T. C. İStanbul


Duruşmaya kısa bir ara verildi



Yüklə 0,58 Mb.
səhifə7/7
tarix14.01.2018
ölçüsü0,58 Mb.
#37671
1   2   3   4   5   6   7

Duruşmaya kısa bir ara verildi.

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.

Sanık Ahmet Hurşit Tolun müdafii Av. İlkay Sezer söz istedi, verildi:"Sayın Başkanım müsaade ederseniz oturarak devam etmek istiyorum.”



Mahkeme Başkanı:" Buyurun.”

Sanık Ahmet Hurşit Tolon müdafii Av. İlkay Sezer:” Sayın Başkanım, Sayın heyet, biz bugün mahkemenize iki dilekçe verdik. Bunlarda taleplerimizi ayrıntılı olarak belirttik, bir iki ilave yapmak istiyorum. Biz geçen sene 6 Mayıs 2009 tarihinden itibaren müvekkile ait olduğu ileri sürülen birkaç tane CD’nin imajının tarafımıza verilmesi için yoğun çaba sarf ettik. Bu taleplerimiz sonucunda mahkemeniz naip Hâkim Sayın Çalmuk vasıtasıyla bazı incelemeler yaptı. Biz bu incelemeler sonucunda başka taleplerle ileri sürülen tarafımıza verilmemeye gerekçe gösterilen konuları mahkemenize izah ederek son olarak 31 Mayıs 2010 yani yaklaşık 13 ay sonra elba3 ve elba4 olarak isimlendirilen CD’lere ilişkin bazı verileri teslim aldık. Sayın Başkanım, öncelikle tarafımıza verile elba3 ve elba4 isimli CD’ler daha önce yine dosyaya sunulan 28.12.2009 tarihli bilirkişi raporlarıyla uyumsuzluk göstermektedir. Tarafımıza verilen CD’lerde olmayan dosyalar bilirkişi raporlarında var görülmektedir. Yine dosyada bulunan elba3 ve elba4 olarak nitelendirilen CD’lere ait seri numaralar ile iddianamede bulunan aynı isimli CD’lere ait seri numaralar arasında da farklılıklar bulunmaktadır. Tarafımıza gizli kaşesi olduğu için verilmeyen B.23 ve Gürtuna-Güneysu power point isimli dosyalar aslında ek klasör 186’da açık olarak mevcuttur. Dolayısıyla gizli ibaresi olduğu için tarafımıza verilmemesini biz anlayamadık. Çünkü o belirtilen belgelerin çıktıları dosyalarda var bunlar sadece iki örnek. Dilekçemizde 24 kalem belgenin de ek klasörlerde olduğunu ancak bize verilenlerde olmadığına dair bir sıralama da yaptık. Yine bu taleplerimiz neticesinde taleplerimiz arasında bulunan OGATECH isimli bir CD ile ilgili olarak Sayın mahkemenizi bir tespit yaptı. Bu CD’nin tarafımıza verilip verilmemesi için İl Emniyet Müdürlülüğüne yazı yazılarak inceleme raporunu istedi. Emniyet Müdürlüğü ilgili birimlere bu talebi bu talimatınızı yanlış anladılar ve OGATECH isimli CD’nin kopyasını gönderdiler. İki kez bu CD gitti geldi ancak en sonunda mahkemeniz şöyle bir yazı yazmak durumunda kaldı. Bize gönderdiğiniz OGATECH isimli CD ile dosyadaki CD arasında farklılıklar mevcuttur. Şimdi biz bunları alt alta koyduğumuz zaman bu CD’lerle ilgili olarak en baştan itibaren taşıdığımız şüpheler artıyor. Biz bu aşamada emniyet müdürlülüğünün OGATECH isimli CD’ye ilişkin gönderdiği CD’nin de bir suretini tarafımıza verilmesini ama öncelikle bu CD’ye ait içerisinde hangi verilerin bulunduğunu gösterir bir çizelgenin da tarafımıza verilmesini istiyoruz. Mahkemenizce ve tarafımızca tespit edilen tüm bu çelişkiler sonucu Genelkurmay Başkanlığına gönderilen ve içeriğinde gizli belge, devlet sırrı niteliğinde belge olup olmadığına dair inceleme yapılmasına istenen, yine elba3 ve elba4 numaralı CD’lere ait Genelkurmay Başkanlığına gönderilen CD içerisindeki bilgilerinde adı, boyutu, son kaydedeni gibi ciddi çelişkiler olduğunu değerlendiriyoruz. Bu nedenle Sayın mahkemenizce Genelkurmay Başkanlığına bir müzekkere yazılarak müvekkile ait olduğu ileri sürülen ve kendilerine incelemek amacıyla gönderilen CD’lerin birer örneğinin celbini talep ediyoruz. Sayın Başkanım, 21 Aralık 2009 tarihinde daha önceki ara kararlar neticesi, sanıklara verilmesi karar verilen ses kayıtlarının bir bölümünün bizde eksik olduğunu tespit etmiş ve 21 Aralık 2009 tarihli oturumun 14-F numaralı ara kararında bu ses kaydının bize verilmesine yönelik bir karar oluşturmuştunuz. İstanbul İl Emniyet Müdürlülüğünün organize suçlarla şube müdürlüğü, terörle mücadele şube müdürlüklerine yazılan yazılar sonucunda biz bu ses kayıtlarına o dönemde sahip olamadık en son terörle mücadele şube müdürlülüğü yapmıştı bu dinlemeyi. Telefon tapelerinin şube müdürlüklerince kaydedildiği ancak hiçbir örneği alınmaksızın 28 Temmuz 2008 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına teslim edildiği mahkemenize bildirilmişti. Bu bildirim, mahkemenize 1 Mart 2010 tarihinde yapıldı ancak nedense bu mahkemenize yazılan 1 Mart tarihli yazıdan yaklaşık 2 ay kadar sonra, 27 Nisanda UYAP’ta bir emanet makbuzu gördük biz. Terörle mücadele şube müdürlülüğünce düzenlenmiş ve bizim talep ettiğimiz ses kayıtlarının da dâhil olduğu, tüm dinlemelerinin tüm ses tapelerinin 27 Nisan 2010 tarihinde emanete teslim edildiğini gösteriyordu. Aynı şube müdürlülüğünün Aralık ayından itibaren bu taleplerimize, çelişkili, yanlış cevaplar vermesini biz anlayamadık. 27 Nisan 2010 tarihli emanet makbuzu ve onun öncesinde yazılmış olan bu yazılar dilekçemizde de ayrıntılı olarak belirttiğimiz üzere bizce savunma hakkımızın kısıtlanması bu nedenle biz bu olaya sebebiyet veren ilgililer hakkında Sayın mahkemenizce suç duyurusunda bulunulmasını talep ediyoruz. Sayın Başkanım, Sayın Heyet, son olarak bir konuyu da söylemek istiyorum bu ikinci verdiğimiz dilekçe ile ilişkili olarak. Müvekkilimiz Ahmet Hurşit Tolon’dan 1 Temmuz 2008 günü Çayyolu’nda bulunan taşınma hazırlıklarında olduğu evden birkaç CD alındı bu CD’lerden bir tanesi de; şu göstermiş olduğum CD, 14 numaralı CD. Bu CD, incelemesi yapıldı ve tarafımıza suç unsuru bulunmadığı düşüncesiyle iade edilen 111 tane CD’den birisi. Bu CD’nin içerisinde bir belge, müvekkilimizde alt tarafında kendi el yazısı ile yazdığı basın ve halka ilişkiler birimine yönlendirdiği bir mail çıktısı. Suç unsuru değerlendirilmediği için alınmadı bile dosyada görüldü ancak alınmadı. Ancak bugün geldiğimiz aşamada Albay Dursun Çiçek ile ilgili tanzim edilen iddianame mahkemenize birleştirme talepli olarak sunuldu. İddianameyi kabul ettiniz ve bir esas numarası verdiniz. Dursun Çiçekle ilgili bölümün örgütsel irtibatlar başlığını taşıyan bölümde ilk husus şu; Ahmet Hurşit Tolon’dan elde edilen 14 CD’nin içerisinde 8 sayfalık bir belge belgeyi okuyorum efendim. Genelkurmay Karargâhında görevli Ekmel Özdengil yine Deniz Piyade Kurmay Albay adına, Dursun Çiçek tarafından gönderilmiş ve örgütsel irtibata gerekçe gösterilen belge aslı burada. Komutanım dış basın haber sitelerinden alınan özetle, haftalık dış basın haber raporunu bilgi maksadıyla ekte sunuyorum arz ederim Dursun Çiçek. Ama iddianamenin hiçbir yerinde bu belgenin haftalık dış basın özetleri olduğu hiçbir husus yazmıyor. Bunun ne amaçla yazılmadığının takdirini mahkemenize bırakıyorum. Bu bizce birleştirmeye gerekçe olabilecek hele hele müvekkilimiz Ege Ordu Komutanı bu raporda o dönemde bütün ordu komutanlarına gönderilen bir mail. Her ordu komutanına gönderildiği gibi müvekkilimize de gönderilmiş ve sadece basın özetlerinden oluşan 8 sayfalık bir çıktının örgütsel irtibata bir isnat olamayacağını değerlendiriyoruz bu nedenle, bu nedenle açılmış olan o davanın bu dava ile birleştirilmemesi gerektiğini düşünüyor ve bu konuda talebimizi sunuyor.”

