HİÇBİR SPOR TESİSİNE ADIMI KOYDURMADIM. Buna karşılık stadyuma Şükrü Saraçoğlu, sosyal tesislere Faruk Ilgaz, Samandıra tesislerine Can Bartu, Dereağzı tesislerine Lefter Küçükandonyanis adlarını Ben, arkadaşlarım ve Yüksek Divan Kurulu üyeleri birlikte karar verdik. Bütün bu tesislerde yetenekli Türk gençlerinin fiziki ve ruhi yönden gelişmelerini sağlamak için her zaman, her şekilde sportif faaliyetlerde bulunmalarını, antrenman yapmalarını, Başkanlığım altındaki yönetim sağladı. Ayrıca tüm bu tesisleri son derece modern, gelişmiş, teknik alet ve edevat ile Biz donattık. Bu nedenledir ki; Fenerbahçe Stadyumu’nda Türkiye’de uluslararası bir organizasyonun finali gerçekleştirilmiş ve UEFA finali Şükrü Saraçoğlu Stadyumu’nda oynanmıştır. Ayrıca Fenerbahçe müzesini herkesin girebileceği, görebileceği, gururla seyredebileceği bir yer haline getirdim. Türkiye’de ilk defa bir spor kulübünün çeşitli giyim eşyalarına amblem ve logosunun verilmesi ve Fenerium adındaki mağazalarda satılması Benim Başkanlık yaptığım döneme rastlar. Bunun yanı sıra Türkiye’nin her tarafında Fenerbahçe taraftarlarının kurduğu dernekler, lokaller ile Fenerbahçe bütün Türkiye’ye yayıldı. Bununla da kalmayıp Amerika’da ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde benzer dernekler ve lokaller kurulup, bu yerler yabancı ülkelerdeki Türklerin ve Türk emekçilerinin sığındıkları yerler haline geldi. Bunların dışında ilk defa bir televizyon kanalı Fenerbahçe bünyesinde kuruldu. Diğer Kulüplerin televizyon istasyonlarını kurmaları Fenerbahçe’den sonradır. Bunu Fenerbahçe radyosu ve Fenerbahçe dergisi izledi.
Ben, bugün örgüt kurmakla suçlanıyorum. Şayet kısaca belirttiğim etkinlikler örgüt kurma ise ve şayet bu etkinlikler hukuka aykırı ise ve gene şayet bu spor alanları, stadyumlar, antrenman alanları, televizyonlar, radyolar, dernekler, lokaller örgüt ise evet ben örgüt kurdum. Bunu huzurunuzda yüksek sesle söylüyorum. Yalnız bu örgütlerin hepsi Türkiye içindir, Türk gençleri içindir, Türkiye’nin onurunu ve gururunu yükseltmek için yapılmıştır. Şayet bunlarla Beni suçlayacaksanız suçumu kabul ediyorum.
Şimdi iddia makamı Beni örgüt kurmakla suçluyor ve buna çıkar amaçlı suç örgütü diyor. Bunu şiddetle reddederim. Çıkar amaçlı suç örgütünün mafyanın Türkçe karşılığı olduğunu siz de bilirsiniz.
HİÇ KİMSE VE HİÇBİR MAKAM FENERBAHÇE’YE VE FENERBAHÇELİ YÖNETİCİLERE ÇIKAR AMAÇLI SUÇ ÖRGÜTÜ VE ÜYESİ DİYEMEZ. TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ İLE ÖZDEŞLEŞMİŞ BİR GEÇMİŞTEN GELEN FENERBAHÇE’YE VE FENERBAHÇELİLERE KİMSENİN MAFYA DEMEYE HAKKI, CESARETİ VE YETKİSİ OLAMAZ. HAKKIMIZDA SEKİZ AYDAN BU YANA GAZETELERDE, RADYOLARDA VE TELEVİZYONLARDA BU GİBİ AŞAĞILAYICI TERİMLERLE TEK YANLI VE YOKLUĞUMUZDAN FAYDALANARAK ÇİRKİN İSNATLARDA BULUNAN KİŞİLERİN TUTUM DAVRANIŞ VE SÖZLERİNİ ŞİDDETLE TAKBİH VE TEL’İN EDERİM (BÜTÜN GÜCÜMLE REDDEDER VE BU KİŞİLERİ KINARIM).
Sayın Başkan, Sayın Üyeler,
3 Temmuz 2011’den bu yana yaşanan gelişmeleri anımsayarak savunmamı yapmaya devam ediyorum.
Önü alınamaz gelişim ve büyüme, aynı zamanda Türk sporuna yapılmış bir yatırım ve Türk sporunun gelişmesi anlamına gelse de bugün bu ilerlemeyi çekemeyen bazı odaklar, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün önünü kesebilmek, yükselişine dur diyebilmek adına bir kurgu yarattılar.
3 Temmuz 2011 tarihi, sadece futbol ya da Fenerbahçe adına değil Türk spor tarih adına da son derece önemlidir.
Bugüne dek Fenerbahçe Spor Kulübü ve Başkanının özellikle Türk futbolunun içinde oynanan oyunlara dikkat çekmesine kulak tıkayanlar, başkalarının suçları ile Fenerbahçe Spor Kulübü’nü ve Başkanından yöneticisine, taraftarına kadar bütün bir camiayı cezalandırmaya, onun da ötesinde yargısız bir infaz yapmaya çalışmaktadırlar.
Yaşanan süreçte, sadece Türk sporu adına değil ülkemiz hukuk tarihi adına da birçok tuhaflık ilk kez görülmektedir.
6 Temmuz 2011 tarihinde, İstanbul Emniyet Müdürlüğü bir açıklama yaparak daha ortada iddianame dahi yokken karar açıklamıştır. Emniyet’in resmi internet sitesinden yapılan açıklamada; "Örgütlü bir şekilde, Süper Lig ve Banka Asya Birinci Ligindeki toplam (19) maçta şike ve teşvik faaliyetlerinin gerçekleştirildiği tespit edilmiş ve delillendirilmiştir." denilmiştir.
Ancak daha sonra açıklanan iddianamede sadece 13 maçtan bahsedilmektedir. Yani sözde şike tespit edilen üstelik de tespitle kalınmayan aynı zamanda delillendirildiği resmi olarak açıklanan 6 maç adeta buhar olup uçmuştur.
Benzer şekilde yine 6 Temmuz 2011 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğünün basına dağıttığı görüntülerde gösterilen silahlar ile Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım sanki silahlı bir çetenin lideriymiş gibi gösterilmeye çalışılmış ancak buna dair hiçbir delil bulunamadığı için, bu sav iddianameye sokulamamıştır.
Emniyetin, süreçteki inanılmaz tavırları bunlarla da sınırlı kalmamış ve Emniyet bir ilke daha imza atmıştır. Ülkemizde devlet adamları, eski milletvekilleri, bürokratlar, sanatçılar gibi sayısız insan bugüne dek çeşitli nedenlerle gözaltına alınmış ya da tutuklanmıştır. Bu kişilerin hepsinin Dünyanın her yerinde olduğu gibi Emniyette kayıt amaçlı fotoğrafları çekilmiş ancak hiçbirinin fotoğrafı basına sızmamıştır.
Ancak 7 Temmuz 2011 sabahı Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Sayın Aziz Yıldırım’ın sabıka kaydı için çekilen fotoğrafı basına sızdırılmış ve yüksek tirajlı bir günlük gazete adeta bir poster yayınlarmışçasına, ilk sayfada ve tam sayfa olarak yayınlamıştır. Fotoğraf daha sonra binlerce internet sitesinde de yer almıştır.
Bunlarla birlikte 7 Temmuz 2011 günü İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı; aralarında asbaşkanlar Şekip Mosturoğlu ve İlhan Ekşioğlu’nun da bulunduğu 20 kişiyi tutuklama istemiyle mahkemeye sevk etmiş; aynı tarihte yine Fenerbahçe Spor Kulübü yöneticileri birlikte 15 kişi tutuklanarak cezaevine gönderilmişlerdir.
Emniyetin basına dağıttığı görüntülerde; içinde şike parası olduğu iddia edilen, Sivas maçından önce yöneticilerimizin kaldığı otele getirilen siyah çantanın içerisinde maç biletleri olduğunu, Hürriyet Gazetesi köşe yazarı Ertuğrul Özkök köşesinde yazmış; ilerleyen aylarda Sivas valisi de savcılığa giderek kendi isteği ile bilgi vermiş ve çantada biletlerin olduğunu anlatmıştır.
3 Temmuz’da gözaltına alınmamı takiben hakkımda, Nöbetçi Mahkeme 10 Temmuz 2011 tarihinde tutuklama kararı vermiştir. Gözaltına alındığım tarihten bu yana aradan 8 gün geçmiş, gözaltı süresi de ihlal edilmiştir. Ben henüz gözaltındayken,
HAKİM KARŞISINA ÇIKMAMIŞKEN VE SAĞLIK SORUNLARI İLE MÜCADELE EDERKEN GETİRİLDİĞİM HASTANEDE ADRES KISMINA "METRİS CEZAEVİ" YAZILARAK ASLINDA KARARIN ÇOKTAN VERİLDİĞİ AÇIKÇA BELGELENMİŞTİR.
3 Temmuz 2011 sabahından itibaren özellikle medyanın belirli bir bölümü de bu süreçte kendisine biçilen rolü mükemmel bir biçimde oynamıştır. Televizyon ekranlarında ve gazete köşelerinde daha ortada iddianame dahi yokken Fenerbahçe Spor Kulübü başkanı Aziz Yıldırım, yöneticiler ve tüm camia suçlu ilan edilmiş, her maç öncesinde misafir takıma verilen yemek davetleri dahi şike yemekleri olarak adlandırılmış ve soruşturma kapsamında adı geçen birçok takım ve şahıs olmasına karşın tüm soruşturma Fenerbahçe Spor Kulübü, Başkanı ve yönetimi üzerine sistematik bir biçimde yıkılmıştır.
Öyle ki; Fenerbahçe Spor Kulübü’nün büyük umutlarla transfer ettiği ve transferinde en ufak bir usulsüzlük dahi bulunmayan futbolcuları, gözaltına alınmış, üzerlerinde baskı kurulmuş ve bunun neticesinde Türk spor tarihinde bir ilk yaşanmış ve bir sporcu transfer olduğu takımın formasını bir kez dahi giymeden kulüpten ayrılmıştır.
Emanuel Emenike, profesyonel bir sporcu olarak, yaşanan sürece dayanamamış ve Türkiye’den ayrılmak istediğini belirterek Rusya’ya transfer olmuştur. Oysa Karabükspor başkanı Sayın Feridun Tankut daha sonra verdiği ifadesinde Emenike transferinin TFF, UEFA ve FIFA kurallarına uygun olarak gerçekleştirildiğini açıkça beyan etmiştir.
GAZETELERDE, 3 TEMMUZ HAFTASINDA YER ALAN HABERLERDE ISE EMENIKE’NIN ŞIKE IÇIN ALDIĞI PARALARI SAYARKEN ÇEKILMIŞ FOTOĞRAFLARININ OLDUĞU ILERI SÜRÜLMÜŞ; ANCAK BU FOTOĞRAFLAR HIÇBIR ZAMAN ORTAYA ÇIKMAMIŞTIR. ÇÜNKÜ NE ŞIKE PARASI NE DE PARA SAYAN EMENIKE FOTOĞRAFI VARDIR. ŞİKE PARASI SAYARKEN KAMERAYA YAKALANDI HABERİNİ YAPANLAR DA, AHLAKSIZ BİR DAVRANIŞ SERGİLEMİŞLERDİR. ONLERI ELLERİNDEKİ EMENİKE’Yİ PARA SAYARKEN GÖSTEREN KAMERA GÖRÜNTÜLERİNİ YAYINLAMAYA DAVET EDİYORUM. FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜNDEN KENDİSİNE PARA ÖDENDİĞİNİ VE ÖDENEN BU PARANIN KAMERA GÖRÜNTÜLERİNİN OLDUĞUNU SÖYLEYENLER, BU GÖRÜNTÜLERİ YAYINLAMAZLARSA, ONLARI HEM MÜFTERİ, HEM DE AHLAKSIZLIK YAPTIKLARI İÇİN AHLAKSIZ ADDEDİYORUM (EK-2/I EMENİKE GAZETE KUPÜRÜ) BENZER ŞEKILDE; ESKIŞEHIRSPOR’DAN TRANSFER EDILEN SEZER ÖZTÜRK ILE ILGILI DE ESKIŞEHIR KULÜBÜ BAŞKANININ YINE TRANSFERIN KURALLARA UYGUN OLARAK YAPILDIĞINI BEYAN ETMESINE RAĞMEN BU TRANSFER DE ŞIKE TRANSFERI OLARAK NITELENDIRILMIŞTIR. BU TRANSFERLERDE GÖRÜŞMELERI YÜRÜTEN ASBAŞKAN ŞEKIP MOSTUROĞLU, BUGÜN HALEN METRIS CEZAEVI’NDE TUTULMAKTADIR. OYSA SEZER ÖZTÜRK, FENERBAHÇE FUTBOL TAKIMINDA TOP OYNAMAKTADIR.
Ancak yaşanan tüm bu kurguyu gören Fenerbahçe taraftarı, Bağdat Caddesi’nde, Topuk Yaylası’nda takımına destek olmuş; yaklaşık 100 bin taraftar yürütülmekte olan soruşturma ve Fenerbahçe’ye karşı uygulanan linç politikasını protesto etmek amacıyla Bağdat Caddesi’nden Boğaz Köprüsü’ne doğru üzerlerinde formalar, ellerinde atkılar ile yürümüşlerdir.
10 Temmuz 2011 tarihindeki yürüyüşte, polis sadece yürüyerek kulüplerine sahip çıktıklarını gösteren taraftara biber gazı sıkmış ve coplarla taraftarları dövmüştür.
Tüm bu karmaşada; Türkiye Futbol Federasyonu da BJK’nin 14 Temmuz 2011 tarihli "süreç tamamlanana kadar Türkiye Kupasını iade etmek istediğimizi, TFF Başkanı Sayın Mehmet Ali Aydınlar’a ilettik" açıklaması ile bir bocalama sürecine girmiştir.
Bu arada BJK kulübü, daha sonra 29 Ağustos 2011 tarihinde yaptıkları açıklamada kupayı iade etmediklerini ancak sürecin sonunda suçlu bulunurlarsa iade edeceklerini söylediklerini, Kulübün ikinci başkanı Metin Keçeli’nin ağzından duyurmuştur.
İşte tüm bu gelişmelerin ardından; 3 Temmuz sabahından sadece 4 gün sonra çiçeği burnunda Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Ali Aydınlar, 7 Temmuz 2011 tarihinde kameraların karşısına geçti ve sürecin en başında liglerin planlandığı gibi 5 Ağustos’ta başlayacağını Süper Kupa finalinin de Lig Şampiyonu Fenerbahçe ile Türkiye Kupası sahibi Beşiktaş arasında 31 Temmuz 2011 tarihinde oynanacağını duyurdu.
TFF başkanı bu açıklamadan sadece 12 gün sonra 19 Temmuz 2011 tarihinde yeniden kameraların karşısına geçti ve Süper Kupa Finali’nin ileri bir tarihe ertelendiğini açıkladı. Bundan bir hafta sonra 26 Temmuz tarihinde de bu defa TFF’den liglerin ertelendiği açıklaması yapıldı.
TFF daha önceki açıklamasının aksine aldığı bir kararla Spor Toto Süper Lig ve Bank Asya Birinci Lig’in 9 ve 10 Eylül 2011 tarihlerinde başlayacağını duyurdu. TFF’nin erteleme gerekçeleri belli değildi. Çünkü ortada ne iddianame ne de başka bir belge vardı.
Ancak TFF’nin elinde olmayan, belge ve delil olarak sunulan telefon kayıtları, 4 Temmuz 2011 tarihinden itibaren her gün gazete sayfalarında, internet sitelerinde ve TV kanallarında yayınlandı. Dosyada gizlilik kararı vardı ancak kimsenin gizlilik kararına uymuyor olması ile ilgili hiçbir işlem yapılmıyordu.
HALBUKİ HALEN SORUŞTURMASI DEVAM EDEN MİT DOSYASINA GİZLİLİK KARARI UYGULAMASI YAPILIYOR, BASINA HİÇBİR BİLGİ VERİLMİYOR. BU DA, BİZLERİ KARALAMAK ADINA BİLGİLERİN KASITLI OLARAK MEDYAYA SIZDIRILDIĞININ EN GÜZEL ÖRNEĞİDİR.
Tıpkı iddianamede olduğu gibi telefon konuşmalarından sadece belirli bölümler, gazetelerde ve TV kanallarında yayınlanarak suç isnat edilmeye çalışıyordu.
Hedefte ise Fenerbahçe Spor Kulübü, Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe yöneticileri vardı.
Liglerin ertelenme kararının ardından Fenerbahçe Spor Kulübü, futbol takımının Ukrayna’nın Shaktar Donetsk takımı ile Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu’nda bir hazırlık maçı oynamasına karar verdi.
Tüm bu yaşananların ardından, Fenerbahçe Futbol Takımı, 21 Temmuz 2011 tarihinde ilk kez taraftarının önüne çıktı.
Ancak özellikle Başkanın "Fiş Fotoğrafı"nı yayınlayan Habertürk Gazetesi’ne yönelik başlayan protestolar bir anda büyüdü; maç, seyircilerin sahaya girmesi nedeniyle iptal edildi.
Bu arada soruşturmada adı geçen kulüplerin Avrupa Kupaları’na katılmaları ile ilgili UEFA, 12 Temmuz tarihinde yaptığı açıklamada kararın TFF’ye ait olduğunu, şu an soruşturmada adı geçen kulüplerin Avrupa Kupaları’na alınmaması için bir neden olmadığını duyurdu.
Aynı UEFA, muhtelif zamanlarda çeşitli yöneticileri aracılığı ile de bu kararını sözlü açıklamalar ile yineledi.
Ancak aynı UEFA, 14 Ağustos 2011 günü, hukuk baş müşaviri Pierre Cornu’yu Türkiye’ye gönderdi. Cornu’yu TFF başkanvekili Lütfi Arıboğan ve TFF hukuk baş müşaviri İlhan Helvacı havaalanında karşıladı ve tüm seyahati boyunca bir an olsun yanından ayrılmadılar. Cornu, soruşturma savcısı Mehmet Berk’i de ziyaret etti ancak Savcı dosyadaki gizlilik kararı nedeniyle kendisi ile herhangi bir bilgi ya da belge paylaşmasının söz konusu olamayacağını Cornu’ya iletti.
Cornu’nun Türkiye ziyaretinde kendisine söylenenler ve konuşulanlara ilişkin bilgiler, daha sonra Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’ne verdiği ifadesinde ortaya çıktı.
İsviçre’ye dönen Cornu, TFF yetkilileri Arıboğan ve Helvacı’nın ısrarlı talepleri ve hatta hayati tehlikeleri olduğu iddiaları üzerine UEFA Genel Sekreteri Infantino’ya, TFF’ye bir mektup yazdırdı.