Konuştuğumuz konu da sadece bayanlar değil, kamu hizmetlerine alınmadaki liyakatten bahsettiğimiz için bu şekliyle girdik ama yine Sayın Kart’ın ifade ettiği noktaya katılıyorum. Biz bugün için, bugünkü iktidara göre değil, yarınki iktidara göre değil, bütün iktidarlara, bütün kamuya ait, Türk milletinin tamamını kapsayacak şekilde bir yapılanmayı ortaya koyabilirsek, işte, kazancımız o olacak.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Değerli arkadaşlar, sayın üyeler; bir şey söyleyeceğim; ilk önce, başta sayın üyelere, sonra da sayın danışman arkadaşlara: Şimdi, “Görevin gerektirdiği nitelikler saklı kalmak kaydıyla cinsiyetler arası eşitlik ilkesi gözetilir.” Bir kere bunu çözelim. Bu, bu şekilde oluyor mu? Hayır, çıkartıyor muyuz? Ayrı bir paragraf olarak yapıyor muyuz? Bunu eşitlik maddesinde mi ele alıyoruz? Bunda bir kere, herkes görüşünü çok kısaca söylesin, olabiliyorsa nasıl olacağını, olmuyorsa eşitliğe mi alacağız?
Ali Bey, lütfen, siz söyleyin ilk önce, ondan sonra da bütün arkadaşlara görüşlerini soralım.
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Şimdi, tabii…
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Pardon, söylemeden, ilk önce söyleyeyim: Alt komisyonda, daha doğrusu yazım komisyonunda bu tartışılmış ve o yüzden yazılmış. “Eşitlik ilkesi müzakere edilirken oraya alınacaktır.” denmiş ama BDP kabul etti mi, etmedi mi bilmiyorum. Etti mi? Ha, ettiyse bunu o zaman şey yapıyoruz ama sen görüşünü söyle gene ama BDP “Eşitlik maddesinde bunu yazar isek ben buradan çıkartılmasını kabul ederim.” demiş. Öyle mi?
TBMM KANUNLAR VE KARARLAR BAŞKAN YARDIMCISI İBRAHİM HALİL TAVAS – Şu hâliyle kabul edildi, yalnız alttaki notla şu haliyle kabul edildi. Yani eşitlik maddesi görüşüldüğünde, bu ikinci cümle yeniden…
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Ha, tamam.
Buyurun efendim.
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Şimdi, tabii, o alttaki notu okumadan hep değerlendirmeler yaptık, aslında not da gözümüzün önündeydi ama geldiğimiz noktada, yani yapılan konuşmaları da dikkate alarak, tabii, bu, sonuçta bir siyasal tercihtir, zorunluluk anlamına gelen bir ifade imiş öncesi, sonra “gözetilir” diye yumuşatılmış. Belki bu “gözetilir”den bile zorunluluk anlaşılabilir anlamında, biraz daha yumuşatılarak konulabilir mi diyecektim ve önerim şöyle olabilecekti, noktalı virgülden sonrası için: “Bu hüküm, görevin gerektirdiği nitelikler saklı kalmak kaydıyla cinsiyetler arası eşitlik ilkesinin gözetilmesine aykırı olarak yorumlanamaz veya aykırı olarak değerlendirilemez.” gibi bir ilaveyle biraz daha…
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Bu alt komisyonda görüşüldüğü şekliyle biz bunu kabul edelim, ileride eşitlik maddesini tekrar görüşeceğiz nasıl olsa, orada değerlendirelim ve diğer maddeye geçelim efendim.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Tamam, bir dakika…
Yani yeşil olduğu şekilde kalıyor, “eşitlik”te bir daha bunu değerlendiriyoruz. Efendim, o zaman madde anlaşıldı.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Şunu ifade edeyim: Yeşil olması, hepimizin içerik olarak mutabık olduğu anlamına geliyor.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – “Eşitlik”e koyarsak bunu belki buradan çıkartacağız ya da “eşitlik”te buna dikkat… O zaman, madde, yeşil olarak bitmiştir. Öbür maddeye geçebiliyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bir şey soracağım: Şu “başvuru” da kolay gibi duruyor, bitirip de ara mı verelim?
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Bitirelim efendim.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Herkes aynı kanaatte. Peki, o zaman başvuruyu da…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sorun yok değil mi başvuruda?
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Şimdi, efendim, bütün maddede, zannediyorum bir sorun yok gibi çıkıyor. Bir tek 4’üncü fıkrada bir şey var.
“Herkes kendisiyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikâyetleri hakkında yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisine bireysel ya da topluca başvuruda bulunma hakkına sahiptir. Başvurulara yetkili makamlar gecikmeksizin cevap verir.” diyor.
Bu konuda sözü olan? Yok.
“Herkes kendisiyle veya kamu ile ilgili eylem ve işlemler hakkında bilgi edinme hakkına sahiptir. Bu hakkın kullanımına ilişkin usul ve esaslar, eşitlik, tarafsızlık ve şeffaflık ilkelerine bağlı olarak kanunla düzenlenir.” Bunda da bir sorun yok.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bunda yalnız “bağlı olarak” kısmına biraz takıldım ben, onun yerine “ilkelerine uygun olarak” veya işte “gözetilerek”, nasılsa…
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Bir dakika, tekrar bir okuyalım: “Herkes kendisiyle veya kamu ile ilgili eylem ve işlemler hakkında bilgi edinme hakkına sahiptir. Bu hakkın kullanımına ilişkin usul ve esaslar, eşitlik, tarafsızlık ve şeffaflık ilkelerine uygun olarak kanunla düzenlenir.”
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – 3’üncü fıkra: “Devlet işlemlerinde ilgili kişilerin başvuracağı kanun yollarını, mercilerini ve sürelerini belirtir.” Bunda da hiçbir şey yok.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bununla ilgili, tabii, bir not düştük çünkü bir başka yerde bunu aslında bu şekliyle yazmıştık. Bunu, daha genel bir yer olursa uygun olur diye değerlendireceğiz.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Ama şu anda bunu kabul ettik.
“(4) Yabancıların bilgi edinme hakkından yararlanması karşılıklılık esasına göre kanunla düzenlenir.”
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bu da yine bir genel hüküm, yabancıların kişi hakları…
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Tamam, ama 4’ü de yeşilletiyoruz. Eğer “Yabancılar” maddesine alırsak herkes hemfikir bunda. Niye kırmızı kalmış?
TBMM KANUNLAR VE KARARLAR BAŞKAN YARDIMCISI İBRAHİM HALİL TAVAS – Sayın Başkanım, normalde notlarımız yeşil oluyor ama bu defa şöyle bir karar alındı Sayın Faruk Bal Başkanlığında: Bu notlar dört partinin dördünün eşit kabul ettiği notlar, mutabakat sağladığı notlar. 4’üncü fıkra üzerinde mutabakat olmadığı için, not üzerinde var sadece mutabakat yani mutabakat not üzerinde var, 4’üncü fıkranın kendisi üzerinde olmadığı için böyle yaptık.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Bir dakika, yani dört parti de bunun burada yer almaması gerektiği konusunda hemfikir, öyle mi?
TBMM KANUNLAR VE KARARLAR BAŞKAN YARDIMCISI İBRAHİM HALİL TAVAS – Daha uygun bir yer bulunursa orada değerlendirilecek diye bir karar alındı, böyle bir çözüm bulundu daha doğrusu.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Peki, bir şey soracağım, herkese, buradaki üyelere ve danışman arkadaşlara da soruyorum: Burada, bilgi edinme hakkı gibi özel bir hak olduğu için, burada yabancılarla ilgili istisnayı koymak gerekli değil midir, yoksa -her maddeyi- demin söylediğimiz şey olmaz mı? Yabancılar için bir istisna getirmemişsek ondan yararlanamadığı filan sonucu çıkacak ya da hepsi için ayrı, yabancılar maddesini böyle iki sayfalık bir madde mi yapacağız? Bundan yararlanır, bundan yararlanamaz, bu haktan yararlanır, bundan yararlanamaz… Dolayısıyla, burada koymanın…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Hayır, hayır; birtakım temel ilkeleri koyacağız, mesela mütekabiliyet gibi ilkeler, “Buna göre yabancıların kişi hak ve hürriyetlerinden istifadesi kanunla düzenlenir.” diyeceğiz.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – O zaman bunu ayrıca burada düzenlemenin gereği kalmayacak diyorsunuz.
Sizin bir söyleyeceğiniz vardı Yavuz Bey.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Aynı şeyi söyleyecektim. Şimdi, yabancılarla ilgili maddede, burada alt komisyonun bulduğu çözüm ileride kabul edilebilir. Mevcut Anayasa’da bazı maddelerde, dediğiniz gibi yabancılar için aranan özel şartlar yazılıyor ama yeni düzenlemede, tek bir maddede yabancılarla ilgili haklar için bir fıkra, 2’nci fıkrada da “Hangi haklar bakımından mütekabiliyet esasının aranacağı kanunla düzenlenir.” şeklinde bir hüküm sanırım daha Anayasa tekniğine uygun olur. Burada, dolayısıyla, altında böyle bir notun olması uygun. Yabancılarla ilgili madde düzenlenirken halledilebilirse buradan çıkarırız bunu diye düşünüyorum.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Tamam efendim.
Arkadaşlar, o zaman şöyle anlaştık: Bu ilkeyi kabul ettik fakat bunun yabancılarla ilgili madde düzenlenirken oraya alınarak buradan silinmesi üzerinde anlaştık, öyle mi? Peki. Şu anda görelim diye bunu koyuyoruz, o yüzden kırmızı bırakmakta yarar var, en azından notu kırmızı bırakmakta. İlgimizi çeksin. Hiçbir şey yok, herkes anlaştı ama en azından notu kırmızı yapalım.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Fıkranın doğruluğu kabul edildi, yeri…
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Yeri, yani onu nasıl yapıyorsanız öyle yapalım. Tamam mı?
TBMM KANUNLAR VE KARARLAR BAŞKAN YARDIMCISI İBRAHİM HALİL TAVAS – Sayın Başkanım, bu durumda notun yeşil kalması lazım çünkü yeşil, dört partinin dördünün bu notu kabul ettiğini gösteriyor.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Yeşil olsun, anlaştık çünkü. Anlaşamadığımız görüntü çıkacak. 4’üncü fıkra yeşil olacak ama bu notu unutmamak için ne yapılması gerekliyse siz onu lütfen gerçekleştirin.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Diğer notlar var.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Evet, diğer notlar var arkadaşlar.
Birinci not: “Bilgiye erişim hakkı, bilişim özgürlüğüyle birlikte bilgi toplumuna ilişkin haklar olarak ayrıca görüşülecektir.” demişiz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Çünkü icat ettik, o madde metninde uzlaşma sağlamak için vazgeçtiğimiz şeyleri not olarak alta aldık yani unutulmaması kabilinden. Bunun yeri burası değil bahsinden bu şekilde düzenlendi.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – E, çok haklı. Bunda anlaşamadığımız nokta yok galiba.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Yok.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Yani bilgiye erişim hakkını da orada görüşeceğiz. Kamu denetçisine başvurma hakkını kamu denetçisini düzenlediğimiz yasama ile ilgili bölümde koyacağız. Anayasa şikâyetini de Anayasa Mahkemesinin bölümünde koyacağız, görev ve yetkilerinde.
Bu madde de bitmiştir.
TBMM KANUNLAR VE KARARLAR BAŞKAN YARDIMCISI İBRAHİM HALİL TAVAS – Başkanım, bir sonraki toplantı saati ve hangi maddeden başlayacağız?
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – “Din ve vicdan”dan başlayacağız. Orada takdim tehir yaptık.
Kaçta yapıyoruz arkadaşlar öğleden sonrakini?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – İki uygundur bizim için.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – İki, efendim.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – İkide başlıyoruz.
Kapanma Saati: 12.11
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.10
BAŞKAN: Bedii Süheyl BATUM (Eskişehir)
----- 0 -----
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Tüm partilerin temsilcileri şu anda hazır vaziyetteler, dolayısıyla her partiden en az 1 temsilci olarak bugünün öğleden sonrası oturumunun çalışmalarına başlıyoruz.
Değerli arkadaşlar, şimdi yine 1’inci maddeden Komisyon olarak görüşmeye başlıyoruz yani din, vicdan ve inanç hürriyetini düzenleyen 15’inci madde, daha sonra yapabilirsek “Seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma” başlığını taşıyan 29’uncu madde ve “Siyasi parti hürriyeti (özgürlüğü)” başlığını taşıyan 30’uncu maddeyi görüşmeye başlıyoruz.
İlk önce din, vicdan ve inanç hürriyeti.
Şimdi, dün ve daha evvel, yazım komisyonunda şurada kalmıştık: Birinci fıkrada “Herkes din, vicdan ve inanç hürriyetine, özgürlüğüne sahiptir. Bu hürriyet bir dine inanma, dinî inancını değiştirme ve herhangi bir dine inanmama hürriyetini de içerir.” Bunda anlaştıktan sonra, tartışmalar sırasında bu 1’inci fıkranın sadece birinci cümleyle sınırlanması, 2’nci ve 3’üncü fıkranın çıkartılarak birleştirilmesi yönünde Mehmet Ali Bey’in bir önerisi olmuştu fakat onu da konuştuğumuzda daha partiler arasında bir net anlaşma olmadığı için bugüne bırakma kararını almıştık.
Din, vicdan ve inanç hürriyetinde, bu 1’inci fıkra konusunda görüşleri olanlar…
Buyurun.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Ben bütünü üzerinde dünkü müzakerenin faydalı olduğunu düşünüyorum. Ortaya şu çıktı ki: Dört siyasal parti de aynı şeyi murat ediyor, taban tabana zıt bir şey yok, sadece bunun telaffuz edilip edilmemesi bahsinde görüş farklılıkları var. Biz baktığımız zaman, CHP’nin, AK PARTİ’nin önerisinin ikisi de bizim açımızdan kabul edilebilir, ikisi de birbirini tekzip eden şeyler değil. Dolayısıyla şunu öneriyorum: Bir ifade bütünlüğü konusunda belki uzman arkadaşlar da el verirlerse bu kaygıları bir ifade bütünlüğü içerisinde metne yedirirsek bunun üzerinde uzun boylu tartışmamızı gerektiren temel bir ayrılık olmadığını düşünüyorum şunu varsayarak: Yani AK PARTİ “Biz buna itiraz etmiyoruz, sadece bu ifade bunu içeriyor.” yaklaşımında olduğu için.
Dolayısıyla, her iki görüş ya da her iki görüşten ortaya çıkacak bir yeni sentez için bizim bir itirazımız yoktur. Bu şekilde söyleyeyim.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Buyurun efendim.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Sayın Başkanım, biraz önce sizin de ifade ettiğiniz gibi, dün bu maddeyle ilgili müzakereleri yaparken 1’inci fıkranın ikinci cümlesine gerek olmadığını ancak bunu karşılayacak Cumhuriyet Halk Partisinin 3’üncü fıkranın sonunda bir cümle olduğunu, bu cümleyi herhangi bir yere yedirirsek amacın hasıl olabileceğini ifade etmiştim. Ayrıca benim dün önerdiğim teklif, Komisyonda yer alan arkadaşlarımla istişare ederek oluşturduğum bir teklif değildi; uzlaşma adına kişisel olarak ortaya koyduğum bir teklifti.
2’nci fıkraya da gerek yok. 2’nci fıkranın yerine geçmek üzere 3’üncü fıkrayı şu şekilde önerebiliriz diye bir öneri geliştirmiştim. Burada o, elimizdeki metinde belki şöyle bir redaksiyon yapılabilir, çünkü aynı cümle içerisinde noktalı virgülle geçtikten sonra aynı kelimeyi iki defa kullanmışız.
Ben tüm Komisyon üyesi arkadaşlarımın bilgilerine sunuyorum. Bu konudaki görüşlerini serdederlerse seviniriz tabii. CHP’nin ilk sıraya aldığı cümleyi ben ikinci sıraya almışım.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Arkadaşlar, bu, Sayın Mehmet Ali Şahin’in dün önerdiği: “1’inci fıkrada yarıda keselim. ‘Bu hürriyet bir dine inanma, dinî inancını değiştirme ve herhangi bir dine inanmama hürriyetini de içerir.’e gerek yoktur. 2’nci fıkraya da gerek yoktur. 3’üncü fıkra yerine bunu getirelim. Sizin hem 1’inci fıkrada amaçladığınızı hem 2’nci fıkrada amaçlananı ve de 3’te amaçlananın hepsini içerir bu.” dedi.
Şimdi, bu konuda görüşleri…
Buyurun.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Bizim açımızdan kabul edilebilir eğer bir uzlaşma sağlanırsa.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Diğer arkadaşlar okuyor herhâlde şu anda.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Herkes düşünürken birkaç şey daha söyleyeyim.
Burada -tırnak içinde- sıkıntılı alan, gereklerini yerine getirme. “İcapları, gerekleri, şartları” ayrımını herkesin bildiğini varsayarak söylüyorum. Bu, gereklerini yerine getirme bahsine gerekçede tam da işte o genel sağlık, kamu düzeni değil, millî güvenlik gibi gerekçelerle şu an nasıl ifade edileceğini bilmediğim, muradımızı biraz daha açan, sınırları, sınırın sınırını belirleyen bir şey gerekçeye konulabilir. Esasen de bu alanın düzenlenmesi dünyanın en zor işi, yani ne yaparsak yapalım bir boşluk kalacak ya da bilerek, bilmeyerek bir alanı daraltmış, sınırlamış olacağız ama dünyada da bunu çözen, ideal anlamda çözen herhangi bir ülke yok. Onun için biraz genel ifadelerle ve tercihlerimizi özgürlüklerden yana kullanarak yaklaşmalıyız meseleye.
ATİLLA KART (Konya) – Sırrı Hocam, böyle sanki ama olayın çok üstünde ve dışında kalıyor konumdasınız.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Biz mi?
ATİLLA KART (Konya) – Evet, yani çok yukarıdan bakıyorsunuz konuya.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Estağfurullah.
ATİLLA KART (Konya) – Biraz da tarafınızı belli edin yani düşüncenizi belli edin, anlayalım yani görüşünüzü beyan edin, çok diplomatik davranıyorsunuz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Tarafımız şu cümlede saklı: Hak ve özgürlüklerden yana kullanalım bu konudaki irademizi ve bunun en geniş yorumundan yana kullanalım. Fakat biraz bu Filistin meselesine benziyor. O topraklar kurulduğu günden beri, Hazreti Musa’dan beri, bizim insanlığın bildiği zamandan beri huzur yüzü görmemiş, nispi bir Osmanlı dönemi hariç ve çözülebilir gibi gözükmüyor. İnsanlığın pes ettiği bir nokta yani. Bu alanda eğer demokrasi bu ülkede bütün kurum ve kurallarıyla yerleşmiş, demokratik kültür yaygın ve içselleştirilmiş olsa bunlar hiç uzun boylu didiklenme konusu edilmeyecek meseleler ama gerek bu özgürlüğün kötüye kullanılması gerek devletin dini tarif etme müptezelliği bir araya gelince ortalık abur cubur bir hâl alıyor. Hiç diplomatik bir dil kullanmaya gerek yok, acziyetimi ifade ediyorum yani bu alanda. Bana deseniz ki: “Al, kalem elinde işte, müzakere etmeyeceğiz, nasıl istersen onu yaz.” Herhâlde ideal bir tartı kuramayacağım bir alan yani insanın acziyetini beyan etmesi de fena bir şey değil, çıkamıyoruz işin içinden, zannetmem ki kimse çıkabilsin. Ancak hak ve özgürlükleri gözeterek ve bu konuda tercihlerimizi mühendislik içeren anlayışlarla aramıza çok kesin bir mesafe koyarak çözebiliriz bunu.
Bilmiyorum, bu bakış açısında bir sıkıntı var mı ya da diplomatik mi?
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Sayın Başkan, arkadaşlarımız düşüncelerini söylesinler, mesafe almaya çalışalım. “Evet, doğrudur.”, “Yanlıştır.”, “Şurası eksiktir.” denebilir.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Biz söyledik onu, katıldığımızı, katılabileceğimizi söyledik.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Tamam, teşekkür ederiz.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Buyurun efendim.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – 2’nci ve 3’üncü fıkralardaki birçok şeyi içerisine alıyor Mehmet Ali Bey’in ortaya koyduğu paragrafın kabulü. Bizce bir mahzur ifade etmiyor.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Mustafa Bey, bir şey söyleyeceğim.
Şimdi şunu ifade ediyor mu, ona bir bakalım. Yani ben şu anda Başkan olarak değil, Cumhuriyet Halk Partisinin daha önceki öneriyi yapan üyelerinden biri olarak söylüyorum, bizim bir isteğimiz vardı, onu özellikle vurgulamak istiyoruz: İnanç özgürlüğünün bir özgürlük alanı getirdiğini, bunun içinde sadece inançların var olmadığını, o inancını değiştirme, hatta inanmama durumunun da var olduğunu özellikle vurgulamak istiyoruz. Yani bunun şöyle algılanmasını istemiyoruz, onu ifade edecek her şeye varız: “İnanmama da bir inançtır ama esası inanç özgürlüğüdür, dolayısıyla onu daha çok korurum, ‘inanmama inancı’ diye böyle bir inanç varsa, e o da varsa o kadarını koruruz.” gibi bir anlayışın…
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – İnançtan ziyade bir özgürlük.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Özgürlük, bravo. Bir özgürlük alanı bu, “İnan” da, “İnanma” da “Neden inandın?”, “Neden değiştirdin?”, “Neden böyle yaptın?” denmiyor. Bir de biz inançların kesinlikle şöyle sorgulanmamasını istiyorduk: “Neden inanıyorsun?”, “Neden bunu yerine getiriyorsun?”, “Niçin yapıyorsun?” Bunu sorgulamaya hakkımız yok ama şunu sorgulamaya hakkımız var: Bu şekilde dışarıya ifadesi, açılması toplu düzenle, toplu yaşama imkânıyla bağdaşmaz, onu söylemek istedik. Örneğin, ben namaz kılacağım, sokakta yapamam. Mesela ben kurban keseceğim -aklıma gelenler bunlar- kes ama genel sağlığı tehlikeye düşürecek gibi yolları kan gölü hâline de dönüştürme diye birtakım… Yoksa “Neden bu?”, “Gerek var mı?” diye değil. Şimdi, bunları murat edebilecek bütün formüllere normal olarak şeyiz.
Buyurun.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Şimdi, sıkıntılı alan. Önlem alacaksak ve mühendislik yaklaşımlarından, devletin dini tarif etme müptezelliğinden bahsedeceksek tarihselliği içerisinde ele almamız lazım. Şimdi, Sünni Müslümanlık bu ülkede cumhuriyetin kurucu ideolojisi tarafından tarif edilerek meşruiyet atfedilen ya da devletin yanında durmayı tercih ettiği ya da makbul bulduğu -bütün akla gelecek kavramları kullanıyorum- bu anlayış bu derde derman olmadı bu topraklarda. Dün Mustafa Bey de söyledi işte “Baş örtüsü dinde var mı, yok mu?” ya da “Dinde senin dediğin değil, böyle.” gibi bir hakemliği olmayan bir hakemliğe soyunmak. Şimdi, bize düşen, şunun önlemini almak yolunu bulabilirsek: Bugün de tersinden bir uygulama var. “Alevilik İslam içidir, ibadet yeri de camidir.” Bu anlayışın o vesayetçi anlayıştan uzak, yakın, zerrece hiç bir farkı yok benim nazarımda. Bu alanlardan devleti çekme ya da minimum müdahil olma, sadece başkasının hak ve özgürlükleri gibi evrensel kriterlerle bunu düzenlemeye kafa yorarsak mutlak bir özgürlük getirmiş oluruz. Yoksa dün, cumhuriyetin kurucu kadrosu böyle etti, önümüze doksan yıllık bir problem yumağı getirdi. Bugün, şunu biliyorum yani gayet açık: Hükûmet Kürt açılımıyla beraber Alevi açılımı da getirdi ve ilk davet edilen DİSK adına -o zaman SİNE-SEN sendikasındaydım- resmî katılımcılardan ve tebliğ sunanlardan birisiydim. Faruk Çelik konuştuğu zaman öyle zannederdiniz ehlibeyit dile gelmiş, öyle bir sunum yaptı; cemevlerinin ibadethane olması, statüsü, buna devletin karışmaması falan gibi çok hoş, çok makbul şeyler oldu. İsmini vermeyeceğim, sonra şöyle bir şey oldu -bu bir kınama ya da olumlama içermiyor, karşı karşıya olduğumuz meseleyi anlatmaya çalışıyorum- bugün AK PARTİ’de siyaset yapan bir arkadaş dedi ki: “Ya bu mesele, bu bir süreçti…” O toplantıda değil, daha sonraki aşamalarında dedi: “Bu mesele bir vuzuha kavuşmaz, bu açılımdan hiçbir hayır yok.” Rivayet, Sayın Başbakandan randevu talep ediyorlar, gidiyorlar, diyorlar ki: “Tayyip Bey, sen ne yapıyorsun?”, “Ne yapıyoruz?” diyor, diyor ki: “Yarın rûzî mahşerde bir Alevi genci ‘Ben ibadethane diye camiyi biliyordum, siz bana dediniz ki: Yok, senin yerin cemevidir, şimdi de beni cehennemde yakmaya götürüyorlar.’ Biz bunun hesabını nasıl veririz?” Şimdi, bu bir mümin için -ben hiç bunları tartışma zevzekliğine girmeyeceğim- iman alanı çok ayrı bir alandır. Böyle baktığın anda Alevi açılımı berhava olur ya da bu tür düzenlemeler anında sönümlenir. Nitekim akıbeti de öyle oldu. Artık partiler arası polemiklerde bir inanç sistemi küfür yerine kullanılır oldu ya da bir inancı meydanlarda aşağılatmak, bir inanç üzerinden metaforlar kurmak, analoji yapmak gibi noktalara geldi. Şimdi, bütün bunların hepsi yalan, bütün bu yazdıklarımız hep dost pazarda görsün ve bir anlamda kolektif acziyetimizi içeren bir şey. Ben tevazu gösterdim, üzerime aldım ama bizim düzenleyeceğimiz işte bu alanda şahsi itikatlarımızın önüne geçen bir şemsiye, bir çatı, bir örtü görevi görebilecek bir düzenleme yapılıp yapılamayacağı. Enerjimizi buraya koyarsak hiçbir şeye gerek yok. Yani bütün bunlar, dost pazarda görsün misali yaklaşımlar. Bununla bile bu mesele hallolunamaz çünkü bu mesele insanlığın var olduğu günden beri devam edegelen ve şifreleri bilinmeyen, bir altın anahtarı olmayan bir mesele. İşte elimizde iki kriter var: Bir, hak ve özgürlükleri öncelemek; iki, dini tarif etme, sınırlama, çerçeveleme müptezelliğine düşmemek; üç, bunu tek bir inanç sistemi için değil bütün inanç sistemlerini bir potada tartabilecek, bir kantarda tartabilecek şekilde yapmak. Varsa bir babayiğit bunun terazisini kursun, biz de “he” diyelim. Onun için diyorum, sizinki de kabul edilebilir, AK PARTİ’ninki de; ben de alıp bir metin yazarım, hiç kimse itiraz etmez ama bozucu alan burasıdır, yani önümüzde sorun olan alan burasıdır.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Sayın Başkanım, izin verirseniz…
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Buyurun efendim.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Gerçekten Sayın Önder’in de ifade ettiği gibi çalışmakta olduğumuz, üzerinde çalışmakta olduğumuz anayasanın en önemli, en kritik maddelerinden biridir din, vicdan ve inanç özgürlüğü alanı. Bu konuda dört siyasi partinin bir tek metinde buluşmasının zorluğu yanında, aynı siyasi partiye mensup arkadaşlar arasında bile zorluk çıkabilir. O bakımdan, bu maddenin görüşmelerinin ileriki bir tarihe ertelenmesinin ve bu arada, siyasi partilerimizin, burada temsil eden üyelerin partisinin diğer yetkili kişileriyle de bu konuyu görüşerek biraz daha olgunlaşmış şekilde buraya getirmesinin yararlı olacağını düşünüyorum.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Siz kararınızdan istinkâf mı ediyorsunuz?
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Hayır, etmiyorum ama şimdi mesela açıkça söyleyeyim: Ben böyle bir öneri getirdim ama kişisel bir öneriydi, diğer arkadaşımız Mustafa Hocam biraz mesafeli yaklaşıyor, onun çok haklı gerekçelerle başka önerileri olabilir. O hâlde bunun biraz daha kendi aramızda, hatta çünkü parti tüzel kişiliğinin de bizim buraya getirdiğimiz önerileri benimsemesi… Bizim ayrıca bir komisyonumuz var bu çalışmaları takip eden genel merkezimizde, onlarla da istişare edebiliriz, etmek icap edebilir çünkü gerçekten çok önemli ve hayati önemde bir maddeyi görüşüyoruz. Ancak dünden beri yapmış olduğumuz tartışmalar da çok yararlı oldu, ben doğrusu istifade ettim. Memnuniyet verici ki hiçbir siyasi partimiz ve burada bulunan hiçbir milletvekili arkadaşımız inanç özgürlüğü alanında Türkiye’yi geriye götürecek bir düşüncede değil, bu alanı nasıl daha zenginleştirebiliriz, nasıl çağdaş bir metin ortaya koyabiliriz bunun arayışı içerisinde, bunu gördüm. Bu bizim için de bir şanstır, yani Komisyonumuz için de bir şanstır, hatta Parlamentomuz için de bir şanstır. O bakımdan, biraz daha üstünde çalışılmasında yarar olduğunu düşünüyorum.
Dostları ilə paylaş: |