Sanık Muzaffer Öztürk müdafii Av. Kıyasettin Azaklı söz istedi, verildi:" Sayın Başkanım, Sayın Mahkeme Üyeleri, Muzaffer Öztürk’ün tutukluluk sebebi, daha doğrusu hakkında dava açılmasının sebebi Albay Arif Doğanla olan irtibat sebebiyledir. Arif Doğan tutuksuz yargılanmaktadır, bu dosya ile ilgili. Bugünkü konuşmamda Arif Doğanla ilgili dava dosyasında bulunan belge ve bilgilerden bir kısmına değinmek istiyorum çünkü muzaffer Öztürk’ün durumunu bu belgelerle izaha çalışacağım. Şimdi dosyadaki bilgi ve belgelere göre 12.08.2008 tarihinde bir ihbar yapılıyor ihbarda deniliyor ki, Albay Arif Doğan’a ait askeri malzemeler şu adreste bulunmaktadır. Bir gün sonra 13.08.2008 tarihinde bu adreste arama yapılıyor. Arama tutanağından aynen okuyorum; İstanbul ili, Beykoz ilçesi Polonezköy Yolu numara 117 sayılı yerde yapılan aramada bahse konu işyerinin 3 ayrı oda ve müştemilattan olduğu, en dipte bulunan 40 metrekare büyüklüğündeki odada 30-35 civarında tahtadan yapılmış kapaklı, üzerinde asma kilidi bulunan, 100x50x60 santim ebatlarında kutularda yapılan aramada. Şimdi 30-35 civarında 100x50x60 ebadındaki sandıkları hacim olarak düşünecek olursak 10 metreküpten fazla hacim teşkil ediyor. Kaldı ki bu sandıklardan 3-4 tanesi şuanda konuşmakta olduğum masa büyüklüğünde sandıklardan olup biraz sonra izahını yapacağım sebeplere o veya şimdi açıklamaya çalışayım, bunlar bu sandıkların büyük ebatlı olanları normal bir oda kapısından sığmamaları sebebiyle, iki dükkân arasındaki 8,5 santimlik tuğla duvar kırılmak suretiyle açılan bi işte bir metrekare iki metrekare bir boşluktan sandıklar duvarın bir tarafından öbür tarafına geçirilmek suretiyle bu taşıma işlemi yapılmıştır bu sebeple o duvar kırılmıştır. Hatta duvarın kırılmış olduğu ve kırılarak bir kısım sandıkların bu son bulunduğu yerde taşınma işlemi Muzaffer Öztürk tarafından ifadesi, savcılıkta ifadesi alındıktan sonra tekrar teyit için yerine gidilmiş bakılmıştır. Şimdi Sayın heyetin dikkatine sunmak istediğim çok önemli bir konu var. 30-35 civarında sandıktan söz ediyoruz. Burada bulunan eşyalardan yine tutanaktan okuyorum. Ergenekon davası kapsamında gözaltına alınan ve tutuklanan Albay Arif Doğan’a ait depoda ele geçirilen ve 8 torba içerisinde muhafaza edilen çeşitli nitelikteki evrakların kronolojik veya mantıki bir silsilede olmadığı karışık bir şekilde toplanarak muhafaza edildiği görülmüştür. Şimdi burada 7 torbada bir takım evraklar bulunmuş bunlar 7 sandık doldurur diye düşünelim diğer 2 tane kaleşnikof, 2 tane tabanca, 3 tane av tüfeği, 1000 veya 2000 tanede mermi bunların yarısı kullanılmış yarısı kullanılmamış şeklinde. Bunlarında hacim olarak bir sandığı doldurduğunu düşünelim 7 sandık bir de bu silahların bulunduğu sandık 8 sandık. 25 tane başka sandıkta neler olduğuna dair bu tutanakta her hangi bir bilgi yok. Bunu ifadelerde çok açık olarak izah ettik dedik ki diğer 25 sandık içerisinden Albay Arif Doğan’a ait özel, ev eşyası, halı, içki şişesi, takvim, ajanda, elbise, ayakkabı vesaire gibi hediyelik eşya gibi bir sürü sapa, yani bir sürü evde bulunabilecek değişik eşyalar bulunmuştur. Çok özellik arz eden bir hususu da arz etmek istiyorum. yine tutanaktan okuyorum, bulunan bu 7 çuval içerisindeki evrakın bir kısmı suç teşkil ettiği için alıkonulmuş ve dedik, hepsi de taranmıştır. Çünkü bunların tamamı Arif Doğan’ın emekli olduğu 1998 senesinden önceye ait çalışmış olduğu 15 yıllık dönemin bir takım resmi evraklarının fotokopileri, çok gizli, gizli, devlete aittir vesaire gibi evrakların fotokopileri şeklindedir. Şimdi burada yapılan bu aramada bu 7 çuval evrak içerisinde 2000 yılından sonraya hatta 1998 yılından sonraya ait hiçbir belge bulunmamıştır. Burası çok önemlidir, 2000 senesinden sonraya hatta 1998 senesinden sonraya ait bu depoda 7 çuval içerisindeki evrak arasında bir tek tane sonraya ait evrak bulunmamıştır. Tutanakta deniliyor ki yine tutanaktan okuyorum. Dokümanlar genel olarak 1987-1991 tarihleri arasında, tarihleri arasıyla 1993-1997 tarihleri arasında olup ancak 1984, 85, 86, 92 yılların ait az sayıda olsa belgenin bulunduğu tespit edilmiştir. Yine tutanaktan okuyorum; evdeki evrakların kapsamına yönelik yapılan ilk incelemede büyük çoğunluğunun tutuklu şüphelinin Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde çalıştığı, görev yaptığı dönemlerde kurumun, kurumların resmi evraklarının fotokopilerinin olduğu belirlenmiştir. Yine tutanaktan okuyorum; emekli Albay Arif Doğan bu dönemin Ağustos 90 öncesini Mardin ve Diyarbakır’da Jandarma İstihbarat Terörle Mücadele Grup Komutanı görevi ifa ederken sonraki dönemde ise Ankara’da destek kıtası komutanlığı Niğde ve Yalova’da İl Jandarma Alay Komutanı olarak görev yapmıştır. Şimdi bu bilgileri tutanaktan okuduğumuza göre burada açık çok net olarak gözüken tablo şudur; Albay Arif Doğan çalıştığı döneme ait ki bu 2 kaleşnikof silah ve öbür silahlar, öbür evrakların hepsi çalıştığı döneme ait o dönemden kalma ve depolanmış, depolama amacıyla buraya getirilmiş olduğu gözükmektedir. Yani burası 2000 yılından sonra Arif Doğanın girip çıktığı kullandığı şu ya da bu şekilde irtibat ettiği her hangi bir yer değildir. Yıllar önce kendisinin özel eşyalarını burada depolamış muhafaza etmiştir. Arif Doğanın ifadelerinden birkaç satır cümle okumak istiyorum Sayın üyelerin özellikle dikkat etmesini arz ediyorum. Tabii ki Arif Doğan her ne kadar dosyada sanık sıfatı ile yargılanıyorsa da Arif Doğana desek ki yemekten önce ne yapılır, işte elimizi yıkarız yani bir takım verdiği bilgilerin doğru olup olmadığını anlamak hiç de zor değil. Buradaki ifadeleri olayı çok net çok açık bir şekilde anlatmaktadır ki muzaffer Öztürk bu olayda gerçekten ve gerçekten hiçbir taksiri, hiç kusuru, hiçbir günahı olmayan birisidir. Kendisine soruyorlar Beykoz İlçesi Polonezköy Yolu 117 sayılı yer size mi aittir size aitse ne zamandan beri bu amaçla, ne amaçla kullanmaktasınız? Cevabı şöyle efendim. Sormuş olduğunuz Polonezköy Yolu numara 117 sayılı yerde bulunan depo mülkiyeti İslam Öztürk’e aittir. Arif Doğan bu olay tarihine kadar Muzaffer Öztürk’ün adını İslam Öztürk olarak biliyor. Bu evde kendisi Turab Emlak isminde emlakçılık yapmaktadır. Emlak bürosunun arkasında boş bulunan depoyu kullanmak üzere bana verdi ben eşyalarımı oraya taşıttırdım. Yani depoda bulunan eşyalar ben ve Jandarma İstihbarat Grubunda benimle beraber görev yapana bazı rütbelilere aittir. Örneğin Cem Ersever gibi hatırladığım kadarıyla bu depoyu bir yıldır kullanmaktayım. Bu depoya taşınmadan önce kullanmakta olduğum bu eşyalara ait hemen yandaki mülkiyeti İslam Öztürk’ün ağabeyi İsmail Öztürk’e ait olan depoda bulunmaktaydı. Yani bu depoda kiracı olarak bulunmaktaydık, burasının altını çizmek istiyorum yani bu depoda kiracı olarak bulunmaktaydık. Fakat İsmail Öztürk bu yeri başka şahıslara işyeri olarak verince bu yeri boşaltmak zorunda kaldık ve İsmail Öztürk’e ait bu depoya taşındık. İsmail Öztürk’e ait depoyu ise 2006-2007 tarihlerinde kullanmıştım. Bundan öncesinde İslam’ın amcasının oğlu Hızır Öztürk’e depoyu kullandım, deposunu kullandım. Yani 2004-2005 yılları arasında kullandım. Bu ifadelerde şüphe yaratacak gerçeğe aykırı olduğunu düşünülecek hiçbir şey yok. Yine 13.08 sorulan soru şöyle 13.08.2008 günü belirtilen işyerinde yapılan aramada 2 adet kaleşnikof marka otomatik tüfek, 1 adet Smith Wesson marka tabanca, 1 adet Borning marka tabanca, 3 adet av tüfeği bulunmuştur bunlarla ilgili açıklama yapın diye soruluyor. Diyor ki; 2 adet kaleşnikof marka otomatik tüfekler kime aittir diye soruluyor? Cevap; 2 adet olarak belirtilen kaleşnikof marka tüfeklerden beyaz menevişleri renkli olan tüfek bana aittir. İkinci kaleşnikof silahın kime ait olduğunu bilmiyorum. Cem Ersever koymuş olabilir bu tüfeği bana Sayın asayiş komutanım rahmetli Hulusi Sayın Korgeneralim olağanüstü hal bölgesinde kullanmak üzere verdi ancak bu tüfeğe ait belgenin şuanda nerde olduğunu bilmiyorum hatırladım kadarıyla bu silah ve belgesi 1988-89 yıllarında bana verilmiştir. Yine soru da bu silahın size olağanüstü hal bölgesinde verildiğini belirtmektesiniz oysa silahı teslim etmediğiniz ve bunu da sakladığınız anlaşılmaktadır, silahı neden teslim etmediniz ve ne maksatlı depoda bulundurmaktasınız? Diyor ki; bahsi geçen silahın depoda bulundurulmada su-i taksirim yoktur, yani kastım yoktur. Kaldı ki bu silahla bir tane fişek atılmamıştır ve 19 yıldır da temizliği dahi yapılmamıştır ben bu silahın benden olduğunu unuttum. Şimdi Muzaffer Öztürk’ü teferruatlı dinledik Arif Doğan’ı nasıl tanıdığını öğrendik. Arif Doğan’ın bu konu da vermiş olduğu ifadeler ortada bu konuda zabıtanın tanzim etmiş olduğu tutanakta ortada yani buranın Arif Doğan'a ait çalıştığı dönemden kalma bir kısım silahları bölge özelliğine göre elinde kalmış iki tane silahı keza uyuşturucu ile bir açıklamaya yapmış ve demiş ki ben bunu o yıllarda çalıştığım yıllarda yemleme olarak kullanıyorum onu da unutmuşum böyle bir şeyin olup olmadığını kapalı sandıklar içerisine koymuş getirmiş 2000 yılından bu yana işte orda bir arsa aldığı için o maksatla önce Hızır Öztürk’ün dükkânına sonra İsmail Öztürk’ün dükkânına son altı ay veya sekiz ay kadarda sanık muzaffer Öztürk’ün dükkânında bulundurmuştur. Bu ilişkinin kira ilişkisi olduğunu tevsik ettik ve tevsikimiz yazılı belge ile oldu. Kira miktarı sayılacak oranlarda paraların havale edildiğini gördük, hem Hızır Öztürk’e, hem İsmail Öztürk’e hem Muzaffer Öztürk’e bütün bu kira ilişkisinin ispat edilmiş olması dikkate alınarak. Bu tutanaktaki açıklamalar dikkate alınarak bu yerin asker bir şahsın, askeri dönemindeki suç sayılıp sayılmaması bizim için önem arz etmiyor bir takım özel eşyası, ev eşyası olduğunu söylemek suretiyle bunlar bana ait özel eşyalarımdır demek suretiyle depolamış olduğu, kiralamış olduğu bir yere koyduğu tereddüt uyandırmayacak şekilde ortadadır. Bütün bu açık durumlar karşısında muzaffer Öztürk iki ay sonra iki yıl, 22 aydır tutuklu bulunmaktadır. Kendisi durumunu bugün dahi izah etti, tamamen suçsuzdur tamamen günahsızdır. Bu olay esnasında kendi evi, iş yeri, aranmıştır. İş yerinde, evinde, suç unsuru her hangi bir şey bulunmamıştır, Sabıkası yoktur, tutukluluk süresi çok uzun sürmüştür. Ek bir konu daha arz etmek istiyorum. Muzaffer Öztürk’ün ilk gözaltına alındığı tutuklandığı 4-5 aylık dönemde 6136 sayılı yasaya muhalefetten, birde uyuşturucu bulundurmaktan dolayı, tutuklu bulundurulmuş veya tutuklu süresi o maksatla uzatılmış. Daha sonra delil durumunda her hangi bir değişiklik olmadan davada açılmadan hakkındaki iddianame terör örgütü üyesine yardım etmek şeklinde bir isnatla huzura veya bu davaya dâhil edilmiştir. Şimdi iddianamede iki isnat var birisi terör örgütüne, terör örgütü üyesine yardım etmek. Bir diğeri ayrıca işte vahim silahlıları bulundurmaktan da ayrıca cezalandırılması şeklinde bir ifade yer almaktadır. Bu iki değişik suçlama Ceza Kanununun 42. maddesine göre biri olunca diğeri olmayacağı şeklindedir. Muzaffer Öztürk’e ait suç isnadı dâhil halen açık ve vazıh değildir. Değişecektir aslında suçlu da değildir. Bütün bunlar anlattığımız sebepler ve Sayın mahkemece takdir edilecek diğer sebeplerle Muzaffer Öztürk’ün tahliyesini talep ediyorum.”

Sanık Ali Oktay Şahbaz müdafii Av. Şükrü Bek söz istedi, verildi:" Müvekkilim Ali Oktay Şahbaz tahmin ediyorum 17 ayı buldu, hala tutuklu. Hakkındaki deliller ve isnat edilen fiillere baktığımızda özellikle telefon görüşmeleri ve S1 listesinde olması ve diğer bazı hususlardan dolayı hala savcılık makamı tutukluluğun devamını talep etmekte ve oy çokluğuyla tutukluluğu devam etmektedir. Şimdi müvekkilimin özellikle bazı hususlardaki konuşmaları iddianameye geçmemiş iddianamede kısmi olarak konuşmalara yer verilmek suretiyle konuşmalara bütün halinde konuşmalara farklı manalar yüklenmiş, bu sebeple müvekkilimin tutukluluk halinin devamı talep edilmektedir. Şimdi özellikle o konuşmaları gene her seferinde detaylı olarak söylüyorum okuyoruz ama savcılık makamı örgüt üyesi olmaya bazı konuşmaları delil olarak göstermiş fakat özellikle tapeler tam olarak okunduğunda maaşın ne kadar olacağı, fotoğrafların niçin istendiği, TC kimlik numaralarının niçin istendiği, tayin edilecek yer, görev yapılacak yer, tayinin ne zaman çıkacağı gibi konuşmaları maalesef örgüt üyesi ve örgütle hiçbir ilgisi olmadığı halde açıklama gereğini duymamışlar. Bu konuşmaların ne manaya geldiğine en ufak bir yorum katmadan direk cımbızla birkaç tane kelimeyi aradan alarak örgüt üyeliğinden müvekkilimi suçlamışlardır. Şimdi özellikle biz iddia makamından bu maaş, tayin vesair gibi hususları bir açıklamasını rica edeceğiz. Çünkü bunlar tamamen resmi görevle alakalı, müvekkilimin o konuşmaların içinde geçen özellikle iç güvenlikle ilgili yeni birimlerin kurulduğu, MİT’le birlikte çalışılacağı gibi hususlar nazara alındığında yeni bir birimde görev almak maksadıyla konuştuğu ve kiminle ne şekilde S1 listesinden zaten haberi yok. İrtibatlandırıldığını bilmeden yalnızca birkaç tane görev arkadaşının bu listelerde olabileceğini bu görevi alabileceğini, kendisine haber verildiğinden dolayı; kendisinin de evet bu yeni oluşumda varım. Tayinimiz ne zaman çıkacak, bizim buradan giderken paşaya söylenecek mi? Gibi sorularla açıkça, resmi bir görevin içinde olduğu ortaya çıkmıştır bizce. Özellikle o günlerde gazetelerde çıkan yeni oluşum, terörle mücadeledeki yeni birimlerin oluşacağı şeklindeki haberlerde nazara alındığında müvekkilimin ifadesinin hiçbir zaman örgüt veya örgütle ilişkisi olmadığı ve resmi görevlilerin tayin yoluyla tekrardan görev yerinin değişeceği şeklindeki inancını açıkça ortaya koymuştur. Şimdi dosyada dönem içerisinde bazı gelişmeler olmuştur özellikle müvekkilimin tedhiş planlarında olduğundan bahisle bazı isnatlar dosyada var idi ancak bugün dosyaya giren bilirkişi raporu var. Burada o planlardaki yazıların müvekkilime, İbrahim Şahin'e ve diğer sanıklara ait olmadığına dair bir adli tıp raporu geldi. Bunu biraz önce bir okuma imkânımız oldu detayına bakamadık ama bu müvekkilimin lehine bir durum zaten aşağı yukarı bir ay önce gelen İbrahim Şahin’e ait bir adli tıp raporu daha vardı, orda da örgütün asıl reise veya başkanı diyebileceğimiz kişinin İbrahim Şahin olduğunu ve bunun diğer kişilerle irtibat kurduğundan bahsedilmekteydi. İbrahim Şahin'in de bir ay önce gelen raporda akli melekelerinin tam olmadığı ve olayların tam bilincinde olmadığına dair, ciddi bir rapor gelmiş idi. Şimdi öyle bir durum ortaya çıktı ki müvekkilim ve bir kısım insanlar örgüt üyeliği ile suçlanmakta fakat yazılı delillerde hiç birinin dahli olmadığı ortaya çıkmakta, örgüt üyesi şey, örgüt reisi olarak iddianamede yer alan kişinin akli melekelerinin tam olmadığı ortaya çıkmakta. Bunun yanında müvekkilimin resmi bir görevinin olması ve bu görevden tayin çıkacağına dair inancı ile ilgili konuşmalar iddianamede hiçbir yerde geçmemekte ve bunlara Sayın iddia makamı da bir açıklılık getirememekte bugüne kadarda getirmiş değil bugünden sonra ben getireceğini sanmıyorum. Şimdi bu hususlar nazara alındığında müvekkilimin bir 17 aylık tutukluluk süresi var. Kendisinin ikameti belli astsubay buradan tahliye olduğunda dahi, gidebileceği tek yer Hakkâri Çukurca’daki birliğidir. Bundan önceki görev arkadaşlarının buradan tahliye olduktan sonra görevlerine döndüğü gibi kendisi de dönecektir. Özellikle bu hususların nazara alınmasını ve tutukluluk süresi delil durumu nazara alınarak özellikle son gelişmelerden sonra kendisinin bihakkın tahliyesini talep ediyoruz.”

Sanık Ali Oktay Şahbaz müdafii Av. Esra Baran söz istedi, verildi:" Sayın Heyet, biraz evvel değerli meslektaşımın da açıkladığı gibi müvekkilimiz Ali Oktay Şahbaz 17 ayı aşkın süredir tutukludur ve müvekkilimize isnat edilen suç terör örgütüne üye olduğudur. Sayın Heyet, ben 7 yıllık bir avukatım, sizlerin meslek hayatı benim iki ya üç katımdır. Örgüt davalarını çok çok fazla bir şekilde görmüşsünüzdür. Müvekkilimin üyesi olduğu iddia edilen örgüt nasıl bir örgüttür ki, her hangi bir şekilde bir arada bir eylem yapmamaktadırlar. Örgüt davalarında benim kitaplardan gördüğüm basından takip ettiğim kadarıyla duruşmalar esnasında sloganlar atılmakta, belli tip kıyafetler giyilmekte, ona uygun sakal bıyık bırakılmaktadır. Fakat burada hepsi birlikte hareket eden bir örgüt görüyor musunuz? Sayın Heyet 9 aydır, S1 listesine ve tedhiş planlarında adları geçen emniyet mensupları ve askerler, huzurlarınızda herhangi bir örgüte üye olmadıklarını söz etmektedir. Hatta birbirlerini daha tanımadıklarını beyan etmişlerdir. Geçen celselerde Oğuzhan Sağıroğlu şöyle bir soru sormuştu Sayın Heyetinize; Ben ne olduğunu bile bilmediğim, kimseyi tanımadığım bir örgüte nasıl üye olabilirim? Bugün sabahtan beri özellikle İbrahim Şahin'le bağlantı olarak emniyet mensupları ve askerleri dinlediğimizde, size sordukları soru sürekli bu. Biz hiçbir şekilde örgütle bir bağlantımız yok birbirimizi tanımıyoruz tanımış olsak bile eskiden görev yaptığımız yerler dolayısıyla bir arkadaşlığımız var. Sayın Heyet, müvekkilim Ali Oktay Şahbaz’ın 166 nolu delil klasöründe 27 Ocak 2009 tarihli Taylan Özgür Kırmızının bir dilekçesi bulunmakta, bu dilekçede Taylan Özgür Kırmızı daha evvel tahliye olan Murat Eke, İlhan Bulayır, Melih Yüksel, Emre Baltacı ve şuan huzurunuzda tutuklu bulunan Ali Oktay Şahbaz’ın haberi olmadan isimlerini İbrahim Şahin'e verdiğini beyan etmiştir. Yine bu dilekçede, Taylan Özgür Kırmızı isimlerini verdikleri kişilerin mağdur olmasına vicdanının razı olmadığını belirtmiştir. Sayın Heyet, müvekkilim Ali Oktay Şahbaz 17 aydır hürriyetinden yoksundur. Bunun yanında Taylan Özgür Kırmızıda 17 aydır vicdanından tutukludur. Daha evvel heyetiniz huzurunda defalarca bu tedhiş planlarının uygulanamayacağını, biraz evvel açıklandığı üzere tedhiş planındaki el yazısı örneklerinin hiç kimsenin el yazısı örneği ile bağdaşmadığını belirtmiştik. Fakat her nasılsa her defasında kuvvetli suç şüphesi gerekçesiyle müvekkilim Ali Oktay Şahbaz oy çokluğu ile tahliye talebi reddolunmuştur. Sayın Heyet, bizde tekrar ve tekrar yineliyoruz. Müvekkilimiz Ali Oktay Şahbaz’ın herhangi bir örgüte üye olma kastı bulunmamaktadır. Müvekkilim devlet memurudur, sabit ikametgâh sahibidir, buradan tahliye olduktan sonra gideceği yer diğer askerlerin ya da devlet memurlarının gittiği gibi görev yâridir Hakkâri Çukurca’ya gidecektir. Sayın Heyet, biraz evvel değerli meslektaşımın da açıkladığı gibi müvekkilimle ilgili olarak kuvvetli suç şüphesini gösterir herhangi maddi olgu bulunmamaktadır. Sürekli aynı şeyleri yineliyoruz burada bende farkındaysanız aynı şeyleri yineliyorum çünkü sözüm bittiği yerdeyiz diyoruz artık. Tedhiş planlarında el yazısı örnekleri yok diyoruz, herhangi bir şekilde örgüt kastının olmadığını söylüyoruz, telefon tapelerine bakıyorsunuz söylenen tek şey şu; terörle mücadele de yeni bir birim kurulacak katılmak ister misin kimi katılırım diyor, evet varım diyor, kimi komutanım siz bizimleyseniz elbette oluruz diyor. Ama buradaki tek amaç terörle mücadele. Sayın Heyet, müvekkilim Ali Oktay Şahbaz gazidir. Gazilik madalyası vardır. Fakat şuan sizin karşınızda terör suçlusu olarak durmaktadır, geçen hafta Sayın Mustafa Balbay’ın bir yazısı vardı. Müvekkil bir müvekkil tahliye olduktan sonra tekrar görev yerine dönecek ve terörle mücadele edecek diyordu ve bu arada özel harekâtçı emniyet mensuplarıyla askerler kendi aralarında konuşurlarken şunu soruyorlardı. Biz görev yerlerimize döndük ve orda bir çatışmaya girdik, girdiğimiz çatışmada vefat ettiğimizde bize şehit mi diyecekler yoksa terör örgütü üyesi mi? Burada bulunan insanları, bu ikilemde bırakıyorsunuz. Ben Sayın iddia makamına tekrar soruyorum, kuvvetli suç şüphesi yalnızca telefon görüşmelerimidir? Kuvvetli suç şüphesi hazırlanın sözde suikast planlarının örgüt üyesi olduğu iddia edilen kişilerin parmak izlerinin olmadığımıdır. Veyahut da herhangi bir parmak izi dahi yok bırakın siz bir suikast planı hazırlıyorsunuz ve bunu kurşun kalem ve tükenmez kalemle yazıyorsunuz fakat her nasılsa o kağıdı hiçbir şekilde parmak iziniz bulaşmıyor. Sayın Heyet biraz evvel izah ettiğim üzere müvekkilim Ali Oktay Şahbaz’ın bihakkın tahliyesine veyahut da adliye kontrol hükümleri uygulanarak tahliyesini talep ediyorum.”

Sanık Mustafa Özbek müdafii Av. Mustafa Hisar söz istedi, verildi:" Sayın Başkanım, değerli üyeler, müvekkil hakkında iddianamede, terör örgütüne üye olduğundan bahisle Ceza Kanunumuzun 394/2 maddesiyle tecziyesi talep olunmuştur. İddianame ekinde mahkemeye sunulan delillerin önemlisinden bir tanesi bankacılık denetleme ve düzenleme kurulunun raporudur. Müvekkilim hakkında iddia olunan bu terör örgütüne üye olmasını, bu terör örgütüne finans sağlandığını, parasal kaynak aktardığı iddia olunmuş ve bu iddialarını bankacılık denetleme ve düzenleme kurulunun raporuna dayandırmıştır. Bu rapor müvekkilin tutuklandıktan 6 ay sonra düzenlenmiştir ki buna rapor demekte mümkün değildir. Biz muhterem mahkemeden bu raporla ilgili araştırma talep ettik. Bu talebimiz doğrultusunda gerek İstanbul Savcılığına gerekse Maliye Bakanlığına yazılan yazılardan bir sonuç alınamadı. Alınamaz. Neden? Maliye Bakanlığı henüz sendikada bir araştırma yapmamıştı. Ankara Savcılığı bir farklı soruşturma nedeniyle yaptığı araştırmada herhangi bir bulgu, herhangi bir usulsüzlük tespit edememiştir. Dolayısıyla bu rapor olarak düzenlenen, denetleme kurulu raporunun sonuç bölümünde sendikal faaliyet dışı harcamalardan söz edilmişti. Bu kişiler sendikanın şubelerin çalışanlarıdır, mutemetleridir. Çalışanların ücret ve maaşlarını ödemek için bankalardan çekilen paralardır bunlar bunun dışında bu kişilerin iddia olunan bu terör örgütüyle hiçbir ilgili yoktur, ilişkide kurulamamıştır iddianamede ve eklerinde bu hususta açıklama yoktur. Kaldı ki bu kişilerin hiç biri sanık da değildir, dolayısıyla bu raporu üyelik olarak yani finans sağladı, parasal kaynak aktardı yönünde delil olarak değerlendirmemiz mümkün değildir. Yine iddianame ekinde bir muhbir, bir de gizli tanık anlatımı vardır ki, müvekkilim uzun yıllar sendikacılık yapmıştır. Yargılama safahatında, kendisi sendikacılık hayatını detaylı olarak izah etti. Dönem dönem iktidarlara yönetimlere muhalif olmuştu. Tek suç budur, sendikacılık yapmaktır emeği savunmaktır, işçi haklarını savunmaktır. Dolayısıyla dönemin dönemlerin daha doğrusu iktidarları müvekkilime ve sendikalara sıcak bakmamaktadır, muhalif olarak görmektedir. Dolayısıyla bu kampanya çerçevesinde son dönemde basında yer alan haberlere katkıda bulunarak bize husumetli olan Mehmet Ali Özaltın ve Mahmut Taşdemir adlı iki eski yöneticimiz İstanbul Savcılığına gelerek bu basında çıkan haberleri de arkalarına almak suretiyle müvekkilim aleyhine beyanlarda bulunmuştur. Sayın Başkanım, bilindiği üzere usul yasamızda biz bu iki kişinin bize husumetli olduğunu usulsüz işlemleri nedeniyle Manisa Ağır Ceza Mahkemesinde dava açıldığını yargılamanın sürdüğünü delilleriyle dosyaya ibraz ettik. Bu iki kişinin muhbir ve tanık olarak usul yasamıza göre değerlendirilmesi mümkün değildir. Delil olarak değerlendirilmesi de mümkün değildir. Dolayısıyla anlatımlarının da gerçekle hiçbir alakası yoktur. Yine dosyamızda bu terör örgütüne finans sağladığı yolunda açıklamalar arasında Cumhuriyet Gazetesinin strateji ekinin çıkarılmasından söz edilmişti. Evet, benim müvekkilim Türk Metal Sendikasının başkanıdır. Tek başına bu eylemleri bu kararları alması mümkün değildir, sendikanın bir yönetim kurulu vardır, bir denetleme kurulu vardır, Bir de konfederasyon vardır Türk-İş. Yani sendikanın paralarını bir kuruşunu usul dışı veya bu terör örgütüne aktaracak ne görevi vardır, ne yetkisi vardır, ne imkânı vardır. Çünkü her üç ayda bir denetçiler gelir her yılda bir denetleme kurulu denetler şikâyet ve ihbar üzerine veya resen maliye gelir araştırmalar yapar. Yani çok büyük miktarda bu iddia olunan terör örgütüne finans sağladığı yolundaki iddiaların tamamen asılsız olduğu bu dosya içeriği ile açıkça sabittir. Kaldı ki tek sendikacı yargılanan sendikacı benim müvekkilimdir. Bunu diğer sanıklarla hiçbir irtibatı yoktu, yine delil olarak sunulan telefon tapelerini özellikle çok kısa zaten 20 sayfa bir şey ben muhterem heyetten bu telefon konuşmalarını tekrar okunmasını arz ediyorum. bu telefon konuşmaları benim müvekkilimin lehinedir ki, tek telefon konuşması sanıklardan Sayın Balbay’la ilgilidir ki. Balbay’la gazeteci olarak bir hukuki ilişkisi vardır. Bu konuda kendisiyle değil sendika yönetim kurulunca karar verilmiş sendikanın yetkili organları tarafından ödemeler yapılmıştır. Bu eylemlerin gizli örgüt veya yasa dışı terör örgütü bağlamında değerlendirilmesi de mümkün değildir. Bu bağlamda Cumhuriyet Gazetesini satın almak istemiştir. Yine yönetim kurulu kararıyla, başkan olarak kendisinin bir yetkisi yoktur ve Cumhuriyet Gazetesini satın alması mümkün değil vakıf olduğu için sorulmuş reddedilmiş alınmamış. Ama yine sendikanın sendikal faaliyetlerini tabana ulaştırmak bağlamında strateji ekinin haftalık çıkartılmasına karar verilmiş, yok bu ekleri çıkartılma karşılığında bir bedel ödemiştir. Bunu müvekkilimin tek başına ödemesi de mümkün değil bu strateji eklerini biz sayılarının bazılarını örnek olarak dosyaya ibraz ettik. Bunların yasadışı bir faaliyetin göstergesi olarak kabulü de mümkün değildir. Benim müvekkilim en yaşlı yargılanan sanıktır. Delillere etki etme olanağı yoktur. Çok üzücü olan bir durum, tutuklu kaldığı sürece iki kardeşi ölmüştür. Bir kız kardeşi bir de çok bir hafta önce erkek kardeşi küçük kardeşi ölmüştür ve bunların defini, son görevini yapamama üzüntüsü içerisindedir. Bu mağduriyet hangi halde giderilecek Sayın Başkanım, bu mağduriyeti gidermek mümkün değil. Zaten 70 küsur yaşında bunların üzüntüsü ve ezikliği içerisinde yani son günlerini yaşamaktadır. Biz hangi delili karartacağız, nereye kaçacağız, bizim yaşamımızın büyük bir bölümünü sendikacılık oluşturmuştur. Ne gizli örgütten anlarız, ne bilgisayardan anlarız hiçbiriyle alakamız yok diğer sanıklarla hiçbir ilgimiz yok. Bu konuda dosyada delilde yok. Bu 17 aylık tutukluluk hangi halde gerekçe olacak bizim tutukluluğumuzun hangi suç delili bizim tutukluluğumuzu haklı kılacak. Kaçma şüphemiz yok, delilleri karartma şüphemiz yok, kuvvetli suç şüphesi ortadan kalkmış, bir gün tutukluluğun uzaması dahi tahliye için gerekçedir Sayın Başkanım. Artık sorgu yapılmaması her tahliye talebi edilen celselerde tahliye talepleri esas hakkındaki savunmaya dönüşmüştür. Deliller, sanıklar, kendileri ve savunmanları tarafından irdelenmektedir. Bu nedenle biz müvekkilimizin daha fazla mağdur olmaması için tahliyesine karar verilmesine saygıyla arz ediyoruz efendim.”

Sanık Mustafa Ali Balbay müdafii Av. Aydın Metin söz istedi, verildi:" Sayın Başkanım Sayın Üyeler, sözlerimi başlamadan önce bir iki hususu Sayın mahkemenizin bilgisine sunmak istiyorum. Davanın geneline ilişkin bir genel değerlendirme yapacağım yanlış hatırlamıyorsam, yargılama 20 Temmuzda başladı. Önümüzdeki ay bir yılı doluyor. Tabi celse sayısı bakımından ele aldığımız zamanda 70. celseyi geçmiş vaziyetteyiz. Bu haliyle adliye mahkemelerini diğer mahkemelerimizi gözönüne aldığımız zaman Yüce mahkemeniz yılda olağan mahkemeler ve 5-6 duruşma yapıldığını düşürsek her halde bir 14-15 yıla tekabül edecek bir yargılama yaptınız. Bir kısım tutuklu sanıkların ifadesi alındı. Ancak geldiğimiz noktada dinledim, gerek sanıkları gerekse meslektaşlarımı geldiğimiz noktada ortak bir soru var efendim. Sanıklar ve biz müdafiiler hep şunu soruyoruz ortak bir dille suçumuz ne? Zira davanın temelini oluşturan iddianame bir bina gibi değerlendirirsek bu davayı temeli sakat ve çürük olduğu için bir türlü bu dava düzgün bir şekilde üst üste ilerleyemiyor. Zira iddianamede sanıklar hakkında suçlamalar belirtilmiş. Ancak suçlamalara dayanak teşkil eden deliller somut bir biçimde Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 170. maddesinin 4 fıkrası emrine rağmen kesinlikle ve kesinlikle yapılmamış. Şimdi biz burada bunun sıkıntısını yaşıyoruz. Her kalkan sanık ya da müdafii ki bende aynı şeyi söyleyeceğim bizim suçumuz ne diyor ki, yeni öğrendim bir Sayın sanıkta bunu kitaplaştırmış. Suçum nedir diye. Siz buna cevap olarak diyorsunuz ki iddianamede yazıyor. Efendim iddianamede her şey yazıyor, ama iddianamede hangi delille ne şekilde ilişkilendirildiği, hangi sanık bakımından hangi eylemi icra ederek bu suçu işlediği ya da bu suça katıldığı açık ve net bir şekilde yazmıyor. Bunun sıkıntısını önümüzdeki günlerde ve tabi ki yıllarda hep birlikte bence yaşamaya devam edeceğiz eğer bu sorunu ortadan kaldıramazsak. İkincisi Sayın Başkanım Sayın Üyeler, bunu geçen celselerde de arz ettim. Bu da Türk hukuk tarihine geçecek bir dava birçok ilki içinde barındırıyor. Bence bu ilklerden en önemlisi herhalde böyle bir örgüt modeli, bu şekilde nitelendirilmiş ve tanımlanmakta olan bir örgüt Türk hukuk tarihinde bir daha görülemeyecektir ve bu bir tek olarak bizim hukuk tarihimize nasıl harflerle yazılacaksa o harflerle yazılacaktır. Bizim bildiğimiz diğer meslektaşlarımda arz ettiler. Yüksek Yargıtay’ımızın yerleşmiş birçok içtihadında bahsi geçen ve çok büyük bir önemle Türk Ceza Kanununun 314. maddesinde tarifini bulan suç tipine uygun olan örgütün bu örgüt olması bence mümkün değil. Önümüzdeki duruşmalarda önümüzdeki yıllarda bu gerçekte apaçık bence ortaya çıkacak. Ancak bugün siz bir kısım evrakları okudunuz ve bu evraklar çerçevesinde bizlerde öğrendik benden sonra mutlaka Sayın Şahin’in avukatı daha detaylı olarak bu konuyu ele alacaktır, bu örgütün varlığı iddia edilen bu örgütün, silahlı kanadını oluşturan bu meşhur tedhiş planları ve suikast planları çerçevesinde görev icra edecek olan arkadaşların sanıkların durumu da bu adli tıptan gelen bilirkişi incelemesi neticesinde bence biraz daha aydınlığa kavuştu. Zira bu planlar hiç kimsenin eli mahsulü değil. Hiç birinde, hiçbir plan üzerinde hiçbir sanığın parmak izi yokmuş. Bunu da bu vesile öğrenmiş olduk. Şimdi siz Yüce heyetiniz reysen görüyorum ki bir takım delilleri de toplamaktasınız gelen evraklardan okumuş olduğunuz belgelerden bunları görüyoruz. Bu celseden sonra kendi müvekkilim açısından bir karar aldım. Mutlaka ve mutlaka delillerin toplanması yönünde ve delillerin tartışılması yönünde taleplerin olacak. Zira şimdi kısaca iki hususu da arz edeyim ve sözlerimi bitireceğim Balbay hakkında, iki delile dayalı olarak iddianamede ileri sürülen bir takım suçlamalar var. Bu delillerden bir tanesi dijital veriler olarak adlandırdığımız ve her yönüyle bizim itirazımıza tabi olan delillerdi onu bir tarafa koyuyorum. İkincisi Sayın Ersöz ve Sayın Uğur’un da bulunduğu ortamda yapılan görüşmeler çerçevesinde iki tane görüşme bir tanesi 23.12.2003 diğeri de 5 Ocak 2004 tarihli görüşmeler çerçevesinde yapılan bant çözümleri ve bu yapılan bant çözümleri esas alınmak suretiyle iddianameye derç edilmiş olan bir takım suçlamalar. Şimdi Sayın Ersöz burada ifadesini verdi ifadesinde ben not aldım. Aynen şu ibareleri kullandı; Balbay’la ilgili olarak yapılan görüşmelerin çözümlerine ilişkin birçok çelişkiler vardır. Hatta yer yer benim ifade etmediğim ve görüşmede geçmeyen sözlerde bu bant çözümlerine yerleştirilmiştir. Şimdi efendim biz bu iddianamede bahsi geçen ve açıkça kanuna aykırı olduğunu bildiğimiz ve ileri sürdüğümüz bu delilin sıhhati konusunda birinci ağızdan Sayın Ersöz’ün bu beyanlarının da Yüce mahkemeniz tarafından dikkate alınmasını arz ve talep ediyorum. İkincisi gene Ersöz açıkladılar, gene iddianameye mesnet teşkil eden Balbay’ın suçlamasına dayanak yapılan bu meşhur ”genç subaylar rahatsız” isimli haberin gerek tarihler bazında gerekse bu toplantıda mahrecinin, kaynağının kendisine sorulması suretiyle iddia edildiği gibi Ersöz ve ekibi tarafından Balbay’a verilmediği ve bu şekilde bir haber yaptırılması yönünde bir talimat ya da bir varlığı iddia edilen örgüt anlamında bir dayanışmanın olmadığı da bu beyanla ortaya çıkmış vaziyette. Efendim bu deliller ki önümüzdeki celselerde bu delillerin tartışılması konusunda mutlaka ve mutlaka taleplerim olacak müvekkilimin yönünden delillerin tamamı bu şekilde tartışmalı delillere özellikle dijital verilere itiraz etmeyen bu delillerin manipüle edildiğini pardon edilmediğini ileri sürmeyen bir tek sanık veya sanık müdafii yok burada hiç kimse kalkıp da benim hakkımdaki dijital verileri kabul ediyorum diyemiyor, demiyor. Çünkü belirsiz ne oldukları nasıl yapıldıkları, nasıl üretildikleri, ne şekilde ele geçirildikleri, tamamı belirsiz. Lütfen bu nedenle Sayın Başkanım Sayın Üyeler, ben ceza yargılamasındaki teknik hukuktan ayrılmadan sizin tahliye taleplerimizin reddine yönelik mevcut delil durumu olarak adlandırdığınız gerekçenin, müvekkilim Balbay açısından kati suretle bir geçerliliğini olmadığını gözetmenizi ve hakikaten bir ceza haline gelmiş olan bu tutukluluk haline son vermenizi saygıyla arz ve talep ediyorum efendim.”

Sanıklar İbrahim Şahin, Yaşar Oğuz Şahin, Hatice Bahtiyar ve Erol mütercimler müdafi Av. Cavit Subaşı söz istedi verildi:" Sayın Başkan Sayın üyeler, önce tutuklu sanık Yaşar Oğuz Şahin hakkındaki tahliye talebimi iletmek istiyorum. Müvekkilim bir buçuk seneyi aşkın süredir tutukludur. Daha önceki celselerde de belirttiğim gibi kendisi hakkında bence İbrahim Şahin’in yeğeni olmak dışında bir suçu yoktur. Kendisi devlet memurudur. Tutuklu kaldığı süre kanunen bütün arkadaşlarımız da söylüyorlar işte tutukluluktan umulan faydanın gerçekleşmesi bu hangi faydaysa bu gerçekleşmiştir. Tutukluluktan bir fayda umulmaz ama. Kaçma şüphesi yoktur, kaçmamıştır zaten. Delilleri karartma ihtimali yoktur, karartacak bir delil yoktur. Yalnız İbrahim Şahin hakkındaki talebimi de belirttikten sonra enteresan bir şey var, delilleri karartma şüphesi olabilir bütün sanıkların onu izah edeceğim gelen resmi evraklar karşısında. Kendisinin tahliyesini talep ediyoruz. Diğer arkadaşlarında izah ettikleri gibi buradan tahliye olduktan sonra gidebileceği tek gideceği yer; özel harekat polisliğine devam edecek. Muhtemelen dağ’a bağ’a çatışmaya gidecek başka da yapacağı bir şey yoktur. Diğer taraftan İbrahim Şahin hakkında şimdi diğer arkadaşlarımın da tümü bunu tek tek açıkladılar maalesef her Cuma günleri biz burada artık, sanıklar suçsuzluklarını bizlerde müvekkillerimizin masumiyetini ispat etmeye çalışıyoruz. Bu artık talep olmaktan falan çıktı. Sürekli aynı şeyleri tekrar ediyoruz. Zaten zabıtları bakarsak bu ortaya çıkacak. Verilen kararlarda zaten sürekli aynı zabıtlara baktığımızda bu da ortaya çıkacak. Bir kısır döngünün içindeyiz. Ben İbrahim Şahin’in İstanbul’daki evinin aranmasına dönmek istiyorum, çünkü çok önemli. İbrahim Şahin’in İstanbul’daki evi 10 polis tarafından aranıyor10 tane polis ve bu polisle tarafından bir tanesi tarafından kamera kaydı yapılıyor. Fakat zabıtlarda sadece ve sadece 8 polisin isim ve imzası var. İbrahim Şahin’in eşinin ve çocuklarının ve komşularının orada gördükleri ve diğer polislerinde davranışlarından bunların polis yada başka bir amir olduğunu çıkarttıkları. Sarışın bir uzun boylu polis şu meşhur belgelerin olduğu üst kata çıkıyor, üst kata çıkıyor. Orada aramaya nezaret ediyor ve bu meşhur belgeler oradan çıkıyor. Ha bu arada alt kata ve salonun ortasına müvekkilimin ailesinin bütün özel eşyaları özellikle kızlarının iç çamaşırına kadar ortaya yığılıyor. Daha sonra da öğleden sonra da bir başka yine amir olduğunu tahmin ettikleri bir polis gelip. Polis veya neyse bir amir yetkili birisi gelip kolaçan ediyor ve gidiyor. Bu iki kişinin imzası yok. Biz ailesi olarak bu kişiler hakkında suç duyurusunda bulunduk ve ailesi şu anda ifade için çağırıldı. Size sizin yazınıza karşı Sayın Zekeriya Öz imzasıyla gelen hiçbir şekilde arama sırasında görüntü kaydı ses kaydı yapılmamıştır yazısına karşılık. O imzaları olan polislerin içinden o görüntü kaydını yapan polisi teşhis edecekler. Şimdi bunları niçin anlatıyorum: bunları şunun için anlatıyorum efendim; malum aliniz 21.05.2010 tarihli Adalet Bakanlığı adli tıp kurumu başkanlığından gelen yazıda ki polis kriminal daha önce bizim şu evraklara çok bir katkımız olmamıştır efendim. Sayın Çalmuk ile beraber üç sayfa İbrahim Şahin’den el yazısı verdik üç sayfa. Bu arada harfleri rakamları unuttu, Sayın Çalmuk yüzüme baktı bende bunu anlatmaya çalışıyorum dedim. Bizim katkımız o olmuştur bir çuval evrak biliyorsunuz siz açtınız. Bir çuval evrak. Buna karşı polis kriminal ne demişti, yeterli örnek elimizde olmadığından imza ve yazı incelemesi yapamadık. Yaptılar. Ne diyor efendim, inceleme konusu 1. 16, 17, 18 gidiyor sayılan tanı unsurları bakımından farklılıklar saptandığından söz konusu yazıların mevcut mukayese yazılarına kıyasla aynı el ürünü olmadıkları. Şimdi başlıyorum bir numara ne? Evet. Bir numara enteresan, Konya, yeri Konya Ankara karayolu noktası Gölbaşı çıkışında yapımı devam eden turistik evleri geçtikten sonra üçüncü ve dördüncü aydınlatma direklerinin kesiştiği ormanlık arazide asfalt yoldan 17-20 metre kadar içeride küçük çam ağacının dibindeki alan. Şu meşhur Gölbaşı silahlarının bulunduğu kroki. İbrahim Şahin’in elinin ürünü değil. Buradaki hiçbir sanığın elinin ürünü değil, üzerlerinde parmak izleri yok. Devam ediyoruz efendim, 16 numara, 16 numara eylemlerde kullanılacak bomba düzenekleri. Başlıyoruz devam ediyoruz, 17, 18 bunlar yine aynı şekilde temin edilecek malzemeler evet. Geliyoruz en önemlisine 27 numara, tedhiş planı Ali Balkız. Bunun üzerindeki yazılarda imza örneklerinde hiçbir şey imza diyorum pardon rakamlar. Hiç bir şey ne buradaki herhangi bir sanığa ne de İbrahim Şahin’e ait. Devam ediyoruz 46 numara tedhiş planı Mutafyan. Bunların üzerindeki hiçbir örnek İbrahim Şahin’e veya buradaki herhangi bir sanığa ne özel harekatçı ne asker değil herhangi bir sanığa ait değil. Şimdi biz bunlarla ilgili suç duyurumuzu yaptık. Çünkü neden suç duyurumuzu yaptık onu da söyleyeyim, Yargıtay’da Cihaner davasında Yargıtay’ın göstermiş olduğu hassasiyet neydi işte gazeteler, televizyon kanalları görevliler hakkında suç işleyen görevliler hakkında. Bunlar önceden sonradan işlenmiştir diye bakmadan, suç duyurusunda bulunuldu. Biz bulunduk ve bunlar ortaya çıkacak. Devam ediyoruz, şimdi bu İbrahim Şahin neyle yargılanıyor efendim? Terör örgütünün yöneticisi olmak işte meclisi kaldırmak onu yapmak bunu yapmak falan falan. Yürümekte zorlanıyor ve ben inanın şunu söylüyorum ben artık zaptedemiyorum onu da size söyleyeyim. Ben zaptedemiyorum. Burada salonda ben artık zaptedemiyorum. Onun durumunu görmek için mütehassıs olmaya gerek yok, tam 20 tane rapor var. Sayın savcılık tarafından gönderildi Şişli Etfal’deki demans hastası. Ama kabul etmediniz. Sonra üçüncü daire saydı hepsini adam hatırlamıyor, unutuyor, yürüyemiyor, düşüyor. Ama ne yapıyor terör örgütü yönetiyor. Buraya bakıyorsunuz Arslan parçalarını bunları yönetiyor. Nasıl yönetiyorsa! ve hala bana diyor ki, hala bana diyor ki, sen bana inanmıyorsun ama ben müsteşar olacaktım diyor. Ben müsteşar olacaktım sen inanmıyorsun. Çünkü bende söylüyorum diyorum İbrahim bey sizi kandırdılar. Hayır diyor senin bilmediğin şeyler var devlet sırrını ben sana anlatmam diyor, ben diyor müsteşar olacaktım diyor. Şimdi biraz önce burada hakaretler duyuyoruz. Tabi kimsenin hakkında suç duyurusu falan bulunulmasını istemiyorum yanlış anlaşılmasın. Meşhur Talat paşamız Fahri Kepek, burada bu kadar insanı yakanlardan birisi. Diğerini zaten biliyoruz Fatma Cengiz. Oyun yazıyordum diyor, yazdı. Ama ben Fatma Cengiz’in o kadar anlattığı kadar ya çok ciddi bir şizofrenlik var yada hepimizden çok zeki. Hepimizden çok zeki. İkisinin arasında bir noktada değil. Tüm bunlara bakıyoruz, tüm bunlara bakıyoruz İbrahim Şahin’i biz tekrar ne yaptık? Tabi mecbur kaldığım için ben bunları istedim çünkü biliyorsunuz gelen rapora göre herhangi bir sonuca ulaşmamız mümkün değildi. Tekrar dedik ki biz Bakırköy’e sevk edilsin. Neden onu söyledik? Adli tıp kurumundan çünkü bir senedir sağlıklı bir rapor alamıyoruz. Bakırköy’e sevk etmeseydiniz atıyorum kafamdan varsa bilmiyorum Gaziantep devlet hastanesindeki akıl hastalığı bölümüne sevk edin çok önemli değil veya Hakkari’deki bilmem ne hastanesine sevk edin o da çok önemli değil. çünkü sağlıklı bir rapor alamıyoruz. Bizim lehimize olacak diye değil. Tüm bunların karşısında sayın Başkanım, her iki müvekkilimin de tahliyesini talep ediyorum. Şimdi gelelim diğer enteresan hususa; bu hafta içinde Ersin Gönenci bana geldi buradan dedi ki beni ifadeye çağırdılar. Ben de şeyi söyledim yani avukatı değilim sadece buradan tanıyorum. Bende bana Barodan avukat istediler fakat ben kabul etmedim, oradaki Silivri’de duruşmalara giren bir avukat olsun çünkü bütün dosyaları onlar biliyorlar. Barodan gelecek avukat hiçbir şey bilmeyecek ben kabul etmiyorum dedim. Soruşturma numarasını okuyorum efendim, 2009/303. Suç, terör örgütüne üye olmak. Peki bizim ikinci iddianamemizin soruşturma numarası kaç efendim? 2009/511. Peki üçüncü iddianamenin soruşturma numarası kaç? 2009/1498. Yani 2009/303 bunların tümünden daha önce, bunlar kaç kere terör örgütü üyesi? Kaç kere terör örgütü üyesi? Bu dosyanın lütfen 2009/303 bizimle de alakalı olabileceği için İbrahim Şahin veya Yaşar Oğuz Şahin ile de çünkü kurulan kurgu böyle bizimle de alakalı olabileceği için devam etmekte olan soruşturma diyorum. Altındaki Cumhuriyet savcısı Kasım İlimoğlu 34082 ifade vermemiş. Demiş ki ben yargılanıyorum zaten ne ifadesi istiyorsunuz ve tutuklu. Şimdi kaçıncı soruşturma ne var efendim? Herkes bir fıkra anlattı bende anlatacağım avukatlık ile ilgili. Bir adamın avukat bir adamın oğlu avukat olmuş. Hukuk fakültesinden mezun olmuş ondan sonra şeyde işte Baro stajını benzer şeyleri de bitirmiş, giymiş cübbesini bi gün babası yokken bakmış bir tane duruşma var. 10 senedir 15 senedir devam ediyor. Sekreter demiş ya bu duruşma var babanızda yok ne yapacağız? Ben demiş girerim. Girmiş gitmiş duruşmaya, duruşmayı bitirmiş kazanmış hem de. Gelmiş demiş baba senin demiş 20 senedir bitiremediğin davayı bitirdim. Oğlum hangisi bitirdin? İşte şu numaralı. Ne yaptın sen demiş ya? Ben demiş seni onunla okuttum, ablanı onunla okuttum. Ondan sonra şunu şunla onunla yaptım sen demiş nasıl bitirirsin o davayı. Şimdi kaç tane soruşturma var efendim. Teşekkür ederim iyi akşamlar diliyorum.”

Sanıklar Kemal Aydın, Neriman Aydın, Hamza Demir ve Mehmet Ali Çelebi müdafii Av. Ayhan Okutan söz istedi verildi:" Sayın Başkanım Sayın heyet, müdafii bulunduğum ismini saydığım kişiler, iddianame içerik gerçeklerden uzak içi boş ciddiyetten yoksun bir iddianameyle suçlanıyorlar. Bunu tekrar tekrar söylemek istemiyorum bütün avukat arkadaşlarım ve tutuklu sanıklar defalarca tekrar ettiler. Tutukluluk süreleri artık tutuklular için eziyete dönüşmüş bulunmakta. İki yıla yakın süren tutukluluk süreleri maddi ve manevi mağduriyetlerine sebep olmaktadır. Sayın mahkemeye şunu söylemek isterim ki; maalesef hapishane; postane, pastane, meyhane gibi hoşça vakit geçirilen bir yer değil. Müdafii bulunduğum Kemal Aydın, Neriman Aydın, Hamza Demir ve Mehmet Ali Çelebi’nin özgürlüklerinden yoksun kalmalarının bedeli hiçbir şekilde ödenemeyecektir. Kendilerinin kaçma delilleri karartma ihtimalleri bulunmamaktadır. Tahliye edildikleri takdirde gidecekleri tek yer evleri ve görevlerinin başıdır. Adresleri zaten bellidir. Tutuklamadan murat edilen amaç neyse bu tamamıyla ortadan kalkmıştır. Bu nedenle hepsinin tahliyesini talep ediyorum saygılarımla.”



Sanık Ataman Yıldırım müdafii Av. Hakan Coşkuner söz istedi verildi:" Efendim siz heyet başkanı değildiniz biz dört gün savunmamızı yaptık burada. Ataman Yıldırım savunmamızı kurarken geldi dijital kayıtlara karşı söyleyeceklerimizi yaptık. Sayın Özese’de beni dinliyor, daha çok onunla muhatap olduk. Ama daha sonra düşündüğümüzde zaten davanın başından beri Ataman beyden kendi uzmanlık sahası olduğu için bu konu üzerinde odaklanıyor. Dosyada da başkaca bir delilimiz yok bizim. Dijital kayıtlar var. 5 tanesinden bahsediyor. Bizde 5 tane dijital kayıt yok. öyle bir yanımsama olmasın. 215 tane var, 5 tane kabul etmediğimiz CD bir tanesi DVD 6 oluyor, 2 tane de bellek var. Toplamda 215-20 arası bir kısmı iade edildi bir kısmı iade edilmedi. Efendim çapraz sorguda bize dijital kayıtlarla alakalı bir şey sorulmadı. Biz savunmamızı her ne kadar bu yönde yaptıysak da Ataman beyde uzmanlık sahası gereği bu yönde çok açık, çok detaylı olarak bütün çelişkileriyle beraber uzmanlığını göz önüne serdiyse de açıklıkları bulduysa da bize gerek savcılık makamı tarafından gerek hakim heyeti tarafından dijital kayıtlarla alakalı detaya inecek bir soru sorulmadı savunma yapamadık. Biz şu aşamada diğer deliller, diğer şüpheler üzerine birkaç soru aldık. Onlar daha çok tanıdığınız kişiler Ataman beyin irtibatlı olduğu kişiler, iletişimde e-posta aldığı guruptan hakeza guruptan e-posta aldığı kişiler vesaire. Efendim bunlar şüphe değil. Biz şüphe görmek istiyoruz bizim özgüvenimiz tam masum insanın masum sanığın özgüveni yüksektir. Bizim tek derdimiz şüpheleri önümüze serin ki konuşabilelim. Aksi halde konuşamayacağız savunma yapamayacağız. Açık yüreklilikle benim müvekkilim hakkında gizli bir şüphe gizli bir gündem varsa bunları savcılık makamı, mahkeme heyetinin de vasıta olarak açıklılıkla ortaya koyması gerekiyor ki biz konuşabilelim. Bizim şüpheleri kaldırmakta hiçbir tereddüdümüz yok. Bizim tek bir konuda tereddüdümüz var, biz önyargıları kıramayız. Şüphe midir önyargı mıdır buna karar verelim. Önyargıları Einstein der ki, atom çekirdeğinden ondan bile daha zor önyargıları kırmak onları parçalamak. Biz bunu yapamayız bizden bunu beklemeyin hiçbir avukatta burada yapamaz bunu. 17 aydır tutukludur efendim kendisi bu işlerde kompetandır, sözlerine itibar edilmesi gerekiyor. Çok somut konuşuyor çok ayrıntılı konuşuyor, bilirkişiye gerek yoktur efendim. Dijital kayıtlara gerek hukuken gerek fiilen artık itibar edilmemesi gerekiyor. Bütün hukuk eğitim boyunca veya pratikte de hukuktan benim anladığım tek şey var, tek bir kelime indirebileceksem bütün bu külliyatın bütün bu normların, bütün bu maddelerin, ilkelerin ve bütün yargılama pratiğini tek bir amacı var; toplumsal barış, barışı tesis etmek, huzuru korumak, toplumsal mutabakatı, asayişi, nizamı, düzeni sağlamak. Bu dava daha önceki bazı davalar gibi siyasi niteliği itibariyle bu amaca hizmet etmiyor. Barış amacına hizmet etmiyor. O kişiler asker kökenli olanlar sizden barış istemeyecekler. Ben sivil bir hukukçuyum. Çünkü onlar saldırı altında savunmaya geçerler. Ben bunu isteyebilirim çünkü hukukun temel amacı temel misyonu burnumuzun ucu bu, barışı tesis etmek. Aksi halde kinle nefretle, önyargılarla hareket edildiği zaman 10 sene sonra 20 sene sonra onların çocukları bunların çocuklarına aynı tür davalarla mahkemeler kurulacak yine yargılamalar devam edecek bu şekilde. Siyasi davalarla. Bundan neyin Türkiye’nin bir faydası yok, bu kısır döngü devam edecek. Çinliler derler ki, kriz sözcüğünü aynı zamanda fırsat anlamında kulanın. Çok doğru saptama. Sizin elinizde bir fırsat var, bu kısır döngüyü kırın. Toplumsal barış adına, hukukun temel misyonu adına burada tahliye edilecek insanları tahliye edin. Önyargılarınız var ise kırın. Önyargılarla şüpheleri karıştırmayın. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Efendim, kaçma tehlikesi derseniz oradan kaçarsınız kovalarsanız oraya gider. Oradan kovalarsanız oraya gider, oradan kovalarsanız nizamiyede bekler. Bir yere kaçacağı yok. siyaseti siyaset meydanlarında yapalım. Burada konuşmak çok keyifli böyle, gerçekten çok keyifli ama ben siyaseti siyaset meydanında yapmak istiyorum. Bana bir somut delil gösterin önyargınız varsa önyargınızı kırın ve müvekkilimi tahliye edin.”

Sanık Hüdayi Ünlüer müdafi Av. Osman Topçu söz istedi verildi:" Müvekkilim Hüdayi Ünlüer terör örgütüne üye olmak suçlamasıyla yaklaşık 17 aydan bu yana tutukludur. Hakkında 3. iddianamenin 47. sırasında kamu davası açılmıştır. Duruşmaların başladığı 7.9.2009 tarihinden bugüne kadar ancak 15 kişinin sorgusu yapılabilmiştir. Bu sürede bugünden itibaren mahkemenize yeni gönderilen irtica ile mücadele eylem planı ve Erzincan Ergenekon davaları da eklenecektir. Arkadan başka dosyaların da bu davayla birleştirmek üzere zamanla önümüze gelip gelmeyeceği belli değildir. Tüm tahliye taleplerimize rağmen müvekkilimin tutukluluğuna devamına karar verilirken. Sorgusunun henüz yapılmamış olması ve delillerin toplanmamış olması gerekçe gösterilmektedir. Müvekkil yönünden üzerine atılı suç nedeniyle tüm deliller toplanmış ve dosyada muhafaza altına alınmıştır. Aleyhine veya lehine bu aşamadan sonra toplanabilecek yeni bir delil yoktur. Müvekkilin toplanan ve dosyada bulunan bu delilleri bu aşamadan sonra değiştirebilme ve etkileme şansı da yoktur. Müvekkilin sorgusunun henüz yapılmamış olması da artık bu aşamadan sonra tutukluluğun devamına gerekçe olamaz. Müvekkilin sorgusunun yapılması için yukarıda belirttiğimiz süreç göz önüne alındığında en az iki yıl daha süre gereklidir. Eğer sorgusu yapılana kadar müvekkil tutuklu kalacaksa zaten hakkında yapılan suçlamayla ilgili olarak yasada ilgili olan cezayı fazlasıyla infaz etmiş olacaktır. Tüm savunmalarımızda defalarca üzerine basa basa belirttiğimiz üzere; müvekkil yargılama sonucu aleyhinde dosyada cezalandırmasına yeterli delil olmadığı için kuvvetle ihtimalle beraat edecektir. Öğleden önce bizzat kendisinin beyan ettiği gibi, müvekkil önümüzdeki davaya imzasız ve isimsiz bir ihbar mektubuyla dahil edilmiştir. 17 aydır cezaevinde olması bu tutukluluk süresince telafisi artık bir daha mümkün olmayan maddi ve manevi büyük zararlar olması da yeterli görülmemiştir. En son bundan 10 gün kadar önce Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığında beyanı alınan gizli bir tanığın iddialarıyla müvekkilin Erzincan’da bulunan tesislerinde mühimmat aramak üzere iki gün süreyle kazı yapılmıştır. Bu iki gün süreyle müvekkil ve sahibi olduğu şirket malum basın organlarınca insafsız bir şekilde yeniden infaz edilmiştir. Müvekkilin fabrikasında ve arazisinde yapılan aramalar sonucu değil bir mühimmat bir tek paslı çivi dahi bulunamamıştır. Peki bütün bu haksız tutuklamalar ve yayınlarla özgürlüğü elinden alınan ticari itibarı sıfırlanan müvekkilin bu kayıpları nasıl telefi edilecektir? Tabi ki telafisi mümkün değildir ve telafi edilemeyecektir. Sayın Mahkeme başkanı tarafından da yaklaşık iki aydır müvekkilin tahliyesi istenmektedir. Fakat süre gelen iki birlik süreç nedeniyle müvekkil halen tutuklu olarak yargılanmaktadır. En son 14.05.2010 tarihli oturumda Sayın iddia makamı tarafından da müvekkilin tahliyesi istenmiştir. Müvekkil bir iş adamıdır. Atılı suçla uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Bundan sonra kaçma şüphesi delilleri karartma veya değiştirme olanağı bulunmamaktadır. Daha fazla mağduriyetine sebebiyet verilmemesi için tahliyesine karar verilmesini saygılarımla arz ederim.”

Sanık Taylan Özgür Kırmızı müdafii Av. Kazım Yiğit Akalın söz istedi verildi:" Efendim müsaadenizle bir sunum vardı dört sayfalık onun üzerinden giderek yapmayı planlıyordum, müsaade ederseniz. Efendim aslına bakarsanız sabahtan beri şunu şu önünüzde gördüğünüz sunumu hazırlamak için uğraşıyordum. Burada daha önce defalarca müvekkilimle ilgili müvekkilimi niye tahliye edilmesini gerektiğini niye suçsuz olduğuna ilişkin defalarca onlarca kez yaptığımız taleplerde içerdiğimiz konularla aynı konuları içermesine rağmen bu sefer sunuyla yapayım dedim. Ama burada bulunan sanıklar ve meslektaşlarımı konuşmalarından sonra içime sindiremediğim ve kendimi aptal konumuna düşürüldüğümü hissettiğim bir husustan sonra bu tür bir savunmayı yapmaktan vazgeçtim. Zira burada en başından itibaren yani yargılamanın en başladığı günden itibaren İbrahim Şahin diye yani İbrahim Şahin’in ekibi diye iddia edilen ve hiçbir şekilde burada hiç kimsenin ve sizinde inanmadığınıza emin olduğum bir suikast timinin 23 kişilik bir suikast timinin tahliyesi için çaba sarf ediyoruz. Ben bu yargılamanın ilk başladığı gün avukat arkadaşlara tahmin yürüttüğümüzde ilk kim tahliye olur ne şekilde tahliye olur şeklinde tahminler yürüttüğümüzde işte bu suikast timi büyük ihtimalle tahliye olacaktır. Hepsi saçma sapan çok özür dilerim ama saçma sapan iddialar içermektedir. Ben de şöyle bir şey düşünmüştüm. Bir kişiyi tahliye kararı verilse hepsine vermek zorundalar. Çünkü 23’ü hepsi birbiriyle aynı, hiçbirinin birbirinden farkı yok nasıl tutacaklar? Yani ne farkları var ki hepsine ettiren 23’üne ettirecekler. 23 kişiyi aynı anda ettiklerinde de büyük bir infial olacak ve böyle bir örgütün en önemli kanıtı olan. Yani olmazsa olmazı olan terör örgütünün olmazsa olmazı olan silahlı kanadının çökeceğinden de bunu yapamayacaklar diye kendi aramızda tahminler yürütmüştük. Ama bu beni yanılttı. Yaşanan süreç bu timden tek tek tahliyeleri gerçekleştirdiniz. Hala yani anlayamadığım bu timin burada olmasından olmasına neden olan üç tane suikast planı var. Ali Balkız, Kazım Genç, Mesrof Mutafyan. Bu üç planın iki tanesinin suikast hücre lideri tahliye ettiğiniz müvekkilim Muhammed Sarıkaya. Öbürü Mesrof Mutafyan’da gene tahliye ettiğiniz hücre lideri Kenan Temur. Rica ediyorum yani çok samimi söylüyorum kendimi aptal yerine konulmuş hissediyorum. Bunun hiçbir şekilde izahı edilemez yani ne burada ne siz, ne başkası ne üçüncü kişiler bunu izah edemez. Suikast liderlerini tahliye ettiniz. Üyeleri, üyeleri dışında AA BB CC olabilecek faraziyeleri burada tutuklu tutmaya devam etmektesiniz. Ben gencim ama aklı başında insanlarız. Yani siz biraz empati yaptığınızda bizim durumumuzu düşünebiliyor musunuz? Ya gerçekten kendimi aptal yerinde hissediyorum, konmuş hissediyorum. Şaka gibi biz burada piyango oynuyoruz bugün kim tahliye olur? Ha alttan başlarlar götürürler. Ali Oktay olur, öbür taraftan Servet Kaynak olmazda diğer arkadaşları olur. Ne farkları var? Hücre liderlerini tahliye ettik. Elemanları faraziye ile duran AA BB olabilecek elemanları burada tutuyoruz. Burada 15’ine aynı anda tahliye lazım. Ya belki çok büyük infial yaratacak. Basında tepki görecek. Lütfen yanlış anlamayın yani bu şu anda hissettiklerimi direk spontane geliştirerek söylüyorum. Bu nedenle; Sayın Başkan bu timin hepsinin tahliyesi yönünde oy kulandı. Sizlerde Sayın Üyeler Sayın Haşıloğlu, Sayın Özese; sizlerde daha önce bu timin liderlerine tahliye ettiniz. Eminim ki ya burada elbette şeyi konuşuruz hangi durumlarda tutukluluk gereklidir, tutuklu olmalıdır. Ama siz yıllarca örgüt davalarına baktığınız kimse hakimler olarak düşünün ki, suikast yapacak olan bir kişiyi hakkında kuvvetli suç şüphesi var ise onu yargılama sonuna orada tutarsınız. Hangi gerekçeyle? En azından bu kişi suikast timi timse, suikastçı ise kendisine veya başkalarına zarar verme olasılığı kuvvetli suç şüphesi olabilir. Eğer burada iki tane suikast liderini Muhammed Sarıkaya ve Kenan Temur’u tahliye ettiyseniz siz böyle bir planın olmadığını sizlerde inanıyorsunuz. Sayın Özese, Sayın Haşıloğlu sizlerde inanıyorsunuz. Burada geri kalanını sırası gelsin süreç geçsin diye onlarca yani onun üzerinde insanın vebalini almanın bizimde burada olmamızın hiçbir mantıklı izahı yok. Diyebilirsiniz ki değişmedi şartlar. Benim müvekkilim 2009 kış ayında girdi içeri. Bu ikinci yazı. Değişen bu, iki yazdır bekliyor ve bunu da anlatmak istiyorum ben bugün kendisinin konuşmasını istedim. Senin tahliye olacağını düşünüyorum çünkü önümüzde bir süre tatil olası tatil var, bir buçuk ayın üzerine duruşma olmama ihtimali var ve bugüne kadar 17 aydır içeridesin bu ay 20 ayı bulabilir. Yedi buçuk yılla yargılanıyorsun yedi buçuk yıl yani sen bunun beşini yatacaksın e yarısını yattın. En azından bunu düşünerek tahliye edebilirler. Bana şey dedi Yiğit ümitlenme dedi. Burada da kendimi kötü hissettim. Normal şartlarda nasıl olur sizlerde bilirsiniz, sanıklar devamlı ümitlidir ben ne zaman tahliye olacağım diye, avukatlar kendini telkin ederler, ümitlenme lütfen dikkatli ol, yani öyle olmayabilir. Burada konum konumlarımız ters onun ümidi yok, bana ümitlenme diyor. Sizden ne benim ne de müvekkilimin ümidini kırmamanızı ve müvekkilimi daha fazla gereksiz yere tutuklu tutmamanızı ve kendisini tahliyesine karar verilmesini arz ve talep ediyorum, saygılarımla.”

Sanık Emcet Olcaytu müdafi Av. Murat Bülent Hattatoğlu söz istedi verildi:" Çok uzun konuşmanın artık bana göre anlamı yok, hatta konuşmanın anlamı yokta konuşalım dedik. Daha önce beyanda bulunduk çeşitli defalar dilekçelerimizde var sözlü ifadelerimizde var; CMK madde 101’i ve Anayasa madde 141/3’ü ihlal etmeyi yani suç işlemeyi bugün bırakınız dedik. Suç şüphenizi iddianızı delillere dayandırın gerekçelendirin dedik. Tutukluluğun devamı için öngördüğünüz sebepleri açıkça bildirmeye zorunlusunuz yasa ve anayasa böyle emrediyor dedik, hiçbir faydası yok. Savunmalarımızın, beyanlarımızın, dilekçelerimizin, yasaların, delillerin, gerekçelerin nezdinizde hiçbir hükmü yok. İthamların tek tek çürütülmüşlüğünün de sizde bir etkisi yok. Yasa, hukuk ne derse desin siz maalesef bunları çiğnemekte kararlı görünüyorsunuz. Tahliye talebinin herhangi bir talepte bulunmanın bir anlamı kalmadı. Bizi burada avukatları burada bir figüran haline hatta ve hatta dekor haline düşürdünüz. Bizim varlığımızı, bizim savunma faaliyetimizi anlamsızlaştırdınız. Faydası yok çünkü. Ortada bir delil göstermiyorsunuz ki o delili, o delilin aksini ispat edelim ki böyle bir zorunluluğumuz yok. Bizim müvekkillerimizin suçsuzluğunu ispat etmek müvekkillerimizde kendi suçsuzluğunu ispat etmek gibi bir yükümlülüğü yok. Buna rağmen insanlar buna çoktan razı. Ben suçsuzluğumu ispat edeyim diyor. Göster suçumun delilini de ne iddia ediyorsan onu ben ispat edeyim diyor, bu da yok. Şimdi efendim, burada ben size başka bir şey söyleyeceğim. Müvekkili ve onunla aynı durumda benzer durumda olan diğer sanıkları böyle bir buçuk yıl, iki yıl, üç yıl tutuklu bulunduran sizler; hiçbir ortada hiçbir gerçek ve geçerli delil yokken, yokken. Yasadışı delilleri ve ilgisiz delilleri reddediniz. 206. maddenin 2. fıkrasının A ve B bentlerine uygulayarak denildiği zaman, hükümle birlikte değerlendirilmesine diyerek kaplumbağaların bile belki göremeyeceği bir geleceğe atmak yolunu seçiyorsunuz. Bunu yapan siz, sizin verdiğiniz tahliye kararlarına itirazen inceleme merkezi olan mahkeme Beşiktaş’taki diğer mahkemeler, özel yetkili mahkemeler dediğimiz 9’dan 14’e kadar olan mahkemeler. Burada bizim müvekkillerimize bunları yapıyorlar da ortada hiçbir delil yok, tutukla tut içeride, tutukla tut içeride şeklinde bir muameleye tabi tutuyor da, diğer başka davalarda başka suçlardan itham altında bulunan kimseleri hem de hangi delillerle somut delillerle desteklenerek itham altında bulunan kimselere hangi süreler tutuklu tutmuş, hangi sürelerde tahliye etmiş? Bu kararlara baktığınız zaman esef ediyorum. O kararlara bakıyorum esef ediyorum. Bir kere daha kanıyor içim. Başka daha fazla konuşmak istemiyorum. Yasaları ve Anayasayı çiğnemekten vazgeçiniz, tekrar tahliye talep ediyorum. Saygılar.”



Mahkeme Başkanı:" İddia makamından soruldu.

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Sayın Başkan, sanık ve sanık müdafileri taleplerinin bir kısmına ilişkin iddia makamı mütalaasını bildiriyorum. Sanık Ahmet Tuncay Özkan müdafi Sayın Av. Ahmet Çörtoğlu’nun 4.6.2010 havale tarihli, a) 1 rakamı ile işaretlenen dilekçesindeki Susurluk Raporu konulu Mahkeme ara kararından dönülmesi talebi hakkında önceki duruşmalarda bildirdiğimiz mütalaamızın esas alınmasına, b) 2 rakamı ile işaretlenen dilekçesindeki talebinin kabul edilip İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine yazı yazılarak, 2008/185 Esas sayılı dava dosyası içerisindeki Orhan Aykut isimli kişiye ait tüm aşama ifadelerinin onaylı bir örneğinin çıkartılıp Mahkemeye gönderilmesinin istenilmesine, Sanık Durmuş Ali Özoğlu’nun, 04.06.2010 havale tarihli dilekçesindeki, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığına yazı yazılarak, MİT görevlilerinin bazı dava sanıkları ile kendi inisiyatifleri ile mi ilişkide bulunduklarının ve kurum olarak dava ile ilgilerinin ne olduğunun Mahkemeye bildirilmesi talebinin, yargılamaya bir yenilik katmayacağının dosya kapsamına göre anlaşılması karşısında reddine, Sanık Fahri Kepek’in, 04.06.2010 havale tarihli, a) 1 rakamı ile işaretlenen dilekçesindeki açıklamaları içeriğine göre kalem araştırması yaptırılarak, dilekçede listelenen telefon görüşmesi ses kayıtları varlığının araştırılmasına, var ise bilirkişi tayin edilerek çözümünün yaptırılarak dosyaya eklenilmesine, bir suretinin de sanığa verilmesine, b) 2 rakamı ile işaretlenen dilekçesindeki talebinin de kabul edilip CMK. 250. Maddesi ile Yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılarak sanık ifadesinin kayda alınıp alınmadığının bildirilmesi ile alınmış ise Mahkemeye gönderilmesinin istenilmesine, c) 3 rakamı ile işaretlenen dilekçesindeki, sadece talep günleri duruşmaya gelmek istediğini içeren talebinin sanığın tutuklu olması ve geçerli bir mazeretinin bulunmaması nedeniyle reddine, Sanık Mustafa Abbas Yurtkuran müdafi Sayın Avukat Deniz Baykal’ın, 31.5.2010 havale tarihli dilekçesindeki talebinin kabul edilerek, sanığa ait ruhsatlı mermilerin iade edilmesine, Sanık Tanju Güvendiren’in, 03.06.2010 havale tarihli dilekçesindeki talebinin kabul edilerek, telefon görüşmesi ses kayıtlarının kendisine verilmesine, Sanık Ali Oktay Şahbaz’ın, 31.5.2010 havale tarihli dilekçesindeki taleplerinin kabul edilerek, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’ndan 505 455 06 64 numaralı telefon hattının ayrıntılı HTS raporunun Excel olarak dijital ortamda gönderilmesinin istenilmesine, dilekçesinde belirttiği telefon görüşmesi ses kayıtlarının kendisine verilmesine, Sanık Oğuz Bulut’un, 01.06.2010 havale tarihli dilekçesindeki hakkındaki davanın ayrılması talebinin, iddianame anlatımı ve dosya içeriğine göre reddine, Sanık Yaşar Oğuz Şahin’in, 01.06.2010 havale tarihli dilekçesindeki talebinin, dava kapsamında yargılandığı daha önce ilgili idari makama bildirildiğinden reddine, Sanık Hasan Atilla Uğur’un, 18.5.2010 havale tarihli dilekçesindeki talebinin kabul edilerek, kardanadam111@gmail.com isimli e-posta adresi konusunda yazılan yazı cevabının çabuklaştırılmasının istenilmesine, Sanık Mustafa Dönmez’in, 04.06.2010 havale tarihli, a) 1, 2 ve 3 rakamı ile işaretlenen dilekçelerindeki talepleri konusunda önceki duruşmalarda bildirdiğimiz mütalaalarımızın esas alınmasına, b) 4 rakamı ile işaretlenen dilekçesinin Antalya Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilerek dilekçe içeriğine göre gerekli araştırmanın yapılıp sonucunun Mahkemeye bildirilmesinin istenilmesine, c) 5 rakamı ile işaretlenen dilekçesindeki taleplerinin kabul edilip Emniyet Genel Müdürlüğü’ne yazı yazılarak Ankara Zir Vadisindeki kazılar konusunda jeolojik rapor alınıp alınmadığının Mahkemeye bildirilmesinin istenilmesine, d) 6 rakamı ile işaretlenen önceki taleplerini içerir talepleri konusunda kalem araştırması yaptırılmasına, Sanıklar Hasan Ataman Yıldırım, Fahri Süslü, Emcet Olcaytu ile Sanık Ahmet Hurşit Tolon müdafileri Sayın Avukatlar İlkay Sezer ve Yasemin Antakyalıoğlu’nun, 04.06.2010 tarihli dilekçelerindeki talepleri konusunda önceki duruşmalarda bildirdiğimiz mütalaalarımızın esas alınmasına, Sanık Emcet Olcaytu’nun, Sözlü beyanındaki talebinin kabul edilerek, soruşturma aşamasında hakim kararıyla kamuya açık yerlerdeki faaliyetleri ve işyeri teknik araçlarla izlenmesine ilişkin yapılan işlemlerin bildirilmesi için CMK. 250. Maddesi ile Yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılmasına, Sanık Ahmet Hurşit Tolon müdafileri sayın Avukatlar Köksal Bayraktar, Dilek Helvacı, Yasemin Antakyalıoğlu ve İlkay Sezer’in, 04.06.2010 havale tarihli dilekçelerindeki Mahkemenize ait 2010/106 Esas sayılı dava dosyasının iş bu dava dosyası ile birleştirme talebinin reddine karar verilmesi taleplerinin, iddianamedeki anlatıma göre reddine, Şikâyetçiler Ali Balkız ve Kazım Genç vekili sayın Av. Cemal Yüce’nin 31.05.2010 havale tarihli dilekçesindeki davaya katılma talebinin, iddianamede bu kişilerin şikâyetçi olarak gösterilmelerine, iddianame ve dosya kapsamındaki açıklamalara göre suçtan zarar görme ihtimallerine göre Ceza Muhakemesi Kanunun 237’nci maddesi uyarınca kabul edilmesine, Sanıklar Hüdai Ünlüer ve Muzaffer Öztürk’ün önceki duruşmalarda bildirdiğimiz görüşümüzdeki gerekçeler uyarınca adli kontrol altına alınarak tahliyelerine, Sanık Turhan Çömez hakkındaki yakalama emri kararının devamı ile infazının beklenilmesine, Bizzat veya müdafileri aracılığı ile tahliye talebinde bulunan tutuklu sanıklar ile diğer tutuklu sanıkların, Kendilerine yüklenen terör örgütü yöneticisi veya üyesi olmak ile buna bağlı suçları işlediklerine dair iddianamede de gösterilen kuvvetli suç şüphesi doğuran delillerin bulunması, Yüklenen bu suçun CMK 100/3 üncü maddesinde sayılı tutuklama nedenlerinden olması, Tutuklama nedenlerinde herhangi bir değişiklik olmaması hususları gözetilerek. Tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur.”

Duruşmaya kısa bir ara verildi.

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.

Dosya incelendi.



GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

1-Sanıklar ve müdafilerin tahliye talebi dışındaki yazılı ve sözlü talepleri hakkında tutanaklar yazıya döküldüğünde celse arası değerlendirilerek karar verilmesine,

2-Sanık Turhan Çömez’in yakalamasının beklenilmesine,

3-Dosya kapsamı delil durumu suç vasfının değişme ihtimali dikkate alınarak sanık Ali Oktay Şahbaz’ın atılı suçtan BİHAKKIN TAHLİYESİNE başka suçtan hükümlü veya tutuklu değil ise tahliyesi için yazı yazılmasına,

Hakkında Yurtdışı Çıkış Yasağı konulmasına bu konuda ilgili yerlere yazı yazılmasına,



4-Dosya kapsamı, her sanığa iddianamede ayrı ayrı isnat olunan suçlamalar ve bunlarla ilgili sevk maddeleri, delillerin tamamen toplanmamış olması, atılı suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığının devam etmekte ve bu suçların CMK’nun 100/3. maddesinde sayılan suçlardan olması ve bir kısım sanıkların halen savunmalarının alınmamış olması dikkate alınarak diğer tutuklu sanıkların mevcut hallerinin sürdürülmesine, ancak Sanıklardan Mustafa Ali Balbay ve Ahmet Tuncay Özkan’ın üzerlerine atılı suçların vasıf ve mahiyetlerine, mevcut delil durumlarına, tespit olunan savunmalarında ki anlatımlara, toplum içerisindeki konumlarına, isnat olunan suç vasıflarının değişme ihtimallerine, tutuklamadan beklenen gayenin sağlanmış olmasına, bu aşamadan sonra kaçma, saklanma ve delilleri karartma şüphelerinin bulunmadığına ve de gerekirse haklarında Adli Kontrol Uygulamasının düşünülebileceğine, Sanık Cengiz Köylü’ye isnat olunan suçların vasıf ve mahiyetlerine dosyada mevcut delil durumuna, suç vasıflarının değişme ihtimaline, resmi görevli olup bu aşamadan sonra kaçma, saklanma ve de delilleri karartma şüphesinin bulunmamasına tutuklamadan beklenilen gayenin sağlanmış olmasına ve de gerekirse hakkında Adli Kontrol Uygulamasının da düşünülebileceğine, Sanıklar Emcet Olcaytu, Mustafa Özbek ve Hasan Ataman Yıldırım isnat olunan suçların vasıf ve mahiyetlerine dosyada mevcut delil durumuna, suç vasıflarının değişme ihtimaline, toplum içerisindeki konumlarına, bu aşamadan sonra kaçma, saklanma ve de delilleri karartma şüphelerinin bulunmamasına tutuklamada beklenilen gayenin sağlanmış olmasına, sanıkların yaşlarına ve de gerekirse haklarında Adli Kontrol Uygulamasının da düşünülebileceğine, Sanıklar Muzaffer Öztürk, Osman Gürbüz ve İbrahim Özcan’a isnat olunan suçların vasıf ve mahiyetlerine, dosya kapsamına göre suç vasıflarının değişme ihtimallerine, tespit olunan savunmalardaki anlatımlara, tutuklamadan beklenen gayenin sağlanmış olmasına, bu aşamadan sonra kaçma, saklanma ve delilleri karartma şüphelerinin bulunmadığına ve de gerekirse haklarında Adli Kontrol Uygulamasının düşünülebileceğine, Hamza Demir, Hüdayi Ünlüer, Mehmet Koral ve Ersin Gönenci’ye isnat olunan suçların vasıf ve mahiyetlerine, dosyada mevcut delil durumlarına üzerlerine atılı suç vasıflarının değişme ihtimallerine, tutuklamadan beklenen gayenin sağlanmış olmasına, bu aşamadan sonra kaçma saklanma ve delilleri karartma şüphelerinin bulunmadığına ve de gerekirse haklarında adli kontrol uygulamasının düşünülebileceğine, sanık Mehmet Haberal’a isnat edilen suçların vasıf ve mahiyetlerine, dosyada mevcut delil durumuna, savunmasındaki açıklamalarına, suç vasıflarının değişme ihtimaline, sosyal ve mesleki konumuna, bu aşamadan sonra kaçma, saklanma ve delilleri karartma şüphesinin bulunmamasına, tutuklanmadan beklenilen gayenin de sağlanmış olmasına, yaşına ve gerekirse hakkında Adli Kontrol Uygulamasının da düşünülebileceğine, Sanıklar Mehmet Dalagan, Ayhan Atabek, Yaşar Oğuz Şahin, Zerrar Atik, Murat Çavdar, Fahri Süslü, Oğuzhan Sağıroğlu, Servet Kaynak ve Taylan Özgür Kırmızı’ya isnat olunan suçların vasıf ve mahiyetlerine dosyada mevcut delil durumuna, suç vasıflarının değişme ihtimaline, resmi görevli olup bu aşamadan sonra kaçma, saklanma ve de delilleri karartma şüphelerinin bulunmamasına tutuklamadan beklenilen gayenin sağlanmış olmasına ve de gerekirse hakkında Adli Kontrol Uygulamasının da düşünülebileceği dikkate alınarak, isimleri yazılı bu sanıklarında tahliye edilmeleri gerektiği yönünde oy kullanan Mahkeme Başkanı Köksal Şengün’ün karşı oyuyla ve oy çokluğuyla, Tahliye taleplerinin reddine dair verilen ara karara İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine itiraz hakları bulunduğu konusunda sanıklar ve müdafilerine ihtarat yapılmasına, ( Hazır sanıklar ve müdafilere ihtarat yapıldı )

Bu nedenle duruşmanın 10.08.2010 günü saat 09.00’a bırakılmasına oybirliği ile karar verildi.04.06.2010


BAŞKAN 20909 ÜYE 28298 ÜYE 37266 KÂTİP 128002


Yüklə 0,58 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin