T. C. İStanbul küLTÜR ÜNİversitesi



Yüklə 139,19 Kb.
səhifə25/31
tarix02.01.2022
ölçüsü139,19 Kb.
#29252
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   31
Mağara Metaforu; "Bazı insanlar karanlık bir mağarada, doğdukları günden beri mağaranın kapısına arkaları dönük olarak oturmaya mahkumdurlar. Başlarını da arkaya çeviremeyen bu insanlar, mağaranın kapısından içeri giren ışığın aydınlattığı karşı duvarda, kapının önünden geçen başka insanların ve taşıdıkları şeylerin gölgelerini izlemektedirler. İçlerinden biri kurtulur ve dışarı çıkıp gölgelerin asıl kaynağını görür ve tekrar içeri girip gördüklerini anlatmaya başlar ama içerdekileri, duvarda gördüklerinin zâhiri olduğuna ve gerçeğin mağaranın dışında cereyan etmekte olduğuna inandırması imkansızdır."

Platon’a göre, insanın yaşam içinde bulunduğu ortamı, bu mağara benzetmesi çok güzel anlatmaktadır. Platon iki evren ayırımı yapmaktadır. Bir yanda başlangıçsız, sonsuz ve mükemmel olan bir idealar evreni, öte yanda, ölümlü, mükemmel olmayan, nesneler evreni.

İnsan bedeni ile gölgeler evreninde bulunmasına rağmen, ruhu bir zamanlar idealar evreninde bulunmuş olduğu için, idealar evrenindeki gerçekler hakkında, kesin olmayan fikirlere sahip olmaktadır (Karaahmet, 2012; s.42).

Platon’un bu mağara benzetmesinde:



Mağaraya zincirlenmiş insan; toplumun parçası olan ancak bireyselleşmemiş, farkındalığı gelişmemiş kişiyi temsil eder.

Mağara; toplumu simgeler.

Zincir; toplum içerisinde bireyi sınırlayan kalıplar, dogmalar, kurallardır. Bunlar zihnin özgürleştirilmesinde engellerdir.

Gölgeler ise toplum tarafından belirlenen ve benimsenen sorgulanmamış doğrulardır. Taassup ve dogma zihinlerden uzaklaştırılmalıdır.

Sadece arkalarındaki ışık kaynağının; bir nevi hakikatin ışığının yayıldığı ışıkla karşılarındaki duvarda oluşan kendi gölgelerini görmekte, bununla yetinmekte ve bu gölgelere bakarak eğlenmekte ve hayatlarını böyle geçirmekte olan insanlık için, bir nevi sürü psikolojisinde olduğu belirtilmektedir (Karaahmet, 2012; s.43) .

Zincirlerini kıranlar, kendi yolunu bulanlar, düşünenler bu gölgelerle yetinmezler. Filozof, kendini bu zincirlerden kurtararak her ne kadar zor ve acı verici olsa da yüzünü cesaretle gerçeğin ışığına dönerek hayatın gerçek anlamını ve doğruyu görebilen kimsedir.

Işık kamaşan gözlere yavaş yavaş verilir (Karaahmet, 2012; s.43) .

Bu kimselerin mağaraya döndükten sonra gördüklerini diğer insanlara anlatması ve onları inandırması daha da zor olacaktır, çünkü esaret, bağlılık, dogma ve karanlık rahattır, oysa gerçekleri görmek ve ışığa bakmak cesaret ister. Yorucu, dikenlerle kaplı ve uzun bir yoldur (Karaahmet, 2012; s.44).

Mağaradakilerden biri zincirlerinden kurtulma kararlılığını gösterirse, bu yarı karanlıkta kaybettikleri zaman boyunca tutulmuş olacaklardır, hareket etmek isteyecekler ancak bedenleri acı hissedecektir, ateş gözlerini kamaştıracaktır. Kafası karışabilecek ve yine gölgelerin bulunduğu duvara, yani idrak ettiği tek gerçekliğe dönecektir (Karaahmet, 2012; s.44).

Mağaradan aydınlık gün ışığına çıkarsa, sersemleyecek ve kör olacaktır; bir şeyler görebilmesi ya da anlayabilmesi uzun zaman alacaktır. Ama sonra, yukarıdaki dünyada yaşamaya bir kere alıştığında, mağaraya dönecek olursa, bu kez karanlık yüzünden geçici olarak kör olacaktır. Yaşadıklarıyla ilgili diğer mahkumlara anlattığı her şey, gölgeler ve yankılar dışında başka bir gerçeklik deneyimlememiş kitleler tarafından algılanamaz.

Platon’a ona göre bilgi, ruh için sadece bir "hatırlama"dır. Bu "doğuştan bilgi" veya "ruhun hatırlayışı" konusu Platon’a göre yaşam öncesi bir hayatın varlığı, dolayısıyla ruhun ölmezliği konusunda önemli bir kanıttır (Karaahmet, 2012; s.45).

Bu metafor çok hoşuma gitti ve her zaman geçerli bir metafor olacak. Çünkü çoğu insanlarda toplumda bir mağarada kollarından birbirine zincirlerle bağlanmış ve sırtı mağara kapısına dönük oturan esirler gibidir. Bunların arasında düşünürler, sorgulayanlar yoktur. Biri hakikatin tam içerisindedir, diğeri ise tam dışarısındadır. Işığa gitmeliyiz hepimiz ve ilk olarak bu ışığı yansıtarak daha sonra da bizzat ışık olarak çevremizi aydınlatmalıyız. Çünkü değişim önce kendimizden başlar sonrada çevremize yayılır.

Metafora felsefe tarihinde açık olarak metaforu ilk olarak tanımlayan kişi Aristotalestir. Çeşitli eserlerinde özellikle Politika adlı eserinde, devlet hakkındaki düşüncelerini anlatırken, metaforlardan yararlanmıştır. Nitekim ona göre, birbirinin zıddı olan iki türlü devlet biçimi vardır ki birisi Demokrasi, diğeri de Olgarşi adını almaktadır. Bu

iki zıt idare tarzını kuzey rüzgârları ile güney rüzgarları arasındaki zıtlığa benzeten Aristo diyor ki, bütün hükümet şekilleri, bunların arasında yer alan kademelerden ibarettir" Yine bu konuda yaptığı bir metaforda belirtiyor ki Demokrasi adetâ mûsikîdeki yumuşak ses tonları gibidir; Oligarşi ise, sert sesler'e benzer (Keklik, 2013).

Demokrasi ve gerekse Oligarşi'nin aşırı duruma gelmelerinden sakınılması gerektiğini öğütleyen Aristoteles, doğrunun bir orta sınıf üzerine dayanması gerektiğini ve kominizm'in ancak bu sûretle önlenebileceğini söylemiştir. Aristotelese göre devlet başkanı, mutlaka bilge

(hakim) olmalıdır. Nasıl ki geminin kaptanı ve tayfaları varsa, aynı şekilde devletin başkanı ve halk'ı vardır : Bunlar, iş bölümü suretiyle kendi üzerlerine düşeni yapmak zorundadırlar, aksi taktirde geminin selâmete kavuşması ve hedefine ulaşması mümkün olmaz. Kanunlara saygı meselesini de bir metaforla izah eden Aristo şâyet bu konuda bâzı ihmaller gösterilecek olursa, bir memleketteki asayiş ve düzen tamamen bozulabilir ve bunun düzeltilmesi de çok zor olur: Nasıl ki ufak-tefek masraflar, bir ailenin bütçesi'ni bozarsa, ayni şekilde küçüktür diyerek bâzı kusurlar affedilirse, ilerde anarşi, meydana gelir demiştir (Keklik, 2013).

Türk-İslam Felsefesinde kullanılan metaforlar ise ; Farabi de özellikle devlet felsefesine dâir konularda metafor yoluyla açıklamalar yapmıştır. Ona göre iyi bir devlet, âdetâ sağlıkk beden gibi 'dir. Kalp nasıl ki bedenimizdeki merkezî organ ise ayni şekilde, (-bir beden gibi olan-) devlet'iıı merkez organı da devlet başkanıdır.

Gazali’de metaforlara büyük önem vermiştir. İnsandaki şehvet duyguları'nın

bir çeşit şehvet ağacı gibi olduklarını ve bu ağacın, zamanla dallanıp budaklandığını, nihayet şuur altında düşünce ve davranışlarımızın bu şehvet ağacı üzerinde, âdetâ serçelerin toplanması gibi toplandıklarını söylemekteydi.



Yüklə 139,19 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   31




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin