Tbmm tutanak Hizmetleri Başkanlığı


partiler var, değişik siyasi partilerin değişik görüşleri var. O siyasi partinin görüşüdür, bizim paylaştığımız bir görüş değildir



Yüklə 311,57 Kb.
səhifə2/7
tarix02.11.2017
ölçüsü311,57 Kb.
#27827
1   2   3   4   5   6   7

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Tabii, burada değişik siyasi partiler var, değişik siyasi partilerin değişik görüşleri var. O siyasi partinin görüşüdür, bizim paylaştığımız bir görüş değildir.

TÜRKİYE KATOLİK EPİSKOPOSLAR KURULU BAŞKANI MONSENYÖR RUGGERO FRANCESCHİNİ – Biz topraklardan falan bahsetmiyoruz, görünen şeylerden bahsediyoruz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Ben önce, geciktiğim için ben de özür diliyorum. BDP milletvekili olarak, İstanbul Milletvekili olarak Komisyonda bulunuyorum. Sırrı Süreyya Önder ismim. Yusuf Bey’le uzun yıllar komşuluk yaptım yan yana Sarayarkası Sokak’ta. Öncelikle, biz Anayasa Uzlaşma Komisyonu üyeleri, tartışmaya sunduğunuz görüşleri tartışmaya girmiyoruz prensip olarak, sadece anlamadığımız yerler varsa onları sorularla açıyoruz fakat bugün burada değerlendirme de yapıldığını gördüm. Madem komisyon üyesi arkadaşlarımız değerlendirme yapıyorlar, ben de yapma zarureti hissettim.

Öncelikle, gecikmiş paskalyanızı kutluyorum, Hristos Vaskres.

TÜRKİYE KATOLİK EPİSKOPOSLAR KURULU BASIN SÖZCÜSÜ DR. RINALDO MARMARA – Teşekkürler.

SÜRYANİ KATOLİK MONSENYÖR YUSUF SAĞ – Çok teşekkürler.

İnşallah, dünya barışına vesile olur. Yalnız Hristiyanlara değil, yalnız Hristiyanlığa değil.

Bir Kutlu Doğum Haftası’nı yaşadık, ben dün perişan oldum, fırtınaya yakalandım, ben de davetliydim, önümüzde bir trafik kazası oldu, iki buçuk saat takıldım, ne geriye dönebildim ne de gidebildim. Onun için, Kutlu Hafta’yı yaşadık, kutlu olsun, Pesah Paskalyası Yahudilerin de kutlu olsun. İster şöyle yapın ister böyle yapın, tek Allah vardır, ne yardımcısı vardır ne sekreteri vardır ne müsteşarı vardır ne de yardımcısı vardır, aynı amaca, aynı hedefe hizmet ediyoruz.

Buyurun.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Tarihsel değerlendirmelere girersek işin içinden çıkmamız bir hayli müşkül, ama yine de herkesin bilmesi gerekiyor ki tarihe müracaat ettiğimizde, şu an bu topraklardaki egemen ulus bu topraklara geleli daha 10 asır olmuş, o anlamda da öyle bir tartışmanın, öyle bir menşe aramanın bu meseleleri çözmeye yetmeyeceğini düşünüyorum. Hak ve özgürlük temelli yaklaşıyoruz parti olarak da, şahsım olarak da, buradaki bütün taleplerinizin karşılanması gerektiğini bütün kalbimle düşünüyorum.

Saygılar sunuyorum hepinize.

Teşekkürler.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Çok teşekkür ediyoruz, değerli arkadaşlar, değerli başkanlar.

TÜRKİYE KATOLİK EPİSKOPOSLAR KURULU BASIN SÖZCÜSÜ DR. RINALDO MARMARA – Son bir şey olarak soracaktım, yani bir toplantı yaptık, ondan sonra kiminle muhatap olmamız lazım?

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Şöyle Değerli Başkan Rinaldo, şu anda biz talepleri aldık, Mayısta ana komisyon olarak toplanacağız, bu talepleri anayasaya dönüştüreceğiz, yansıma derecesini vesairesini. O proje kamuoyuna açıklanacak teşekkül ederse, öyle bir konsensüs meydana gelirse, oradaki tenkitlere göre yeniden gözden geçireceğiz. Şu anda bir temas zarureti yok, ama yine ilave öneriler göndermek isterseniz, “Uzlaşma Komisyonu Başkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Ankara” demeniz kâfi.

SÜRYANİ KATOLİK MONSENYÖR YUSUF SAĞ – Şimdi, efendim, affınıza sığınarak, mademki bizi kabul buyurdunuz, iki kelimeyle bitiriyorum.

Efendim, şimdi Ermeni Katolikleri, Keldanileri unutmayın, çünkü onlar da benim gibi bir Türk vatandaşı. Gelemediler, biri uçağı kaçırdı, biri de yurt dışında, ama onlar… Yani Türkiye'de Katolik kiliseleri derken, Almanlar, Fransızlar, İtalyanlar, İngilizler ne kadar Katolik varsa, biz bunlara Latin Katolik diyoruz, bunların sorunları Latin Katolik, biz ise söyledim, anlattım, ben Nuh’un torunuyum, ikide bir bunu bana söyletmeyin. Ben ne demagoji yapıyorum ne de kimseye demagoji yapma ihtiyacım vardır, benim alnım açıktır, benim tarihim açıktır. Ben Arami’yim, Aram’ın oğlu olarak ben sadaka istemiyorum, ben hak istiyorum. Bu kadar söylüyorum, ben başka bir şey demiyorum, çünkü benim amcam bu toprakta şehit düştü. Öz amcam, babamın kardeşi.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Başkanım, talepleriniz net şekilde envantere geçti, havuza aktı, bu değerlendirilecektir.

SÜRYANİ KATOLİK MONSENYÖR YUSUF SAĞ – Teşekkür ediyorum.

Bizi dinlediğiniz için Allah razı olsun, çok teşekkür ediyoruz.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – “Bundan sonra diğerlerini dinleyebilir miyiz?” sorusuna müspet cevap veremiyorum, zorlanıyorum, çünkü muhtemelen son toplantımızı yapıyoruz. Belki bir defa daha yapacağız, orada da talep yığını var. Size bir fırsat tanıdık, o arkadaşlar sabahleyin erken kalkar, erken gelebilirlerdi. Öyle bir fırsatımız olamaz, çünkü Mayısta biz yazıma başlıyoruz, zamanımız kalmadı, size ayırdığımız zaman buydu.

SÜRYANİ KATOLİK MONSENYÖR YUSUF SAĞ – Yalnız bir dahaki verdiğinizi saati böyle erken vermeyin, çünkü İstanbul’dan geliyoruz.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Başkanım, size şöyle söylendi: “Siz İstanbul’dan geleceksiniz, en geç saatte gelin.” “En geç saat değil, en erken saatte geleceğiz.”” dediniz.

SÜRYANİ KATOLİK MONSENYÖR YUSUF SAĞ – Allah razı olsun, benim haberim yok.

TÜRKİYE KATOLİK EPİSKOPOSLAR KURULU BASIN SÖZCÜSÜ DR. RINALDO MARMARA – Uçağın rötar yapacağını bilmiyorduk.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Peki, arkadaşlar, öbürlerini dinleyeceğiz.

Saygılar sunuyoruz.

Sağ olun.

SÜRYANİ KATOLİK MONSENYÖR YUSUF SAĞ – Çok teşekkür ederiz.

Her şey için teşekkürler.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Rica ederiz.

Kapanma Saati: 12.35

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 12.40

------ 0 ------

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Efendim, hoş geldiniz.

Anayasa Uzlaşma Komisyonu 3 No.lu Alt Komisyonun huzurundasınız.

Komisyon üyelerimiz, Barış ve Demokrasi Partisi İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, onu camdan da tanıyorsunuzdur.

Rıza Türmen, Cumhuriyet Halk Partisi İzmir Milletvekili. Aslında bu komisyonun üyesi değil ama, diğer arkadaşımız teşrif edemediği için kendileri komisyonumuzda.

Sayın Ahmet İyimaya Beyefendi, Adalet ve Kalkınma Partisi Ankara Milletvekili, aynı zamanda Adalet Komisyonu Başkanı.

Ben Oktay Öztürk, Milliyetçi Hareket Partisi Erzurum Milletvekili.

Tabii ki gençlerin düşüncelerine özellikle önem veriyoruz, hatta Rıza Bey biraz daha aşağıya iniyor, çocuklardan itibaren düşüncelerini alalım diyor, çok da iyi ediyor.

Burada kırk dakikalık bir süreniz var, bu kırk dakikayı paylaşarak da kullanabilirsiniz, bir kişi de kullanabilir, ama biraz cömert davranıp sürenin sonunda bir beş on dakika ayırabilirseniz, sayın komisyon üyelerimizin belki açıklanmasını istedikleri hususlar olabilir, onları soru olarak yöneltecekler size.

Hazırsanız başlıyoruz. Kolay gelsin.

ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI HUKUK MÜŞAVİRİ MEHMET PARSAK – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.

Biz de öncelikle bu çalışma dolayısıyla bizleri dinleme nezaketinde bulunduğunuz için sizlere ayrı ayrı teşekkür ediyoruz.

Egemenliğin yegâne kaynağı ve sahibi durumunda olan Millet Meclisinin sizler nezdinde saygıyla selamlanması gerektiğini düşünüyoruz ve bu düşünceyle de Meclisimizi saygıyla selamlıyoruz.

Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı olarak anayasanın yenilenmesi sürecini biz de başından beri yakinen takip ediyoruz. Bu çerçevede, gerek komisyonunuz nezdinde, Anayasa Uzlaşma Komisyonu nezdinde gerekse dışarıda olan toplantılarda, milletin anayasa yenilenmesi sürecine dair fikirlerini, görüşlerini, önerilerini ve beklentilerini biz de hassasiyetle takip ediyor ve not ediyoruz. Bu çerçevede, Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı olarak biz de görüşlerimizi hem yazılı olarak hazırlayıp sizlere arz ettik şu anda hem de sözlü olarak sunmakta fayda görüyoruz.

Bu çerçevede, Ülkü Ocakları Dergisi’nin Mart sayısını da âdeta bir anayasa özel sayısı olarak tasarladık ve bu yönde çıkardık, bunları da sizlerin beğenilerinize arz ediyoruz.

Sunum sürecine ilişkin evvela şunu ifade edeyim, temel ilkelerine ilişkin kısımları ben sunduktan sonra, temel hak ve hürriyetlere ilişkin bölümü Genel Başkan Yardımcımız Osman Ertürk Bey sunacaklar, sonrasında da devletin organizasyonuna ilişkin kısımları gene ben sunacağım, sonunda arkadaşlarımızın söyleyeceği sözler varsa, onlar da fikirlerini, görüşlerini sizlere arz edecekler. Zamanı daha verimli kullanmak adına metne büyük oranda sadık kalmaya çalışacağım, usulü de biliyorum, sonundaki daha açıklamaya matuf alana da daha verimli bir zaman bırakmak gerektiğini düşünüyoruz.

Öncelikle anayasanın yenilenmesi süreci ve yazım ve oylanma usulüne dair görüşlerimizi arz ediyorum sizlere.

Anayasanın yenilenmesi sürecinde, katılımcı demokrasi ilkesinin tam anlamıyla ve tüm aşamalarda hassasiyetle göz önünde bulundurulması gerektiğini düşünüyoruz.

Bu bağlamda, şimdiye kadar yapılmış olan çalışmaları özenle takip etmekte ve bunları katılımcı demokrasi adına anlamlı bulmaktayız. Gerek vatandaşlardan alınan görüşlerin gerekse toplumun her kesimini temsil eden kurumlardan alınan önerilerin, sürecin anayasa yazımı aşamasına yansımasını da aynı anlayışla önemsiyor ve temenni ediyoruz, ancak katılımcı demokrasi adına mili uzlaşma ilkesinden asla taviz verilmemesini, yani milletin sadece bir kısmının taleplerinin milletin tümüne dayatılmaması gerektiğini de önemsiyoruz.

Yazım aşamasında kazuistik anayasa tercihinden ziyade çerçeve anayasanın öne alınmasını düşünüyoruz ve kanunla ya da daha alt normlarla düzenlenebilecek konulara gereksiz yere anayasada yer verilmemesi gerektiğini düşünüyoruz, ancak önemle ifade etmem gerekir ki çerçeve anayasa tercihi adına da anayasal boşluğun bırakılmaması gerektiğini düşünüyoruz.

Anayasanın yazımı açık, anlaşılır, tutarlı ve bütüncül bir Türkçe’yle gerçekleşmesi gerektiğine inanıyoruz. Böylelikle ortaya çıkacak anayasa metni, sadece hukukçular tarafından değil milletin tümü tarafından anlaşılır ve özümsenir olacak diye düşünüyoruz. Bu kapsamda oluşturulacak anayasa metninin, dil anlamında, üniversitelerin Türk Dili alanında çalışan akademisyenlerinin, Türk Dil Kurumunun ve Türkçenin güçlü yazarlarının da yer aldığı bir komisyonun dilbilimi denetiminden geçirilmesinin sağlanması gerektiğine inanıyoruz. Böylece, anayasamıza girmesi gerektiği düşünülen yeni bir kavram ya da terim varsa, bunun da en başından mutlaka Türkçe olarak tercih edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Örneğin, yazılacak yeni metinde, çevre bilimi çerçevesinde iyi bir çevrede yaşama hakkı düzenlenirken, “ekoloji” ve benzeri yabancı terimlerin dilimize yerleşmesinin daha en baştan önüne geçilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – “Detay” yerine “ayrıntı” diyebilmeliyiz mesela.

ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI HUKUK MÜŞAVİRİ MEHMET PARSAK – Evet.

Uzlaşılması halinde ortaya çıkacak anayasa taslağı metninin ise yeniden kamuoyu nezdinde tartışılmasının sağlanması gerektiğine inanıyoruz. Böylelikle taslak hakkında milletten gelecek yeni görüş ve önerilerin katkısını sağlayacak bir yapıya da imkân tanınabileceğine inanıyoruz. En son aşamada ise, oluşturulacak metnin Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilmesi hâlinde mutlaka halkoyuna sunulmasını ve yapılacak halkoylamasında her bir maddenin ayrı ayrı oylanmasının sağlanması gerektiğine inanıyoruz ve bunu özellikle önemsiyoruz.

Önemle belirtmek gerekir ki ancak bu sayede ve bu usulle yürürlüğe girecek bir anayasanın, en üst düzeyde bir toplum sözleşmesi niteliğinde kabul görerek meşruiyetine kavuşacağına ve bu sayede çok uzun yıllar esaslı değişiklik ihtiyacı doğmadan yaşayabileceğine, yaşatılabileceğine inanıyoruz.

Usulden sonra başlangıç metninin anayasamızda mutlaka yer alması gerektiğine inanıyoruz. Pek çok çağdaş anayasada olduğu gibi anayasamızın da bir başlangıç hükmünü taşımasını, bu hükümde cumhuriyetimizin ruhunu ve kuruluş felsefesi olan Türk milliyetçiliği ilkesinin yanı sıra, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına dayanan devlet anlayışına vurgu yapılması gerektiğini düşünüyoruz.

Anayasa tekniği bakımından ise, başlangıç kısmının anayasa metnine dâhil olarak kabul edilmesi gerektiğini ve bunun da anayasaya derç edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Üçüncü başlıkta değiştirilemeyecek hükümlere dair Anayasa’mızın ilk üç maddesinde düzenlenen temel ilkelerin aynen korunmasını ve bunların yanı sıra üniter devlet ve mili devlet ilkelerinin cumhuriyetin niteliklerine eklenmesi gerektiğine inanıyoruz.

Daha açık ifadesiyle, Türkiye devletinin bir cumhuriyet olduğu hükmünün, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ile cumhuriyetin niteliklerini düzenleyen, insan haklarına saygılı, milli, üniter, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olduğu hükmünün, devletin dilinin Türkçe, başkentinin Ankara, milli marşının İstiklal Marşı ve bayrağının beyaz ay yıldızlı al bayrak olduğu hükmü hiçbir tartışmaya meydan vermeyecek şekilde açık ve net olarak ortaya konmalı ve bu temel ilkeleri en küçük seviyede bile zedeleyebilecek dayatmalara ve hatta önerilere dahi izin verilmemeli diye düşünüyoruz.

Yanı sıra bu hükümlere ilave edilmesi gerektiğini düşündüğümüz millî ve üniter ilkeleri içinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliğin kayıtsız ve şartsız Türk milletine ait olduğu bir devlet olduğu nazara aldığında, aynı zamanda milli ve üniter bir devlet olduğunun da açıkça anayasada devletin nitelikleri çerçevesinde ifade edilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Devletin amaç ve görevleri çerçevesinde, bu hükmü düzenleyen Anayasa’nın 5’inci maddesi korunmakla beraber, bu başlık altında devlete bilimi geliştirme görevi ile kültür coğrafyamızda yer alan soydaş ve/veya akraba devlet ve topluluklar ile her türlü kültürel ve iktisadi ilişkilerin geliştirilmesi suretiyle bölge ve dünya barışının korunmasına katkıda bulunmak görevlerinin de eklenmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Ayrıca, devletin amaç ve görevlerinin anayasada belirtildiği şekliyle yerine getirilmesinin de ayrı bir görev olarak anayasada bu başlık altında düzenlenmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Hak ve hürriyetlere ilişkin bölümü Genel Başkan Yardımcımız Sayın Osman Ertürk Özel sunacak.

ÜLKÜ OCAKLARI EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI GENEL BAŞKAN YARDIMCISI OSMAN ERTÜRK ÖZEL – Teşekkür ederim.

Hak ve hürriyetlere ilişkin bölümün sunuşunda öncelikle hak ve hürriyetlerin sınıflandırılmasına ilişkin görüşlerimizi açıklamak istiyorum.

Bilindiği üzere, Anayasa’mızda ve diğer dünya üzerindeki hemen hemen tüm anayasal metinlerde üç grup haktan söz edilmektedir. Yeni dünyanın getirileriyle dördüncü grup bir haktan da dayanışma hakları veya grup hakları, kolektif haklar olarak bahsedilen haklardan da söz edilmeye başlanmıştır.

Ancak biz anayasamızın düzenlenmesinde özellikle bu haklar mevzusu bahis olduğunda, anayasal hakların tamamen ayrı ayrı, maddeler hâlinde, gruplandırılmaksızın düzenlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Buna ek olarak grup, topluluk ve kolektif haklar olarak anılan bu haklarınsa zaten hâlihazırda, örneğin siyasi parti, dernek veya sendika kurma gibi hakların içerisinde veya çeşitli diğer hazırlanan hakların içerisinde yer aldığını veya mevcut düzenlemelerle yer alabileceğini düşünüyoruz.

Buradaki grup, topluluk, kolektif haklar diye anılan bu dördüncü grup haklar altında düzenlenmesi beklenen, genellikle ülkemizde nedense etnik temelli olan bu grup haklarında bu şekilde anayasamızda ayrımcılık oluşturacağına dikkat çekerek, bunların kesinlikle önünün alınması gerektiğine kanaat getirdiğimizi belirtiyoruz.

Yine eklemek istediğim bir nokta, anayasanın yenilenmesi sürecinde bahsedilen karmaşanın ve faydasız tartışmaların önüne geçilmesi ve hak ve hürriyetler ve herhangi bir tasniflemeye gidilmeden, ayrı ayrı maddeler hâlinde düzenlenmesi gerektiğidir.

Ödevlere ilişkin görüşlerimizi şu şekilde belirtmek istiyorum: 1982 Anayasası'nın ödeve bağlı hak anlayışından vazgeçilerek, vatan hizmeti ve vergi ödevi dışında anayasada vatandaşa herhangi bir ödev boyutu bırakılmaması gerektiğini düşünüyoruz. Bunun yerine, herkesin hak ve özgürlüklerini kullanırken başkalarının haklarına saygı gösterme yükümlülüğü bulunduğunun ifade edilmesi gerektiğine dikkat çekiyoruz.

Bununla beraber, “Hak ve Hürriyetlerin Sınırları ve Korunması” başlığımız adı altında, hak ve hürriyetlerin mevcut Anayasa’da olduğu gibi geniş olarak düzenleme yolu tercih edilir ise, sınırlandırılması konusunda anayasada genel sınırlama nedenlerine yer verilmemeli, hak ve hürriyetler sadece ilgili maddede öngörülen özel sebeplerle sınırlandırılabilmelidir ve özel sınırlama nedenleri belirlenirken evrensel düzenlemeler dikkate alınmalıdır.

Biraz önceki görüşümüzde bu hakların teker teker maddeler altında belirlenmesi gerektiğini belirtmiştik, onlara ilişkin sınırlamanın yine maddenin kendisi içerisinde verilebileceğini de not etmek istiyorum.

Hak ve hürriyetlerin anayasa yargısı yoluyla etkin bir şekilde korunmasını sağlamak amacıyla Anayasa Mahkemesine mevcut bireysel başvuru yolunun muhafaza edilmesi gerektiği kanaatindeyiz, ancak bireysel başvuruya konu olacak hak ve özgürlükler belirlenirken uluslararası sözleşmelere atıf yapılmamalı, doğrudan ilgili anayasa maddelerine atıf yapılmalıdır görüşünü sunmak istiyorum.

Bunun nedenini de şu şekilde açıklayabiliriz: Kendi iç dinamiklerimiz nazara alındığında, kendi anayasalarımız, yine Türkiye Büyük Millet Meclisi eliyle yapılan yasalarımız Türk milletinin genel örf âdet, gelenek göreneklerine daha uygun olduğundan, uluslararası kimi anlaşmaların bunlara, milletlerarası özel hukuk veya kamu hukuku alanında zarar verebileceğini düşündüğümüzden kendi yasalarımıza bu konuda bir öncelik tanınması gerektiği taraftarıyız.

Şayet hak ve yükümlülükler tasnif edilecekse, sosyal hakların sağlanması bakımından devletin yükümlülüğünün sınırına ilişkin görüşlerimizde ise, 65’inci maddede “mali kaynakların yeterliliği ölçüsünde” diye mevcut 82 Anayasası’nda bir deyim olduğunu biliyoruz. Buna göre, devlet bu hakların sınırlandırılmasında veya verilmesinde mali kaynakların yeterliliğini herhangi bir düzeye göre, herhangi bir sınıra göre açıklamaksızın, bu konuda objektif olmaksızın veya saydam olmaksızın sınırlamalara gidebiliyor, ancak biz bu 65’inci maddenin mevcut özelliğinin yeni anayasada kesinlikle bulunmaması gerektiği taraftarıyız. Dolayısıyla, şayet hak ve hürriyetler tasnif edilecekse, sosyal hakların sağlanması bakımından devletin yükümlülüğü hususunda herhangi bir sınırlama öngörülmemesini istiyoruz.

Hak ve hürriyetlere ilişkin normlar çatışmasında, hak ve hürriyetlere ilişkin uluslararası sözleşmeler ile kanunların çatışması hâlinde, bilindiği üzere mevcut düzenlemelerimizde uluslararası sözleşmelerin kişi hak ve hürriyetlerine ilişkin olması ve benzeri durumlarda bir önceliği bulunuyor, ancak biz yeni anayasal sürecimizde bunun daha geniş olan düzenlemeye tanınmasını istiyoruz. Yani daha geniş olan düzenleme eğer bizim kanunlarımızda, bizim anayasamızda mevcutsa, bunun uluslararası sözleşmenin önüne geçmesi gerektiği kanaatindeyiz. Bilindiği üzere, bu konuda da özellikle devletlerin kendi egemenlik alanlarını hukuksal kuvvetleriyle sağladığını da göz önüne alırsak, Türk milletinin ve devletinin egemenlik alanı içinde bunu önemli bir gerekçe olarak görüyoruz.

Bazı hak ve hürriyetlere ilişkin spesifik görüşlerimize bakacak olursak da, özellikle Türk Gençliği tandanslı bir hareket olan Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı olarak, görüşlerimizin bir kısmını şu şekilde özetleyebilirim.

Öncelikle, kimsenin kılık kıyafeti sebebi ve dinî inançlarından dolayı eğitim hakkından mahrum bırakılamayacağı hususunun, eğitim hakkına ilişkin yapılacak anayasal düzenlemede açıkça yer alması gerekmektedir. Bu mevzunun, bu kadar özel bir mevzunun anayasada düzenlenmesi belki de usulen doğru olmayabilir, ancak bunun toplumsal mutabakat oluşturulması gereğince anayasamızda özellikle belirtilmesinin faydalı olacağı kanaatindeyiz.

Gençlerin siyasete katılımının arttırılması ve meşru siyasi faaliyetlerin özendirilmesi, bu suretle özellikle siyasi katılıma ilişkin olarak mevcut anayasada yer alan yaş sınırlandırmaları kaldırılmalı ya da en azından bu saik dikkate alınarak en aza indirilmelidir fikrindeyiz.

Seçme hakkına getirilen sınırlamaların kapsamı daraltılmalı, er ve erbaşlar ile askeri öğrencilere de seçme hakkı tanınmalıdır. Bu sayede toplumumuzun aslında yeri geldiğinde büyük bir kısmını oluşturan asker kısma da öğrenciliği zamanında veya kendi vatani görevi zamanında bu siyasi konjonktürün içine girmesini sağlayarak daha katılımcı bir demokrasinin gereğini yerine getirmiş olacağımızı düşünüyoruz.

Çevre hakkı olarak bilinen ve mevcut düzenlemede yer alan bu hakkın 56’ncı maddeyle geliştirilmesi ve gençlerimize daha sağlıklı bir çevre ile birlikte sürdürülebilir kalkınma temelli bir çevre hakkı sunulması gerektiğini düşünüyoruz. Bilindiği üzere, gelişen dünyada özellikle sanayileşmenin standartlarının artırılması, gerekli sanayi standartlarının Türk Standartları Enstitüsünün veya uluslararası bazı standartların ülkemizde layıkıyla uygulanmasıyla, çevre hakkının sağlıklı bir çevreyi Türk vatandaşlarına sunarak yerine getirilmesi kanaatini taşıyoruz. Mevcut Anayasa’mızda bu düzenleme 56’ncı maddede yer almasına rağmen, 65’inci maddenin sınırlanmasıyla maalesef bunun da önü alınabiliyor. Bu hakkın bu sebeple temel hak ve özgürlüklerin devlet eliyle sınırlandırılabilmesi kapsamının dışında tutulması gerektiğini düşünüyoruz.

Sosyal devletin gereği olarak, bir takım güçlüklerle boğuşan vatandaşlarımıza pozitif ayrımcılık anayasal bir düzenleme olarak uygulanmalıdır fikrindeyiz. Özellikle engelli vatandaşlarımızın haklarının geliştirilmesi, iş yerlerine ve devlet kurumlarına engelli vatandaş çalıştırma kotası getirilmesi, hâlihazırda var olanların arttırılması kanaatini taşıyoruz.

Bir dönem özellikle bazı ünlülere, bugünün ünlülerine de uygulanmış olan “süper çocuk” diye anılan yasanın, bugünkü manada üstün zekâlı ve yetenekli Türk gençlerinin, eğitimini tamamladığında Türkiye'ye dönmek kaydıyla, yurt dışında lisans ve lisansüstü düzeyde eğitim alma hakkının anayasal düzeyde tanınmasını talep ediyoruz.

Bu ve benzeri hakları sağlayan çeşitli sınavlar veya burslar ülkemizde bulunsa da bunun anayasal bir zemine çekilerek hakkaniyet ölçüsünün anayasal bir zeminde korunması gerektiğini düşünüyoruz.

Türkçenin ve Türk kültürünün Türkiye Cumhuriyeti sınırlarının dışında da ve özellikle diğer Türk Cumhuriyetleri dâhilinde korunması ve geliştirilmesi, devlete etkin bir ödev yükleyecek biçimde anayasa hükmü hâline getirilmelidir.

Türk kültürünün korunması ve geliştirilmesi kapsamında faaliyet gösteren vakıf ve derneklerin desteklenmesi hususu anayasal güvence altına alınmalıdır.

Mutlaka anayasal ölçekte çözümü olan bir mesele olmadığı düşünülebilirse de ülkemiz adına önemli bir mesele olması sebebiyle askerlik kurumunun ve askere alma sisteminin yeniden gözden geçirilerek, çağın ve toplumumuzun, özellikle de Türk gençliğinin ihtiyaçlarına, eğitim ve öğretim süreç ve sürelerinin gerekliliklerine uygun olarak yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Anayasa çalışmalarında bu husus dikkate alınarak, hiç değilse bundan sonra konuyla ilgili yapılabilecek alt normlara yön verecek bir anlayışı açıkça ortaya koyması bakımından konunun anayasada ele alınması isabetli olacaktır.

Bundan sonra diğer başlığımız altında devletin dili ve eğitim diline ilişkin fikirlerimizi beyan etmek istiyorum.

Gerek devletin dili gerekse eğitim dili konusunda mevcut anayasal sistemimizin uluslararası hukuka uygunluk ve çağdaşlık açısından haklı ve meşru bir gerekçeyle olumsuz şekilde eleştirilemeyeceğini söyleyebiliriz. Bunun birçok emsali, birçok düzenlenmesi özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları veya Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin koyduğu normlar çerçevesinde değerlendirildiğinde bugün mevcut sistemimizde aslına bakarsak bir sıkıntı olmadığını söyleyebiliriz. Sadece özellikle, birazdan da bahsedeceğim, azınlıklar kapsamında, Lozan’da belirlenen azınlıklar kapsamında bu eğitim dilinin vatandaşlarımıza çeşitli yöntemlerle sağlanabileceğini belirtmiştik.

Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Fransız Polonezyası Meclisine Tahiti dilinde hitap etme yasağıyla ilgili Fransız vatandaşı Sabrina Birk-Levy’in başvurusunu kabul edilemez bulmuş olması ve Mahkeme kararında yer verilen tespitler belki de bizim içinde bulunduğumuz duruma da bir atıf olabilecektir. Öncelikle şu tespitlerde bulunuluyor:


Yüklə 311,57 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin