Sanık Levent Ersöz müdafi Av. Ali Rıza Dizdar:”Bitireceğim, bitireceğim tabi kaç.”
Mahkeme Başkanı :”Süre doldu zaten.”
Sanık Levent Ersöz müdafi Av. Ali Rıza Dizdar:”Oo sizin Saygıdeğer şeyinizi bir daha atlatmak istiyorum.”
Mahkeme Başkanı :”Lütfen buyurun toparlayın.”
Sanık Levent Ersöz müdafi Av. Ali Rıza Dizdar:”Toparlıyorum yalnız bir şey söyleyip öyle toparlayacağım. Şimdi Sayın Başkan, ben insanlara güvenmek istiyorum. Ben örnek vererek ben kendimden örnek vererek insanlara güvenmek istiyorum. Küçük bir odada çok küçük bir odada ve bende bu tarihe tanıklık yapıyorum küçük bir odada idam cezalarının kaldırılması ile ilgili bir il başkanı ile konuşuyordum. Heyetin başı bendim çağdaş hukukçular derneği başkanıydım. Bu kişi bana dedi ki aynen şunu söyledi, yok kardeşim dedi idam cezaları kalkmaz. Fatih Sultan Mehmet kanunları gelecek bu ülkeye dedi. Fatih Sultan Mehmet kanunlarını tatbik edeceğiz dedi. Bu kişi sonra girdi seçim kaybetti. Seçim kaybedince rahmetli hakime ana avrat küfür etti hakimde şikayetçi buldu bulundu hakimin de avukatlığını ben yaptım. Yıllarca evvel bu kişi ilk defa cezaevini tattı. Bu kişi Sayın Başbakanımız Erdoğan’dır. O düşünce nasıl oldu da bugün değişti diye bakamıyorum. Şimdi benim müvekkilim tutuklu kaçabilecek durumda değil, kaçma ihtimali hiç mi hiç yok zaten artık o hastaneye, hastaneye bağımlı bir insan. Kelebek kovalayamaz, çoluğunu çocuğunu en çok sevdiği torununu alıp parkta yürüyemeyecek yürüme olanağı yok. Bacağının kestirilmemesi için uğraşıyor. Şimdi bütün raporlar sizde 7.6’da da biliyorsunuz sizin üstün gayretlerinizle hatta çok teşekkür ediyorum hakikaten kaleme teşekkür ediyorum araç gönderdiler hastaneden raporları aldılar elden teslim aldılar adli tıpa bir daha gidiyor. Ama ben adli tıp kurumuna güvenmiyorum. Net konuşuyorum, net konuşuyorum bu davada bu davada bu davada müdahil durumunda olan müdahil durumunda olan bir profesörün bulunduğu ana bilim dalına götürdüm ben bütün evrakları Şebnem Kuru fincancı o ana bilim dalı inceledi A’dan Z’ye kadar inceledi ve A’dan Z’ye kadar inceledi ve benim müvekkilimin cezaevi koşullarında olamayacağını yazdı. Ölüm tehlikesi içinde olduğunu söyledi, intihar riskinin çok yüksek olduğunu söyledi, tedavisinin mümkün olmadığını söyledi, takip edilmesini söyledi. Siteni var bacağından kesilme tehlikesi var nekrotitan fasit, eğer şu anda hastanede durdurmazsa vücuda yayılacak onu durduruyorlar. Beyine giden damarlarda sakatlık olduğu için ameliyat edildi bir taraftan da prostatı var. Dünde savunmasını bitirdi. Şimdi temel ilke 109. maddeye dönüyorum ben 109. madde de CMK’da her ne kadar sınırlı gösteriliyorsa da sınırsız bölümü de var sınırsız kısmı da var. Derki, yukarıdaki şık nazara alınmayıp böyle rahatsızlıkların olan dönemlerde yurtdışına çıkma yasağıyla belli bir teminatla. Teminat talep edemiyorum çünkü dün Sayın yargıçta ordaydı gördü bizden gene para istediler yok ki parası arkadaşları topladı 5 milyar lira, o 5 milyar lirayla konferans verildi. Herkes cebinden 50 lira, 100 lira koydu evet maalesef. Şimdi kefalet desem kefalet verecek parası yok sadece askeri onuru var. Yurtdışına çıkışını da anlattı görevle gitmişti yurtdışına gelişini de anlattı. Kendi hakkında gözetim ve yakalama kararı çıktığı için yurda geldi ve ameliyatını olup gelecekti, ama arkasından bir şey ilave etti maalesef bir şey ilave etti. Üzülerek söyleyeyim GATA olabilir başka yer olabilir ama hastalıkları ordan kaptı ve kaptığı hastalıklarla bugün perişan durumda ama ayakta gözleri dik başı yüksek tahliyesini talep ediyorum tedbirle tahliyesini talep ediyorum bana bu olanağı da verdiğiniz için sizlere teşekkür ediyorum.”
Sanık Cengiz Köylü söz istedi verildi:”Sayın Başkanım, Heyetinize saygılarımı sunuyorum. Sayın Başkanım, 15 yaşında Türk Silahlı Kuvvetlerine katıldım. Ne yaptığım dakikası dakikasına günü gününe kayıtlarda mevcut. Türkiye’nin en önemli kurumunun bir mensubuyum yıllarca takip edildim sicil amirlerim tarafından ve bir sabah iftira ile uyandım. Tam 4 yıl geçti yaklaşık 4 yıl olacak. Yani koskoca Türk Silahlı Kuvvetleri var, bunun istihbarat teşkilatı var, askeri yargısı var, sivil yargısı var ve bana bu atılan iftiranın ortaya çıkmasını komployu kuranların ortaya çıkmasını bu güne kadar bekledim ve 18 aydır tutukluyum ve 2, 3 ay var neredeyse 2 yıl olacak Sayın Başkanım ifademi yapmaya. Mahkemenize buraya geldiğim günden itibaren iddia makamının yapmamış olduğu soruşturmayı gerçekleri bir türlü ortaya çıkaramadı sadece MİT’in bir raporu ile 18 aydır tutukluyum Sayın Başkanım ve benimle beraber bu iddia edilen faaliyetleri yaptığı iddia edilen 44 kişi var, hiç birinin ifadesi alınmadı. Bunlar nerde? Lider olarak bir tane imam ilkokul mezunu imam oldu ondan direktif aldığım ileri sürülüyor, imam yok ortada. Yani bunla yalnız başıma suçsuzluğumu sizlere ispat etmeye çalışıyorum. Yani buraya geldiğimden itibaren Genelkurmay Başkanlığından taleplerimiz oldu, hava kuvvetleri askeri savcılığından taleplerimiz oldu MİT’e defalarca yazı yazdık. MİT artık tamam diyor ya diyor ben diyor bir şey yazdım yok diyor bu açık bir şekilde yazılırda mevcut. Elimde diyor bir somut delil yok diyor bu bir ham duyumdu, ihbardı. Ben bunu ikaz mahiyetinde teyit etmeden gönderdim diyor ve iddia makamı bunu bildiği halde hiçbir soruşturmayı derinleştirmeden beni aldı tutukladı 18 aydır buradayım tutukluyum. Daha ne kadar süreceğini bilemiyorum ve ne yazık ki askeri savcılık tarafından bu derinlemesine soruşturuldu ben 7 ay önce oradaki dosyanın getirilmesini talep ettim. Yani oraya baksanız herkesin ifadesi var. Bütün resmi makamlarla yazışmalar var gerçek ortada tam 1 sene önce 2 tane askeri savcı Başsavcı bir tane bilgi notu hazırlıyor Sayın Başkanım lütfen o bilgi notunu talep edin bir okuyun Genelkurmay Başkanına arz edilmiş bu bilgi notu ve bu bilgi notunda söylediği özetle şu biz bunu araştırdık bu bir komplodur Cengiz Köylü’nün hiçbir suçu yoktur diyor Başkanım. Yani koskoca silahlı kuvvetlerin başsavcısı bunu bu komplodur diyor. Hiçbir suçu yoktur diyor gerçekten ben iddia edilen faaliyetler sırasında yurtdışındayım. O İbrahim Arslan denilen lideri tanımıyorum nerde bu, böyle birinin olmadığı o iş yerinde çalışmadığı ortaya çıktı. Harp okuluna askeri öğrencileri aldığım iddia ediliyor. Hiç birini tanımıyorum ortaya çıktı. Ben yurtdışındayım o iddiaların yapıldığı zaman. Görev yaptığım harp akademisindeki ilişkilerim yani bir örgütsel irtibat olarak sunulmaya çalışıyor onlarla dahi benim telefon irtibatım yok sadece 2, 3 kişi var görevim gereği 1 defa, 2 defa konuşmuşum. TİB’ten bir çok dökümler geldi HTS kayıtları geldi ve 1 yıllık baz istasyonum geldi yani gerçekten 1 yıllık baz istasyonları incelediğinizde evimden dışarı çıkmamışım dakika dakika gözüküyor. Harp okulunun olduğu Yeşilyurt’a bir tane kaydım yok. O öğrencilerin ifadeleri var dosyada hepsi hiç biri beni tanımadığını söylüyor. Akademide eğitim amacıyla gelen öğrencilerin ifadeleri var hiçbiri beni tanımadığını söylüyor. Bu faaliyetlerin alevi kesimle yürütüldüğü ileri sürülüyor nerde bu alevi kesim, kim bu Balabanlılar ben tanımıyorum Sayın Başkanım tanımıyorum nerde bu niye burda değil? Ben suçsuzluğumu burda tek başıma nasıl ifade edeceğim? Sadece sizin adaletinize sığındım 18 ya geçti ve gerçekten bunun sonucunda hiçbir suçumun olmadığı ortaya çıkacak yani sabırla ifade vermeyi bekliyorum ama 18 ay geçti yani hesap ediyorum daha 3 ay en az önümde lütfen bu hava kuvvetleri askeri savcılığının dosyasını bir an önce inceleyin o bilgi notunu yani bu soruşturmayı yapan 2 savcıda nasıl olduysa hakkında dava açıldı. Yani somut hiçbir şey yok delil yok Başkanım ortada hayalet hepsi iftira ses kayıtlarım var yani vereyim 21 tane 24 tane ses kayıt var baştan sona günlerce dinliyorum bu ses kaydını dinleyen iddia makamında nasıl bir vicdan nasıl bir kalp varda beni 18 ay burda tutuyor. Her gün isyan etmiştim suçsuzluğuma iftirayı uğradığımı ortaya koyuyorum bu insanları tanımadım diye her ses kaydında böyle bağırıyorum. Uğradığım iftira karşısında yani bütün deliller ortada Başkanım geçen duruşmada bu hava kuvvetleri başsavcısının işte soruşturma yürütülüyor tanımıyorum kendisini yürütmüş şimdi uğraşıyor onun verdiği ifadeleri isteyin bilgi notunu isteyin lütfen 4 yıl oluyor tam 4 yıl nasıl gerçekleşmez. Yani sırada ben simitçi, gazozcu değilim devletine ibadet eden gibi hizmet etmiş bir kurmay albayıyım. Her dakikam belli nerede görev yaptığım belli yani bir insanın suçlusu siz olduğu çıkmaz mı? İddia makamı bir ham duyuma istinaden beni tuttu attı bu kazanın içerisine 18 aydır yatıyorum. Saygılarımı sunuyorum.”
Sanık Mustafa Dönmez söz istedi verildi:” Sayın Başkanım Sayın mahkeme heyeti, 07 Ocak 2009 tarihinde Sapanca sözde aramalarında bulunduğu iddia edilen Porsait marka makineli tabanca çıkmıştır, silah görüntüsünü açabilir miyiz?”
Mahkeme Başkanı :”Sürenizi iyi kullanın.”
Sanık Mustafa Dönmez:”Anlaşıldı Başkanım silah görüntüsü, silah görüntüsü üzerinde yazan F5’e basabilir miyiz bunu büyütelim. Sapanca’da bulunduğu iddia edilen bu Porsait marka Mısır menşeli makineli tabancanın namlusu derin karıncalı ve bakımsız olduğu. Yine Sapanca’da bulunan malzemenin üzerinde adli emanet mühürlerinin çıkmış olması bu silahın adli emanet depolarında bekletildiğini hatıra getirmektedir. Antalya’da 2006 yılında Hayalet 1 operasyonunda bir adet Porsait marka Mısır menşeli tabanca ele geçirilmiştir. Sapanca’da bulunan tabancayla birebir aynı olmasına rağmen bu bilgi gizlenmiştir ekspertiz raporunda Sapanca’da yapılan aramada ele geçen tabancanın seri numarası mevcuttur. Antalya’da ele geçen aynı tip ve aynı menşeli tabanca karşılaştırıldığında seri numaraları aynı olduğunda ki bu tabanca Türkiye’de başka hiçbir olayda adı geçmeyip kolay temin edilebilecek bir tabınca değildir ve Türkiye’de araştırdım tek olay 2006 yılında Hayalet operasyonuna kadar Türkiye’de bu silah hiçbir adli olaya karışmamış. Çünkü mermisi özel. Bu olay iki silah karşılaştırıldığında gerçek ortaya çıkacaktır. İki farklı yerde bulunduğu iddia edilen silahın sis kutusu mühimmatında olduğu gibi birebir aynı çıkacağını düşünüyorum. Bu nedenle bu konudaki istemim 7 Ocak 2009 tarihinde Sapanca sözde aramalarında bulunduğu iddia edilen Porsait marka Mısır menşeli makineli tabancanın üzerinde bulunan tanıtıcı bilgiler yerinde görüp kıyaslamak maksadıyla Antalya’da 2006 yılında Hayalet 1 operasyonunda ele geçen bu silahın kıyaslandırılmasını mahkeme heyetince veya görevlendireceği Naip Hakim tarafından yapılmasını talep ediyorum. Zir vadisinde bulunan mühimmat görüntüsünü açalım. Büyütebilir miyiz?”
Salonda Zir vadisine ait fotoğraf gösterildi.
Sanık Mustafa Dönmez:” Zir vadisinde 12 Ocak 2009 tarihinde aramaya başlar başlamaz resimde de görüldüğü gibi mühimmat çıkacağı bilinmiş ve naylon dahi hazırlanmıştır ve 19 tane televizyon kanalı hazır edilmiştir polisin yaptığı bir operasyondur bu. Tüm diğer aramalarda jeolojik hangi tarihlerde gömüldüğüne dair bu mühimmatların jeolojik rapor alınmıştır ama Zir vadisinde alınmamıştır. Aynı zamanda topraktan çıkartılan mühimmatlar üzerinde bulunan materyallerden fiziksel ve biyolojik raporlar olup olmadığı tespit edilmiştir. Ben bunların Emniyet Genel Müdürlüğünden sorulmasını talep ediyorum. Sayın Başkanım. Bu meyanda bunlar tabiî ki soruşturma safhasında CMK’nın 170. maddesinin 5. fıkrasında incelenmesi gerekirdi. Ancak ben bu kovuşturma safhasında bunun yapılmasını talep ediyorum. Çünkü mühimmatın toprağa gömülmüş olduğu yaklaşık zaman diliminin jeolojik rapor ile tespitinden sonra sinyalsel adreslerinin ilgili telefon firmalarından sorulmasına çünkü ben bir senedir teknik takiple izleniyormuşum. Eğer bunun bu rapor alınır ise gömüldüğü tarih var ise benim o tarihlerde orda olup olmadığım da kayıtlarda çıkmış olacaktır o yüzden sadece benim bu gömülerin dışında sadece benim bununla ilgili araştırmamam yapılmamıştır bunu talep ediyorum Sayın Başkanım. Kroki görüntüsünü açabilir miyiz? Defterimde iddia edilen, çizildiği iddia edilen kroki bu şekildedir Sayın Başkanım. TÜBİTAK’ta mevcut teknoloji kullanılarak defterde mevcut diğer yazılar ile aynı zamanda veya farklı zamanlarda yazılıp yazılmadığının tespiti yapılabilmektedir. Ben bunu talep ediyorum TÜBİTAK’a gönderilerek çünkü bu teknoloji TÜBİTAK’ta mevcutmuş. Aynı zamanda mı çizilmiş bunlar? Yani bu yazının hemen arkasında çizildiğine göre sıkıştırıldığına göre aralarında yazılma ve çizilme zaman farkı var mı Sayın Başkanım onun tespit edilmesini istiyordum. El bombası görüntülerini açabilir miyiz?”
Salonda Sapanca ev aramasına ait fotoğraf gösterildi.
Sanık Mustafa Dönmez:”Sayın Başkanım 7 Ocak 2009 tarihinde Sapanca’da sözde ev aramasında mühimmat bulunduğu bildirilmiştir. Bulunduğu iddia edilen mühimmatların yanında el bombası fünyelerinin de bulunduğu bildirilmiştir bakınız el bombaları ve fünyeleri var. Bunlar çıplak gözle bile birbirlerine uymadığı görülmektedir. Fünyeler M204A2’dir gövdeler farklıdır. Bulunan malzemeler arasında gövdeler ve fünyeler birbirine uyumlu hale getirecek adaptörde çıkmamıştır. Bu duruma göre bulunduğu iddia edilen fünyeler gövdeleri patlatamaz. Bir sonraki yansıya gelelim. 2 gün sonra da Gölbaşında bulunan fünyeler ekranda görüldüğü gibidir Sayın Başkanım üzerindeki kafile numaraları silinmiştir ben bunların da yine bir polis operasyonu olduğunu orda bulunan fünyelerin oraya koymuş oldukları fünyelerin 2 gün sonra Gölbaşında bu fünyelerin silindiğini düşünüyorum. Devam edelim. Şimdi bu ekranda görünen 126248 sicil numaralı bomba uzmanı bu mühimmatların patlayacağını, bu mühimmatların sağlam olduğunun raporunu vermiştir. Daha önceki 12 Mart toplantısında celsede arz etmiştim. Bu mühimmatlar patlayacak durumda değillerdir ben bunu bir uzman olarak söylüyorum bununla ilgili de verilen raporun sahteliğini bu polislerin bunları baştan sağma hazırladıklarını ve 3 ayrı yerde bulunan yerde aynı saatte ve aynı günde aynı kişi tarafından rapor hazırlanmasında tesadüf olmayacağını biliyorum. İçlerinde olduğu söylenen mühimmat olduğu söylenen mühimmatlarında ekspertiz raporlarını da savunma da çok net arz edeceğim, farklı olduğunu bunların Sayın savcıları Sayın yargıçları nasıl yanılttıklarını göstereceğim. Dolayısıyla bu konuyla ilgili istemim Sapanca’da bulunduğu iddia edilen fünyelerin aynı yerde bulunduğu iddia edilen el bombaların gövdeleri ile uyumlu olup olmadığının bilirkişi vasıtasıyla tespitinin yapılmasını talep ediyorum. Çünkü fünyeler M204A2 gövdeler M204A1’in gövdeleridir bunlar adaptör olmadan kullanılamazlar aynı zamanda bir geriye gelelim bir daha geriye gelelim. Bakınız fünyelerin üzeri açıktır açıkta olan bir mühimmat bir ay sonra kullanılamaz bu talimatta yönergesinde de bu sabittir. Nasılsa bu yapılan tespitte de bunların üstlerinin açık olduğunu yazılmıştır dolayısıyla bunlarda polislerin adli emanet depolarında getirildiğini düşünüyorum bu çok nettir bu mühimmatlar patlatılamaz. Bir de bu gibi ben binlerce rapor hazırladığımın için mahkemelere bilirkişi olarak çok net ifade edebilirim burda. Bu gibi mühimmatlar denenmeden patlayacağı anlaşılamaz. Dolayısıyla hiçbir fünye bu gün itibariyle söylüyorum bundan sonra bununla ilgili de polisler önlem alacaktır. Denemeden rapor vermişlerdir bu rapor verenlerin de ne denli bilgili olduklarını konuyla ilgili nasıl rapor hazırladıklarını da belirtmek durumundayım. Bu konuyla ilgili 2. istemim Sapanca, Gölbaşı, Poyrazköy aramalarında bulunduğu iddia edilen tüm fünye ve gövdelerinin bir araya getirilerek kamera ve fotoğraf çekimlerinin yapılmasını talep ediyorum çünkü bu malzemeler aynı malzeme ordan alıp bu şeylerin bohçaları gibi polisler bunları taşımaktadır artık bunu çok net biliyorum. Sapanca, Gölbaşı ve Poyrazköy aramalarında bulunduğu iddia edilen tüm fünye ve gövdelerinin bir araya getirilmesi üzeri kazınarak kafile numaraları silinen fünyelerin mevcut teknoloji ile açığa çıkarılması maksadıyla TÜBİTAK ve üniversitelere gönderilerek incelettirilmesi. Çünkü bu teknoloji de mümkünmüş Sayın Başkanım ve hem üniversitelerde hem TÜBİTAK’ta olduğunu öğrendim. Çünkü bu malzemeler aynı malzemeler tekrar arz ediyorum bir araya geldiğinde bu oyun ortaya çıkacaktır getiremeyeceklerdir sis kutusunda yaptıkları gibi getiremiyorlar. 5. maddede belirtilen biraz evvel arz etmiş bu kriminal raporlarla ilgili sahte belge sunan sorumlular hakkında da evrakta sahtecilik, suç delillerini yok etme, gizleme, değiştirme adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs etmekten işlem yapılmasını talep ediyorum. Sayın Başkanım, 3 hafta oturumda sis kutusu ile ilgili talep etmiştim, emanet makbuzları ile ilgili bununla ilgili şahsıma verilen sis kutusu ile ilgili emanet makbuzunda incelediğimde, Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma defter numarası 1498, esas defter numarası da 151’di. Ben bu mühimmatlarla ilgili de ilk duruşmaya çıktığım günden beri savcılarla mutabık aynı konuda fikirde olduğumuz bir konu vardı o konuda gerçekten bir örgüt var. Onlar bizim olduğumuzu söylüyor bende bunu bunu yapanların buraya koyanların olduğunu söylüyorum. Şimdi bunun belgesi şu anda yapa verdiğiniz bu emanet makbuzunda gerçekten bu örgüt polislerden oluşan maalesef içinde savcılardan da bir kısım savcıların da oluştuğu bir grup insan, insanın belgesi bu. Şöyle ki, emanet makbuzları yönergeye baktığımda şöyle diyor Sayın Başkanım; Teslim alınan suç eşyası emanet makbuzu tanzim edildikten sonra etiket üzerine soruşturma ve esas defterine sıra defterine sıra numarası yazılmak suretiyle suç eşyası esas defterine kaydedilir. El konulan suç eşyasına makbuz 4 nüsha düzenlenir bir nüshası soruşturma evrakına bağlanmak üzere Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir bir nüsha ilgili kolluk birimine verilir ve diğer nüshaları kartonda saklanır demektedir 6. maddesinde. Türk dil kurumunun Türkçe sözcüğünde belge karşılığına baktığımda da şöyle bir tanım var efendim. Bir gerçekliğe tanıklık eden yazı demektir. İçeriğinin hukuki bir kıymet taşıması ve hukuki bir sonuç doğurmaya elverişli olması gerekir. Sayın mahkemenize gönderilen bu belge üzerinde İstanbul Cumhuriyet savcısı Sayın Zekeriya Öz’ün ve 2 görevli memurun imzası vardır. Bu durumda gönderilen belgeler gerçek kabul etmek durumundayız eğer gerçek kabul edeceksek Gölbaşı aralarında bulunduğu ve İbrahim Şahin’e ait olduğu iddia edilen malzemelerin emanet makbuzlarının da üzerinde soruşturma defter numarasında 1498 esas defter numarasında da 751 yazmaktadır. Aynı malzemeler farklı kişiler üzerine kayıtlıdır Sayın Başkanım. Aramalarda bulunan malzemeler bir bütündür Sayın Başkanım farklı mühimmatlar yoktur. Tek bir mühimmat grubu vardır aynı mühimmatlar farklı zamanlarda farklı yerlerde bulunmaktadır. Aramalarda bulunan malzemelerin tamamı bir araya getirilecek olsa yapılan komplo çok net ortaya çıkacaktır aynı malzemeler sürekli yer değiştirmektedir. İşte sis kutusu sıkıntısı da burada ortaya çıkmaktadır. Diğer mühimmatlar için imha edilmiştir gerekçesi zaman içinde sorumluluktan kurtulabilmektedir. Ancak açık yeşil renkli sis kutusu yok edilememektedir. Zira orta yerde somut kamera çekimi ve belgeler vardır. Sıkıntılar da bu noktada başlamaktadır. Şimdi Sayın Başkanım evrakta nasıl sahtecilik yaptığı maalesef Sayın Cumhuriyet savcısının da buna alet olduğunu belge üzerinde göstermek istiyorum. Rapor 1’i açabilir miyiz? Evet rapor 1. Sayın Başkanım, bir maddi delilde 2 tane unsur var biri nitelik biri nicelik. Nicelik bildiğimiz gibi sayısal ifade nitelikte malzemenin kafile numarası stok numarası imal tarihi gibi bilgileri içerir yani bu bir mühimmatın veya bir silahın kimlik bilgisidir. Ancak tanımlamadır ve bunlar değiştirilmemesi gerekir ve bunun her biri içtihatlara bakıyorum bir bozma nedenidir. Ama bakın Sayın savcı Zekeriya Öz nasıl belgeler üzerinde oynamaktadır. Şimdi adli emanet makbuzunda nicelik üzerinde oynamışlardır maddi delil üzerinde tamam eğer bu doğruysa şimdi niteliği ile oynamaktadırlar. Bir maddi delilin o da kırmızı işaretle gösterdiğim 11 adet makine kimya sis kutusu 12’dir onu değiştirdiler şimdi bakınız o yine kırmızı işaret edeyim. Makine kimya 08A001003 denilen ibare bu mühimmatın kimlik bilgisidir. Şimdi açık yeşil renk sis kutusunu aynı anda 3 tane bir araya getiremedikleri için bunu 2006 olarak değiştirmişler. Oysa bakınız bu raporda 7 Temmuz 2009 tarihli rapordur bu rapor burada aynı mühimmatın 08 olduğunu gösteriyor yani şu andaki bize verdikleri rapor da bunu 06 olarak değiştirmişler. Bir sonraki rapor bu da makine kimyanın tespit ettiği rapordur burda da 08 yazmaktadır. Yani dolayısıyla makine kimyanın, emniyet müdürlüğünün, Sayın yargıçlarımızın, tespit ettiği mahkeme kararlarla şimdi Sayın Savcı Zekeriya Öz gönderdiği evrakta bunun niteliğini de değiştirmiş oluyor. Bu da ibretlik bir vesikadır. Emniyet Genel Müdürlüğü daha önce vermiş olduğu aydınlatma mühimmatlarında da 5 ayrı isim vererek 5 ayrı rapor hazırladıklarını arz etmiştim mahkemeye gerçek durumda var olan bir malzemeyi ilgili birimlerinde kayıt edilmiş olduğu ve envanterlerinde gözüktüğü halde bilinen resmi isimlerinden farklı isim kullanarak menşur yoktur envanterde bulunmamaktadır şeklinde rapor alınmaktadır ve bunu maalesef Emniyet Genel Müdürlüğü bizzat yapmaktadır. Bununla ilgili bir mühimmatın aydınlatma mühimmatının 5 tane takma isim verilmiştir ve makine kimya gibi kurumlardan yanlış raporlar alınmıştır ve bu belgeler şu anda Sayın mahkeme üyelerinin önündedir. Sadece bu aydınlatma mühimmatı için bu raporun ismi şudur aydınlatma tuzağı, aydınlatma mayını, bubi tuzağı, bubi tuzaklı bomba, tuzaklı aydınlatma fişeği ve Makine Kimya’da buna böyle bir mühimmat yoktur diyor. Gerçekten de bubi tuzağı denilen bomba daha henüz Dünya literatürüne girmemiştir. Böyle bir bomba yoktur çünkü bu konu ile ilgili istemlerim farklı zamanlarda farklı yerlerde bulunduğu iddia edilen mühimmatlar aynı dava kapsamında yargılama yapıldığından bir araya getirilmesini ve mühimmatların topluca korumaya alınmasını bu çok önemli Sayın Başkanım. Çünkü zaman içinde bunları yok ediyorlar. Bulunduğu iddia edilen mühimmatların tamamının zaman geçirilmeden topluca kamera ve fotoğraf çekimi yapılmasını imha görüntülerinin alınmasını eğer imha edilmiş ise verilemeyen görüntüler için bizzat mahkeme heyeti veya atanacak Naip Hakim ile konuyla ilgili yapılmış tüm imhaların imha yerleri dahil olmak üzere imhayı yapanların ve hazırlanmış belgelerin araştırılmasını talep ediyorum. Mühimmat üzerinde yazılı olan kimlik bilgilerinin bir bütün olarak incelenmesini bazı mühimmatların üzeri kazınmış ve kimlik bilgileri silinmiştir ancak yapılan tetkik ile orijinal bilgilerini ortaya çıkaran teknolojinin TÜBİTAK’ta var olduğunu bu nedenle de bu yönde inceleme yapılmasını talep ediyorum. Bir başka talebim bu konu ile ilgili, bulunduğu iddia edilen mühimmatların kimler üzerinde kayıtlı olduklarının gerçek durumlarının ortaya konulması noktasında mahkeme heyeti tarafından Sapanca, Gölbaşı, Zir vadisi, Poyrazköy’de çıkan malzeme emanet makbuzlarının ilgili savcılık ve adalet emanet dairesinden istenerek incelenmesini. 2009, 9 tarihinde hazırlanan şahsımın İbrahim Şahin ve Poyrazköy sanıklarının tamamının sis kutuları ile ilgili orijinal emanet makbuzlarının istenilmesini. Orijinal derken 2010 yılının emanet makbuzunu değil 2009 yılında tutulan emanet makbuzunun fotokopisini talep ediyorum Sayın Başkanım. Bu konuda bu yönde sayın mahkemenin 17 Nisan 2010 tarihinde almış olduğu karar yazısının Emniyet Genel Müdürlüğüne tekit edilmesini ve zamanında Sayın mahkemeye Sayın mahkemeye bu konuda bilgi vermeyen personel hakkında da işlem yapılmasını talep ediyorum ve Sayın mahkemeye başta savcı Zekeriya Öz olmak üzere suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, görevi kötüye kullanmak, iftira atmak, suç uydurmak, kamu görevlerinin suçu bildirmemesi, suç delillerini yok etme, gizleme ve değiştirme, muhafaza görevini kötüye kullanma, adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs, yargı görevi yapanı etkileme ve soruşturma sonunda tespit edilecek diğer suçlarla ilgili gerekli işlemlerin yapılmasını talep ediyorum. Sayın Başkanım savunma zamanım yaklaştı. Sizlere vermiş olduğum taleplerim bir dökümünü çıkarttım bunların yüzde 40’ına hiçbir işlem yapılmadı yüzde 80’ine yüzde 60’ın yüzde 80’i de maalesef CMK’nın 332. Türk Ceza Kanununun 257. maddesini hatırlatmanıza rağmen maalesef Emniyet Genel Müdürlüğü bu raporları veya diğer kurumlar mahkemeye göndermemektedir oysa bunlarla ilgili işlem yapılması gerekir. Birinci madde olarak sunacağım sizlerin sizlere de kolaylık olması açısından bunları döküm haline getirip teferruatlı olarak raporu konuşmamım sonunda size arz edeceğim ama özet olarak şöyle arz etmek istiyorum. Görüntü 1’i açabilir miyiz? 19 Şubat 2010 tarihinde Sayın mahkemeye vermiş olduğum dilekçede özetle. Görüntü 1, 15 yazıyor evet 1. belgeyi açalım. 19 Şubat 2010 tarihinde vermiş olduğum dilekçe özetle. Sapanca ve Yenikent lojman aramalarında çekilmiş polis kamera çekim kasetleri var ise Emniyet Genel Müdürlüğünden istenmesi talebime Sayın mahkeme uygun bularak 2 Mart 2010 tarihinde karara bağlamıştı ancak Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından Sapanca’daki evimde görüntü alınıp alınmadığı bildirilmemiştir. Aşağıda görülen belge Ankara’da yapılan ev aramasında herhangi bir görüntü ve fotoğraf çekimi yapılmadığını söylemektedir 19 Mart 2010 tarihli. Ancak Sapanca’da yapılan ev aramasından bahsedilmemektedir. Emniyet Genel Müdürlüğü bu konuda yaklaşık 3 ay geçmiş olmasına rağmen sayın mahkemeye bilgi vermemiştir oysa bu konuda Sayın mahkemenin talimatı vardır. Sayın mahkemenin 2 Mart 2010 tarihinde Emniyet Genel Müdürlüğüne vermiş olduğu talimatın tekit edilmesi 3 ay önce verilen talimatın yerine getirilerek Sapanca’da yapılan aramalarda görüntü alınıp alınmadığının İstanbul il emniyet müdürlüğünden sorulmasını talep ediyorum Sayın Başkanım. 2. görüntüyü açabilir miyiz? Sayın mahkemeye 7 Mayıs 2010 tarihli vermiş olduğum dilekçede Emniyet Genel Müdürlüğünün Sayın mahkemede DVD içinde göndermiş olduğu Zir vadisi aramalarına ilişkin kamera çekimlerinin orijinal olup olmadıklarını çekimlerin üzerinde kesinti veya ekleme yani montaj yapılıp yapılmadığını anlaşılması için TÜBİTAK Gebze yerleşkesi Başkanlığına gönderilerek incelenmesini talep etmiştim. Bu yönde Sayın mahkeme çekimlerin orijinal olup olmadıklarını çekimlerin üzerinde kesinti veya ekleme yapılıp yapılmadığının anlaşılması için 27 Ekim 2009 tarihinde TÜBİTAK Gebze yerleşkesi başkanlığına gönderilerek çekimlerin izlenmesi, incelenmesi kararını almış idi. Ancak 7 Mayıs 2010 tarihli istemime Sayın mahkeme tarafından 14 Mayıs’ta verilen ara kararda şu ifade vardır. Zir vadisi aramaları ile ilgili kamera çekimlerine ait orijinal görüntü kopyaları mahkememize gönderildiği ancak bu görüntüler ile ilgili olarak bilirkişi işlemlerinin henüz tamamlanamadığının sanığa bildirilmesine. Emniyet Genel Müdürlüğünün orijinal kamera kayıtları yaklaşık 8 ay önce Sayın mahkemeye göndermiş olduğu bu şu anda yansıda görülen belgeden anlaşılmaktadır 8 ay önce gönderilmiştir Sayın Başkanım. Ancak Sayın mahkeme bilirkişi işlemlerinin henüz tamamlanamadığını sanığa bildirilmesini demektedir. Bu konuda Sayın mahkemenin eksik bilgilendirildiğini düşünüyorum. Bu konu ile ilgili istemim bir sonraki yansıya gelelim. Zir vadisi aramalarına ilişkin polis kamera çekimleri Sayın mahkemenin 27 Ekim 2009 tarihli vermiş olduğu karar gereği orijinal olup olmadıkları, çekimler üzerinde kesinti veya ekleme yapılıp yapılmadığının anlaşılması için TÜBİTAK Gebze yerleşkesi başkanlığına gönderilmesini ayrıca kamere kayıtlarının üzerinde ses ve anlam incelemelerinin de yapılmasını talep ediyorum. Sayın Başkanım, şimdi bu 8 ay önce mahkemenize gönderilen evrak 13 Kasım 2009 tarihlidir. Bir sonraki yansıya gelelim. Bakınız Sayın mahkeme bunu 8 ay önce incelemiş ve yine muhtemel Başkan olarak sizin imzanız var Başkanım incelenmiş ve gönderilmiş bu DVD’ler Emniyet Genel Müdürlüğüne. Devam edelim, şimdi aradan 6 ay geçtikten sonra tekrar isteniyor aynı DVD. Dolayısıyla bu konuda bir karışıklık var bir yanlış anlaşılma var. Ben bunun TÜBİTAK’a gönderilmesini talep ediyorum zaten mahkeme bu konuda karar aldı. Dolayısıyla buradaki evraklarında görüldüğü gibi yani sürekli Emniyet Genel Müdürlüğünden isteniyor, geliyor tekrar gönderiliyor oysa bunun TÜBİTAK’a gönderilmesi lazım. Zaten mahkemenin de bu konuda kararı var. Bir sonraki yansıya geçelim. Evet, bir sonraki 19 Şubat 2010 tarihinde Sayın mahkemeye vermiş olduğum dilekçede özetle 12-13 Ocak 2009 tarihleri arasında Zir vadisi olay yerine jandarma bölgesi olmasına rağmen jandarmadan önce gelerek tertip ve düzen alan polislerin olay tarihinden bir gün önce olay yerine çok sayıda kişiler ve araçlar ile geldikleri bilgisi Ankara Yenikent köylüleri tarafından Ankara il jandarma komutanlığına bildirildiği. Bu yönde Ankara il jandarma komutanlığının hazırlamış olduğu soruşturma raporu olduğu söz konusu olayla ilgili hazırlanmış soruşturma raporundan bir suretin savunmamda kullanılmak üzere şahsıma verilmesini talep etmiştim. Sayın mahkeme bu talebime 2 Mart 2010 tarihinde dilekçede Jandarma Genel Komutanlığından celbi istenen soruşturma raporunun araştırılarak bir örneğin sanığa verilmesi şeklinde karar vermişti. Ancak aradan 3 aydan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen Jandarma Genel Komutanlığından konuyla ilgili Sayın mahkemeye herhangi bir cevap gelmemiştir. Bu konu ile ilgili istemim Sayın mahkeme tarafından Jandarma Genel Komutanlığına verilen talimatın tekit edilmesini talep ediyorum. Yine 22 Ekim 2009 tarihinde Sayın mahkemeye verilen dilekçede plakalar bulunduğunu ve bu plakalarla ilgili 06 FDA 97, 34 DZR 68 olarak belirtilen 2 değişik araç plakalarının hakiki olduklarını tespit edilmiştir. Bulunduğu iddia edilen söz konusu plakaların kimlerin adına kayıtlı olduğu ve adli sicilinin araştırılarak menşein ortaya çıkartılmasını talep etmiştim. Sayın mahkemede bu talebimi 27 Ekim tarihinde söz konusu plakaların suç tarihi itibariyle kimin üzerine kayıtlı olduğunun araştırılmasını tescil bilgilerinin istenmesini ve trafik şube müdürlüğüne yazı yazılması şeklinde karar vermişti. Şimdi bununla ilgili Ankara İl emniyet müdürlüğü Ankara plakalı araç kaydına rastlanmadığına dair bu yansıda görülen belgeyi göndermiştir. Bir sonraki belgeye gelelim. İstanbul plakalı için araç için 94 senesinin trafiğe çıktığını Sayın mahkemeye bildirmişti 20 Kasım 2009 tarihinde bir sonraki yansı. Bu konuyla ilgili sayın mahkemeye tekrar dilekçe vermiştim 19 Mart 2010 tarihinde 2. dilekçemi vermiştim. Bununla ilgili demiştim ki Sayın mahkemeden bu plakaların hangi araca kimin üzerine kayıtlı olduğunun geriye dönük sorgulama yapılmasını. İstanbul plakalı ile ilgili olarak da bir kişinin de hakiki bir plakayı bu şekilde basamayacağına göre geçmişte söz konusu plakanın ne zaman hangi gerekçeler ile kimin üzerine kayıtlı iken veya hangi kurum ve kuruluşlar üzerine kayıtlı görünüyorken çoğaltıldığını tespit edilmesini talep etmiştim. Sayın mahkeme bununla ilgili 19 Mart 2010 tarihinde almış olduğu karar ile tekrardan plakaların durumunu Emniyet Genel Müdürlüğünden istemiştir. Gelen bilgiler bu sefer değişmiştir Sayın Başkanım. Biraz evvel 94 yılında trafiğe çıktığı söylenen plaka 5 ay önce 5 ay sonra 2009 yılına kadar 3 kişinin elinde olduğunu yani 94 yılına gitmiş ve 3 kişinin olduğunu söylemektedir. Yani 5 ayda 14 yıl geriye gidilmiştir. Bir geriye gelelim bakınız ilk verilen rapor 20 Kasım 2009 tescil tarihi aynı plakanın 13 Ocak 2009 5 ay sonra Sayın mahkeme 2. benim talebime uygun olarak 2. raporu istedi devam edelim bir sonraki. Bakınız burda da 14 yıl geriye gidiyorlar Sayın Başkanım yani Emniyet Genel Müdürlüğüne bu olayla ilgili 2. talepte bu sefer farklı rapor veriyorlar. Şimdi bunlarla ilgili Sayın mahkemenin vermiş olduğu karar arasından 8 ay geçmiştir. Şu ana kadar da 06 FDA 97 plakalı aracın akıbeti ile ilgili Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından hiçbir bilgi Sayın mahkemeye verilmemektedir. Oysa Türk Ceza Kanunu 205. maddesinde soruşturma ve kovuşturma kapsamında istenen belgenin verilmemesi halinde resmi belgenin gizlenmesi değil suç delillerinin gizlenmesi suçunun işlendiği kabul edilmek gerekir denilmektedir ve Türk Ceza Kanununun 281. maddesi işaret edilmektedir. Aynı madde devamında gerçeğin ortaya çıkarılmasını engellemek amacıyla hareket edilmesi gerekir denmektedir. Sayın mahkeme Emniyet Genel Müdürlüğünden 2. istemde bulunmasaydı talimat vermeseydi 34 DZR 68 plakalı aracın 2009 yılında trafiğe çıktığı bilinecekti. Sayın mahkemenin 2. talimatı sayesinde söz konusu aracın 94 yılında trafiğe çıktığı anlaşılmıştır. Emniyet Müdürlüğünün bu şekilde yanlış beyanları ortaya çıkmış iken konunun daha fazla üzerine gidilmesi gerekir. Zira bu şekilde bu kanun maddesine göre gerçeğin ortaya çıkarılması engellemek amacıyla hareket edildiği açıktır. Her ne kadar belgeden söz edilen durumlarda yazılı bir kağıdın varlığı gerekli ise de bazı durumlarda belgenin varlığını kabul için yazının kağıt üzerinde bulunması gerekmez. Bir metal levha üzerine yazı yazılması halinde belgenin varlığı kabul edilir bu itibar ile araç plakaları resmi belge olarak kabul edilir denmektedir Türk Ceza Kanunu 204. maddesinde. Yine aynı madde içinde belgede sahtecilikten söz edebilmek için düzenlenen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi yanıltıcı nitelikte olması gerekir denmektedir. Ortada Sayın mahkemenin talimatına 8 aydır Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından cevap verilemeyen bir durum vardır. Ayrıca Emniyet Genel Müdürlüğü 20 Kasım 2009 tarihinde hazırlamış olduğu raporda 5 ay içinde 2 farklı rapor verebilmiştir. Dolayısıyla bunlarla ilgili Sayın mahkemenin 27 Ekim 2009 tarihli oturumda karara bağladığı 2 farklı plakanın kimin üzerine kayıtlı olduğu talimatının yerine getirilmesi için söz konusu plakaların tescil bilgilerinin mevcut istihbarat kurumlarından yıllara sair kullanılma durumları dahil olacak şekilde MİT, Emniyet, KOM, Jandarma Genel Komutanlığından somut olarak sorulmasını talep ediyorum Sayın Başkanım. Ankara plakalı araç için ise ne zamandan beri ve kimler tarafından trafikte kullanıldığının Emniyet Genel Müdürlüğünden sorulmasını talep ediyorum. Bir başka talebim de bununla ilgili Sayın mahkemenin talimatına 8 aydır cevap vermeyen Ankara İl Emniyet Müdürlüğü ilgili personeli hakkında görevi kötüye kullanma, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme maddelerinden bu kapsamda gerekli işlemin yapılmasını talep ediyorum Sayın Başkanım. Çünkü 8 aydır ortaya çıkartılması geciktiriliyor savunma zamanı da yaklaşmıştır bu plakalar kimin olduğunun ortaya çıkması lazım. Bu olay bu şekilde geçiştirilmemesi lazım. İstanbul plakalı araç için ise çelişkili bir bilgi vermekten ve resmi evrakta sahtecilik yapmaktan İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü ilgili personel hakkında işlem yapılmasını talep ediyorum. Bir başka konu Sayın Başkanım, 26 Ekim 2009 tarihinde Sayın mahkemeye bir dilekçe vermiştim bu dilekçe kısaca 7 Ocak 2009 tarihinde Sapanca 12 Ocak 2009 tarihinde Zir vadisinde bulunduğu iddia etilen mühimmat ve suç malzemeleri ekspertiz raporlarında bulunduğu belirtilen, parmak ve avuç içi izlerinin şahsımın parmak ve avuç içi izlerine uymaması nedeniyle bulunan kriminal izlerin gerçek sahiplerinin ortaya çıkması maksadı ile aramaya katılan polislerin mukayeseli parmak ve avuç içi izlerinin alınarak mühimmatların üzerinde ekspertiz raporlarına göre bulunan parmak ve avuç içi izleri ile karşılaştırma yapılmasını talep etmiştim. Sayın mahkeme sanığın askeri mahkemede suça konu askeri eşya ile ilgili olan dava dosyasının istenilmesine, bu dava dosyası incelendikten sonra söz konusu mühimmat üzerinde inceleme yapılması hususundaki taleplerinin değerlendirilmesine şeklinde karar vermişti. Sayın Başkanım Sayın mahkeme tarafından istenilen mahkeme dosyası askeri mahkemeden gelmiştir ve alınan karar üzerinden de 8 aydan fazla zaman geçmiştir. Savunma zamanı da yaklaşmıştır. Mühimmatlar üzerinde bir çok parmak ve avuç içi izi bulunmuştur mühimmatlar şahsımın olduğu iddia edilmektedir ancak hiçbir suç malzemesinde şahsımın parmak izi avuç içi veya herhangi bir kriminal bulgusu yoktur. Her memurun kendi kurumunda parmak izi numunesi vardır istenildiği anda söz konusu bilgiler Emniyet Müdürlüğünden alınabilir. Bu bir tuşa basılması gerekir. Gerçek suçlular sözde aramayı yapanlardır. Bu konuyla ilgili talebim bu aramaya katılan polislerin parmak izlerinin bulunan parmak izleri ile mukayeselerinin yapılmasını talep ediyorum Sayın Başkanım. Bir başka madde Sayın Başkanım verdiğim dilekçeye yapılmayan bir işlem polislerin mobil haline getirerek.”
Mahkeme Başkanı :”Toparlayın.”
Sanık Mustafa Dönmez:”Sağa sola koydukları mühimmatlardan birisi olan ve kendi tabirleri ile her şeyi ile aynı olan açık renkli yeşil sis kutusunun bulunduğu tutanakta bir sonraki yansıya gelelim. 32 kişinin imzası vardır Sayın Başkanım yansıda görüldüğü gibi ve tarihi 9 Ocak 2009’dur. Bir kişi tek başına bu tutanak mümzilerini yok sayarak belge hazırlayamaz Sayın Başkanım. Bir sonraki yansı. Bakınız aradan 400 gün geçmiştir 27 Şubat 2010’da Sayın baş komiser Serdar Yıldız bu raporu hazırlamıştır Sayın Başkanım böyle bir şey olabilir mi 400 gün sonra bu belgeyi değiştiriyor. Bir sonrası. Serdar Yılmaz resimde görülen arkadaştır bu aramalarda aktif olarak rol oynayan Serdar Yıldız’dır. Bir kamu görevlisinin gerçeğe aykırı olarak bir olayı kendi huzurunda gerçekleşmiş gibi bir beyanı kendi huzurunda yapılmış gibi göstererek bir belge düzenlemesi halinde resmi belgede sahtecilik oluşur. Ayrıca bir özel belgeyi sahte olarak düzenleyen veya gerçek bir özel belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren ve kullanan kişi hakkında yasal işlem yapılacağı bildirilmiştir Türk Ceza kanununun 207/1. maddesinde. Sis kutusu örneğinde olduğu gibi somut olarak her şey ortadadır. Tüm suç malzemeleri yasadışı faaliyetle bulunan söz konusu polislerindir. Şimdi telaşa kapılmışlar ve geçmişte tamamıyla ortadan kaldıramadıkları nesnel delileri şimdi belgelerle ortadan kaldırmaya çalışmaktadırlar. Bu konudaki istemim Gölbaşı olay yeri tutanağı tek başına değiştirilmiştir bir geriye gelebilir miyiz? Bu belge Gölbaşı olay yeri tutanağıdır ve tek kişi hazırlamış olduğu belgeyle bu raporu değiştirmektedir. 32 personelin tanzim edeceği gerçeğe uygun yeni bir belge hazırlanmasını talep ediyorum. Aynı zamanda bununla ilgili savcı mütalaaları Ankara yargıcı Süleyman İnce imzalı mahkeme kararı da vardır bu mahkeme kararı da 11 adet olarak.”
Mahkeme Başkanı :”Toparlayın lütfen.”
Sanık Mustafa Dönmez:Evet 5 dakikam var Sayın Başkanım.”
Mahkeme Başkanı :”Geçti 5 dakika geçti.”
Sanık Mustafa Dönmez:”Peki Başkanım. Bir sonraki maddem devam edelim bir sonraki evet. Sayın Başkanım, resimde görülen malzeme detaşittir. Bu malzeme hiçbir şekilde bozulmayan yılara sair suyun altında dahil yıllarca saklanabilecek bir malzemedir. Bu malzeme Gölbaşı’nda amirallere suikastta bulunan şeylerdir. Ben başından beri iddia etmiyorum ben bunu biliyorum ama konuşurken şimdi belgeleri ile ispatlayabildiğim için artık bunu polisler yaptı diyebiliyorum. İddia ediyordum diyordum ki bu malzemeler polisin ve adli emanet depolarından getiriliyor. Sayın Başkanım şimdi öğreniyorum ki bu detaşit malzeme ortadan kaldırılmış amirallere suikast diye bulunmuştu teğmenlerin üzerinde çıkmıştı. Tek tek delilleri yok ediyorlar Sayın Başkanım bunların korunmaya alınmasını talep ediyorum. Tüm malzemelerim konuyla ilgili bir sonraki yansıya gelelim. Bakınız aynı zamanda burada Sapanca’da korunaksız evde bulunduğunu iddia ettikleri bakınız ne kapısı vardır ne kilidi vardır hiçbir şey olmayan bir yerde mühimmat saklandığını ifade etmektedirler. Burası rahmetli annemin, babamın sağlıkları için kaldıkları yerdi ve onlar rahmetli olduktan sonra da kullanılmamaktadır. Burada mühimmat çıktığı iddia edilmektedir. Böyle uydurma şeylerle senaryolarla hazırlamaktadırlar. Bunların koymuş oldukları mühimmatlar bir araya gelse bu olay ortaya çıkacaktır dolayısıyla bunların koruma altına alınmasını talep ediyorum ve bunu da ayrıntılı olarak size biraz sonra sunacağım listede tam olarak vardır. Şimdi savcı nezareti olmadan Hasdal askeri cezaevinde 20 Ocak 2009 tarihinde bir sonraki yansıya gelelim. Polisler tarafından el yazı örneklerim alınmıştır. Şahsımdan alınan el yazı örneklerine Emniyet Genel Müdürlüğü kriminal rapor hazırlamıştır. Kriminale giden yazı örnekleri krokiyi çizen polislerin el yazı örnekleridir yada raporu hazırlayanlar evrakta sahtecilik yapmaktadır, ikisi de mümkündür. Bununla ilgili Ceza Muhakeme Kanununun 251. maddesi 250. madde kavramına giren suçlarda soruşturma Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır demektedir. Savcı tarafından alınmayan el yazı örneklerine rapor verilmesi uygun değildir Sayın Başkanım. Benim polisler tarafından el yazı örneklerim alınmıştır ben Sayın mahkeme tarafından veya görevlendireceği bir Naip Hakim tarafından el yazı örneklerimin alınması ve buna uygun raporunda üniversitelerde mukayese yapılmasını talep ediyorum adli tıp kurumu da bu konuda artık gerçeğe aykırı belge çıkarttı basında yer almıştır. Bu hayati konuda beni bu mühimmatlarla bağlayan önemli bir dayanaktır bu kroki dolayısıyla CMK’nın 251. maddesinin 1 fırkasının yerine getirilmesini talep ediyorum. 9 Nisan.”
Mahkeme Başkanı :”Diğer talepleriniz yazılı mı? Alalım onları.”
Sanık Mustafa Dönmez:”Evet”
Mahkeme Başkanı :”Yazılı talebiniz varsa alalım süre çok geçti.”
Sanık Mustafa Dönmez:”Sayın Başkanım, zaman yaklaştığı için son bir cümle olarak bir şey arz etmek istiyorum. Bundan sonra 20 tane daha talebim var evet zaman yeterliliğinden bunu şey yapamıyorum ama biraz önce arz etmiş olduğum gibi bunlar soruşturma safhasında Sayın savcıların 127, 170. maddede yapması gereken 5. fıkrasında yapması gereken araştırması gereken deliller. Ancak araştırılmadı ben bunların araştırılmasını talep ediyorum. Bunlar maddi delillerdir şimdiye kadar yapılanlar için teşekkür ediyorum ama dün itibariyle bir istatistik çıkardım bu güne kadar nesnel delilerimle ilgili Sayın mahkemenin bana verdiği bilgi yüzde 8’dir. Savunma zamanımda yaklaşmıştır bu taleplerin sizlere kolaylık olsun diye 40 sayfalık bir dilekçe hazırladım bunun incelenmesini sizin verdiğiniz yazıların da bir özeti var burda. Bu şekilde karar verilmesini talep ediyorum teşekkür ediyorum efendim.”
Sanık Mustafa Özbek söz istedi verildi:”Sayın Başkan Değerli üyeler, Ergenekon terör örgütüne üyelik iddiasıyla Ankara’da hukuk dışı evim arandı hukuk dışı tutuklanarak buraya getirildim. İstanbul savcılığınca yani Ankara savcılığının, mahkemelerinin hiç ilgisi olmadan. 17 aydır malumunuz buradayız 17 ay oldu. Suçum örgüt üyeliği örgüt üyeliği ile ilgili 17 aydır iddia makamının henüz ortaya koyduğu bir delil yok. Yani şu örgüte üyedir üyelik kağıdı budur üye olma şeyi budur imzası budur örgüt vardır veyahut ya örgüt var mı yok mu? Hayali bir örgüt hayali bir üyelik çok özür dilerim hayali bir mahkemeyle gidiyoruz. Neyden yargılandığımızı, niye burda olduğumuzu inanın buradaki arkadaşların çoğu bilmiyor. Bu nasıl iş böyle bu nasıl hukuk, bu nasıl adalet ve bu nasıl devlet diyeceğim ben? Yani devlet sizsiniz arkanızda yazıyor adalet mülkün temelidir. Hangi adalet, hangi mülkün hangi temeli? Niye biz buradayız, niye 17 aydır ben buradayım, bana deyin ki senin suçun şu, tamam ben yatayım Sayın Başkanım.”
Mahkeme Başkanı :”Duyuyoruz sizi.”
Sanık Mustafa Özbek:”E müsaade edin o kadar da olsun heyecan Sayın Başkan. Yani bir suç yok iddia yani şimdi bir insan iddiayla 17 ay yatabilir mi, tutulabilir m, hürriyetinden yoksun edilebilir mi? Ailesinden, hastasından, sayrısından, ölüsünden uzak tutulabilir mi? Bu hangi vicdan, hangi adalet bu? Olmayan bir örgüt, nasıl örgüt bu? Örgütün bir eylemi olur. Sayın Başkan Değerli üyeler, bir eylemi olur bir icraatı olur bir şeyi olur var bu örgütün bir eylemi yok. Falan toplantıları filan toplantıları bilmem ne toplantılarını hayali toplantılar. Peki, bu toplantılarla benim bir ilgim var mı? Yok. Sayın Özese, yok. Benim hiçbir şeyle bir ilgim yok. Örgütün finansal sahibi dediniz, sendika denetlendi Sayın Başkan 8 ay 9 ay hiçbir delil yok ve savcılık raporu hazırladı avukatımız burada gel dedi raporu al hiçbir şey yok. Gitti avukatımız raporu almaya efendim ya birde şubeleri denetleyelim ya denetlediniz 8 ay 9 ay bir şey çıkmadı. Yok ki yani ben şurda kime para vereceğim Allah aşkına Sayın Başkan? Yani sendikanın parasını şurda hangi kişiye vereceğim ben? Yani bu kadar ben aklını yemiş bir kişi mi olarak görülüyorum sizin karşınızda? Böyle şey mi olur? Şu mahkemeyi siz görüyorsunuz yargılamayı görüyorsunuz ifadeleri görüyorsunuz yani nasıl bu mahkeme de ben yargılanıyorum onu bilemiyorum yani. Ama olmayan bir örgütten dolayı burada 17 aydır tutukluyuz. Örgüt PKK örgütü son 1 ayda 38 şehit verdi bu memleket 38 şehit verdi. Kime PKK örgütü şehit etti. İşte daha geçen gün geldi İskenderun’a 6 askerimizi şehit etti hainler. 6 askerimizi koğuşunda terör işte Akdeniz’de işlendi. İsrail terör örgütü İsrail ordusu Dünya’nın en büyük terör örgütü geldi insanları yardım götüren gemiyi bombaladı şu kadar insanın ölümüne sebep oldu şu kadarını yaraladı terör bu. Terörün bir icraatı olur bir vurduğu olur bir kırdığı olur bir yaptığı olur bir icraatı olur bizim hiçbir şeyimiz yok, üyeliğimiz de yok örgütte yok. Hayali bir yargılama hayali bir iddia savcılık makamı bunu hangi iddiayla hangi savla ortaya koydu anlamak zor. Biz bu örgüt işleri ile uğraşıyoruz birbirimize düşmüşüz efendime söyleyeyim yazık oluyor Türkiye’ye Sayın Başkan. Birlik beraberlik içerisinde el ele gönül gönüle verip ülkemizi bu 21. yüzyılın en güçlü ülkesi yapmamız gerekirken şu ülkedeki çekişmeye bakın Allah aşkına. Niye bizler mağdur ediliyoruz niye bu insanlar mağdur ediliyor? Ne yaptıkta mağdur ediliyoruz bir suçu olur insanında tamam ben arkadaş bu suçu yaptım cezamı çekeceğim der böyle bir şey yok. Olmayan örgütten yargılanıyoruz olmayan örgütten burada şey yapıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti devleti İran Cumhuriyeti ile hiçbir zaman denk tutulamaz. Bizim İslamiyet anlayışımızda İran’ın İslamiyet anlayışı ayrıdır Sayın Başkan. 5 tane kitap yazdırdım ben sendika olarak ta Tacikistan’dan Arnavutluk’a kadar 3 ay 3 buçuk ay gezdi sendikanın minibüsü ile bir bizim gazetecimizi bir de dışardan gazeteci o dışardan gelen gazeteci bana şunu söyledi. Sayın Başkan size bir şey söyleyeceğim dedi. Buyur söyle kardeşim dedim. İran’ı dedi gezdik dedi eğer dinsiz bir insan olarak ben İran’a gitseydim Hıristiyanlığını kabul eder gelirdim dedi İran’daki Müslümanlık bu. Onun için İran’la efendim Türkiye’yi asla karşılaştırmamak lazım. Türkler Türkiye İslam’ın hamisidir İslamın temelidir İslamın gerçek İslamın uygula. Bugün Suudi Arabistan’da bile Türkiye’deki uygulanan İslam yoktur. Peygamberimizi tanımaz onlar. Onun için dinimize, devletimize laikliğimize iyi sahip çıkalım. Bu noktaya laiklik sayesinde Osmanlı döneminde bile hiçbir padişah din işlerine karışmamıştır. Dini alet etmemiştir bugün de içinde bulunduğumuz sıkıntının temeli de bu noktadadır. Onun için Türkiye’mizin kıymetini bilelim. Ülkemizin kıymetini bilelim ülkemizin varlığına yeraltı, yer üstü servetine sahip çıkalım el ele verip gönül gönüle verip bu ülkeyi ayağa kaldıralım bizim yapacağımız iş budur. Şimdi benim aklıma birde Sayın Başkan iddianamede Avrasya haber ajansı müdürü Cengiz Güven’in masasında aynen söyle yazıyor iddianamede. Avrasya haber ajansı müdürü Cengiz Güven’in masasında çıkan gizli belgeler. Neymiş işte maliye ile ilgili TEDAŞ’la ilgili bilmem askeriyeyle ilgili. Banane, Allah aşkına bundan banane. Yani Avrasya haber ajansının müdürü değilim ki ben. Veya da Avrasya haber ajansından çıkan birtakım belgeler bugün hangi televizyona gitseniz buna benzer belgeler bulursunuz yani haber müdürlerinin masalarında. Ha bu belgeler ben suçlanıyorum Sayın Başkan. İşte aynen de böyle yazıyor Avrasya haber ajansı müdürü Cengiz Güven’in masasında çıkan gizli belge. E Mustafa Özbek’in ne ilgisi var bununla? E oğlu ART’nin başındaymış, yani bu olacak şey değil yani bu olacak şey değil. Olacak şey değil yani iddianın da bir tutarlı tarafı olur. İddianın da bir geçerli tarafı olur iddianın da bir asla esasa dayanan doğruya hakka hukuka dayanan tarafı olur. Yani Köroğlu evin yıkılsın, Köroğlu geçiyor köyden bir gözü ama kadın ah Köroğlu evin yıkılsın. Diyor ki nine niye Köroğlu ne yaptı sana? Valla herkes öyle diyor bende öyle diyorum yavrum diyor. Bizim iddianame inanın bu hazırlanmış gelmiş yani bir senaryo yazılmış ve bu mahkeme oyalanıyor bununla. Bu mahkemeyi oyalıyorlar. Şu ana kadar savcılarımız burda heyetiniz burda Sayın Başkanınız ve Saygıdeğer üyeler Allah aşkına benimle ilgili 17 aydır ne belge geldi ne delil geldi? Bir tane delil varsa 17 aydır ya bir insan hangi hukuk devletinde Dünya’da hangi hukuk devletinde var Sayın Başkan? 17 ay bir insan tutulurda hakkında hiçbir delil olmaz mı? Ama biz tutuluyoruz hakkımızda delil yok. Ama iddia var delil, delil yok. İşte sendika denetim gibi sendika denetleniyor hiçbir şey çıkmıyor efendim şubeyi denetleyelim. E şubenin hesapları merkezin hesapları içinde değil mi? Evet. Denetlenmedi mi? Evet. E birde şubelere bakalım yani bu kadar bilmiyorum ama çok kötü çok kötü. Denetimse yaptınız varsa sendikamda denetimsizlik varsa bir usulsüzlük başımı yere eğer burada otururum. Başımı yere eğer hiç konuşmam burda inan hiç çıkıp konuşmam da. Biz anlaşık insanız. İşte denetlendi sendika bir şey var mı yok e şunu da yapılım. 17 ay oldu insaf el insaf ha bu kadar hukuk ayaklar altına alınmamalı, bu kadar yasalar çiğnenmemeli. Benim hakkımda ne kadar iddia varsa hepsi asılsız Sayın Başkan Değerli üyeler hepsi asılsız hiçbir asla, esasa dayanan hiçbir iddia yok, hiçbir iddia yok. Hepsi asılsız. Şudur, şudur nedir hepsi asılsız, mesnetsiz, delilsiz iddialar ve biz burada yatıyoruz. Şimdi ben şunu sormak istiyorum Sayın Başkan Değerli Üyeler 2 üyemiz, siz hakimsiniz yıllardır hakimlik yaptınız insanları yargıladınız, cezalar verdiniz, affettiniz, çıkardınız, şu kadar ceza verdiniz, bu kadar ceza verdiniz. Yani insanları dinlerken bende 40 yıl sendikacılık yaptım gelip bana meramını anlatan insanlarla ilgili bir kanaat sahibi edinir yönetici. Sizde hakimsiniz Sayın Başkan Değerli üyeler. Yani buradaki insanlarla ilgili sizin hiç kanaatiniz oluşmuyor mu Allah aşkına? Yani bu 40 yılı boşa mı yaptınız 30 yılı 25 yılı boşa mı hakimlik yaptınız siz? Yani insanlar hakkında hiç mi kanaatiniz oluşmuyor? Ya bu insanlar böyle suçlama oluyor ama bakın bu diyecek Allah aşkına hiçbir şeyiniz olmuyor mu sizin? Yani diyorlar diye diyorlarla bizi ne kadar yatıracaksınız Allah aşkına daha? Yani ben adalet istiyorum Sayın Başkan Değerli üyeler adalet istiyorum adalet istiyorum adalet istiyorum. Teşekkür ederim”.
Sanık Ayhan Atabek söz istedi verildi:” Sayın Başkanım Sayın üyeler kıymeti hazirun, bundan önceki vermiş olduğum duruşmaların ilgili celselerine oturumlarında vermiş olduğum beyanlara tekrarla dosyadan da anlaşıldığı üzere benim İbrahim Şahin böyle tanışmamış olduğum anlaşılmaktadır. Vermiş olduğum beyanlara istinaden dosyamın tekrar gözden geçirilmesini defaten size arz etmiştim. Söyleyecek herhangi bir şey ancak (bir kelime anlaşılmadı) olarak kabul etmezseniz size bir şey söylemek istiyorum çünkü bu zamana kadar sürekli hep aynı şeyleri söyledim kıymetli hazirun Dünya yuvarlaktır efendim. Dünya’nın üstünden ve altından hafif baskı vardır Dünya kendi etrafında 24 saatte döner bunda gündüzler olur 24 saate gece ve gündüz oluşur sonra Dünya güneşin etrafında döner 365 günde onda da mevsimler oluşur efendim. Efendim ben İbrahim Şahin’İ tanımıyorum İbrahim Şahin’le bir samimiyetim yok İbrahim Şahin beyle daire başkanımız aradığı için kendisi ile görüştüm daire başkanım beni ne maksatla aradı? İbrahim Şahin geliyor diye ne maksatla aradı onu bilmiyorum fakat İbrahim Şahin koruma, korumaları var bildiğiniz gibi il koruma komisyonu kararıyla koruma tahsis edilmiş kendisine. Elazığ bölgesine geldiği için belki de bir tehdit algılaması oldu tahmin ediyorum. Belki de onunla ilgili aradı onu da bilemiyorum ama ben bir şekilde Behçet Oktay başkanın vasıtasıyla İbrahim Şahin beyle görüşme durumunda kaldım. İbrahim Şahin beyle görüşme tarihim 29 Ağustos 2008’dir. 29 Ağustos 2008 tarihinde ilk defa görüşmüş olduğum İbrahim Şahin ile evinde ikametinde elde edilen belgede tedhiş planı başlığı atılmış son derece gizli belgede aleni olarak bulunan tedhiş planı Ali Balkız isimli belgede ismim geçmektedir. Fakat Sayın Ali Balkız vermiş olduğu ifadesinde de 2008 Ocak ayında bahse konu adresi boşalttığını söylemektedir. Sayın Başkanım, bunları ben sürekli size söylüyorum tekrar beyan ediyorum tekrar söylüyorum benim İbrahim Şahin’le herhangi bir samimiyetim bir bağlantım İbrahim Şahin beyle yoktur, bir tanışıklığım yoktur. İbrahim Şahin beyi ben sadece eski özel hareket dairesi başkanı olması hasebiyle biliyorum. Bir daire başkanı emniyet şube müdürünü arayıp da İbrahim Şahin Bey değil de her hangi başka bir şahısla ilgili misafir olarak ya şunu ilgilen karşıla bak dediğinde kim olursa olsun ben yine aynı şeyi yapacaktım veya ben olmasaydım orda başka bir şahıs olmuş olsaydı rahmetli Behçet Oktay başkanım ona söylemiş olacaktı bu sefer o onunla ilgilenme durumunda kalacaktı. Başkanım tekrar söylüyorum ben bunları her zaman hep ayrı şeyleri söylüyorum; Dünya yuvarlak efendim kendi etrafında dönüyor sonra Güneş sistemi etrafında dönüyor mevsimler oluşuyor. Başkanım bu nasıl doğruysa benim anlattıklarımda budur tahliyemi talep ediyorum saygılarımla.”
Sanık Murat Çavdar söz istedi verildi:” Sayın Başkanım, ne zaman yargılanacağımızı dahi bilmeden 17 aydır cezaevinde yatmaktayız. Hakkımızda ki tek delil olan S1 listesinin kim tarafından ne amaçla ve ne nasıl oluşturulduğu ortadadır. Bu listelerin resmi bir görev dışında farklı bir amaç için oluşturulduğu gösteren en küçük bir delil dahi bulunmamaktadır. Kişisel bilgilerimi ve resmi kurum sicilimi vermek suretiyle terör örgütüne üye olduğum gibi mantık bir iddianın karşısında nasıl savunma yapacağımı dahi bilmiyorum. Bu listede yazılı olan görev yeri, doğmuş yeri doğum tarihi, kan grubu TC kimlik numarası ve sicil numarası bilgileri resmi bir işlem dışında başka ne gibi bir amaç için kullanılabilir? Terör örgütüne üye olmak gibi bir suçlama yapılırken daha ciddi deliller aranması gerekmez miydi? Yıllarını terörle mücadeleye vermiş canı pahasına bu vatana hizmet etmiş insanlara terörist demek bu kadar basit mi? Yıllardır gittiğimiz görevlerden sağ salim dönebilecek miyiz diye yollarımızı bekleyen analarımız eşlerimiz çocuklarımız şimdi neyin bedelini ödüyorlar? Biz bu davadan beraat ettiğimizde onlara ne söylemeyi düşünüyorsunuz. Zamanı geri çevirmeye gücünüz yetecek mi? Bir günümüzü bize geri verebilir misin? Bunun adına nasıl adalet diyeceksiniz? Bu Dünya’da hakkımı alamayacağımı biliyorum sadece haksızlığa bir dur demenizi ve tahliyemize karar vermenizi talep ediyorum teşekkür ederim.”
Sanık Fahri Süslü söz istedi verildi:” Sayın Başkan Değerli Üyeler, heyetinizin en son vermiş olduğu ara kararla ilgili bir talebim olacak benim. 14.05.2010 tarihli ara kararınızda 4 sıra numarasında sanık Fahri Süslü’nün benzer nitelikli talebi doğrultusunda 17.04.2010 tarih ve 7 A tire küçük a sayılı ara kararı ile değerlendirme yapıldığı anlaşıldığından mükerrer nitelikli talebin reddine. Heyetinizin tarih ve sıra numarasını belirterek değerlendirdim dediği ve benim taleplerim nelerdir, bakalım? 17.04.2010 tarihli ara kararırız bu kararın 7 sıra numarasında Sanık Fahri Süslü’nün talepleri ile ilgili olarak A tire küçük a 09.04.2010 havale tarihli dilekçesinde belirtilen Ali Balkız, Kazım Genç, Nimas Durmaz Güler ve Mesrof Mutafyan’a yönelik olduğu iddia edilen suikast planlarından ilk olarak ne zaman haber alındığını, hangi tedbirlerinin alındığını İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından sorulmasına. Benim taleplerim ise o tarihli taleplerim ise 07.05.2010 tarihli dilekçemdeki taleplerim ise 4 başlık altında toplamışım. Gerekli açıklamayı yaptıktan sonra bu konuyla ilgili talebim diyerek talebimi iletmişim. Bu taleplerim 1, 07.01.2009 tarihinden itibaren 15 gün boyunca S1 listesinden isimleri bulunan asker ve polislerle ilgili hangi tedbirlerin alındığı ilgili kurumlarla yazışma ve çalışma yapılıp yapılmadığının İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından sorulmasını talep ediyorum. İkinci olarak, iddianamede delillerin ve hukuki durumun değerlendirilmesi bölümünde sanığın her ne kadar kendisine yapılan teklifin resmi bir yurtdışı görevi olduğu yönünde savunmada bulunmuş ise de savunmasının gerçeği yansıtmadığı derken savunmamın gerçek olup olmadığı yönünde Emniyet Genel Müdürlüğünden bilgi alınıp alınmadığının iddia makamından sorulmasını talep etmişim. 3. olarak gene iddianamenin aynı bölümünde çalıştığı birimdeki amirlerinin bilgisi dışında derken iddia makamının hangi amirlerimin bilgisine başvurduğunun iddia makamından sorulmasını talep etmişim. 4. olarak gene iddianamenin aynı bölümünde resmi yollardan duyurusu ve başvurusu yapılmayan bir görevin yasal olmadığını bilebilecek bir durumda olduğundan şüphe dahi bulunmaktadır derken. Emniyet Genel Müdürlüğü özel hareket daire başkanlığından bilgi alınıp alınmadığının iddia makamından sorulmasını talep etmişim. Değerlendirilen kararla benim taleplerimin hiçbir alakası yoktur, hiçbir benzerlikte yoktur. Oysa talebimin net bir şekilde anlaşılabilmesi için gerekli açıklamayı yaptıktan sonra, bu konu ile ilgili talebim diyerek talepte bulundum. Sade, yalın, kısa cümleler kullandım hem yazılı olarak verdim yanlış anlaşılmaya meydan vermemek için hem de sözlü olarak ilettim. Heyetiniz tarafından çok net anlaşılacağını beklerken değerlendirilen kararla taleplerim arasında benzer tek bir cümle dahi yok iken mükerrer talebin reddine şeklinde verdiğiniz kararı anlamakta zorlanıyorum. 4 madde halinde sıraladığım talepleri 2009’un 10’uncu ayından beri taleplerimde belirtmekteyim. Verilen kararlarda gerekçe dahi gösterilmeden değerlendirilmeye alınmamıştır sonunda değerlendirilmeye alınmış. Ancak bu defa da verilen kararla dilekçem arasında benzer tek bir cümle dahi yok iken mükerrer nitelikli talebin reddine diyen verilen karar yasaya aykırıdır. İddia makamının kanunları yok sayan tavırlarına karşı gerçeğe ulaşmak haklılığımızı anlatmak için taleplerimizi iletirken, birde heyetinizin hiçbir kanuni dayanağı bulunmayan değerlendirmelerine maruz kalıyoruz. Bir konuda heyetinizin kanunlara kanunlarla kendisine yüklenen görevi burada yerine getirmesini istiyorum. Çünkü Anayasa ve kanunlara göre bizlerin tutukluluğunu devam ettirmesi için hakkımızda kuvvetli şüphe bulunduğunu belirtmek yeterli değildir. Gerek Anayasa ve gerekse Ceza Muhakemeleri Kanununda tutukluluğumuz devam ettirilebilmesi için kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığını gösteren olaylar ve olguların bizlere açıkça söylenmesi emredilmiştir. Ceza Muhakemeleri Kanunu madde 101. Buna ilaveten kuvvetli şüpheye yol açan olaylar gösterilse bile eğer kaçacağımıza veya delilleri karartacağımıza dair somut göstergeler yok ise mahkemenizin hakkımızda tahliye kararı vermek zorunda olduğu yine kanunlarımızda yazılıdır. Anayasanın 19. maddesi Ceza Muhakemeleri Kanunu madde 100, 101. Aynı durumda olduğumuz halde S1 listesinde isimleri bulunanlardan bir kısmı için verdiğiniz karar uyarınca su vasfının değişme ihtimali, resmi görevde olup bu aşamadan sonra kaçma, saklanma ve delilleri karartma şüphelerinin bulunmaması diyerek; bir kısım tutukluları faydalandırırken diğer tutukluların bu haktan mahrum edilerek birer aylık zaman dilimindeki tahliyelerin tutar sızılığı değil hukuku bilmek hukuk kitabını uzaktan bile görmemiş insanların dahi algılayabileceği bir hukuksuzluk sergilenmekte ve bir kısım avukatların bu salonda yargılama değil infaz yapılmaktadır ve yine Sayın Mustafa Balbay’ın burası “Silivri toplama kampıdır” sözlerinin haklı çıkarılmasına sebebiyet vermektesiniz. Bu bakımdan mahkemenizin bizleri halen tutuklu olarak yargılamaya devam etmesi çelişkilerin ötesinde bir durum yaratmaktadır. Tarafıma düzenlenen iddianame ve eklerine vakıfım yaptığım taleplerle asılsız iddiaları çürütmüş bulunmaktayım. Tek bir gün dahi tutuklu olmamam gerekirken 499 gündür buradayım. Benim bilmediğim ve heyetinizin bildiği bir suçum var ise bilgilendiriniz hesabını vereyim. Veya dosya kapsamının dışında bir şüpheniz var ise sorunuz açık yüreklilikle cevaplayayım. Demin 4 madde olarak sıraladığım aynı tarihli taleplerinde iddianamemde Ceza Muhakemeleri Kanununun ilgili hiçbir bölümüne uymadığını gerekçeleri ile açıklamıştım. Her Cuma olduğu gibi o Cuma’da kamu adına mütalaa veren iddia makamı tutukluluğum devamını istemişlerdir ve devamında Sayın savcı bir kısım sanıkların savcılara yönelik hakaret ettikleri suç işlediklerine yönelik mütalaa verdiklerini ancak mahkeme tarafından değerlendirmeye alınmadıklarını bu vesile ile tutanaklar çıktığında resen soruşturma başlatacakları dile getirmişlerdir. Bu vesile ile öğrenmiş bulunmaktayım ki Sayın savcı sadece sanık olan benim soruşturmamda Ceza Muhakemeleri Kanununun ilgili hükümlerini uygulamamanın ötesinde kendi yetkilerin kullanımından bile bihaber olduğu ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki Ceza Muhakemeleri Kanunu madde 170 kamu davasını açma görevinin kime verildiği bellidir. Sayın savcı görevinin gereğini yapmak yerine mahkemede bir yerlere mesaj vermek ister gibi hem sitem hem tehdit savurmaktadır. Eğer bu tehdit heyetinize ise çok vahimdir bu ikrarın başka nasıl bir amacı olabilir ki? Gerek soruşturulmam gerekse yargılamama aşamasında nasıl ki Ceza Muhakemeleri Kanunu yok sayılamaz ise ki yok sayılmıştır. Sayın savcıların kamu adına, Yüce Türk milleti adına mütalaada bulunma yetkisi keyfi olarak kullanılamaz. Savcılar ancak kanunlara uygun mütalaa veriyorlarsa o zaman kamu adına yetki kullanabilirler. Sayın savcıların bizlere suçlamayı yöneltirken dayanakları delilleri incelemeden iddianameye koydukları ve halen bu delilleri incelemedikleri kendi beyanları ile sabit bulunmaktadır. Bu söylediğimin delili de resmi belge olarak aleniyet kazanmıştır incelenmeyen delil üzerinde karar vermeleri keyfiyet değil midir? İstanbul 2. hukuk mahkemesinin Sayın hakimliğine cevap veren Sayın savcımız Mehmet Ali Pekgüzel; verdiği cevabın 4. sayfasında gerek tape edilen gerekse tape edilmeyen telefon görüşmeleri ses kayıtları tarafımdan dinlenmemiştir. Dinlenmesi de yine yukarıda açıklamalarım uyarınca mümkün değildir. Halen de bu kayıtları dinlemiş değilim. İkrar etmiştir Sayın Başkanım. Tamam bu söylediğimin delili de resmi belge olarak aleniyet kazanmıştır. Tamamen aynı şartlara hayız olmamıza rağmen isimleri aynı listede olanlardan ikisine Sayın iddia makamının suç vasfının değişme ihtimalini aynı suç vasfının diğerleri üzerinde de değişmesi gerekirken, sadece 2 kişi üzerinde kullanarak tahliye talep etmeleri verdikleri kararın keyfi kullanıldığında ispatı değil midir? Aynı şekilde mahkemenizin tahliye kararları verirken benimle aynı durumda olan kişiler tahliye edilip benimle ilgili tutukluluğum devamı kararı vermesi de yasalara ve yasa önünde eşitlik ilkesine aykırıdır. Başka bir ifade ile keyfi uygulamadır. Bu itirazlarım dikkate alınmasıyla durumumun bu açıdan tekrar incelenmesini ve tutukluluğumun kaldırılmasını istiyorum.”
Sanık Servet Kaynak söz istedi verildi:”Sayın Başkanım, biz burda yargılanırken bu süreç içerisinde Habur’da bir yargılama olayı olmuştu ve burda bazı sanıklar ve onların müdafileri buna bir tepki vermişlerdir. Bu bir skandaldır ülkenin doğusu ile batısı arasında farklı yargılama var şeklinde tepkiler verilmişti. Ben bu sanıklara da müdafilere de katılmıyorum ülkenin batısındaki doğusundaki yargılama aynıdır şöyle ki örneklendireyim. 2 hafta öncede basında yer alan ülkemizde tüm yargılamalara emsal olacak bir yargılanma ya da daha doğrusu yargılanmama olayını Sayın heyetinize arz etmek istiyorum. 26 Kasım 2009’da Zaman gazetesinden Yasemin Budak ve Elif Kaya’ya verdiği röportaj sebebiyle Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca Fener Rum Kilisesi papazı Dimitri Bartelemeus’a dava açılmak istenmiş ancak papaz Bartelemeus’un kimlik bilgileri temin edilemediği gerekçesiyle dava açılamamıştır. Bütün gayrimüslimlere ait ibadet yerlerinin yöneticileri veya din adamlarının kimlik bilgileri ve adres bilgilerinin güvenlik şube müdürlüklerinde ve istihbarat şubelerinde bulunduğu polis olmam ve güvenlik şubede çalışmış olmam nedeniyle çok net biliyorum. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti devletinde yaşayan herkesin muhtarlıklara ve TUİK’te bu bilgilerin bulunması yasal zorunluluktur. Sayın savcı Mehmet Ali Pekgüzel’in işbirlikçi kelimesi kullanılarak suç işlendiğini 14 Mayıs 2010 tarihli duruşmadaki mütalaasında söylemişti bizde öğrenmiştik. Ben o kelimeyi yine kullanmayacağım ama eminim Sayın savcı papaza neden dava açılmadığına dair tecrübelerine dayanarak bir açıklama yapar. Yoksa şunu mu anlamamız gerekiyor, Fatih Sultan Mehmet’in yargılandığı Mustafa Kemal Atatürk’ün hapis yattığı bu ülkede papaz yargılanamaz mı? Ya da bu ülkede yargıdan muaf olmak için İslam’a ve Türklüğe hakaret etmek mi gerekiyor? İkinci olarak yakın tarihimizden bazı şeyleri dikkatinize sunmak istiyorum. Yıl 1984, eylemlerine yeni başlayan PKK komser İbrahim Şahin ve ekibinin önünde diz çöktü. Yıl 1993 bugün devlet başkanı sıfatı ile karşılanan Mesut Barzani ve Celal Talabani Kuzey Irak’ta Yüzbaşı Levent Göktaş’ın önünde diz çöktü, yıl 1997 bugün mecliste sözcüleri olan BDP milletvekilleri komiser yardımcısı Servet Kaynak’ın önünde diz çöktü. Yıl 1994, 98 yılları arası Çelik 1, Çelik 2, Çekiç, Şafak, Şehit Üsteğmen Ahmet Konuksever, Murat, Fırtına Serisi, Güneş yapılan bu operasyonlarla bebek katili Abdullah Öcalan, Mesut Barzani ve Celal Talabani diz çöktüler. Yıl 1999, bebek katili Abdullah Öcalan albay Hasan Atilla Uğur’un önünde diz çöktü. Yıl 2005 bölücü terör örgütü PKK’nın yönetici kadrosundan Murat Karayılan yanındaki büyük bir kuvvete rağmen Hakkari Şemdinli kırsalında operasyon yapan salondaki arz sayıdaki özel harekatçı önünde diz çöktü. Yıl 2008, 2009, 2010 yukarıda saydığım operasyonları destekleyen aydınlar, yazarlar, sivil toplum kuruluşu liderleri hukukçular, siyasi partiler, medya sahipleri ile bu operasyonları yapan kilit görevlerde bulunup büyük kuvvetleri sevk ve idare eden gazi asker ve polisler Silivri cezaevinde tutukludurlar ve tarih 15 Mayıs 2010’u gösterirken BDP’li vekillerin beyan ve tehditleri bu halkın önünde diz çökeceksiniz, ülkeyi cehenneme çeviririz bu cümlede kast edilen halk ve terör örgütü PKK oldu. Zannedersem salondaki herkes tarafından anlaşılmıştır. Yorum ve takdir Yüce heyetinizindir saygılarımla.”
Sanık Ali Oktay Şahbaz söz istedi verildi:” Sayın Başkanım Sayın mahkeme üyeleri, yaklaşık 17 aydır tutukluyuz fakat burda polis arkadaşlarda bizlerde sürekli aynı şeyleri tekrar etmekteyiz bundan tutukluluğumuz devam ettiği sürece yaptığımız savunmalar yada taleplerde bundan farklı olmayacaktır çünkü suçlanma nedenlerimiz yaklaşık olarak aynıdır. Ben 24.01.2009 günü Sayın hakimimiz Resul Çakır’ın üzülerek sizi tutukluyorum sözü ile 17 aydır tutukluluğum devam etmektedir. Tutuklanma sebebim hayatım boyunca kendisini görmediğim, tanımadığım isminin kim olduğunu mahkeme sürecinde öğrendiğim İbrahim Şahin’in evinden kimlik bilgilerimin bulunduğu gerekçesidir. Ben sürekli olarak burda arz ettiğim üzere olduğu gibi kendisini tanımadığım gibi kendisine ya da bir başkasına kimlik bilgilerimi dahi vermedim. Kısaca çok popüler olan S1 suikast listesinden de değinmek istiyorum. Kim tarafından, ne zaman, nerede, nasıl hazırlandığı belli olmayan üzerinde tutuklu ve tutuksuzlar dahil kimsenin parmak izi bulunmayan el yazısı örnekleri ile uyuşmayan bir plan. Bu plan öyle bir plandı o adresten bir yıl önce taşınmış olan Sayın Ali Balkız’a sözde suikast planı yapılacağı iddia edilmektedir. Bizler ki Türkiye’nin çeşitli yerlerinde bulunan ve bir mesajla toplanması imkansız kişileriz. Sizlerin de bildiği üzere yıllık plan izinlerimiz 1 sene önceden polis ve askerlerin de olduğu gibi 1 sene önceden planlanmaktadır. Yani 1 sene önce kullanacağımız planları 1 sene önceden planlanmaktadır. Bir kaldı ki görev yoğunluğu nedeniyle basen izinlerimizi kullanmamakta bazen yıl dolduğu içinde iptal edilmektedir. Yanmaktadır izinlerimiz kaldı ki buna rağmen bir mesajla biz bu suikastı gerçekleştirmek için toplanacağız bu ne kadar akla uygundur o takdirlerinizi Sayın mahkemenize bırakıyorum. Bizler komutanımızın izni olmadan bırakın bir ilden bir ile gitmeyi kışlanın nizamiyenin dışına çıkamayız. Kaldı ki günlük gazetelerin 24 saat sonra geldiği Türkiye’nin basını bile bir gün sonradan takip eden Çukurca gibi bir ilçeden bir mesajla yola çıkacağım ve bu hiç tanımadığım birbirimizle burada tanıştığımız subay astsubay olmasına rağmen burada tanıştığımız ve hiç birimiz aynı yerde görev yapıp da tanımadığımız özel hareket dairesinde görevli polis arkadaşlarla bu suikast planlarını gerçekleştirmemiz ne kadar mümkündür takdir Sayın mahkemenizindir. Sayın Başkanım hamaset yapmak istemiyorum ancak ben ülkem için milletim için ülkemin ebedi bekası için savaşmış ve gazi olmuş bir personelim. Bir jandarma astsubayıyım. Sayın mahkemenizce tutuklu kaldığım süre dikkate alınarak tahliyeme karar verilmesini ve Çukurca’da görev yerime birliğime dönmemi sağlamanızı saygılarımla talep ediyorum.”
Sanık Oğuzhan Sağıroğlu söz istedi verildi:” Sayın Başkanım Sayın heyet Sayın savcılar, yaklaşık 18 aydır tutuklu bulunmaktayım tutuklu olmanın gerekçesi İbrahim Şahin’in kiracısı olmam dolayısıyladır. Buradaki çoğu sanık İbrahim Şahin’i tanımıyor bir belge üzerinden isimleri olması dolayısıyla burada tutuklu bulunuyorlar bense kiracısıyım yaklaşık 10 yıldır da tanıyorum ailecek görüştüğüm bir insandı herhangi bir yasadışı eylem içerisinde veyahut da o konu üzerinde herhangi bir diyaloğumuz olmadı. Ama yapmış olduğumuz bir sohbet içerisinde kurulacak müsteşarlıktan bahsetmesi üzerine benim o müsteşarlığa inanmam müsteşarlığa geleceği görevinden dolayı 2 tane birini hiç tanımadığım birini de Tokat’ta öğrenci iken tanıdığım 2 teğmenin ismini vermemden dolayı buraya getirildim. Ev araması yapılırken bir konuya değinmek istiyorum ev araması 3 defa yapıldı ilk arama yapıldı hiçbir şey alınmadı bir telefon konuşması yaptı baş komiser ikinci arama yapıldı yine bir şey alınmadı baş komiser bir telefon görüşmesi daha yaptı üçüncü aramayı söyleyince polis memurlarından ikisi tepki gösterdi. Dedi ki baş komiserim evde bir şey yok ki ne alacağız? Onun üzerine baş komiser dedi ki hocam dedi sizin herhangi bir fotoğrafınız falan var mı çekilmiş fotoğrafınız? Bende dedim ki yani benim herhangi biriyle çekilmiş fotoğrafım yok. Yalnız cüzdanım içerisinde arkadaşlarımın, anne babamın bulunduğu vesikalık fotoğraflar var. Görebilir miyim hocam dedi? Çıkartım onu verdim. Onun içerisinden anne ve babamın fotoğrafını ayrıldı geriye kalan 5 tane fotoğraf iddianameye suç unsuru olarak kondu. Bu insanlardan birisi çok enteresandır Erzurumlu aşık Fuat Çerkezoğlu’nun oğlu Erhan Çerkezoğlu kendisi de aşıklık yapmakta ve şuanda iddianamede yer alıyor. Diğer 4 tanesi de benim Tokat’tan tanıdığım çok samimi olduğum kardeşlerim ve arkadaşlarım. Evden onun üzerine dergiler alındı Aktüel dergileri yaklaşık 15, 20 tane dergi alındı. Dergilerden büyük bir kısmı geri iade edildi. 2, 3 tanesi de yanılmıyorsam iddianameye konuldu suç unsuru diye. Ki ben daha öncede ifade ettim mevcut dergilerin hiç birisi bana ait değil. İbrahim Şahin’in kendi el yazısıyla kendi kütüphanesinde bulunan kitaplığında bulunan yazılar alınarak bana yazıldı. Ben savcı beye de söyledim hoş alınan belgeler içerisinde veyahut dergiler içerisinde suç unsuruna rastlanacak herhangi bir şey de yok çünkü Aktüel dergi ne olabilir ki? Türkiye’nin her tarafında satılan bir dergi. Bu da deliller kısmına yazıldı benim şahsıma ait olan bir telefon 5 tanede vesikalık fotoğraf. Vesikalık fotoğrafta iddianameye terör örgütüne kazandırılacak kişiler olarak verildi. Şimdi ben bu insanları nasıl açıklayacağım onu bilmiyorum veyahut da nasıl tarif edeceğim? Birisi öğrenci, birisi maliye bakanlığında çalışıyor birisi saz çalan biz aşık ve bunlar hepsi terör örgütü üyesi diye iddianameye girdi. Ha onlar çok şükür elhamdülillah onlar şey değil şu anda suçlu konumunda değil. Onlarda gelseydi herhalde bizim halimiz daha yaman olacaktı. Bütün şeyi incelediğimde yani suç olarak ne suç işledim onu bilmiyorum. İbrahim Şahin’in kiracısıyım onunla konuşup görüşmem kadar veyahut onunla diyalogda olmam kadar doğal bir şey olabilir mi sizce? Yapmış telefon görüşmelerinde ben daha öncede ifade ettim o isimleri neden verdiğimi ki Ali Balkız suikast listesi içerisinde ismim geçiyor oraya da soyadımı yanlış yazmışlar Sağıroğlu soyadını Sarıoğlu diye yazmışlar. Ali Balkız’ı tanımıyorum Ali Balkız listesi içerisinde ismi geçen Muhammed Sarıkaya ile ne görüşmüşlüğüm var ne tanışmışlığım var Muhammed üsteğmenle arkadaşla burada tanıştık. Ayhan Atabek kendisi burda hayatım boyunca ilk defa buraya gelince görüştük ve daha önce ve görüşmüşlüğüm var ne tanışmışlığım var. Ben öğretmenim suikasttan anlamam. Yani polis memurları alınıyor her şey bir denge içerisinde bir yere getirilmeye çalışılıyor. Tabiri caizse Kurtlar Vadisi mantığında bir plan hazırlanıyor hazırlayan kim bilmiyoruz. Bu tuzak mı yani tuzak belli de kimin kurduğunu da bilmiyoruz. Ama emin olduğumuz bir şey var tuzak kuranların en hayırlısı Cenap Allah’tır. Mutlaka bu tecelli edecektir bugün veyahut yarın. 18 aydır tutuklu olmam dolayısıyla kaçma, delilleri karartma efendime söyleyeyim herhangi bir durumum söz konusu değildir. Tahliyemi talep ediyorum saygılarımla arz ederim.”
Sanık Ersin Gönenci söz istedi verildi:” Sayın Başkanım Sayın mahkeme heyeti, iddianamenin 1444. sayfasında yer alan İbrahim Şahin ile yaptığı telefon görüşmesinde işi içinde hazır Başkanım her şey bekliyoruz emrinizdeyiz bir emriniz olursa buralardayız dediği. Verilecek her türlü iş ve emri yerine getirmeye hazır olduğunu bildirmek suretiyle şüpheli İbrahim’e bağlı olarak Ergenekon silahlı terör örgütüne içinde yer aldığına ve faaliyette bulunduğunu ortaya koymuş bulunmaktadır denilmektedir. Sayın Başkanım ben bu konuşmayı daha önceki oturumlarda size bu konuşmanın içeriğinin yöresel yemeğimiz Ginniş’in hazır olduğunu yaşça benden büyük olmasından misafirperver bir konuşma olduğunu açıklamıştım. Sadece bu konuşmadan iddianameye göre terör örgütü üyesi olmakla suçlanmaktayım. Sayın Başkanım izin verirseniz bu konuşmayı mahkeme heyetinize dinletmek istiyorum.
Salonda Ersin Gönenci ile İbrahim Şahin arasındaki telefon kaydı dinlettirildi.
Sanık Ersin Gönenci:” Sayın Başkanım, Gınniş hazır diye konuştuğum telefon görüşmesinde hiçbir suç unsuru bulunmayan içeriğinde farklı bir anlam verilmesini hukuka aykırı olduğunu düşünüyorum. Sayın Başkanım Sayın Değerli üyeler İbrahim Şahin Sivas’a evime Sivas’a geldiğinde evime ilk defa geldiği için adresimi bilmiyordu. Bende Sivas’ın en merkezi ve işlek yeri olan Aynalı çarşı önüne gelmelerini söylemiştim. Bu yer bu yer valilik civarında olan sürekli polis devriyelerinin bulunduğu insanların sürekli gelip geçtiği bir yerdir. Bu bile niyetimizin kötü olmadığının ispatıdır. Yanımda ise o sırada öğrenci arkadaşım Gökhan karhan bulunmaktaydı. Birlikte Şeyh Şamil mahallesinde bulunan evime geçtik. Sayın Başkanım, İbrahim Şahin geldiğinde belirttiğim üzere yanımda öğrenci arkadaşım Gökhan Karhan bulunmaktaydı. Fakat bu dava kapsamında gözaltına alınıp tutuklanan Oğuz Bulut bu bahsettiğim yemek davetinde yoktu. İbrahim Şahin Sivas’ta sadece benim evime geldi başka da kimseyle görüşmedi. Ama mahkemede biz tutuklanmadan önce bu konu sorgu aşamasında Oğuz Bulut’a sorulup görüşmediğini beyan etmesine karşın iddianamede yer almıştır. Bu konuya da açıklık getirmek istedim. Sayın Başkanım. Gökhan Karhan’ınsa eve gel evime gelmesinin sebebi öğren gurbetçi öğrenci olduğu için annemin onunda getirmemi istemesidir Başkanım, 15.11.2008’de ben Gınniş hazır diye arıyorum yemeğe davet ediyorum. 16.11.2008’de İbrahim Şahin beni arıyor Çarşamba, Perşembe’de annene yemek işini diyor. 19.11.2008 Çarşamba günü evimize geliyor size arz etmiş olduğum telefon dökümlerinde mevcuttur. Sayın Başkanım, Oğuz Bulut uzun zamandır görüşmediğim bir insandır. İbrahim Şahin’le çekmiş olduğum mesajla ve evime yemek daveti için yaptığım telefon konuşmalarıyla bir alakası yoktur. İddianamedeki telefon konuşmalarında ismi hiç geçmemektedir. Dinlemeye maruz kaldığım süreçte Oğuz Bulut ile hiçbir telefon kaydım bulunmamaktadır. Yakın dönemde bir irtibatımızın ve diyalogumuzun olmadığı da dosyada bellidir. Aslında Gınniş hazır olan görüşmem tahrip edilerek kendisi ile bir alakası olmayan bu dinletmiş olduğum konuşma Oğuz Bulut’un hukuki durumun değerlendirme kısmına iş hazır yazılarak birlikte yasadışı bir durum gerçekleştireceğimiz olgusu kurgulanmaktadır. İbrahim Şahin ile yaptığımız telefon görüşmesinde Oğuz Bulut’un adının yer almadığı size arz ettiğim iletişim tespit tutanaklarında görülmektedir. Oğuz Bulut’un mahkemenizden talep edip aldığı fiziki takip tutanağında bir suç unsuruna da rastlanmamıştır bu fiziki takip tutanağından Oğuz Bulut ile birlikte olmadığımız resmi olarak ortaya konmuştur. 19.11.2008 tarihinde bir arada olmadığımızın ispatıdır. Sayın Başkanım, İbrahim Şahin ile iddianamede konu olan 4 telefon görüşmesi ve bir adet mesajdan ibarettir. Bu kadar iletişim kurmaktan terör örgütüne üye olmakla suçlanmam mantıksal bir temele dayanmayan gerçekle bir ilişkisi olmayan bir durumdur. Sayın Başkan, benim ailemden ve yakın çevremden örgüt üyesi çıkmaz. Ancak öğretim üyesi çıkabilir. Tutukluluk haliminde eğitim hayatımı aksattığını bir kez daha açıklamak zorunda kaldım. Sayın Başkanım Sayın mahkeme heyeti, insanlar sıkıntı çekmeye aç kalmaya sefalet içinde yaşamaya milleti için arkadaşları için ailesi için sevdikleri için her çeşit kötülüğü göğüslemeye tahammül edebilirler ama bir şeye asla tahammül etmezler haksızlığa ve adaletsizliğe. Sayın Başkanım, yaklaşık 18 aydır bu zulme ve hukuksuzluğa tahammül etmek zorunda bırakılıyorum. Bu adaletsizliğe son verilip tutuksuz yargılanmamı saygılarımla arz ederim.”
Sanık Oğuz Bulut söz istedi verildi:” Sayın Başkanım Sayın mahkeme heyeti; Başkanım, 7 Ocak 2009 tarihinde Sivas’ta gözaltına alınarak İstanbul’a getirildim ve o tarihten bu yana 18 aydır tutukluyum. İddianamede Türk Ceza Kanununun 134/2. maddesi Türk Ceza Kanununun 174/1. maddesi ve 6136 sayılı yasaya muhalefet suçundan suçlanıyorum. Başkanım, terör örgütüne üyelik suçlamasının delili olarak iddianamenin 1451. sayfasında 3. iddianamenin son sırasında delillerin ve hukuki durumun değerlendirilmesi başlığı adı altında örgüt üyeliğine delillerim sıralanmıştır. Örgüt üyesi olduğumun delili olarak da 2 husus belirtilmiştir bu hususlardan bir tanesi Sivas nöbetçi sulh ceza mahkemesinden alınan fiziki takip kararına istinaden yapılan fiziki takip raporu. İkincisi de az önce Ersin Gönenci’nin izah ettiği İbrahim Şahin’le Ersin Gönenci arasında geçen telefon görüşmeleri benim örgüt üyeliğine delilim olarak örgütsel irtibatım olarak iddianameye yazılmıştır. Bunun haricinde iddianamede benimle ilgili bölümde hiçbir telefon tapesi bulunmamaktadır. Bu iddialara ilişkin olarak mahkemenizin 17.04.2010 tarihindeki duruşmasında verdiği ara kararla Sivas Emniyet müdürlüğünden hakkımda yapılan fiziki takip raporu istenilmiştir. Sivas emniyet müdürlüğü de gönderdiği resmi yazıda hakkımda hiçbir fiziki takip yapılmadığı ayrıca yapılan telefon dinlemelerinde de suç unsunu içeren hiçbir husus bulunmadığı için tape edilmediği belirtilmiştir. Sivas emniyet müdürlüğünün bu yazısından da anlaşıldığı gibi iddianamede yazdığı gibi 15.11.2008 tarihinde İbrahim Şahin’le Ersin Gönenci ve Oğuzhan Sağıroğlu ile görüştüğüme dair bir fiziki takip yoktur. Bu hususun iddianameye bu şekilde yazılmasının sebebi de çıkarıldığımız nöbetçi 13. ağır ceza mahkemesi hakimi Sayın Ömer Diken’in yaptığı bir hata soncu bu husus iddianameye örgütsel irtibatım olarak yazılmıştır. Sayın Başkanım, Beşiktaş adliyesinde hakim huzuruna çıkarıldığımızda hakim Ömer Diken tarafından bana Sivas’ta bu tarihte İbrahim Şahin, Oğuzhan Sağıroğlu ve Ersin Gönenci ile görüştüğüne dair fiziki takip raporu var bu hususta ne diyorsun diye soruldu. Bende kesinlikte görüşmediğimi o tarihte İbrahim Şahin ve Ersin Gönenci ile 3 yıldan bir fazla bir zamandır görüşmediğimi izah ettim. Fakat hakim ısrarla bu konuda fiziki takip raporu olduğunu söyledi sorgum bitip avukatla birlikte mahkeme salonundan ayrılırken hakim Ömer Diken tarafından İstanbul barosu avukatlarından Erdoğan Soruklu avukatım tekrar huzura çağırıldı. Maddi bir hata yapıldı Oğuzhan Sağıroğlu ismiyle Oğuz Bulut isminin karıştırıldığını benimle ilgili bir fiziki takip raporunun olmadığını Oğuzhan Sağıroğlu’na ait bir raporu yanlışlıkla benim dosyama koyup okuduğunu izah etti ve bu hususu zabıtlarda düzelteceklerini söylediler. Fakat iddianame çıktığında gördük ki bu husus düzeltilmemiş hakim Ömer Diken’in yaptığı hata Oğuzhan Sağıroğlu ismiyle Oğuz Bulut ismini karıştırarak fiziki takip raporlarını karıştırıp benim dosyama koyması sonucu benimle ilgili bir fiziki takip yapılmış ve orda görüşmüşüm gibi bir husus ortaya çıkmıştır. Fakat emniyet müdürlüğünün yazısı ile benim verdiğim beyanın doğru olduğu ve sayın hakimin kendisinin de izah ettiği gibi maddi bir hata yaptığı ortaya çıktığı halde iddianamede örgütsel irtibatım olarak gösterilen 2 husustan biri budur ve bu durumda bu şekilde çürütülmüştür. İkinci husus ise Ersin Gönenci ile İbrahim Şahin arasında geçen telefon görüşmesinde az önce ses kaydı dinletilen telefon görüşmesi iddianamede benimle ilgili örgütsel irtibat bölümünde nokta nokta iş içinde hazır Başkanım emriniz olursa buralardayız şeklinde konuşularak verilecek her işi Oğuz Bulut ile birlikte yerine getirmeye hazır olduğu saptanmıştır deniliyor. Sizin de az önce dinlediğiniz gibi ve benim dilekçe ekimde iletişim tespit tutanağında ek olarak sunduğum üzere göreceksiniz ki İbrahim Şahin’le Ersin Gönenci arasında yapılan görüşmede kesinlikte benim ismim geçmiyor. Benim ismim hiçbir şekilde geçmediği gibi zaten bu konuştukları İbrahim Şahin ile Ersin Gönenci’nin konuştuğu husus Gılniş isimli bir yemeği Ersin Gönenci’nin evinde yaptırıp İbrahim Şahin’i de yemeğe davet etmesi, fakat Gılnişte Gıl kısmı silinmiş nokta nokta iş olarak belirtilmiş ve benimde ismim geçmediği halde ismim iddianamede bu telefon tapesinde varmış gibi yazılarak örgütsel irtibatım olarak konulmuştur. Sayın Başkanım size arz etmiş olduğum, mahkemeye arz etmiş olduğum dilekçede dosyamın bu dava dosyasından tefrik edilerek mahal mahkemesi olan Sivas’taki yetkili mahkemelere dosyamın gönderilmesi hususunda dilekçe arz ettim. Talebimin gerekçelerini de detaylı olarak yazdım ve ekleri ile birlikte sundum ve ayrıca da sözlü olarak da net bir şekilde anlaşılması için izah ediyorum. Sayın Başkanım, bu bahsettiğim 2 örgütsel irtibatta sizlere sunduğum resmi yazılarla çürütülmüştür. Kesinlikle bu davayla alakalı olarak yargılanmam için örgüt üyeliği ile yargılanmam için hiçbir irtibatım bulunmadığı açıkça ortadadır. Bu sebeple de dosyamın bu dava dosyasından tefrik edilmesi gerekmektedir. İbrahim Şahin ve Ersin Gönenci’yle 3 yıldan fazla bir süredir görüşmüyorum. 2000 ve 2006 yıllarında Sivas’ta ülkü ocakları il başkanlığı yaptım. Bu süreçte İbrahim Şahin’i 2003 yılında Sivas’a akrabalarını ziyarete geldiği bir süreçte bir vesile ile tanıdım. Bu zaman sonrasında da birkaç keresinde Sivas’a geldiğinde İbrahim Şahin’le görüştüm 2006 yılında ülkü ocakları başkanlığından ayrıldıktan sonrada yüz yüze bir daha hiç görüşmedim. Sadece İbrahim Şahin’le bayramlarda veyahut da başka böyle kutlama günlerinde mesajlaşma veya telefonla hal hatırımız olmuştur bu da çok uzun değildir ve telefon dinlemelerim yapıldığı dönemde de İbrahim Şahin’le de Ersin Gönenci’yle de hiçbir görüşmem yok bu sebeple de iddianamede benimle ilgili bölümlerde hiçbir telefon tapesi bulunmamaktadır. Ersin Gönenci ile yine ülkü ocakları başkanlığı yaptığım dönemde, Sivas’ta ülkü ocaklarına gelip giden birisi olarak tanıdım irtibatımız ondan ibarettir. Tahmin ediyorum 2005 yılında Ersin Gönenci Sivas’tan ayrıldı ,uzun bir süre Çanakkale’de çalışmaya gitmiştir. O dönemden sonra da 2005 yılından sonra da bir daha yüz yüze hiç görüşmedik. Ama ne hikmetse bu iddianamede ben bu iki kişiyle ilişikli olduğum gerekçesiyle örgütsel irtibatım olarak gösterilmiş ve tutuklandım. Sayın Başkanım bu arz ettiğim nedenler karşısında örgüt üyeliği ile hiçbir irtibatım sözde örgütle hiçbir irtibatımın olmadığı açıkça ortadadır. Bu sebeple dava dosyamın tefrik edilmesini talep ediyorum. Diğer hususlarda suçlandığım 174. madde ve 6136 sayılı kanuna muhalefet suçları ile ilgili de Sivas’taki yetkili mahkemelerce yargılanmak istiyorum. 174/1.maddesinde TCK’nın 174. maddesi ile ilgili olarak evimde yapılan aramada bulunan iki adet el bombasıyla ilgili olarak yargılanıyorum ve evinden alınmış 1 tane ekmek bıçağı ve 2 tane de kama bulunmaktadır bunlardan dolayı da 6136 sayılı kanuna muhalefetten yargılanıyorum. Sayın Başkanım bu 2 tane el bombası 2 ay önce mahkemenizden ekspertiz raporu ve imha raporlarını talep ettim mahkemeniz ara kararında bunların bana verilmesini karara bağladı fakat 2 aydır bu raporları ben almadım. Bu el bombalarının sağlam olup olmadığını sıhhatli bir konu değil şu anda. Bunları alış sebebimi savcılık ve emniyet ifademde ayrıntılı olarak belirttim. Bunlar kesinlikle süs amaçlı alınmış, kapsül olarak alınmış el bombası kapsülleridir. İçlerinin dolu veya boş olduğu da ekspertiz raporu verilmediği için bunları bilmiyorum. Bıçaklar konusunda ise biri evimden alınmış ekmek bıçağı bir diğeri Kosova’da askerlik yapan bir arkadaşım Kosova’nın simgesi olan kartal işlemeli bir hançer. Bir diğeri de Afganistan’da doktor olarak görevli olan bir arkadaşım Afganistan’dan oranın el işi olan kemik saplı bir bıçak getirmiş onu hediye olarak bana getirmiştir. Bunları evinde bulundurduğum için onlardan dolayı da 6136 sayılı yasaya muhalefetten suçlanıyorum. Sayın Başkanım, bıçak herkesin evinde bulunabilir. Bulunabilir değil herkesin evinde de vardır. Bunlardan dolayı bunu bulundurmaktan dolayı üzerinde taşımıyorsun evinin bir köşesinde bulunurken bundan dolay bu yasadan yasaya muhalefetten yargılanacağımı zannetmiyorum. Diğer husus ise 2 tane el bombası kapsülü bunlar mutlaka TCK’da yerini bulmuştur bunun bir cezası varsa çekilecektir ama ben savcılık ve emniyet ifademde detaylı olarak izah ettiğim gibi kesinlikle bunları başka bir amaçla kullanmak amaçlı veyahut da daha başka bir amaçla temin etmedim. sadece bunları süs amaçlı olarak boş kapsül olarak temin ettim ve evimde o şekilde bulunuyordu. Bunu savunmamda da izah edeceğim. Fakat şu var Başkanım örgütsel dosyamın tefrik edilmesi ile ilgili gerekçelerimi açıkladığım için bunları söylemek zorundayım. Şimdi arz ettiğim gibi örgütsel irtibat olarak iddianamede belirtilen hususların hepsi resmi yazı ile çürütülmüştür. Bir tanesi çıkarıldığım nöbetçi mahkeme hakiminin Sayın Ömer Diken’in maddi bir hatası sonucu olmayan bir raporu varmış gibi başka isim karıştırarak okuması ve zabıtlarda düzelteceğim dediği halde düzeltmemesi sonucu iddianameye yansıması. İkincisi de benim dışımda 2 kişinin arasında geçen bir telefon görüşmesinde ismim hiçbir şekilde yer almadığı halde benim ismim geçiyormuş gibi iddianamede belirtilmesi örgütsel irtibatım oluyor. Bunlar çürüdüğü için dava dosyamın ayrılması gerekir aksi halde Türkiye’de emniyetin veyahut da jandarmanın çeşitli sebeplerle yaptıkları operasyon, aramalar vesaireler de patlayıcı madde veyahut da bıçak bulunabiliyor. Eğer benim dosyam bu dava dosyasından ayrılmıyorsa o zaman Türkiye genelindeki bütün bu patlayıcı madde ve kesici alet bulunduran herkesin Ergenekon davasına dahil edilmesi gerekir. Çünkü onlardan artı benim hiçbir irtibatım yoktur bu davayla ilgili olarak. Ya diğer yakalanan o Türkiye’de de bütün illerde patlayıcı madde ve kesici aletle ilgili yakalanan herkesin bu dava dosyasına dahil edilmesi gerekir veyahut da benim bu dava dosyasından tefrik edilmem gerekir. Sivas’ta biz 20 kişi gözaltına alındık Sayın Başkanım. Bunların çoğunluğu Milliyetçi Hareket Partisinde Sivas’ta başkanlık yapmış insanlar, yöneticilik yapmış insanlar ve ben de 2 kişi de Sivas’ta ülkü ocakları başkanlığı yapmış 2 kişi vardık toplam 20 kişi gözaltına alındı. Bu insanların hepsi Sivas’ta serbest bırakıldı sadece 2 kişi olarak biz getirildik iddianamede isme geçen Ermeni asıllı vatandaş Minas Güler Durmaz’ı kesinlikle tanımıyorum. Sivas’ta böyle bir vatandaşın Ermeni asılı bir vatandaşın yaşadığından da haberdar değilim. Hiç kimseyle de aramda bu kişinin ismi ile ilgili bir görüşmem geçmemiştir. İddianamede bahsedilen iddia edilen S1 belgeleri tedhiş planları veyahut da başka hiçbir yerde ismim geçmemektedir. Bunların hepsi gösteriyor ki iddia edilen örgütle ilgili hiçbir yerde benim bağlantım yoktur. Zaten iddianamede Minas Durmaz Güler isimli şahısla ilgili bir suikast yapılacağı böyle bir planlama yapıldığına dair de detaylı hiçbir cümle yoktur. Sadece bir cümleyle Sivas’ta bu kişiye yönelik suikast yapılacağı ihbarı alınmıştır deniyor ama bunun nerden alındığı, kimin yapacağı bizimle bağlantısı nedir? Hiçbir şekilde bir açıklama yoktur ben hayatımda ilk daha duyduğum bir insanla ilgili ona suikast hazırlığı içinde olduğum şüphesi ile tutuklanmış bulunuyorum. Bu sebeplerle arz ettiğim sebeplerle ki eklerini de size arz ettim Yüce mahkememize arz ettiğim dilekçenin ekinde de resmi yazılar bulunmaktadır. Bunların değerlendirilmesini iddianamenin benimle ilgili bölümünün tekrar incelenmesi ve dosyamın bu dava dosyasından tefrik edilmesini talep ediyorum. Eğer bu talebim reddedilirse benim örgüt üyesi suçlaması ile ilgili olarak resim yazı ile bu irtibatlarım çürütüldüğü için eğer dava dosyam tefrik edilmez ise savcılık tarafından örgütsel irtibatlarım konusunda ek beyanda bulunulmasını talep ediyorum ki ben buna göre savunma hazırlayayım. Arz ederim.”
Dostları ilə paylaş: |