Tbmm tutanak Hizmetleri Başkanlığı



Yüklə 341,86 Kb.
səhifə5/6
tarix27.10.2017
ölçüsü341,86 Kb.
#16228
1   2   3   4   5   6

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Evet, tek fıkra hâlinde yazılıyor, onun için “nitelikleri” diyor. Öbürüne de oradaki farklı “hükümler” diyor. Ben bunu söyleyeyim. Hiç bunun yani şurası değişir, burası değişmez diye bir şey yok ama “Değiştireceğiz.” diyenler ayrı.

Şimdi, arkadaşlar, şunu söyleyeyim: Yani gene “Askerler yaptı, şu yaptı…” Bazı şeyleri inanılmaz derecede hem evrensel hem tarihsel hem hukuksal gerçeğinden uzaklaştırarak da yapıyoruz. Şimdi, ilk Anayasa’mızda bizim “Cumhuriyet şekli”ydi, son derece doğal. Anayasa Mahkemesi de 1961 Anayasası da harika yaptı bence, çok doğru yaptı. Neden? Şimdi, bunu böyle uzun uzun anlatmak istemiyorum. Demin Meral Hanım doğru bir şey söyledi, “Bazı şeylerin üstünü geçiyoruz.” dedi ama baktım ki yani inanılmaz bir boyutta gidiyoruz. Yani “Bunu asker yaptı, işte, kötü yaptı…”

“Cumhuriyet şekli” dediğimiz olay, Fransızlar 1789’da devrimi yapıp… Cumhuriyet de ta eski Yunan’dan beri egemenliğin millete, çoğunluğa ait olduğu devlet biçimi demektir, ta eski Platon’dan, Aristo’dan beri budur. Şimdi, Fransızlar devrimi yaptı. Fransızlar açık söylüyorum, bir sahtekârlık yaptı çünkü “Cumhuriyeti kurduk, egemenlik milletin. “ dediler ama sonra burjuvazinin bütün köylü halk kitlelerini uzaklaştırması lazımdı. O yüzden de dedi ki: “Ben cumhuriyeti dar anlamında anlıyorum, geniş değil.” Yani? “Yani devlet başkanı seçimle gelirse ona cumhuriyet deriz, öbürüne de şey deriz.” Böylece halka “Cumhuriyeti kurduk.” dedi. Halk da “Ya, egemen ben değil miyim kardeşim?” deyince “Yok, o manada değil, sen evine git.” dedi. Şimdi de dolayısıyla cumhuriyet kavramı üzerinde bu kadar saçma sapan bir tartışma yüz yıl boyunca, iki yüz yıl boyunca olunca o da “Türkiye Cumhuriyeti” dediğimiz, bence Fransız Cumhuriyeti’nden bile önemli olan bu cumhuriyet kurulduğunda anlaşılsın diye dediler ki 1961’de: “Bu cumhuriyet nedir? Fransızların yaptığı gibi sahtekârlık mı yapacağız? Yoksa Türkiye Cumhuriyeti niteliklerini mi gösterecek?” ve niteliklerini söyledi, dedi ki: “Bu, demokratik, laik, sosyal, hukuk devletidir.” dedi. Anayasa Mahkemesi de bana göre doğru yaptı, dedi ki: “Bu cumhuriyet sadece cumhurbaşkanının yerine monarşi koymak filan değildir, bu demokratik olacak, sosyal olacak, hukuk devleti olacak.” Siz diyebilirsiniz ki: “Yanlış yaptı.” ama “Hukuka aykırı, 5 general yaptı.” deyin.

Şimdi, şunu söyleyeceğim: Yeni anayasa mı, anayasa değişikliği mi? Şimdi, ben de burada sevgili arkadaşlarıma söylüyorum, diyorum ki arkadaşlar, ben sizin kafanızdakini ne bileyim. Anayasa nedir? Söylüyorum: “Anayasa” demek yasama, yürütme, yargı organı ve özgürlüklerdir. Doğru mu sevgili arkadaşlar? Peki, yasaması nerede bunun? “Yapamadık.” Neden? “Şubattan beri hiç çalışmıyoruz bu konuda çünkü başkanlık sistemi var, daha tartışmadık, tartışmaya açmadık.” Yürütme? “Yürütme de yok.” Şimdi, istediği kadar birileri bize “Canım, onu biz ileride çekeriz. Allah büyük, bakalım bir anlaşın da ileride çekeriz.” desin. Şu anda ilk 4 maddesini tartışacağımız anayasanın yasaması yok, yürütmesi yok. Yarın öbür gün 60 maddeyi aldık, hadi götürdük referanduma “Devleti nerede, yasaması nerede, yürütmesi nerede bunun?” derler. Şimdi, şu anayasada konuşurken şöyle bir şey söylenebilir mi? “Vallahi, bize Sayın Şentop ve Sayın Şahin söz verdiler, eğer biz bunları kabul edersek yasamayı da, yürütmeyi de tartışabilecekmişiz, başkanlık sistemini geri çekeceklermiş.” Şimdi, böyle bir anlayış olur mu? O zaman bu nedir? Hiç kimse anlatmasın, ben de buraya oturduğumda yeni bir anayasa yapacağız zannıyla oturdum ama gördüm ki ocak ayından itibaren, burada da söyledim, biz yeni anayasa filan değil 60-70 madde yapıp 2010’daki oyunu yeniden oynayalım diyoruz. O yüzden bu kadar yeni anayasa mı? Biz yeni anayasa diye oturduk, anladığımız şu: 50-60 madde; hayır, değil. O zaman nerede bunun yasaması, yürütmesi tartışmadık?

Son şunu söyleyeceğim, Sayın Şentop’un şu söylediğine de kesinlikle katılmıyorum: Kurucu iktidar sadece sonuçlarıyla değerlendirilir yani yaptıysan anayasadır. O zaman bu şu olur: 2014 yılında gayrimeşru anayasa yapma yollarını özendirmek ve meşrulaştırmak olur. Çünkü bir anayasayı çağdaş anayasa yapan… Biz neden darbe anayasasını değiştirelim diyoruz? Bir anayasayı anayasa yapan husus gayrimeşru yollarla yapılmamasıdır, meşru yollarla yapılmasıdır. O yüzden hiç kimse bize şöyle demesin. “Durun bakalım, bir değiştirelim de yapalım anayasayı o zaman asli kurucu iktidar olmuş oluruz.” Biz bugün asli kurucu iktidar mıyız, tali kurucu iktidar mıyız tartışmasında gördük ki yasamasını, yürütmesini daha yapamadığımız, tartışamadığımız bile bir konuda tartışıyoruz. O yüzden şunu söylemek tamamıyla yanlıştır hukuken: Kurucu iktidarın asli olup olmadığını sonuçları belirler. Bunu kimse kusura bakmasın Ergun Özbudun da uydurdu, böyle bir şeyi attı. Ergun Özbudun’un söylediği de uydurmadır, hiçbir gerçekliği yoktur, kurucu iktidarı sadece sonuçlarıyla değerlendirmek gayrimeşru darbe dönemlerinde yapılan anayasalara meşruiyet kazandırmaktan başka bir işe yaramaz.

Son olarak da şunu söyleyeceğim: Çok önemli şeyler izledik bugün. Gerçekten ben Bengi Bey’i de son derece burada güzel ifade eden ve de hiç sertleştirmeden ifade eden bir insan olarak şey yapıyorum. Ama, bir tek şeyimiz var bizim, benim de şahsen, belki de milyonlarca kişinin böyle bir merakı var: “Kürtçeyi yasaklayalım, kabul etmeyelim, Kürtçenin alfabedeki şeyi 20’dir, 18’dir, 6’dır, 65’dir, 216’dır.” Böyle bir derdimiz hiçbir gün olmadı Bizlerin hiçbirinde, yani, kendimizi bildiğimiz 79-80 yılında üniversiteye asistan olduğumuzdan bugüne kimse ağzımızdan duymamıştır, hiçbirimizin veya başkalarının 75’te girdiğinden, 88’de girdiğinden. Ama, şunu söylüyoruz: “Kürtçeyi kabul etmiyoruz.” diye bir şey yok. Kürtçenin Kürtlerin bir millet olarak algılanmasını ve de Kürtçenin resmî dil yerine yani “Türk ve Kürt dilleri resmî dildir.” denip denmemesini tartışıyoruz. Ha, ben bunu tartışıyorum. Ama, yoksa da şunu söyleyeyim sana, peki, o zaman şunu söyleyelim sana, Allah’ı seversen bir şey söyleyeyim: 2’nci madde; Türkiye Cumhuriyeti toplumun huzuru, millî dayanışma filan falan bir sosyal devlettir. Devlet ülkesi ve milletiyle bölünmek bir bütündür, resmî dili Türkçedir. Şimdi, buna karşı olduğumuz bizim o zaman neresi var? Yani, burada şöyle demiyor: “Kürtler bu ülkede yoktur. Kürtçe diye bir dil yoktur. Kürtçe diye bir alfabe yoktur. Kürtler yaşamıyor, yalan söylüyor. Bengi Bey burada oturmuyor, öbürleri yalan görüyor.” demiyor.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Hocam, onu tarif etmeden bunu oraya koyduğun zaman şimdiki gibi olur. Bakın, İspanya Anayasası’na.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Ne güzel yazmış.

BENGİ YILDIZ (Batman) – İspanya Anayasası da “Bölünmez bütündür.” diyor.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Evet, aynen.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Ama, orada kim neyse söylemiş, hakkını vermiş, orada da başında bölünmez bilmem ne demiş.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Ama, sevgili kardeşim…

BENGİ YILDIZ (Batman) – Biz de “bölünmez” diyelim, her şeyi diyelim ama anayasanın içeriğinde bir kere benim yaşama şeyim olsun dilimin, kültürümün, ondan sonra da oraya bölünmez mi…

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – E, tamam, tamam ama o zaman şöyle, bir dakika, söylediğim şu, o zaman ilk 4 maddede senden bir sorunumuz yok bizim ama şunu söyleyebilirsin, kardeşim, ilk 4 maddeyi benim kabul edip etmememin bir koşulu vardır, diğer maddelere bakacağım, o diğer maddelerdeki koşullar benim hoşuma gidiyorsa ben ilk 4 maddeyi kabul ederim dersen ben anlarım. Çünkü aynı, sana onu gösterecektim, tabii ki sen de biliyorsun yani İspanyol Anayasası’nda “Kastilyan dili resmî dilidir.” diyor, İspanyol Anayasası’nda diyor ki: “İspanyol ulusunun bölünmez bütünlüğüne dayanır.” Bu bakımdan sen de demin o yüzden söyledin, dediniz ki: “Ben bunu nasıl yerleştiririm buraya Kürt ulusu varken bunu?” Ben de onu söylüyorum, diğer maddelerin tartışırız, şunu diyebiliriz burada uzun uzun duracağımıza: “Biz bunu kabul ediyoruz ilk 4 maddeyi yalnız bir koşulla, bugün hiçbir şeyine dokunmuyoruz, diğer maddeler de hoşumuza gider ise o zaman bunu kabul ederiz.” Böyle demiyorsunuz.

Son bir şey söyleyeyim özür dileyerek. Şimdi, arkadaşlar, emin olun ki ben şunu vallahi algılayamıyorum, saygım sonsuz, senin dediklerinin hepsini katılıyorum ama bir şeye katılmıyorum: Yani, Amerikalılar hepsi bir yerden geldikleri bir Amerikan ulusu oluşturdukları için 300 milyon adam, 20 milyonu İtalyan, 20 milyonu Polonyalı, 20 milyonu İrlandalı, 15 milyonu filan, şimdi 27 tane ek verdiler, bir sürü Anayasa tartışması yaptılar, emin ol bizdeki gibi şöyle: “Bu ülkede şunlar var mıydı? İtalyanlar nasıl kurdu? Neden İtalyan ulusu demiyoruz? İspanyollar var mıydı, yok muydu? Kızılderililer 18 milyondu, bugün kaça düşürdünüz? Ne yaptınız işte Laramie Kalesi’ndeki anlaşmayı? Allah sizi kahretsin, bizleri öldürdünüz.” filan diye tartışmadık. Biz bu anayasayı hep böyle tartışıyoruz: “Biz mi Kürtleri kestik, Kürtler mi bizi kesti? Yok efendim, Apo mu vardı, bilmem ne mi vardı? Hep böyle tartışıyoruz. 27 anayasayı anlamadım.

Son da şunu söyleyeyim: Hep yine bir hayal dünyasında, senin için demiyorum… Şerafettin Elçi -bunu bin yerde duydum, ben de ayıp olmasın diye de hiç söylemedim- “Kürt’üm.” dedi diye adamı içeri attınız.

FARUK BAL (Konya) – Bu yalan.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Yalan. Şerafettin Elçi…

FARUK BAL (Konya) – Bunu Egemen Bağış da söyledi.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Egemen Bağış onlar kadar bilmez, Egemen Bağış duymuştur, uyduruyor.

FARUK BAL (Konya) – Egemen Bağış bir yabancıya söyledi.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Şerafettin Elçi rüşvet aldı ve o rüşvetle -şimdi de söylüyorum, Allah rahmet eylesin, ama bir yerde söylemek lazım- Anayasa Mahkemesinin yani Yüce Divanın kararını açın, Yüce Divanın kararına bakın, kararı okuyun, rüşvet aldığı gerekçesiyle… Sonunda da askerler her zaman olduğu gibi şöyle yaptılar baskı yaparak: Şerafettin Elçi’nin para aldığı ortaya çıktı, o parayla ev aldığı ortaya çıktı müteahhitten, o müteahhide iş verdiği ortaya çıktı ama daha sonra bu iş ortaya çıkınca o parayı geri verdiği de ortaya çıktı ama mahkeme dedi ki: “Canım, geri vermiştir, kastı da herhâlde rüşvet almak değildir, o yüzden bundan beraat ettiriyorum.” Başka bir suçtan salt etnik kökeni nedeniyle, bazı kişileri doğrudan doğruya o devlet memuriyetinin liyakat koşullarına uymadan en önemli konumlara getirdiği gerekçesiyle mahkûm oldu. Ama, şimdi, öyle bir şey ki bunu Amerikalı da duysa, İngiliz de duysa, İspanyol da duysa böyle diyor: “Bir Şerafettin Elçi’yi sadece ‘Kürt’üm.’ dedi diye içeri attı.” deyince adam diyor: “Allah, bu ne?” Ben de çok gıptayla bakıyorum, Amerika Birleşik Devletlerin’de hâkim görüyorum, adam bakıyorsun çekik gözler böyle gitmiş, zenci veyahut da hiçbir tane hâkimin ben şöyle dediğini duymadım: “Efendim, ben bir İtalyan hâkim olarak”, “Ben bir zenci hâkim olarak” ya da “Ben bir Japon hâkim olarak” demiyor, “Ben bir Amerikan hâkimiyim.” diyor. Şimdi, bizim de sorunumuz bu. Biz diyoruz ki: “Kardeşim, cumhurbaşkanı oldu mu?” “Ama Kürt olarak olmadı.” Ya, cumhurbaşkanı oldu. “E, bakkal dükkânı kurdu mu?” “Kurdu.” “İş adamı oldu mu?” “Ama Kürt olarak olmadı.” Bu nasıl bir şey? Amerika’da da yok böyle bir şey. Hangi hâkime sorsan “Sen nerelisin?” diye. “Ben Amerikalıyım.” diyor. “Sen Japon musun ağabey?” diyen, soran duymadım. “Sen Çinli misin?” diyen duymadım. Şimdi, bu bizde sanki… Senin dediklerine yani bir çözüm üretmemiz gerektiğine inanarak ama bunu söylüyorum: Biz öyle yerlerde gidiyoruz ki böylece ne anayasa yapabileceğiz ne anlaşabileceğiz ve hakikaten hepinizin söylediği, birlikte yaşayan insanlar hiçbir temeli olmayan şeylerden dolayı birbirine girecek ve bu ülkede hakikaten bir sıkıntı yaşayacağız. İnşallah, yaşamayacağız onu. Bunu da önleyecek olursa senin gibi, işte, son derece şey olarak davranan “Hep beraber konuşacağız, konuşacağız. Sonuna kadar hiçbir şeye kızmıyorum.” diyen insanlar hep beraber görüşüp yapacağız diye düşünüyorum. Kusura bakma ama bu şeyi…

BENGİ YILDIZ (Batman) – Hocam, iki şey önemli ama Rıza Hocam.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Süheyl Bey’in konuşması, birkaç tane galiba, cevap hakkı talebine yol açtı. Önce Atilla Bey’e söz vereceğim. Ondan sonra cevap hakkı Bengi Bey’in.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Ben de cevap verebilecek miyim onlara?

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ondan sonra toplantıyı bitireceğiz.

FARUK BAL (Konya) – Cevaba cevap yok.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Buyurun Atilla Bey.

ATİLLA KART (Konya) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, konuşmamın ilk bölümünde de aynı yaklaşımın içinde olmaya gayret ettim yani Türkiye’deki süreci artılarıyla, eksileriyle ortaya koymak, ya hep ya hiç yaklaşımı içinde olmamak. Bunu korumak durumundayız diye düşünüyorum. Bunu gerçekten buradan bir şeyler üretmek istiyorsak bu yaklaşımı korumalıyız diye düşünüyorum. Bunu izninizle ifade etmek gereğini duyuyorum.

Burada, şudur, Faruk Bey yabancı ülkelerin, işte belli ülkelerin bu konuya olan duyarlılıklarından, ilgilerinden söz etti. 1850’den 1932’ye kadar , işte 82 yılda 720 eserin yazılmasından söz etti. Bu şudur yani ben bu olayı şöyle görüyorum: Yabancı ülkelerin, başka ülkelerin Türkiye üzerinde, bölge üzerinde planlarının, emellerinin olması gayet doğaldır. Bu, bugün de vardır, geçmişte de olmuştur, yarın da olacaktır. Sorun şu: Bu yabancı ülkelerin bu duyarlılığı, bu ilgisi devam ettiği takdirde onlara malzeme olmayacak sorunu yaratmamamız gerekiyor. Maalesef, böyle bir sorunu yaşıyor Türkiye, böyle bir gerçekle karşı karşıyayız. Bunu görmemiz gerekiyor, bunu kabul etmemiz gerekiyor yani ortada hiçbir sorun yok da birileri gelip buraya o sorunu birdenbire yaratıyor değil. Bunun devamında, yine, Türkiye’de, bakın arkadaşlar, kimlik sorunu bir vakıa, bunu yaşıyoruz, bunu biliyoruz. Hepimiz kendi hayatımızda, günlük yaşantımızda, geçmişimizde bunu yaşadık. Bu sorunu küçültmeyelim, görmezden gelmeyelim.

Bakın arkadaşlar, Şerafettin Elçi örneğini vermeyeceğim, onun üzerinden bir tartışma açmayacağım. Ben Safinaz’ın örneğini vereceğim, Safinaz’ın örneğini. Çok eski değil, 1989, Safinaz, Gölyazılı. Soyadını da gerekirse söylerim yani burada çocuğu deşifre etmek istemiyorum. Bu çocuk lise son sınıf öğrencisi, Atatürk Lisesi son sınıf öğrencisi. Üniversite sınavlarına hazırlanıyor, nisan ayları. Yaptığı konuşma şu değerli arkadaşlarım: “Ben Kürdüm, güneydoğuda Kürtler eziliyor. “ Yaptığı konuşmanın başı da bu, sonu da bu. Ama neyi görüyoruz? Edebiyat dersi. Öğretmen o klasik, toplumsal önyargılar ve devlet refleksi hemen devreye giriyor: “Vay, sen böyle bir tartışmayı nasıl açarsın, böyle bir konuyu nasıl gündeme getiririsin?” Yani orada öğretmenin dirayetsizliği, öğretmenin beceriksizliği, öngörüsüzlüğü… Ne oluyor? Olay büyüyor. O çocuğun Atatürk Kız Lisesinden, işte, bildiğimiz liseden, oradan, kapıdan sürüklenircesine çıkarması ve feryadı… O fotoğrafı çeken gazeteci yılın gazetecisi oldu. O çocuğun o feryadını fotoğraflayan gazeteci yılın gazetecisi oldu değerli arkadaşlarım. Bu çocuk yargılandı, devlet güvenlik mahkemesinde yargılandı, ben avukatlığını yaptım. Yargılandı, tutuklandı, iki ay kadar tutuklu yargılandı, 2 Eylülde mahkûm oldu.

FARUK BAL (Konya) – Neye mahkûm oldu?

ATİLLA KART (Konya) – 2 Eylülde, işte, bölücülük yapmaktan, efendim, ırk üzerinden, etnik kavramlar üzerinden, klasik, o zaman 216 mıydı, hangisiydi, ona denk gelen… Yargılandı, mahkûm oldu yani bu, Türkiye’nin gerçeği. Ne oldu? Yargıtay neyse ki bozdu, sonra beraat etti çocuk ama bir yaşanmışlıktan söz ediyorum. O çocuk o iki ay kadar tutuklu kaldı tam üniversite sınavları öncesinde. Veteriner fakültesini kazandı. Sonra ertesi yıl tekrar girdi, tıbbı kazandı. Şu anda doktor, Diyarbakır’da görev yapıyor, kızı var vesaire. Bir hadiseden söz ediyorum, bir yaşanmışlıktan söz ediyorum.

Bakın, 1960’lı yıllarda yani bunları yeri geldiği için ifade ediyorum. Yeniceoba, uzak bir yer değil, Yeniceoba. Ben ilkokul öğrencisiyim. Yine kendi yaşanmışlıklarımdan söz ediyorum. İlkokul öğretmenleri akşam evleri dolaşırdı pencerelerin önünde, bize de görev verirlerdi. “Evde kim Kürtçe konuşuyor, tespit edeceksiniz, bildireceksiniz.” Bunları yaşadık arkadaşlar, bunlar yaşandı, bir vakıa olarak karşımızda. Bakın, TÜİK’in rakamlarından söz ettiniz. O TÜİK’in rakamlarına itibar edemeyiz. Gene kendi yaşanmışlıklarımızdan ifade ediyorum. Büyüklerimiz bize derdi ki nüfus sayımlarında: “Ana dilini Kürtçedir diye söylemeyeceksin oğlum.” Uyarı alırdık devamlı. Ana dilin Türkçe. Bunun ötesinde bir şey söyleyemezsin. Bu nedir? Bunu derken böyle doğrudan bir baskı, hayır, yok ama yaratılan bir iklimden söz ediyorum, hâkim olan bir ruh halinden söz ediyorum.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Zaten oraya sürülmüşsün bir kere.

ATİLLA KART (Konya) – Bir psikolojiden söz ediyorum yani bunlar birer gerçek olarak üzerimizde duruyor, karşımızda duruyor.

Şimdi, böyle bir tabloda şunu demin de ifade etmeye çalıştım arkadaşlar yani kesinlikle yanlış anlaşılmasın yani hem arkadaşlarım hem sizi kastetmiyorum, gerçekten böyle bir, o tehlikeyi görüyorum. Bakıyorum, Mezopotamya üzerinden ya da efendim, Kafkasya üzerinden çok tartışma yapılıyor: “Ben burada daha eskiyim.” Ya da bunu vekil arkadaşlarımız da yapıyor. Millet-milliyet kıyaslamasını yapıyor, ne kadar yanlış bu, ne kadar yanlış. Yani kalkıyor, belli bir etnisiteyi hedef alıyor, diyor ki: “Sen milliyetsin, sen millet olamazsın.” Bu, kabul edilebilir mi yani bu, bilimsel yolla bir aşağılamadır. Böyle bir anlayışa girdiğimiz zaman işte asıl orada ayrıştırıcılığı, bu duyguyu yaratmış oluruz.

FARUK BAL (Konya) – Atilla Bey, bir cümle ifade edeyim. Onu yanlış anlamışsınız, benim sözümü ifade ediyorsanız. Millet-milliyet değil benim arz ettiğim konuşmamda.

ATİLLA KART (Konya) – Onu kastetmedim.

FARUK BAL (Konya) – Millet ve etnisite kavramları üzerine konuştum.

ATİLLA KART (Konya) – Şimdi, orada şudur: Bakıyoruz, maalesef, akademik kariyeri olan insanlar yapıyor bunu.

FARUK BAL (Konya) – Ha, onu bilemem.

ATİLLA KART (Konya) – Diyor ki, belli etnisiteleri hedef alıyor: “Sen millet olamazsın ki. Sen ancak klan olabilirsin, sen milliyet olabilirsin.” Artık açıklıyor, akademik olarak açıklıyor. Bundan daha büyük bir ayrımcılık olur mu? Bundan daha büyük bir bölücülük olur mu? Bundan daha ağır bir aşağılama olur mu? Bizim bu dili bırakmamız gerekiyor, bu yaklaşımı bırakmamız gerekiyor. Biz bu yaklaşım içine girdiğimiz zaman, doğaldır ki kaçınılmaz olarak, o etnisiteye tabi olan insanlar “Hayır, ben burada senden daha eskiyim.” diyecek. “Ben senden daha güçlü bir milletim.” diyecektir. Bizim bu anlayışlardan olabildiğince uzaklaşmamız gerekiyor ve aslında demokrasiyi etnik temelli olarak ya da inanç temelli olarak ifade etmek yerine temel hak ve özgürlükleri esas alan ve “Bunu gerçekten olabildiğince en geniş şekliyle nasıl yansıtabiliriz?” bu arayışın içinde olmamız gereken bir çalışmayı sürdürmemiz gerekiyor. Bu, demokrasinin de gereği bu, çoğulculuğun da gereği bu, katılımcılığın da gereği bu. Bu yaklaşımı sürdürmek gayreti içinde olmalıyız diye değerlendiriyorum.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Çok teşekkür ederim.

Şimdi, en son olarak 2 tane cevap hakkı var; Sayın Şentop ve Sayın Bengi. Ondan sonra toplantıyı bitireceğiz.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Şimdi, birinci olarak şu, Anayasa’nın 4’üncü maddesini tekrar hatırlatıyorum, üzerinde fazla durmayacağım. Burada ilk 3 maddenin korunacağına, değiştirilmezliğine dair hüküm getirilirken her bir madde ayrı ayrı zikredilmiş; 1’inci madde, 2’nci madde, 3’üncü madde. 1’inci maddede tek bir hüküm var, onun için “hüküm” denilmiş. 3’üncü maddede hükümler var. Bu ikisi arasında benzerliği kabul edebiliriz ama 2’nci maddede “Cumhuriyetin nitelikleri” diye ayrı bir ifade kullanmış. “2’nci madde hükmü” diyebilirdi tek cümleyse veya “hükümleri” diyebilirdi oradaki ifadeleri ayrı ayrı alacak olmuş olsa. Burada bir farklılık var. Dolayısıyla, bunu hazırlayanların… Tutanaklara, tartışmalarına bakabiliriz, oraya girmek istemiyorum ben bu konuda çok. Yani bu maddeyle ilgili Danışma Meclisi ve Millî Güvenlik Konseyindeki tutanaklara ve raporlara bakabiliriz. Bu ayrımın bir sebebi var. Burada, 2’nci maddede bu “toplumun huzuru”, “millî dayanışma”, ondan sonra “adalet anlayışı içinde…” Şimdi, bu cumhuriyetin bir niteliği midir? Ondan sonra, “insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı” tamam. “Başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan” bu bir nitelik midir? Kaldı ki işte, Aristo cumhuriyetinden farklılaşan şey, bizim 82’deki başlangıca dayanması mı cumhuriyeti ayrı bir nitelikli hâle getiriyor? Şimdi, bunun fazla şeyi yok bence, bunu objektif olarak da ortaya koyabiliriz. Dediğim gibi, bu konudaki bu hükmü getirenlerin kastını da açıklayacak şeyler, metinler var elimizde. O bakımdan, burada cumhuriyetin nitelikleriyle ilgili sadece koruma düşünmüşler. Benim söylediğim bu teferruat da değil, ben diyorum ki: Burada “Bu 3 maddeye ve 4’e dokunulmaz.” diyenler, 12 Eylül darbesini yapan ve bu hükmü getiren 5 generalden daha katı bir tutum içerisindedirler. Onlar bile burada bir esneklik alanı bırakmışlar. Benim dediğim bu.

Bir başka husus: Tabii, biz burada ilk oturduğumuzda da son oturduğumuzda da yeni anayasa yapmak için oturduk. Yani “İlk oturduğumuzda yeni anayasa yapmak için oturduk.” diyorsak eğer, ilk 3 maddenin ve 4’ün değişebileceğini kabul ediyor muyduk ilk oturduğumuzda? Başkanlık sistemi önerisi geldikten sonra mı bundan vazgeçtik? Ha, diyorsanız bu ayrı bir tartışma konusu, bunu yaparız; başkanlığı çekeriz, siz de 3 maddeyle ilgili değişiklik şeyi öngörüyorsanız oturur onu konuşuruz, o ayrı mesele.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Çok güzel olur; çekin, tartışalım.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Burada bir ilke üzerinde konuşuyoruz.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Çekin, tartışalım.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Size güvenirsek çekeriz. Yani burada “Başlangıçta böyleydi; öyleydi, böyleydi.” gibi duruma göre, şartlara göre; ondan sonra, meşruiyet tartışması açarak, işte, “Asli kurucu iktidar değiliz.” bunları söyleyerek geliyorsanız, o zaman…

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Değiliz.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Değilseniz, o zaman bunu çekersek de siz ilk 3 maddeyi konuşamazsınız.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Yasaması, yürütmesi olmayan anayasa olmaz.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – O zaman konuşamazsınız siz ilk 3 maddeyi, tartışamazsınız.

Şimdi, burada, tabii, asli kurucu iktidar, sonuca bakılması falan, gayrimeşru yol… Peki, o zaman siz bizim, Parlamentonun; normal, seçimlerle oluşmuş bir parlamentonun yeni anayasa yapamayacağını söylerken, yani asli kurucu iktidar yetkisi kullanamayacağını söylerken, burada değiştirilmezliğini savunduğunuz maddeyi yapanlar, tanzim edenler kimler?

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Hayır, böyle bir şey söylemiyoruz. Sayın Şentop, biz diyoruz ki: Burada bir yeni anayasa yapmak şeyiyle oturduk; yasamasını, yürütmesini bir buçuk senedir tartışmadık.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – O ayrı bir konu.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Şimdi, “Yasaması, yürütmesi olmayan bir anayasa yapıyorum.” dersen, herkes kabul etmez bunu.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Şimdi, 172 maddede bir buçuk senedir yaptığımız tartışmaların hepsine atıf yapamayız burada. Neyi konuşuyoruz? İlk 3 maddeyi değiştirebilir miyiz, değiştiremez miyiz? 4’ü koyacak mıyız, koymayacak mıyız? Bu tartışma. Yani burada bir sürü alakasız mevzu konuşuldu benim kanaatime göre. Nerede bunlar? Neyle alakalı bu konuşulanlar? İşte, Kürt sorunu vesaire, etnisite üzerine konuşmalar; bunları belki eğitim dili, eğitim-öğretim dili, ana dille eğitim tartışması yapacağız, orada; belki olabilir, dolaylı olarak “vatandaşlık”ta tartışabiliriz ama tüm bu tartışmaların 4’üncü maddeyle ne alakası var? Bunlar farklı şeyler.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Atatürk milliyetçiliği üzerinden gittik Sayın Şentop.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Burada bir şey yok. Resmî dil konusunda zaten Bengi Bey de söyledi, onların önerisinde de resmî dille ilgili bir sorun yok. İlave önerdikleri bir şey var 3’üncü maddeyle ilgili, o ayrı ama biz önce bu 4’üncü madde işinin içinden çıkmadık ki. Yani buradaki bütün tartışmalar, diyelim ki, işte, Kürtçenin yüzde bilmem kaç kişi tarafından kullanılıyor olması… Bu yüzde oranı artarsa 4’üncü maddeden vazgeçecek miyiz, geçmeyecek miyiz? Yani neyi konuşuyoruz? Biz burada 4’üncü maddeyi, değiştirilmezlikle ilgili maddeyi ve bu maddenin yanlış olduğunu -bizim tezimiz bu- ve bunu getiren, bizi 3 maddeyi konuşmaktan, değiştirmekten engelli hâle getiren kimdir; onu konuşuyoruz, onu tartışıyoruz burada.


Yüklə 341,86 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin