Tbmm tutanak Hizmetleri Başkanlığı



Yüklə 179,35 Kb.
səhifə3/4
tarix01.08.2018
ölçüsü179,35 Kb.
#65038
1   2   3   4

Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 7 Temmuz 2011’de ciddi bir karar verdi. Bu Ermenistan’a ilişkin bir karardı. Bayatyan, Ermenistan’a karşı kararı.

VİCDANİ RET HAKKI ÇAĞRICILARI ADINA COŞKUN ÜSTERCİ – Yehova Şahidi.

AVUKAT HÜLYA ÜÇPINAR – Kişi Yehova Şahidi ve o tarihe kadar, 7 Temmuz 2011’e kadar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi vicdani reddin bir hak olup olmamasını devletlerin kendi inisiyatifine bırakmış durumdaydı, yani zorunlu hizmeti düzenleyebilir üye devletler diyordu ama bu tarihte dedi ki: Hayır, vicdani ret temel bir insan hakkıdır ve bu yüzden de Vahan Bayatyan’ın askerlik hizmetinin zorunlu karakterinden dolayı düşünce, din ve vicdan özgürlüğünü düzenleyen 9’uncu maddenin, Sözleşmenin 9’uncu maddesinin ihlal edildiğine karar verdi. Hemen arkasından Türkiye’deki tartışmalarda “Ama bu karar Ermenistan’la ilgili.” dendi. Birincisi, karar büyük daire kararı olduğu için bütün taraf devletleri bağlayıcı, ikincisi hemen arkasından kasım ayında Türkiye’yle ilgili de benzer bir karar çıktı, Yunus Erçep kararı ve o da Bayatyan kararıyla aynı doğrultuda.

Uluslararası belgelere devam ediyorum. Avrupa Birliği de 2009’da Temel Haklar Bildirgesinde vicdani reddin bir hak olarak düzenlenmesi gerektiğini kabul ediyor. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 2010 yılında 1077’nci oturumunda bir karar verdi, bir tavsiye kararıydı bu ve burada diyor ki: “Silahlı kuvvetler mensupları da vicdani ret hakkına sahiptir.” Yani bir meslek olarak başlayabilirler ama bir süre sonra artık kendilerine, vicdani kanaatlerine, dinî inançlarına uygun olmadığını düşünerek ordu mensubu olsalar bile reddetme hakkına sahiptirler diyor.

Şimdi, bu uluslararası mekanizmaların aldığı tavsiye kararları ve kararları aslında Türkiye’nin da taraf olduğu Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Evrensel Bildirge çerçevesinde, dolayısıyla bu kararların hepsi aslında Türkiye’yi bağlayıcı. Nitekim Avrupa Konseyine -biliyorsunuz- 47 üye devlet var ve 46’sında vicdani ret bir hak olarak tanınmış durumda, tanımayan tek ülke Türkiye. Ve yine üye olmak üzere yıllardır çabaladığımız Avrupa Birliğine üye tüm devletler gene vicdani reddi hak olarak tanımış durumda ve bu devletlerde vicdani retçi olduğunu açıklayan kişiler herhangi bir yaptırımla da karşı karşıya kalmıyorlar.

Üç tane anayasadan örnek aldık burada. Avrupa Konseyine üye devletlerden Almanya Anayasası diyor ki: “Hiç kimse vicdanına aykırı olacak şekilde silahlı askerî servislerde hizmette bulunmaya zorlanamaz.”

Çek Cumhuriyeti’nde gene benzer bir düzenleme var: “Hiç kimse kendi vicdanına veya dinsel inanç veya kanaatine aykırı olması hâlinde askerlik yapmaya zorlanamaz.” diyor.

Slovakya Anayasasında da çok benzer bir düzenleme var.

Şimdi, Türkiye’ye geldiğimizde bizde bu yükümlülüğe ilişkin tartışmalar ne zaman başladı? 2006 yılında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Osman Murat Ülke’nin yaptığı başvuru üzerine verdiği kararda, 9’uncu madde çerçevesinde değil ama işkence ve kötü muamele yasağı çerçevesinde bir ihlal kararı verdi. Tekrar tekrar yargılamanın kendisinin bir kısır döngü oluşturduğu ve ayrıcı vicdani retçilerin dışarıdaki yaşamının da sivil ölüm niteliğinde olduğunu karara bağlayarak ihlal kararı vermişti. Ama Türkiye burada şöyle demişti: “Biz o zaman tekrar tekrar cezalandırmayı engelleyici bir şeyler yapalım.” Çünkü Bakanlar Komitesiyle yazışmalar bu doğrultudaydı ama daha sonra, biraz önce söylediğim, önce Bayatyan sonra Yunus Erçep kararı çıkınca artık bir kaçış noktası yok, yani vicdani ret bir hak olarak tanınmak durumunda ve sadece tekrar tekrar cezalandırmanın engellenmesi değil, hakkın özüne dokunan her türlü düzenlemenin ortadan kaldırılması gerekiyor aslında.

Vicdani retçiler ve bizler, avukatlar vicdani ret davalarında aslında diyoruz ki Anayasa vicdani redde cevaz veriyor. Anayasa’nın 72’nci maddesi vatan hizmetini düzenliyor ve şimdiye kadarki vicdani ret aleyhine uygulamaları savunanlar diyordu ki: “72’nci madde vatan hizmetini, askerliği vatan hizmeti içinde değerlendirdiği için askerlik yasasına gönderme yapıyor ve 111 sayılı Yasa’da zorunlu hizmeti düzenliyor.” Ama aslında 72’nci maddeye baktığımızda, 72’nci madde vatan hizmeti ve Anayasa’nın içinde diğer vatan hizmetini ne olarak düzenleniyor diye baktığımızda da iki tane madde var. Bir tanesi 18’inci madde, diğeri de 72’nci madde. Dolayısıyla aslında askerliğin zorunlu karakterini 72’nci maddenin içinde bulmak mümkün değil. Ayrıca tam tersine vicdani reddin dayanabileceği madde, yani olumlu olarak dayanabileceği madde 24’üncü madde çünkü 24’üncü madde diyor ki: “Din, vicdan, düşünce ve kanaat özgürlüğü var.” ve 25’inci maddede de “Kimse açıklamaya zorlanamaz, açıkladığı için de yaptırıma uğrayamaz.” diyor.

Şimdi, gene Anayasa’nın 11’inci maddesi de “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamları ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.” diyor ve bunlar Anayasa'ya aykırı olamaz. Ama bütün bunlara rağmen, yani Anayasa’nın 24’üncü, 25’inci ve 11’inci maddelerine rağmen hâlâ Millî Savunma Bakanlığı askerliği zorunlu hizmet olarak sürdürmekte devam ediyor, askerî mahkemeler vicdani retçileri yıllar boyu süren bir cezalandırma kıskacının içine almaya devam ediyorlar. Dolayısıyla Anayasa’nın 24, 25, ve 11’inci maddeleri vicdani retçileri korumaya yeterli bir düzenleme sağlamıyor. Bu yüzden de biz diyoruz ki vicdani reddin açıkça temel bir insan hakkı olarak düzenlenmesi gerekir. Özellikle de son Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına dayanarak. Bunun da din, inanç ve vicdan özgürlüğü kapsamında 24’üncü ve 25’inci maddenin altında değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Bizim sunumumuz kısa. Eğer sorularınız varsa biz…

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Teşekkür ediyoruz.

Diğer arkadaşlarımızın ilave edeceği bir şey var mı efendim?

VİCDANİ RETÇİ ŞENDOĞAN YAZICI – Yok. Bu konuda hemfikiriz. Sorular olursa o şekilde bizler de cevap veririz.

AVUKAT HÜLYA ÜÇPINAR – Şu anda hâlen cezaevinde olan bir arkadaşımız var, Halil Savda. Gerçi vicdani reddi nedeniyle değil ama vicdani retle ilgili beyanları nedeniyle, 318’inci maddeden şu anda hükümlü. Cezaevleri hiç boş kalmıyor bu anlamda. Bir vicdani retçi çıkıyor ve bir başka vicdani retçi cezaevine alınıyor ve bunlar gerçekten süregiden, yani biteviye devam eden bir süreç. Askerî mahkemelerin bulduğu çözüm şu: Bu konuda kişilere askerliğe elverişli olmadıklarına dair çürük raporu vermek.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Sahtekârlığa.

AVUKAT HÜLYA ÜÇPINAR – Yani bir yandan bu kişiler farklı biçimde damgalanıyorlar bir yandan da sağlıksız olarak damgalanıyorlar. Yani toplum dışısınız çünkü antisosyal kişilik bozukluğu raporu veriliyor bu kişiler. Yani her anlamda bir toplum dışılık atfediliyor.

VİCDANİ RET HAKKI ÇAĞRICILARI ADINA COŞKUN ÜSTERCİ – Ben küçük bir ilave yapmak istiyorum izninizle. Hülya Hanım’ın söylediği şeyin biraz daha açılması bakımından. Son verdiği örnekte, vicdanı retçi Halil Savda 318’inci maddeden, halkı askerlikten soğutma maddesinden dolayı şu anda cezaevinde. Şimdi anayasal güvencenin olmaması bu tür sorunlar da yaratıyor çünkü şu anda mevcut yasalarımızda en az 24 civarında madde düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan içeriğe sahip. Bunların en başında da bu 318 geliyor. Halil Savda, İsrail’in Lübnan’a 2006’da müdahalesi sırasında bu müdahaleye karşı çıkan, o anda silah altında olan iki İsrailli askerin vicdani reddini ilan etmesi ve Lübnan’a yönelik müdahaleyi kendi ahlaki, vicdani ve politik görüşlerine, dinî görüşlerine aykırı bularak reddetmeleri üzerine onlarla dayanışmak için İsrail Konsolosluğu önünde bir açıklama yapıyor, bir basın açıklaması yapıyor ve İsrailli askerlerin davranışının doğru olduğunu, bütün savaşların kirli ve çirkin olduğunu, dolayısıyla herkesin savaşlara karşı çıkması gerektiğini ve zorunlu askerliğe karşı çıkması gerektiğini söylüyor. Bu sözlerinden dolayı ceza aldı ve cezaevinde yatıyor. Dolayısıyla anayasal güvence, bu türden yasalarda var olan, tabii Anayasa değişimiyle birlikte biz yasaların da değişeceğini, yasalarda da düzenleme yapılacağını umut ediyoruz ve bekliyoruz ama en azından anayasal güvence bu türden yasaların münferit yaratacağı problemleri de ortadan kaldıracak bir güvence olacak.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Sayın milletvekilleri, sorunuz var mı?

Rıza Bey, buyurun.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Sorum yok yalnız belki şu bir sorum olabilir. Her şeyden söz ettiniz ama bir şeyden söz etmediniz, Anayasa’nın 90’ıncı maddesi. Bu da bir rol oynamayacak mı? Çünkü Anayasa’nın 90’ıncı maddesi gereğince eğer bizim yasalarımızla TCK 318 gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları arasında bir çelişki olduğu takdirde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları esas alınacak. Şimdi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları var. Değindiğiniz gibi Bayatyan kararı var, Erçep kararı var, Türkiye’yle ilgili Erçep kararı üstelik de. O zaman Türkiye’nin resen bir yükümlülüğü yok mu? Bir de bunu bir tarafa bırakın…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sizi destekliyor, lojistik destek veriyor.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hayır, destek için değil. Yani bu konuda ne düşünüyorsunuz acaba?

AVUKAT HÜLYA ÜÇPINAR – Çok haklısınız çünkü bunu atlamışız. Zaten sizin bildiğiniz varsayarak çünkü Anayasa Uzlaşma Komisyonuna geliyoruz. Bizim zaten temel argümanlarımızdan bir tanesi Anayasa’nın 90’ıncı maddesinin beşinci fıkrası, yani uluslararası insan hakları sözleşmeleriyle iç hukukun çelişmesi durumunda uluslararası insan hakları sözleşmelerinin esas alınması gerektiği. Şimdi, 90’ıncı madde var bir yandan ama aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 46’ncı maddesi de var, yani Bakanlar Komitesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı ve aynı zamanda Bakanlar Komitesi kararlarının bağlayıcılığı. Yani aslında sadece Anayasa değil, sadece Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları değil ama uluslararası taahhütlerin kendisi aslında bizi bağlıyor, yani Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin kendisi de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarının uygulanması konusunda bağlayıcı bizi.

Şimdi, şöyle tartışmalar da olmuştu daha önce. Mesela Osman Murat Ülke kararında dendi ki bu sadece Osman Murat Ülke’yi ilgilendirir. Şimdi, Erçep’te de deniyor ki: “Bu sadece Erçep’i ilgilendirir.” Bayatyan’da dendi ki: “Bu sadece Ermenistan’ı ilgilendirir.” Ama -siz burada mıydınız bilmiyorum o sırada- Bayatyan bir büyük daire kararı ve bütün üye devletleri bağlayıcı. Şimdi Erçep’e diyelim ki bireysel bir karar, ona ilişkin giderici bir şey yapıyorsunuz, o zaman ama Anayasa önünde eşitlik ilkesi, yasa önünde eşitlik ilkesine karşı olur bir kişiye ilişkin düzenleme yapılırsa. Yani Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Osman Murat Ülke’nin kararının izlenmesinde sürekli şunu söylüyor: “Bir kişinin düzeltici bireysel önlemleri alın. İki, aynı durumdaki kişilerin durumunu tekrar aynı risk altında olan kişilerin benzer şeyleri yaşamamasını ya da yaşayanların durumunun düzeltilmesi için genel önlemleri alın.” Yani her durumda aslında Türkiye’nin vicdani reddi bir hak olarak tanıması gerekiyor ve ciddi bir koruma sağlayabilmesi için de, anlamlı olabilmesi için de bunun anayasal bir düzenleme olması gerekiyor diye düşünüyoruz.

VİCDANİ RET HAKKI ÇAĞRICILARI ADINA COŞKUN ÜSTERCİ – Ben de Rıza Bey’in 90’ıncı madde konusundaki uyarısı üzerine bir küçük hatırlatma yapmak istiyorum. Aslında Serdar Delice konusunda askerî mahkemenin bir önemli kararı var, çok sevindiren bir karar ama bu türden kararlar çıkmadığı için, bir tane çıkınca olması gereken bir tarzda, biz gerçekten çok sevindik. Askerî mahkeme şöyle bir karar verdi. 90’ıncı maddeye gönderme yaparak, hem Bayatyan davasına hem de Erçep davasına gönderme yaparak “Evet, 90’ıncı madde gereği bunlar iç hukuk kuralı olması gerekiyor.” dedi ve vicdani reddin bir yasal hak olarak tanınması gerektiğini ifade etti. Bu şu ana kadar Türkiye mahkemelerinden çıkmış tek ve ilk örnek, iki tane ama öbürü daha sınırlıydı.

Barış Görmez’le ilgili Malatya Askerî Mahkemesinden verilen karar oldukça geniş ve yani bu 90’ıncı madde çerçevesinde şunu söylüyor aslında: “Ahde Vefadır bu” diyor. Yani “Biz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni imzaladıysak 90’ıncı madde gereğince bizim mahkemenin kararlarını uygulamamız gerekir.” diyor. Serdar Delice’de de benzer bir şey söyledi Isparta Mahkemesi ama orada dedi ki: Ben kişinin motivasyonunu tartışıyorum. O kadar kapsamlı bir karar değil sonuç anlamında ama mesela Barış Görmez kararı yani mahkemeler veriyor ama bireysel o zaman, mahkemeleri beklemek zorunda kalıyoruz. Hangi mahkeme nasıl karar verecek?

AHMET İYİMAYA (Ankara) - Benim var. Teorik. Bilhassa Rıza Bey siz de cevap verebilir misiniz. Teorik olarak tatmin olmak istiyorum. Askerlik bir kamu hizmeti ve ret hakkı veriyoruz. Şimdi teorik temellerinin sağlamlığı veya sakatlığı noktasında 5 bin nüfustan oluşan bir ülke var, varsayalım, yok böyle bir ülke Avrupa Birliğinde. Nüfus 5 bin... Hiçbirisi de askerliği kabul etmiyor, hepsi de reddediyor.

VİCDANİ RET HAKKI ÇAĞRICILARI ADINA COŞKUN ÜSTERCİ - Savaşlar olmasın.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Efendim, savaşlar olmasın tabii, askerlik olmasın yani bu teorik çatışmayı nasıl izah edebiliyorsunuz? Yani bir kamu hizmeti 10 kişiye, 20 kişiye ret hakkı veriyorsunuz, ret etmesi hâlinde o kamu hizmetinin… Tabii savaş hiç olmasın, askerlik hiç olmasın ama… Bu şeyler Hugo Grutsus’un belki de terennümleridir falan, bir o. İki, yine 5 kişilik ülkede bin kişi asker olmayı kabul ediyor dört bini de reddediyor. Bedelsiz olarak güvenliği satın almalarını ahlaki buluyor musunuz? Etik temelini nasıl izah edersiniz? Benim hiç bu konuyla felsefi bir şeyim olmadı, tamamen şu anda felsefi bir bakış, yoksa konuyla uğraşmış da değilim şu an. Ben açıklamanızı istiyorum bunları yani ben diğer anayasalar kabul ediyor, tamam ben hakka karşı olmak anlamında demiyorum yani…

RIZA TÜRMEN (İzmir) - Ben bir şey söyleyeyim bu konuda, arkadaşlar ondan sonra…

Bu Bayatyan ve Erçep kararında der ki İnsan Hakları Mahkemesi: Eğer böyle ciddi bir inanç varsa ve bu inanç zorunlu askerlikle çelişiyorsa o zaman demokratik bir toplumda devletin bu inanca uygun başka bir kamu hizmeti gördürmesini sağlaması lazımdır. Yani kamu hizmetinin tek şekli askerlik değildir tabii.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Kamu hizmeti demiyorum.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – “Kamu hizmeti” dediniz ya. Yani inancına uygun bir kamu hizmeti gördürmesi…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yok, sınır müdafaası… Yani ben reddeden kişi bakımından demiyorum. Yani o kamu hizmetini yürütecek kimselerin olmaması bakamından. Yoksa orada bir problem yok.

VİCDANİ RETÇİ ERCAN AKTAŞ - İlk sorduğunuz soruya ben cevap vermek istiyorum.

Birçok yerde benzer sorularla karşılaşıyoruz yani bir ülkede yaşayan insanların hepsi derse ki: “Biz asker olmayız.” Benim aklıma da şu geliyor: Yani evlilik bir müessesedir, resmî bir şeydir ve boşanma hakkı da vardır, o da demokratik bir haktır. Şimdi herkes bunu kullanabiliyor mu? Bir. Böyle bir şey. İkinci bir şey de: Şimdi insan hakları söz konusu olduğunda neden bu türden bariyerler konuluyor. Mesela Türkiye’de bütün insan hakları için bu söz konusudur sadece vicdani ret için değil mesela. Herhangi bir özgürlük anlamında, düşünce özgürlüğü anlamında kullandığımızda onlara dair farkı farklı bariyerler öne sürüyor. Diğer bir şey de insanların aynı şekilde olması düşünülemez zaten. Yani bir hak vardır herkes aynı şekilde kullanacak.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bedelsiz olarak güvenlik satın alması ahlaki mi?

VİCDANİ RETÇİ ERCAN AKTAŞ – Bu konuda ben şöyle söyleyeyim, kısa bir şey daha söyleyebilirim yani güvenlik meselesi de sizin durduğunuz yerden başka görünüyor, benim durduğum yerden başka görünüyor yani Türkiye’de çok ciddi bir şekilde…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Ülkenin başka ülke tarafından işgal edildiği zaman senin evini mevini yıkıyor.

VİCDANİ RETÇİ ERCAN AKTAŞ – Ama olmazlar üzerine böyle bir şey konuşuyoruz.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Ben ahlaki temel istiyorum.

VİCDANİ RET HAKKI ÇAĞRICILARI ADINA COŞKUN ÜSTERCİ - Şimdi ahlaki temelden bahsedersek hakkın özünü konuşmak durumundayız. Bir hak düşünce ve ifade ve vicdan özgürlüğünün…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Ben karşı değilim.

VİCDANİ RET HAKKI ÇAĞRICILARI ADINA COŞKUN ÜSTERCİ - …şeyiyse bunu güvenlikle tartışamayız. Yani o zaman hakkın özüyle ilgili bir tartışma başlıyor ki bu çok daha yanlış bir şey. Bugün dünyanın birçok yerinde profesyonel ordular var. dolayısıyla güvenlik…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Onlar da insan ama. Bakın bir hak tanınıyorsa niye…

VİCDANİ RET HAKKI ÇAĞRICILARI ADINA COŞKUN ÜSTERCİ – Onlar için de, onlar da reddedebilir.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Onlara vermemeliyiz biz o zaman. O görevi nasıl başkası…

VİCDANİ RET HAKKI ÇAĞRICILARI ADINA COŞKUN ÜSTERCİ – Bu konuda şöyle demokratik bir ülkede görüş farklılıkları varsa ülkeyi savunmak isteyenler de çıkacaktır. Bu türden sorumlulukları arzu etmeyenler de çıkacaktır. Bu fikir farklılıklarına bir kere hoşgörü göstermek gerekiyor, hakkın özü buna yönelik.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Temel insan haklarının temel karakteri her insan için aynıdır.

VİCDANİ RET HAKKI ÇAĞRICILARI ADINA COŞKUN ÜSTERCİ – Evet kesinlikle.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Burada bir zaafı var.

VİCDANİ RET HAKKI ÇAĞRICILARI ADINA COŞKUN ÜSTERCİ – Hayır, kişi tercih ediyorsa biz kişinin tercihine bir şey söyleyemeyiz.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Benim yaşama hakkım benim tercihim değil.

VİCDANİ RET HAKKI ÇAĞRICILARI ADINA COŞKUN ÜSTERCİ – Bakın şöyle: Bir sözleşme meselesidir. Siz mesela elektrik idaresiyle… Bir akit meselesidir. Profesyonel orduya ilişkin söylüyorum. Akit meselesidir. Kişi akit yapıyor ve o sözleşmenin karşısında taahhütlerde bulunuyor. Tamamen kişiyi bağlayan özgür bir şey.

Av. HÜLYA ÜÇPINAR - Ben bu bedel meselesinde bir şey söylemek istiyorum.

Şimdi bedel konusunda şeyi söylemek istiyorum. Şimdi gerçekten bu gönüllü bir şey yani gitmemek de gönüllü bir şey gitmek de gönüllü bir şey. Gitmen isteyenin önünde de hiçbir engel yok.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – O zaman temel hak olmaz.

Av. HÜLYA ÜÇPINAR - Ama şöyle bir şey: Yok sonuçta vazgeçersin ya da vazgeçmezsin ya da hani neyi tercih ediyorsan. Ücret karşılığı iş olarak tercih edebilirsin, bunu yapabilirsin.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Temel haklar…

Av. HÜLYA ÜÇPINAR – Şunu söylemek istiyorum: Uluslararası belgeler devletlere şöyle bir ödev yüklüyor. Siz zavallılar dediniz de oradan söylüyorum aslında. Askerlik çağına gelmiş herkese vicdani retle ilgili bilgi verme yükümlülüğünü getiriyor. Dolayısıyla kişi askerlik yapmayı istediğinde de onu bilerek yapıyor, reddettiğinde de onu bilerek yapıyor. Dolayısıyla burada bir eşitsizlik söz konusu olmuyor aslında.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) - Çok basit bir konu değil tabii. Yani böyle lokal olarak baktığımız vakit savaşın her türlüsüne karşıyız. Kim savaş ister? Ama hayatın da gerçekleri var. Yani sizin isteyip istememeniz de birtakım şeyleri değiştirmiyor. Sınırlarımıza saldırı oluyor. Ben askerim, görevliyim, cephede çarpışıyorum, ölüyorum, siz de vicdani retçisiniz dışarıda kalıyorsunuz “Siz keyif edin ben de kara toprağa gireyim.” diyor. Bu sorulara cevap bulmanız gerekiyor. Öyle hak hukuk sadece burada geçerli değil.

Efendim, biz burada sorularımızı bitiriyoruz.

Av. HÜLYA ÜÇPINAR - O zaman bir şey söylemek istiyorum. Ama başka bir nokta var burada. O zaman neden sadece erkekler yükümlü? Yani erkekler ölürken kadınlar neden o zaman yan gelip yatıyor diye bakılabilir.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) - Sadece pozitif tarafından bakıyorsunuz.

Av. HÜLYA ÜÇPINAR - Siz bir adaletsizlikten kuruyorsunuz ama adaletsizlik dediğinizde zaten sistemin özünde bu var.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) - Bir şey kurmuyoruz. Sadece şu: Bu konuyla beraber buna benzer bir sürü sorular falan filan geliyor işte yani biz sadece bu sorulardan iki tanesini şeye getirdik. Bizim bu konuda herhangi bir ön yargımız yok. Yani hepsine saygı duymakla mükellefiz.

VİCDANİ RET HAKKI ÇAĞRICILARI ADINA COŞKUN ÜSTERCİ – Zaten bizim size sunduğumuz argümanlar da insanlık ailesinin ortak aklının ve vicdanının ürettiği evrensel belgelerdeki temel hak tanımlamaları. Dolayısıyla bunun çok fazla tartışılabilir bir yanı yok.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) - İnşallah kâğıt üzerinden biraz daha toplum katmanları arasında yaygınlaşır hâle gelir ve kabul görür.

VİCDANİ RET HAKKI ÇAĞRICILARI ADINA COŞKUN ÜSTERCİ – Toplum katmanlarına yaygınlaşabilmesi için de bilgilendirme çok önemli, Hülya Hanımın söylediği bir şey. Hem profesyonel askerlik hem zorunlu askerlik döneminde eğer hak olarak benimsenirse zengin-fakir, bilen-bilmeyen, eğitimli-eğitimsiz herkesin bu haktan yararlanabilmesi için çok net bir bilgilendirme sürecinin yaşanması gerekiyor.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) - İnşallah bunlar olur.

VİCDANİ RET HAKKI ÇAĞRICILARI ADINA COŞKUN ÜSTERCİ – Profesyonel askerlikte de vicdani ret var. Bugün Irak işgali sırasında profesyonel Amerikan ordusunda yüzlerce insan vicdani ret hakkını kullanmıştır. Bunların en azından 600’ü samimi, inandırıcı bulmuş ve profesyonel bir akit imzaladıkları hâlde. Bir sözleşmedir aynen elektrik idaresiyle yaptığınız sözleşme gibi sözleşmedir.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Evet, bitiriyoruz.

Çok teşekkür ediyoruz.

VİCDANİ RET HAKKI ÇAĞRICILARI ADINA COŞKUN ÜSTERCİ – Biz de teşekkür ediyoruz. Bizi dinlediniz, ne güzel sorular sordunuz, güzel, hararetli bir tartışma oldu, yararlı oldu.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Hoş geldiniz.

DÜNYA EHL-İ BEYT VAKFI GENEL BAŞKANI FERMANİ ALTUN - Sağ olun.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Kırk dakikalık süreniz var Fermani Bey.

Konuşmalarınız zapta, kayda alınıyor. .

Konya Milletvekilimiz Cumhuriyet Halk Partisinden Sayın Atilla Kart, Adalet ve Kalkınma Partisinden Ankara Milletvekilimiz Sayın Ahmet İyimaya, Barış ve Demokrasi Partisinden Altan Tan Bey Diyarbakır Milletvekili, ben Oktay Öztürk Erzurum Milletvekili Milliyetçi Hareket Partisinden.

Konuşmanın sonunda belki biraz vakit ayırırsanız arkadaşlarımızın sorusu olabilir, açıklamaya muhtaç konular olabilir.

DÜNYA EHL-İ BEYT VAKFI GENEL BAŞKANI FERMANİ ALTUN - Öncelikle bu çalışmalarınızdan dolayı Sayın Başkan ve değerli milletvekillerimiz, kutluyoruz. Türkiye çok tarihî bir dönüm noktasındadır çünkü yüzyıldan beri çok büyük sorunlar yaşamıştır cumhuriyet dönemimiz. Bu sorunların bir daha yaşanmaması için, nesillerimizin evrensel değerler ve demokratik normlara sahip, demokrasinin bütün olanaklarından en iyi şekilde yararlanacak şekilde bir sistemin kurulması için hepimizin çaba sarf etmemiz gerekiyor. Bugün nesillerimizin içinde bulunduğu sorunların temelinde sistemin eksiklikleri ve sistemin yanlışlıkları yatmaktadır çünkü cumhuriyet döneminden beri hep militarizm hep diktatörlükler hep devletin vatandaşlarından korktuğunu, devletin inançlardan korktuğunu, kültürlerden korktuğunu, farklılıklardan korktuğunu ve bunları düşman olarak kabul ettiğini ve zaman zaman yapılan darbelerle, ara rejimlerle maalesef dünya genelinde de layık olduğumuz yerde olmadığımızı söyleyebiliriz. Daha on yıl önce insan hakları ihlalleri ve işkencelerde aşağı yukarı dünya sıralamasının ilk sıralarında olan ülkemiz bize acı vermektedir. Son zamanlarda işkencelerin önlenmesi ve yapılan birçok yaptırımlardan sonra onların kalktığını görüyoruz bir miktar fakat hâlen daha zaman zaman bireysel olarak devam etmektedir.

Biz Dünya Ehl-i Beyt Vakfı olarak bize bağlı kuruluşlarla ve görüşlerimizle nasıl bir anayasa istediğimizi belirtmek istiyoruz. Her şeyden önce Dünya Ehl-i Beyt Vakfı tüm insanları insan olarak ortak değerlerde ve tüm Müslümanları da Müslüman olarak ortak değerlerde buluşturma çalışmalarını yapan Türkiye’de örnek bir kuruluş. Neden örnek kuruluşuz? Çünkü ortak değerleri zemin olarak, ortak değerleri felsefemiz olarak kabul etmişiz. İnsanların sahip olduğu ortak değerler aynı, İslam’ın ve inancın temel değerleri aynı. O hâlde insanları sistemin bilgisizliğe ittiği, sistemin ayrım yaptığı, sistemin baskı yaptığı, sistemin yok saydığı ve insanlar birbirini doğru tanıyamadığı için sorunlar yaşanmaktadır. Zaman zaman da acı olaylar yaşanmıştır. Bunları da yine derin güçlerin organize ettiğini görüyoruz. Neden derin güçler başarılı oluyor? Çünkü insanları önce ayrıştırıyorsunuz, bloklaştırıyorsunuz, insanları birbirine düşman ediyorsunuz ve yeri geldiğinde kendiniz kullanıyorsunuz. Bunların olmaması için işte biz yaptığımız çalışmalarla bugün Türkiye’de Alevi Sünni ayrışmasını ortadan kaldırdık, o perdeleri, duvarları ortadan kaldırdık ve gittiğimiz Türkiye’nin her yöresinde bize şunu söylemekteler: “Allah razı olsun, bizim ne farkımız vardır, hepimiz Aleviyiz, hepimiz Ehli Beytiz.” Ve insanlar bu noktaya geldi. Neden? Çünkü şimdiye kadar sistemden kaynaklanan iftiralarla, yalanlarla insanlar birbirine düşman edilmiştir. Onun için yeni sivil demokratik bir anayasa öneriyoruz. Yeni sivil demokratik anayasanın mutlaka demokratik değerler ve evrensel değerler zemini üzerinde kurulmasını temenni ediyoruz ve olmazsa olmaz diyoruz. Yani tekrar yeniden bazı grupları, etnik yapıları, inançları tartışmaya açacak yahut da onların karşı çıkacağı, onların kendisini orada bulamayacağı bir anayasa olmasın. Olmaması için de ortak değerleri içine alan, ortak değerler zemini üzerinde bir anayasanın kurulması gerekiyor. Yani örneğin Anayasa’da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı... Irkçılık insanlık suçudur. Bugün Almanya Anayasası’nda bir Alman “Ben herkesten üstünüm.” dediği zaman altı aydan beş yıla kadar hapis cezası vardır çünkü insanların yüceliği maneviyat ve marifet değerden üstünlüğüyle ölçülür. Yani hiçbir insan “Ben dünyada herkesten çok üstünüm, benim ırkım…” Bu çok büyük bir insanlık suçu, hem Allah’a karşı gelmek hem insanlığa karşı suç işlemektir. Onun için bizim felsefemizde zaten böyle bir şey yoktur. Bin yıl önce medeniyeti dünyaya taşıyan bir coğrafyanın, bir neslin insanları olarak bugün bu sistem bizi perişan etmiştir. Sistem bizi dünyada gerçekten utanılır hâle getirmiştir. İşkencelerde, insan ayrımlarıyla, insanların farklılığını yok sayan bir anlayış. Onun için bu anayasayı bir kurtuluş süreci olarak görüyoruz.


Yüklə 179,35 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin