T. C. İStanbul


Duruşmaya 13:30’a kadar ara verildi



Yüklə 0,58 Mb.
səhifə3/7
tarix14.01.2018
ölçüsü0,58 Mb.
#37671
1   2   3   4   5   6   7
Duruşmaya 13:30’a kadar ara verildi.

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.

Bu arada tutuksuz sanıklardan Emre Baltacı ve Birol Başaran ile Baro gözlemcileri Av. Ömer Yassa, Av. Hasan Murat Topçuoğlu ve bir kısım sanıklar müdafileri Av. Hikmet Kale, Av. Hasan Gürbüz, Av. Gizem Duygu Öcalan, Av. İsmet Koç, Av. Mehmet Eren Turan, Av. Mustafa Hisar, Av. Kazım Yiğit Akalın, Av. Filiz Esen, Av. Zeki Aksoy, Av. Hikmet Fırat Arslan, Av. Ilkay Sezer, Av. Esra Baran Baltacı, Av. Osman Topçu, Av. Mustafa Karslı, Av. Aydın Metin, Av. Ayhan Okutan, Av. Hakan Coşkuner, Av. Erdem Olgun, Av. Nurettin Dicle ve Av. Cavit Subaşı’nın geldikleri görülmekle, huzurdaki yerlerine alındı.



Sanık Beyanının Alınmasına Devam Olundu.

Sanık Hasan Ataman Yıldırım söz istedi verildi:"Sayın Başkanım, Sayın mahkeme heyeti, Sayın savcılar ve salonda bulunan herkesi saygıyla selamlarım. Ben hazırladıklarımı yazılı olarak da vereceğim daha sonra. Efendim madde madde, kısa kısa açıklayacağım şimdi. Sayın Başkanım madde bir olarak, 75. ek klasörde PDF sayfası 218-219/262’de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından benim tutuklanmam için hazırlanan 6 Ocak 2009 tarihli İstanbul Emniyet Genel Müdürlüğüne yazılan yazıda arama el koyma inceleme yazısında, özellikle el konulacak dijital verilerle ilgili olarak 5271 sayılı CMK’nın 134. maddesinin uygulanacağı ve bu uygulamadaki detaylar çok açık olarak o yazıda hazırlanmış durumda bunu ek olarak size takdim edeceğim. Yine bu yazının ekinde de 9. Ağır Ceza Mahkemesinin aranacak işte el konulacak arama yakalama ve de o belgeyle ilgili olarak 14 şüphelinin adı var benim adım da var. Burada özellikle ikamet, iş yeri ve altını çizerek söylüyorum araçlarının da aranması özellikle belirtilmiştir ve yine CMK 134’e göre el konulan dijital verilerinin imajlarının çıkartılması vesaire hatta CD ve DVD’lerin ve disketlerinde seri numaralarının da mutlaka yazılacağı da orada belirtilmiştir. Yani en son bu CMK’yı falan bilmeleri gerekmiyor bizi aramaya gelenlerin. Ellerindeki belgede de evrakta da bunlar ayrı yeten yazılı olarak verilmiş durumda bilmemek suç değil ama ayrı yeten ellerine verilmiş durumda. Ben şirkete gelirken o sabah polisler şirketin önündeydi ve benim araçla geldiğimi aracıda şirketin önüne park ettiğimi gördüler, arama bittikten sonra da ben aracımda burada aracımı da arayın dedim. Yok yok dediler gerek yok dediler aracımı ayrı yeten belirtmeme onlarında bilmelerine rağmen aramadılar. Yine bu konan sahte o CD, DVD’lerle ilgili olarak seri numaraları da kesinlikle yazılmadı. Tabi ben ilk defa aranıyorum ben bunları bilmem onlar bu işi devamlı yapıyorlar ellerinde talimat da var, onların bilmesi gerekiyordu. Veya ellerindeki kağıdı okumaları gerekiyordu. Aracıda hatırlattım araca da bakmadılar. Bu olay şunu gösteriyor; zaten beni tutuklayacak kadar onlar sahte bir şeyler hazırlayıp koymuşlar, bildikleri içinde fazla detayla uğraşmadılar kendilerini de yormadılar. Benim zaten hiçbir telefon tapemde yok. Bu demek ki aramadan evvel o gün gelene kadar, ortada bırakın kuvvetli bir suç şüphesini herhangi bir şüphe olması mümkün değil. Aramadan sonra şirketime koydukları sahte belgeler üzerinden sonradan beni işte tutukladılar. Eski bir subay olmamdan dolayı silahlı kuvvetlerine bilhassa deniz kuvvetlerine karşı, dijital belgelerden bir komplo hazırlanmış durumda. Dolayısıyla hiçbir suçum yokken sahte delillerden yatıyorum içeride ve masumiyetimi ispat edeceğim diye burada uğraşıyorum. Şimdi madde 2’de 2. maddeye geçiyorum. Madde 2, 14 Mayıs 2010 tarihli Cuma günkü 65. oturumda ben bu CD ve DVD’lerle ilgili olarak çeşitli bilgisayar hatalarının detaylı olarak anlatmıştım. Yani bunların sahte olduğu ortada ve bunu da detaylı o günkü dilekçemde vermiştim. O gün onları ben teknik olarak anlattım ama bugün çok daha basit olarak şöyle söyleyeyim; cebimde 100 lira var nakit para. Gidiyorum mahallede Şen bakkala nakit olarak 80 liralık alış veriş alıyorum, yiyecek içecek bir şeyler aldım. En son bana bakkal bir makbuz verir Şen bakkal diye üzerinde yazar, şirket olarak hangi şirket olduğunu. Ondan sonra alınan malların miktarı, cinsleri, tarih saati yazar birde bana para üstü olarak 20 lira verir. Ben bakkaldan çıktığımda cebimde 20 lira param olur. Bunu anlatmamın sebebi bu CD’lerde raporlara göre o gün teknik anlattığımda CD ve DVD’lerde 100 birimlik bir alan var, 100 birim alanın 80’i kullanılıyor bakıyoruz yine 100 birim kalmış. Başka bir CD’ye bakıyoruz, 80’i kullanılmış 80 kalmış. Başka birinde 70 kalmış, 60 kalmış ama öyle bir CD DVD hazırlamışlar ki kullan kullan bitmiyor. Yani parada böyle bir şey olmaz bu CD DVD’lerde nasıl olur? Bunlar mümkün değil tabi. Yine bakkalın Şen bakkal diye verdiği Slıp’in üzerinde o şirketin adı olması gerekirken orada 03/17/03 ondan sonra saat var tarih saat yazıyor, mümkün değil. Esasında bunların bu şekilde hatalı olmasının sebebi, Microsoft’un Windows programları kullanılarak değil iki yöntemli olabilir. Ya kes yapıştır yöntemiyle resimler üzerinde oynanmıştır veya diskler üzerine CD’ler üzerinde oynamalardan dolayı, bozukluklardan dolayı bunlar bozuk olarak gelmiştir bu bilgiler. Çünkü sonradan eklenen programlar normal windows’un çalışmasını engellemiştir. Veya sahte bir program yaparak ekran görüntüleri hazırlanmış oraya elle bilgiler doldurulmuş bilgiler. Fakat dolduran kişiler İngilizce bilmedikleri için şirket adı yerine tarihi, bir şey mi var? Sayın Başkanım, yani benim burada anlatmak istediğim; bunlar sahte programlarla bunlar hazırlanmış yani normal işletim sistemiyle değil işletim sistemini baypas ederek başka programlarla CD’ler DVD’ler üzerinde ilaveler yapılmış oynamalar yapılmış. Onun için sistemin kendisi bozulmuş olabilir veya kendileri tamamen İngilizce bilmeyen kişiler ekran görüntüleri hazırlamışlar onun için bu tip hatalar olmuştur ve bu bakımdan demiştim ki; bunların hiç değilse bu belgeler üzerinden kağıt üzerinden, üniversitelerden işte Boğaziçi üniversitesi, İstanbul teknik üniversitesi, Yıldız üniversitesi gibi üniversitelerde incelenmesini talep etmiştim. Bunlar kabul edilmedi. Bunların benle hiçbir ilgisi yoktur bu sahte belleklerin. Ben sırf bunların üzerinden yani burada 17 aydır tutukluyum. Şimdi madde 3’e geliyorum. Yine benim 14 Mayıs’taki bu duruşmada isteklerime karşılık alınan ara kararda 12/A’da şöyle yazıyor; sanık Hasan Ataman Yıldırım talepleriyle ilgili olarak CD DVD’ler üzerinde inceleme yapılması talebinin mevcut bilirkişi incelemesi yapıldıktan sonra gelen rapor dikkate alınarak yeniden talep Halinde değerlendirmesinde taleplerin bu aşamada reddine, diye yazıyor. Şimdi benim buradaki yorumum; bilirkişi kim? Yani kimler yapacak yani daha evvelden de bilirkişi olarak yapılmış şayet aynı emniyet bilirkişi olarak bu işi yapacaksa oradan bir netice çıkmayacak. Çünkü daha evvelde ilk dilekçemde ilgili o dilekçemde belirtmiştim. Ek klasör raporlarında bunlar çok açık olarak bariz bir şekilde hatalar belli. Zamandan tasarruf edilmesi için çünkü gelgit hep zaman uzuyor evraklar. Bu üniversitelerin birinde paralel olarak bu işi paralel olarak bu işin incelenmesini istiyorum. Madde 4, yine benim bu sahte dijital verileri hazırlayanlar hakkında bir suç duyurusunda bulunmuştum, o gün dilekçemde. Yine alınan kararda o günkü duruşma salonunda; 12/B’de şöyle yazıyor: suç duyurusu talebinin CMK 205. maddesi dikkate alınarak reddine. Bizzat suç duyurusunda bulunmasında muhtariyetine yazılıdır. Doğru CMK 205’e göre sizin bu kararı vermeniz doğru. Ancak buradaki olay bu hatanın incelenmesi olayı esasında benim direk şahsımla ilgili de değil sade oradaki hata çıksa ben buradan tahliye olsam fark etmez ben kendimi kurtarmış olabilirim. O da zaten aylar sürecek. Ancak benim burada söylemek istediğim bu dava, tamamen hukuksuz ve sahte deliller üzerine kurulmuştur. Bunların tespiti halinde bu dava çökecektir. Bu benim sorunum değildir. Bu mahkemenin sorunudur, ülkenin sorunudur. Çünkü bütün ülke bu Ergenekon davası, bu siyasi dava üzerine herkes bütün gün gazetelerde yazıyor, televizyonlarda çıkıyor. Ama biz hep sahte belgeler üzerine burada yargılanıyoruz. Dolayısıyla bu sahte belgelerin bir an evvel iyice tespit edilmesi ve mahkemenin daha öncelikle karar vermesi, esasında ben sizleri kurtarmış olurum bu yükten sizi kurtarmış oluyorum. Yani ben o bakımdan bunları istiyorum. Veya siz şöyle de yapabilirsiniz; deliller hakkında hukuki değerlendirmeyi öncelikli yaparak CMK 134’e aykırı olarak gelen delillerin hiçbirini kabul etmediğiniz zaman bundan sonraki dalgalarda da, bu tertibi hazırlayanların böyle sahte belge hazırlamasının önüne geçmiş olursunuz. Bu bakımdan önemli. Madde 5, yine 14 Mayıs 2010 tarihli dilekçem ve duruşma sonunda alınan karar gereğinde; 21. madde, İstanbul Emniyet Genel Müdürlüğü bileşim suçları ve sistemleri şube müdürlüğüne yazı yazılarak dava dosyasında sanık olan adı geçen kişilerden elde edildiği belirtilen CD, DVD, hard disk ve diğer dijital araçlarla ilgili incelemenin ne şekilde yapıldığı, incelemenin usulünün ne şekilde olduğunun sorulmasına, el konulan dijital araçlara el konulması sonrasında şubeye ne şekilde ve veya hangi şube tarafından gönderildiğinin bildirilmesinin istenilmesine diye yazılı. Benim bu husustaki yorumum; bu durumun tespiti için geçen zamanda benim tutukluluğum devam edecek ve gelecek cevaplarda sorunu ortaya çıkarmayacak. Zaten cevapta ilgili tatmin edici bir cevapta olmayacaktır. Gelen başkalarının yazıların görüyoruz hep sallama, biz bunu söylüyoruz onlar başka cevap veriyor. Hep zamana oynanıyor. Ama buradaki insanlar tutuklu kalıyor. Madde 6, Cumhuriyetin kurucusu Atatürk’ün yakın silah arkadaşı Türkiye’yi demokrasiye geçiren Sayın İsmet İnönü’nün sözü; bu ülkede namuslular en az namussuzlar kadar cesur olmalıdır. Son olarak CHP genel başkanı Sayın Deniz Baykal’a da yapılan kaset komplosundan sonra 22 Mayıs 2010 CHP kurultayında genel başkanlığa Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçilmesiyle rüzgar namuslulardan yana fırtına olarak esmeye başladı. Tabi bunu fırtınanın estiğini görenlerden biri de Nazlı Ilıcak. 29 Mayıs 2010 Cumartesi Sabah gazetesinde yazdığı yazının çok ufak bir kısmını okuyorum: ergenekon sanıklarıyla empati kurdum. Onların çoluk çocuklarını yakınlarını düşündüm. Acaba bir zulüm mü var diye tereddüt etmeye başladım. Zulüm varsa zalimin yanında olmak istemem. Keşke insanlar tutuksuz yargılansa, keşke ancak mahkum olduklarında cezaevlerine girseler. Tabi hayret ettim, yani bu kişinin şimdiye kadar olan tavrı falan ortada. Böyle bir şey yazmaları demek ki fırtınadan korkmaya başladı, fırtına başka tarafa doğru esiyor. AKP gidecek başkaları gelecek diye korkuyor. Yine burada Sayın parti başkanım Yeni Partinin başkanı Sayın Tuncay Özkan’da böyle bir fırtına yarattığı için o da burada. Yakında Kılıçdaroğlu’nu tutuklayıp buraya getirirlerse şaşırmam tabi. Adalet Bakanlığını da filan getiriyorlar. Koğuş arkadaşım aynı zamanda, emekli albay Mustafa Levent Göktaş’a ait olduğu iddia edilen o meşhur 51 Numaralı DVD’nin başına gelenlerin hepsini biliyoruz. En son 21 Mayıs 2010 tarihli bütün gazetelerde burada yandaş yanaşma bütün gazetelerde hepsinde çıktı. Bu sahte 51 numaralı DVD’nin bilirkişi raporuna göre; 7 Ocak 2009’da aramada el konulmadan bir hafta evvel emniyette kopyasının bulunduğu haberleri yazıldı. Bilmiyorum siz daha evvelden emniyete gidip verdiyseniz nasıl oldu bu iş? Ona da hiç aklım ermedi. Sadece bu bir tek DVD’nin bu davanın komplo olduğunun belgesi olup, bütün tutukluların derhal tahliye edilmelerini gerektirir diye düşünüyorum. Yine yüce mahkemenizin masum tutukluları serbest bırakmasıyla işleri azalmayacak. Sahtekarlıkları yapan namussuzlar yakında Silivri’de yargılanacağı için bu davayı hızla sonuçlandırarak Silivri’de yani hapishanede yer açmanız gerek diye düşünüyorum. Madde 7, 21 Mayıs 2010 günü gazetelerde; 13. Ağır Ceza Mahkeme Başkanı Sayın Köksal Şengün’ün Sayın Başkanım sizin için. Yargıtay 8. daire üyesi Hamdi Yağver Akdağı’ndan talimat aldığı şeklinde sözde konuştuğu iddia edilen sahte komplo ses kasetinin internette dolaşması ve altını çizerek söylüyorum, yandaş basında taraf bulması. Mahkemeyi etkilemeye yöneliktir. Sayın Başkanımın da gazetelere yaptığı açıklamada, benim kimseyle kavgam yok. ama bana kimse gözdağı veremez, ucuza pabuç bırakmam sözleri de haber olmuştur manşet olmuştur. Sayın Başkanım, bu tip komplolardan etkilenmeyecek kadar cesur olduğunuza dair inancım tamdır. Ben bu davada sahte komplo belgelerle tutuklandım yani diğer bir ifadeyle damdan düştüğüm için, komployu gayet iyi anlıyorum. Sayın Başkanım da gerçekleri görerek tahliye talepleri istediği için, tertip merkezi başkanı da damdan düşürmek istedi. Mahkeme heyetinin diğer üyelerine tertip merkezi şimdilik komplo hazırlamıyor. Ancak tahliyeleri verirseniz yani diğer iki üyeler için söylüyorum. Tertip merkezinin de sizlere de sahte komplolar kurması artık olağandır bunları da beklemek lazım. Ergenekon davasının başsavcısı Recep Tayyip Erdoğan, davanın avukatı olan Sayın Deniz Baykal’a yapılan montaj komplo seks kasetinin arkasında Ergenekon olduğunu söylendiği haber yandaş Sabah gazetesi 22 Mayıs 2010 manşetten. Bakın şunu gösterebiliriz gözüküyor mu? manşetten Baykal kaseti Ergenekon’dan başlığı altında ana sayfada; “Başbakan Erdoğan bu kirli tezgahın sorumlularını gitsinler avukatlığını yaptıkları mafya ve çetelerin içinde arasın” haberini, ayrı yeten bu haberin devamında sayfa 28’de de kasetin sorumlusunu Ergenekonda arasın diye detaylı çok uzun haberler var. Bu davanın artık siyasi olduğu bir kere daha kanıtlanmış oluyor. Benim bunlara yorumum; böyle bir komplo olması mümkün mü? Yani Ergenekon Baykal’a komplo yapacak. Davada bizlere en fazla desteği veren siyasi lidere mecliste bulunan tabi siyasi lidere Deniz Baykal’a. Böyle bir ergenekon örgütü olsa örgüt yokta olmuş olsa, komplo yapar mı, yani insan bindiği dalı keser mi? mümkün değil. Bu beyanatıyla da sözce Başsavcı hem suçlu hem güçlüdür. Madde 8, hayatının en verimli çağında 51 yaşında vefat eden merhum Erhan Göksel’i sadece ben televizyon programlarından tanıyorum. Şimdi söyleyeceğim kısa bir takım haberleri de çeşitli gazetelerden toparladım. VERSO adlı araştırma şirketinin sahibi siyaset analizcisi kamuoyu araştırmacısı değerli bir insan, Ergenekon şüphelisi olarak 22 Ocak 2009’da gözaltına alınırken, el konulan 8 telefonu; teknik altyapısı yani bilgisayarda şirketinde bulunan teknik altyapısı ve bütün arşivlerine el konuldu. Çıktığı televizyon programları da engellenince mecburen üç ülkedeki ofislerini kapatıp Türkiye’deki şirketini de askıya aldı ve işten çıkarmak zorunda olduğu 18 çalışanına tazminatlarını ödeyebilmek için iş bulduğu ABD’ye çalışmaya gitti. Ölümünden 10 gün önce hakkında takipsizlik kararı tebliğ edildi ama artık çok geç olmuştu. Zaten polis el konan hiçbir şeyini de geri vermemişti. Yani bütün onun analizci olduğu için bütün belgesi şirketin sermeyesi demektir belgelerin. Sonunda vatanında ve ailesinden uzakta yalnız başına bir otel odasında 21 Mayıs 2010 sabahı altını çizerek söylüyorum, olayların stresi nedeniyle kahrından kalp krizi geçirip Bizans entrikalarıyla dolu bu dünyadan ayrıldı. Türkiye’de evinde ailesinin yanında olsaydı ilk müdahale yapılıp kurtulması mümkündü. Cenazesi 26 Mayıs 2010 Çarşamba günü Ankara Kocatepe’den kaldırılırken çeşitli partilerden de kalabalık bir siyasi gurup katıldı. Çalışmaları içinde özellikle de OFER adına TÜPRAŞ hisselerini şaibeli satışı ve Galata Port gibi tartışmalı ihaleleri onun sayesinde öğrendik. Daha da ilginci OFER’leri Türkiye’ye getiren isim olmuş ancak sonradan midesi bulanmıştı. ABD’nin Türkiye’ye bakışıyla ilgili çarpıcı açıklamalardan biri de yine bu Erhan Göksel’in 11 Mayıs 2010 tarihli Hürriyet Yalçın Bayar köşesinde “Erdoğansız AKP, Baykalsız CHP” başlığıyla yayınlandı. Ertesi gün saat 21:00’da Baykal ile ilgili kaset www.habervaktim.com’da yayınlandı. Yani bunlar hep Amerikan komplosu olarak ortaya çıkıyor, bunlar belli. Deniz Baykal’ı istifaya götüren sürecin başında ABD’( bir kelime anlaşılamadı) dönmeden evvel Kemal Kılıçdaroğlu ile bir kahvaltıda bir araya geldiğini ve Türkiye parçalanıp gidiyor umut sen olacaksın korkma beyaz bayrak yürüyüşünü başlat diye bir konuşması olmuş, adaylık tavsiyesinde bulunmuş. Kimi Erhan Göksel gibi kalpten, kimi Kuddusi Okkır gibi kanserden, kimi de Deniz yarbay Ali Tatar gibi intihar ederek gidiyor. Bunlar terörist olmayan temiz insanların üstesinden gelebileceği travmalar değil. Aslında temiz cinayetler bunlar. Madde 9, Sayın Başkanım uzun yılların verdiği tecrübe neticesinde bu davayı çok iyi analiz ettiğinizi düşünüyorum. Savunmamı yaptıktan sonra benim içinde verdiğiniz tahliye talebiniz için özellikle teşekkürlerimi arz ediyorum. Diğer tutuklular gibi tahliyelerin hep ikiye bir oylamayla heyetinizce kabul edilmemesi olağanüstü bir durum, olağan üstü bir durum olarak gözükmektedir. Bağımsız mahkemenizin bu hususu bir kere daha dikkatle inceleyeceğini umuyorum. Yeni CHP genel başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu demişti ki; özel yetkili mahkemeleri kaldıracağız. Ben diyorum ki bu özel yetkili mahkemeler kaldırılmadan evvel Sayın mahkeme heyeti tüm tutuklular için vereceğiniz acil tahliye kararlarıyla tarihteki olumlu yerinizi alınız. Madde 10, bu benim elime yeni geçtiği için ancak söylüyorum daha doğrusu yeni inceleme fırsatım oldu. Birinci Ergenekon davasıyla ilgili olarak 3 Mart 2009 tarihinde 59. celse sayfa 30’da sayfa 30. Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel; Erkut Ersoy’a soru soruyor, Ataman Yıldırım ile ilgili yani bir sene evvel. Tanıyor musun diye, he diyor tanıyorum, Mail gurubumun üyesidir çok kısa geçiyorum. Kendisi Mail gurubumdan tanışırım, orada daha çok Mail üzerinden ve MSN üzerinden Mail olarak haberleşiriz. Şimdi bu kişi beni tanımadığı çok iyi tanımadığı zaten devam edeceğim ama hemen burada söyleyeyim. Mail dediği guruba Mailleşiyoruz benim direk Erkut Ersoy ile Mailleşmem yok olsaydı zaten bunlar çıkardı. MSN diyor yani Microsoft’un MSN diye Türkçe’siyle, ben MSN’i hiç kullanmıyorum hayatımda hiç kullanmadım. Olsaydı MSN ile ilgili bir takım kayıtlar çıkardı. Ama Erkut başkalarına yaptığı haberleşmeden benimle de öyle yaptığını zannediyor. Beni çok iyi tanımıyor. Yine bir defa yüzyüze galiba toplantımıza gelmişti diyor, hafızam beni yanıltmıyorsa. Bir de diyor ki demokrasi platformu Ankara’da bir dernek demokrasi platformu derneği olarak orada tanışmıştık diyor. Şimdi burada iki hata var, Ankara’da bir toplantıda ben Erkut ile bir araya gelmedim. İkincisi, demokrasi platformu çünkü bana burada sormuşlardı hatta Sayın Özese sormuştu. Dernek mi diye, yok dedim dernek değil internet üzerinde platform ve onları nereden geldiğini anlamamıştım soruların şimdi anlıyorum sorunun nereden geldiğini. Erkut Ersoy onu dernek zannediyormuş. Değil. Yani bu kişiyle bizi aynı örgüte koyuyorlar irtibat var diyorlar. Benim irtibatlı olduğum kişiler diyorlar şurada 10 satırlık bir ifadesi var benimle ilgili orada üç tane hata var. Ankara’da tanıştığımız demokrasi platformunun dernek olduğunu birde MSN üzerinden haberleştiğimiz sakın onun dışında, başka bir şeyde yok. Bir de onun gurubu normal internet üzerinde 4-5 bin kişi arasında bir kişi ben olarak o guruba üye olmuşum. Yani bunlar hepsi gösteriyor ki, burada örgüt diye bir şey yok. insanlar birbirini tanımıyor. Birine selam vermiş olsan örgüt üyesi diye buraya geliyorsun. Neticede en son taleplerime geliyorum. Talep 1, suç duyurusu bulunduğu iddia edilen ve benimle hiç ilgisi olmayan 5 CD ve 1 DVD’yi içerik olarak alıp görmek zaten istemiyorum benimle hiç ilgisi yok. İlgimi de çekmiyor. Ancak buradaki sahtekarlığı teknik olarak ortaya çıkarmak için ve birazda zamandan kazanmaz için ben ve naip hakimle beraber, beraber bir inceleme yapalım, görelim onu istiyorum. İkinci talebim ve mümkünse bu CD ve DVD’lerin kağıt üstünden veya mümkünse imajlarının çıkartılarak İTÜ, Boğaziçi veya Yıldız teknik üniversitelerinin birinde incelenmesini sırf o benim dediğim hatalarım ortaya çıkarılması yani buna sahte sonradan yapılma uydurma bilgiler bellekler olduğu ortaya çıkarılmasını istiyorum. Üçüncü talebim, deliller hakkında hukuki değerlendirmenin öncelikle yapılarak CMK 134’e aykırı delillerin kabul edilmemesini talep ediyorum. Bunu hep başından beri bütün avukatlar herkes söyledi ama biz bu saçma sahte deliller üzerinden gidersek bu dava hiç bitmeyecek ve devamlı yeni sahtelikler üretecekler. Dördüncü talebim, 7 Ocak 2009’dan beri yani 17 aydır tutukluyum. Tahliyemi talep ediyorum ama Sayın mahkeme heyetinin üyelerinden özellikle bir talebim var. Oy birliğiyle tahliyemi talep ediyorum, saygılarımı sunarım.”

Sanık Hüdai Ünlüer söz istedi verildi:” Sayın Başkanım, Sayın heyet, ben hayatım boyunca milli ve manevi duygularla yaşamaya çalışan biri olarak 18 ay önce tutuklandığım güne kadar gecesini gündüzüne katarak ailesine devletine milletine hayırlı işler yapmak, faydalı olabilmek için mücadele eden helal noktasında rızkını kazanmaya çalışan bir insanım. Hayatım boyunca vatan sevgisinin dinimin emri olduğunu bilerek devletin kutsal olduğuna inanarak yaşadım. Çocuklarımı da bu bilinçle bu imanla yetiştirdim. Sizlere tüm kalbimle ve suçsuzluğumla konuşuyorum. Bana yüklenmek istenen söz konusu terör örgütü üyeliğiyle hiçbir ilgim yoktur. Öyle sapıkça düşüncelerle sapıkça terör örgütleriyle ne işim olur. Kutsal bildiğim devletime ihanet etmedim etmem hiçbir güçte ettiremez. Devlet düşmanı sapık örgütlere sapık amaçlara hizmet eden bir terörist olarak tanıtılmak vicdanlara sığar mı? Medya tarafından peşinen suçlu ilan ediliyorum. Benim 18 aydır tutuklu olmama rağmen delilsiz mesnetsiz bizim tarafımızdan kim olduğu bilinmeyen sapık şizofren birisinin asılsız beyanıyla benim sahibi ve yetkilisi olduğum Erzincan’daki entegre et tesislerinde kazı yapılarak silah mühimmat bomba aranmaktadır. Ben oraya alın terimi gömdüm Sayın Başkanım. Ben oraya 30 yıllık emeğimi gömdüm. Sevgimi gömdüm. Üstüne de iki yüz tane gül fidanı yüz tane de meyve ağacı diktim. Ama yani kim olduğu bilinmeyen ne olduğu bilinmeyen bunu ne amaçla yaptığı bile bilinmeyen birini asılsız bir ihbarıyla ben benim ailem firma ismim iki gün televizyonlarda flash haber olarak işte entegre et tesisinde kazı yapılıyor Ergenekon’un silahları mühimmatları aranıyor gibi haberlerle iki gün boyunca linç edildik. Yani ne amaçla yaparlar bunu ne isterler bilmiyorum. Ben oraya alın terimi gömmüşüm. Oraya gidip arama yapan orayı kazan bir şeyler arayan insanlar o tesise sadece kapıdan girdiklerinde bir baksalardı gerçekten sadece vicdanlarıyla biraz baksalardı yani orda hiçbir şey olmadığını orda helal kazanılmış alın terinin gömülü olduğunu görürlerdi Sayın Başkanım. Yani orası öyle bir tesis. Şu anda yani hakikatten şu anda da oraya bakan ağlar içi sızlar. 18 aydır ben burada tutukluyum ve bu 2 gün boyunca ben cezaevinde televizyonlardan acımasızca beni, ailemi, şirketimi linç eden beni ve ailemi terör örgütü üyesi gibi tesislerimi cephanelik gibi gösteren ve hakkımda yüce mahkemenizden önce hüküm vermeye kalkan medya. Bu iki günlük kazının sonucunda yani sadece otuz saniyelik sanki görevlerini yapıyorlarmış gibi otuz saniyelik kısa bir haberle işte Erzincan’daki entegre et tesisi temiz çıktı. Hiçbir suç unsuruna rastlanmadı diye otuz saniyelik bir haberle görevlerini yaptıklarını sanıyorlar. Çamur atın izi kalsın. Ben o iki günlük haberin lekesini pisliğini en azından sokaktaki insanların gözünde otuz sene daha emek versem temizleyemem Sayın Başkanım. Onurumuzla şerefimizle otuz sene çalışmışız gecemizi gündüzümüze katmışız. Bu kadar basit mi insanların onuruyla haysiyetiyle ailesiyle çoluk çocuğuyla iki tane kızımız var gelinlik kızımız var oğlumuz var. Otuz sene soy ismimizle şirket kurmuşuz otuz sene bir yere getirmişiz. Yani hasbelkader restoranımıza gelip işte bir iftar yemeği yerken bizimde tanışmamız sonucu hasbelkader adımız böyle bir davaya karıştı. Ne ergenekonu Ergenekon kimdir? Nedir? Böyle bir şey var mıdır? Tutuklandığım güne kadar bilmiyorum Sayın Başkanım. Hasbelkader girmişiz 18 aydır ben cezaevinde yatıyorum ve 18 ay sonunda ben nasıl bir teröristim nasıl bir örgüt üyesiyim ki, 18 aydır yattığım cezaevinde 120 dönümlük benim tesisimde 18 ay sonra yani birinin bir ihbarıyla kazılar yapılıyor bir şeyler aranıyor. Sanığı bile olmadığım bir davadan dolayı bir ihbardan dolayı. Bunu hangi vicdan kabul eder. Yani bu Allah razı olur mu buna, buna kul razı olur mu? Hangi hukuka adalete sığar bu? Takdirinize bırakıyorum Sayın Başkanım yani gerçekten bu zulme bir dur demek lazım. Buna dur diyebilecek olan makam sizsiniz bizim başka derdimizi anlatabileceğimiz kimsemiz yok. Yani buna mutlaka bir dur demek lazım Sayın Başkanım. Bu kadar zulüm olmaz. Sayın Başkanım Sayın heyet, tabi medya bunu yapıyor. Medyanın işi bu medya bunu yapıyor da burası da Türkiye Cumhuriyeti hukuk devleti böyle bir zulmü linç edilmeyi böylesine acımasızca yıkımı gerçekten hangi vicdan kabul eder ben bunu bilmiyorum. Çünkü söz konusu olan benim ailem, şirketim, geleceğim yani hayatım. Hayatımın bütünü insanın onuruyla şerefiyle böylesine oynamak bu kadar basit olmamalı. Yüce mahkemenizin adaletinden hiçbir şüphem yoktur. Gizli tanık terörü ve asılsız ihbarları yapanların yanına kar mı kalacak onlar adalet önüne çıkmayacaklar mı? Sayın Başkanım, Sayın heyet, ben niye suçla neyle suçlandığımı 18 aydır niye yattığımı gerçekten bilmek istiyorum. Çünkü anlayamıyorum. Ben ne yaptım da buradayım? Suçum ne neyle yargılanıyorum ben bunu bilmek istiyorum. Tutuklanmadan iki üç ay önce işletmesi bana ait olan restoranıma müşteri olarak Mehmet Koral ile İbrahim, Mehmet Koral’ın İbrahim Şahin’i iftar yemeğine getirmesi ve benimle de tanıştırması esnasında Erzincanlı olduğumu söyledim. İbrahim Şahin askeriye vereceğini söyleyerek o bölgede bir bayanın adresini sordu bulabilir miyiz diye. Ben de bakarız abi dedim. Telefon tapelerinde bunlar mevcut. Daha sonrasında beni arayıp da Ankara’dayım askeriye vereceğim temin ettin mi dediğinde o mesajı ben o adresi mesaj yoluyla İbrahim Şahin’e bildirdim. Ben İbrahim Şahin’i terörle mücadele eden üst düzey bir emniyet müdürü olarak biliyorum. Önceden tanımam. Tutuklanmadan yedi ay önce Mehmet Koral ile tanışmıştım. İbrahim Şahin ile yemeğe gelmeleri sonucu tutuklanmadan üç ay önce de İbrahim Şahin’i tanıdım. Sadece iki sefer restoranıma yemeğe geldiklerinde görüştüm. İki tane de telefon görüşmem var. Bir tanesi bu mesajla ilgilidir. Biri de işte Ankara’dan arayıp o adresi istemesidir. Mehmet Koral ve İbrahim Şahin de huzurdadır, salondadır. Bunlardan da bunlar sorulabilir. Benim başka türlü bir görüşmemiz olmuş mu bir şeyimiz olmuş mu? Ev ve işyeri aramalarımda herhangi bir suç unsuruna rastlanmamıştır. Hakkımda bütün deliller toplanmış ve tedbir altına alınmıştır. Kaçma ve delilleri karartma şüphem yoktur sabit ikametgah adresi sahibiyim. Sayın Başkanım, Sayın heyet ailem ve işlerim gerçekten perişan. Sizler de mahkeme reisliğinin yanında aynı zamanda aile reisisiniz. Sizlerin de çocuklarınız var. Bir babanın biricik kızına mahkeme salonunda veya cezaevinde işte damadıyla birlikte düğün tarihi vermesi veya düğün günü vermesi 18 ay beklettikten düğünü erteledikten sonra nasıl bir şey olduğunu takdir edersiniz. Mutlaka bunu anlarsınız. Yani gerçekten anlatılacak gibi değil. Huzurunuzda yani farklı şeyler söylemek istemiyoruz. Kendimizi acındırmak istemiyoruz ama burada bir zulüm var Sayın Başkanım. Suçlu olsak niye burada olduğumuzu bilsek inanın yatalım biz yargılamanın sonucunda mutlaka adaletin yerini bulacağını biliyoruz. Heyetinizden hiçbir şeyimiz yoktur yani adaletinizden şüphemiz yoktur ama yani artık bir şeye varması lazım bunun. Son talepler bölümünde Sayın Başkanım siz üç dört aydır tahliyemizi istiyorsunuz. Son talepler bölümümüzde Sayın iddia makamı da tahliyeme karar verilmesi yönünde bilgi arz etmişti. Ben Sayın üyelerin de sizlerin kararına uyarak tutuksuz yargılanmak üzere tahliyemi talep ediyorum arz ederim.”

Sanık Mehmet Koral söz istedi verildi:”Sayın Başkanım yaklaşık 18 aydır tutukluyuz. Biraz önce Hüdai beyin anlattığı gibi sadece bir iftar yemeğine gitmekle, iftar yemeğinde İbrahim Şahin’i ağırlamamız neticesinde burada örgüt üyesi olarak karşınızda isnat edilen suçtan dolayı bulunmaktayız. Fakat ne hayatımın bu gününe kadar ne de bundan sonra hiçbir örgütün bırakın üyesi olmayı mensubu olmayı veyahut örgüt olarak bildiğim insanların karşısında duruşumu nasıl sergileyeceğimi yaşantım zaten bundan önceki yaşantım gösteriyor. Hiçbir zaman örgütsel faaliyetleri tasvip etmediğimiz ki seksen öncesi de benim yaşadığım doğduğum memlekette siyasi olay olmamıştır. Türkiye de tek siyasi olayın girmediği ildir netice itibarıyla da lanetlediğimiz bir şeyin ömrümüzce de lanet ettiğimiz bir oluşumun içerisine girmemiz söz konusu değil. Ben çoluk çocuk sahibi bir insanım. İş adamıyım ve tanıştığım kısa bir süre önce tanıştığım bir insanı iftar yemeğine davet ettim. O da kendisini de iftara patron götürmüyorsun dediği için davet ettim. Dolayısıyla benim yüzümden Hüdai beyin burada mağdur olması mağduriyetini ben çok iyi biliyorum benim mağduriyetim keza öyle ve benim öbür gün Pazar günü kızımın düğünü var. Bizler burada yargılanalım defalarca da söyledim. Bize atılan bu lekeyi zaten temizlemeden bizim insanların yüzüne bakma veya sokakta dolaşma veya kafamızı kaldırıp kendimizi ifade etme şansımız yok. Ben milli ve manevi duygularla çocuklarıma da aileme de her şeyi bu memleket için aşılamış bir insan olarak kesinlikle ve kesinlikle bundan kaçan bir insan da değilim. Hakkımda bütün deliller toplanmıştır. Karartacak hiçbir delilim yok. Netice olarak ben yargılanıp sonuna kadar da yargılanıp burada karşınızda beni serbest bıraksanız da arka bölümde yerimi alacağım. Arka bölümde yerimi alacağım çünkü bu lekeyi aklamak zorundayım. Hiç kimsenin vicdanında değilse ben toplumun vicdanında kendimi aklamak zorundayım. Dolayısıyla hakkımda hiçbir delilde yoktur bu suçlarla ilgili. Olmayan delillerden dolayı buradayım. Ben sağlık sorunlarımı da defalarca dile getirdim. Tutuklandıktan sonra yoğun bir şekilde şeker hipertansiyon kalp hastalığı akut hale geldi. Burada dilekçemde ekte de acil olarak bir hafta içerisinde kaç sefer hastaneye kaldırıldığım mevcut. Kullandığım ilaçların listesi artık böbreklerim başladı ağrımaya. Yani en sonunda diyalize böbreklerimi yitirmek zorunda kalacağım. İlerlemeden ben hastalığımı tedavi ettirmek ve karşınızda sağlam dimdik olarak yargılanmak istiyorum. Bu nedenle adli tedbir kontrolleri alınarak tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edilmemi talep ediyorum saygılarımı sunuyorum.”


Yüklə 0,58 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin