Allah'a Oğul Nisbet Etme Ve Teslis (Üçleme) İnancı
Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"...Bu daha önce inkar edenlerin sözlerine benzeterek ağızlarında geveledikleri sözdür..."
Bu ilahi kelam yüce Allah'ın şu ayeti içinde geçmektedir. Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Yahudiler; "Üzeyr, Allah'ın oğludur" dediler; Hıristiyanlar: "Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu daha önce inkar edenlerin sözlerine benzeterek ağızlarında geveledikleri sözdür. Allah onları yoketsin! Nasıl da uyduruyorlar."15
Bu ayet-i kerime, Allah'a oğul nisbet edilmesi olayının, eski inançlarda da bulunduğunu gösteriyor. Bu inanç ve bunun sonucu olarak Allah'ı sonradan yaratılanlara benzetme, O'nun eşe ve çocuğa ihtiyacı bulunduğunu iddia etme; parçalara bölünme, kısımlardan meydana gelme, istek ve şehvet gibi mahlukata ait niteliklerle nitelendirme konularını düşünen kişi, insan aklındaki zavallılığın ölçüsünü hemen anlayıverir. Zira Allah Azze ve Celle'yi böyle vasıflandırıyor. Yine o kişi Allah'ın, Hz. Muhammed (a.s)'i insanlığı tekrar tevhid inancına döndürmesi için peygamber olarak göndermesinin insanlığa bir lutfu olduğunu bilir. Yüce Mevlamız şöyle buyuruyor:
"Bazı kimseler: "Rahman çocuk edindi," dediler. And olsun ki, ortaya pek kötü bir şey attınız. Rahmana çocuk isnad etmelerinden ötürü nerdeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak, dağlar göçecekti. Oysa Rahman'a çocuk edinmek yaraşmaz. Çünkü göklerde ve yerde olan herşey Rahman'a baş eğmiş kul olarak gelecektir."16
"Ama inkarcılar O'na çocuk isnad ettiler. İnsan gerçekten apaçık nankördür. "17
Allah'a çocuk isnad eden -hâşâ Allah bundan münezzehtir- eski dinlerin en meşhurları Brahmanizm, Budizm ve eski Mısır dinleridir. Allah Azze ve Celle yahudiler'in Üzeyr (a.s) hakkında, hiristiyanların da Mesih hakkındaki sözlerini daha önce inkar edenlerin sözlerine benzeterek ağızlarında gevelediklerini zikretmesi, Kur'an-ı Kerim'in büyük mucizelerinden biridir.
Brahmanlar, tanrıların adedini fazlalaştirmakla birlikle teslis (üçleme) inancını de söylüyorlar. Onların iddialarına göre tanrıların en büyüğü 'Brahma', sonra 'Siyfa' veya 'Siyu', sonra 'Vişnu'dur. Onlar 'Vişnu'nun 'Brahma'nın oğlu olduğuna, oğul Vişnu'nun 'Kirişna' diye isimlendirilen adamlarından birine hulul ettiğine inanırlar. Brahmanlar, hıristiyanlar'ın Mesih hakkında taşıdıkları inanca benzer inanç taşırlar.
Ferit Vecdi "Dairetü'l-Maarif adlı eserinde şunları söylüyor:
"Teslis akidesi Hint'te de ortaya çıkıp eski tevhid inançlarını unutturdu. Bundan dolayı biz onları üç esasa dayalı (Brahma, Vişnu, Sıva veya Şiva) bir tanrıya tapar olduklarını görüyoruz. Hintlilerin nazarında Vişnu bahası Brahma'nın yerini aldığı için. onlar da tapınmalarında sadece ona yöneldiler. Brahma'nın görevini yaptığını ve onun rolünün sona erdiğini iddia ederek onu dinlenmeye bıraktılar."
Muhammed Ebu Zehra Mukarenetu'l-Edyan'da, 'Hint Tarihi' adlı kitabın ikinci cildinden şu alıntıyı naklediyor:
"Krişna: samimi, fedakar, sabırlı, iyi bir gözetici, ortacı, tanrı'nın oğlu, mukaddes üçlü (Baba+Ruhu'l-Kudüs)'nün ikinci temel unsurudur."
Melekler, Tanrı'nın oğlu Krişna'nın anası Difaki'yi övmüşler ve kainata: "Bu temiz kadının oğlu ile övünmek hakkındır," demişlerdir."
Ebu Zehra yukarıda anılan eserinde 'Kitab-ı Devvan' ve 'Kitab-ı Melakı'l-Mesih'ten Buda hakkında şunları nakleder:
"Buda, Ruhu'l-Kudüs'ün Maya'ya hülüf etmesi sebebiyle vücut bulmuştur.
Buda, ruhlar diyarından inip bakire Maya'nın vücuduna girince, Maya'nın dölyatağı lekesiz, şeffaf, billur gibi oldu da, Buda orada güzel bir çiçek gibi meydana geldi.
Buda vaftizlendiğinde su ile vaftizienmişti. O vakit Ruhullah (a.s)'da orada idi. O tek başına büyük tanrı değil, bilakis Ruhu'l-Kudüs de vardı. Ruhu'l-Kudüs bakire Maya'ya hulul ettiğinden dolayı Gotama (Huda'nın aile ismi) Ruhu'l-Kudüs'ün içinde vücut buldu"
Eski Mısırlılar teslis akidesini kabul etmişlerdi: 'Osiris' ve karısı İsis'ten 'Horos' dünyaya gelmişti.
'Mukaranatu Beyne'l-Edyan adlı kitapta onların inançları şöyle anlatılmaktadır:
"Tanrının ruhu Horos üç bölümlüdür.
Birincisi: Dünya ruhudur ki, o zamanın firavununa hulul eder, sonra da kendisinden sonra gelene geçer ve kudsiyetiyle onun üzerinde çoğalır.
İkincisi: Yerlerde ve göklerde hakim olan yüce ruhtur.
Üçüncüsü: Ölen firavunun cesedinde kalan ve diri olan firavuna öğüt veren ruhtur. Bu ruh ancak cisme takılı olarak kaldığı zaman devam eder. Bunun için buna bir hiyle uydurdular ve ehramları inşa edip firavunun vücudunu korusun diye onları çok mükemmel yaptılar."
Tanrılık konusunda batıllardan birinin, Allah Hz. Muhammed (a.s)'i hak din ile gönderip kendi kanununu koyuncaya kadar ümmetten ümmete işte böyle geçtiğini görüyoruz.
Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Kitap ehlinden ve putatapanlardan inkarcılar, kendilerine apaçık bir belge, içinde kesin ve en doğru hükümlerin bulunduğu arınmış sahifeleri okuyan, Allah katından bir peygamber gelene kadar dinlerinden vazgeçecek değillerdi. Ama kendilerine kitap verilenler, onlara apaçık belge geldikten sonra ayrılığa düştüler. Oysa onlar, doğruya yönelerek, dini yalnız Allah'a has kılarak O'na kulluk etmek, namazı kılmak ve zekatı vermekle emrolunmuşlardı. Dosdoğru olan din de budur."18
Ehl-i kitap küfre, Allah'a ortak koşanlar da şirke düşmüşler, bu hal üzere devam edip gayret göstermişler ve bu durumlarından vazgeçmemişlerdir. Bunun üzerine de Allahu Teala bu batıl üzerine olan gidişatı kırmak ve insanları, ayetleri apaçık bir kitapla Hak Din'e tekrar döndürmek için Hz. Muhammed (a.s)'i peygamber olarak göndermiştir. Bundan ötürü her türlü hamd, yalnızca alemlerin rabbi olan Allah'adır.
"Allah Katında Gerçek Din İslam'dır"
Allah Azze ve Celle'yi, ilim, irade, kudret ve diğer sıfat-ı vücudiyye ile muttasıf olduğunu; ezelden ebede kadar hiçbir şeye muhtaç olmadan var olma, tek olma ve bunlara benzer diğer selbi sıfatlar ile muttasıf olduğunu biliyoruz, O'nun Rab, Malik, İlah olduğunu; bunların gereği olarak da malikiyyet ve hakimiyet sıfatlarına sahip olduğunu; yine O'nun rahmet, adalet ve hidayete erdirme gibi sıfatları bulunduğunu da biliyoruz. O'nun, mahlukattan insan ve cinlerden mesajı algılayanlara, Allah'ın hak dini, hakiki kulluğu ve gerçek şeriatı açıklayan peygamberler gönderdiğini de biliyoruz.
Allah'ın, ümmetlere peygamberler göndermesi kanunu cereyan etmiş, Hz. Muhammed (s.a.)'in risaleti ile peygamber gönderme işini sona erdirmiş ve O'nun risaletini, insanlar ve cinler için genel, sonsuza kadar da ebedi kılmıştır. İnsanlar ve cinler kıyamete kadar O'nun getirdiği şeriattan sorumlu tutulacaklardır.
Allahu Teala bütün peygamberleri, insanları alemlerin Rabbine boyun eğmeye çağırsınlar diye göndermiştir. Allah'ın ondan başkasını kabul etmeyeceği dini budur. Eski semavi dinlerin başına gelenlerden sonra Allah, Hz. Muhammed (a.s)'i, önünden ve arkasından hiçbir batılın erişemiyeceği mucize kitap Kur'an ile göndermiştir. Böylece Kur'an, hak din İslam'ı açıklayıcı, hakikati onaylayıcı ve batılı ortadan kaldırıcı niteliktedir. Nitekim Kur'an-ı Kerim, kendisine aykırı olan her şeyi yürürlükten kaldıran, kendi dışında kalan herşeyi de geçersiz sayan bir kitaptır. Allah (c.c.) Kur'an'da bu dini pekiştireceğini ve ondan başkasını hiç kimseden kabul etmiyeceğini şöyle beyan etmiştir:
"...Bugün size dininizi bütünledim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, din olarak sizin için İslamiyet'i beğendim.."19
"Kim İslamiyet'ten başka bir dine yönelirse, onunki kabul edilmeyecektir..."20
"Ya Muhammed! De ki: "Ey insanlar! Doğrusu ben göklerin ve yerin hükümranı, O'ndan başka tanrı bulunmayan, dirilten ve öldüren Allah'ın, hepiniz için gönderdiği peygamberiyim.. ."21
"Göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinin olan, çocuk edinmeyen, hükümranlıkta ortağı bulunmayan, herşeyi yaratıp bir ölçüye göre düzenleyen ve dünyaları uyarmak üzere kulu Muhammed'e hakkı batıldan ayırdeden Kur'anı indiren Allah, yücelerin yücesidir."22
Bu dinin kitabı Kur'an'dir. Onun güvenilir açıklayıcısı ise Hz. Muhammed (a.s)'in sünnetidir. Kur'an'ın ve sünnetin nasları, bu dinin naslarıdır. Allah (c.c.) kendi kitabını "Herşeyi açıkça bildiren"23 diye tarif etmiştir. Allah Resulü, daha çok açıklama ve izahata muhtaç olan herşeyi kendi takriri, hali, amel ve sözüyle açıklamıştır.
Cenab-ı Allah şöyle buyuruyor:
"Sana da insanlara gönderileni açıklıyasın diye Kur'an'ı indirdik. Belki düşünürler."24
İslam geldiğinde, yeryüzünde birçok din vardı. Kökeni semavi olup sonradan tahrif edilenler olduğu gibi, bunun aksi olanlar da vardı. Her din, ehli üzerinde bulundukları dine bağlı idiler. Bu din mensuptan kendi aralarında guruplara ayrılmışlardı. Her gurup kendine göre inancına bağlı idi. İşte Allah (c.c.) böyle bir ortamda Hz. Muhammed (a.s)'i, tüm insanlara belge olsun, bu batıl gidişatı durdursun diye birçok mucizeyi içinde toplayan en büyük mucize Kur'anı Kerim ile gönderdi.
O'nun peygamber olarak gönderilisinden önce, bu dinlerin yanıbaşında bir çok felsefi düşünce, şeriat ve uydurma mezhepler bulunuyordu. Bunların arasında Yunan felsefesi. Roma kanunları, ateist ve inkarcı akımlar vardı. İslam her konuda gerçeği getirdi ve herşeye hakim oldu. Hak olan herşeyi kabul edip batıl olanı da geçersiz kıldı.
İslam, uzun geçmişinde her türlü batılla savaştı. İslam, o uzun dönemde her türlü din, mezhep, felsefe ve kanuna rağmen genişlemeye devam etti, hala da genişlemeye ve yayılmaya devam ediyor. Fıtrat dini ve delillerinin gayet açık olmasıyla birlikte bir çok insan da hala babalarından miras aldıkları batıl dinleri üzere devam ediyorlar. Konfüçyüs dini, Budizm, Brahmanizm, Caynizm, Mecusilik, Yahudilik, Hıristiyanlık ve putperestlik kalıntıları gibi İslam öncesi mevcut dinlere itibar ediyorlar. Yine dünya hukukuna etki eden Roma Hukuku gibi, dini olmayan kanunlar da bulunuyor. Bunun yanında İslam'dan sonra Sihizm gibi batıl dinler de ortaya çıktı. Bu batıl dinlerin bir kısmını, asılları müs-lüman olup fakat sonradan İslam'dan çıkmış insanlar kurmuşlardır. Kadıyanilik ve Bahailik gibi... Gerek eski, gerek yeni birçok mezhep ve felsefe ortaya çıkmıştır ki, onların mensuplarına göre bunlar dinlerin yerini tutmaktadır ya da komünizm ve laiklik gibi dinlerin boşluğunu doldurmaktadır. Bütün bunlar, doğrudan İslam'la mücadele ediyorlar...
Bazı müslümanlar diğer dinlerin düşüncelerinden etkilendiler ve bu müslümanlarda hatalı içtihatlar veya batıl anlayışlar ortaya çıktı. Bu nedenle bir çok fırka doğdu. Bazısı saf İslam'a yakın, bazısı da büsbütün İslam'dan uzaklaşmıştır. Bir kısmı da küfre düşmüş, İslam'dan hiçbir nasibi kalmamıştır.
Bütün bunlar Allah'ı bilmemenin ve Allah indinde gerçek dinin İslam olduğundan haberdar olmamanın sonucudur. Allah'ı bilen, O'nun beğendiği, insanları ve cinleri uymakla mükellef tuttuğu ve hakka hüccet kıldığı dini ile Allah'a teslim olur.
İslam, Kur'an metinlerinde geldiği ve Hz. Peygamberin (a.s) sünnetinin beyan ettiği gibidir. İslam ümmetinin bünyesinden ayrılan fırkaların kitap ve sünnet ışığında kendi durumlarını tekrar gözden geçirmeleri gerekir. Sair din mensuplarının, fikri, felsefi ve siyasi ekollere bağlı kişilerin, hak din İslam'a girmeleri, onun dışındaki şeylerden uzaklaşmaları gerekir. Müslümanların çocuklarından, İslam'dan uzak fikirlerle etkilenmiş olanların, ister yöneten, ister yönetilen olsun, Allah'a tevbe etmeleri, akide, ibadet, şeriat ve gidişat olarak İslam'a dönmeleri gerekir. Bu olmadan, hiç kimse Allah'ı hakkıyla tanıyamaz ve bu tanımanın gereklerini ve hakkını veremez.
Çağımızda, İslam'ın karşısına dikilen dinlerin en önemlileri: Yahudilik, Hıristiyanlık, İran dinlerinin kalıntıları; Brahmanizm, Caynizm, Budizm ve Sihizm gibi Hint kökenli dinlerdir. Ayrıca putperestliğin kalıntılarıyla, Konfüçyüs dini de vardır. İslam'ın karşılaştığı siyasi felsefelerin en önemlileri de şunlardır: Dünya ülkelerinin bir çoğunda dini devletten ayıran, bir çok müslümanın kafasında İslam şeriatının terkedilmesi fikrinin oluşmasında, kavmiyetçi ve milliyetçi partilerin doğmasında başarılı olan Laisizm ile Komünizm. Laisizmin bazı yönleri İslam'la barış içindeymiş gibi görünmeye çalışsa da, gerçekte onu geçersiz kılmaya çalışmaktadır. İslam'ın karşısına dikilen çağdaş akımlar, sosyoloji, tarih ve fıkıh alanındaki çeşitli sosyal ve felsefî akımlar vardır.
İslam'ın karşısına dikilenlerden biri de Varoluşçu düşünce ile nefislerin arzuladığı gibi hareket etme fikrine dayanan edebiyat akımlarıdır.
Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Eğer gerçek onların heveslerine uysaydı, gökler, yer ve onlarda bulunanlar bozulup giderdi..."25
Yine çağımızda İslam'ın karşısına dikilen çeşitli akımlar vardır. Her biri İslam kültürünün bir kısmını yıkma veya araştırma ve incelemeleri yıkıcı yönlere çekme görevini üstlenmiştir. Arap Dili ve İslam Tarihi alanlarında yapılan yıkıcı ve saptırıcı bir çok çabalar, bunlara örnektir. Gerçekten insanlık, İslam'a girmeyi kabul etmediği, ya da ondan yüz çevirdiği takdirde dünya ve ankette kendilerine büyük kötülük etmiş olur. Nitekim Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Benim kitabımdan yüz çeviren bilsin ki, onun dar bir geçimi olur ve kıyamet günü de onu kör olarak haşrederiz."26
Dostları ilə paylaş: |