dedim. Ve bunun daha profesyonel bir ortamda dinlenmesi için Avukatlarım aracılığı ile
bir girişimde bulundum, onlar da aynı şeyleri duydular ve ben ondan sonra bunu size arz
etmeye karar verdim ve dedim ki, daha iyi anlaşılsın diye bunun yazılarını altına yazınız.
Zaten onları tape biçiminde Mahkemenize arz ettim. Ben bunu izlettirdikten sonra da zaten
heyetiniz siz yoktunuz o gün heyetiniz derhal Adli Tıp Kurumunca bunun incelenmesine
karar verdi. Bütün süreç bu..."
Mahkeme, aynı tarihli duruşmada resen "İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından
gönderilen ve bugünkü oturumda izlenilen 7 dakikalık bomba video kayıt görüntüleri arka
planındaki seslerin ayrıntılı dökümünün ve çözüm tutanağının hazırlanması hususunda
Adli Tıp Kurumuna yazı yazılmasına, gelen rapor sonucuna göre suç duyurusu hususunun
değerlendirilmesine " karar vermiş, Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinin söz konusu
incelemenin uzmanlık alanları dışında olduğu cevabı üzerine bu kez aynı hususta
TÜBİTAK Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü Başkanlığına müzekkere
yazılmıştır. TÜBİTAK'ın Mahkemeye gönderdiği raporagöre, iddia edilen bölümde
"Ergenekon" kelimesi geçmediği anlaşılmıştır.
Oktay Yıldırım'ın, Mahkeme başkanının o tarihte duruşmada olmadığından bahisle, söz
konusu kaydın tekrar duruşma salonunda dinlenmesini talebine dair Mahkeme başkanının
Oktay Yıldırım'ın ısrarlı talebi üzerine, söz konusu kayıt daha önce duruşma salonunda
dinlenmiş ise tekrar dinlenmeyeceğini belirttikten sonra söylediği "Yani ikinci kez
dinlet seniz beşinci kez dinlet seniz duymayan insana onu duyuramazsınız. " sözü, bazı
sanıklar tarafından Cumhuriyet savcıları aleyhine yorumlanarak duruşmalarda defalarca
gündeme getirilmiştir. (Örnek olarak, Oktay Yıldırım, 13.11.2009 tarihli 123, 26.1.2010
tarihli 131, 26-27.3.2010 tarihli 141, 21.5.2010 tarihli 148, Mehmet Demirtaş, Dl-(2008-
209) 29.5.2009 tarihli 93, 5.6.2009 tarihli 97, 25.8.2009 tarihli 106, 2.10.2009 tarihli 113,
21.5.2010 tarihli 148, 28.1.2011 tarihli 173.duruşmalar.)
Oktay Yıldırım'ın TÜBİTAK raporu konusundaki yazılı ve sözlü itirazları üzerine
Mahkeme 133. duruşmadaki ara kararına göre verdiği 3.2.2010 tarih ve 2010/87 Değişik iş
sayılı kararı ile "Oktay Yıldırım'ın 26.1.2010 havale tarihli dilekçesinde bahsedilen
görüntü kaydı ile ilgili olarak, Ankara Polis Kriminal Laboratuarı ile Ankara Jandarma
Kriminal Laboratuarlarına ayrı ayrı yazı yazılıp, orijinal CD'den 2 adet kopya CD
üretilerek, CD'nin birer örneği yazıya eklenerek, bu görüntü kaydında geçen tüm
konuşmalarda konuşan kişilerin ne söylediklerinin gerekli teknik araçlarla dinlenerek
tespit edilmesinin istenilmesine,Görüntü kaydında geçen ve hakaret içerdiği iddia edilen
sözler ile ilgili olarak suç duyurusu talebinde bulunulduğundan, gereğinin takdir ve ifası
için İstanbul (CMK 250. madde ile görevli) Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılmasına,
orijinal CD'nin kopyasının ve TÜBİTAK tarafından yaptırılan çözüm tutanağının yazıya
eklenilmesine " karar verilmiştir.
Jandarma Genel Komutanlığı Kriminal Daire Başkanlığının Mahkemeye gönderdiği
raporda iddia edilen bölüm çözümünün "...Şimdi... Olay olursa... (gülerek)...Hâkim...'',
Ankara Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünün Mahkemeye gönderdiği raporda iddia
edilen bölüm çözümünün "...buysa... Hâkim sana söyleyecek" şeklinde olduğu
belirtilmiştir.
415/2271
Mahkeme bu aşamadan sonra Oktay Yıldırım"ın söz konusu ses kaydının Üniversitelere,
Hakem kuruluşlara v.b. yerlere gönderilerek tekrar çözümünün yaptırılması konusundaki
mükerrer taleplerini reddetmiştir.
İddia makamının Mahkemeden bu konudaki bir araştırma talebi üzerine yaşanan
gelişmelerle ilgili duruşma tutanağının ilgili kısmı aşağıya alınmıştır.
Cumhuriyet savcısı Mehmet Ali Pekgüzel; "Sanık Oktay Yıldırım daha önceki celselerde
Mahkemeye izlettiği birtakım çizelgeler ve açıklamaları ile birlikte 27 adet el bombasının
gerçekten var olup olmadığının şaibeli olduğunu ispat etmeye çalışmıştı. Bomba
görüntüleri Mahkemeye ulaştıktan sonra ise bu kayıttaki seslerde polisin açıkça Ergenekon
sözünü ettiğini, oysa soruşturmanın bu safhasında henüz Ergenekon örgütünün
bilinmediğinin iddia edildiğini, bu durumun da olayın komplo olduğunun delillerinden
birisi olduğunu söylemişti. Ancak duruşma salonunda bu görüntü kaydı orijinalinde
olmayan altyazı eklenmiş şekli ile izlenmiştir. Polis ve Jandarma Kriminal laboratuarları
ile TÜBİTAK tarafından yapılan incelemeler sonucu verilen raporlardan bu iddianın
asılsız olduğu anlaşılmıştır "
Sanık Doğu Perinçek söz almadan konuştu: "Burada kulağımızla duyduk. "
Mahkeme Başkanı: "Lütfen, lütfen, lütfen oturun. Oturduğunuz yerden konuşmayın. Söz
vermiyorum oturun. Oturun buyurun. Oturun buyurun. "
Sanık Oktay Yıldırım söz almadan konuştu: "Var olup olmadığını söylemedi. Sayıları
dedim, sadece savcı bey çarpıtıyor. "
Mahkeme Başkanı: "Oktay bey oturun (1-2 kelime anlaşılamadı). "
Sanık Doğu Perinçek söz almadan konuştu: "Kulağımızla duyduk. "
Sanık Oktay Yıldırım söz almadan konuştu: "Ve hala (2-3 kelime anlaşılamadı) "
Mahkeme Başkanı: "Oktay bey lütfen çıkartmak zorunda kalacağım lütfen. "
Sanık Oktay Yıldırım: "Tabi çıkartırsınız. Bunu yapabilirsiniz. Bunu yapabilirsiniz. "
Mahkeme Başkanı: "Dinleyin sizi dinledik. Savcılar da dinledi birbirlerini herkes birbirini
dinlemek zorunda. Buyurun dinleyin. Çıkartmak istemiyorum. "
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel: "Siz konuşurken ben kesmedim hiçbirini. "
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel: "Sanık savunması sınırlarında kabul
edilebilecek bu durum, söz konusu görüntü kaydına bir başkası tarafından kasıtlı olarak
Ergenekon kelimesi eklendiğinin tespiti halinde TCK 277 inci maddesine uyan Yargı
Görevini Yapanları Etkileme suçunu oluşturabilir. Ancak sanık Oktay Yıldırım görüntü
üzerindeki bütün bu işlemleri Cezaevi bilgisayarında kendisinin yaptığını savunmuştur. "
Sanık Oktay Yıldırım söz almadan konuştu: "Tanıkları var (2-3 kelime anlaşılamadı) "
416/2271
Mahkeme Başkanı: "Oktay bey lütfen. "
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel: "Adli Tıp Kurumunun dahi arka plandaki bu
sesleri çözemediğini Mahkemeye bildirdiği gözetilerek, söz konusu işlemin Cezaevi
koşullarında yapıldığı savunmasının doğruluğunun tespiti amacı ile sanık Oktay
Yıldırım 'ın kaldığı Cezaevi Müdürlüğü 'ne yazı yazılarak; Cezaevinde tutukluların
kullanımına tahsis edilen bilgisayarların. "
Sanık Doğu Perinçek söz almadan konuştu: "Anlaşılamadı. "
Mahkeme Başkanı: "Lütfen Doğu bey lütfen. "
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel: "Tüm donanım ve yazılım özelliklerinin
faturaları ve dayanak belgeleri ile birlikte Mahkemeye gönderilmesinin istenilmesine "
Şeklinde talepte bulunmuş.
İddia makamı mütalaasından önce kendisine söz verilen Oktay Yıldırım, bu mütalaadan
sonra da söz alarak konuşmuş, ısrarla söz konusu ses kaydının TÜBİTAK'tan gelen
CD'den dinlenmesini talep etmiş. Mahkemenin bu kaydın daha önce duruşmada
dinlendiği, bu aşamada tekrar dinlenmeyeceği gerekçesi ile talebini kabul etmemesi
üzerine konuşmasını sürdürerek, bu konu hakkında özetle,
Mahkemenin gerçekleri duymaktan korkmaması gerektiğini, gerçekleri duyacak cesareti
varsa söz konusu ses kaydını dinlemesi ve duyduğunu da tutanağa geçirmesi gerektiğini,
Mahkemenin bunu yapmamasının kendisinin bu konuda haklı çıkmış olmasından
kaynaklandığını, savunmalarının Mahkeme heyetinin bir kulağından girip öbüründen
çıktığını, hatta girmediğini, kendisinin hiçbir zaman bombalar yoktur demediğini, bunların
varlıkları, sayıları ve numaralarının şaibeli olduğunu söylediğini ve savunmasında bunu
ispat ettiğini, söz konusu ses kaydında "Soruşturma Ergene kon olsun da sinkaf ederim
hâkimi de savcıyı" denmesinin aslında sembolik olduğunu, kendisinin asıl üzerinde
durduğunun tutanağın düzmece olduğunun, tertip planlandığının ve kurumların baskı
altında kaldığının ispatlanması olduğunu, Savcılığın, herkesin duyduğu bu cümleyi
duymamak için direndiğini, Ergenekon örgütü soruşturmasının başlangıcı konusundaki
iddiasını açığa çıkarttığı için panikleyerek bu talepte bulunduğunu, kendisinin duruşmada
dinlettiği kaydı nasıl hazırladığını daha önce anlattığını, belki de birilerininaraması
sonucu TÜBİTAK 'ın kendisinden hiç talep edilmediği halde sadece bu kısmı kesip ayırarak
gönderdiğini, Mahkeme kalemindeki orijinal CD'ye montaj yapılabileceğinden vakit
geçirilmeden seri numaralarının tespit edilerek kayda geçirilmesini ve bir suretinin
kendisine verilmesini istediğini söylemiştir.
Mahkeme iddia makamının talebini aynı duruşmada verdiği "Sanık Oktay Yıldırım'ın
sunumunu yaptığı CD ile ilgili olarak, daha önce sarf ettiği beyanlar savunma kapsamında
kabul edildiğinden ve iddia makamı talebinin yargılamaya herhangi bir yenilik
katmayacağından bu konuda bir işlem yapılmasına yer olmadığına" şeklindeki kararı ile
reddetmiştir.
Söz konusu iddia ve buna bağlı olarak yukarıda sadece bir kısmı özetlenen ithamlar ilk
olarak 2008/209 esas sayılı dosyanın 12.05.2009 tarihli 85. duruşmasında Oktay Yıldırım
y jsi 417/2271
tarafından ileri sürülmüş ve devam" eden duruşmalarda da sürekli olarak gündemde
tutulmuştur. (Örnek olarak, 22.05.2009 tarihli 89., 5.6.2009 tarihli 97., 03.09.2009 tarihli
110., 10.11.2009 tarihli 121.. 29.12.2009 tarihli 129., 26.01.2010 tarihli 131., 28.01.2010
tarihli 132., 29.01.2010 tarihli 133., 26.03.2010 tarihli 141., 21.04.2010 tarihli 144.,
21.05.2010 tarihli 148., 27.08.2010 tarihli 156., 26.10.2010 tarihli 164., 28.01.2011 tarihli
173.. 03.06.2011 tarihli 187., 22.05.2012 tarihli 188., 21.11.2012 tarihli 265.duruşmalar.)
Bunun yanı sıra Doğu Perinçek ve müdafileri başta olmak üzere bir kısım sanık ve sanık
müdafileri, aynı iddia ve bu iddiaya bağlanan, hatta daha da geliştirilen ithamlarla Oktay
Yıldırım'ın söz konusu beyanlarına destek vermişlerdir. (Örnek olarak, Doğu Perinçek
20.10.2009 tarihli 117., 13.11.2009 tarihli 123.. 27.8.2010 tarihli 156., 08.03.2011 tarihli
175.. Doğu Perinçek ve bir kısım sanıklar müdafi Av. Mehmet Cengiz 12.05.2009 tarihli
85., Doğu Perinçek ve bir kısım sanıklar müdafi Av. Hasan Basri Özbey 15.05.2009 tarihli
87., 22.05.2009 tarihli 89., 27.01.2012 tarihli 214.. Doğu Perinçek ve bir kısım sanıklar
müdafi Av. Osman Aydın Şahin 28.01.2011 tarihli 173., Doğu Perinçek ve bir kısım
sanıklar müdafi Av. Servet Bora 12.06.2009 tarihli 101., İbrahim Benli 15.05.2009 tarihli
87., Mehmet Adnan Akfırat 29.05.2009 tarihli 93., 05.06.2009 tarihli 97., Veli Küçük
04.08.2009 tarihli 103., 11.06.2010 tarihli 152., 27.04.2012 tarihli 225., Mehmet Demirtaş
09.12.2010 tarihli 169., Emcet Olcaytu müdafi Av. Osman Şahin 27.01.2010 tarihli 35.,
Mustafa Hüseyin Buzoğlu 24.02.2012 tarihli 160., Ufuk Akkaya 12.07.2010 tarihli 9..
Mehmet Bozkurt 12.06.2012 tarihli 6., Erkan Önsel 14.06.2012 tarihli 7. duruşmalar.)
Ç)SAVUNMALAR
Mehmet Demirtaş, Mahkemede yaptığı sözlü savunma, verdiği yazılı savunma, tahliye
talebi ve itiraz dilekçelerinde özet olarak,Dava sanıklarından sadece Mahmut Öztürk ve on
beş yıl önce vatani görevini yaparken tanıştığı, sadece beşeri münasebetleri bulunan Oktay
Yıldırım'/ tanıdığını, ortada bir örgüt olmadığının gün gibi aşikar olduğunu, olsa olsa ne
oldum delisi olanların kurup desteklediği bir senaryo bulunduğunu, tertibin başlangıç
tarihindeki kamera kaydında, çekim yapıldığından habersiz olan polislerin konuşmalarının
bunun delili olduğunu, ancak üç ayrı kurumun bu konuşmaları farklı şekilde çözdüğünü,
ülkedeki istibdat nedeni ile kulaklarıyla duyduklarını tutanağa geçiremediklerini, Danıştay
olayı katilleri ile aynı salonda oturmanın kendine zul geldiğini,
Aramaya dayanak teşkil eden ihbar kayıtlarında çelişkiler bulunduğunu, ihbarın iletildiği
İstanbul İl Jandarma Komutanlığındaki tutanak saatinin ihbarı alan Trabzon İl Jandarma
Komutanlığının ihbar tutanağı saatinden önce ve daha ayrıntılığı olduğunu, Ümraniye
Cumhuriyet savcılığının söz konusu ev için istediği arama kararı talebinin, Cumhuriyet
savcısı imzalı sahte bir belge olduğunu, gerçeğe aykırı olarak, bombaların bulunduğu
iddia edilen evin kendisinin adresi olarak yazıldığını, bu belgeye verilen sayı numarası ve
arama talebinin dayanağı olarak belirtilen suçlar ile gerek olayın gerekse kendisinin ilgisi
bulunmadığını, arama tutanaklarında da çelişkiler bulunduğunu, aranan evin kaynanasına
ait olduğu ifadesinin doğru olmadığını resmi belgelerle ispat ettiğini, kendisi aramaya
katılmadığı halde katılmış gibi gösterilerek sahte tutanak tanzim edildiğini, aramaya
iştirak eden Ali YiğiCin duruşmadaki beyanı ile kendisinin bu savunmasını doğruladığını,
Terör örgütü üyesi olduğu iddia edildiği halde yeryüzünde hiçbir davada görülmeyecek
şekilde polisin telefonla çağırması üzerine onbeş dakikada olay yerine gittiğini ve burada
gözaltına alındığını, hiçbir teröristin böyle davranmayacağını, Karakola gelen Avukatı ile
görüştürülmediğini, polis tutanaklarının maddi hata bahanesine sığınılan yanlışlar içeren
418/2271
sahte belgeler olduğunu, Ali Yiğit için düzenlenen şüpheli ve sanık hakları formu tarihi
üzerinde oynama yapıldığını, yine Ali yiğit için düzenlenen sevk tutanağına Ali Yiğit'in
gerçek adresinin değiştirilerek yazıldığını, kendisi hakkında düzenlenen sevk tutanağının
adres kısmına ise sırf tutuklanmasını temin etmek adına ve gerçeğe aykırı olarak
bombaların bulunduğu iddia edilen evin yazıldığım,
Serbest kalması için Avukatıyla pazarlık yapıldığını, tanımadığı kimselere iftira atma
karşılığında özgürlüğünü elde etmek istemediğinden iddia makamıyla koordineli çalışan
polisin tehdit ve telkinlerine, diğer insanlara yaptıkları gibi vaadlerine aldırmadan doğru
bildiklerini söylediğini, gerçekten bir suç işlemiş olsa arkasında duracak kadar yürekli
olduğunu, soruşturma sırasında Mahkemenin sahte bir kısıtlama kararı verdiğini,
Cumhuriyet savcılığının masal mı?, hikâye mi?, polisiye roman mı? olduğu netleşmeyen
iddianame sindeki suçlamalarının yasak yollarla elde edilmiş delillere, muhtemelen polis
yamağı/elemanı olan Ali Yiğit 'in mesnetsiz yalan ve iftiralarına dayandığını, hepsinin de
Mahkeme huzurunda belgelerle çürütüldüğünü,
Tertibi kuranların dosyayı incelenemeyecek şekilde düzenlediklerini, iftira, yalan, dolan,
hile, desise ve düzmece evraklarla kapsamlı hale getirdiklerini, ucu açık soruşturmalarla
kovuşturması devam eden bu tiyatroda davanın tutuklusu değil esiri olduğunu, davanın
vıcık vıcık siyaset koktuğunu, Mahkemenin gizli tanık ifadeleri, cezaevlerinden
peydahlanmış, sabıka dosyası kabarık, katil, cani, uyuşturucu tüccarı, tetikçi
şahsiyetsizlerin pazarlıklı mektuplarına göre değil soruşturma ve kovuşturma savcılarının
uzak olduğu evrensel hukuk kurallarına göre karar vermesini istediğini, istibdat devrinde
güç olsa da Mahkemenin gerçek ve bağımsız hukuk adına karar verme yetkisi
bulunduğunu, namusluluların da namussuzlar kadar cesur olması gerektiğini,
dilekçelerinin okunmadığını, dosyasının gerçekten hukukçu gözüyle incelenmesi halinde
tahliye edileceğini, kimeseye iftira atamadığı, gizli tanık kontenjanından yararlanmayı
beceremediği için kendisini tahliye ettiremediğini, Mahkemenin gerekçesiz olarak uzun
süre tutuklu bırakmakla kendisi ve ailesini mağdur ettiğini, hukukun birgün herkese
gerekebileceğini, bir başka esirin itirazı üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin gerekçesiz
tutuklama kararı veren Hakimleri tazminat ödemeye mahkum ettiğini ifade etmiştir.
Mehmet Demirtaş müdafi Av.Yusuf Çolak Mahkemeye verdiği yazılı savunma ve diğer
dilekçelerinde özet olarak, İddianamede örgüt konusundaki anlatımlar Mehmet Demirtaş 'ı
ilgilendirmemekle birlikte, Mehmet Demirtaş 'ın da bu örgütün üyesi olduğu iddia edilmesi
sebebi ile iddialara cevap vermek zorunda kaldığından bahisle, Ergenekon isminin suç
örgütü kavramı ile birlikte zikredilmemesi gerektiğini, iktidara bağlı polisin yaptığı
soruşturmanın siyasi olduğunu, kim tarafından nasıl atandığını bilemediği bir olağanüstü
savcının olağanüstü yöntemlerle önüne geleni sorguladığını, sorgulanan kimselerin
Mahkemelerce salınamamasının ilgi çekici olduğunu, gerek Savcılığın gerekse
Mahkemelerin tutuklama konusundaki evrensel kurallara uymadığını, Mahkemelerin siyasi
iktidarın yanında Savcının da baskısı altında olduğu kuşkusu bulunduğunu, iddia
makamının İtalya gibi ülkelerde tasfiye edilen örgütleri örnek gösterip, sokakta görseler
birbirlerine selam vermeyecek insanlardan sanal bir örgüt kurup kahraman olma amacı
güttüğünü,
Soruşturmanın i2.6.2007 tarihindeki ihbarla başladığı iddiasının doğruluğunun şüpheli
olduğunu, iddianamede geçen Sivil Toplum Kuruluşlarının bu tarihten önceki
419/2271
faaliyetlerinin de izlendiğinin anlaşıldığını, örnek olarak Oktay Yıldırım 'ın bu
faaliyetlerinin 2 yıl öncesinden izlendiğini ve iddianameye yazıldığını,
Tamamen telefon dinlemelerine ve polis ifadelerine dayalı iddianamenin çok fazla hukuki
vasfa haiz olmadığını, siyasi olduğunu, ne olduğu belirsiz olan Tuncay Güney'in
anlatımları ile Lobi Ergenekon isimli belgeye dayandırıldığını. Saygı Öztürk'ün
"Belgelerle Ergenekon" kitabında bu konudaki çelişkilerin ortaya konulduğunu,
iddianamenin yalan beyanlarla, Mahkemeyi etkilemek için yapılan cinliklerle, yorumlarla,
iyi irdelenememesini sağlamak için aynı bir çöp ev gibi ilgili ilgisiz her şeyin içine
doldurularak hazırlandığını, iddianameye dayanak yapılan telefon konuşmalarının yasal
zeminde yapıldığı kuşkuları bulunduğunu, böyle ise yok hükmünde sayılması gerektiğini,
iddianamede geçen bazı belgelerin tarihlerinin doğru olmadığını,
Aynı seriden 9000 adet bomba üretildiğini öğrendiğini, aramada bulunduğu iddia edilen
bombaların sayısının 27 olması, Cumhuriyet gazetesine 3 adet bomba atılması olayı ile
irtibat kurma çabası içinde olunduğu kuşkusunu doğurduğunu, bomba sandığını açanların
sırf bu amaçla aslında daha fazla sayıdaki bombayı eksiltmiş olabilecekleri sorusunun
sorulabileceğini, ayrıca bu bombaları hiç görmediklerini,
İddianamedeki gibi ortada diğer Terör örgütlerini de yöneten, suikast yöntemini
benimseyen bir örgüt var ise, eylemlerini bu örgütlere yaptırabileceğinden kendisini riske
atıp silah bulundurmasının, bombaları gördükleri öğrenilen Ali Yiğit ve Şevki Yiğit 'i infaz
etmemesinin yada bombaların yerini değiştirmemesinin anlamsız ve Terör örgütü
kavramına aykırı olduğunu,
Davadaki birçoğu yaşlı, yürümekte zorlanan hasta asker emeklileri ve börekçi, piyangocu,
LPG 'ci gibi sivillerin, iddia edilen örgütün amacını gerçekleştirecekleri iddiasının Türkiye
Cumhuriyetine hakaret olduğunu, bulunan silahların sorumlularının cezalandırılması tabi
olmakla birlikte bunlarla devlete kafa tutulamayacağını,
Olay günü Mehmet Demirtaş 'ın telefon açarak, polisin arama yapacağını söyleyip
kendisinin de bulunmasını istemesi üzerine yarım saat içinde olay yerine gittiğini, orada
bulunanlardan Mehmet Demirtaş ve yeğeninin evin tavanında çıkan bir torba nedeniyle
gözaltına alınarak Dudullu Polis Merkezine götürüldüklerini öğrendiğini, buraya
gittiğinde her tarafta her çeşit polis bulunduğunu gördüğünü, kendisine bir çuval bomba
bulundğunu söylediklerini, bu sırada polis amirlerinin kendisinin varlığından rahatsız
olarak dışarı çıkarttıklarını ve Mehmet Demirtaş ile görüştürmediklerini, daha sonra ise
alel acele Vatan 'daki TEM Şubeye götürdüklerini, kendisini de tanıyan Ali Yiğit 'in burada,
ayağına kadar gelen bir Avukat var iken kendisi yerine Baro tarafından görevlendirilen
CMK Avukatı ile hareket ettiğini,
Mehmet Demirtaş 'ın gözaltında geçirdiği üç gün boyunca uyutmamak sureti ile yorularak
ifadesinin alındığını, Emniyetteki bu ifadede Mehmet Demirtaş müdafi olarak kendisinin
de hazır bulunarak tutanağa imza altığını, ifade sırasında polislerin Mehmet Demirtaş 'a
"Hadi bize önceden anlattıklarını anlat" demeleri üzerine daha önce kendisinden habersiz
ifade alıp almadıklarını sorduğunu, polislerin bunun üzerine telaşa düşerek "Sadece
konuştuk" dediklerini, bu şekilde baskı altında kaldığını anladığı Mehmet Demirtaş'a
"Oktay Yıldırım, Muzaffer Tekin ve Mahmut Öztürk'ün isimleri sorulunca bilmediği
hususlara cevap vermeyebileceğini ve susma hakkını kullanabileceğini" hatırlattığını,
420/2271
Mehmet Demirtaş 'ın da "Susma hakkımı kullanıyorum" demesi üzerine polislerin
oyununun bozulduğunu, Mehmet Demirtaş 'ın istedikleri ifadeyi vermemesi, kendisinin
yanında da baskı yapamadıkları için alel acele ifadeyi bitirip hızla odadan çıktıklarını,
bilahare tutuklanmasını gerektirir hiçbir sebep yokken tutuklandığını, daha sonraki tarihte
Ali Yiğit'in tahliyesinin ardından görüştüğü Cumhuriyet savcısına Mehmet Demirtaş'ın
neden tahliye olmadığını sorduğunda, bombalar konusunda isim söylesin onu da bırakalım
cevabı aldığını, böylece Mehmet Demirtaş 'ın değil başkalarının hedefte olduğunu
anladığını, Cumhuriyet savcısı susma hakkını kullandığı için kızdığından yazdığı
iddianamede Mehmet Demirtaş hakkında silah depolayıcısı gibi ithamlarda bulunduğunu,
İddianın aksine bombaların bulunduğu evin Mehmet Demirtaş'a ait olmadığını, olay
tarihinden çok önce buradan taşındığının belgelerle sabit olduğunu, buranın bir süre Ali
Yiğit ve Şevki Yiğit tarafından kullanıldıktan sonra boş kaldığını, yine iddianın aksine
Mehmet Demirtaş 'ın yakalanmadığını, polisin telefonla çağırması üzerine ruhsatlı
silahıyla olay yerine geldiğini, evde bomba olduğunu bilen birisinin bu şekilde davranmasi
için aptal olması gerektiğini, Ali Yiğit'in ise olay yerine tesadüfen geldiği iddiası
doğruluğunun kuşkulu olduğunu,
İddia makamının Tuncay Güney örneğindeki gibi Ali Yiğit'in ifadelerini doğruluğunu
araştırmadan kabul ettiğini, Mehmet Demirtaş 'ın, gerçekten bombalar varsa bunları
kimin ne zaman koyduğunu bilmediğini, Ali Yiğit 'in Mehmet Demirtaş 'a atfen "Çatıda bir
şey gördün mü, orada sandık içinde Oktay Yıldırım 'a ait bir sandık içinde bombalar var"
ifadesi ve "Mehmet Demirtaş 'ın polise bombaların Oktay Yıldırım 'a ait olduğunu şifahi
olarak bildirdiği" iddiasının doğru olmadığını.
Evin önündeki manav dükkanının Ali Yiğit'e ait olduğunun resmi belgelerle sabit
olduğunu, manav dükkanının açık olduğu dönemde Mehmet Demirtaş 'in evde oturduğu,
manav açıldıktan sonra Oktay Yıldırım 'ın sık sık manava Mehmet Demirtaş 'ın yanına
geldiği, Şevki Yiğit 'in Oktay Yıldırım 'ı Mehmet Demirtaş 'ın LPG istasyonunda gördüğü
iddialarının yalan olduğunu, çünkü manavı işleten Şevki Yiğit ile Mehmet Demirtaş 'ın
yıllardır konuşmadıklarını, manava çay servisi yapan bitişikteki büfenin sahibi Burhan
Yılmaz 'ın da Ali Yiğit 'in bahsettiği kişileri tanımadığını, Mehmet Demirtaş 'ın manava
yakın müstakil yeri varken gizli konuşmalarını burada yada LPG istasyonunda yaptığı
Dostları ilə paylaş: |