Tck tanitim semineri notlari


XX. Dilekçe hakkının kullanılmasının engellenmesi



Yüklə 4,78 Mb.
səhifə31/127
tarix02.11.2017
ölçüsü4,78 Mb.
#27177
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   127

XX. Dilekçe hakkının kullanılmasının engellenmesi


Madde 121. - (1) Kişinin belli bir hakkı kullanmak için yetkili kamu makamlarına verdiği dilekçenin hukukî bir neden olmaksızın kabul edilmemesi hâlinde, fail hakkında altı aya kadar hapis cezasına hükmolunur.

GEREKÇE :

Madde metninde dilekçe hakkının kullanılmasının en­gellenmesi, suç olarak tanımlanmıştır.

Orijinini Latince “petitum” (talep) kavramı oluşturan ve Anayasa­mızda da düzenlenen dilekçe hakkı, bir sübjektif kamusal haktır. Sübjektif haktır; çünkü, bu hak, toplu veya münferiden, ancak bireyler tarafından kul­lanılabilir. Kamusal bir haktır; çünkü, bu hakkın kullanılmasıyla kişiler ta­leplerini resmi makamlara iletmek olanağını elde etmektedirler.

Söz konusu suç tanımıyla, dilekçe hakkının kullanılmasının güvence altına alınması amaçlanmıştır. Suçun konusu dilekçedir. Dilekçe, kişinin belli bir hakkı kullanmak için yetkili kamu makamlarına yazılı olarak yap­tığı başvuruyu ifade etmektedir. Kamu makamlarına yöneltilen talebin sözlü olması da mümkündür. Örneğin bir suç vakıasına ilişkin ihbar veya şikâyetin sözlü olarak yapılması hâlinde, bunun tutanağa geçirilmesi gerekmektedir. Salt sözlü başvurunun kabul edilmemesi, söz konusu suçu oluşturmayacak­tır. Ancak, başvurunun yazılı yapılması hâlinde, bunun hukukî bir neden olmaksızın kabul edilmemesi, söz konusu suçu oluşturacaktır. Bu ayırımın yapılmasının nedeni, ispat sorunlarının önüne geçmektir.

Süreli işlemlerde, dilekçenin süresinde verilmesine rağmen, kabulü­nün geciktirilmesi hâlinde de, bu suç oluşur.

Verilen dilekçenin hukukî bir nedene dayalı olarak kabul edilmemesi hâlinde, kabul etmeme fiili hukuka uygun olduğu için, suç oluşmayacaktır. Örneğin, bir suç duyurusuna ilişkin dilekçenin, ilgisiz bir makama verilmeye teşebbüs edilmesi karşısında, kabul edilmemesi, söz konusu suçu oluştur­maz.



AÇIKLAMALAR :

Bu suçla dilekçe hakkının kullanılması güvence altına alınmıştır. Anayasanın 74 üncü maddesinde; “Vatandaşlar ve karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla Türkiye’de ikamet eden yabancılar, kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikayetleri hakkında, yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yazı ile başvurma hakkına sahiptirler” denilmektedir. Dilekçe hakkının kullanılması ise, 3071 sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılması Hakkında Kanun ile düzenlenmiştir.



Maddedeki suçun oluşabilmesi bakımından bir dilekçenin söz konusu olması gerekmektedir. Dilekçe, kişinin belli bir hakkı kullanmak için yetkili kamu kuruluşlarına yazılı olarak yaptığı başvuruyu ifade etmektedir. Dilekçenin unsurları 3071 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinde belirtilmiştir. Buna göre; “Türkiye Büyük Millet Meclisine veya yetkili makamlara verilen veya gönderilen dilekçelerde, dilekçe sahibinin adı-soyadı ve imzası ile iş veya ikametgâh adresinin bulunması gerekir”. Eğer dilekçe sahibinin adı-soyadı ve imzası ile iş veya ikametgâh adresi bulunmuyorsa dilekçe söz konusu olmayacaktır.

Sadece sözlü başvurunun kabul edilmemiş olması halinde maddede yer alan suç oluşmayacaktır.

Madde gerekçesinde dilekçenin kabul edilmemesinin hukuki bir temele dayanması halinde suçun oluşmayacağı ifade edilmiştir. Örneğin suç duyurusuna ilişkin dilekçenin, ilgisiz bir makama verilmeye teşebbüs edilmesi halinde kabul edilmemesi suç oluşturmayacaktır.

3071 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi kapsamında bulunan dilekçelerin kabul edilmemesi durumunda da suç oluşmayacaktır. 3071 sayılı Kanun “İncelenemeyecek dilekçeler” başlıklı 6 ncı maddesinde; “Türkiye Büyük Millet Meclisine veya yetkili makamlara verilen veya gönderilen dilekçelerden;

A) Belli bir konuyu ihtiva etmeyenler,

B) Yargı mercilerinin görevine giren konularla ilgili olanlar,

C) 4 üncü maddede gösterilen şartlardan herhangi birini taşımayanlar, incelenemezler” denilmektedir.

XXI. Ayırımcılık


MADDE 122. - (1) Kişiler arasında dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım yaparak;

a) Bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya bir hizmetin icrasını veya hizmetten yararlanılmasını engelleyen veya kişinin işe alınmasını veya alınmamasını yukarıda sayılan hâllerden birine bağlayan,

b) Besin maddelerini vermeyen veya kamuya arz edilmiş bir hizmeti yapmayı reddeden,

c) Kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını engelleyen,

Kimse hakkında altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası verilir.

GEREKÇE :

Madde, insanlar arasında, yürürlükteki kanun ve ni­zamların izin vermediği ayırımlar yapılarak, bazı kişilerin hukukun sağladığı olanaklardan yoksun hâle getirilmelerini cezalandırmaktadır.

Madde suçun maddî unsurlarını üç ayrı bentte ayrı ayrı belirtmiştir. Bu fiiller, maddede sayılan ayırım nedenlerine dayanılarak bir taşınır veya taşınmaz malın satılmaması, devredilmemesi veya bir hizmetin icra olun­maması, hizmetten yararlanmanın engellenmesi, kişinin işe alınması veya alınmamasının bu ayırım nedenlerine bağlanması, besin maddelerinin veril­memesi, kamuya arzedilmiş bir hizmetin yapılmasından kaçınılması, kişinin herhangi bir ekonomik faaliyette bulunmasının engellenmesidir.

Ancak menfi nitelik arzeden ve ihmal tabiatında bulunan bütün bu ha­reketler maddenin birinci fıkrasında gösterilen saiklere bağlı olarak gerçek­leştirilecektir; yukarıda belirtilen olumsuz hareketler, kişilere karşı köken­leri, cinsiyetleri, aile durumları, örf ve âdetleri, kişilerin değişik felsefî inançları, ayrı bir etnik gruba mensup bulunmaları, farklı ırk, din, mezhep mensubu bulunmaları nedeni ile gerçekleştirilmiş olacaktır. Yoksa söz gelimi iş sahiplerinin beğenmedikleri kişileri işe almamalarının cezalandı­rılması söz konusu değildir. Amaç, vatandaşlar arasında çeşitli etmenlere dayanan grup mensubiyeti nedeniyle ayrım yaptırmamaktır. Madde böylece aslında millet bireyleri arasında bölücülük yapılmasını önlemek amacını gütmektedir.



AÇIKLAMALAR :

5237 sayılı Kanunun “Ayrımcılık” başlıklı 122 inci maddede düzenlenen suçun eski kanunda karşılığı yoktur.

5237 sayılı TCK.nun 122 nci maddesinde; kişiler arasında dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım yapılarak;

- Bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya bir hizmetin icrasını veya hizmetten yararlanılmasını engelleme veya kişinin işe alınmasını veya alınmamasını yukarıda sayılan hallerden birine bağlama,

- Besin maddelerinin verilmemesi veya kamuya arz edilmiş bir hizmetin yapılmasını reddetme,

- Kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını engelleme, fiilleri suç olarak kabul edilmiştir.

Bu madde ile korunan hukuki yarar insanlar arasında hukukun izin vermediği ayrımlar yapılarak, bazı kişilerin hukukun sağladığı haklardan yoksun kılınmasının önlenmesidir. Bu suretle bireyler arasında ayrımcılık yapılmasının önlenmesi amaçlanmaktadır. Yoksa örneğin iş sahiplerinin beğenmedikleri kişileri işe almamalarının cezalandırılması söz konusu değildir.

Kişinin sadece bayan işçi çalıştırması halinde de buradaki suç oluşmayacaktır. Çünkü; hukuk düzeninde doğal kabul edilen bir hakkın kullanılması ayırımcılık maddesine girmez. Hukuk düzeninin kabul etmediği ölçütlerin ortaya konulması durumunda ayırımcılık söz konusu olabilir.



XXII. Kişilerin huzur ve sükununu bozma

MADDE 123. - (1) Sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine faile üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.100

GEREKÇE :

Madde, belirli bağımlı hareketlerle kişilerin huzur ve sükûnlarının bozulması hususunda gösterilen çabaları cezalandırmaktadır.

Suçun maddî unsuru bir kimseye ısrarla, gece gündüz demeden telefon edilmesi veya ona karşı ısrarla gürültü yapılmasıdır. Örneğin oturulan apartmanın alt veya üst katında sürekli olarak öteberi çalarak gürültü yapıl­ması gibi.

Ancak bu hareketlerin sırf mağdurun huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla yapılması gerekmektedir. Böylece madde, suçun oluşması için özel bir maksatla hareket edilmesi şartını getirmektedir.

Dikkat edilmelidir ki, bu suç tanımıyla cezalandırılan fiiller, kişiler üzerinde uygulanacak maddî veya cebrî bir müdahale niteliği taşımamakta­dır. Bu suç tanımı ile kişilerin psikolojik, ruhsal sükûn içinde yaşamak hak­kını korunmaktadır.

Yapılan etkinlikler sonucu mağdurun dengesi bozulduğu örneğin ruh­sal bir teşevvüşe uğradığı hâllerde ise, kasten yaralama suçu söz konusu olacaktır.

Maddede düzenlenen suçun soruşturulması ve kovuşturulması, suçtan zarar görenin şikâyetine bağlıdır.

1.AÇIKLAMALAR :

Bu maddenin karşılığı 765 sayılı TCK.nun 546 ve 547 inci maddelerinde kabahat nev’inden bir suç olarak mevcuttu. Yeni TCK.nu cürüm ve kabahat ayrımını ortadan kaldırmış ve kural olarak kabahatleri suç olmaktan çıkarmıştır. Bununla birlikte önem arz eden bazı kabahatlere yeni TCK da yer verilmiştir. İşte bunlardan biri de 5237 sayılı TCK.nun 123 üncü maddesindeki suçtur.

Yapılan düzenleme ile kişilerin psikolojik, ruhsal yönden sükun içinde yaşamak hakkı korunmaktadır.

Suçun maddi unsurunu bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması oluşturmaktadır. Örneğin oturulan apartmanın alt veya üst katında sürekli olarak gürültü yapılması halinde 123 üncü maddedeki suç oluşacaktır.

Madde kapsamında sadece telefon edilmesi ve gürültü yapılması suç olarak tanımlanmış değildir. Örneğin elektronik posta adreslerine gönderilen gereksiz mesajlar veyahut cep telefonuna gönderilen rahatsız edici mesajlar da bu madde kapsamında değerlendirilmelidir. Cep telefonlarına gelen reklam amaçlı veya kamuoyu oluşturmak için çekilmiş olan mesajlar suç oluşturmaz. Ancak bu fiillerin sırf huzur ve sükûnu bozmak maksadıyla yapılmış olmaması gerekir. Bu düzenleme uygulamada sıklıkla karşımıza çıkacaktır. Burada önemli olan husus failin eylemlerini “sırf huzur ve sükunu bozmak maksadıyla” yapmasıdır. Fail eylemini; zarar verme, cinsel tacizde bulunma, tehdit etme gibi amaçlar ile yaparsa eylemi amacına uygun suç tipleri kapsamında değerlendirilmelidir. Bizzat hak alma suçu kaldırıldığından, kiracısını evden çıkarmak için üst katında sürekli gürültü yapan ev sahibinin eylemi de artık bu madde kapsamında değerlendirilecektir.

Madde metninde belirtildiği üzere suçun takibi mağdurun şikayetine bağlıdır.



2. Farklar:

A. Suçun maddi unsuru 765 sayılı TCK da farklıdır. Gerçekten 546 ncı maddede; “bir kimsenin gürültü veya velvele ile mutat hilafı olarak çan ve alatı saire çalarak yahut kanun ve nizam ahkamına muhalif surette gürültülü bir meslek ve sanat icra eyliyerek halkın veya meclis ve mahfillerin meşguliyet veya huzur ve rahatını ihlal etmesi” aranmış, TCK.nun 547 nci maddesinde ise; “itidal ve muvazene haricinde veya çirkin ve ayıp görünen sair herhangi bir hal ile başkasını alenen incitme veya huzur ve rahatını ihlal etme” aranır. 5237 sayılı TCK.nun 123 üncü maddesindeki suçun maddi unsurunu ise; “bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması” oluşturmaktadır.

B. 765 sayılı TCK.nun 546 ıncı maddesinde fiilin gece yarısından iki saat evvelinden sonra işlenmesi hali ağırlatıcı sebep olarak kabul edilmiştir. Buna ve mükerrirler hakkında cezanın arttırılmasına ilişkin düzenlemeye yeni TCK da yer verilmemiştir.

C. Eskidüzenlemeyegöre suçun cezası artırılmıştır. Suçun kovuşturulması şikayete bağlı tutulmuştur.

XXIV. Haberleşmenin engellenmesi

MADDE 124. - (1) Kişiler arasındaki haberleşmenin hukuka aykırı olarak engellenmesi hâlinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

(2) Kamu kurumları arasındaki haberleşmeyi hukuka aykırı olarak engelleyen kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Her türlü basın ve yayın organının yayınının hukuka aykırı bir şekilde engellenmesi hâlinde, ikinci fıkra hükmüne göre cezaya hükmolunur. 101

GEREKÇE :

Madde metninde haberleşmenin engellenmesi, suç olarak tanımlanmıştır. Bu suç tanımı ile bir anayasal hak olan haberleşme hürriyeti güvence altına alınmıştır.

Maddenin birinci fıkrasında, kişiler arasındaki haberleşmenin engel­lenmesi, suç olarak tanımlanmıştır. Bu suçun konusu, belirli kişiler arasın­daki haberleşmedir. Haberleşmenin yapıldığı araç önemli değildir. Bu ha­berleşme, örneğin mektupla veya telefonla yapılabilir. Haberleşmenin en­gellenmesi, çeşitli suretlerde gerçekleşebilir. Örneğin posta kutusundaki mektupların yırtılması, bir kişiye gönderilen mektupların ilgilisine verilme­yip çöp kutusuna atılması, telefon hatlarının kesilmesi, oluşturulan manyetik alanla telefon görüşmelerinin yapılamaz hâle getirilmesi gibi fiiller, söz ko­nusu suçu oluşturur.

Fıkra metninde, haberleşmenin engellenmesinin hukuka aykırı olması özellikle vurgulanmıştır. Bu bakımdan, örneğin cezaevinde cezası infaz edilen bir hükümlünün haberleşmesinde olduğu gibi haberleşme hürriyetine bir kamu görevinin gereği olarak sınırlama getirilmesi hâllerinde, fiil hukuka uygun olduğu için, söz konusu suç oluşmayacaktır.

Maddenin ikinci fıkrasında, kamu kurumları arasındaki haberleşmenin hukuka aykırı olarak engellenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır.

Üçüncü fıkrada ise, her türlü basın ve yayın organının yayınının hu­kuka aykırı bir şekilde engellenmesi, keza ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Örneğin bir gazete veya derginin dağıtımının ya da belli bir radyo veya tele­vizyon yayınının hukuka aykırı bir şekilde engellenmesi, bu suçu oluşturur.

Söz konusu suçun oluşabilmesi için, yayının engellenmesinin hukuka aykırı olması gerektiği fıkra metninde özellikle vurgulanmıştır. Örneğin, bir basın ve yayın aracıyla suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla veya işlenmiş olan bir suç nedeniyle, Anayasa ve kanunlarda belirlenen koşullara ve ay­rıca, hukukun genel prensiplerine uygun olarak, koruma veya güvenlik ted­biri uygulanması suretiyle yayının engellenmesi hâlinde, bu suç oluşmaya­caktır.

1. AÇIKLAMALAR : Haberleşmenin engellenmesi suçu 5237 sayılı TCK.nun 124 üncü maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddede yer alan suçlar benzer şekliyle 765 sayılı TCK.nun 196 ve 391 inci maddelerinde de mevcuttu.


  • Maddenin 1 inci fıkrasında “Kişiler Arasındaki Haberleşmenin Engellenmesi”,

  • 2 nci fıkrasında “Kamu kurumları arasındaki haberleşmenin engellenmesi”,

  • 3 üncü fıkrasında “Basın yayın organının yayınının engellenmesi” ayrı ayrı düzenlenmiştir.

Haberleşme hürriyeti anayasal bir haktır. Bu maddenin konulması ile haberleşme hürriyeti güvence altına alınmıştır.

Haberleşme, örneğin mektupla veya telefonla yapılabilir. Haberleşmenin engellenmesi, çeşitli şekillerde gerçekleşebilir. Mesela posta kutusundaki mektupların yırtılması, bir kişiye gönderilen mektupların ilgilisine verilmeyip çöp kutusuna atılması, telefon hatlarının kesilmesi, oluşturulan manyetik alanla telefon görüşmelerinin yapılamaz hâle getirilmesi gibi fiiller, söz konusu suçu oluşturur. İfade edelim ki, cezaevinde cezası infaz edilen bir hükümlünün haberleşmesinde olduğu gibi haberleşme hürriyetine bir kamu görevinin gereği olarak sınırlama getirilmesi hâllerinde, fiil hukuka uygun olduğu için, söz konusu suç oluşmayacaktır. 



& 26. Şerefe Karşı Suçlar

Şerefe karşı suçlar, kişilere karşı suçların 8. bölümünde düzenlenmiştir. İki düzenleme arasındaki en belirgin fark Yeni TCK da hakaret ve sövme suçları ayrı maddeler halinde düzenlenmemiştir. Hakaret ve sövme eylemleri aynı madde altında ve aynı yaptırımla düzenlenmiş ve suçun adı Hakaret olarak kabul edilmiştir.

765 sayılı TCK nun “Hürriyet Aleyhinde İşlenen Cürümler” başlığını taşıyan ikinci bab ikinci fasılda “Din Hürriyeti Aleyhinde Cürümler” başlığı altında yer alan Din Hürriyetini İhlal suçunu düzenleyen m.175/3, Dince Kutsal Sayılan Şeylere ve Din Adamlarına Saldırı suçunu düzenleyen m.176 ve Ölüleri Tahkir suçunu düzenleyen m.178 ile “Devlet İdaresi Aleyhinde İşlenen Cürümler” başlığını taşıyan üçüncü bab dokuzuncu fasılda “Resmi sıfatı haiz olanlar aleyhinde cürümler” başlığı altında düzenlenen Memura Hakaret ve Taarruz suçunu düzenleyen m.266, resmi heyetlere ve hakime hakaret suçlarını düzenleyen m.268 Yeni TCK da şerefe karşı suçlar başlığı altında toplanmıştır.

 

Hakaret



MADDE 125. - (1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden102 veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir.

(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.

(3) Hakaret suçunun;

a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,

b) Dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,

c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,

İşlenmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.

(4) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.103

(5) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır.104 Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır.105

GEREKÇE :

Madde metninde hakaret suçu tanımlanmıştır. Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukukî değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığıdır.

Bu düzenlemede 765 sayılı Türk Ceza Kanununda benimsenen haka­ret ve sövme suçu ayırımı kaldırılmıştır.

Hakaret suçunun oluşabilmesi için, kişiye somut bir fiil veya olgu is­nat edilmelidir. Örneğin, kamu görevlisinin bir kişiden bir iş karşılığında belli bir miktar rüşvet aldığı yönünde isnatta bulunulması durumunda haka­ret söz konusudur. Kişiye isnat olunan somut fiilin gerçek olup olmaması­nın, hakaret suçunun oluşması bakımından bir önemi yoktur. Ancak, iddia olunan hususun gerçek olduğunun ispat edildiği durumlarda, fail cezalandı­rılmayacaktır.

Keza, kişiye herhangi bir olayla irtibatlandırmadan, soyut olarak ya­kıştırmalarda bulunulması hâlinde de, hakaret suçu oluşur. Kötü bir niteliği veya huyu ifade eden sözler, somut bir fiil veya olguyla irtibatlandırılmadıkları hâlde, yine de hakaret suçunu oluştururlar. Örneğin, bir kimseye “serseri”, “alçak”, “hayvan” denmesi hâlinde, somut fiil isnadı söz konusu değildir. Aynı şekilde kişiye soyut olarak “hırsız”, “rüşvetçi”, “sahtekâr”, “fahişe” gibi yakıştırmalarda bulunulması hâlinde de hakaret suçu oluşmaktadır. Kişinin bedenî arızasını ifade etmekle veya kişiye bir hastalık izafe etmekle de hakaret suçu işlenmiş olur. Örneğin, kişiye “kör”, “şaşı”, “topal”, “kambur”, “kel” vs. demekle; kişiye “psikopat”, “frengili” veya “AİDS’li” demekle, hakaret suçu işlenmiş olur.

Dikkat edilmelidir ki; davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleştirilmesi gerekir. Kişiye onu toplum nazarında küçük düşürmek amacına yönelik olarak belli bir siyasî kanaatin isnat edilmesi hâlinde de hakaret suçu oluşur. Örneğin, bir kişiye “faşist”, “komünist” veya “mürteci” demekle, hakaret suçu işlenmiş olur. Bir kişiye izafeten söylenen sözün veya bulunulan davranışın o kişiyi küçük düşürücü nitelikte olup olmadığını tayin ederken, toplumda hâkim olan telâkkileri, örf ve âdetleri göz önünde bulun­durmak gerekir.

Hakaret suçu, kişi muhatap alınarak işlenebilir. Bu durumda huzurda hakaret söz konusudur.

Hakaret suçu, kişinin gıyabında da işlenebilir. Kişiye hazır bulunma­dığı bir ortamda veya doğrudan muttali olamayacağı bir surette hakaret edilmesi durumunda, gıyapta hakaret söz konusudur. Ancak, gıyapta haka­retin cezalandırılabilmesi için, fiilin mağdurun gıyabında ve fakat en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir. Bu kişilerin toplu veya dağınık ol­malarının suçun oluşumu üzerinde bir etkisi yoktur. Bir veya iki kişiyle ih­tilat ederek de mağdura hakaret edilebilir. Bu gibi durumlarda da esasında bir haksızlık gerçekleşmektedir. Ancak, izlenen suç siyaseti gereğince, gı­yapta hakaretin cezalandırılabilmesi için, mağdurun gıyabında en az üç ki­şiyle ihtilat edilerek, yani en az üç kişi muhatap alınarak hakaretin yapılması şart olarak aranmıştır.

Maddenin ikinci fıkrasında, hakaretin mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir mesajla yapılması hâlinde, birinci fıkra hükmüne istinaden cezaya hükmedileceği kabul edilmiştir. Buna göre, kişiyi muhatap alan mektup, telgraf, telefon ve benzerî araçlarla yapılan hakaret de, huzurda hakaret olarak cezalandırılmalıdır.

Maddenin üçüncü fıkrasında, hakaret suçunun kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenmesi, bu suçun bir nitelikli hâli olarak kabul edilmiş­tir. Keza, hakaret suçunun dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve ka­naatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, men­sup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı ya da kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle iş­lenmesi hâlinde, verilecek cezanın bir yıldan az olamayacağı hüküm altına alınmıştır.

Maddenin dördüncü fıkrası hakaret suçunun alenen işlenmesi, bu su­çun bir nitelikli şekli olarak kabul edilmiştir. Aleniyet için aranan temel öl­çüt, fiilin, gerçekleştiği koşullar itibarıyla belirli olmayan ve birden fazla kişiler tarafından algılanabilir olmasıdır.

Maddenin son fıkrasında, kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine gö­revlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde, suçun kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılacağı hüküm altına alınmıştır.



5357 SAYILI KANUN İLE YAPILAN DEĞİŞİKLİK GEREKÇESİ : Maddenin birinci fıkrasında yer alan sövme ve yakıştırma ibarelerinin aynı anlama geldiği yönündeki eleştiriler dikkate alınarak "ya da yakıştırmalarda bulunmak" ibaresi madde metninden çıkartılmıştır. Ancak, belirtilmek gerekir ki bu değişiklik, madde gerekçesindeki yakıştırmalarda bulurmaya ilişkin açıklamaların hukuken geçersizliği anlamına gelmemektedir. Suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi hali de, aleniyetin gerçekleşiş şekillerinden birini oluşturmaktadır. Hakaret suçuyla ilgili olarak aleniyet, bir nitelikli unsur olarak belirlendiği için, söz konusu suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi, bu suç açısından ayrı bir nitelikli unsur olarak görülmemiştir. Belirtilen nedenle, hakaret suçunun tanımlandığı 125 inci maddenin dördüncü fıkrasında bu yönde değişiklik yapılması gereği hasıl olmuştur.

Kanunun 43 üncü maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen aynı neviden fikri içtima halinde, bir fiille aynı suçun birden fazla kişiye karşı işlenmesi söz konusudur. Bunun klasik örneğini, bir fiille birden fazla kişiye hakaret edilmesi oluşturmaktadır. Aynı neviden fikri içtima halinde, bir suç vardır ve fail hakkında bir cezaya hükmolunur. Fakat, bu ceza zincirleme suç açısından belirlenen oranlarda artırılır. Bu kuralın istisnası, yine 43 üncü maddenin üçüncü fıkrasında yer almaktadır. Buna göre, bir fiille birden fazla kişiye karşı işlenmiş olan kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında, fail gerçek içtima hükümlerine göre cezalandırılacaktır.

Kanunun düzenlemesi bu yönde olmakla birlikte, 125 inci maddenin beşinci fıkrası hükmünün, kurul halinde çalışan kamu görevlilerine hakaret edilmesi halinde kurulu oluşturan kamu görevlisi sayısınca hakaret suçunun işlendiği şeklinde yanlış yorumlandığı gözlemlenmiştir. Bu yanlış anlaşılmayı gidermek amacıyla, söz konusu fıkra metnine "Ancak, bu durumda, aynı neviden fikri içtima hükümleri uygulanır." şeklinde bir cümle eklenmiştir.

Mağdurun belirlenmesi

MADDE 126. - (1) Hakaret suçunun işlenmesinde mağdurun ismi açıkça belirtilmemiş veya isnat üstü kapalı geçiştirilmiş olsa bile, eğer niteliğinde ve mağdurun şahsına yönelik bulunduğunda duraksanmayacak bir durum varsa, hem ismi belirtilmiş ve hem de hakaret açıklanmış sayılır.106


Yüklə 4,78 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   127




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin