Dakika" adlı programda, Ümit Oğuztan'ın TBMM Susurluk Komisyonuna gönderdiği
dilekçede, Nefes dergisinde, "Ergenekon, Devlet İçinde Devlet" isimli kitapta dile getirilen
Ergenekon Örgütü hakkındaki iddialar arasında, bu örgütün dağıtılmış/tasfiye edilmiş
olduğu şeklinde bir ifadeye de rastlanılmamaktadır.
72 /2271
Can Dündar'ın bu konudaki tanıklığı Erol Mütercimler'den Ergenekon Örgütü hakkında
duyduklarına dairdir. Duruşmada, söz konusu program için Erol Mütercimler ile kamera
karşısında röportaj yapıldığını, Erol Mütercimler'in burada Ergenekon Örgütü
konusundaki tanıklığını anlattığını, anlatılan örgütün geçmişte Avrupa'da benzerleri olan
Gladyo yapılanması olduğunu, gerek Erol Mütercimler gerekse aynı program için röportaj
yaptıkları Bülent Ecevit ve Doğu Perinçek'in Gladyo örgütünün daha çok ülkücü tabir
edilenleri kullandığını ifade ettiklerini, Erol Mütercimler 'in bu anlatımlarında Ergenekon
Örgütünün tasfiye edildiğine dair bir beyanına tanık olmadığını ifade etmiş, bunun
yanında soruşturma ve dava süreci ile ilgili kanaatlerini anlatmıştır.
Bahsi geçen Televizyon programı ve kitabı Can Dündar ile birlikte hazırlayan Celal
Kazdağlı'nın tanıklığı da aynı konuya dairdir. Duruşmada, Erol Mütercimler'in Susurluk
olayından sonra kamuoyuna açıklamalarda bulunduğunu, bunun üzerine kendisiyle
irtibata geçerek hazırlayacakları televizyon programı için röportaj yaptıklarını, Erol
Mütercimler 'in Ergenekon örgütü adını ilk olarak bu röportajda açıkladığını, programın
yayınlanmasından birkaç gün önce Aydınlık dergisinde aynı konuda yayınlanmış bir
röportajı da bulunduğunu bildiğini, program ve derginin yayına hazırlanması süreci
dikkate alınınca tam olarak ilk kez nereye röportaj verdiğini bilemediğini, Erol
Mütercimlerin bu röportaj ve röportaj harici konuşmalarında Ergenekon Örgütünün
tasfiye edildiğine dair bir şey söylemediğini, sol kanattan insanları da kullandığını
anlattığını, kendilerinin de bu örgütün sol kanadı olabileceğini düşündüklerini ancak bunu
araştırma imkânı bulamadıklarını, ifade etmiştir.
Erol Mütercimler'in Aydınlık dergisinde yayınlanan röportajındaki, 1997 deki Susurluk
kazası sonrası ortaya çıkartılan yapının Ergenekon örgütünün bir birimi olduğu, Susurluk
Konferansındaki, Emekli Generaller Kemal Kayacan ve Adnan Ersöz'ün Ergenekon
örgütünün azmettirmesi ile 1991 ve 1992 yıllarında suikast sonucu öldürüldükleri ifadeleri
ile Ergenekon örgütünün 1983 yılında dağıtılmış olduğu beyanları arasında açık bir çelişki
bulunmaktadır. Erol Mütercimler Mahkemedeki savunmasında bu çelişkili durumu
mantıklı bir şekilde izah edememiştir.
Erol Mütercimler tarafından Ergenekon örgütünün varlığı iddiasının ortaya atıldığı ilk
açıklamalardan sonra kademeli olarak, örgütün tasfiye edildiği/eski gücünü yitirdiği
açıklanarak, son olarak da Mahkeme huzurunda Memduh Ünlütürk'ün anlattıklarında bazı
çelişkiler gördüğü için 1997 yılından sonra 2008 yılına kadar Ergenekon'dan hiç
bahsetmediği söylenerek, önceki anlatımlarını kıymetten düşürme çabasına girildiği
görülmektedir. Erol Mütercimler'in bu açıklamaları ile Ergenekon örgütünden haberdar
olduğu 1988 yılından 1997 ye kadar olan dönemde kendisine anlatılanlarda bir çelişki
görmediğinden 1997 de örgütü kamuoyuna açıkladığının, bu açıklamalardan sonra
kendisine anlatılanlardaki çelişkileri fark ettiğinin, bu nedenle kamuoyunu yanıltmamak
için 2008 yılına kadar Ergenekon örgütünden hiç bahsetmediğinin ifade edilmek istendiği
anlaşılmaktadır.
Erol Mütercimler'in Türk Solu dergisinin 26.06.2006 tarihli sayısında yayınlanan
röportajında yine Ergenekon'dan bahsettiği görülmektedir. Röportajın bu bölümü aynısı ile
aşağıdaki gibidir.
Türksolu: Bir de ortada bir Ergenekon efsanesi yürüdü. Ergenekon meselesini ortaya
çıkaran kişilerden biri olarak bu konuda ne diyeceksiniz.
73 / 2271
Erol Mütercimler: Ergenekon meselesinin o zaman söylenmesi gerekiyordu. Beni
ilgilendiren o söylenmesi gereken yanı. Onun dışında Ergenekon ile ilgili olarak hiçbir şey
bilmiyorum ve duyduklarımı da söylemek gibi bir niyetim yok. Duyduklarım bilgi olarak
bende. Benimle de birlikte mezara gidecektir. Ama bir tek şunu söyleyebilirim. Şu anda
piyasada uçurulan, basında yazılan Ergenekon adı kullanılarak yazılan her şey benim
şimdi hemen hemen tamamı ölmüş olan büyüklerden duyduklarımla zerre kadar uzaktan
yakından ilgisi yok. Büyük palavra atıyorlar. Bu adamların şu anda bu bilgileri havada
uçuranları yalancılıkla suçluyorum. Bu kadar söyleyebilirim.
Erol Mütercimler'in bu röportajdaki "Ergenekon meselesinin o zaman söylenmesi
gerekiyordu. Beni ilgilendiren o söylenmesi gereken yanı" sözü oldukça dikkat çekicidir.
Ergenekon örgütünün varlığının açıklanması 1997 yılındaki Susurluk kazası sonrası
döneme denk getirilmesinde olduğu gibi, bu röportajdaki açıklamalar da Danıştay saldırısı
olayının hemen sonrasında, kamuoyunun bu nitelikteki bir eylemin basit/kişisel olup
olmayacağını tartıştığı ve daha iddianamenin açıklanmadığı döneme denk getirilmiştir.
Ağırlıklı konusu Danıştay saldırısı olan bu röportajda, komplo teorileri ve strateji uzmanı
Erol Mütercimler'in, tartışmasız olarak Cumhuriyet tarihinin en önemli siyasi
cinayetlerinden birisi olarak kabul edilen bu eylemle ilgili kamuoyuna yaydığı iddiaları
hakkında bilgi sahibi olunması için aşağıda özetlenmiştir.
Danıştay saldırısında her şey çok açık iken komplo vardır demenin olayı saptırmak
anlamına geldiğini, bu açıklık içindeki bir eylemin komplo olduğunun ancak Türkiye 'de
ileri sürülebileceğini, provakasyon olarak gördüğü bu eylemin temel amacının, türban
konusundaki gibi kararlar alırsanız sizi öldürürüz mesajı vermek olduğunu, bundan sonra
türban konusunda karar alacak olanların hayatlarının pazarlık konusu olduğunu
düşünmeleri gerektiğini, bazılarınca ileri sürüldüğü gibi bu eylemde hükümete karşı
komplo olmadığını, eylem sonrasındaki tepkilerin 27 Mayıs 'ın hemen öncesindeki tepkilere
benzediğini, bunun nedeninin AKP 'nin 2002 seçiminden itibaren sürüp gelen, ezcümle laik
Cumhuriyet ve laik hukuka karşı takındığı tavır olduğunu, bu eylemin ulusalcılara
yıkılması çabasının ise adı geçenlerin serbest bırakılması ile yargı tarafından
bozulduğunu, ifade etmiştir.
Kanal D televizyonunda 18.04.2008 de yayınlanan, ağırlıklı olarak Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısı tarafından 14.03.2008 tarihinde Anayasa Mahkemesine açılan Adalet ve
Kalkınma Partisinin kapatılması davası ve Ergenekon soruşturmasının konuşulduğu bu
programda, Mehmet Ali Birand tarafından Türkiye'nin en önemli komplo doktorlarından
birisi olarak tanıtılan Erol Mütercimlerin söyledikleri özet olarak şöyledir:
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Ulusalcı/Kemalist yapıda olmasına karşılık, NATO eğitim ve
programlarına katılarak terfi alan bazı mensuplarının bu ideolojilerini NATO konsepti ile
bağdaştırarak sürdürdüklerini, ancak gövdenin Kemalist ideolojide sabit kaldığını, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül tecrübeleri ile Ulusalcı/Kemalist
ideolojide bir çıkış yapılsa bile ABD'nin bir şekilde işe karışıp hareketin yörüngesini
değiştirdiğini öğrendiğini, işte bu yapıdaki ordunun olayları şimdilik balkondan
seyrettiğini, kendisi temenni etmese de ordunun balkondan inip müdahalede
bulunmasından her zamankinden çok endişe ettiğini, daha önce başka yerlerde söylediği
gibi, yüzlerce akademik ve teknik mensubu olan, eski döneme göre profesyonelleşmiş bu
ordunun birileri tarafından yanıltılarak müdahalede bulunması halinde 24 veya 26 yıl
değil, tam olarak 25 yıl yönetimden gitmeyeceğini, bu nedenle herkesin aklını başına
1412211
devşirmesi gerektiğim, (Bu arada, program katılımcılarından Yalçın Küçük'ün söze
karışarak "Kalır mı kalmaz mı o da ayrı, ama şu andaki Cumhuriyetteki tahribatları telafi
etmek eski haline getirmek için 25 yıl iyi bir yıldır" demektedir.) Türk Ordusunun asli
görev yeri olan kışlada tutulması formülünün siyasetçilerin Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin kuruluş felsefe ve ideolojisine sadık kalmaları olduğunu,
Kendisinin geçmiş tarihte dile getirdiği Ergenekon örgütü ile gündemdeki Ergenekon
soruşturmasına konu olan Ergenekon örgütünün birbirleriyle ilgisi olmadığını, ayrıca bu
soruşturmanın, kendisinin daha önce ifade ettiği 1950'lerin ortasında devletin refleksi
olarak kurulmuş olduğu ifade edilen Ergenekon 'un bütün o kutsal değerini mahvettiğini,
anlatmıştır.
Program yapımcılarından Rıdvan Akar, Erol Mütercimler"e ait olan "Ergenekon
Örgütünün CIA tarafından kurdurulduğu" şeklindeki önceki beyan ile gündemdeki
Ergenekon örgütü operasyonları için söylediği "Ergenekon Örgütünün kutsal değerinin
kirletildiği" şeklindeki beyanın çelişkisine işaret ettikten sonra Erol Mütercimler'den, CIA
tarafından kurdurulan Ergenekon örgütünün neresinin kutsal olduğunu, bildiklerini
anlatıp demokrasiye katkı vermek yerine, etik değerlerinden bahisle bu konuda
bildiklerinin kendisi ile mezara gideceğini ifade ederek tanıklığını gizlemesinin nedenini
açıklamasını istemiş, Erol Mütercimler Ergenekon Örgütünün kutsallığından, milli bir
mesele olan Kıbrıs için başlatılması nedeni ile söz ettiğini, nitekim o dönemde bu yapıda
yer alan Alparslan Türkeş gibi subayların yıldızlaştığını ancak böyle bir yapının sonradan
neler yapabileceğinin bilinemeyeceğini söylemiştir.
Erol Mütercimler, Memduh Ünlütürkmn kendisine Ergenekon örgütü üyesi olduklarını
söylediği sivilleri daha sonra Mahkemede açıklamıştır. Verdiği isimlerin herhangi bir
teşhise elverişli olmadığı açık olduğundan, daha önce etik anlayışı gereği bunları
açıklamadığı şeklindeki ifadesi tutarlı görülmemektedir. Ergenekon örgütü üyesi subaylar
olarak ismini verdiği Turgut Sunalp, Faik Türün ve Memduh Ünlütürk ise o tarih itibari ile
hayatta değildir. Erol Mütercimler tarafından, Ergenekon üyesi sivillerin ismini vermenin
etik bulunmayıp, subay kısmının ve o tarih itibari ile hayatta olan Alparslan Türkeş'in
ismini vermedeki ayrımın hangi amaçla ve etik değere uygun bulunarak yapıldığı da
mantıklı bir şekilde izah edilememiştir.
3 Kasım 1996 tarihindeki Susurluk kazası sonrasında kamuoyu, devlet içindeki kanun dışı
yapılanmayı, bu olay hakkındaki soruşturmada ismi geçenler ile sınırlı olup olmadığını
yoğun olarak tartışmış ve devlet içindeki kanun dışı yapılanmaların tasfiye edilmesi
yönünde önemli bir toplum desteği ve iradesi oluşmuştur. İşte bu dönemde Erol
Mütercimler Türkiye'deki Gladyo/Kontr gerilla yapılanmasının adının Ergenekon
olduğunu, Susurlukta ortaya çıkan yapının Ergenekon Örgütünün bir birimi olduğunu
ortaya atmıştır.
Erol Mütercimler'in Ergenekon örgütü hakkındaki açıklamalarının Susurluk kazasından
hemen sonraki döneme denk gelmesinin tesadüf olmadığı, örgütün deşifre olması
ihtimalinin belirdiği bu dönemde ilk olarak bir başkası tarafından değil de Erol
Mütercimler tarafından Ergenekon Örgütü adının açıklanmasının örgütün "Psikolojik
harekât" planının parçası olarak uygun görüldüğü, takip eden dönemdeki bazı tutarsız
açıklamalarının ise, örgütün gerçek anlamda deşifre edilmesinin önüne geçme amacına
yönelik olarak "Bilgi kirliliği" oluşturma faaliyeti olduğu,
75 /2271
Dosya kapsamına göre; bu açıklamaların yapıldığı 1997 ve sonrasının, Ergenekon
örgütünün "Adli anlamda" deşifre edilmesinin zor olduğu, örgütün gücünü muhafaza ettiği
bir döneme denk geldiği, nitekim bu konuda adli bir girişimde de bulunulamadığı, diğer
yandan yerine göre Genelkurmay Başkanlarının dahi içinde yer alabildiği, örgütten
bahseden emekli Generallerin teker teker öldürüldüğü, geçmişte askeri darbe yapan güçteki
bir yapılanmadan bahsedilip hem örgütün propagandasının yapıldığı, hem de topluma ve
ilgili herkese korku salınarak gözdağı verildiği, bu anlamda iddianamedeki Erol
Mütercimler hakkında aynı yöndeki ithamın isabetli olduğu anlaşılmıştır.
Erol Mütercimler*in Ergenekon örgütü konusundaki açıklamalarının ilk olarak Doğu
Perinçek. Nusret Senem, Ferid İlsever, Mehmet Adnan Akfırat. Hikmet Çiçek, Serhan
Bolluk, Emcet Olcaytu. Hayati Özcan gibi dava sanıklarının ilişkili olduğu Aydınlık
dergisinde yayınlanması, aynı şekilde İşçi Partisinin organizasyonu ile düzenlenen
Susurluk konferansında tekrar edilerek partinin yayın organı Teori dergisinde de
yayınlanması, dava sanıklarının Ergenekon örgütü hakkında beyan ve yazıları bulunan
Tuncay Güney, Habip Ümit Sayın. Fehmi Koru ve bir dönem için Can Dündar gibi kişiler
hakkında deyim yerinde ise denmedik söz bırakmadıkları halde Erol Mütercimler'e aynı
muameleyi yapmamaları da bu mütalaanın doğruluğunu kuvvetlendirmektedir.
Netice olarak; Erol Mütercimler'in Ergenekon örgütünün varlığı konusunda 1997 yılından
itibaren başlayan, geçmiş tarihler itibari ile "Suç ihbarı" veya "Tanıklık" kapsamında
değerlendirilmesi mümkün olan, dava kapsamında ise özü itibari ile tekrar edilen bu
beyanlarının, "Tevilli ikrar" şeklinde kabul edilmesi gerektiği mütalaa edilmiştir.
2)İSTANBUL l.AĞIR CEZA MAHKEMESİNİN 2002/64 ESAS SAYILI DOSYASINA
ESAS OLAN SORUŞTURMA VE BU SORUŞTURMA İLE İLGİLİ DELİLLER
Ergenekon Terör Örgütüne ait olduğu ileri sürülen belgeler ilk olarak 2001 yılında ve
başka bir soruşturma kapsamında yapılan aramada bulunmuştur. Aşağıda ayrıca ele
alınacak olan bu konu ile alakalı olduğu mütalaa edilen deliller bu başlık altında
anlatılacaktır.
Aydınlık Dergisimin 1 Nisan 2001 tarihinde yayınlanan 16/715 sayısındaki "Büyük Tertip
Büyük Bozguna Dönüşecek! ABD 'nin Orduya Haziran Darbesi, Orduya Endonezya Modeli
Komplo " başlıklı kapak haberinde,
"...Kaçak bir otomobil satışıyla ilgili olarak bazı askeri ve sivil personel gözaltına alındı.
Ancak gözaltı süresi uzatılarak yapılan "güler yüzlü " sorgularda gözaltına alınanlardan
Ordu'nun "Kuzey Irak'ta yaptığı ekonomik faaliyet" hakkında yalan ifadeler vermesi
istendi. İşçi Partisi heyetinin Barzani'ye yaptığı ve Aydınlık Gazetesinde yayınlanan
ziyaretin bu faaliyetle "bağlantılarının" kurulması yönünde ifadeler talep edildi. "Doğu
Perinçek'in Ordu ile ilişkileri hakkında" anlatımlarda bulunulması halinde, kaçak
otomobil dosyasının kapatılacağı vaatlerinde bulunuldu.
Tertipler ve Psikolojik Savaş için dosya imalatı. Sorgulamada, Türk Ordusu'na "nifak"
operasyonlarında rastlanan çeşitli entrikalara, psikolojik savaş yöntemlerine başvuruldu.
Can Dündar 'a aynı çevrelerin yazdırdığı "Ergenekon " kitabındaki örgütlenmeye ilişkin
sorular yöneltildi. Bu ifadeler videolara kaydedildi. Sorgulamayı bizzat yürüten İstanbul
Organize Suçlar Şubesi Müdürü Adil Serdar Saçan, Süper NATO'yla ve Fethullahçılarla
76 /2271
sıkı bağlantısıyla tanınıyor. Serdar Saçan, ifadesini aldığı sanıklara, hazırladığı
dosyaların günü gelince işleme konacağını ve Ordu içindeki önemli düzenlemelerde
kullanılacağını söylemekten bile çekinmedi. Hatta Ordu 'nun bütünlüğünü hedef alan
propagandalar yaptı ve ödüller vaat etti. "
Aydınlık dergisinin 8 Nisan 2001 tarihinde yayınlanan 17/716 sayısındaki "Adil Serdar
Saçan, İşçi Partisi ve Aydınlıkla komplo hazırlıyor" başlıklı haberinde de aynı mahiyetteki
iddialar sürdürülmüş, bunun yanında Adil Serdar Saçan'ın, Şenkal Atasagun tarafından
desteklendiği, Mesut Yılmaz'ın adamı olduğu, bu nedenle sahibi olduğu kanalda Mesut
Yılmaz aleyhine yayın yapan Korkmaz Yiğit 7 kendi yazdırdığı sahte ihbar mektubuyla
gözaltına aldırdığı, son dönemde Yılmaz ailesinin hizmetine giren Sedat Peker'in teslim
olduktan ve Adil Serdar Saçan tarafından sorgulandıktan sonra tahliye olduğu, Emniyet
içinde komplolar düzenlediği, İstihbarat Dairesinde görevli iken rakı içen memurları
"laik" olarak rapor ettiği gibi isnatlara yer verilmiştir.
Gazete köşe yazarı Fehmi Korumun Taha Kıvanç müstear ismi ile Yeni Şafak Gazetesinin
30.04.2001 tarihli nüshasında yayınlanan "Hayaller gerçek galiba" ve 01.05.2001'de
yayınlanan "Deli saçması sanmayın" başlıklı köşe yazılarında ilk olarak "Ergenekon:
Analiz-Yeniden yapılanma, yönetim ve geliştirme projesi, 29 Ekim 1999" belgesi
kamuoyuna duyurulmuştur. Mahkemenin ara kararları üzerine Yeni Şafak gazetesinin
verdiği cevaplarda; Fehmi Koru'nun Taha Kıvanç takma adıyla yazdığı bu yazılarda
belirtilen Ergenekon 'un Yeniden Yapılanması ile ilgili belge asıllarının mevcut olmadığı
belirtilerek Ergenekon ve Devletin Yeniden Yapılanması Üzerine adlı belgelerin
fotokopileri gönderilmiştir.
Aydınlık Dergisi'nin 06.05.2001 tarihli 720'inci sayısında Hikmet Çiçek imzası ile
yayınlanan "CIA'nın Ergenekon yaygarasında Fehmi Koru başı çekti" başlıklı yazıya
Fehmi Koru'nun yukarıda değinilen yazıları konu edilmiştir. Yazıda "...Aydınlık
haberinden bir ay geçmeden Ergenekon yeniden piyasaya sürüldü. Yeni Şafak yazarı Taha
Kıvanç (Fehmi Koru) 30 Nisan ve 1 Mayıs tarihli yazılarını Ergenekon 'a ayırdı. Türkiye ve
Türk Ordusu büyük bir tertiple karşı karşıya. CIA Süper NATO ve MİT şeflerinin işbirliği
ile Orduyu yıpratma kampanyası her alanda sürdürülüyor. Psikolojik savaşta sözde
dosyalar ve raporlar imal ediliyor. Ergenekon hikâyeleri de bu tertibin parçası..."
denilmiştir.
Fehmi Koru İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında alınan yeminli tanık ifadesi ve benzer
olan duruşmadaki beyanında öz olarak; 25 yıllık gazeteci olarak söz konusu yazıları, basın
haberlerinden, güncel görüşmelerinden edindiği bilgileri yorumlayarak kaleme aldığını,
bu belgenin kendisine isimsiz posta ile geldiğini, belgenin imza kısmında üzeri karalanmış
bir yazı bulunduğunu, bu nedenle yazısında belgenin altında isim var yazdığını, aynı
postada başka bir belge daha bulunduğunu, kendisinin içeriği nedeni ile ilgisini çeken
Ergenekon belgesini yazdığını ifade etmiştir.
Haftalık Aksiyon dergisinin 12.05.2001 tarihli 336*ıncı sayısında "Ergenekon" isimli bir
kapak haberi yayınlanmıştır. Bu yayında ilk olarak "Lobi" adlı belge kamuoyuna
duyurulmuştur. Mahkemenin ara kararı üzerine Aksiyon dergisinin verdiği cevapta, 5187
Sayılı Basın Kanununun 12. maddesindeki " Süreli yayın sahibi, sorumlu müdür ve eser
sahibi, bilgi ve belge dâhil her türlü haber kaynaklarını açıklamaya ve bu konuda tanıklık
77/2271
yapmaya zorlanamaz" hükmü dayanak yapüarak haber kaynağının açıklanmayacağı
bildirilmiştir.
Mehmet Adnan Akfırat; Tuncay Güney'e söylettirilen yalanların Fehmi Koru ve Aksiyon
dergisi tarafından dolaşıma sokulduğunu, Aksiyon dergisinde yayınlanan Lobi belgesinin
Tuncay Güney 'den ele geçenden farklı olmakla birlikte Ergenekon soruşturmasında ele
geçirildiği belirtilenle aynı olduğunu, Aksiyon dergisinde yayınlanan belgenin asıl olup
Fethullahçı bir ekip tarafından hazırlandıktan sonra Tuncay Güney'e verildiğini, yine
Aksiyon dergisinde yayınlanan belgenin aynen iddianamede yer almasının Tuncay Güney
ile mülakatı yapan, Aksiyon dergisinde Lobi belgesini yayınlayan ve iddianameyi
yazanların aynı ekipten olduğu düşünüldüğünde anlaşılır olduğunu savunmuştur. Lobi
belgesindeki farklılıklar konusundaki bu iddialar örgüt belgelerinin anlatıldığı bölümde ele
alınmıştır.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından Tuncay Güney, Ümit Oğuztan ve bir kısım kişiler
hakkında "Kaçak otomobil satışı ve kamu arazilerini parselleyerek haksız menfaat
sağlama" suçlamaları ile bir soruşturma yapıldığını ilk olarak haberleştiren Aydınlık
Dergisidir. Aydınlık Dergisinin, soruşturma aleniyet kazanmadan ve başlatılmasının
üzerinden henüz bir ay geçmeden bu olayı haber aldığı yukarıda özetlenen yayınları
içeriğinden anlaşılmaktadır. Aydınlık Dergisinin bu yayınlarında asıl dikkati çeken,
İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şubesinin, Tuncay Güney ve
Ümit Oğuztan'dan ele geçirilen Ergenekon Örgütüme dair belgeler ve bu kişiler ile yapılan
mülakatlar üzerine İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığından aldığı "çok gizli proje
çalışması" ve bu konudaki bir kısmı "kişiye özel" yazışmaların içeriğinden de haber
alabilmiş olmasıdır. Aydınlık dergisinin proje çalışması başlatıldığı bilgisini o dönem
itibari ile de irtibatlı oldukları anlaşılan. 2008 yılında yapılan aramada da kendisinden söz
konusu proje çalışmasına dair çok gizli yazışma ele geçen Veli Küçük'ten elde etmiş
olabileceği mütalaa edilmiştir.
Bu bölümde ele alınan Ergenekon örgütüne dair belgelerin kaynağının ne olduğunun, ne
şekilde ele geçirilip, kim tarafından nasıl ve ne amaçla basın yayın organlarına
sızdırıldığının anlaşılması önemsiz addedilemez. Ancak asıl üzerinde durulması gereken,
açık olarak "Ergenekon" adı verilen bir örgüte ait olduğu belirtilen bu belgelerin
gerçekliğinin ve içeriklerinde bahsi geçen konuların ne kadarının maddi gerçeğe uygun
olduğunun ortaya çıkartılması olmalıdır.
Tuncay Güney ile yapılan mülakatı ve başlatılan proje çalışmasını haber alan Aydınlık
Dergisi, vakit geçirmeden amansız ve acımasız bir karalamaya giriştiği rahatlıkla ifade
edilebilir. İlk olarak proje çalışması iznini alan Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü
Adil Serdar Saçan hedefe konularak Fethullahçı, Süper NATO olarak anılan Kontrgerilla,
Derin devlet ya da Gladyonun adamı olarak ilan edilmiş, ABD'nin işareti ile Türk Silahlı
Kuvvetlerine tertip hazırlamak, bu amaçla dosya imal etmek ve bunun gibi nice ağır
ifadelerle, Can Dündar ve Fehmi Koru da CIA düğmesiyle hareket etmekle itham
edilmiştir.
Aydınlık Dergisi tarafından konu hakkında 2001 yılında bu şekilde bir tavır alınır iken,
Erol Mütercimler*in Türkiye'deki Kontrgerilla örgütü isminin Ergenekon olduğuna,
mensup ve faaliyetlerine dair beyanlarının ilk olarak 1997 de Aydınlık dergisinde, İşçi
Partisinin bir organizasyonu olan Susurluk konferansında ve İşçi Partisinin yayın organı
78/2271
Teori dergisinde söylenip yayınlanmak sureti ile kamuoyuna duyurulduğunun görmezden
gelindiği görülmektedir. Aynı şekilde 2001 yılındaki yayınlarında CIA etkisiyle kitap
yazmakla itham edilen Can Dündar'ın. 1997 basımı "Ergenekon, Devlet İçinde Devlet"
adlı kitabındaki Ergenekon örgütüne dair anlatımlar ile Aydınlık ve Teori dergilerinin 1997
deki yayınlarında bahsi geçen Ergenekon örgütü anlatımları arasında da önemli bir fark
yoktur. Neticede, aynı döneme rastlayan bütün bu yayınların kaynağının Erol
Mütercimler*in anlatımları olduğu yukarıda anlatılmıştır.
Aydınlık Dergisi'nin 2001 yılındaki bu yayınlarında Tuncay Güney'in isminin dahi
geçirilmediği, hakkında olumsuz bir yargıda bulunulmadığı görülmektedir. 2007 yılında
başlatılan soruşturma ve devamındaki dava sürecinde ise sürekli olarak Tuncay Güney'in
aleyhine yayın yapılmış, bu dergi ile bağlantılı sanıklar tarafından en ağır ifadeler ile itham
edilmiştir. Buradaki çelişki. Aydınlık dergisi ve bağlantılı sanıkların Adil Serdar Saçan ile
ilişkilerinde de görülmektedir. 2001 yılında Proje çalışması izni alması nedeni ile en ağır
ithamlar ile hedefe konan Adil Serdar Saçan ile devam eden süreçte iyi ilişkiler
Dostları ilə paylaş: |