir ahati yaptığı sonrasında kalktığını, doktorların tavsiyelerine

X 683/2271
uymadıklarını, rutin işlerine evde devam ettiklerini, arabada giderken sarsıntı

olabileceğinden Başbakanlığa gitmediklerini, doktorları biraz aldattıklarını, doktorlar

geldiğinde Bülent Ecevit'in hep yatağa girdiğini, doktorların yatak istirahatini yerine

getiren bir hasta olarak gördüklerini, ama gerçeğin öyle olmadığını, Mücahit Pehlivan'ın

kendi bakışıyla korseye gerek olmadığını söylediğini, tedbir olsun diye daha ince bir korse

getirdiğini, ilaçlarla ilgili düzenleme yaptığını ama hangi ilacı çıkardı neyi eklediğini

bilmediğini, Ankara da GNC diye bir yerin açıldığını, Amerikan pazarı diye bir yerden

doğal ilaçlar aldırdığını, Mücahit Pehlivan'ın iç hastalıkları uzmanı başka bir arkadaşını

getirdiğini, Mücahit Pehlivan'ın ortopedi uzmanı olduğunu her konuya cevap

veremeyeceği için böyle bişey yaptığını, bir de göz doktoruna gittiklerini, Başkent

Üniversitesi doktorlarının verdikleri ilaçları değiştirmediklerini fakat yüksek olan

dozajlarını ufak ufak azaltarak değişiklik yapıldığını,


Duruşma savcısının: "...siz de bir ihbar almışsınız aman hastaneye gitmeyin iş göremezlik

raporu verilecek şeklinde bilgiler alındı ve DSP'de bir toplantılar yapıldı ve vazgeçildi

gitmekten şeklinde bir beyanınız var bunu diğer açık kaynaklarda da DSP'de görev yapan

diğer kişiler de doğruluyorlar. Bu konuyu biraz açar mısınız yani bu ihbarı size kim

ulaştırdı, iş göremezlik raporu niçin verilecekti amaçlanan konu neydi?" sorusuna karşılık,
"Ecevitsiz ve MHP 'siz bir hükümet kurulmak istendiğini, Askeri ve Medya baskısı yanı sıra

Murat Yetkin 'in yazılarına rağmen Ecevit'in iktidardan ayrılmadığını Medyanın Ecevit

ayrılacak, Hüsamettin Özkan Başbakan olacak diye manşet manşet yazılar attığını,

Ecevit'in buna karşılık böyle birşeyin olamayacağını, bu durumda partinin bölüneceğini,

bölünmüş bir partiye Cumhurbaşkanının iktidar kurma yetkisi vermeyeceğini söylediğini,

Ecevit başbakanlığı bırakmayınca onu kamuoyunda aciz, iş görmez, hasta, iki kelimeyi bir

araya getiremeyen, yürüyemeyen, yönünü bilmeyen kişi gibi göstererek haberler

yapıldığını,"


Duruşma savcısının: "Evet medya bunu yapıyordu hastane yönetimi olarak yani siz işte bir

Mayıs ayında gidiyorsunuz daha sonra Temmuz ayında yeniden galiba gitme durumu

oluyor ve parti yönetimi diyor ki, sakın gitmeyin şey yapılacak iş göremezlik raporu

verilecek. Bunu somut olarak kim diyor yani bu bilgi kimden geliyor? Hastane

yönetiminden birisi mi söylüyor, içerden birisi mi söylüyor yani parti yönetiminden size

veya işte Sayın Ecevit'e kim ulaştırdı bu haberi, sizin bilginiz nedir?" sorusuna "Mücahit

Pehlivan'ın artık bir şey kalmadığını, yürüyebildiğim söylemesi bilgilerini aldıktan sonra

hastane ile ilişkilerini soğutmaya başladıklarını, doktorları oyalamaya başladıklarını,

herkesle irtibatını kendisinin sağladığını, Parti genel sekreteri olan Mecit Şekerci'nin

kendisini aradığını, hastaneye gitmemelerini, gittikleri takdirde iş görmezlik raporu

verileceğini, Bülent Ecevit'e iletmek istediklerini söylediklerini, sonra ise Mecit Şekerci,

Tayfun İçli, Zeki Sezer ve Emrehan Halıcı' nın eve geldiklerini, gitmemeleri gerektiğini

söylediklerini, asıl kaynağın kim olduğu söylemediklerini, kendisinin de bilmediğini, "
Duruşma savcısının: "... Kemal DervişMn 13 gün ortadan kaybolduğunu beyan

ediyorsunuz, bu konuda bir bilgi edinebildiniz mi? Sayın Ecevit'e bilgi verdi mi daha sonra

nereye gittiği konusunda, ne yaptığı konusunda Kemal Derviş?" sorusuna "Ecevit'in bir

televizyon programında ben bu ülkenin başbakanı olarak 13 gün bakanımdan haber

alamadım dediğini, Kemal Dervişin 13 günün sonunda Türkiye ye döndüğünde ilk

söylediği şeyin Türkiye de seçim olursa ekonomik kriz çıkmaz dediğini,'"


684 / 2271
Duruşma savcısının: "O dönemde Murat Yetkin'in bir yazısı çıkıyor askerin çekil baskısı

yaptığı yönünde Sayın Ecevit'te bunu doğruluyor, sizin bulunduğunuz bir ortamda bu


Yüklə 31,9 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   99   100   101   102   103   104   105   106   ...   335




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin