Sanık Muzaffer Öztürk söz istedi, verildi:” Sayın Başkanım, Sayın üyeler, aslında çok fazla söylenecek bir şey olduğunu da tahmin etmiyorum ama, çok fazla bir şey söylenecek olduğunu tahmin etmiyorum beş aydır Sayın iddia makamı ifademi verdiğim günden itibaren tahliyemi istiyor. Yani ben kendimi ifade edemedim artık diye hiçbir şey düşünmüyorum. Sayın Başkanım sizde o günden itibaren tahliyemi istiyorsunuz. Şimdi örgütsel irtibatlara baktığınızda hiçbir şeyim yokta zaten şimdi örgütsel irtibatlara baktığın zaman hiçbir şey yok. Yani telefon görüşmesi var. Bu telefon görüşmesi içeriği yok. Keşke içeriği olsa. Bu telefon abimin üzerine kayıtlı diyorum ki son bir iki yıldır bunu kullanıyorum. Bu telefonla birçok görüşmeyi abim yapmış Arif Doğan ile. Benim mahallemde ikamet ediyor. Benim mahallemde ikamet eden bir insandan bu davada birinci ikinci üçüncü dördüncü gelecek dava hiçbir davada kimseyi tanımıyorum. Kimseyle bir irtibatım yok. Ben mahallemizde benim gibi yirmi otuz kişi kahvehane, kahvehane ortamında kendisiyle oturup kalkan yirmi otuz kişiyle ellinin üzerinde telefon görüşmesi var. Dostane yani kandillerde bayramlarda bunu ispat edeyim isterseniz telefon numaralarını vereyim arkadaşların. Yani burada benim örgütsel bir irtibatım yok. Örgütsel bir irtibatım yok. Yani örgütsel ben bu davaya niye ben burada niye yargılanıyorum? Örgütsel irtibatım yok niye yargılanıyorum çünkü delil yok bir şey yok. Şimdi yazılı kira kontratı olmadığı için yani Arif Doğan’ın bir kamyon eşyasını yani bunu açıklamayı yaptık bu eşya, eşyanın içerisinden çıkan birkaç tane silahtan ben sorumlu tutuluyorum. Yani onları biliyorum veya saklıyorum. Şimdi ben eğer ki, gerçekten Arif Doğan’a örgüt üyesine veya örgüt üyesine bir hizmet yapmış olsam ben eşek miyim affedersiniz yani o zaman giderim kendimi sağlama alırım giderim yazılı kontrat yaparım. Yazılı kontrat yaparım o zaman niye bir sözlü kontrat yapayım. Ya bu zaten daha önce amcamın oğlunun şeyin abimin dükkanında bunlar parası ödenerek durmuştur. Ha burada ne var burada güven var itimat var. Ya ben ya ben yıllarca kendisiyle amcaoğulları kardeşlerim akrabalarım oturup kalkmışız. Komşuluk ilişkisinde bulun ben bu eşyalarla ne alakam var. Yani burada şeyde tutanakta yazıyor zaten bunlar kapalı kilitli. Yani bunları şey polis arama yaparken inşaat demir büyük levye demirle kilitleri kırıldı açıldı. Bunların hepsi şey yani bunların içindeki malzemeyi nereden bileceğim ben. bu içinden çıkan beş altı yüz şişe şarap çıktı viski çıktı. Halısı kilimi çıktı pantolonu gömleği çıktı. Ben onları nereden bileyim. Eşyam var dedi koyduk onları yani güven var burada başka bir şey yok burada. Yani ben bunları saklamadım gizlemedim. Gerçekten saklamadım gizlemedim benim yani ben gerçekten alakam yok ya. Yani benim bu mahallemde bu eşyaları hangi insanın yanına hangi insanın deposuna koysan burada, burada olacaktı. Yani altı ay önce olsaydı abim olacaktı bu veya amcaoğlu olacaktı. Veya bi mahallemizin bir bireyi olacaktı burada. Ya bu nasıl bir suçlama Sayın Başkanım, Sayın üyeler. Ya gerçekten yani ya benim hiçbir alakam yok Sayın yani Arif Doğan hakkında hiçbir bilgim yok. Adam emekli olmuş emekli olmadan olmadan gelmiş arsa almış bacanağına komşu olmak için. Emekli bir sene içerisinde amcaoğluna bir sene sonra gelmiş eşyalarını emekli olmuş İstanbul da emekli olduktan sonra eşyalarını toplamış depolamış. Bu kirasını da ödemiş. Yani bunlar buraya yedi yıl kaldıktan sonra ben depoma koymaya niye ne bir sakınca görebilirim ki Sayın Başkanım. Yani bu önce kiralamış olduğu depoların bir tanesi ilk kiralamış olduğu depo büyüktü. E oradaki gelişmeye göre kiralar artınca daha küçük depoya abimin depoyu tuttu. Onunla da anlaşamayınca daha küçük bir depoya geçti. Yani bu buradaki değişim budur. Yoksa herhangi bir saklama gizleme böyle bir şey olmaz. Yani sonra bir kamyon eşyanın iki tane silahımı saklayacağım Sayın Başkanım. Böyle bir mantıksızlık olur mu yani bir mantığınızla düşündüğünüz zaman bir kamyon içerisine iki tane silah saklanır mı? Ya gerçekten 23 ay oldu Sayın Başkanım. Yani iki sene neyin cezasını yatıyorum. Anlatamıyorum yani Sayın üyelere anlatamıyorum bunu. Ne yaptım ben? Gerçekten bir şey bir suçum yok ya hiçbir suçum yok. Cezaevinde günler geçmiyor artık. Acı, acı duyuyoruz artık. Babam öyle annem öyle kardeşlerim öyle herkes öyle tahliyemi talep ediyorum.”
Sanık Hasan Atilla Uğur söz istedi, verildi:”Sayın Başkan, değerli üyeler, yaklaşık 10-12 dakikalık süre içerisinde taleplerimi iletmek istiyorum. İçinde bulunduğumuz dönemi yargısıyla.”
Mahkeme Başkanı:" Yazılı vereceksiniz onları değil mi?”
Sanık Hasan Atilla Uğur:”Hayır sadece.”
Mahkeme Başkanı:" Sözlü mü yapacaksınız?”
Sanık Hasan Atilla Uğur:”Sözlü yapacağım efendim. İçinde bulunduğumuz dönemi yargısıyla polisiyle siyasetçisiyle oyunları ve ahlaksız tezgahlarıyla millete Türk kamuoyuna tekrar anlatmak artık farz olmuştur. Ülkemizde kendilerine tam hakimiyet sağlamak arzusunda olan seviyesizler bağımsız ve namuslu hakim ve Cumhuriyet savcıların karşı çeşitli montaj ses kayıtlarıyla kumpaslar kurmaktadırlar. Bunları internet ortamında televizyonlarda ve yandaş yalaka gazetelerinde çarşaf çarşaf yayınlayarak, itibarsızlaştırma ve töhmet altında bırakma gayretindedirler. Bu bütün milletin dikkatindedir. Kimsenin dikkatinden de kaçmamaktadır. Sayın Başkan, hiç kimse bunların saldırıda ahlak ve sınır tanımadıklarını çok iyi bilmelidirler ve unutmamalıdırlar. Bunlar kendi dümen sularına girmeyen adam gibi görevini yapmaya gayret eden hakim ve Cumhuriyet savcılarına karşı her türlü iftirayı atabilecek kadar küçük ve iğrençtirler. Kendileri halen ve geçmişlerinde her türlü gayri ahlakiliğin içinde bulundukları halde bunları unutturmaya çalışırlar. Herkesin seve seve yerine getirdiği vatandaşlık görevinden uyduruk bahanelerle kaçmayı marifet sayarlar. Ellerinde bulunan devlet imkanlarını her türlü kumpası yaratmak için kullanmaktan asla çekinmezler. Birbirlerine müthiş destek verirler. Tabiri caizse kanka gibi hareket ederler. Ancak en ufak bir sendelemede hiç kimse bunu unutmasın hemen birbirlerini satarlar. Bunun böyle olduğunu kısa sürede eminim herkes anlayacaktır. Bunlar için sahte delil üretmek çocuk oyuncağı gibidir ve meşrudur. Kendileri de birçok hususun uydurma olduğunu çok iyi bildikleri halde ballandıra ballandıra anlatırlar savunurlar ve milleti kandırmaya çalışırlar. Sayın Başkan, geçen söz alışımda arz etmiştim taleplerimi ifade ederken İmralı da birebir tanık olduğum hukuki süreçten her defasında izninizle bahsedeceğim demiştim. Türk milleti Türk kamuoyu orada verilen hukuk dersini hukuk adamlığı örneğini unutmasın diye tekrar söylüyorum. Cumhuriyet savcılarının karşısında kırk bin insanın ölümünden sorumlu bir teröristbaşı vardı. O savcılardan birinin bu çok önemli yeğeni terörle mücadelede şehit olmuştur. Yani iddianamesini hazırladığı bebek katili kendi canını da yakmıştı. Ancak o savcı o Cumhuriyetin savcısı iddianameyi hazırlarken asla uydurma deliller ve düzmece gizli tanık ifadelerine itibar etmedi. İddianameyi okurken kin ve nefret kokan bir tavır sergilemedi. İddianameyi okurken büyük keyif aldığını anlatan tavır ve hareketlerde bulunmadı. Teröristbaşının avukatları bunu geçen hafta da söyledim tekrar söylüyorum. Teröristbaşının kendisi savcıları ve hakimleri töhmet altında bırakılacak bunları tahrik edecek şeyler yapmalarına rağmen onlar hakkında suç duyurusunda bulunmadı. Salondan sesler çıktığı zaman hafifçe yerinden doğrulup salona korkutmak amaçlı bakışlar fırlatmadı. Sadece Cumhuriyet savcılığının gereğini yaptı. O teröristbaşının karşısında bile kendisini tuttu. Buna birebir ben tanık oldum ve bundan da gurur duyuyorum. Yine kendilerine selamlarımı arz ediyorum. Sayın Başkan, Saygıdeğer üyeler, şunu herkes çok iyi bilmelidir ki, bu dava büyük bir tezgahın ürünüdür. Tamamen emir ve talimatlarla oluşturulmuştur. Dün hasta yatağında Sayın Levent Ersöz sözde darbe planlarının HAKDER adlı dernek tarafından bir yabancı misyon temsilciliğine gönderildiğini oradan da Faruk Demir adlı şahsın alarak kendisine getirdiğini zamanını ve tanıklarını bildirerek anlattı. Dilerim heyetiniz bu Faruk Demir isimli şahıs ile HAKDER adlı derneğin ne gönderdiğini ne yaptığını dilerim araştırırsınız çünkü net olarak bunları tanık ve zaman bildirerek ifade etti. Cumhuriyet çalışma grubu adıyla kurgulanan fırtınanın bir balon olduğunu ifade etti. Maddi delillerle bunları izah etti. Zaten Cumhuriyet çalışma grubu uydurmasına sizde inanmadınız ki, Albay Mustafa Koç’u tahliye ettiniz ve Cihandar Hasanhanoğlu’nu albayı ise tutuksuz yargılıyorsunuz. Bu davanın trajikomik bir biçimde devam etmesi yemin ederim ve eminim, İmralı’daki bebek katili başta olmak üzere Atatürk Cumhuriyet ve millet düşmanı bütün ucubeleri müthiş bir şekilde mutlu etmektedir. Sayın Başkanım ben artık sizlere CMK 134’den tahliyeler ve tutukluluk devamlarındaki emsal sanıklar arasındaki eşitsizliklerden söz etmeyeceğim. Diğer arkadaşlarımın da haklarını dakika olarak yemek istemiyorum çünkü önceki haftalarda bunları size belgeli ve bilgili bir şekilde tüm detayları ile anlatmış olmama rağmen nezdiniz de önem arz etmediğini görmüş bulunuyorum. Sayın Başkan, ünlü bir düşünür önemli olan büyük işler yapmak değil gereğini yapmaktır diyor. Ben sizlerden dünyadaki hukuk sistemlerinin vazgeçilmez hükmü olan şüpheden sanık yararlanır ilkesini uygulamanızı istiyorum. Ola ki şahsıma karşı siz yada üyelerin kin ve nefret besliyor olsanız bile böyle bir şeye ihtimal vermiyorum ama ola ki öyle olsa bile bir hakim olarak bunu bir tarafa bırakıp ortaya çıkmış olan bu şüphe durumunun hukuki anlamda gereğini yapması, yapmanızı talep ediyorum. Sayın Başkan, aylardır bunu söylemem artık elzem olmuştur. Aylardır jandarma genel komutanlığı istihbarat başkanlığının 2003-2004 dönemindeki çalışmaları bir teröristlik ve bir darbe faaliyeti gibi gösterilmek istenilmektedir. Bu kanaatin oluşması için bu oyunu planlayan ve icra edenler maalesef büyük bir gayret içerisindedirler. 2003 yılında Genelkurmay başkanlığı ve içişleri bakanlığının emir ve onaylarıyla kurulan benim başında bulunduğum teknik daire başkanlığı yasa ve yönergelerde de açıkça belirtildiği gibi üstüne basarak söylüyorum bölücü, irticai, yıkıcı faaliyetler organize suç örgütleri ve kadrolaşma tekrar söylüyorum kadrolaşma bu konuları incelemekle görevli bir dairedir. Bakınız bu çalışmalarda ülkemizin elde ettiği bazı kazanımlar şunlardır. Şimdi ifade edeceğim somut bilgiler devletimizin kayıtlarında da mevcuttur. 2003 yılında örgüte katılmak üzere kandırılmış ve PKK simsarlarının elinde bulunan 23 genç dağa gönderilmek üzereyken yaptığımız çalışmalar neticesinde yakalanmış dağda terörist olarak ölmeleri veya güvenlik güçlerimizi şehit etmeleri engellenmiş yargı önüne çıkarılmış ülkeye ve ailelerine kazandırılmışlardır. Yine 2003 yılında Şırnak da eylem hazırlığında olan bir terörist grubun nokta ve zaman olarak yeri tespit edilmiş ve etkisiz hale getirilmeleri sağlanmıştır. Anı yılın sonunda Diyarbakır da eylem hazırlığında olan Hizbullah terör örgütü mensuplarının yerleri tespit edilmiş ve zamanında harekete geçerek eylem yapamadan yakalanmaları sağlanmıştır. 2003 yılında İstanbul Balıkesir Kocaeli Sakarya ve Adana da beş organize suç örgütü çökertilmiştir. Yine 2003 yılında yaptığımız titiz çalışmalar neticesinde dünya uyuşturucu ile mücadele tarihinde ilk kez altı ton baz morfin ve uluslar arası uyuşturucu şebekesi Sakarya TEM otoyolunda ele geçirilmiştir. 2004 yılı başında Şırnak, Bitlis, Siirt ve Hakkari de nokta ve zamanları sıfır hata ile tespit edilen toplam 28 teröristin etkisiz hale getirilmesi sağlanmıştır. Sayın Başkan, değerli üyeler küçük bir bölümünü arz ettiğim bu hususlardan da anlaşılacağı üzere jandarma genel komutanlığı teknik dairesi gece gündüz demeden ve özveri ile çalışarak birçok başarıya imza atmıştır. Bu yoğun çalışma tempo ve sürecinin arasına sokuşturulmak istenilen çetecilik teröristlik ve darbecilik iddiaları haksızlık vicdansızlık ve densizliktir. Bakınız 2003-2004 döneminde verdiğimiz şehit sayısı çok büyük bir kısmı trafik kazaları olmak üzere 20’dir. Son bir senede ulaştığımız rakam maalesef yüze yaklaşmıştır. Mardin milletvekili Emine Ayna hepinizin dikkatini çekmiştir ama bunu burada söylemek benim borcumdur. İskenderun da verilen şehitlerden sonra aynen şu demeci vermiş. Ben İskenderun’daki eylemden aynen şunu okudum, artık bu savaş sadece Kürdistan’da olmayacak gerçekler acıdır acıtır. Savaş tüm Türkiye’ye yayılacaktır. Sayın Başkanım, bu nasıl bir açıklamadır bu nedir ne oluyoruz? Burada biz kendi enerjimizi kendi kendimize tüketirken dünyanın her tarafında kabul görmüş bir terör örgütünün uzantıları Türkiye’yi perişan etme noktasına getirmişlerdir. Açılım safsatası bizi bitirmek üzeredir. Ben bunları söylemek zorundayım çünkü ben bu işi bilen bir adamım. Bilmediğim konuda konuşmam ama ben bu konunun uzmanıyım konuşuyorum. Terör ve organize suç şebekeleriyle yıllarca mücadele etmiş olmam teröristbaşını teslim alarak sorgulamış olmam. Ölüm listelerinde bulunmam ve özel koruma statüsünde bulunmak nedeniyle kendimi ve ailemi korumak için aslında emin olun kabus gibi olan sıra dışı yaşamım komutanlarımın emirlerini yerine getirmem ki Levent Ersöz de dün bunu söyledi suç mudur? Bu iş bu kadar ucuz mudur? Bana neyin bedeli ödettirilmek istenmektedir? Uzun yıllar görevim gereği mücadele ettiğim ve yargı önüne çıkmalarını sağladığım birçok terör ve organize suç örgütü mensubu ile aynı konumda cezaevinde tutuklu olarak bulundurulmam haksızlıktır insafsızlıktır. Yaklaşık iki yıldan bu yana tutukluluk sürecim devam etmektedir. Kalp ve nörolojik rahatsızlıklarım dayanılmaz boyutlara ulaşmış ve iyice ilerlemiştir. Bütün gücümle bu işkence sürecine dayandım ve dayanmaya da devam edeceğim. İnadına bir gün daha felsefesiyle yaşama tutunacağım. Ellerini ovuşturarak kötü sonu bekleyenleri de sevindirmeyeceğim. Bunları size söylememin nedeni asla ağlamak ve sızlamak değildir. Kamuoyu bilsin ve kayıtlara geçsin diye söylediğimi belirtmek istiyorum. Sayın Başkan, değerli üyeler sözlerimi bitirirken geçen hafta terör saldırılarında ve İsrail tecavüzünde kaybettiğimiz insanlarımıza Allah’tan rahmet yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyorum. İsrail’in haksız saldırısı ile meydana gelen duruma gösterilen büyük tepkinin hemen her gün bayrağa sarılı gelen şehitlerimiz ve Irak da katledilen kadın ihtiyar çocuk binlerce insan içinde gösterilmesini temenni ediyorum teşekkür ederim.”
Sanık Emcet Olcaytu söz istedi, verildi:”Son kararın ara kararın içerisinde yanlış hatırlamıyorsam bu sorgu safhasında sanıkların 314/2’lerin bir tam gün 314/1 ve daha ağır ceza istenenlerin de iki tam gün ile sorgu safhasını sınırlayan bir ara kararı vermiştiniz. Taleplerime o konudaki talebimi bildirerek başlamak istiyorum Cuma günleri de sorgu dışında sanıkların ve müdafilerin taleplerini almak için ayırıyorsunuz. Avukat arkadaşlar için bilmiyorum ama bizim için yarım saat ile sınırlı. Benim taleplere bağlayacağım efendim.”
Mahkeme Başkanı:" Müdafileriniz için de öyle.”
Sanık Emcet Olcaytu:”Efendim?”
Mahkeme Başkanı:" müdafileriniz için de öyle.”
Sanık Emcet Olcaytu:”Onlar içinde mi o daha fena demek ki. Şimdi şu mukayeseyi yapmak istiyorum. Burada savunma yargılamada esas olan makamlardan birisi savunma makamı, yarım saatle sınırlanmanın nedeni nedir? Görünüşe bakılırsa herkese zaman kalsın diye. Ama siz sorguları da belli bir sınırla belirleyince benim aklıma şu geldi. Burada sanık bende çıktım sorgumu verdim. Orda işte şimdiki gibi süre yoktu ama şimdi süre var. Ben sorgumu üç saatte tamamladım. Ama iki tane savcı bana altı saat boyunca ne kadar alakasız ne kadar yani tabirimi mazur görün bunu kullanıyorum ne kadar ipe sapa gelmez konu varsa oralardan soru ürettiler. Bende bunların yüzde doksanına iddianamede var mı diye iddianameden bunu göstermelerini isteyerek itiraz ettim. Ama savcılar bundan hiç alınmadılar kendileri için hala bir ders çıkarmış değiller görüyoruz benden sonra üç beş kişinin daha sorgusu tamamlandı. Benim durumumda olan birisi çıkacak bir duruşma günü içerisinde bunu bitirecek. Peki, heyetiniz bu sorgudan sonra savcıların sanıklara yönelteceği sorularla ilgili bir zaman kısıtlaması uygulayacak mı? Bu nereden çıktı biliyoruz, işte yeni CMK 205 de orda doğrudan soru sorulabilir denmiş. O da buradaki yargılamada bilemiyorum ben üç yılı aşkın süre yargılamaların uzağında kaldığım için mesleki faaliyetimi tatil ettiğim için diğer davalarda da böyle mi bir 205. madde oraya kondu diye savcılar hatta bana iddianameyle alakasız soruyorsunuz dediğimde savcılar 205. maddeye dayanarak soruyoruz dediler. Hiçbir alaka yok. 205. madde iddianame dışından savcılar soru sorabilir mi diyordu. Hayır. Ben bunu da anlatamadım anlamak istemediler. Efendim orada doğrudan soru sorulur. E zati doğrudan soruyorsunuz dedik. Yani şunun için bu örneği veriyorum biz burada Cuma günü yarım saatle sınırlı neden aman zaman kalsın. Sorgular bir gün ve duruma göre iki günle sınırlı neden uzamasın. Ama heyetinizin halletmek zorunda kaldığı olduğu daha önemli bir şey var. Siz hep savunmadan gidiyor bu. Hep bizim sermayeden. Savcılar yine bir günde sanık tamamlayacak ama iki gün üç gün savcılar soru sorabilir mi? Sorabilir. O da yetmiyor. Savcılar bitiyor heyetin soruları başlıyor. Ben kendi sorgumdan yine hareketle söyleyim. Burada savcıların sorduğu sorulara ben iddianamede olmadığı için itirazlarımı bildirdim ama savcılar hiç aldırış etmediler. Hatta sonunda zorlayarak da olsa ben onlardan bunun iddianamede olmadığı beyanlarını da zapta geçirmeye çalıştım. Orada da direndiler ama bir iki yerde geçti zapta. O bitti sonradan heyetin soruları başladı. Şimdi orada yani mahcubiyetimden söyleyemedim şimdi yeri geldiği için söylüyorum aynı şey orda da devam etti. İddianamede olmayan bir şey bana burada sorguda iki gün sürdü benim yarım üç saat benim kendi irademle yaptığım savunma, bir buçuk günü de savcıların ve heyetin davayla alakasız iddianamede olmayan konulardan hareketle bana yönelttikleri sorularla geçti. Şimdi şurada da ben yarım saat içerisinde bütün şu talep konusu yapacağım konuları sıkıştırmak zorundayım.”
Mahkeme Başkanı:" Efendim 15 dakikanız geçti.”
Sanık Emcet Olcaytu:”Çok önemli değil çünkü yarım saatte de zaten bitmeyecek o.”
Mahkeme Başkanı:" Buyurun devam edin.”
Sanık Emcet Olcaytu:” Ben şu derdimi anlatsam yine de amacıma ulaşmış sayacağım kendimi. Yani bu bakımdan heyetin savcıların sınırsız alakasız iddianame dışı hatta tekrarlıyorum ipe sapa gelmez soruları için namütenahi zaman kullanılacak biz savunma yaparken de taleplerimizi bildirirken de zamanımız sınırlı olacak bunun nedeni de aman yargılama uzuyor olacak. E o zaman burada yargılamanın bir anlamı kalmıyor ben Nisan ayından beri buraya çıktığım zaman diyorum ki bu yargılamanın ciddi bir tarafını araştıralım. Neresidir ciddi tarafı. Son 14 Mayıs zannediyorum o zaman da yine bu konuda bir hassasiyet gösterdi heyet onu hesaba katarak dedim ki bu defa da ben belki ön yargılı bakıyorum soruşturma safhasında kovuşturma safhasında ciddi bulmadığım şeyleri söyledim. Bu defa ters taraftan bir bakıyım yargılamada dosyada soruşturma safhasında ciddi olan neler var. Ha ciddi belgeyi arayım. Aradım, şimdi onunla ilgili sonuçları size bildirmek istiyorum. Soruşturma dosyasında aslında soruşturma dosyası değil o dava açıldıktan sekiz ay sonra buraya gönderildi. Bir liste gördüm. Burada işte Emcet Olcaytu adlı şahıstan çıkan evrakların dizi pusulası diye 12 sayfalık bir pusula daha yollamışlar. Bunun iki hafta önce talep konusu yaptığım için belki siz hatırlamayacaksınız 128. sıra numaralı satırda inceleme ve değerlendirme raporu altında gizli belgelere ait rapor 29 sayfa. Ciddi mi bu? Hayır. Burada bir ciddiyet bulamadım. Ayrıca yani ciddi bir tarafı olmadığı gibi yargılama başladıktan sekiz ay sonra benim sorgum yapıldıktan iki ay sonra dosyaya giren bir belgeyi ben istesem de ciddiye alamam çünkü burada savunmada buna cevap verememiş oldum. Onu da bir tarafa bıraktık bunun altına savcılar gizli belgelere ait rapor diye yazmışlar. Şimdi siz kendinizi benim yerime koyun bunu ciddiye alın. Benim iddianamemde gizli belgelerle ilgili bir suçlama var mı? Yok savcı bunun farkında değil. Benimle ilgili 314’deki o maşallah herkes için zaten 135 ve 134 kişisel verileri kaydetme efendim özel hayatın gizliliğine müdahale, suçlama bu. Peki, bu nedir? Gizli belgelere ait rapor. Ek iddianame mi tanzim etmiş savcılık. Buraya gizli belge yazmaya hakkı var mı savcının? Burada maalesef elimiz boşta kaldı. Burada da ciddiye alacak bir taraf bulamadık. Şimdi aynı ciddiyet araştırmasını 7 Mayısta benim talebime konu olan naip hakim tayini talebime konu olan belge üzerinden değerlendirelim. Savcılık tutanağını da size daha önce sunmuştum bunu şimdi takdim ediyorum, yani anlaşılması bakımından burada bir tutanak koymuş savcı diyor ki, Emcet Olcaytu’dan elde edilen belgelerden 97-100 sıra numaradaki belgeler kişisel verilerin hukuka aykırı olarak ilişkin görüldüğünden emanete alınmıştır diyor. Burada biraz ciddiyet var gibi göründü, çünkü kişisel verilerin hukuka olarak hukuka aykırı olarak kaydına ilişkin bir suçlama var ama emanete alınan belge sizden 7 Mayısta yazılı dilekçe verdim. O da on satır uzun yazmayalım zor olmasın anlaşılmasın dedik. Dedim ki, buraya böyle söyleniyor ama bu doğru değil. Ben o belgeyi biliyorum ne olduğunu. Polis ifadesinin 35. sayfasında zaten söylemiş 72-73 olarak numaralandırılan doküman içeriğinin İstanbul emniyet müdürlüğü tarafından DGM Cumhuriyet başsavcılığına yazılmış 16.7.2001 tarih ve 2001/585 sayılı Fethullah Gülen ve grubu konulu organize suçlar şube müdürü Doktor Adil Saçan imzalı çok gizli ibareli iki sayfalık yazının olduğu tespit edilmiştir. Sizinle birlikte aynı suçtan gözaltında bulunan Adil Serdar Saçan poliste soruyorlar, bunu bana ya belgenin içeriğiyle ilgili işte okuduğum gibi bilgi var burada. İmzalı çok gizli ibareli bu belgeyi nereden ve kimden nasıl temin ettiniz. Bulundurma maksadınız nedir? Cevabını verdim ben onun. Burada ne den söz konusu ediyorum. Bunu gizli belge diye savcılık alıp emanete koyuyor da e bu polis ifadesinden belli bunun o suçlamaya dayanak olamayacağı. Burada bir ciddiyet bulabilir misiniz benim yerime kendinizi koyun. Yok. Burada da ciddiyet yok. Bununla ilgili ben naip hakim tayin edilsin, içeriği saptansın diye talepte bulunuyorum, bakın savcı o talepte bulunduğum gün ne mütalaa veriyor. O da işin başka bir gayri ciddi tarafı. Buradan savcının mütalaasından okuyayım. 7 Mayıs 2010 tarihli mütalaa 16. sırada mütalaanın şöyle diyor savcı. Sanık Emcet Olcaytu’nun 7.5 havale tarihli dilekçesinin ek talepleri kabul edilerek 125 nolu klasörün 97-100 sayfalarında bulunan kişisel verilerin kaydı niteliği taşıdığı iddiasıyla emanete alınan belge içeriklerinin naip hakim aracılığıyla incelenmesine karar verilmesine. Yani talebimin kabulü yönünde mütalaa bildirmiş. Görünüşte bu sanki savcı hani hukuka uygun bir mütalaa vermiş. Bir laf var ya bizde özrü kabahatinden büyük diye. Şimdi savcı bakın benim bu talebime karşı çıkıp da bunun içeriği şudur diyemiyor. Kendisi de merak ediyor. Tamam yollayalım naip hakime neymiş bakalım bir görelim demiş oluyor, bu mütalaayı vererek. Oysa bu benim tespitini istediğim belge benimle ilgili suçlamanın dayandığı tek belge bu. Şimdi bunu abartma gibi görmeyin lütfen. Savcı kalkıp böyle bir mütalaa vermekle bu sorumluluktan kurtulabilir mi? Bu şunun itirafıdır ben bu emanete alınan belgeleri incelemedim. Bir bakalım neymiş. Olur. Yani iyi oldu bu talepte bulunduğunuz bizde öğrenelim mahkeme de anlasın. E savcı emanete alınan belgelerin içeriğinden habersiz. E başka dava nedeniyle kendi imzalı beyanlarından şunu anlıyoruz. Biz telefon dinlemeleri falan bunları polis seçiyor getiriyor bizde iddianameye koyuyoruz. Peki, telefon görüşmelerini incelemiyorsunuz. Hala da incelemedim o dinlemedim diyor. Emanete alınan belgeleri savcılık okumaz, telefon dinlemeleri tapeleri polisin değerlendirmesiyle iddianameye girer. E bilgisayar verileriyle ilgili dijital verilerle ilgili saçma sapan raporlar var polis tarafından düzenlenmiş ne olduğu belli değil. E bunlardan savcı haberdar değil. Şimdi savcı işini ciddiye mi almış. O da ciddi değil. O açıdan ben 7 Mayıs tarihli talebimde bugün neden buna yer veriyorum? Şu nedenle yer veriyorum. Şimdi söyleyeceğim nokta tabi daha üzücü. Ben bu talepte bulunuyorum. Mahkeme 14 Mayısta şu kararı veriyor bana. Savcının uygun mütalaasına rağmen. 14 Mayıs 2010 tarihli ara kararının ikinci sırasında A bendinde. Yapılan incelemede 125. klasör üzerinde 72-73 rakamları bulunan İstanbul emniyet müdürlüğüne ait iki sayfalık yazı üzerinde çok gizli kaşesinin bulunduğu, çok gizli kaşeli sayfaların örneğinin üzerindeki şerh dikkate alarak sanığa alınarak sanığa verilmesine yer olmadığına. Talebim orda çıkartın bir tek yerinde bana örneğini verin demiş miyim ben onun? Onu elle burada yazdım gerçekten el yazısıyla on satır o dilekçe. Orada diyorum ki ben bu iddiaya dayanan iddianın dayanağı olarak gösterilen belge içeriği kişisel veriyle alakalı değildir. Naip hakim tayin edelim. Naip tayin, tespit etsin onun içeriğini. E heyetin verdiği karar bu. Gizli olduğundan sanığa verilmesine yer olmadığına. Benim böyle bir talebim yok ki. Şimdi ben bunu ciddiye mi alıyım. Bunu mu istiyorsunuz. Biz nasıl bir mahkemede yargılanıyoruz. Savcılar soruşturma dosyasını bilmiyor. Biz burada talepte bulunuyoruz. On satırlık dilekçemizdeki talebin ne olduğu okunmadan ara kararına yazılıyor. Söyledim zapta geçti. 14 Mayıs tarihli ara karar. Benim de 7 Mayıs tarihli dilekçem lütfen yan yana koyun bakın bakalım orada ben onun örneğini mi istemişim ne yapacağım ben onun örneğini o zaten bende çıkmış. Ayrıca aleni belge onlar yayınlanmış ben istesem o yayınlanan nüshadan tekrar alır bakarım. Yani heyet de dosyadan ancak bu kadarıyla haberdar. Ama biz bütün bunları yarım saatte anlatmak zorundayız. Sorgumuz geçti ya. Bütün o taleplerimizle ilgili yerli yersiz verilen kararları da burada yarım saate sıkıştırmak zorundayız. Onun için söylenecek şey var ama geçiyorum. Burada ben bir dönem Aralık, Ocak, Şubat aylarında ısrarla hakkımızda başka soruşturmalar yürütüldüğüne dair dosyada belgeler var. Savcılığı yazılsın sorulsun bu soruşturmayla ilgili belge varsa bir kere göndermiş olması lazımdı hadi göndermedi, hiç olmazsa bu safhada göndermek zorundadır dedim. 4 Mayıs 2010 tarihli duruşmanın sonunda siz teskere cevaplarını zapta geçirirken benim o taleplerim demek ki üç ayrı tarihte yapılmış üçü için de ayrı yazı yazılmış. Onların cevaplarını zapta geçirirken dediniz ki, bakın üç defa aynı şeyi bize yazdırmışsınız. Hani bir serzenişte bulundunuz işte hiçte bir şey yok. Gördünüz mü dediniz hatta dışarıda arkadaşlar da şaka yollu dediler ki ya mahkemeyi meşgul ediyorsun bizim taleplerimizle uğraşacak vakit kalmıyor. Üç defa aynı şeyi yazdırdınız dediniz zabıtta var. Neydi o gelen cevaplar hiçbir belge yoktur. O kadarını hatırlıyorsunuz çünkü zaten bir belge var dese orda göreceğiz ne olduğunu. Ben bu soruşturmanın kovuşturmanın ciddi tarafını arama faaliyetine devam ederken bununla ilgili de belgelere rastladım. Savcılık bizi ciddiye almıyor da heyeti ne kadar ciddiye alıyor acaba. Size başka bir belge yok diye yazı yolladılar. Ben klasörleri karıştırırken şunu buldum. Benim hakkımda iki üç dört beş altı ayrı tarihte gizli izleme kararı almışlar. 8 Şubat 2008 tarihinden başlıyor bu aynı zamanda telefonların dinlenme kararı. 5.5.2008’e kadar altı defa gizli izleme kararı benimle ilgili almışlar. Son satırlarından birkaç ibare okuyayım. Yukarıda yazılı bilgiler çerçevesinde şüphelinin kamuya açık yerlerdeki faaliyetlerini ve işyerinin teknik araçlarla izlenmesine gizli olarak ses ve görüntü kaydı alınmasına karar verildi. 7 defa, 6 defa. Nerede bunların raporları. Ben bulamadım dosyada. Yok. Gizli izleme kararı alıyor musunuz alıyorsunuz. Peki onun o zaman bir raporu olması lazım şuraya gitti şurda şunu yaptı. Filan kişiyle görüştü vesair. Nerede bunlar? Yok. Şimdi bunu benim fark etmem yargılamanın başlamasından 11 ay sonra. Olabilir ben hiç fark etmeye bilirim. Ama heyetin bunu 11 ay fark etmeme hakkı var mı? Benim hakkımda gizli izleme kararı almışlar siz beni burada 11 aydır tutuklu yargılıyorsunuz. Taleplerimizi karşılarken diyorsunuz ki kuvvetli suç şüphesi devam ettiğinden tutukluluğu da sürsün. Bunu da söylüyorsunuz. E peki bunu incelemek öğrenmek zorunda değil mi heyet? Benim tutukluluğumun devamına karar verirken şu izleme raporlarından hiç olmazsa kendi kararını destekleyici bir iki cümle kullanmak açısından da mı önemi yok bunun? Niye bunların sonuçları yok? Bilmiyorum. Ben savcılıktan talepte bulunurken bunu bilmiyordum. Ama savcılık bize o yazıyla hiçbir evrak kalmamıştır diyecek. Sonra bu raporları dosyaya koymayacak. Neden koymadı. Şimdi iki ihtimal var. Bir izlemeyi yaptı altı defa zahmet etmeyip de çünkü her defasında emniyetin talimatıyla zaten savcılık ve mahkeme bu kararları vermiş. Talimatı diyorum. Çünkü bir rapor gelmeden öbür raporu kararı vermiş. Bir hafta izlediniz efendi ne oldu nedir elinde ne sen bunun uzatılmasını istemek için şu raporunu bir göreyim yok öyle bir şey de yok ona da rastlamış değilim. Bunları siz kararları vereceksiniz. Raporları araştırmayacaksınız. E o zaman biz nasıl ciddiye alacağız bu kovuşturmayı soruşturmayı? Almak zorundayız burada tutuklu olduğumuz için çıkıp bu taleplerde bulunuyoruz aslında bu talepte bulunmak da komik gelmeye başladı çünkü talepte bulunuyoruz on satırlık yazımız yanlış anlaşılıyor. Örnek istemişiz gibi hemen gizli de bide bunu öğrenmiş oluyoruz. Gizli belge verilmez. O da yalan daha doğrusu düzeltiyorum o da yanlış. Bir belgenin üzerinde gizli belge yazıyor diye bu sanığa verilmez. Böyle bir şey olur mu? Devlet sırrı mı bu? Bende yazarım buraya çok gizli diye o zaman hakim de vermez. O işin başka acı tarafı. Bu raporların celbini istiyorum. Eğer bu izni aldılar hakkımda gizli takipte bir delil bulamadılarsa bu benim lehime delildir. Bunu savcı saklayamaz. Gizleyemez. Bu kararları aldılar gerekil takibi yapmadılarsa o zamanda görevlerini ihmal etmişlerdir. En hafif değerlendirmeyle. Öyle şey olur mu? Yani yargıçlarla eğleniyor mu savcılar emniyetçiler. Altı defa yedi defa gizli izleme kararı alacaklar sonra hiçbir şey yapmayacaklar. Bir ihtimal bu. E izlediyseniz o zaman raporu vereceksiniz. Bunu savcı bu karaları talep edecek raporlarını takip etmeyecek. Biz neresini ciddiye alalım savcı kendi yaptığı işi ciddiye almıyorsa eğer niye alalım yani bunun için bir sebep var mı? Yok. Süre durumu nedir ona göre bir tercih yap.”
Mahkeme Başkanı:" Süreniz doldu.”
Dostları ilə paylaş: |