Tdk’nun Edebiyat ve Söz Sanatı Terimleri Sözlüğü’nün (1948) : Fransızca-Türkçe Dizini



Yüklə 232,77 Kb.
səhifə2/3
tarix28.10.2017
ölçüsü232,77 Kb.
#18348
1   2   3

dicton: demece: Her hangi bir durumu anlatmak üzere söylenen ve çoğu geçmiş bir olaya dayanan söz. Ye kürküm ye gibi...

diérèse: ayrışma. Nesirde tek ses gibi söylenen, yanyana gelmiş iki seslinin, nazımda ayrı söylenmesi.

diffus: itnaplı

diffusion: itnap: kelime kalabalığı: söze gereksiz yere katılan kelime çokluğu.

digression: ıraklama: istıtrat veya sadet harici: söz arasında asıl konudan uzaklaşma ve böylece söylenen söz.

diiambe (Iambe parallèle): Koşa kısa-uzun adım: (Y.L. t) . _ . _ tarzında tartı adımı.

discours: nutuk: söylev: dinleyicileri bir dâvaya inandırmak veya onlara bir telkin yapmak amaciyle söylenen söz.

discussion: münakaşa: tartışma: bir mesele dolayısiyle karşılıklı olarak yapılan fikir savunması (BİLİMCE TARTIŞMAK,controverser; BİLİMSEL TARTIŞMA, controverse).

disjonction (ou asyndéton) : Bağlaçsızlık. Cümlenin akışına hız vermek üzere bağlaç kullanmayış. Genç, ihtiyar, kadın, erkek hepsi konuştular. Çocuk koşuyor, zıplıyor, bağırıyor, oynuyordu, gibi.

dispondée: dördüz uzun adım: arka arkaya gelen dört uzun adımdan ibaret tartı adımı.

disposition: tertip: düzenleyiş: Bir edebiyat eserinde veya söylevde buluşlara verilen düzen.

dissertation(*) yetizleme: içinde fikir meselelerine değgin bir konunun uzun uzun incelenip açıklandığı yazılı bir sergileme.

distique: beyit

ditrochée: Koşa uzun-kısa adım: (Y.L. t) _ . _ . tarzında tartı adımı.

dizain: onlu: on dizeli dönü veya kesek.

dochmius: Bir kısa iki uzun ve bir kısa bir uzun heceden meydana gelen tartı adımı, veya daha doğrusu tartı.

drame liturgique: âyin dramı. Onuncu yüzyıldan onyedinciye kadar rağbet gören ve konularını kilise âyinlerinden ve İncil'den alan dram türü.

drame lyrique: lirik dram: Baştan başa veya yer yer müzikli olduğuna göre operaya veya komedili operaya denir.

drame satyrique: Eski Yunan dramı.

drame: dram: 1. Trajedi veya komedi nevinden sahne eseri. 2. Trajedi ile komedi arasında karma bir sahne eseri.

dubitation: bocalama: Tutulacak birçok yol, verilecek türlü hükümler arasından hangisini seçeceği hakkında söyleyen veya yazanın tereddüt eder görünmesi.

ecole: okul: mektep, sanatta, edebiyatta başka bir görüş, başka bir duyuş ve anlayış ile hareket ederek ve başka bir takım esaslar koyarak açılan çığır.

eglogue: bir çeşit küçük kır deyişi.

elégie: eleji: eskilerin, konusu ne olursa olsun, bir dizesi altı, ikincisi beş tartılı olan ve eleji beyti (distique élégiaque) denilen beyitlerle meydana getirdikleri koşuk şekli.

elégie: üzünleme: konusu gönül hicranları ve dünya hüzünleri olan şiir türü ÜZÜNLÜ, elégiaque.

ellipse: Hazf ü Takdir, eksilti. Cümlenin anlaşılması için zaruri olmayan bir veya birkaç kelimenin kaldırılması. "-Hava soğuk mu? -Çok" gibi ki "Evet, hava çok soğuktur." yerine geçer.

elliptique: eksiltili

elocution: eda, deyileme: Zihindeki buluş ve düzenleyişten sonra fikirleri ortaya koyma işi.

eloge: medhiye: övgü: birini veya bir şeyi övmek için yazılan yahut söylenen söz.

elogieux: övgülü

eloquence de la chaire ou eloquence sacrée: vaız sözenliği: nesrin sözenlik türlerinden biri olup vaız, mevize, din konuşması, pazar va'zı, ağıtlama gibi çeşitleri vardır.

eloquence de la tribune ou eloquence politique: Kürsü sözenliği: politika işleri üzerine yapılan sözenlik.

eloquence debareau ou eloquence judiciaire: tüze şözenliği: nesrin sözenlik türlerinden biri olup savlama, savunma ve tüzelik söylevi çeşitleri vardır.

