Teşekkür ederim.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Şimdi, ben dünkü tartışmada yoktum, arkadaşlar aktardılar açıkçası, anayasada ana dilinde eğitim, daha ileride gelecek vatandaşlık, kültürel kimlik hakkı ve bu masa… Açıkçası biz gözümüzü kulağımızı dışarıya kapatarak bu tartışmayı yürütemeyiz. Faruk Bey gitti ama sonuçta arkadaşlar buradalar.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Biz buradayız, evet.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Yani “Türkiye'nin büyümesi anayasayla olmaz.” Tam aksini söylüyorum, söylüyoruz parti olarak, Türkiye'nin toplumsal barışını sağlayacak, demokrasisini ilerletecek, çıtayı yükseltecek, hak ve özgürlükler çıtasını yükseltecek, Kürt sorununu çözecek, azınlıklar sorununu çözecek, gayrimüslimlerin sorununu çözecek hatta eşcinsellerin sorunlarını çözecek -ve ve ve devam ediyor- en önemli anahtar anayasadır. Türkiye ilk kez böyle bir masada farklı siyasal perspektifteki partilerle bir tartışma yürütüyor, bir uzlaşma arıyor, bu çok değerli ama ben özür dileyerek böyle biraz dönüyoruz gibi hissettim. Mustafa Bey biraz daha doğrudan söyledi görüşünü, henüz CHP açıklamadığı için söylemiyorum. Hani biz dedi ki…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – MHP de söyledi.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Pardon, yazmışsınız, ben dün görmedim, görmediğim için savunma anlamında.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Dünkü tartışmalar veya dünkü konuşulanlar tekrar edilmesin diye… Onlar üzerinde duruldu. Faruk Bey’in -tabii ki kendi adına konuşmam ama- ifade ettiği o “Anayasayla olmaz.” lafı bu dediğimizin aynısı söylüyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Tamam Hasan Hoca, şunu söylemeye çalışıyorum: Yani ana dilinde eğitime karşı çıkma gerekçelerini -bazı gerekçeler ileri sürülüyor- onları tartışmamız gerekiyor. Bir kere şunu not edelim: Türkiye Cumhuriyeti tarihini istediğimiz noktadan değerlendirelim, bazı realiteler var, bazı gerçekler var, bunları görmemiz lazım. Yani bu ülke Dersim katliamını yaşamış bir ülkedir. Başbakanı çıkıp televizyonlarda -bu aynı zamanda doğru bir davranıştır- “Dersim katliamı tutanaklarını açığa çıkaralım.” demiştir. Bu ülkede hâlâ toprak altından kemikler çıkmaktadır. Her gün arkadaşlar gidip…
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Bunların konumuzla alakası ne, ben anlamadım.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Ama doğrudan Osmanlı’ya geleceğim, Hasan Hoca, lütfen yani.
Burada, Kürt halkının bugüne kadar eşit olma, eşit yurttaş olma, Türkiye Cumhuriyeti devleti içinde eşit vatandaş olma, özgür ve eşit vatandaş olma yolundaki talepleri, yaptıkları, buna karşı gösterilen tepkiler, işte, Kurtuluş Savaşı yıllarından sonra işte, o Sevr, sonra Lozan, orada verilen sözler, o tarihi birbirimize tabii ki hatırlatmaya gerek yok ama şöyle bir görmezden de gelemeyiz: Yani Kürtler bu hakları hiç istemediler. Kürtlerden hep şu fedakârlık isteniyor -Ben Sayın Faruk Bal’ın konuşmasından onu anladım- millî birlik ve bütünlük için…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Kendinizi feda edin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – …üniter devlet için Kürtler bir şey istemesin. Yok böyle bir şey. Kürtler eski Kürtler değil. Bu konuda toplumsal bir talep var. Şu anda Türkiye’de yaşayan farklı siyasi partileri de kastederek söylüyorum, sizi de kastediyorum, CHP’yi de kastediyorum. Birebir konuşmalarımızda Kürt olup “Ben ana dilinde eğitimi savunmuyorum.” diyeni henüz -mutlaka vardır da- görmedim. Bunun bütün Kürtler arasında çok önemli bir oranda, yüzde 100’ü vermiyorum…
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Diyarbakır’daki Anayasa Platformu’nda yüzde 37 çıktı.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Hasan Hoca, sözümü bitireyim isterseniz.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Hayır, hayır 96. Nereden çıkarıyorsunuz? Yüzde 96 ana dilde eğitim talebi Diyarbakır’da…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Hayır, hayır yok öyle bir şey, yüzde 96 canım. Yani siz de rakamları nasıl okuyorsunuz bilmiyoruz. Biz “Yüzde 96” diyoruz, siz “Yüzde 36” diyorsunuz.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Anayasa Platformu’nun yaptığı, oradaki araştırmadan…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Evet, evet.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Hangi Anayasa Platformu?
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bizim, bizim yaptığımız.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Biz de oradaydık.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Sizin değil TEPAV’ın yaptığı, o bizim katıldığımız.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yok, Meclisin yaptığı, tamam, işte, bizim yaptığımız.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Orada yüzde 37 çıktı.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Hayır, rakamları çıkaralım, baksın arkadaşlar, çıkarsınlar.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Hayır, rakamları çıkarırız. Şu anda Diyarbakır’da ya da diğer illerde tek tek gidip bir araştırma yapalım. Ana dilde eğitime ilişkin güçlü bir toplumsal talep var, bir muhalefet var ve bunun anayasal bir hak olarak tanınması gerektiği yönünde Kürt sorununun çözümünde en büyük engellerden biri de dil politikasının, inkârın, reddin olduğunu hepimiz biliyoruz, biz bunun içinde yaşıyoruz.
Ayrıca bu masada birkaç kere daha söylendi. Dört tane ayrı parti, sivil toplum örgütü, dört talep üzerinde uzlaştı ve imza kampanyası başlatacaktı; ana dilinde eğitim, demokratik özerklik, statü, düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında ve bu valilikler tarafından yasaklandı. Yani Kürtlerin kendi anayasalarına ilişkin söylemek istedikleri sözler bile yasaklandı. Şu anda böyle bir anket, böyle bir imza kampanyası yürütülemedi. Bu konuda arkadaşlar ciddi girişimlerde bulundular, yazılı taleplerde bulunduk, mahkemelere dava açtık, valiliklere itiraz ettik fakat Kürtlerin “Ana dillerinde eğitim görmek istiyorum.” diye bir imza kampanyasının yürütülmesine izin verilmedi. Bir kere bu korkunç bir şey yani “Yeni anayasa yapıyorum, demokratik anayasa yapıyorum.” denilen bir ortamda bu uygulamanın hiçbir izahı yok.
Şimdi, Sayın Bal söyledi, yani “Lozan’ı değiştirmek” ya da “Üniter devlet ve millet bütünlüğünü sağlamak için buna dikkat etmek lazım, tekrar cetveller devrede, bölünmeler oluyor. O Osmanlı dönemini Osmanlı koşulları içinde değerlendirelim.” gibi hani hepsini not almıştım, “Dış etki, ulus devlet paradigması, o dönemde popülaritesi” ama bugün tam da bunu söylüyoruz. Bugün, Osmanlı Devleti’nin çöküşü, yeni bir Kurtuluş Savaşı’ndan çıkmadık. Bugün Türkiye “Demokrasi çıtasını yükselttim.” diyen bir noktada, “Ben temel hak ve özgürlükleri sağlayacağım.” diyen bir noktada, “Çok kimlikliliği, çok kültürlülüğü, farklılıkları kabul edeceğim.” -yani “edeceğim” derken ben bunu kabul olarak söylüyorum, varsayım olarak söylüyorum- diyen bir noktada. Bugün bile bize -yani şöyle bir şey olamaz- hep bize şu denir: “Kardeşiz, bu yüzden kardeşliği bozmayalım.” Biz gerçekten bozmak istemiyoruz ama kardeşler eşit olurlar, eşit olmayan bir kardeşlik olamaz. Tam da bölünmeye götüren şey budur. Yani çocuklar arasında ayrım yaptığınız zaman o çocuklar kardeş olamaz artık. Biz bu tehlikeye işaret ediyoruz, diyoruz ki: Ben ve Mustafa Bey’in ne farkı var? İnsan olarak tabii ki, o ana dilinde eğitim görmek istiyor, benim görüp görmemem takdirimde, belki ben görürüm ya da görmem ama bu hakkım olmalı. Ben bu ülkenin yurttaşıysam, vatandaşıysam, resmen bu ülkenin kanunlarına göre yönetimi kabul ediyorsam bu benim hakkım olmalı. Bu tezler yani “Şu anda bölünüyoruz, parçalanıyoruz.” böyle bir şey yok ama bu şekilde devam edersek ana dilde eğitim gibi -uluslararası alanda konsensüs sağlandı- neredeyse -yani burada bizim zaman almamak için açıklamadığımız, şimdi, o Slovakya’yı da okuyacağım, hani birçok şeyi okuyabiliriz- önemli oranda aşılan bir problemi hâlâ bizim tartışıyor olmamız çok büyük bir talihsizlik. Yani bu belgeler, uluslararası sözleşmeler, tarih şüphesiz bu okumaların tümünü yapalım ama burada bir talep var, toplumsal barış açısından, çözüm açısından çok hayati öneme sahip bir maddeyi konuşuyoruz ve bu nedenle yani o gerekçeleri gerçekten kabul edilebilir bulmak mümkün değil. Diğer yandan güçlü ekonomimiz olsun, güçlü yönetimimiz, güçlü ordumuz olsun, buna bir itiraz yok ama bir ülkenin yurttaşları arasında tabii ki eşitlik olsun.
FARUK BAL (Konya) – Ekonomimiz bu hâldeyken, silahlı kuvvetlerimiz bu hâldeyken öyle bir varsayımdan hareket ederek anayasaya girmesi Türkiye'nin…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Biz doksan yıldır bekliyoruz Sayın Bal, doksan yıldır. Yani bize hep bu gerekçeler söylendi, “Bekleyin, bu sorun çözülecek.” Bu sorun bugün çözülmeli çünkü gerçekten çok tehlikeli bir süreçten geçiyoruz, bunun farkındayız ve bunu değiştirmek istiyoruz.
Şimdi, şeyi de son olarak söyleyeyim. Yani sizin bir notunuz vardı, sürekli partinizin ileri sürdüğü bir görüş yani “Hiç kimse, herkes, evrensel değerler, kapsayıcılık…” Şüphesiz bunları inkâr etmemiz, reddetmemiz olanaklı değil. Evrensel değerlere sahip çıkıyoruz, uluslararası standartları, ileri standartları tabii ki biz de sahipleniyoruz ama biz bu dönemin çok geride kaldığını söylüyoruz hem ulusal üstü belgelerde hem doktrinde hem akademi dünyasında hem de yeni ülke anayasalarında. Bu işin adı konuluyor artık, adı konuluyor, tek tek ayrımcılık maddeleri sayılıyor, tek tek ana dilde eğitimle ilgili şeyler sayılıyor. Yani bu “herkes” ve “hiç kimse” Türkiye’de bu kadar ağır problemler varken çözümleyici bir formül olamaz. Yani siz sonuçta…
Burada üç öneri var: CHP “öğretim”i getiriyor anladığımız kadarıyla, AKP “Biz kanuna bırakalım, her Hükûmet istediği gibi değiştirebilir.” Kendileri tarafından da şu anda durulan bir tez değil. Siz zaten diyorsunuz ki: “Türkçe.” Yani bunun dışında bir öneriniz yok. Biz de diyoruz ki: “Ne Türkçe diyelim ne Lazca ne Kürtçe diyelim ana dilinde eğitimin önünü anayasal olarak, anayasal bir hak olarak sağlayalım.” Yani bunun üzerinde tartışırken gerçekten bu meselenin arka planını, tarih okumalarını şüphesiz farklı yapabiliriz ama biz bugün böyle ciddi bir tehlike olduğunu düşünmüyoruz. Tam tersine bu tehlikeyi bertaraf etmek için bizim kendi anayasamıza bu demokratik değerleri yerleştirmemizin çok hayati önemde olduğunun altını çizmek istiyoruz.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Buyurun.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Ben son söz olarak söyleyecektim ama vazgeçtim, Üst Kurulda son sözümüzü söyleriz çünkü çok gereksiz yani burada birbirimizi ikna etme gibi bir yarış içerisindeyiz. Bu anlattıklarınızın hepsini biz diğer kitaplarda, şurada, burada falan da okuyoruz. Üstelik de bu ülkede 1983’ten beri -daha da geriye gidebiliriz- bu anlattıklarınızı, istediklerinizi gerçekleştirmek üzere kan akıyor. Dağdaki eşkıya bunların gerçekleşmesi için kan akıtıyor, onun karşısındaki asker de bunun gerçekleşmemesi için vatan müdafaasında can veriyor, siz bir tarafı destekliyorsunuz, biz bir tarafı destekliyoruz, çok net de ortaya koyuyoruz. Bu işin bizim açımızdan olmazsa olmazı budur. 1876’da, 1921’de, 1924’te, 1961’de, 1982’de bu ülke kurulurken kurucu unsurun ne olduğu teminat altına alınmıştır, bu Lozan’da da teyit edilmiştir. Bunun dışındaki hiçbir talebi bizim kabullenmemiz mümkün değil ama tartışabilirsiniz, konuşabilirsiniz, saygıyla sizi dinleriz, bunun bir neticesinin olması da mümkün değil.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Evet, buyurun.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Şimdi, özellikle Meral Hanım, bu vatandaşlık vesair bununla dili ilişkilendirdiği için aklıma geldi. Sadece Amerika Birleşik Devletleri’nin herhâlde bu anlamda popülasyonunu yani nüfus dağılımını ve oradaki genel anlamda heterojen yapıyı hepimiz biliyoruz, “72,5 millet” diye adlandırılan bir sosyal yapı var ve orada özellikle son dönemlerde İspanyolcanın yüzde 30’lara varan bir ağırlık kazandığı…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yüzde 12.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Yok, ben okuduğum eserler için söylüyorum.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ben yeni Amerika’daydım, geçen ay gittim, epey de... Yani Stanford Üniversitesi’ne gittim, bir sürü yere gittim.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Yani İspanyolca yüzde 30 bir yaygınlık kazanma...
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yüzde 12 şu an.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Neyse olabilir, öyleyse daha vahim, bakın, öyleyse söyleyeceğim daha vahim.
Yani İspanyolcanın ulaştığı bu etkinliği önleme adına 2009 yılında İngilizce Dil Birliği Kanunu Amerika Birleşik Devletleri’nde kabul ediliyor. Bakın, kanunun Senatodaki… Aslında 2007’dir, 2009’da da tekrar değişikliğe uğruyor. Senatonun o 2009’daki kanun taslağıyla ilgili sadece teklifindeki bir cümleyi okumak istiyorum: “İngilizceyi Amerika Birleşik Devletleri’nin resmî dili ilan etmek, vatandaşlığa kabul etmede tek bir İngilizce dili kuralını oluşturmak, Amerika Birleşik Devletleri kanunlarının, İngilizce metinlerinin yanlış yorumlanmasını
engellemek üzere ve Kongrenin Amerika Birleşik Devletleri’nin genel refahını sağlama yetkilerine ve Anayasa’nın 1’inci maddesi 8’inci bölümüne göre tek bir vatandaşlığa kabul edilme kuralını oluşturması hükmüne uygun olarak bu kanun teklif edilmektedir.” diyor. Yani Amerika Birleşik Devletleri bile böyle bir tespitte bulunuyor ve böyle bir şeyin, o bütüncü yaklaşımın gerekliliğini ifade ediyor. Sadece onu vurgulamak istedim.
Teşekkür ediyorum.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Başka söz almak isteyen?
Buyurun Atilla Bey.
ATİLLA KART (Konya) – Efendim şimdi, tabii, anayasa çalışmalarının Türkiye’nin sorunlarının çözümünde bir yöntem hâline geldiği gerçeğini bir kere kabul etmek gerekir diye düşünüyoruz.
Tabii, Türkiye’nin sorunlarını çözmek, bunu coğrafi anlamda büyümek, küçülmek kavramlarıyla biz orada değiliz; yani bunu bu boyutuyla değerlendirmenin…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Biz de değiliz, biz coğrafi olarak kastetmedik; yani ekonomik, kültürel, sosyal.
ATİLLA KART (Konya) – Şimdi, şu tabii: Elbette o anayasal konuları konuşurken bölgemizdeki, coğrafyamızdaki birtakım gelişmelere de sırtımızı dönemeyiz. Bu da anayasa çalışmalarının bir taraftan da sosyal ve siyasi dinamikleriyle bağlantılı olan bir gerçektir. Bu boyutunu görmezden gelemeyiz. Bu boyutunu değerlendirebildiğimiz ölçüde, birtakım belli ölçüler içinde anayasa çalışmasından istenen amaca ulaşmak mümkün olacaktır. Özellikle anayasa çalışmalarının biz demokrasi, insan hakları, toplumsal barış anlamında en uygun ve temel araç olduğuna inanıyoruz. Bunları, anayasa çalışmalarının bu niteliği vardır, bu misyonu vardır, bu fonksiyonu vardır.
Şimdi, bu yaklaşım içinde, zaten sizin bu kavramlara verdiğiniz önem çerçevesinde anayasanın niteliği ortaya çıkacaktır, anayasanın uzun ömürlü ya da kısa ömürlü olup olmaması ortaya çıkacaktır.
Şimdi, Türkiye böyle bir süreci yaşıyor. Nasıl yaşıyor? İşte, çalışıyoruz, bir yıldır çalışıyoruz. Nedir? Gördüğüm ve tahmin ediyorum büyük ölçüde sizler de katılırsınız. Türkiye, pek çok noktada ayrışmış durumda. Bu etnik bakış açısıyla, inanç bakış açısıyla, coğrafi bakış açısıyla ayrışmış durumda. Türkiye’nin şu anda ve orada maalesef bu ayrışma üzerinden gelişen, geliştirilen, kimler geliştiriyor onu burada konuşmaya gerek yok ama nedir; o ayrışma dinamikleri üzerinden bir de nefret söyleminin tırmandığını görüyoruz. Bunları görmezden gelemeyiz. İşte, bu noktada anayasa yapımı, anayasa çalışması belki de en temel araç, en temel yöntem hâline geliyor. Nedir o? Bütün bu aykırılıkları giderecek bir ortak paydayı sağlamamız. Bu ortak paydayı hangi dinamiklerle sağlayabiliriz bunu görüşüyoruz. Bu noktada da bize göre tabii, elbette dil, ana dil eğitimi, ana dil öğretimi, ana dilde eğitim, bütün bu kavramlar bu noktada olumlu ya da olumsuz, yapılacak tercihe göre olumlu ya da olumsuz yansımaları olacak olan tercihler hâline gelmiştir, öneriler hâline gelmiştir. Olayı bu çerçevede bu boyutuyla gördüğümüzü ve bu boyut çerçevesinde de sorumluluk üstlenmemiz gerektiğini, sorumluluğumuzu öteleme, erteleme lüksümüzün olmadığını ifade ediyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Hasan Hoca’nın dediklerini ben de bir okuyayım mı?
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Buyurun ama biraz toparlayalım artık; çünkü yani saat 17.15’te bitireceğiz ve yirmi beş dakikamız var.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Bitiriyorum.
Slovakya’yı okumuştunuz değil mi?
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Hayır, Slovakya’yı okumadım. Ben Gürcistan, Bulgaristan ve…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ya Hasan Hocam, Gürcistan’a ben gittim; bana inanmıyorsun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Ukrayna’yı okudunuz.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Hayır, Ukrayna yok; ben dedim ki…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Romanya’yı… Yok onları çıkarıyorum da tek tek onun için.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Onların maddelerini bir zahmet çıkarıp bize verirseniz ben bakayım onlara.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ben vereyim Ukrayna’yı.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Tamam vereceğiz.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Verin bana.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Ben okuyacaktım zaten; onu size vereceğim.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Bana verin onları, ben bakayım onlara.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yani var onların hepsi. Neyse…
Şimdi, arkadaşlar, yirmi yirmi beş dakika zarfında bugünkü konuşmamızı, toplantımızı bitirmeyi planlıyoruz.
Ben şimdi, geldiğimiz noktada bir durum tespiti yapmak istiyorum ve ondan sonra sizin takdirlerinize bırakmak istiyorum.
Şimdi, yani sırayla partilerin bu konuyla ilgili görüşlerine dönersek ve bizden başlayalım isterseniz; yani fazla şey yapmadan. Biz diyoruz ki: “Ana dilinde eğitimin ve öğrenimin bir hak olduğunun tespiti anayasada yer alsın.” Açık ve seçik olarak bunu söylüyoruz.
Mustafa Şentop Bey partisi adına diyor ki: “Biz anayasada böyle bir hükmün olmasından yana değiliz. Lehte veya aleyhte bir hükmün olmasından yana değiliz. Bunu iktidarların, işte hükûmetlerin, neyse Parlamentonun yetkisine bırakalım.” değil mi?
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Değil.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yani çok fazla, yani böyle uzatmadan ben özetle…
Buyurun.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bizim problemimiz, Türkiye’nin problemi Anayasa’daki yasaktan kaynaklanıyor, bu yasağı kaldırdığımızda… Bu aslında şeyden rahatsız oldum ben; iktidarların inisiyatifine bırakalım anlamında bir şey değil bu. Yani Anayasa’da bu yasak kalkınca zaten tabii bir mesele hâline geliyor.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ama şu an yok bu; yani şu an böyle bir kanun, bir düzenleme yok.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Şimdi, şu an yok evet; yani Anayasa’da hüküm var çünkü engel var. Bu engeli kaldıralım diyoruz.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yani “kanunlara bırakılım” diyorsunuz.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Kanuna bırakalım evet.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Evet.
MHP, yine burada yazılı şekliyle, yani doğru olarak zabıtlara geçmesi açısından diyorum: “Eğitim ve öğretim dili Türkçedir. Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı dillerin ve yabancı dille okutulacak derslerin tabi olacağı esaslar kanunla düzenlenir. Milletlerarası anlaşma hükümleri saklıdır.” diyor.
Burada ana dille ilgili bir vurgu yok; yani MHP’ninkini tekrar okumamın sebebi, ilk yazılı metinde bir değişiklik oldu. Yani kanunlara bırakma veya şeyle ilgili ana dile bir vurgu yok burada; yani bu, bu şekliyle.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Yani bu metni…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yani isterseniz, siz son olarak tekrar kendi şeyinizi zabta geçirme açısından bunları dönüp, CHP’yi de alıp sonra bir noktaya geleceğim.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Yani ben tabii ki, parti adına konuşma konumunda değilim, Sayın Vekilimin müsaadesiyle…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Hayır, Oktay Bey de orada.
Buyurun.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Sayın Vekilimin müsaadesiyle kavramın ifadesini ortaya koyma adına söylüyorum: “Eğitim ve öğretim dili Türkçedir.” Bakın “Eğitim ve öğretim dili Türkçedir.” Çok net ve çok açık bir ifadedir.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Tamam.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Türkçenin dışında bir eğitim ve bu anlamda öğretim dili olması mümkün değildir.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Tamam.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Ha, bunun dışında, yabancı dillerle alakalı olmak üzere, yani evrensel, ulusal diller ki, bununla ilgili özel bir kanun var; bu yetkiyi de Bakanlar Kuruluna bırakmış durumda hangi dillerle okutulacağını. O esasları düzenleyecek usul ve esaslara ilişkin ayrıntılar kanunla yapılsın, uluslararası sözleşme hükmü de burada korunsun ifadesi var. Yani “Eğitim ve öğretim dili Türkçedir.” ifadesi, Türkçenin dışındaki herhangi bir dilin eğitim dili olarak kabulüne kesinlikle engeldir.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Peki, öğretim dili olarak?
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – “Eğitim ve öğretim” diyoruz.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Eğitim ve öğretim, tamam.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – “Eğitim ve öğretim” diyoruz; yani bu çok açık.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Tamam; açık.
O zaman CHP’nin de yine Atilla Bey’in ağzından son şeyini alalım ve bu şeyi, yani bu şekliyle kimin ne dediğini noktalayalım.
Buyurun.
ATİLLA KART (Konya) – Şimdi efendim, biz gayet açık bir şekilde şunu söylüyoruz: Resmî dil kavramını Anayasa’nın, mevcut Anayasa’nın 3’üncü maddesiyle bağlantı kurarak, resmî dil ve ana dilde eğitimin ve öğretimin, ana dilde eğitim ve öğretimin Türkçe olduğunu ifade ediyoruz.
Bunun devamında da diyoruz ki “Ana dili öğretimi, eğitimi, bunlar ayrıca konuşulmalı.” Bunlar ayrıca konuşulmalı. Bunların içi… Çünkü bu konular öyle konular ki, bu kavramları ifade edersiniz içini bomboş bırakırsınız ama öğretim kavramını öylesine ifade edersiniz ki, orada ana dili eğitiminin içini doldurursunuz. Bunları bizim konuşmamız gerekiyor.
Burada Cumhuriyet Halk Partisi olarak, temel hassasiyetimiz şudur: Resmî dilin Türkçe olmasını, resmî dilin Türkçe olmasını…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Zabıtlara geçiyor aynen.
ATİLLA KART (Konya) – Tabii, tabii… Resmî dilin Türkçe olmasını bertaraf edecek, zafiyete uğratmayacak, uğratmamak kaydıyla biz, ana dili öğretiminin hem bir temel hak olduğu kanısındayız, bir insan hakkı olduğu kanısındayız. Onun doğuştan kazanılan bir hak olduğu kanısındayız. Bunların bu anlamda tartışmasını da demokrasi anlayışımız çerçevesinde anlamsız bulduğumuzu, yanlış bulduğumuzu ifade ediyorum. Bunları Üst Komisyonda bu genel çerçeve içinde daha da açarak, daha da içini doldurarak konuşmamız gerekir diye değerlendiriyorum.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Evet.
Şimdi, geldiğimiz bu noktada arkadaşlar, ben yani Atilla Bey’e sormak istiyorum: Bu Komisyonumuzun, yani bu Yazım Komisyonumuzun bu çalışmalarını sürdürmesini mi talep ediyorsunuz; yoksa Üst Komisyonda mı bunun tartışılmasını talep ediyorsunuz?
ATİLLA KART (Konya) – Şöyle; geldiğimiz noktada bu Yazım Komisyonundaki tartışmaların ben olgunlaştığı kanısındayım. Yani burada artık bu aşamadan sonra biz tekrara gireceğiz.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Üst Komisyonda mı tartışılsın?
ATİLLA KART (Konya) – Evet, yani bunları…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Anlamak için soruyorum.
ATİLLA KART (Konya) – Geldiğimiz noktada bunları Üst Komisyonda görüşmenin daha pratik ve gerçekçi olacağı kanısındayım.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sizin bu konuyla ilgili, yani kifayeti müzakere veriyor musunuz; yani bu Komisyon açısından? Öbür komisyonda konuşulacak bu.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Diğer kalanı var tabii, onları görüşelim.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ama hepsi kıpkırmızı bunlar zaten.
FARUK BAL (Konya) – Yok şimdi, üçüncü fıkrayı, CHP ile bizimkinin birinci cümlesi benzeşiyor; onu yeşile boyayabilirsiniz.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yani bizim BDP olarak fikrimiz, eğer -Bunu daha önce de birkaç maddede yapmıştık hatırlarsanız- bu ana dilde eğitim konusunda bir uzlaşma sağlanamayacaksa bizim teklifimiz çerçevesinde, biz eğitim ve öğrenim hakkı hürriyeti maddesinde kendimizi anlaşmamış kabul ediyoruz, diğer fıkralarda da. Yani sadece bir fıkra olarak bakmıyoruz, topyekûn; çünkü çok önemli.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – O zaman Üst Komisyonda görüşeceğiz.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Evet, yani bizim şeyimiz bu.
FARUK BAL (Konya) – Yeşile boyanabilecek kararlar var.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Hayır, şunu söylüyoruz: Söyleyeceğim onu, adım adım, birbirine karışmasın.
FARUK BAL (Konya) – Bu maddede partilerin anlaşabileceği bazı fıkralar da var; isterseniz o fıkraları…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yani biz parti olarak, bu noktada bir uzlaşma olmazsa eğitim ve öğrenim hakkını görüşmeme… Yani kendi partimiz açısından bu noktadayız, yani diğer fıkralarını.
FARUK BAL (Konya) – Yani ana dille eğitim kabul edilmez ise…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yani anlaşılmamış sayıyoruz.
Dostları ilə paylaş: |