Tanzimat Edebiyatı genel özellikler 1



Yüklə 107,43 Kb.
tarix02.11.2017
ölçüsü107,43 Kb.
#27013

Tanzimat Edebiyatı GENEL ÖZELLİKLER
1) Tanzimat Edebiyatı sanatçıları Divan Edebiyatı'nda da bulunan şiir, tarih,mektup vb. edebiyat türlerini batı anlayışına göre yenilemişlerdir. Ayrıca edebiyatımızda hiç bulunmayan makale, roman, tiyatro, hikaye, anı, eleştiri vb. yeni edebiyat türleri getirmişlerdir.

2) Tanzimat Edebiyatının özellikle ilk döneminde yetişen yazar ve sanatçılar Fransız devrimci yazarlarının ( Voltaire, Rausseau, Montesquieu vb. ) etkisi altında kalarak, eserlerinde zulme, haksızlığa, yolsuzluğa, cehalete karşı şiddetli bir dille mücadeleye girmişler; vatan, millet, hürriyet, hak, adalet, kanun, meşrutiyet vb. gibi kavramları memlekete yaymaya çalışmışlardır.

3) Batı'dan yapılan ilk edebi tercüme Münif Paşa'nın Fransızcadan çevirdiği Muhaverat-ı Hikemiyye (Felsefi Diyaloglar)'dır.

4) Batı edebiyatından yapılan ilk şiir tercümelerini Tercüme-i Manzume adıyla 1859'da Şinasi yayınlar. Bunu Yusuf Kamil Paşa'nın Fenelon'dan çevirdiği ilk tercüme roman Telemaque (Telemak - 1862) takip eder.

5) Türk Edebiyatında Batılı anlamda ilk basılı (yerli) tiyatro eseri, Şinasi'nin 1859'da yazdığı ve 1860'da tefrika edilen Şair Evlenmesi adlı eseridir.

6) Şekil ve içerik olarak yeni kabul edilen, edebi sanatlardan sıyrılmış, fikir ağırlıklı , nesre yaklaşan şiirin ilk denemelerini de Şinasi verir.

7) "Sosyal fayda" prensibiyle hareket eden ve " edebiyata düşüncenin ağırlığını vermek " isteğiyle yayın hayatına başlayan Tercüman-ı Ahval adındaki ilk özel gazeteyi de yine Şinasi 1860 yılında Ağah Efendi ile birlikte çıkarır. Bu sebeple 1859-1860 yılları Tanzimat Edebiyatının başlangıcı kabul edilmektedir.

8) Tanzimat Edebiyatı sanatçıları 2 kuşağa ayrılır:

a) " Toplum için sanat " anlayışıyla eserler veren Şinasi , Ziya Paşa, Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi v.d. grubu.



b) " Sanat için sanat " görüşünü benimseyen Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamid, Samipaşazade Sezai v.d. grubu.
9) Tanzimat sanatçılarının çoğu Fransız edebiyatını ve bu edebiyatın sanatçılarını örnek almışlardır. Bu sanatçıların etkisiyle bir kısmı klasik ( Şinasi, Ahmet Vefik Paşa, Ali Bey ) bir kısmı romantik ( Namık Kemal, Recaizade Mahmut Ekrem, Ahmet Mithat, Abdülhak Hamid ) bir kısmı da realist ( Samipaşazade Sezai, Nabizade Nazım , Beşir Fuad ) özellikler taşıyan eserler vermişlerdir. Ancak söz konusu akımlar esinti halinde yansımıştır. Bunların kuralları kesin çizgilerle benimsenmiş ve uygulanmış değildir.

10) Tanzimat Edebiyatı, Divan Edebiyatının aksine seçkin kişiler için (havas) değil, halk için meydana getirilen bir edebiyat olmak iddiasıyla ortaya çıkmıştır. Bu görüşü benimseyen sanatçılar ( Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa, Ahmet Mithat v.d. ) özellikle makale, tiyatro, hatıra kısmen de roman türlerinde bu yolda eserler vermişlerdir. Tanzimat edebiyatının 2. dönem sanatçıları bu amaçtan uzaklaşmış görünmektedirler.

11) Halk için yazma düşüncesinin sonucu olarak, konuşma dilinin yazı dili haline getirilmesi düşüncesi savunulmuştur. Tanzimat Edebiyatı sanatçılarının çoğu dil konusunda böyle düşünmekle birlikte, hiçbiri eski alışkanlıklardan kurtulup da tamamen konuşma diliyle yazmış değillerdir. Sade dil daha çok tiyatro, anı, mektup yer yer de makale ve romanlarda kullanılmıştır. 2.dönem sanatçılarının bir bölümü ise konuşma dilinden epey uzaklaşmıştır.

12) Tanzimat Edebiyatında en önemli yenilik nesirde, anlatımın kuruluşunda görülür. Bu edebiyatta söz hüneri göstermek değil, bir takım düşünceleri halka yaymak amacı güdüldüğünden "seciler" atılmış, asıl düşünce ile ilgisi olmayan doldurma sözlere yer verilmemiştir. Düşünceler sayfalarca süren uzun cümleler yerine anlaşılması kolay kısa cümlelerle verilmeğe çalışılmıştır.

13) Tanzimat Edebiyatıyla birlikte nesirde noktalama işaretleri kullanılmaya başlanmıştır.

14) Şiirin konusu genişletilmiş günlük hayatla ilgili her türlü olay, duygu ve düşünce şiire konu olarak seçilmiştir. İlk zamanlarda Divan Edebiyatı nazım şekillerinin dışına pek çıkılmamış, yeni düşünceler eski şekiller içinde söylenmiştir. Sonraları yeni düşünceler yeni şekillerle ifade edilmeye başlamıştır. Yeni nazım şekilleri önce Fransızcadan yapılan manzum tercümelerinde görülmüş, te'lif şiirlerde çok sonra kullanılmıştır.

15) Beyitlerin başlı başına bir bütün olmasıyla yetinilmeyip bütün mısralar arasında bir anlam bağı bulunmasına dikkat edilmiştir. Divan şiirindeki parça (beyit) güzelliği anlayışı yerine bütün güzelliğine önem verilir, şiirin başından sonuna kadar belirli bir düşünce etrafında gelişmesine ve konu birliğinin sağlanmasına çalışılır.

16) Şiirde, Divan Edebiyatında olduğu gibi " aruz " ölçüsü kullanılmıştır. Milli ölçümüzün hece olduğu söylenmiş ise de kişisel bir iki başarısız denemeden ileriye gidilememiştir.

17) Dilden yabancı kelime ve kuralların atılmaya başlanmasıyla Türkçeyi aruz veznine uydurmadan doğan zorluk yüzünden nazımda hep eski dil kullanılmış sade dil ancak birkaç parça şiirle denenmiştir.

18) Tanzimat şiirinde 4 ana tema işlenir:

a) Medeniyet,akıl,kültür,kanun,adalet,hak,millet gibi sosyal öğeler.

b) İkinci tema "varlık,yokluk,ölüm,madde,ruh,dünya,Allah" gibi metafizik öğeler.
c) Üçüncü tema "aşk"tır. Ancak Divan şiirindeki kalıplaşmış mecazlarla anlatılan soyut sevgili, soyut aşk yerine "ete-kemiğe" bürünmüş somut insanlara karşı duyulan aşk anlatılır.

d) Dördüncü tema " tabiat "tır. İlkin roman çevirilerinde görülen romantik ve egzotik tabiat tasvirleri, edebiyatımızda da Fransız yazar ve şairlerinin etkisiyle önceleri nesirde görülmüş ikinci dönemde, şiirde ya doğrudan doğruya ya da bir başka konu içinde dolaylı olarak işlenmiştir. Divan şiirinde mazmunlarla anlatılan soyut tabiat yerine " somut " tabiat anlatılır.


19) Tanzimat Edebiyatının ilk döneminde yetişen ve romantizm akımının etkisi altında kalan hikaye ve romancıların (bu akımın bir özelliği olarak) eserlerinde rastlantılara çok yer verilmiş, yazarın kişiliği gizlenmemiş; bireyin eğitimi ve toplumu amacı güdülerek ikide bir olayın yürüyüşü durdurulup her konuda birtakım bilgiler verilmiştir. Kişiler çoğu zaman tek yönlü (iyiler hep iyi kötüler hep kötü) olarak ele alınmış, hikaye ya da romanın sonunda iyiler ödüllendirilip kötüler ya da suçlular cezalandırılmıştır.

20) Eserlerde olağanüstü olaylara ve kişilere yer verilir. Kahramanlar çoğu zaman bir görüşte aşık olurlar. İkinci dönemde yetişen ve realizm akımının etkisinde kalan sanatçılar eserlerinde iç gözleme yer vermiş, sebeplerle sonuçlar arasında bağlar aramış, anlatılan her şeyin olabilirliğine dikkat etmişlerdir.

21) Tanzimat Edebiyatında tiyatro " komedi " ve "dram" olmak üzere iki çizgi üzerinde yürür. Tiyatro eserleri oynanmak için değil okunmak için yazılır. Sahneye genellikle aile, gelenek, görenek, vatan, evlilik vb. gibi sosyal meseleler çıkarılır. Tiyatro hem eğlence aracı olarak hem de ahlak okulu olarak düşünülür.

Komediler gerek dili, olay örgüsü ve hayata uygunluğu gerek kişilerin canlılığı bakımlarından başarılı ürünlerdir. Bu ürünler klasizmin tesiri altındadır. Dram türündeki oyunlar dili, olay örgüsü, konuların seçimi ve hayata uygunluğu, kişilerin canlılığı ve inandırıcılığı bakımlarından komedilerde tutturulan düzeyin çok altındadır. Duygular yapay bir hava içinde verilmiştir.



22) Tanzimat Edebiyatında daima bir ikilik hakim olmuştur. Sade dilin yanında ağır bir dil, eski türlerin yanında yeni türler kullanılmaya devam edilir. Hece vezninin kullanılması gerektiği ileri sürüldüğü halde aruz vezni kullanılır.
TANZİMAT EDEBİYATININ AMACI

1) Eski edebiyatı yıkmak yerine toplumsal hayatla geniş ölçüde ilgili, yeni ve inkılapçı bir edebiyat getirmek.

2) Sade dile ve halk lisanına değer vererek; bilhassa " halka halk diliyle hitap ederek " yeni edebiyatı ve yeni fikirleri çok büyük bir siyasi ve sosyal buhran içinde bulunan bu millete tanıtmak.

3) Milliyet duygusu, vatan sevgisi, hürriyet aşkı, meşrutiyet rejimi, fikir, heyecan ve ihtiyaçları Türk milletine de tanıtarak, pek çoğu onun tarihinde esasen mevcut bu müesseseleri Türkiye'de yeniden kurmak veya canlandırmak.


TANZİMAT ŞAİR VE YAZARLARININ ORTAK ÖZELLİKLERİ

Tanzimat şair ve yazarları birbirinden farklı kişiliklere sahip olmalarına rağmen hepsinin ortak birtakım yönleri vardır:



1) Hepsi Batıcı, ilim ve fen taraflısı, gelişmeyi isteyen aydınlardır. Yurdu gerilikten kurtarmak isterken Türk halkının manevi değerlerine de bağlı görünürler. Hepsi dindardır. Din hükümleriyle medeniyeti kaynaştırmaya çalışırlar. Sırası geldiğinde Batının iftiracı yazarlarına karşı İslamiyeti savunurlar.

2) Hemen hepsi Fransız kültürüyle yetişmişlerdir. Batı dendiği zaman onlar için ilk akla gelen Fransa'dır.

3) Genel olarak bütün Tanzimat sanatçıları Fransızcayı mektep medrese görmeden öğrenmişlerdir. Bu yönleriyle de Tanzimatçılar didaktik kişilerdir.

4) Tanzimat sanatçıları yüksek makam sahibi (paşa, vali vb.) devlet memurlarıdır. İç ve dış siyaseti çok iyi bilirler.

5) Sanattan çok fikir ve ülkü peşinde koşmuşlardır. Bu yüzden Fransız edebiyatında önemli yer işgal eden Voltaire,

J.J. Roussea, Montesquieu gibi düşünürlere hayrandırlar. Onların etkisiyle mücadeleci bir karaktere sahiptirler. Her türlü haksızlığa, zulme karşı savaş açmışlardır.



6) Toplumumuzda o güne kadar kullanılmayan birtakım yeni kavramlar ( adalet, hak, hürriyet, meşrutiyet, reisicumhur vb.) kullanmaya başlamışlardır. Hepsi Divan Edebiyatına karşı cephe almış, halka halk dili ile hitap etmeye çalışmışlardır.

7) Divan Edebiyatı kültürüyle yetiştikleri için bu edebiyatın bütün iyi ve kötü yönlerini gayet iyi bilirler; ona cephe alırken sırtlarını halka dayarlar ve halktan güç alırlar.

8) Batı'da gördükleri yeni türleri edebiyatımıza naklederken sadece bir tür üzerinde yazmakla yetinmezler. Hemen her sahada (makale, hikaye, roman, tiyatro, eleştiri, hatıra vb.) yazı yazarlar.

9) Tanzimat sanatçılarının hemen hepsi çok yönlü kişilerdir. Edebiyatçıdırlar, devlet memurudurlar, politikacıdırlar, mücadele adamıdırlar. Çoğu gizli birer derneğin üyesidirler. Zaman zaman yurt dışına kaçmışlar, zaman zaman da yakalanıp hapse mahkum edilmiş veya sürgüne gönderilmişlerdir.

TANZİMAT EDEBİYATI



1. DÖNEM

2. DÖNEM

Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa, Ahmet Mithat Efendi, Şemsettin Sami, Ahmet Vefik Paşa, Ali Bey

Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan, Samipaşazade Sezai, Muallim Naci
Ara Nesil: Nabizade Nazım

Toplum için sanat

Sanat için sanat

Dilde sadeleşme çalışmaları vardır.

Dil ağırdır.(Arapça, Farsça, Fransızca)

Klasizm, Romantizm

Romantizm- Realizm

Tema, Vatan millet, hak adalet, özgürlük gibi toplumsal kavramlar

Tema, aşk, tabiat vb bireysel kavramlar. Şiirin konusu daha da genişler.

Edebiyat toplumu bilgilendirmek için bir araçtır.

Edebiyat, amaçtır.



ŞİNASİ ( 1826 - 1871 )

İlk büyük Türk gazetecisidir. Şinasi; kısa cümleli, çıplak fikirli, yeni görüşlerle örülü bir nesir yapısı getirmiştir. Namık Kemal bu nesrin sıkı örgüsünü romantik bir duyarlılıkla genişletir. Şinasi, nesir alanında da kompozisyon yeniliğiyle karşımıza çıkar. Düşüncelerini yalın, açık bir anlatımla söyler, söz hünerleri göstermekten kaçınır; yazılarında doldurma sözlere yer vermez; düşüncelerini kısa cümlelerle anlatır. O, yeni edebiyat yapımızın planlarını hazırlayan, sonra hızla uygulamaya geçerek temelleri atan bir yenilik öncüsüdür. Topluluğu bilgice kalkındırmak için de, en verimli, en kestirme yolun gazete olduğunu bilir, ilk özel gazeteyi kurar. Yogunlaştırılmış fikre, süssüze, yalına ve konuşma diline gider; halka ve halk diline gidiştir bu. Fikri, süsler içerisinde boğan, sağlamlıktan, düzenden yoksun konuşan nesrimize yazı dili onurunu veren; bugünkü nesrimizi başlatan ve kuran adam Şinasi'dir.

Şinasi, edebiyatımızda ilklerin başlangıcını yapan sanatçıdır. İlk özel gazeteyle birlikte, ilk tercüme şiirler, ilk makaleler ve ilk tiyatro eseri ona aittir. Bu sebeple bu ilklerin yapıldığı 1859-1860 yılları Tanzimat edebiyatının başlangıcı sayılır.

Şinasi'nin Türk şiirini yenileştirme çalışmaları Paris'ten dönüşünden sonra başlar. Mustafa Reşit Paşa için yazdığı kasideler hem şekil, hem de muhteva açısından eski kasidelerden farklıdır. Münacatında ise Allah'a akıl yoluyla ulaşmak isteyen bir görüş hakimdir. Safi Türkçe ile yazdığı beyitlerde halk şiiri etkisi görülür. Gazete yazılarında ise halkı aydınlatma ve eğitme amacı güder.



ESERLERİ: Tercüme-i Manzume, Şair Evlenmesi(tiyatro), Müntehabat-ı Eş'ar(şiirleri) , Durub-ı Emsal-i Osmaniye(sözlük), Müntehabat-ı Tasvir-i Efkar
NAMIK KEMAL ( 1840-1888)

Vatan şairi olarak bilinir. En gür sesli vatan şairimizdir. Eserlerinde çoğunlukla toplumsal konuları; vatan,millet, hürriyet kavramlarını işlemiş, "toplum için sanat" ilkesine bağlı kalmıştır. Edebiyatımızda ilk edebi romanı yazan odur. Şiirimizi mistisizmden dinamizme kaydırır. Mecazlardan, mazmunlardan, söz oyunlarından arınmış şiir dilini yaratır. Mısralarında fikri çıplak olarak verir. Yüzyıllar boyu devam edegelen insanın güçsüzlüğü görüşüne karşı çıkar, insanın bir kahraman olduğu görüşünü savunur. Meramını geniş kitlelere duyurabilmek için hitabete uygun bir nesir peşindedir. Sanatı, halkı uyandırmak, topluma fayda sağlamak, düşüncelerini yaymak için araç olarak kullanır.

Namık Kemal'in fikir hayatı Şinasi'yi tanımasından sonra başlar. Gazetecilik mesleği onun gerçek kişiliğini bulmasına yol açar. Avrupa'yı gördükten sonra ufku genişler, eskinin düşmanı, yeninin savunucusu ve uygulayıcısı olur. Namık Kemal'in hayatını siyasi ve sosyal görüşleri yönlendirmiştir. Siyasi görüş olarak Osmanlıcılık ve İslam birliğini, devlet yönetiminde ise Meşrutiyet'i savunmuştur. Sosyal görüşleri ise siyasi görüşleri doğrultusundadır. Vatan, hürriyet, hukuk, eğitim en çok üzerinde durduğu konulardır. Bu temleri manzum-nesir pek çok eserinde işlemiştir. Ayrıca tenkid (eleştiri) alanında, tarihi ve biyografik konularda da eserler vermiştir. Tenkitleri daha çok Divan edebiyatını yıkma ve yeni edebiyatın esasları üzerinedir.

Namık Kemal, Tanzimat devrinin en önemli dava ve edebiyat adamlarından biridir. Edebiyatın her türünde yazdığı eserlerle öncü oldu. Özellikle tiyatro ve roman türünün tanınmasında ve gelişmesinde katkıları büyüktür.

ESERLERİ:

Romanları: İntibah Yahut Ali Bey'in Sergüzeşti, Cezmi

Tiyatroları: Vatan Yahut Silistre, Zavallı Çocuk, Akif Bey, Gülnihal, Celaleddin-i Harzemşah, Kara Bela,

Tarih Yazıları: Devr-i İstila, Barika-i Zafer, Evrak-ı Perişan, Kanije, Osmanlı Tarihi

Tenkit Yazıları: Tahrib-i Harabat, Takip,(Ziya paşa’nın Harabat adlı eserine karşı), İrfan Paşa'ya Mektup, Celal Mukaddimesi, Son Pişmanlık Mukaddimesi, Mes Prisons Muahezenamesi. Ayrıca Ru'ya isimli bir de mensur eseri vardır.

ZİYA PAŞA ( 1825 - 1880 )

Ziya Paşa, Şinasi'den sonra Namık Kemal'le birlikte Türk Edebiyatının değişmesinde ve yenileşmesinde emeği geçen şahsiyettir. Divan şiirini iyi tanıyan ve şiirlerinde klasik nazım şekillerini kullanan Ziya Paşa, Doğu ile Batı arasında kesin bir tavır belirleyememiştir. Namık Kemal'e göre daha gelenekçi tavrıyla dikkat çeker. Düşünce ve fikir şiirini getirmiştir. " Şiir ve İnşa " makalesinde halk şiirinin bizim gerçek şiirimiz olduğunu, yazı dilimizin halk dilini temel alması gerektiğini savunmasına rağmen, Divan Edebiyatı geleneklerini sürdürmüştür. İstibdat mücadelesinde Namık Kemal'in yanında yer almıştır. Yurdumuzda demokratik özgürlüklerin gelişmesi, insan ve vatandaşlık haklarının yerleşmesi için çalışmıştır. Biçimde eskiye bağlı kalmasına rağmen özde yeni bir niteliğe yönelmiştir. Aşk, şarap, zevk temalarını işleyen gazel, terkib-i bend, terci-i bend gibi eski nazım şekillerini toplumu uyandıran, kötülüklere çare arayan, duygularla düşünceleri aydınlatan birer araç haline getirmiştir. Zıtlıklar, çelişmeler içinde olmakla beraber, Şinasi ile başlayan yeni sanat ve dil görüşlerimize bağlı kalmaya çalışmıştır. Nesri de şiiri gibi sağlam yapılı ve zamanına göre oldukça sadedir. "Hikmetli" bir nazım yapısı vardır; bunlarda bireysel gerçeklerle toplumsal dertleri güçlü yansıtır.



ESERLERİ: Zafername, Harabat ( 3 ciltlik Antoloji ), Eş'ar-ı Ziya, Engizisyon Tarihi, Terkib-i Bend ve Terci-i Bend, Endülüs Tarihi, Rüya (Edebiyatımızdaki ilk mülakat eseri), Defter-i Amal(Günlük-Anı), Emile(J.J. Rouse’dan çeviri).
AHMED MİTHAT EFENDİ ( 1844 - 30 ARALIK 1912 )

İstanbul'da doğdu. Küçük yaşta babasını kaybetti. Öğrenimini ağabeyinin yanında Vidin ve Niş'te tamamladı.


Evinde kurduğu bir matbaada Letaif-i Rivayat serisini yayınlamaya başladı. Namık Kemal'in Vatan Yahut Silistre piyesinin yarattığı galeyan üzerine 1873'te Ebuziyya Tevfik ile birlikte Rodos'a gönderildi. 1878'de Tercüman-ı Hakikat gazetesini kurdu.

Medeniyet değiştirme olayının okumamış halk kitlelerine aktarılması, onların yeni medeniyetin çeşitli yönleri üzerinde aydınlatılması ve kendilerine ilk bilgilerin verilmesi konusunda büyük çaba göstermiştir. Edebiyat onun için bir aracıdan ibarettir. Halkın medeni seviyesini yükseltebilmek, önce " onun seviyesine inmek, ona kendi dili ile ve hoşlandığı şekilde hitap etmekle mümkündür." görüşünü benimsemiştir. Bu şekilde hareket edildiği taktirde gerekli ve faydalı her şey halka kolaylıkla verilebilirdi. Bütün yazılarında onların anlayabileceği bir üslup kullanarak kendine özgü bir okuyucu kitlesi oluşturmuştur.

Milli ve manevi değerlere önem veren Ahmed Mithat Efendi ilim ve fende batının üstünlüğünü kabul etmiş; bu medeniyetin değerlerine körü körüne bağlanmamıştır.

Tarih, felsefe, fen ve edebiyat konularını içeren iki yüze yakın eseri vardır. Pozitif bilimlere ait basit okul kitapların-dan dini ve felsefi konulardaki eserlerine kadar, çok değişik alanlardaki çalışmaları arasında, kendisinden çok çevresi ile ilgili, yazar tipi olması özelliğinin en çok göründüğü edebi tür hikaye ve romandır.

Ahmed Mithat Efendi, eserlerinde sosyal meselelere ağırlık vermiştir. Kölelik, batı taklitçiliğini tenkit, evlilik, kızların eğitimi, düşkün kadınlar vb. konular hikayelerinde ve romanlarında yer almıştır.

Düşüncelerini rahat ve geniş bir biçimde anlatmak isteyen A. Mithat bunun için hikaye ve roman türlerini seçmiştir.



Kıssadan Hisse (1869) adı altında topladığı fıkralarla küçük birer ahlaki fayda çıkarmayı ihmal etmemiştir.

Sosyal fayda peşinde koşan bir yazar olarak A.Mithat Efendi'nin hikaye ve romanlarında ulaşmağa çalıştığı hedef Türk halkında çağdaş medeniyete uymayan düşünüş ve yaşayış tarzını değiştirmektir. Bunun içindir ki hikaye ve romanlarında dikkatini en çok topladığı noktalar: "Batının pozitif dünya görüşü hakkında bilgi vermek " ve " Batı kültürünün ilk bilgilerini aktarmaktır."

Ona göre " Batı medeniyetini kabule karar verdiğimiz ve her medeniyet gibi bu medeniyetin de hem iyi hem de kötü yönleri bulunduğu için, onun nelerini alıp nelerini almamamızın uygun olduğunu bilmek bakımından, vakası Avrupa'da geçen romanlar çok daha faydalıdır."

Toplumu ilgilendiren sosyal konular üzerinde durmuştur. Sosyal adalet meselesinin başında, ferdin hürriyeti gelir. Esarete karşıdır. Erkekle kadın arasındaki eşitsizliği, Türkiye'de batılılaşmanın hangi yolla olabileceği, bu medeniyetin görünüşüne kapılmış yarım aydınlar onun en çok üzerinde durduğu ve eleştirdiği sosyal konulardır.

