TARİH: 07/11/2014
İLİ :BURDUR
الرَّحِيمِ الرَّحْمنِ اللهِ َ بِسْمِ
لَن ْتَنَالُوا الْبِرَّ حَتّٰى تُنْفِقُو امِمَّا تُحِبُّون1
İSLAM’DA VAKIF VE ÖNEMİ
Değerli Mü’minler!
Yüce Rabbimiz Allah-ü Teâlâ, kullarına büyük lütuf ve ihsanlarda bulunmuş2; yeryüzünü ve bütün mahlûkatı faydalanması için onun emrine vermiştir.3 Ayrıca genelde insanların özelde de Müslümanların birbirleriyle yardımlaşmalarını, düşkünlerin ellerinden tutmalarını, yolda kalmışlara sahip çıkmalarını4 şiddetle tavsiye etmiştir. Bu ilahi çağrıyı dikkate alan İslam ümmeti infak ve sadaka şuurunu müesseseleştirerek vakıf kurumları oluşturmuşlar ve böylece yardım elini daha geniş kitlelere ulaştırma fırsatı elde edilmiştir.
Muhterem Mü’minler!
İslam kültürüyle özdeşleşmiş bir kavram olan vakıf, çeşitli toplumsal alanlarda hizmet vermek ve hayır işleri görmek üzere bir topluluk veya bir kimse tarafından bırakılan mülk ve paranın idare edildiği kuruluşlardır.5 ‘Hayırda yarışanlar6’ muştusuna nail olabilmek için müslümanlar İslam’ın ilk yıllarından itibaren varlıklarını vakfetmeye başlamışlar ve zamanla vakıf müessesi yaygınlık kazanmıştır. Her konuda olduğu gibi bu konuda da bizler için en güzel örnek Allah Rasûlü (sav) ‘dir. O ( sav), hicretten hemen sonra Medineli iki yetimden arazi satın almış ve bu araziyi vakfederek üzerine Mescidi Nebevi inşa edilmiştir.
Kıymetli Kardeşlerim!
Efendimiz (as), ‘Allah yolunda harcanmayan malda fayda yoktur7’ buyuruyor. Nebevî bir terbiyeyle yetişen sahabe-i kiram da vakıf konusunda sayısız örnekler vermişlerdir. Nitekim Ebû Talha (r.a.) “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe ulaşamazsınız.8”ayeti nazil olunca Rasûlullah (sav)’ e gelerek ‘Rabbimiz bizden mallarımızı istiyor; şahit ol Yâ Rasûlullah! Ben en sevdiğim arazimi Allah rızası için hayra tahsis ettim’ diyerek arazisini vakfetmişti.9
Aziz Müslümanlar!
İslam sancağını yüzyıllarca taşıma şerefine nail olan ecdadımız da çok sayıda vakıf kurumu oluşturarak Efendimiz (sav)’ e layık bir ümmet olabilmek için gayret sarf ettiklerini ispatlamışlardır. Sadece Müslüman topraklarda değil; halkı Müslüman olmayan bölgelerde de İslam’ı yayabilmek ve o bölgelere tevhit dinini tam olarak yerleştirebilmek için çok sayıda cami, külliye, hastane, köprü, kervansaray gibi vakfiyeler inşa etmişlerdir.
Vakfedilen mal, hangi amaç için vakfedilmişse sadece o amaç için kullanılabilir. Vakıf malı kişisel menfaate dönüştürülemez, alınıp satılamaz, süistimal edilemez ve üzerinde tahrifat yapılamaz. Birçok vakıf senetlerinde vakıfta bulunan kişiler kendilerinden sonra vakfı koruyanlara dua ettikleri gibi vakfı bozanlara ve değiştirenlere beddua etmişlerdir.
Değerli Müslümanlar!
Yüzyıllardan beri müslümanlar vakıf kurumlarına çok büyük önem vermişlerdir ve eşsiz nice eser bırakarak tüm insanlığa örnek olmuşlardır. Bugün bize düşen görev de bu müesseselere gereken hassasiyeti göstermek ve onları koruyup ayakta kalmalarını sağlamaktır.
Bizlere sayısız eser bırakan ecdadımızı rahmet ve şükranla anıyorum.
Osman ÇAKIR
Gölhisar İlçe Vaizi
İLİ :BURDUR
TARİH:14/11/2014
بسم الله الرحمن الرحيم
لِّلَّذِينَ أَحْسَنُوا الْحُسْنَىٰ وَزِيَادَةٌ وَلَا يَرْهَقُ وُجُوهَهُمْ قَتَرٌ وَلَا ذِلَّةٌ أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
İHSAN VE İTKAN
Muhterem Müslümanlar!
İhsan, başkalarına iyilik etmek, yardım etmek, işini güzel yapmak ve güzel düşünüp güzel davranmak manalarına gelir . İhsan,Allah ile her an beraber olma şuuru içerisinde yaşamaktır. İtkan da, bir işi çok iyi ve sağlam yapmak demektir. Bu bakımdan her güzel davranış ihsân ve itkan kapsamındadır.
Değerli Mü’minler!
Rasulüllah(sav)’e ihsan nedir, onu da anlat, diye sorana: “İhsan, Allah’a onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” (1 )…buyurmuştur. İhsansız amel ve dindarlığın kişiye fazla bir hayrı yoktur. Amellerin ihsan ile yapılması, İslâm’ın hedefidir.” Bu bakımdan kulun, Rabbi ile kulun kendisiyle, ailesiyle, toplumun bütün bireyleriyle, diğer canlı mahlûkat ve tabiatla olan ilişkilerinde ihsanın çok özel bir yeri vardır. Müslüman insan; ibadetinde, işinde, kazancında, kısaca söylediği her sözde, yaptığı her iş ve icraatında “Allah beni görüyor, yaptıklarımı biliyor.”İnanç ve düşüncesiyle hareket eder. Her şeyin en iyisini ve en güzelini ortaya koymaya çalışır.
İşte o zaman kişi; sokakta yürürken, başkasının namusuna yan gözle bakamaz. Giyim ve kuşamında dikkatsizlik gösteremez. Otobüs ve trende ayakta duran yaşlı insanları, bayanları görmemezlikten gelemez. Şehirde, köyde çarşı ve pazarda, düşkünlere, ihtiyaç sahiplerine yardımcı olur. Çalışan; sadece mesaisini doldurmayı düşünmez. Daha fazla verimli olmaya çalışır. İşveren çalıştırdığı insanların hakkını, fazlasıyla ödemeye çalışır. Hırsızlık, kapkaç, yaralama ve aldatma yapamaz. Fuhuş, içki, kumar, kötülük, azgınlık ve benzeri günahları işleyemez. Dedikodu, gıybet ve iftira edemez. Hakkı-Hakikati bilir, insanlara adil davranır. Tanıdığına-tanımadığına iyilik yapar. Akrabalarına yardımcı olur. İbadetini gösterişten uzak, ihlaslı olarak yapar. Bakarken edeple bakar, konuşurken edeple konuşur. Hem Allah’a, hem de bütün yaratılanlara karşı, görevini en iyi şekilde yerine getirir. Böylece; Dünyada savaşın yerini barış ve sevgi, ayrılığın yerini birlik ve beraberlik alır.
Aziz Mü’minler!
Günlük işlerden ibadetlere kadar, her iş ve davranışta, dinimizin aradığı ve istediği, ihsan ve itkan şuuru ile hareket etmektir. Çünkü yüce Allah; kullarını en güzel şekilde yaratmıştır. Rızıkta, hükümde ve her alanda, her şeyin en güzelini ortaya koymuştur. Kullarından da her alanda güzellik ve ihsan sergilemelerini istemiştir. Her iyiliğin on katından yedi yüz katına kadar sevabı vardır. Allah(c.c)şöyle buyuruyor: “Kim bir iyilik yaparsa ona on katı vardır. Kim de bir kötülük yaparsa, o da sadece o kötülüğün misliyle cezalandırılır ve onlara zulmedilmez.”(2 ) ”Allah’ü Teala diğer bir ayette şöyle buyuruyor: Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat, fazlasını verir. Allah'ın lütfu geniştir, O her şeyi bilir.” (3 ) Hadisi Şerif'te de Peygamberimiz(sav): "Her ma'rûf (iyilik)sadakadır"(4) buyurmuştur.
Muhterem Müslümanlar!
Rabbimizin ve Peygamberimiz(sav)’in bu müjdelerine kulak verelim. Kötülerden, gafillerden ve aldananlardan olmayalım. Hem dünyada, hem de ahirette iyilik yapanlardan ve sadaka sevabı kazananlardan olalım. Hutbemizi şu ayetin mealiyle bitirelim: “Güzel iş yapanlara (karşılık olarak) daha güzeli ve bir de fazlası vardır. Onların yüzlerine ne bir kara bulaşır, ne de bir zillet. İşte onlar cennetliklerdir ve orada ebedî kalacaklardır.”(5 )
BAHRİ YÜCEL
Hacı Yusuflar Camii İ.H.
KARAMANLI / BURDUR
1.Müslim, iman 1,
2.En’am:6/160, A’raf:7/23,
3.Bakara:2/262
4.Buhari,c:12 H:1982
5.Yunus:10/26
İLİ : BURDUR
TARİH : 21/11/2014
قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ
İlim Öğretmenin Önemi
Muhterem Müslümanlar!
Dinimiz İslam’ın ilk emri Kur’an-ı Kerim’de “Oku” hitabıyla olmuştur. İlimle insan hayatı anlam kazanır, ilimle insan, insan olduğunun bilincine varır ve varlığının sebebini öğrenir. Varlığının sebebini öğrenen insan, ilmi sayesinde insan ilişkilerinde de sürekli güzel yönde gelişimini sağlar. Akıl insana verilmiş en mükemmel ve muhteşem nimetlerdendir. Çünkü kişi aklı sayesinde iyiyi kötüden, güzeli çirkinden ve doğruyu yanlıştan ayır eder.
Hutbemizin başında okumuş oluğum ayeti kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyumaktadır. “De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür.”10
Yani Yüce Rabbimizin bu hitabıyla da bilmeliyiz ki bilenlerle bilmeyenler arasındaki fark ilimle olur. Çünkü ilim insana bilmediğini öğretir. Aynı zamanda da öğrendiği bilgi ve ilmî birikimlerle insanlar yaşamlarını sırat-i mustakîm üzere sürdürme gayretiyle yaşarlar. Rasûlullah efendimiz aleyhisselatü vesselam konuyla ilgili bir hadisi şerifte şöyle buyurmuştur;
“Kim ilim talebi için yolculuk yaparsa Allah onu cennete götürecek yola sokar. Muhakkak ki melekler kanatlarını ilim talebesi üzerine gererler. Bu onlardan razı oldukları içindir. Muhakkak ki gökte ve yerde bulunanlar ilim talebesi için istiğfar ederler. Hatta denizdeki yunus balığı bile. Âlimin abide üstünlüğü bedir gecesinde ayın yıldızlara üstünlüğü gibidir. Şüphesiz ki âlimler Nebilerin varisleridir. Nebiler, geriye ne dirhem, ne de dinar bırakıyorlar. Onlar ancak ilmi miras olarak bırakırlar. Kim ondan alırsa büyük bir pay ve kazanç almış olur.”11
Aziz Cemaat!
Hazreti Ali (r.a.) şöyle söylemiştir:
“Din dört şeyle kuvvetlenir:
1) İnsanlara ilim öğreten âlim,
2) Cimrilik etmeyen zengin,
3) Dünya karşılığında ahiretini satmayan fakir.
4) İlim öğrenmeye karşı büyüklenmeyen cahil.
Dinimizde öğrenmiş olduğumuz ilmimiz, başkalarına aktarmakla değer bulur. Zengin, malından infak ettikçe değer bulur. Fakir, fakirliğinden ötürü ahiretini satmayın sabırla sebatla hayatını idame ettirerek değer bulur. Ve en önemli hususlardan birisi de ilim öğrenmeye karşı büyüklenmeden böbürlenmeden, ilim alma yolunda kendini ilme adayan insan işte bu halisane yol üzere değer bulur.
İslam’da mevki ve makam ölçüsü iman ve ilim’dir. Bizler ilim tahsil ederken dikkat etmemiz gereken en önemli husus ilmin faydalı olup olmamasıdır. Unutmamalıyız ki Allah Rasulü faydasız ilimden Allah’a sığınmıştır
Muhterem Müminler!
Öğrendiğimiz ilmi de evvela kendimiz uygulamalıyız ki insanlara anlattıklarımız tesir etsin. Ve yine öğrendiklerimizi uygulamalıyız ki gerçek ilim sahibi olmuş olalım. Çünkü ilim sahibi olmak ilmiyle amel etmekle olur. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde bir kişi getirilir, cehennemin içine atılır da cehennem de onun bağırsakları derhal karnından dışarı çıkar. Sonra o kişi değirmen eşeğinin değirmende dönüşü gibi döner.
Bunun üzerine cehennem ahalisi o kişinin başına toplanırda:
−“Ey falan! Senin halin nedir? Sen bize iyilik emreder ve bizi kötülerden nehyeder değil miydin?” derler.
O da:
−Evet, ben size iyilikle emrederdim. Fakat onu kendim yapmazdım. Yine ben sizi kötülükten nehyederdim de onu kendim işlerdim, diye cevap verir’ buyurdu.”12
Rabbimiz Cümlemize hayırlı, doğru ilim öğrenmeyi ve öğrenmiş olduğumuz ilmi amel edip insanlar aktarabilmeyi nasiyb eylesin.
Hazırlayan: Mustafa Kamer KANTAR
Akören Köyü Camii İ.H. KEMER/BURDUR
İLİ : BURDUR
AY- YIL : KASIM/ 2014
TARİH : 28.11.2014
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيمِ
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا تُوبُوا إِلَى اللَّهِ تَوْبَةً نَّصُوحًا عَسَى رَبُّكُمْ أَن يُكَفِّرَ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيُدْخِلَكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ
Tahrim 66/8
TEVBE VE İSTİĞFAR
Aziz Kardeşlerim!
İnsan bir imtihan dünyasındadır. İmtihanda ise doğrular ve yanlışlar yer alır. Hata ve günah işlemek insanlığın doğasında vardır. Kul bilerek veya bilmeyerek Yüce Yaratıcısının emir ve yasaklarına riayetsizlik gösterebilir. Kula düşen görev, hatasını fark ettikten sonra hatada ısrar etmemek, Cenâb-ı Hak’tan af dilemek, tövbe etmektir.
Tövbe; kulun günahlarını ve hatalarını anlayıp bunları terk etmesi, bir daha aynı hatayı işlememeye azmetmesi, Rabbinden dua ve niyaz ile bağışlanma dilemesidir.
Değerli Mü’minler!
Hata ve günahların kökeninde dünya sevgisi vardır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) “Dünya sevgisi bütün kötülüklerin başıdır. Bir şeye olan sevgin seni (diğer şeylere karşı) kör ve sağır eder” 13buyurmaktadır. Bundan dolayı inanan insan, dünya ile arasına sınır çizebilmeli, ihtiyacı kadar dünya ve dünyalıkla haşır-neşir olmalıdır. İnsana bu hayatı bahşeden Cenâb-ı Hakk’ın hatr-ı âlisini gözeterek hududa riayet etmelidir. Hasbe’l-beşer işlediği günahlardan tevbe ve istiğfar etmelidir.
Tevbe, hatada ısrar etmemektir. Tevbe günahlardan kararan gönül dünyamıza bir ışıktır. Tevbe, insanı ümitsizlikten kurtaran bir ümit kaynağıdır. Tevbe, hayatımızda beyaz bir sayfa açabilmenin yoludur.
Tahrim suresinin 8 ayetinde tövbenin nasıl olması gerektiği konusunda Cenâb- Hak şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Allah’a içtenlikle tövbe edin Umulur ki, Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter, Peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar”14
Müslüman kişi, ne kadar günahkâr olsa da ümitsizliğe kapılmamalı ve Yüce Allah’tan ümidini kesmemelidir Nitekim "De ki; Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin Şüphesiz Allah bütün günahları affeder Çünkü O çok bağışlayandır, çok merhamet edendir”15 ayet-i kerimesi bize ümitvâr olmayı aşılamaktadır.
Şairin dediği gibi:
“Ger günahım Kûh-i Kâf olsa ne gâmdır ya Celîl!
Rahmetin bahrine nisbet ennehû şey’un kalîl.”
(Benim günahım Kaf dağı kadar olsa ne gamdır ey Celîl olan Allah’ım, Sen’in rahmet denizine nispetle benim günahım azıcık bir şeydir).
Muhterem Kardeşlerim!
Yapılan tevbenin kabul olunması için bazı şartlar vardır. Kul haklarının dışında kalan, diğer günahların tevbesinde hususa dikkat etmelidir: 1- Günahı terk edip ondan vazgeçmek 2- İşlenilen günahtan pişmanlık duymak, 3- Ve bir daha aynı günahı işlememeye kesin olarak azmetmek. Eğer kul hakkını doğuran bir günah ve kötülük işlenmişse; sayılan şartlara ilave olarak, o kulun hakkını ödemek ve onunla helalleşmek gerekir Kul hakkından sakındırma noktasında Sevgili Peygamberimiz (s.a.v): “Kimin yanında, kardeşinin bir hakkı var ise; haksızlık yapanın iyiliklerinden alınıp, kardeşine verileceği gün gelmeden evvel kardeşiyle helalleşsin”16 buyurmuşlardır.
Değerli Kardeşlerim!
Tevbe ve istiğfarda acele edelim. Kendimizi sürekli murakabeye tâbî tutalım, bir otokontrol mekanizması geliştirelim. Tevbeyle arınıp günahlarımızdan arınarak hayra meyledelim.
Hiç günahı olmadığı halde şöyle buyuran Efendimiz (s.a.s)’in şu sözlerini her zaman hatırımızda tutalım: “Ey insanlar! Allah'a tevbe ve istiğfar ediniz, ben günde yüz kere tövbe ediyorum.”17
Hazırlayan: Zeki LEYLEK
Tefenni İlçe Vaizi
Dostları ilə paylaş: |