kaydı olmadığının tespit edildiği belirtilerek İsmail Elveren/Elver'e ait bilgisayar çıktısının
gönderildiği belirtilmiştir. TİB'den gelen 05358884040 numaralı telefonun 10.1.2005 -
28.2.2005 tarihleri arasındaki dökümleri de dosyaya dâhil edilmiştir.
Mahkeme TMK 10.Maddesiyle Yetkili İstanbul Cumhuriyet başsavcılığına müzekkere
yazarak, Serhan Bolluk ile ilgili kısmı açısından ayrılarak dava açılan 2006/146 sayılı
soruşturma evrakının gönderilmesini istemiş, gelen evrakın incelenmesinde, olayın
DHKP/C Terör Örgütü ile irtibatı konusundaki soruşturmanın devam ettiği, şimdiye kadar
yeni bir delile ulaşılamadığı anlaşılmıştır.
SORUŞTURMADA ELDE EDİLEN BİR KISIM DELİLLER
Hakan Saraylıoğlu'nun DHKP/C Terör Örgütünce sorgulandıktan sonra öldürüldüğü,
Serhan Bolluk'un aramada ele geçen ajandasında DHKP/C Terör Örgütünün cinayeti
1551 /2271
üstlenme açıklamasında yer verilen sorgulamada elde edilen bilgiler ve fazlasının
bulunduğu iddiasına, Serhan Bolluk'un gazetecilik yaptığı, ajandasındaki notların da
sorgulama değil haber notu olduğu, Serhan Bolluk 'un yetkili mevkilerde görev aldığı İşçi
Partisi, Aydınlık dergisi ve Ulusal Kanal'da asla böyle bir sorgulamanın söz konusu
olamayacağı, özellikle DHKP/C Terör Örgütü ile yan yana gelemeyecekleri, bunun ölümü
göze almak ile mümkün olduğu mahiyetinde savunmalar getirildiğinden, doğrudan bu konu
ile ilgili olmamakla birlikte, aynı bu olaydaki gibi kişilerin sorgulanmasına, DHKP/C
Terör Örgütü ile ilişkilere dair ele geçen bir kısım deliller,
Yine soruşturmaların diğer aşamalarında ele geçen Hakan Saraylıoğlu ile ilgili bir kısım
deliller aşağıda anlatılmıştır.
a)DHKP/C TERÖR ÖRGÜTÜNÜN ARŞİVİNDEN ELE GEÇEN BELGELER
Serhan Bolluk ve müdafılerinin Aydınlık dergisi çevresindekiler ile DHKP/C Terör
Örgütünün asla bir arada düşünülemeyeceği şeklindeki savunmaları ile çelişen bir durum
iddianamede aşağıdaki gibi anlatılmıştır.
26.09.1999 tarihinde Belçika'nın Knokke şehrinde DHKP/C Terör Örgütünün üst düzey
yöneticilerinin de bulunduğu hücre evine yapılan operasyonda, 6 örgüt mensubunun
yakalandığı, çok sayıda örgütsel doküman ele geçirildiği, adli istinabe yoluyla talep edilen,
ancak ülkemize henüz iletilmemiş olan dokümanların, İstanbul Cumhuriyet başsavcılığı
başkanlığındaki heyete 17-21.06.2008 tarihleri arasında Belçika 'da yapılan görüşmeler ve
ikili ilişkiler çerçevesinde verildiği belirtilerek,
18.12.1997 tarihli dokümanda; "'Aydınlıkçıları ara ve sor, Osman Gürbüz için Dev-Sol
itirafçısı diye yazıyorlar, bunu neye göre yazıyorlar, hangi belgeye dayanarak, biz
araştırdık, böyle birisi Dev-Sol davalarının hiçbirinden yargılanmamış diye sor ve mutlaka
bir cevap al, tabi bu günlerce sürmesin"
18.12.1997 tarihli başka bir dokümanda: "Beşinci madde, Osman Gürbüz konusunda
Aydınlıkçılarla konuşurum"
23.12.1997 tarihli dokümanda; "Birinci madde, Aydınlıktan Ferid İlsever ile görüştüm.
Haberin kaynağından kaynaklı bir sorun olmuş olabileceğini, araştıracaklarını, ama bu
hafta Osman Gürbüz'ün Devrimci Sol davasından yargılanmadığını ifade eden bir
düzeltme yayınlayacaklar" yazdığının tespit edildiği,
Yapılan araştırmada, Aydınlık dergisinin 14.12.1997 tarihli sayısında "Özel örgütün sol
itirafçısı Osman Gürbüz" başlıklı bir haberin yayınlandığı, haberin içeriğinde, Osman
Gürbüz'ün eski Dev -Sol itirafçısı olduğu yönünde ibarelerin yer aldığı, 11.01.1998
tarihli sayısında ise "Gürbüz Dev-Sol itirafçısı değil" başlıklı bir tekzip haberin
yayınlandığı, söz konusu haberde de; "Aydınlık'ın 14.12.1997 tarihli 543.sayısında kapak
haberinin içinde Osman Gürbüz'ün Dev-Sol itirafçısı olduğu şeklinde bir haber yer
almıştı, Dev-Sol 'a yakın çevreler Osman Gürbüz 'ün Dev-Sol üyesi olmadığını, bu nedenle
tutuklanmadığını ve Dev-Sol ile hiçbir ilişkisi bulunmadığını belirttiler, düzeltir
okuyucularımızdan özür dileriz"yazdığı anlatılmıştır.
1552/2271
Bu dokümanlar ve doküman içeriklerini doğrulayan Aydınlık dergisi yayınlarına göre.
DHKP/C Terör Örgütünün Aydınlık dergisi ile yayınlanan bir haberin kaynağını soracak,
kısa sürede dergi yetkilisi Ferid İlsever'den cevap alıp gönüllü olarak tekzip yayınlatacak
derecede ilişkileri bulunduğu anlaşılmaktadır.
b)YUNUS EMRE UYARTN İŞÇİ PARTİSİ BİNASINDA SORGULANDIĞI İDDİASI
İstanbul Cumhuriyet başsavcılığının 2007/1536 sayılı Ergenekon soruşturması
kapsamındaki aramalarda, Ulusal Kanal'da, İşçi Partisi Genel Merkezinde Sekreter ve
Hikmet Çiçek'e ait odalarda. Doğu Perinçek'in evinde, Ulusal Kanal İzmir Temsilciliğinde
bulunan 7 ve 8 numaralı CD içerisinde. Yunus Emre Uyarın İşçi Partisinde yapılan
sorgusuna dair 30 Mayıs 2006 tarihli görüntü kaydı, bu kaydın çözüm metni, bu kişi
tarafından kaleme alınmış el yazısı mektup, nüfus cüzdanı fotokopisi, fotoğrafı ve Yunus
Emre Uyar hakkında basın açıklaması yapılacağına dair belgeler bulunmuştur. Söz konusu
basın açıklamasının 29 Ocak 2006 tarihinde yapıldığı ve aynı tarihli Aydınlık dergisinde
kapak haberi olarak verildiği anlaşılmaktadır.
Yapılan araştırmada konuyla ilgili olarak Ankara Cumhuriyet başsavcılığının 2005/131032
sayısına kayden soruşturma yapıldığı, bu kapsamda talimat yolu ile Yunus Emre UyarTn
şüpheli sıfatıyla ifadesinin alındığı anlaşılmıştır.
Yunus Emre Uyar ifadesinde özetle, üyelik kaydı olmadan gidip geldiği İzmir 'deki Hatay
Ülkü Ocağı ile 1998-1999 yılından sonra irtibatını keserek bir daha Ülkü Ocaklarına
gitmediğini, bu tarihten sonra Genel Müdürü Mihriban Tatar ve çalışanlarının çoğu sol
görüşlü olan İzmir'deki Bilim Basılı Yayınlar Raksotek firmasında işe başladığını,
kendisinin 30 Mayıs 2000 de yazdığını hatırladığı, hayal ürünü senaryolarından birisini
olan söz konusu mektubun Mihriban Tatar 'ın eline geçip, içeriğine göre Aydınlık dergisine
gönderilmiş olabileceğini, bu sebeple 2000 yılı Mayıs ya da Haziran ayında iş bahanesi ile
Mihriban Tatar ile birlikte İstanbul 'a gittikten sonra İşçi Partisi binasına götürüldüğünü,
burada Mihriban Tatar ile İstanbul 'da buluşup birlikte İşçi Partisi binasına geldikleri bir
erkek şahıs ve Akif isimli bir başka kişinin hakaret ve tehditlerine uğrayarak mektup
konusunda sorgulandığını, mektubun zorla kendisine okutturulduğunu, bu sırada masada
çalışır durumda bir kamera bulunduğundan kayda alınmış olabileceğini, bu kişilere
kendisinin nerede olduğundan arkadaşları ve ailesinin haberi bulunduğunu söyleyince
bırakıldığını, buradan çıktıklarında konuştuğu Mihriban Tatar'ın mektubu kendisinin
vermediğini söylediğini, İzmir 'e döndüğünde bu firmadaki işinden ayrıldığını, bu olayı da
kimseye anlatmadığını ifade ederek kendisinin bu olaydan önce ve sonra da hayal ürünü
senaryolar yazdığını, kimsenin kendisine Doğu Perinçek'e suikast yapması emri
vermediğini, başkalarının eline geçip de bu olaydaki gibi suçlanırım düşüncesi ile yazdığı
senaryoları imha ettiğini söylemiştir.
Serhan Bolluk duruşmada, Yunus Emre Uyar 'ın iddia edildiği gibi İşçi Partisi binasına
zorla getirilerek sorgulanmasının söz konusu olmadığını, kendisi bizzat bu olayın içinde
olmamakla birlikte öğrendiği kadarı ile Yunus Emre Uyar 'ın Doğu Perinçek 'e suikast için
görevlendirildiğine dair bir mektubunun İzmir 'de Aydınlık dergisi çevresinden bir
arkadaşlarının eline geçtiğini ve İstanbul'a gelerek Aydınlık dergisine getirdiğini, Yunus
Emre Uyar'ın daha sonra kendiliğinden İşçi Partisi İstanbul İl Örgütüne gelerek aynı
konuyu anlattığını, bunların kayda alındığını ve iddianamede de belirtildiği gibi
Cumhuriyet savcılığına yapılan suç duyurusu ekine konduğunu, konunun 29.1.2006 tarihli
1553/2271
Aydınlık dergisinde kapak haberi olarak da yayınlandığını, Emniyetteki ifadesinde bu
kayıttan haberi olmadığını ifade etmesi sebebinin, kendisine kısa bir bölüm
izlettirilmesinden dolayı olayı hatırlayamaması olduğunu savunmuştur.
c)ERDAL ANGIN VE HÜSEYİN İSİMLİ KİŞİLERİN İŞÇİ PARTİLİLER
TARAFINDAN SORGULANDIĞI İDDİASI
Yine iddianamede, soruşturma kapsamında Aydınlık dergisindeki aramada bulunan VHS
kasetlerde Erdal Angın ve Hüseyin isimli şahısların İşçi Partililer tarafından
sorgulandıklarına dair görüntüler bulunduğu belirtilmiştir.
Bu görüntülerin çözümünden İşçi Partili oldukları anlaşılan iki kişinin, İşçi Partisi
binasında güvenlikçi oldukları anlaşılan diğer iki kişiyi sorguladıkları, sorgulanan
kişilerden birisinin Hüseyin, diğerinin TİKKO isimli Terör Örgütü ile irtibatı olduğunu
söyleyen Erdal Angın isimli kişiler, sorgulama konusunun da TİKKO isimli Terör
Örgütünün Doğu Perinçek'e yönelik suikast planı olduğu, görüntünün bir kısmında
1.1.1994 ibaresi bulunduğu anlaşılmaktadır.
Serhan Bolluk benzer olan Emniyet ve Cumhuriyet savcılığı ifadeleri ile sorgusunda,
kasetler hakkında bilgisi olmadığını, ilk kez Emniyette gördüğünü, kasetlerde ismi
geçenleri tanımadığını, seslerin de tanıdık gelmediğini, kaset görülen her yerde
bulunabilen plastik sandalyelerden kendi binalarında da olduğunu, sorgulanan kişileri
tanımadığını ve kendisinin böyle bir sorgu yapmadığını ifade etmiştir. Duruşmada Emniyet
ifadesindeki bu konudaki soru ve cevabının kendisine okunması üzerine, burada sorulan
konunun Yunus Emre Uyar in sorgulanması iddiası ile ilgili olduğunu, Emniyette kendisine
kısa bir bölüm izletildiğinden olayı hatırlamadığını ifade elliğini savunmuştur.
ç)İŞÇİ PARTİSİ GENEL MERKEZİNDE, BAZI PARTİLİLERİN RUHSATSIZ SİLAH
BULUNDURDUKLARI İDDİASI
Ergenekon soruşturması kapsamında 20.3.2008 tarihinde İşçi Partisi Genel Merkezindeki
aramada 5.katta Mahir Cayan Güngör, Aydın Gergin ve Yusuf Tunçer'in yattıkları odada
üç adet ruhsatsız silah bulunmuştur.
Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Polis Laboratuvarları Dairesi Başkanlığının Ekspertiz
raporunda; Mahir Cayan Güngör'ü ait, T354167 numaralı, 9 mm. çaplı Parabellum tipi
fişek atar, Belçika yapısı, Browning marka, yarı otomatik tabanca, bir adet şarjörü, aynı
çaplı MKE yapısı 1 adedinin üzerinde ateşleme iğnesi temas izi bulunan toplam 12 adet
fişeğin, Aydın Gergirie ait, 2015367 numaralı, 45 kalibre Auto tipi fişek atar. ABD yapısı.
Colt marka, M1911A1 model, yarı otomatik tabanca. 2 adet şarjörü, aynı kalibre yabancı
kaynaklı 14 adet fişeğin ve Yusuf Tunçer'e ait, 31374435 numaralı, 9 mm. Çaplı,
Parabellum tipi fişek atar, Irak yapısı, Tarıp marka, yarı otomatik tabanca, 1 adet şarjörü,
aynı çaplı MKE yapısı 8 adet fişeğin incelenmesi sonucu, tabancaların ateş etmelerine
mani mekanik herhangi bir arızlarının bulunmadığı, laboratuarda yapılan tatbiki atışlarda
çap ve tipine uygun fişekleri patlattıkları, bu itibarla tabanca ve fişeklerin 6136 Sayılı
Kanuna göre yasak niteliği haiz ateşli silah ve fişeklerden olduğu, ancak tabancaların
6136 Sayılı Kanunun 12/4 maddesinde belirtilen vahim silahlardan olmadıkları ve
tabancalardan deneme atışları sonucu elde edilen mukayese kovanlarının, bölge dâhilinde
meydana gelen ve Laboratuvarın Silahı Tespit Edilemeyen Olaylar Arşivinde bulunan çap
1554/2271
i
Yusuf Tunçer benzer olan ifadelerinde, İşçi Partisi üyesi olduğunu ve parti genel
merkezinde idari personel olarak çalıştığını, aramada bulunan Tarıq marka Irak yapımı
30374435 seri numaralı ruhsatsız tabanca ve 8 adet mermisinin kendisine ait olduğunu,
dedesinden aldığını, silaha olan merakından ve kendisini korumak için bulundurduğunu,
ruhsat alma girişiminde bulunmadığını, silahı sürekli üzeride taşımadığını, tesadüfen
yanında getirdiği bir gün İşçi Partisinde^arama yapılarak yapıldığını, bina girişinde
güvenlik kontrolü bulunmasına karşılık tanındığı için üzerinin aranmadığını söylemiştir.
Mahir Cayan Güngör benzer olan ifadelerinde, İşçi Partisi üyesi ve çalışanı olduğunu,
aramada bulunan Belçika yapımı T354167 seri numaralı ruhsatsız tabanca ve 12 adet
mermisinin kendisine ait bulunduğunu, 1996-1997 yıllarında Ağrı'da kimliğini bilmediği
birisinden aldığını, ruhsat alma girişiminde bulunmadığını, Doğu Perinçek'in şoförü
Aydın Gergin 'in diğer şoför Yusuf Beşirik 'in izinli olduğundan bahisle kendisine Genel
Başkan Doğu Perinçek'i İstanbul'dan Ankara'ya götürürken yanında gelmesini teklif
ettiğini, bu seyahatte meydana gelebilecek herhangi bir olayda Doğu Perinçek ve kendisini
savunmak için ruhsatsız silahı yanına aldığını, kendisinde silah olduğunu partililerin
bilmediğini, İşçi Partisi binasında herkes tarafından tanındığı için üzeri aranmadan
binaya girebildiğini söylemiştir.
Doğu Perinçek Cumhuriyet savcılığı ifadesi ve sorgusunda da doğruladığı Emniyet
ifadesinde, Aydın Gergin ve Mahir Cayan Güngör 'ün İşçi Partisi Genel Başkanı makam
arabasının şoförü, Yusuf Tunçer 'in de genel merkez çalışanı olduklarını, kendisinin resmi
polis koruması altında olduğunu, ayrıca ikamet koruması talep ettiğini, ancak ikamet
korumasının devriyelerle yapıldığını, bu kişilerin kendisine yönelik tehditlerin yoğunlaştığı
dönemde, devletin yerine getirmediği korumayı sağlayarak kendisini muhtemel bir
suikasttan korumak için fedakârlık yapıp silah bulundurarak tedbir aldıklarını
düşündüğünü, kendisi bu kişilerin ruhsatsız silah bulundurduklarını bilmese de bu durumu
kınamadığını söylemiştir.
Doğu Perinçek duruşmada söz alarak ve iddia makamının Parti Genel Başkanı olarak resmi
olarak, ayrıca tutabileceği özel güvenlik görevlisi tarafından ruhsatlı silahlarla korunma
imkânı bulunduğu halde neden ruhsatsız silahlarla korunmayı yeğlediği mahiyetindeki
sorusu üzerine, Türkiye 'de silah ruhsatı almanın kolay olmadığını, kendisisinin dahi ilk
ruhsatını 1999 öncesi dönemde yıllarca uğraştıktan sonra alabildiğini, ikinci ruhsatını ise
müracaatını 1999 yılında yapmasına karşılık sekiz yıllık bir mücadeleden sonra
alabildiğini, geçmişte Gladyo ve PKK Terör Örgütü tarafından birçok lideri öldürülmüş
ve tipine uygun suç konusu kovanlarla bilgisayarlı kovan ve mermi çekirdeği inceleme
sisteminde yapılan ilk karşılaştırmalarında, genel izlere atfen aralarında bir ilişkinin
bulunmadığı sonucuna varıldığı belirtilmiştir.
Aydın Gergin benzer olan ifadelerinde, İşçi Partisi üyesi olduğunu, Parti Genel Başkanı
Doğu Perinçek'in şoförlüğünü yaptığını, aramada bulunan Colt marka 2015367 seri
numaralı ruhsatsız tabancanın kendisine ait bulunduğunu, 2004 yılında dedesi olan Ali
Kızıldere 'den aldığını, kendisini ve genel başkanını korumak için bulundurduğunu, partide
kendisinde ruhsatsız silah olduğunu bilen olmadığını, maliyetinin yüksekliği ve verilme
şartları olmadığını düşündüğünden silah ruhsatı alma başvurusu yapmadığını, Doğu
Perinçek 'in şoförü olduğu için X-Ray cihazından geçerek parti binasına girmesinin sorun
olmadığını, cihaz ikaz işareti verse de üzerinin aranmadığını söylemiştir.
1555/2271
partinin genel başkanı olarak resmi koruması olsa dahi ruhsat alamadığı bu dönemlerde
kendi can güvenliği için ruhsatsız silah bulundurduğunu, Emniyet tarafından birçok kez
kendisine karşı suikast yapılacağı duyumları alındığı şeklinde uyarıldığını, böyle bir
partideki kişilerin de kendi can güvenlikleri için kişisel bazı tedbirler almasının tabi
olduğunu, ayrıca devletin resmi koruma vermesinin ya da özel güvenlik tarafından
korunmanın da yeterli olmadığını, insan hayatı ile ilgili güvenlik konusunda bunlara
sonuna kadar güvenilemeyeceğini, nitekim Türk Devletinin Eski Deniz Kuvvetleri
Komutanı, Adnan Gündüz(Ersöz), İsmail Selen, Hulusi Sayın gibi çok iyi korunan
Generallerinin, Doğan Öz ve Danıştay Hâkimleri gibi Yargı görevlilerinin ve Uğur
Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy gibi vatandaşlarının canını
koruyamadığını,
Kendisinin bu kişilerde ruhsatsız silah olduğunu bilmediğini, biliyor olsa dahi bu şekilde
davranmakla anlattığı gerekçelere göre doğru yaptıklarını düşündüğünden silahlarını
bıraktırmayacağını, ancak yine de ruhsat için başvuru yapmamakla hata ettiklerini,
söyleseler idi bu konuda kendilerine yardımcı olunacağını, İşçi Partisi mensuplarının kırk
yıllık parti geçmişinde kendilerine yapılan saldırılar karşısında dahi hiçbir zaman silahlı
şiddet eylemlerine karışmadıklarını, bu konuda sicili en temiz olan parti olduğunu
savunmuştur.
d)UFUK AKKAYA'DAN ELE GEÇEN DVD İÇERİĞİ
Biray Güneş, bir dönem birlikte yaşadıkları Hakan Saraylıoğlun'dan kalan Sivil İnisiyatif
isimli gazetenin yazı işleri sorumlusu A. Cengiz Yargıç'a ait kartvizitin evinde olduğunu
ifade etmiştir. Ahmet Cengiz Yargıç Tn ifadesi içeriğinden de bir dönem Hakan Saraylıoğlu
ile irtibatlı oldukları anlaşılmaktadır.
Ergenekon soruşturması kapsamında. Ulusal Kanal İstihbarat Şefi ve Aydınlık dergisi
yazarı olduğunu ifade eden Ufuk Akkayamın evindeki aramada ele geçip 55 numarası
verilen DVD'deki "Ahmet Cengiz yargıç.m2p" isimli video içerisinde, kendisinin Ahmet
Cengiz Yargıç olduğunu beyan eden şahıs ile Kanal 7 televizyonunun kuruluşu ve Deniz
Feneri hakkında yapılan bir röportaj olduğu belirtilmiştir.
www.haber.ekolay.net/haber internet sitesinde yayınlanan "Kanal 7'ye Deniz Feneri
Baskını" başlıklı haberin altındaki okuyucu yorumlan bölümündeki bir yazıda Ahmet
Cengiz Yargıç ismi geçmektedir. Aynısı ile "17.10.2009, Ben Ahmet Cengiz yargıç, Kanal
7 ilk kuruluş aşamalarından itibaren 2000 senesine kadar görev yaptım ve Deniz feneri
programı ile Uğur Aslan 'ın ilk yönetmeniyim. İstanbul Fatih 'te oturuyorum ve Taksim 'de
kendi yapım şirketim var. Bazılarınız Kanal 7 ve Deniz Feneri derneğine destek
veriyorsunuz. Kanal 7 ve Deniz Feneri hakkındaki iddiaların hepsi doğrudur, hatta daha
açıklanmayan birçok olay vardır. Bu iki kurumda İslam adına kurulmuş ancak dini
kullanan ve en büyük ihanetleri yapanlardır. Bunlar sizler Müslüman görünüm olduğu
iç... " şeklinde olduğu görülmektedir.
Ahmet Cengiz Yargıç, bu DVD içeriği ve Ufuk Akkaya ile Serhan Bolluk'un var olan
irtibatı dikkate alındığında, Hakan Saraylıoğluma ait bilgileri ne şekilde temin edip
ajandasına yazdığını hiçbir şekilde hatırlamadığını savunan Serhan Bolluk ile Hakan
Saraylıoğlumun ortak irtibatları olarak görülmektedir.
1556 /2271
Serhan Bolluk Dİ-(2008-209) 22.12.2008 tarihli 30 ve 2.2.2009 tarihli 46.duruşmalarda,
Deniz Feneri olayını ilk olarak Türkiye gündemine getirenin Aydınlık dergisi olduğunu
ifade etmiştir.
e)ARİF DOĞ AN'DAN ELE GEÇEN AJANDAYA YAZILI NOT
Ergenekon soruşturması kapsamında 13-14.8.2008 tarihinde Arif DoğanTn eşyalarının
bulunduğu ihbar edilen depodaki aramada bulunarak 8 numarası verilen çuval içerisine
konulup muhafaza altına alındığı belirtilen ajandada el yazısı ile Hakan Saraylıoğlu ismi
yazdığı tespit edilmiştir. Üzerinde "2430478 Etimesgut" notu yazılı 1990 tarihli ajandanın
5 Ocak 1990 tarihli sayfasında "Şahin-Hakan Saraylıoğlu Alanya, Muhlis Ast. tanıdığı"
ibareleri yazmaktadır.
Arif DoğanTn önceki aşama ifadelerine kadar geçen sürede, aramada bulunan çuvallar
dolusu evrakın tamamen tasnif edilip içeriklerinin tespiti mümkün olmadığından söz
konusu ajanda notunun kendisine sorulmadığı görülmektedir. Arif DoğanTn, internet
ortamı ve sonrasında diğer basın yayın araçlarında yayınlanan konuşmalarının mahiyeti
nedeni ile İstanbul Cumhuriyet başsavcılığınca 30.9.2010 tarihinde ifadesi alınmış, bu
ifadesinde kendisine sorulan ajanda notu hakkında "Bana göstermiş olduğunuz notlardaki
el yazıları bana aittir, fakat şu anda neyle ilgili olduğunu hatırlamıyorum" şeklinde
beyanda bulunmuştur. Duruşmada da kendisine okunarak içeriği sorulan bu not hakkında,
aramada bulunan ajandaların istihbaratçı olarak yalın haber ve duyumlarını not ettiği
günlükler olduğunu, uzun süre önce yazdığı bu notu, içeriğinde geçen kişi ve konuları
hatırlamasının mümkün olmadığını ifade etmiştir.
4)SAVUNMALAR
Serhan Bolluk İstanbul Cumhuriyet başsavcılığının 2006/146 sayılı soruşturması
kapsamında alınan 19.6.2008 tarihli ifadesinde, kendi el yazısına benzemekle birlikte
ajandadaki yazıların kesin olarak kendisine ait olduğunu söyleyemeyeceğini, yazıların
kendisinin eli mahsulü olduğuna dair kriminal raporuna bir diyeceği ve itirazı da
bulunmadığını, Hakan Saraylıoğlu ve ajandada kendi el yazısı ile isimleri yazılı bulunan
kişileri tanımadığını, ajandada yazılı bilgileri, bunların kendisine nasıl ulaştığını, niçin
bunları yazdığını hatırlamadığını, Aydınlık dergisine bu tür bilgilerin geldiğini, bunların
kullanılmayan bilgilerden olduğunu, kendisinin DHKP/C Terör Örgütü ile ilgisinin
bulunmadığını, bu örgüt içinden tanıdığı da olmadığını, ayrıca bu örgüt ile kendisi ve
mensubu olduğu İşçi Partisi arasında fikir ayrılığı bulunduğunu, DHKP/C Terör
Örgütünün kendilerini düşman olarak görüp, karşı devrimci ve işbirlikçi olarak
suçladığını, İşçi Partisinin de DHKP/C 'yi dış güçlerin kontrolünde bir terör örgütü olarak
gördüğünü, DHKP/C Terör örgütünün internet sitesindeki açıklamayı daha önce
görmediğini, Hakan Saraylıoğlu'nun öldürülmesi olayı ile ilgisinin olmadığını,
öldürüldüğünü de yeni öğrendiğini söylemiştir.
Serhan Bolluk duruşmalarda. Öncelikle Cumhuriyet savcılığının Hakan Saraylıoğlu'nun
sorgulanarak öldürüldüğü iddiasının DHKP/C Terör Örgütünün açıklaması dışında delili
olmadığını, iddianamede Hakan Saraylıoğlu cinayeti konusunda bir itham ortaya
konulması gerekir iken, ajandasındaki notlara göre kendisi hakkında Hakan
Saraylıoğlu 'nun sorgusuna katıldığı ya da sorgulamayı yapan örgüt militanlarından bu
bilgileri elde ettiği şeklinde iki ihtimal sıralandığını, Hakan Saraylıoğlu 'nun sorgulandığı
1557/2271
iddiası doğru kabul edilir ise kendisinin DHKP/C'nin Hakan Saraylıoğlu'nu
sorgulanmasına katılmadığını, kendisinin de otuz senedir mensubu olduğu İşçi Partisinin
DEV SOL, DHKP/C gibi Terör Örgütlerini Gladyo 'nun kontrolündeki örgütler olarak
teşhir edip suçlarını ortaya döktüğünü, Aydınlık dergisinin yöneticileri olarak uzun süredir
bu örgüt tarafından tehdit edildiklerini, ancak bu konuda resmiyete intikal eden bir
şikâyetleri olmadığını, bu nedenle örgütün hedefinde olan kişilerden birisi olarak örgütün
yaptığı bir sorgulamaya katılmasının mümkün olmadığını,
Ajandasındaki bu bilgilerin DHKP/C Terör Örgütü militanlarından birisince kendisine
getirildiği ihtimalinin daha mantıklı görüldüğünü, çünkü gazetecilerin çok değişik haber
kaynakları olabileceğini, ancak kendisinin bu örgüt ile ilgisi bulunmadığı gibi örgüt
içinden tanıdığı da olmadığını, bu sebeplerle ajandasındaki haber notlarının kendisine
getirildiği kesin olmakla birlikte getiren kişiyi hatırlamadığını, aradan geçen sürede bazı
araştırmalar yapsa da bilgileri kimin getirdiğini tespit edemediğini, çünkü genel yayın
yönetmeni olduğu Aydınlık dergisinin yayınladığı haberlerle Türkiye riin gündemini
belirleyen çok önemli bir dergi olduğunu, haber kaynaklarının da buna göre bulunduğunu,
o kadar kaynak arasından bunu bulup çıkartmasının mümkün olmadığını,
Aydınlık dergisine gelen bilgilerin öncelikle doğruluğunun araştırıldığını, teyit edilmesi
Dostları ilə paylaş: |