Hikayelerinde ve romanlarında, romantizm, realizm ve naturalizm'in etkileri görülür.
ESERLERİ:

Hikayeleri: Letaif-i Rivayat dizisi (1870-1895), Su-i Zan, Esaret, Gençlik, Firkat, Yeniçeriler, Ölüm Allah'ın Emri, Nasib, Bir Gerçek Hikaye, Çifte İntikam, Diplomalı Kız, Can Kurtaranlar, Ana-Kız, Kıssadan Hisse

Romanları: Hasan Mellah Yahut Sır İçine Esrar (1874), Hüseyin Fellah (1875), Felatun Bey'le Rakım Efendi (1875), Paris'te Bir Türk (1876), Çengi (1877), Bekarlık Sultanlık mı Dedin? (1877), Yeryüzünde Bir Melek (1879), Henüz On yedi Yaşında ((1881), Cellad (1884), Cinli Han (1885), Jön Türk (1908) ... vb.

Oyunları: Açıkbaş (1874), Hükm-i Dil (1874), Çengi (1884), Çerkez Özdenler (1884)



AHMET VEFİK PAŞA ( 3 HAZİRAN 1823 - 2 NİSAN 1891 )

İstanbul'da doğdu. Özel öğrenim gördü. Babasının görevi dolayısıyla Paris'e gitti. Fransızca'sının yanısıra İtalyanca Latince ve Grekçe öğrendi. İstanbul'a dönünce "Tercüme Odası"na girdi. Yurt içi ve dışında önemli memuriyetlerde bulundu. Elçilik yaptı. 1879'da Bursa Valiliğine getirilmiş, burada büyük ölçüde faaliyetler yapmıştır.

Ahmet Vefik Paşa, dürüst, zeki, ahlaklı ve çalışkan bir devlet adamıdır. Milli değerlere önem vermiş; mücadeleci kişiliğiyle tanınmıştır.

Dil, tarih ve edebiyat alanındaki çalışmalarıyla yol açıcı olmuştur. Lehçe-i Osmani (1876) çeşitli Türk lehçeleri hakkında bilgi veren, Türkçenin ilk sözlüklerinden biri sayılır. Salname (1846-47) ilk atalar sözü niteliğindeki Müntehabat-ı Durub-ı Emsal (1852), Hikmet-i Tarih (1863), Ebulgazi Bahadır Han'dan çevirdiği Şecere-i Evşal-i Türkiyye (1864) ve Fezleke-i Tarih-i Osmani (1869) Türkçülük bilincinin Türk aydınları arasında uyanmasına yol açan ciddi eserlerdir.

Ahmet Vefik Paşa, batı kültürünü iyi tanıyan ve yenilik taraflısı bir devlet adamıdır. Türk Edebiyatında Moliere oyunlarının adaptasyonunu yaparak bu konuda öncü olmuştur. Bu denemelerde kahramanların adlarını Türkçeleştirmiş; oyunları Türk örf ve adetlerine uyarlayarak, onlara yerli bir hava vermeyi başarmıştır. Ayrıca valiliği sırasında tiyatro kurdurması, Moliere adaptelerini burada sahneletmesi de yol açıcı nitelikteki çalışmalarıdır. Çevirileri de vardır.

ŞEMSEDDİN SAMİ ( 1 HAZİRAN 1850 -18 HAZİRAN 1904 )

Yanya'da doğmuştur. Öğrenimini de burada yapmıştır. Okuldaki dersler ve kendi çalışmaları sonucu eski Yunanca Rumca, İtalyanca ve Fransızca öğrenmiştir. Bir yandan da doğu dillerini , Arapça ve Farsça'yı öğrenmiştir.

O dönemin ünlü gazeteleri İbret ve Hadika'da yazılar yazmıştır. Sabah, Aile, Hafta gibi gazete ve dergiler kurmuştur. Daha sonra yazılarından dolayı Trablusgarb'a sürülmüştür.

Çeviri eserlerle yazı ve edebiyat hayatına giren Şemseddin Sami'nin dili ve anlatımı başlangıçta - Rumcasının etkisiyle- yetersizdir. Sonra bu eksiklerini gidermiştir. Başarılı sayılamayan roman ve tiyatro denemeleri yapmıştır. Bu alanlardaki yeteneksizliğini anlayınca onlardan vazgeçmiştir. Bundan sonra kendini bütünüyle çeviri işlerine , bilgi ve metoda dayalı çalışmalara vermiştir. Bir yandan Türkçe'nin o zamana göre çok yeterli bir sözlüğünü hazırlarken, öte yandan da Fransızcadan Türkçeye değerli bir sözlük düzenlemiştir.

Türk dilinin kendi özbenliğine dönmesini, sadeleşmesini bir dava olarak benimsemiştir. Bu konuda pek çok yazılar yazıp incelemeler yapmıştır.

Türkiye'de Orhun Yazıtları ve Kutadgu Bilig üzerinde yapılan ilk çalışmalar ona aittir.

Yazarın "Taaşşuk-ı Tal'at ve Fıtnat" adlı eseri ilk telif romanımızdır.”

Onun, Türk dili ve kültürüne en büyük katkısı sözlük ve ansiklopedi çalışmalarıdır. Kamus-ı Fransevi,Fransızca- Türkçe, Türkçe- Fransızca olarak hazırlanmıştır. Kamusu'l- A'lam ise tarih, coğrafya ve meşhur adamlar ansiklopedisidir ve 6 cilt olarak hazırlanmıştır.

En olgun eseri ise Kamus-ı Türki'dir. Bu eser "Türkçenin ilk sözlüğüdür." Türkçe kelimeler alfabetik düzen içinde verilmiş ve Türk adı ilk defa bir sözlüğe konulmuştur. Bu sözlüğün "İfade-i Meram" adlı önsözünde yazar Türk dilinin tarihi gelişimini ve coğrafi durumlarını incelemiş, Türkçe'nin kollarını gözden geçirmiştir. Pek çok yazısında kuvvetli bir dil şuuru ve Türkçe sevgisi açıkça görülmektedir.

" Kendi dilinin yapısına ve havasına uygun olarak meydana getirilmeyen bir şiir insanı asla etkilemez." Şemseddin Sami


ESERLERİ:

Sözlük : Kamusu'l-A'lam, Kamus-ı Türki, Kamus-ı Fransevi

Roman: Taaşşuk-ı Tal'al ve Fıtnat, Sefiller ( V.Hugo'dan çeviri roman), Robenson (De Foe'den çeviri roman)

Tiyatroları: Seyyid Yahya, Ahde Vefa, Gave

Ansiklopedik eserler: Esatir, Gök, Yer, İnsan, Kadınlar, Emsal, Letaif ,Müntehebat-ı Baki (Baki'den seçmeler) Orhun Yazıtları, Kutadgu Bilig, Türkçede yaptığı ilk çalışmalar.
DİREKTÖR ALİ BEY:

Tanzimat dönemi tiyatro yazarı. 1844'te İstanbul'da doğdu. Kapu Kethüdalarından Yusuf Cemil Efendi'nin oğludur. Babasının 1863 Eylül'ünde «Şam ve Halep ve Urfa Sancağı Kapu Kethüdalığı»na atandığı belgelerden anlaşılmaktadır. Kethüdalığın Tanzimat yıllarındaki görevi, illerle hükümet merkezi arasındaki haberleşmeyi sağlamaktır.

Âli Bey, küçük yaşta Fransızca öğrendi. Müfettiş, mutasarrıf, vali olarak Irak, Varna, Elâzığ, Trabzon bölgelerini dolaştı, «Direktör Ali Bey» lâkabı ile anılmasına neden olan Düyûnu Umumiye Direktörlüğünde bulundu.

Teodor Kasap'ın yayımladığı «Diyojen» mizah gazetesine yazdığı mizahî yazılarla, tiyatro çalışmaları ile tanındı.

İstanbul'da öldü (3 şubat). Mezarı Anadolu Hisarı'nda Göksu mezarlığında, babasının yanındadır. Şiirleri de vardır.

Âli Bey; Tanzimat Tiyatrosu'nda, halk kaynaklarımızdan yararlanan ilk oyun yazarlarımız arasındadır. «Gedikpaşa Tiyatrosu»na çeviri oyunlar hazırlamış, Namık Kemal'le birlikte «Diyojen»e yazılar yazmış, birçok eserin sahneye konulmasına büyük emeği geçmiştir.



Eserleri: Kokona Yatıyor (bir perdelik komedi, 1870); Ayyar Hamza (Moliere'den adapte, 1871); Misafir-i İstiskal (komedi, 1872); Geveze Berber (oyun, 1873); Lehçet-ül Hakayik (mi­zahî sözlük, 1896); Seyahat Jurnali (gezi notlan, 1897);

Letafet (üç perde opera komik, 1897).

………..
RECAİZADE MAHMUT EKREM ( 1847-1914 )

Tanzimat Edebiyatı şair ve yazarıdır. Recaizade Mahmut Ekrem, "Servet-i Fünun" dergisinin başına Tevfik Fikret'i getirerek "Edebiyatı Cedide" akımını hazırlar. Tanzimat ve Batı edebiyatı değerlerinin yayılmasına çalışır. Yeni Türk Edebiyatı'nın bilgileri ile kurallarını ortaya koymakla kalmaz; yenileşme, Batılılaşma hareketlerimizi, yeni edebiyat örnekleri ile, genç kuşağa öğretip işler. "Araba Sevdası" ile realizmi romancılığımıza uygular. "Toplum için sanat" yerine "sanat için sanat"ı ,"göz için kafiye" yerine "kulak için kafiye" yi savunur; "her güzel şey şiirdir" ilkesini benimseyerek, Türk şiirinin tema ve konusunu genişletir. Şiirde "fikri, hissi, hayali" güzellikler arar. Edebiyat kuramcılığı, eleştiriciliği, roman ve komedi yazarlığı, şairliğinden daha güçlüdür.

ESERLERİ:

Roman: Araba Sevdası

Şiir: Nağme-i Seher (1871) Yadigâr-ı Şebâb (1873)Zemzeme (3 cilt, 1883-1885) Tefekkür (düzyazı ile karışık, 1888)

Pejmürde (düzyazı ile karışık, 1893) Nijad Ekrem (2 cilt, anılarla birlikte, 1900-1910) Nefrin (1914)



Tiyatro: Afife Anjelik (1870) Atala Yahut Amerikan Vahşileri (1873) Vuslat Yahut Süreksiz Sevinç (1874) Görev Çağrısı (1914) Çok Bilen Çok Yanılır (1916)

Öykü: Kaime (1888) Muhsin Bey Yahut Şairliğin Hazin Bir Neticesi (1890) Şemsa (1895)

ABDÜLHAK HAMİT TARHAN

2 Ocak 1852’de İstanbul’da doğdu. Hekimbaşı Abdülhak Molla'nın torunu, tanınmış tarihçi ve Tahran Büyükelçisi Hayrullah Bey'in oğlu. Kısa süre Rumelihisar Rüşdiyesi’ne devam etti. Yanyalı Tahsin Hoca ile Edremitli Bahaeddin Efendi'den özel dersler aldı. 1862’de 10 yaşındayken ağabeyi ile birlikte Paris’e babasının yanına gitti. Bir süre Paris'te eğitim gördükten sonra 1864'te İstanbul'a döndü. Yaşının küçüklüğüne rağmen Bab-ı Ali’de tercüme odasına katip olarak girdi. Bir yıl sonra Tahran Büyükelçiliği’ne atanan babasıyla birlikte İran’a gitti. Farsça öğrendi. Babasının 1867’de ölümü üzerine İstanbul’a döndü. Maliye Mühimme Kalemi’ne girdi. Şûra-yı Devlet ve Sadaret kalemleri'nde çalıştı. 1871'de Fatma Hanım'la evlendi.1876'da Paris Büyükelçiliği İkinci Katipliği'ne atandı. 1878'de görevden alındı, iki yıl açıkta kaldı. 1881'de Gürcistan'da Poti, 1882'de Yunanistan'da Golos konsolosluklarına, 1883'te Bombay Başkonsolosluğu'na atandı. Bombay'dan gemiyle İstanbul'a dönerken uğradıkları Beyrut'ta eşi Fatma Hanım'ı kaybetti. Bu ölümün sarsıntısıyla ünlü şiiri "Makber"i yazdı. 1886'da Londra Büyükelçiliği Başkatipliği görevine getirildi. Londra'da Bayan Nelly ile evlendi. 1895'te Lahey'e elçi olarak gönderildi. Bir yıl sonra Brüksel elçiliğine getirildi. Nelly'nin 1911'de ölmesinden sonra İstanbul'da Cemile Hanım ile evlendi. Bu evlilik 20 gün sürdü. 1912'da Belçika asıllı Lüsyen Hanım'la evlendi. Aynı yıl görevden alınınca İstanbul'a döndü. Meclis-i Âyan üyeliğine getirildi. İstanbul'un 1920'de işgal edilmemesi üzerine Viyana'ya gitti. Sıkıntı içinde yaşadı. Ankara Hükümeti yurda dönmesini sağladı. Cumhuriyet'in kuruluşundan sonra kendisine maaş bağlandı. İstanbul Maçka Palas'ta bir daire verildi. 1928’de İstanbul Milletvekili seçildi ve ölünceye kadar milletvekili olarak kaldı. 12 Nisan 1937’de İstanbul’da öldü. Mezarı Zincirlikuyu’da. Şiire 1870'lerde başladı. Ebüzziya Tevfik, Recaizade Mahmut Ekrem, Samipaşazade Sezai, Namık Kemal gibi Tanzimat döneminin yeni edebiyatçıları arasında yer aldı. Yurtdışı görevleri nedeniyle Batı edebiyatçılarını yakından tanıdı, onların etkisinde kaldı. Divan edebiyatı nazım birimlerinin dışına çıkmayı denedi. Dize ve uyak düzeninde değişiklikler yaptı. Divan şiiri konularının dışına çıkmayı denedi. Şiirlerine günlük yaşamı, doğa ve insan ilişkilerini konu aldı. Lirik, epik ve felsefi şiirler yazdı. Manzum tiyatro oyunları da kaleme aldı. Ancak bunlar sahnelenmekten çok okunması amacıyla yazılmış oyunlardı. Yaşadığı dönemde Türk edebiyatının en büyük şairi sayıldı ve "Şair-i Âzam" ya da "Dahi-i Âzam" unvanı verildi.


ŞİİR: Sahra (1879) , Ölü (1886) , Hacle (1886) , Bir Sefilenin Hasbihali (1886) , Bâlâ’dan Bir Ses (1911) , Validem (1913) , İlham-ı Vatan(1918),Tayflar Geçidi (1919) , Ruhlar (1922) , Garâm (1923)

OYUN: İçli Kız (1874) , Sabr ü Sebat (1875) , Duhter-i Hindu (1875) , Nazife yahut Feda-yı Hamiyet (1876, 1919) , Tarık yahut Endülüs Fethi (1879, 1970) , Eşber (1880, 1945) , Zeynep (1908) , Macera-yı Aşk (1910) , İlhan (1913) , Tarhan (1916) , Finten (1918, 1964) , İbn Musa (1919, 1928) , Yadigar-ı Harb (1919) , Hakan (1935)

SAMİPAŞAZADE SEZAİ

1860’ta İstanbul’da doğdu. 26 Nisan 1936’da İstanbul’da yaşamını yitirdi. "Sergüzeşt" romanının yazarı. Babası Abdurrahman Sami Paşa'nın konağında özel öğrenim gördü. 1880’de ağabeyi Suphi Paşa'nın başında olduğu Evkaf Nezareti Mektub-i Kalemi'ne memur olarak girdi. Ertesi yıl Londra elçiliği ikinci katipliğine atandı. İngiltere’de kaldığı 4 yıl boyunca İngiliz ve Fransız edebiyatlarını inceledi. Elçilikteki görevinden İstifa edip İstanbul’a döndü. İstişare Odasına memur oldu. İlk romanı "Sergüzeşt" yüzünden göz hapsine alındığını düşünerek 1901'de Paris’e gitti Jön Türkler'e katıldı. Meşrutiyet’in ilanına kadar Paris'te kaldı. İttihat ve Terakki'nin Paris merkezinde görev yaptı. Örgütün yayın organı olan "Şura-yı Ümmet" gazetesinde 2'nci Abdülhamit'in baskıcı rejimini eleştiren yazılar yazdı. 1908’de 2'nci Meşrutiyet'in ilanından sonra İstanbul’a döndü. 1909'da Madrid Büyükelçiliği'ne atandı. Birinci Dünya Savaşı başlayınca Madrit’ten İsviçre’ye geçti, savaşın sonuna kadar burada kaldı. 1921’de emekliye ayrıldı ve İstanbul’a döndü. Yaşamının son yıllarında kendisine, Büyük Millet Meclisi kararıyla "Hidamat-ı vataniyye tertibinden" maaş bağlandı. Divan edebiyatına karşı çıkan Namık Kemal, Abdülhak Hamit Tarhan gibi yazarların etkisiyle Batı edebiyatına yöneldi. Alphonse Daudet'den esinlenerek yazdığı kısa öykülerle Batılı anlamda ilk gerçekçi ürünleri verdi. 1874'te "Kamer" gazetesinde yayınlanan söylev türündeki ilk yazılarıyla adını duyurdu. İlk kitabı 3 perdelik tiyatro oyunu "Şir" 1879'da basıldı. İlk romanı olan ve kendisine büyük ün sağlayan "Sergüzeşt" Türk edebiyatında romantizmden gerçekçiliğe geçişin başarılı örneklerinden biri sayılır. Bu romanda bir paşazade ile bir cariyenin aşk öyküsü anlatılıır.

ROMAN: Sergüzeşt (1889)

ÖYKÜ: Küçük Şeyler (1892)

OYUN: Şir (arslan, 1879)

SOHBET-ELEŞTİRİ-ANI: Rumuzu’l- Edeb (1900) , İclal (1923)




MUALLİM NACİ (1850-1893)

1850'de İstanbul'da doğdu. 13 Nisan 1893'te İstanbul'da yaşamını yitirdi. Dilin yalınlaştırılmasını savunan Tanzimat Dönemi'nin önemli şair ve yazarı. Asıl adı Ömer. 7 yaşındayken babasını kaybetti. Varna'ya dayısının yanına gönderildi. Orada medrese öğrenimi gördü. Bir yandan da Arapça, Farsça, Fransızca ve hat öğrendi. "Hulusî" mahlasıyla yazılar yazdı. Bir süre Varna Rüştiyesi'nde öğretmenlik yaptı. Sait Paşa'nın özel katibi olarak Rumeli ve Anadolu'nun birçok kentini dolaştı. İlk şiirlerini "Nacî" mahlasıyla 1867'den başlayarak yazdı. İstanbul'a geldi. Memuriyetten ayrıldı. 1883'te Ahmed Mithad Efendi'nin önerisiyle Tercüman-ı Hakikat gazetesinin edebiyat sayfasını yönetmeye başladı. "Mesud-ı Harabî" takma adıyla yayınladığı aruzla yazılmış gazelleriyle ün yaptı. 1994'te Ahmed Mithad'ın kızıyla evlendi. Kayınpederi tarafından Tercüman-ı Hakikat'i eski edebiyat yanlılarının sözcüsü durumuna getirmekle suçlanınca istifa etti. Yazılarını, Saadet, Tarik, Mürüvvet, Mirsad, İmdadü'l Midad gazeteleriyle, kendi çıkardığı Mecmua-i Muallim dergisinde sürdürdü. Galatasaray Lisesi ve Mekteb-i Hukuk'ta edebiyat dersleri verdi. Aruzla ve divan edebiyatının hemen her türünde yazdığı şiirler yüzünden eski edebiyatın temsilcisi sayıldı.


ŞİİR: Terkib-i Bend-i Muallim Naci , Ateşpare (1883) , Şerâre (1884) , Fürûzan (1885) , Sümbüle (1889) , Yadigâr-ı Naci

ELEŞTİRİ: Muallim (1886) , Demdeme (1886) ,

ANI: Medrese Hatıraları (1885) , Ömer'in Çocukluğu (1890-1969)

SÖZLÜK: Lügat-ı Naci (1891-1978) ,

ARAŞTIRMA: Osmanlı Şairleri (1890-1986) , İstilahât-ı Edebiyye (1890-1984) , Esâmi (1890)

MEKTUP: Muhaberat ve Muhaverat (1884) , Şöyle Böyle (1884) , Mektuplarım (1886) ,

OYUN: Heder (ölümünden sonra, 1908)

NABİZADE NAZIM ( 1862- 1893)

Babasının genç yaşta ölümünden sonra ninesinin yanına sığınan Ahmed Nazım'ın özyaşamsal öyküsel yapıtı Yadigarlarım'dan anlaşıldığına göre, babasının içkici ve ruh hastası bir adam olmasından, annesini de küçük yaşta yitirmesinden dolayı çocukluğu ve ilk gençliği pek de mutlu geçmemiştir. Ninesinin yanındayken Tophane Mahalle Mektebi'ni bitirerek Salıpazarı'ndaki Fevziye Rüştiyesi'ne kaydolduysa da ,daha sonra Beşiktaş Askeri Rüştiyesi ilk bölümüne girdi. İdadi(lise) öğrenimini bu okulda tamamladıktan sonra yüksek öğrenimini Mühendishane-i Berri-i Hümayun'da (kara askeri mühendis okulu)yaptı ve 1884 te topçu mülazım-ı sanisi (topçu üsteğmen) olarak mezun oldu; Mekteb-i Harbiye-i Şahane'ye (genel kurmay okulu) girdi. Bu okulu da, 1886 da Erkan-ı Harbiye yüzbaşısı olarak bitirdi. Başarılı bir öğrenci olması dolayısıyla bitirdiği okulda öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı; "yüksek cebir","istihkam"ve"topoğrafya"dersleri verdi. "Keşif ve araştırma" yapmak üzere Suriye'de görevlendirildi.1890 da İstanbul'a döndü. Bir arkadaşının aracı olmasıyla daha önce görüp sevdiği kızla evlendi. Ama mutluluğa evlilik yaşamında da kavuşmadı; evlendikten kısa bir süre sonra kemik veremi hastalığına yakalandı. Haydarpaşa Hastenesi'nde iki yıl kadar tedavi gördüyse de iyileşemedi; 6 Ağustos 1893'te öldü ve Üsküdar 'da Miskinler Tekkesi yakınındaki mezarlıkta toprağa verildi.

ESERLERİ: Heves Ettim(şiir,1885); Minimini-yahut-Yine Heves(şiir,1886);Yadigarlarım(anı-öykü,1886) , Zavallı Kız(öykü.1890), Bir Hatıra(öykü,1890) , Karabibik(uzun öykü,1891) , Sevda(öykü,1891) ,Mini Mini Mektepli(okuma ve yazma parçaları,1891) , Hala Güzel(öykü,1891) , Haspa (öykü,1891) , Seyyie-i Tesamüh(-hoşgörünün kötülüğü-uzun öykü,1892), Esatir(mitoloji,1892) , Aynalar(fizik kitabı,1892) , Zehra(roman,1896)


Beşir Fuad (1852-1887): Türk asker ve yazardır. Fatih Rüştiyesi, Halep Cizvit Mektebi, İstanbul Askeri İdadisi, Mektebi Harbiye'yi bitirerek Sultan Abdülaziz'in yaveri oldu. 76 ve 78 savaşlarına katıldı. 1884'de askerliği bıraktı, düşünce hayatına başladı. Ceridei Havadis'in başyazılarını yazdı, Tercüman-ı Hakikat ve Saadet'de yazdı. Haver ve Güneş dergilerini çıkardı. Pozitivizm ve materyalizmi tanıttı, Batı yazarlarını çevirdi. İngilizce, Almanca ve Fransızca biliyordu.

Düşünce hayatına geçtikten sonra bilime ve felsefeye ilgi duymuş, gazetelerde bilimsel, felsefî ve askeri yazılar yayınlamıştır. Romantik Osmanlı şairlerini eleştirerek artık bilime ters düşen şiir yazma döneminin kapandığını savunmuş, ve bu konuda Menemenlizade Tahir ile şiddetli bir tartışmaya girişmiştir. Namık Kemal'i dahi hafife alarak yazdığı yazıları nedeniyle Osmanlı basınında fazla destek bulamadıysa da Ahmet Mithat Efendi tarafından savunulmuştur. Kendi ifadesine göre annesi gibi sinir hastalığı sonucu ölmek istemediği için bileklerini keserek intihar etmiştir. Ancak ölüm sırasında hissedilenleri bilimsel bir gözlem olarak kaydetmeyi de amaçlamış, arkasında birkaç satırlık bir tasvir bırakmıştır. Bu metin ve intiharıyla ilgili mektupları Ahmet Mithat Efendi Beşir Fuad isimli eserinde yayınlamıştır. Cesedini kadavra olarak Tıbbiye'ye bağışladıysa da bu isteği yerine getirilmemiştir.


TANZİMAT DÖNEMİNDE NESİR(DÜZYAZI) VE ÖZELLİKLERİ

1.Tanzimat nesrinde, Divan nesrinin aksine anlatım süsten ve yapmacıktan giderek uzaklaşmış yerini düşüncenin Önemine bırakmıştır.

2.Konuşmaları gösteren çizgiler ve noktalama işaretleri kullanılır. Böylece Divan nesrinde sayfalarca süren cümleler kısaltılmış, sözcüklerin cümle içindeki işlevi önemsenmiştir.

3.Divan nesrindeki iç kafiye olan secilere pek yer verilmemiştir.

4.Basmakalıp giriş cümleleri bırakılmış, konuya doğrudan girme ilkesi önemsenmiştir.

5.Toplumu tümüyle kuşatan sosyal konular işlenmiş, edebiyat toplumun içine indirilmiştir.

6.Gazeteciliğin etkisiyle yeni nesir türleri olan roman, makale, hikâye, fıkra, eleştiri gibi yazılar edebiyatımızda yerini almıştır.
TANZİMAT DÖNEMİNDE HİKÂYE VE ROMANIN GENEL ÖZELLİKLERİ

1.Olaylar genellikle günlük yaşamdan ya da tarihten seçilmiştir. Olayların yaşanmış ya da yaşanabilir olması önemsenmiştir.

2.Olayların çoğunda rastlantıların yardım ettiği aşklar yer alır.

3.Kahramanlar sosyal hayatın getirdiği zorunluluklar yüzünden aile çevrelerinden seçilmiştir.

4.Bu dönem hikâye ve romanları teknik ve kompozisyon yönünden ilk örnek olmanın eksikliklerini taşırlar.

5.Yazarlar, eserlerinde kişiliklerini gizlememiş hatta yer yer olayın akışını keserek okura bilgi ve öğüt vermişlerdir.

6.Tasvirler, olayın akışı içinde eritilmemiş, bir süs öğesi olarak uzun uzadıya kullanılmıştır.

7.Roman ve hikâyede aydınlara ve halka seslenen iki tutum kendini gösterir. Örneğin Namık Kemal aydınlara, Ahmet Mithat Efendi halka seslenir.

8.Kişiler çoğu zaman tek yönlü olarak ele alınır. İyiler hep iyi, kötüler de hep kötüdür. Eserin sonunda iyiler mükâfatlandırırken kötüler cezalandırılır.

9.Cariyelik kurumu ve alafrangalık özentisi sık sık işlenir.

10.Birinci dönem romanlarında daha çok romantizmin etkisi görülür. Romantizmin etkisiyle Namık Kemal ve Ahmet Mithat Efendi yer yer olayın akışını keserek okura bilgi vermiş ve eserde kişiliklerini gizlememişlerdir.

11.İkinci dönem sanatçıları realizmin etkisiyle "gözlem"e önem vermişler, nedenlerle sonuçlar arasında ilgi aramışlar, olağanüstü kişi ve olaylar yerine olabilir olaylara, kişilere yönelmişlerdir.

12.Eserler genel olarak duygusal, acıklı konular üzerine temellenir.
TANZİMAT DÖNEMİ TİYATROSUNUN ÖZELLİKLERİ

1.Tanzimat'a kadar geleneksel halk tiyatrosu (karagöz, meddah ve ortaoyunu) dışında ürün verilmemiştir.

2.Batılı anlamda tiyatronun gelişimi Tanzimat'la başlar. Şinasi'nin 1859'da yazdığı Şair Evlenmesi Batılı tiyatronun ilk örneğini oluşturur.

3.Tanzimat tiyatrosunda çoğunlukla aile, gelenek, görenek, vatan sevgisi konulan işlenir.

4.Tanzimat tiyatro yazarları halkı eğitme amacı gütmüşlerdir.

5.Bütün Tanzimat yazarları, tiyatronun eğlence aracı olduğu kadar, eğitim aracı olduğunda da birleşmişlerdir.

6.Komedilerde klasisizmin, dramlarda ise romantizmin etkileri görülür.

7.Tiyatro, doğrudan halka seslenen ve konuş­maya dayanan bir tür olduğu için yapıtlar genellikle konuşma diliyle yazılmıştır. Tiyatroda dil, diğer türlere oranla daha sade ve konuşma diline yakındır.

8.Tanzimat Edebiyatı'nda tiyatro eserleri oynanmaktan çok okunmak için yazılmıştır.

9.Tanzimat Edebiyatı'nda şiirden sonra tiyatro önemli bir yere sahiptir.



TANZİMAT EDEBİYATINDA GAZETECİLİK

Tanzimat Edebiyatı'nın yazar ve şairlerinin pek çoğu gazete çıkarma işiyle de uğraşmıştır. Edebiyat çalışmalarıyla gazeteciliği yan yana yürütmüşlerdir. Edebiyat dergileri Türk1 basın hayatında daha sonraki dönemlerde ortaya çıktığı için edebiyat konulu yazılar, bu dönemde çıkarılan gazetelerde ya­yımlanmıştır. Bu dönemde çıkarılan başlıca gazeteler şunlardır:



Takvim-i Vakâyi: 1831 yılında Saray'ın çıkar­dığı ilk resmi Türkçe gazetedir.

Ceride-i Havadis: 1840'ta İngilizlerle ortak çıkarılan yarı resmi gazetedir.

Tercüman-ı Ahval: 1860'ta Agâh Efendi ile Şinasi'nin birlikte çıkardıkları ilk özel Türkçe gazetedir. Tanzimat Edebiyatı bu gazete ile başlamıştır.

Tasvir-i Efkâr: 1862'de Şinasi'nin tek başına çıkardığı gazetedir. Aynı gazeteyi 1865'ten sonra iki yıi Namık Kemal çıkarır.

Muhbir: 1866 yılında Ali Suavi çıkarır. Avrupa'ya gittikten sonra bu gazeteyi Avrupa'da çıkarmaya devam eder.

Hürriyet: 1869'da Londra'da Ziya Paşa ve Namık Kemal birlikte çıkarmışlardır. Daha sonra Ziya Paşa Cenevre'de tek başına çıkarmaya devam eder.

İbret: Avrupa'dan dönen Namık Kemal, 1871'de çıkarır.

Devir: 1872'de Ahmet Mithat Efendi çıkarır.

Bedir: 1872'de Ahmet Mithat Efendi çıkarır.

Tercüman-ı Hakikat: 1878'de Ahmet Mithat Efendi çıkarır.

TANZİMAT EDEBİYATINDA ELEŞTİRİ

Tanzimat döneminden önceki edebiyatımızda batılı anlamda eleştiri yoktu. Bu alandaki eserler Tanzimat Edebiyatı'yla verilmeye başlanmıştır. 1860'tan sonra edebiyatımızı modernleştirmeyi amaçlayan sanatçılar, eski edebiyatı yıkmaya ve yerine yeni bir edebiyat kurmaya çalışmışlardır. Eleştiriler de bu yönde yoğunlaşır. Böylece bu türün öncülüğünü Ziya Paşa ve Namık Kemal yapar.

Ziya Paşa, Hürriyet gazetesinde çıkan "Şiir ve İnşa" (1868) makalesinde Divan şiirini eleştirir. Bu şiirin ulusallıktan uzak, yapay bir edebiyat oldu­ğunu belirtir. Ona göre gerçek edebiyat Halk Edebiyatadır. Halk Edebiyatı'na aydınlar ilgi göstermediği için bu edebiyat gelişmemiştir. Ne var ki, Ziya Paşa daha sonra bu düşüncesini değiştirir. "Harabat Mukaddimesi (1874)" nde bu görüşlerin tersini savunur. Yani Halk Edebiyatı'nı kötüler, Divan Edebiyatı'nı över.

Namık Kemal ise Divan Edebiyatı'na daha ka­rarlı ve sistemli saldırır. 1866'da Tasvir-i Efkâr'da yayımlanan "Lisan-ı Osmaninin Edebiyatı Hak­kında Bazı Mülâhazatı Şamildir" adlı yazısında Divan Edebiyatı'nı eleştirir. Namık Kemal, Ziya Paşa'nın Divan Edebiyatı'yla ilgili görüşlerini "Tahrib-i Harabat" ve "Takip" adlı eserlerinde eleştirir, Divan Edebiyatı'na karşı çıkar.

Tanzimat Dönemi'nde eleştiri yazıları Recaizade Mahmut Ekrem'in "Talim-i Edebiyat" adlı eserinin çıkışından sonra yaygınlaşır. Recaizade Mahmut Ekrem'le Muallim Naci arasında tartışmalar olur. Recaizade Mahmut Ekrem "Zemzeme" adlı eserinin önsözünde ve "Takdir-i Elhan" da Muallim Naci'nin düşüncelerini eleştirir, eski edebiyata karşı çıkar. Muallim Naci de bu eleştirileri karşılıksız bırakmaz. Bu tür eleştirilerini "Demdeme" adlı bir kitabında toplar.

Tanzimat Dönemi eleştirisinin temelini "eski -yeni" mücadelesi oluşturur. Eleştiri türündeki yazılar, Servet-i Fünun Dönemi'nde daha modern bir çizgiye ulaşır.


TANZİMAT EDEBİYATINDA MİZAH VE YERGİ

Tanzimat sanatçıları gerçek anlamda mizah ve yergilerin örneklerini de verirler. Ziya Paşa'nın "Zafernâme" adlı eseri yergi türünün başarılı bir örneğidir.

İlk Türk mizah dergisi olan "Diyojen" bu dönemde çıkarılır. Dergiyi Teodor Kasap ve arkadaşları çıkarırlar (1869).


TANZİMAT EDEBİYATINDA İLKLER

İlk yerli roman: Şemsettin Sami'nin "Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat" adlı eseridir.

İlk çeviri roman: Yusuf Kâmil Paşa'nın Fenelon'dan çevirdiği "Telemak" adlı eserdir.

İlk tarihi roman: Namık Kemal'in "Cezmi" adlı eseridir.

İlk edebi roman: Namık Kemal'in "İntibah" adlı eseridir.

İlk tarihi roman denemesi: Ahmet Mithat Efendi'nin "Yeniçeriler" adlı eseridir.

İlk realist roman: Recaizade Mahmut Ekrem'in "Araba Sevdası" adlı eseridir.

İlk köy romanı: Nabizade Nazım'ın "Karabibik" adlı eseridir. (uzun öykü)(Küçük Paşa -Ebubekir Hazım Tepeyran)

İlk psikolojik roman: Mehmet Rauf'un "Eylül" adlı eseridir.

İlk natüralist roman: Nabizade Nazım'ın "Zehra" adlı eseridir.(psikolojik roman denemesi)

İlk köy şiiri: Muallim Naci'nin "Köylü Kızların Şarkısı" adlı şiiridir.

İlk pastoral şiir: Abdulhak Hamit'in "Sahra" adlı şiiridir.

Kafiyesiz şiirin ilk yazarı: Abdulhak Hamit Tarhan'dır. Şiiri ise "Validem"dir.

İlk yerli tiyatro eseri: Şinasi'nin "Şair Evlenmesi" adlı yapıtıdır.

İlk uyarlama tiyatro eserinin yazarı: Ahmet Vefik Paşa'dır.

Aruz ölçüsüyle yazılan ilk tiyatro eseri: Abdulhak Hamit Tarhan'ın "Eşber" adlı eseridir.

Hece ölçüsüyle yazılan ilk tiyatro eseri: Abdulhak Hamit Tarhan'ın "Nesteren" adlı eseridir.

Sahnelenen ilk tiyatro eseri: Namık Kemal'in "Vatan Yahut Silistre" adlı eseridir.

İlk resmi Türkçe gazete: Takvim-i Vakayi'dir.

İlk yarı resmi gazete: Ceride-i Havadis'tir.

İlk özel Türkçe gazete: Tercüman-ı Ahval'dir.

İlk şiir çevirisi yapan şair: Şinasi'dir. (Tercüme-i Manzume)

İlk Makale: Şinasi'nin "Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi'dir.

Noktalama işaretlerini kullanan ilk yazar: Şinasi'dir.

İlk antoloji: Ziya Paşa'nın "Harabat" adlı eseridir.

İlk röportaj örneği: Ziya Paşa'nın "Rüya" adlı eseridir.

İlk edebi bilgiler kitabı: Recaizade Mahmut Ekrem'in "Talim-i Edebiyat" adlı eseridir.

İlk atasözleri kitabı: Şinasi'nin "Durub-i Emsal-ı Osmaniye" adlı sözlüğüdür.

İlk hikâye eseri: Ahmet Mithat Efendi'nin "Letâif-i Rivayat" adlı yapıtıdır.

Batılı anlamda ilk eleştiri yazarı: Namık Kemal'dir.

İlk mizah dergisi: Teodor Kasap'ın çıkardığı Diyojen adlı dergidir.

Batılı anlamda ilk öykü örnekleri: Samipaşazade Sezai'nin "Küçük Şeyler" adlı eseridir.

İlk dergi örneği: Münif Paşa'nın çıkardığı "Mecmua-ı Fünun"dur.
DÜNYA EDEBİYATI

DANTE(1265-1321): En bilinen eseri, Ahirete yapılan bir yolculuğu anlattığı İlahi Komedya`dır. Bu eser Cehennem, Araf ve Cennet isimlerinde üç ciltten oluşmuştur. Dünya edebiyat tarihinin en büyük eserlerinden biri kabul edildiği gibi, modern İtalyanca`nın da temelini oluşturur.

BOCCACCİO(1313-1375): Decameron adlı eseri ilk hikaye, kendisi dünya edebiyatının ilk hikâyecisi olarak sayılmaktadır

CERVANTES(1547-1616) : İspanyol romancı, şair ve oyun yazarıdır. DON KİŞOT….

ERASMUS(1465-1536): Deliliğe Övgü

KLASİSİZM

* 17.yy ortalarında Fransa'da ortaya çıkan edebiyat akımıdır.

* Akıl, sağduyu ve insan doğasına önem verilmiştir.

* Konular, eski Yunan ve Latin kaynaklarından alınmıştır.

* Mükemmeliyetçilik esas alınmış, konuya değil; anlatıma önem verilmiştir. Onun için anadili en güzel biçimde kullanılmaya dikkat edilmiştir.

* Sanat sanat içindir, anlayışı benimsenmiştir.

* Sanatçılar, yapıtlarında kişiliklerini gizlemişlerdir.

* İnsanların her zaman, her yerde, her toplumda aynı duygu ve düşüncede oldukları kabul edilmiş, bu yüzden yapıtlarda değişmez tipler oluşturulmuştur.

* Fiziksel ve sosyal çevre önemli değildir; çünkü bunlar değişkendir.

* Kahramanlar, ruhsal özellikleriyle ele alınmıştır.

* Tiyatroda üç birlik kuralına -yer, zaman ve olay birliği-uyulmuştur.

Temsilcileri: Boileau (şiir), La Fontaine (fabl), Racine, Corneille (trajedi), Moliere (komedi),Montaigne(deneme)

Madame de La Fayette (roman), La Bruyere (karakterleriyle), Bossuet (hitabet)
Türk edebiyatı Batı'ya açıldığında klasisizm dönemini tamamlamıştır. Bu nedenle edebiyatımızda klasisizmin önemli bir etkisi olmamıştır. Şinasi'nin "Şair Evlenmesi"adlı komedisi, La Fontaine'den yaptığı çeviriler ve Ahmet Vefik Paşa'nın Moliere'den çevirileri, bu anlayışın ürünleri olarak sıralanabilir.
Molière (15 Ocak 1622 – 17 Şubat 1673): Fransız oyun yazarı ve oyuncu. Gülünç Kibarlar, Tartuffe, Cimri, Kibarlık Budalası, Scapin'in Dolapları(Ayyar Hamza olarak uyarlanmıştır), Hastalık Hastası…

ROMANTİZM (Coşumculuk)

* Fransa'da 1830 yıllarında klasizme tepki olarak doğmuştur.

* Klasik edebiyatın kural ve şekilleri bırakılır.

* Konular eski Yunan ve Latin edebiyatı yerine Hıristiyanlıktan tarihten ve günlük yaşamından alınır.

* Akıl yerine duygulara ve hayallere önem verirler.

* Sanatçılar kendi eserlerinin kişiliklerini gizlemezler.

* Sanat toplum içindir görüşünü benimsemişlerdir.

* Tabiat önemlidir. Gözlem ve tasvire önem verilir.

* Konular işlenirken iyi, kötü, doğru, yanlış gibi karşıtlıklardan yararlanırlar.

* Üç birlik kuralı terk edilir.

"Romantizm, ağlayan yıldız, inleyen rüzgar, ürperen gece, kendinden geçen çiçektir".Musset

"Romanitzm, varlıkların olduklarından başka türlü olmadığına, olmayacağına üzülmektir". A. Gide

Temsilcileri:

Victor Hugo (Sefiller, Notre Dame'in Kamburu, Cromwell(önsözünde romantizmin ilkelerini ortaya koyar), Hernani...)

J.Jack Rousseau (Emile, İtiraflar, Toplum Sözleşmesi)

Goethe (Faust, Genç Werther’in Acıları) ,

Lamartine (Greziella)

A. Dumas Pere (Üç Silahşörler, Monte Kristo Kontu)

A. Dumas Fils (Kamelyalı Kadın) ,

Schiller ("Haydutlar" adlı dramı ve denemeleriyle)

Lord Byron (Don Juan, diğer şiirleriyle)

Puşkin, (Yüzbaşının Kızı, Erzurum Yolculuğu)

Shakespeare : İngiliz şair ve tiyatro oyun yazarıdır. Romeo ve Juliet, Macbeth, Hamlet, Othello, Antonius ve Kleopatra, Julius Caesar

Alfrede de Musset (şiirleriyle)


Tanzimat edebiyatı dönemindeki ürünlerin çoğunluğu romantik akımın etkisiyle kaleme alınmıştır.Namık Kemal roman ve tiyatrolarıyla, Ahmet Mithat, ilk romanlarıyla, Recaizade Mahmut Ekrem, şiirleriyle

Abdülhak Hamit, tiyatrolarıyla



Vazgeçtim Bu Dünyadan / William Shakespeare

Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,

Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.

Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,

Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,

Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,

O kız oğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,

Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru,

Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,

Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,

Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,

Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,

Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’e,

Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,



Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.
Yüklə 107,43 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin