Saçan hakkındaki yayınların yanlışlığını, Adil Serdar Saçan hakkında yanlış £
yönlendirildiklerini anladığını, 2001 yılındaki bu yayınların Adil Serdar Saçan hakkındaki
bölümler dışında doğru olduğunu, Danıştay saldırısı olayından iki veya üç ay sonra
yanına giderek Aydınlık dergisi ve Ulusal kanalda yayınlanan bir röportaj yaptığını, daha
sonra ise Adil Serdar Saçan 'ın, İstanbul l.Ağır Ceza Mahkemesinden temin ettiği dosyayı
kendisinden istediğini.
Adil Serdar Saçan 'ın Doğu Perinçek tarafından basın açıklamasına çağrılması konusunda
yaptığı bir dizi telefon görüşmesi özünün, 2001 yılında Tuncay Güney hakkında yapılan
soruşturma konusundaki beyanları basında yer alan Adil Serdar Saçan 'ın, Doğu Perinçek
tarafından Ergenekon soruşturması konusunda yapılacak basın açıklamasına katılıp
bildiklerini anlatması isteği olduğunu, Adil Serdar Saçan 'ın, kendisinin Doğu Perinçek
adına ilettiği bu talebi kabul etmediğini, savunmuştur.
Gizli Tanık Selçuk'un konu hakkındaki ifadesi yukarıda özetlendiğinden burada tekrar
edilmemiştir.
134 /2271
Savunma Tanığı Ahmet İhtiyaroğlu, Kuruluşundan itibaren Organize Suçlarla Mücadele
Şubesinde görev yaptığını, olay döneminde de Şube Müdür yardımcılarından birisi
olduğunu, işkence suçundan ceza alarak hapis yattığını, aldığı ceza nedeniyle
memuriyetinin son bulduğunu, Ergenekon soruşturmasında hakkında Takipsizlik kararı
verildiğini, soruşturma safahatında Cumhuriyet savcılığına Adil Serdar Saçan ve olay
hakkında tanıklık yapmak istediğini belirtir dilekçe verdiğini, çağrılmasını temin etmek
için de dilekçesine yazdığı bazı konuları gizemli bıraktığını, buna karşılık soruşturma
aşamasında dinlenmediğini,
Adil Serdar Saçan ile ilişkilerinin zayıf olduğunu, Adil Serdar Saçan'ın psikopat
olduğunu, kimseden korkmadan doğru bildiğini yaptığını, asla bir suçu atfetmeyeceğini,
gösterilmek istenen gibi birisi olmadığını, beş vakit namazında olduğunu, görevi
döneminde kendilerini zorla Cuma namazına götürdüğünü, şimdi ise 666'lık tespihle
gezdiğini,
Tuncay Güneyin İstihbarat Şubesi tarafından takip edilirken başka bir suçtan Asayiş
Şubesince yakalandığını, Asayiş Şubesinde Veli Küçük ve Ergenekon'dan bahsedince
olayın İstihbarat Şubesince haber alındığını, İstihbaratçıların Tuncay Güney'in konuşarak
çalışmalarını deşifre etmemesi için Asayiş Şubesine giderek nezarette yanında kaldıklarını,
İstihbarat Şubesinin adli soruşturma yetkisi olmadığından Adil Serdar Saçan ile görüşüp
bir süredir takip ettikleri konu hakkındaki tahkikatın Organize Suçlarla Mücadele
Şubesince yapılmasını istediklerini, İstihbarat Şubesinin personel sayısı Organize Suçlarla
Mücadele Şubesinden az olmakla birlikte, teknik dinleme imkânının çok daha fazla
olduğunu, Organize Suçlarla Mücadele Şubesinde o dönemde fiziki takip yapma imkânı
bulunduğunu, Adil Serdar Saçan 'ın çalışmayı İstihbarat Şubesinin yapması kaydı ile bu
teklif kabul ettiğini, çalışma olumlu sonuçlansa operasyon ve soruşturmayı Organize
Suçlarla Mücadele Şubesinin yapacağını,
Organize Suçlarla Mücadele Şubesine teslim edilen Tuncay Güney ile Cumhuriyet
savcısının talimatı gereği mülakat yapılması gerektiğini, Adil Serdar Saçan 'ın, Sedat Peker
gurubunu takip etmesi, Tuncay Güney'in Sedat Peker ile Veli Küçük irtibatından
bahsetmesi, ayrıca sorgulamadaki yeteneğini dikkate alarak mülakatı yapmak için
kendisini görevlendirdiğini, mülakattan önce konuyu takip eden İstihbarat Şubesi görevlisi
ile görüştüğünü, konuyu bir yıldır takip ettikleri ve ellerinde dosya olduğu bilgisini aldığını
ve bu dosyayı da gördüğünü, Doğu Perinçek'in Abdullah Öcalan'a yazdığı mektup dışında
Tuncay Güney 'den ele geçen evrakları görmediğini ve incelemediğini,
Tuncay Güney ile kendi rızası dâhilinde iki kez mülakat yapıldığını, asla kötü muamele ve
işkencede bulunmadığını, zaten sormadan anlattığından buna gerek de olmadığını, Adil
Serdar Saçan 'ın kendi bilgisi dâhilinde Tuncay Güney ile görüşmediğini, bu mülakatların
kendisi ve diğer görevlilerin katılımı ile sorgu odası ve diğer Müdür Yardımcısı Kemal
Karademir'in odasında yapıldığını, ilk mülakatta sadece not tutulduğunu, ikincisinin
Tuncay Güney'in rızası dâhilinde kamera kaydına alındığını, aynı olayla ilgili olarak
gözaltına alınan Ümit Oğuztan 7 hiç görmediğini, duruşmada kendisine gösterilen
fotoğrafından da tanımadığını, Ümit Oğuztan 'ın mülakatına, sorgusuna veya onunla ilgili
hiçbir işleme katılmadığını, Ümit Oğuztan 'ın mülakatını da kimin yaptığını bilmediğini,
Tuncay Güney'in mülakattaki tavrının suçlu psikolojisine ters olduğunu, çoğu suçlu
olayları kendisini soyutlayarak anlattığı halde Tuncay Güney'in kendisinin de içinde
135/2271
olduğu olayları gayet rahat bir şekilde ve soru sorulmadan anlattığını, bir insanın aklında
tutması mümkün olmayacak kadar çok isimden bahsettiğini, yaşına göre bu kadar bilgiye
sahip olamayacağını, bir kişinin örgüt hakkında bu kadar bilgiye sahip olmasının örgüt
mantığına ters olduğunu, anlatılanların doğru olmasının mümkün olmadığını,
soruşturmalarda fail ve fiil uygunluğuna dikkat ettiklerini, örnek olarak Veli Küçük un
mülakatta bahsedilen işleri yaptıracak adam bulamayıp, dayak yemeden bile
konuşabilecek, cinsel tercihi belli olan Tuncay Güney 'e yaptırmasının eşyanın tabiatına
aykırı olduğunu, sorgunun kuralı gereği kendisi dışında kimsenin konuşmaması gerekir
iken mülakata giren diğer görevlilerin de Tuncay Güney'e soru sorduklarını, kendisi
konuyu deşmeye çalışırken mülakata katılan diğer görevlilerin özellikle Fethullah Gülen
ile ilgili sorularda konuyu değiştirdiklerini, Tuncay Güney'in Fethullah Gülen ile ilgili
sorularda şapşallayıp aptallaştığını ve bu görevlilere baktığını, kendisinin buna ve
anlattıklarına kızarak mülakattan çıktığını, Tuncay Güney'i de çıkararak memurların
karşısında duvara yaslayıp "Kimsin lan sen, seni kim gönderdi? " diye sorduğunu, Tuncay
Güney'in bilmiyor musunuz diyerek aynen "Ben CIA 'e çalışıyorum " dediğini ve konuyu da
CIA, geçmişte TSK içerisindeki komünizmle mücadele için kurulan grubun imhasını istiyor
şeklinde açıkladığını, Tuncay Güney'in CIA ajanı olduğu konusunun mülakatlarda
sorulmadığını ve geçmediğini, bu konuda başka bir girişimde de bulunmadığını,
İlk mülakat sonrasında Adil Serdar Saçan'a Tuncay Güney'in Fethullahçı olduğunu,
CIA 'ya çalıştığını, olayın bu Cemaatin Türk Silahlı Kuvvetleri ile çekişmesinden
kaynaklandığını, Cemaatin kendilerini Türk Silahlı Kuvvetleri ile karşı karşıya getirmek
istediğini, anlattıklarının inandırıcı gelmediğini söylediğini, mülakata giren diğer
görevlilerden Hakan Unsal Yalçın ve Kemal Karademir 'in kendisinin aksi yönde kanaat
bildirdiklerini, Adil Serdar Saçan 'ın kendisine kızarak Tuncay Güney'in anlattıklarının
Susurluk olayının askeri kanadı olduğunu söylediğini,
Bundan sonra Adil Serdar Saçan 'ın DGM Cumhuriyet başsavcısı Aykut Cengiz Engin ile
telefon görüşmesi yaparak, ifade alınmaması, görüntülü mülakat yapılması ve
çözümlenerek proje çalışması izni talep edilmesi talimatı aldığını söyleyip tekrar kendisini
görevlendirdiğini, inanmadığı bir iş yaptığından ikinci mülakatta kendisinin isteksiz ve
tutuk olduğunu, soruları daha çok Kemal Karademir ve Hakan Unsal Yalçın'ın
sorduklarını, Tuncay Güney 'in uygulamada karşılaştıklarının aksine bir önceki mülakatta
söylenenlerden fazlasını anlattığını, yine Adil Serdar Saçan'ın görevlendirmesi üzerine
mülakat çözümlerini, dosyayı, İstihbarat Şubesinden alınan konu hakkındaki evrakları
alarak Aykut Cengiz Engin'in yanına gittiğini, baba oğul gibi samimi oldukları DGM
başsavcısının dosyayı okuduktan sonra bize Türkiye 'yi mi karıştırtmak istiyorsunuz diyerek
dosyayı suratına fırlattığını, dosyayı Adil Serdar Saçan 'a teslim edip bir daha bu işe
bakmayacağını söylediğini ve bakmadığını, daha sonra tekrar görüşülen DGM Cumhuriyet
başsavcısından proje çalışması izni alındığını öğrendiğini, bunun Ergenekon örgütü için
alınan proje çalışması izni olduğunu, Proje çalışmasına dair evrakların gizli olduğunu,
Şubeye ait paraflı evrakların dairede kalan suret olduğunu, dosyasında bulunması, başka
yere gitmemesi gerektiğini, tahkikat kapandıktan sonra arşive kaldırıldığını, bundan sonra
arşivden çıkmasının ise bir önemi olmadığını,
Kendisinin bundan sonraki sürece vakıf olmadığını ancak Şubedeki toplantılarda Adil
Serdar Saçan 'ın bu konuda ilerleme sağlanamadığı için Teknik Bürodaki görevlilere
kızdığına, İstihbarat Şubesinden bilgi gelmediğinden bahsettiğine şahit olduğunu,
Cumhuriyet savcısından proje çalışmasının kapatılıp, el konulan evrakların iadesi talimatı
136/2271
alınınca dosyayı arşive kaldırmak üzere düzenlerken merak edip baktığını, Tuncay Güney
gözaltına alındığında telefonların İstihbarat Şubesince dinlediğini, yine gözaltı öncesi
döneme ait bazı belgelerin mevcut olduğunu, bunların bir kısmını mülakata girmeden önce
kendisinin de görerek incelediğini, proje çalışması başladıktan sonra da elde edilen
bilgiler olması gerektiğini ancak bunların hiçbirisinin dosyada olmadığını, bu proje
çalışması izni alındıktan bir süre sonra bu sefer Fethullah Gülen Cemaati hakkında proje
çalışması izni alındığını, bu cemaate yakın olan İstihbarat Şubesinin Adil Serdar Saçan 'a
kızarak hiçbir bilgi vermediğini, el konulan evrakların iade edilmesi talimatı verilmiş ise
de kendisinin Adil Serdar Saçan a bunların önemli olduğunu, ileride lazım olabileceğini,
iade edilmemesi gerektiğini söylediğini ve önemli evrakları koydukları kasaya
yerleştirdiğini, ifade etmiştir.
Tanık Ahmet İhtiyaroğlu na duruşmada Ümit Oğuztan*ın kameraya alınan mülakat
kaydının başlangıcı gösterilerek sorulması üzerine, mülakat yapılan yerin yine Müdür
Yardımcısı Kemal Karademir'in odası olduğunu, kendisinin buna katılmadığını ifade
etmiş, kaydın devamındaki bir sesin kime ait olduğu sorulması üzerine kendi sesi olduğunu,
Ümit Oğuztan'a "Üçgeni çiz" diyenin de kendisi olduğunu ifade etmiştir. (Bu kayıtta
ayrıca Ahmet İhtiyarolumun görüntüsü de bulunmaktadır)
Duruşmada MİT Müsteşarlığının Mahkemeye gönderdiği CD içerisinden çıkan, işkenceli
bir sorgu olabileceğinden bahisle daha önce Mahkeme tarafından suç duyurusunda
bulunulan bir ses kaydı dinletildiğinde, kayıttaki sesleri tanımakla birlikte bu kaydın nasıl
elde edildiğini bilmediğinden beyanda bulunmak istemediğini, bu konuda açılan
soruşturma kapsamında verdiği ifadede seslerin kime ait olduğunu söylediğini, kendisinin
yirmi bin dolar masraf ederek bu kaydı incelettiğini, kayıttaki seslerin gerçek olmadığının
ispatlandığını ve takipsizlik kararı verildiğini, kayıttaki gibi bir olay yaşanmadığını,
kumpas kurulduğunu ifade etmiş,
Kendisi aleyhine beyanda bulunmama hakkı olmakla birlikte kayıttaki bir sesin sorulması
üzerine, duruşma salonunda bulunan sanık Adil Serdar Saçan 'a dönüp "Abi ne fark
edecek" dedikten sonra Adil Serdar Saçan 'ın sesi olduğunu ifade etmiş, işkence yapılma
seslerine benzeyen seslerin ise Şubede görevli bir polisin "tik'i" olduğunu,
O dönemdeki bu olayın bir kurgu olduğunu, Tuncay Güney 'e bir senaryo ezberletildiğini,
hazır olunca gönderildiğini veya gevezeliğinden de gelmiş olabileceğini, kendisinin bu işe
alet olmasından dolayı vicdan azabı çektiğini, Tuncay Güney 'in anlattıkları akıl ve mantık
dışı olduğu halde Adil Serdar Saçan 'ın olayla sonuna kadar uğraştığını, Adil Serdar
Saçan'ın Ergenekon soruşturmasında gözaltına alınacağı gündeme geldiğinde, olayı
öğreninceye kadar kendisini saklayabileceği teklifini, olayla ilgisi olmadığını söyleyerek
kabul etmediğini ifade etmiştir.
Veli Küçük aynı duruşmada; eski komutanı Necabettin Ergenekon 'un Tuncay Güney 'i
yanına getirip, evladı yerinde olduğundan, gazetecilik yaptığından, çok faydası
dokunacağından bahisle kendisiyle tanıştırdığını, daha sonra ise Necabettin Ergenekon 'un
Fethullahçı olduğunu, Tuncay Güney'in de bizzat Fethullah Gülen tarafından kendisinin
yanına gönderildiğini, kendisinin din değiştirerek Bahaî yani Fethullahçı yapılmaya
çalışıldığını fark ettiğini, bu yapılır iken de Emniyet İstihbarat tarafından telefonlarının
dinlendiğini düşündüğünü, gerçekte öyle olmasa da MHP tabanında etkili olduğu
düşünülerek kendisini yanlarına alıp MHP tabanını çekmeyi düşündüklerini, kendisinin ise
s~ / 137/2271
Tuncay Güney vasıtası ile bu cemaat örgütlenmesi hakkında istihbarat toplamaya
başladığını, Tuncay Güney'in dört beş kez İzmit Alayında, bir kez Generalliğe terfi edip
gittiği Giresun 'da yanına geldiğini, buradan sonra atandığı Çanakkale 'de gelmediğini, iki
kez de en son olarak atandığı Bilecik 'te yanına geldiğini. Giresun 'a geldiğinde birkaç gün
kaldığını, duruşmada gösterilen fotoğrafların bu dönemde çekildiğini, Tanık Ahmet
İhtiyaroğlu'nun cinsel tercihi belli olan Tuncay Güney konusundaki anlatımının doğru
olduğunu, kendisinin de bunu anladığını, ancak Tuncay Güney'i istihbarat elde etme
amaçlı olarak kullandığını, ifade etmiştir.
Savunma Tanığı Kemal Karademir konu hakkında özetle; 2001 yılında Organize Suçlarla
Mücadele Şube Müdürlüğünde Müdür Yardımcısı olarak görev yaptığını, tahkikattan
sorumlu kıdemli Müdür yardımcısı olarak mülakatı kendisinin yapması gerekir iken Şube
Müdürü Adil Serdar Saçan 'ın bu görevi diğer Müdür yardımcısı Ahmet İhtiyaroğlu 'na
verdiğini, bu şekilde davranmasında mülakata alınacak olan Tuncay Güney 'in Veli Küçük
ile Sedat Peker irtibatından bahsetmesinin. Ahmet İhtiyaroğlu'nun da geçmiş
çalışmalarından dolayı Sedat Peker gurubunu iyi bilmesinin etkili olmuş olabileceğini,
görüntülü kayda alınan mülakatlardan önce Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan ile mülakat
yapıldığını, bunların kayda alınmadığını, sadece not tutulduğunu, işkence ve kötü
muamelede bulunulmadığını, Cumhuriyet savcısının talimatı gereği daha sonra Emniyet
Müdürlüğündeki kendi odasında, Organize Suçlarla Mücadele ve İstihbarat Şubesinden
diğer görevlilerin katılımı ile Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan 'ın rızaları dâhilinde şüpheli
sıfatı ile kamera önünde ikinci kez mülakatlar yapıldığını, mülakata katılanların da soru
sormakla birlikte daha çok Ahmet İhtiyaroğlu 'nun mülakatı yönettiğini, mülakatta Ümit
Oğuztan 'a "Üçgeni Çiz" diyen görevlinin Ahmet İhtiyaroğlu olduğunu,
Adil Serdar Saçan'm bu mülakatlara katılmadığını, Mahkemenin MİT'ten geldiğini
açıklayarak dinlettiği kaydı hatırlamadığını, bu kayıttaki konuşmalardan bazılarını Adil
Serdar Saçan, Ahmet İhtiyaroğlu ve Tuncay Güney 'in seslerine benzettiğini, kendisinin bu
şekilde bir mülakat yapıldığını bilmediğini ve de katılmadığını,
Mülakatların ayrıca tutanağa bağlanmadığını, mülakat kasetlerinin daha sonra
çözümlerinin yapıldığını, çözümde özellikle bazı bölümlerin yazılmamasının söz konusu
olmadığını, çözümü yapan görevlilerin aidiyet numaralarının yazılı olmasının imza olarak
kabul edilebileceğini, ayrıca görevlilerden hiç kimsenin mülakata katılmadığını ileri
sürmediğini, mülakat kaset ve çözümleri gönderilerek proje çalışması izni istenen
Cumhuriyet savcısının ilk görüşmede kızdığını, bundan sonra Adil Serdar Saçan'ın
kendisiyle görüşerek konuyu anlatmış olabileceğini, ikinci görüşmede çalışma iznini
verdiğini, Şubede sınırlı sayıda olsa da telefon dinleme imkânı bulunduğunu, konu
hakkında İstihbarat Şubesinin önceden bir çalışması bulunması, teknik imkânlarının geniş
olması sebepleri ile alınan proje çalışması izninin İstihbarat Şubeye gönderildiğini,
aramalarda el konulan belgeleri gördüğünü, çok miktarda oldukları için sadece
başlıklarının listelenmesi talimatını verdiğini, bunların incelenmediğini, İstihbarat
Şubesinde incelenip incelenmediği konusunda da bilgisi olmadığını, İstihbarat Şubesinden
konu hakkında olumsuz cevap gelmesi üzerine Cumhuriyet savcısından çalışmanın
bitirilmesinin istendiğini, bundan önce el konulan eşyaların iadesi için bir çalışma
yapıldığını bilmediğini,
Adil Serdar Saçan'ın proje çalışmasını engellediğine şahit olmadığını, el konulan
eşyaların birer suretlerinin İstihbarat Şubesi ve KOM Dairesine de gönderildiğim, proje
138/2271
çalışması kapsamında Susurluk olayının askeri kanadı veya Yeşil kod adlı Mahmut
Yıldırım'ın yakalanması konusunda bir çalışma yapıldığını hatırlamadığını, Yeşil'in
yakalanması konusunda bir çalışma yapıldığını hatırlamakta ise de bunun ayrı bir çalışma
olduğunu, paraflı yazıların Şubede kalan suret olup arşive konulduğunu, Şube Müdürü ve
yardımcıları ile görevlisi dışındakilerin ancak izin alarak arşive girebildiklerini,
Tuncay Güney'in CIA ajanı olduğuna dair bir beyanına şahit olmadığını, Ahmet
İhtiyar oğlu 'nun da Tuncay Güney 'in kendisine böyle bir beyanda bulunduğundan
bahsetmediğini, kendisinin Tuncay Güney'in kurgulandığına dair bir düşüncesi
olmadığını, mülakat sırasında Tuncay Güney'in Fethullah Gülen ile ilgili sorularda
terlediğine, mülakata katılan istihbaratçılara baktığına şahit olmadığını, mülakatlara
katılan İstihbarat Şubesi görevlileri ya da kendisinin yönlendirme ve baskısının söz konusu
olmadığını, bazı konuları açıklatmak için sorular sorulduğunu, mülakata katılan görevliler
arasında belirgin bir tiki olan kimseyi hatırlamadığını, ifade etmiştir.
Proje çalışması, olayın geçtiği 2001 yılında yürürlükte bulunan 4422 sayılı Çıkar Amaçlı
Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun uygulanmasına dair 24299 sayılı Yönetmeliğin
"Proje ve çalışma grubu " başlıklı 6. Maddesinde düzenlenmiştir. Madde;
Kanun kapsamındaki soruşturmaların, suçların asıl faaliyet bölgesine girip, tüm suçlularla
birlikte, özellikle arka planda rol oynayan sorumluları saptamak, yakalamak, ilişkilerini
belirlemek ve bunlar hakkında yasal yaptırımların uygulanmasını sağlama amacı ile
projeler şeklinde yürütülebileceğini belirtmiştir. Burada bahsi geçen proje ise "Cumhuriyet
savcısının veya görevlendireceği örgütlü suçlarla mücadele hususunda yetkili kolluk
görevlisinin başkanlığında, suç örgütünün tüm deliller elde edilmek suretiyle meydana
çıkarılması için kolluk birimi tarafından yürütülen planlı operasyonlar bütünüdür"
şeklinde tanımlanmıştır.
Konunun esası/içeriği hakkında hiçbir işlem yapılmamasının sebepleri hakkındaki
iddianame anlatımları, Ergenekon Örgütünün Emniyet Teşkilatı içerisindeki irtibatları
sayesinde bu çalışmayı haber alıp gerekli tedbirleri aldığı şeklindedir. Tuncay Güney'in 1
Mart 2001 de gözaltına alınmasından itibaren yaşanan gelişmeler, proje çalışmasının
başlatıldığı 16 Mart 2001 den başlayan bir yıl sekiz aylık süreçte konunun esası hakkında
hiçbir işlem yapılmamasının sebeplerini ortaya koyar mahiyettedir.
Yargı uygulamasındaki Terör veya Çıkar amaçlı suç örgütlerine yönelik soruşturmalarda,
bu örgütlerin kanun dışı olan mahiyetleri itibari ile faaliyetlerini gizli olarak sürdürdükleri
görülmektedir. Bazılarının siyaset ve bürokrasi içine kadar da uzanan geniş irtibat ağları ve
tesir alanları olabilen bu örgütlere yönelik soruşturmalardan olumlu netice alabilmek,
soruşturmanın gizlilik içerisinde yürütülebilmesi ile mümkündür. Söz konusu proje
çalışması, olay tarihinde yürürlükte bulunan 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleri ile
Mücadele Kanunu ve ilgili yönetmelik hükümlerine dayanılarak başlatılmıştır. Bu kanun
ve yönetmelik soruşturmanın gizliliği konundaki genel hükümlerden ayrı ve kanunun
amacına uygun olarak, kanun kapsamına giren suçlara dair işlemlerin gizlilik içerisinde
yürütülmesi konusunda özel düzenlemeler getirmiştir.
Organize Şube Müdürlüğünün İstanbul DGM Cumhuriyet başsavcılığına yazdığı yazıda
Tuncay Güney'in anlatımlarına ve aramalarda elde edilen belgelere dayanılarak hakkında
proje çalışması yapılması teklif edilen örgütün, tanınmış işadamları, organize suç örgütü
139/2271
liderleri ve uyuşturucu mafyası olarak bilinen kişilerle irtibatlı, uyuşturucudan akaryakıt
kaçakçılığına, adam öldürmeden kaçak silah sevkiyatına kadar çok geniş bir yelpazede
faaliyet gösteren illegal bir yapılanma olarak tarif edildiği, Veli Küçük'ün bu oluşumun
liderlerimden birisi olduğu belirtilerek, iddiaların doğruluğuna dair emareler
bulunduğunun ifade edildiği görülmektedir. (Organize Suçlarla Mücadele Şube
Müdürlüğünün bu yazısında, dayanak yapılan Tuncay Güney'in anlatımları ve elde edilen
belgelerde söz konusu illegal yapılanmanın adı açık olarak "Ergenekon " şeklinde geçtiği
halde, bu ad kullanamayarak örgütün mahiyetini tam ve doğru olarak ifade etmeyen "Veli
Küçük liderliğindeki illegal yapılanma" sözü tercih edilmiştir.) Bu şekilde tarifi yapılan bir
örgütün, takibatın gizliliğinin korunanaması halinde, kendisine yönelik soruşturmaları
engellemesi, akamete uğratması veya kanuni takibata karşı tedbir alması kaçınılmazdır.
Buna karşılık, 1 ve 8 Nisan 2001 tarihli yayınlarına göre, çok gizli olan bu proje çalışması,
en başından itibaren Aydınlık dergisince haber alınmış ve vakit geçirilmeden ilgili kişi ve
kurumlar aleyhine yayına başlanmıştır. (Bu yayınlarda bugün de olduğu gibi, masum olan
bazı mensupları hakkında çeşitli tertiplerle işlem yapılarak aslında Türk Silahlı
kuvvetlerinin hedef alındığı şeklinde, suça karıştıkları iddia edilen kişilerin mensubu
oldukları kurum ile bir tutulup en etkili psikolojik savaş usullerinden birisi kullanıldığı
görülmektedir.) Aydınlık dergisinin bu bilgiyi Veli Küçük"ten elde etmiş olabileceği
mütalaasına yukarıda yer verilmiştir.
Proje çalışmasına dair resmi yazılardaki Veli Küçük'ün illegal yapılanması olarak
belirtilen anlatımda. Veli Küçük ile irtibatlı olarak sayılan kişi ve kurumlar arasında ismi
geçmeyen (Proje çalışması izni istenilmesine dayanak yapıldığı belirtilen Tuncay Güney
ve Ümit Oğuztan'ın mülakatlarındaki anlatımlarında, Veli Küçük ile Doğu
Perinçek/Aydınlık dergisi çevresinin irtibatından açık olarak bahsedildiği halde, resmi
yazılarda bu husustan hiç bahsedilmediği görülmektedir.) Aydınlık dergisinin, Adil Serdar
Saçan aleyhindeki bu yayınlarının Veli Küçük ile irtibat ve tesirinden kaynaklandığı
mahiyetindeki mütalaayı kuvvetlendirmektedir.
Proje çalışmasının önemli hedeflerinden birisi ve söz konusu illegal yapılanmanın
liderlerinden olduğu belirtilen Veli Küçük'tür. Soruşturma kapsamında 2008 yılında
evindeki aramada 2001 yılındaki bu proje çalışmasına dair çok gizli resmi evrakların
dosyada kalması gereken paraflı suretleri ele geçirilmiştir. Kendisinin kabulü ile de bu
evrakların Veli Küçük'te bulunduğuna dair kuşku bulunmamaktadır. Veli Küçük aşama
ifadelerinde bu belgelerin kendisine, Ağustos 2000 tarihinde emekli olduktan sonra, Erol
Çakır, Nihat Kubuş ve İlhan Yazgan ile birlikte Stratejik isimli güvenlik şirketini kurduğu
2004 yılına kadar, Gima Şirketinin kuruluşlarından biri olan Endi Mağazalarının yönetim
kurulu üyesi olarak çalıştığı dönemde geldiğini ifade etmektedir. Bu dönem, söz konusu
proje çalışmasının başlatılıp sonlandırılmasına kadar geçen zaman aralığını da
Dostları ilə paylaş: |