éloquence militaire: askerî hitabet.

eloquence: natıka, talâkat, dil uzluğu: Güzel söylemek, sözü ile karşısındakine heyecan vermek ve fikirlerini kabul ettirmek yeteneği.

eloquent: natuk, uz dilli

emphase (yahut signification): tumturak: Söylemede sesi yükseltmek, alçaltmak, heceleri uzatmak gibi yollara saparak, yazıda ise türlü söz sanatlarına baş vurarak bir fikir üzerine dikkati çekme, ona fazla bir önem verdirmek isteme.

emphatique: tumturaklı

enallage: değişikleme: Gramer şekillerinden biri yerine başka birini kullanma. Gittin bulamadın, hemen dönersin gibi ki gittiğinde bulamıyacak olursan yerinedir.

enigme: yummaca: bir şeyin niteliklerini kapalı bir şekilde vererek onun ne olduğunu sormak esasına dayanan bir çeşit bilmece.

enjambement ou rejet: ulantı: bir dizede anlam tamamlanmadığı zaman onu tamamlıyacak kelimelerin ikinci diziye bırakılması.

enumération: sayıp dökme: (S.S.) Bir işin türlü hallerini, bir şeyin bütün parçalarını zihne çarpacak şekilde art arda sıralayıp söyleme. "Bir mühendisi, bir şairi, bir doktoru, hattâ ismini bile ömrünüzde işitmediğiniz her hangi bir mesleğe mensup birini, hiç anlamadığınız bir işten dolayı beğenir gibi olunuz, derhal... -Ahmet Haşim."

envoi: ağırlama, bir koşuğun sonuna, birine saygı göstermek için konulan dizeler.

epigramme: iğneleme: birine veya bir şeye dokundurmak maksadiyle yazılan kısa ve iğneleyici koşuk.

epigraphe: tanımlık: 1. bir yapının ne işe yaradığı, ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı gibi noktaları göstermek için bir tarafına yerleştirilen yazıt. 2.bir kitabın, bir eserin özelliğini belirtmek için baş tarafına konulan söz.

epigraphie: yazıtbilim: yazıtları incelemek, okumak ve anlamlarını çıkarmak bilimi.

epilogue: bağlak. Bir edebiyat parçasının içindeki fikirleri bağlıyan sonuç.

epiphonème: sağsözlü bitim (S.S.) Bir sözün hikmetli bir düşünce ile kapanışı.

epique: destansı

episode: oluntu: 1) bir koşukta, bir hikâyede asıl olaya karışan ikinci derecede olgu. 2) eski yunan trajedisinde oyun kısmı, ki az çok şimdi perde dediğimiz bölümü karşılar (oluntuluk, episodique).

epitaphe: Kitabe-i seng-i mezar, sin yazıtı.

epithalame: düğün deyişi: Bir düğün dolayısıyle, yeni evlileri övmek için yazılan koşuk. Eskiden bu konuda yazılan kasidelere Sûrname veya Sûriye denirdi.

Epithète: Vasf-ı tahsinî, Naıt, sanlık (S.S.) Kelimeyi tanıtma veya belirtme gibi bir rol oynamak için değil de sırf ona güzellik, kuvvet, parlaklık gibi bir renk vermek için kullanılan sıfat. (Yüzü görklü Muhammed buna örnek olabilir.*)

epopée artificielle: yapma destan

epopée naturelle ou primitive: ilkel destan

epopée: destan

eschrologie: utançlama: bazı kelime hecelerinin yan yana gelmesiyle utanç verici anlamda başka bir sözün meydana çıkması.

esprit: nükte: (S.S.) İnce, ustalıklı, dokundurucu ve çoğu hoşa giden fikir.

esquisse: taslak: bir eserin ilk düşünülen kabataslak şekli.

essai: kalem tecrübesi, deneme: Bir konuyu derinden derine incelemek davasında bulunulmayan eser.

essayiste: deneme yazarı

esthéte: estet: güzelden anlayıp güzel şeyleri iş edinen kimse.

esthéticien: estetikçi

esthéticisme: estetikçilik: Sanatı her türlü fikir, ahlâk, fayda gibi maksatlardan uzaklaştırarak onu sırf bir duygulanma aracı sayan kuram.

esthétique: estetik: bediî: güzellik duygusiyle lgisi olan veya estetik biliminin kurallarına uygun bulunan.

esthétique: estetik: bediiyat: Güzelliği ve güzelliğin insan ruhundaki etkilerini konu olarak alan felsefe kolu.

esthétisme: estetçilik: sanat ve şiiri eski ve ilk şekline götürmeyi ileri süren bir Anglo-Sakson çığırı.

etude: irdeleme

euphémisme: edeb-i kelâm: örtmece: (SS) Doğrudan doğruya kendi kelimesini ağıza almaktan herhangi bir sebepten dolayı çekinilen kötü şeyi, dilekleme, dolaylama, öteleme, yeğinseme gibi şekil ve yollarla anlatma, cinleri anlatmak için iyi saatteolsunlar, öldü dememek için sizlere ömür, hasta yerine rahatsız denmesi gibi.

euphuisme: ufuisçilik: onaltıncı yüzyıl sonlarında euphues adındaki ingiliz romanında kullanılmış olan bir çeşit özenticilik.

exclamation: nida: haykırı: sevinç, şaşma, öfke, acıma gibi şiddetli duyguları belirtmek için bir şeye yüksek sesle haykırma.

exemplaire: nüsha: aynı tipte yapılan veya aynı basımdan çıkan şeylerin her biri.

existentialisme: varlıkçılık: ikinci dünya savaşının sonunda, Fransız yazarlardan jean- paul sartre tarafından kurulmuş özel bir edebiyat çığırıdır. bu çığır, insanın varlığı ve hürlüğü tek gerçek olduğu halde onu saran dünyayı bir türlü anlıyamamaktan doğan umutsuz ve bezginlik içinde hayatı tatsız ve saçma bulması müşahedesine dayanır.

exorde: söz başı: ( s. s.) bir söylevin başında, dinleyicilerin ilgisini çekmek, konu hakkında onlara bir fikir vermek fibi maksatlarla söylenen cümleler.

exotique: memleket işi olmıyan, dış memleketlerle ilgili bulunan (konu, tip, renk v.b.)

exotisme: eldışılık

explétif: kıtık: anlamca hiçbir gereği yokken sırf bir cümleye biçim veya kuvvet vermiş olmak için katılan söz (dize kıtığı, cheville).

expolition: deyi yinelemesi: Aynı fikrin türlü ifadelerle tekrar edilmesinden ibaret sürekli bir anlamdaşlık.

Exposé: (Exposition) Sergileme, Bir konuyu yayarak yapılan açıklama, Bir eserin başında konuyu ortaya koyan kısım.

expressif: manidar, anlatımlı: Fikir ve duyguyu iyice anlatan.

expression: ifade, deyi: fikrin anlatılması

expressionnisme: dışaverimcilik: yirminci yüzyılın başında izlenimciliğe karşı olarak kurulan ve onun gibi dış âlemden gelen izlenimleri tekrar etmek yerine iç âlemde doğan duyguları anlatmağa çalışan sanat çığırı.

extrait: iktibas: çıkartı: Başka yerden çıkarılan ibare.

eye rhyme: (İng.) : göz uyağı: İmlâları sescil (phonétique) olmıyan dillerde, ses bakımından uyaklı olmadıkları halde, sonlarında aynı harfler bulunan kelimelerle yapılan uyak.

fabl: masal: Temsillerle eşyayı canlılaştırma, hayvanları dile getirme gibi yollarla çekici bir şekil verilmiş kısa hikâye.

fabuliste: masal yazarı.

familiarité: övürlük: Konuşmada olduğu gibi sade ve zorluksuz yazma veya söyleme tarzı.

familier: konuşmalık: konuşma dilinde kullanılan ve yazılarda raslanılmayan (kelime, deyim).

fantaisie: fantezi: gerçeğin ve olanağın dışında olarak hayalin serbest işlemesi ve böylece meydana getirilen eser.

fantaisiste: fantezici

fantasque: fantezili

fantastique: fantezicilik

farce: gülmece: sanat değeri olmayan kaba saba komedi.

féerie: pericelik: Comédie-féerie ou comédie à machines) İhtişamlı dekorlar arasında tabiat üstü olaylar gösteren sahne eseri.

feuilleton: tefrika, bölün: Bir gazete veya dergide parça parça çıkan ve her parçası bir öncekinin devamı olan yazı.

fiction ou récit de la fable: masalın anlatısı: masaldan çıkarılan ders düşünülmeksizin masalın söz kısmı.

figure étymologique: türek yanacı (s.s,) aralarında türek birliği bulunan iki kelimeyi bir arada kullanma. Yazı yazmak, yemek yemek gibi. türek birliği yerine anlam birliği olursa ANLAM YANACI denir. icra etmek, lâf söylemek gibi.

figure pseudo- étymologique: yalancı türek yanacı: (s.s.) aralarında gerçekten türek birliği olmadığı halde var görünen iki kelimeyi bir arada kullanma. Taş taşımak gibi.

figuré: mecaz (mecazî) : (S.S.) Gerçek anlamından ayrılmış bir kelimenin anlamı hakkında kullanılır.

figuré: yanaçlı: (s.s.) içinde kelime veya fikiryanaçları bulunan (ifade).

figures de construction: yapı yanaçları: (s.s.) cümle üyelerinin yerini değiştirmek, bazılarını kaldırmak veya tekrar etmek, bağlaç kullanmamak gibi gramere değgin yapı değişiklikleri (bak. anlamdaşlık, artımlama, aşırı evirtim, bağlaçsızlık, benzeşleme, cinas, çaprazlama, çok bağlaçlılık, değişikleme, eksilti, evirtim, kapsama koşku, koşuntu, kovuşturmazlık, yineleme.

figures de mots: sanayi-i lâfziye: kelime yanaçları: Mecazları ve yapı yanaçlarını içine alan yanaç türleri.

figures de pensée: sanayi-i maneviye: fikir yanaçları: yapı yanaçları ve mecazlar dışında olmak üzere, fikirleri alışılmış olan tarzda değil, değişik yollarla anlatma tarzları. (Bak. Anıştırma, Beklenmezlik, Benzetme, Bırakım, Bocalama, Canlılaştırma, Dilekleme, Dileme, Dolaylama, Haykırı, İlişmezlik, Karşıtlama, Kesiş, Kerteleme, Kümeleme, Obartma, Onarma, Ortaksama, Önceleme, Sağ sözlü bitim, Sayıp dökme, Soru, Sorulu önceleme, Söyleştirme, Tersineleme, Tumturak, Yeğinseme, Yönenme).

figures: sanayii edebiye, yanaçlar: (*)(s.s.) bir fikri daha canlı ve renkli anlatmak için alışılmış yollardan saparak kelimelerin veya anlamında yapılan değişiklikler. (bak. yapı yanaçları ve kelime yanaçları).

finesse: (subtilité): rikkat, incelik: üslûpta ince, hafif ve zarif değişiklik.

folklore: halkbilim, halkiyat.

formes d'expression: ifade kisveleri, deyi kılıkları: Fikir ve duyguların anlatılması için kullanılan söz şekilleri ki nazım ve nesirden ibarettir.

fragmentisme: parçacılık: yirminci yüzyıl başlarında İtalyan edebiyatında A. Soffici tarafından açılan ve konuları gerçekten alınmış kısa kısa parçalar, küçük tablolar ve yaşayış anları halinde veren bir çığır.

futurisme: gelecekçilik: Yirminci yüzyıl başlarında İtalyan yazarı F. T. Marinetti tarafından sanatta açılan bir çığır ki, geçmişi ve alışkıları reddederek bugünün ve yarının hayatındaki dinamikliğin ve devingenliğin ancak yepyeni ve özgür deyi yollarıyle anlatılabileceğini ileri sürer.

genre démonstratif: bildirme türü: Edebiyatın öğretme ve sözenlik türlerini kapsıyan türü.

genre didactique: öğretme türü: Biröğretim amaciyle kaleme alınan yazılardan ibaret edebiyat türü.

genre épistolaire: mektup türü: Bir yazarın her hangi bir konu üzerindeki düşünce ve duygularını anlatmak üzere konuşma ifadesiyle yazdığı sade, ince ve zarif mektuplar tarzındaki edebiyat türü.

genres de la prose: nesir türleri: edebiyatın hep nesir halinde olan hikâyeleme, öğretme, mektup ve sözenlik türleri.

genres dramatique: dram türleri: Sahne eserlerinin ayrıldığı dram, melodram, trajedi, komedi, vodvil, opera, operet gibi edebiyat türleri.

genres littéraires: edebiyat türleri: edebiyat eserlerinin ayrıldığı şiir, dram, hikâyeleme, öğretme, mektup ve sözenlik türleri.

genres narratifs: hikâyeleme türleri: Edebiyatın tarih ve roman türlerine verilen ad.

genres oratoires: sözenlik türleri: sözenliğin bilimtay, kürsü savaş füze ve vaız türleri.

gongorisme: Gongoracılık: Onyedinci yüzyıl başlarında Gongora adlı İspanyol şairinin kullandığı özenticiliğe verilen ad. Buna kültürsücülük de denir.

gradation: tedric veya tensik: kerteleme: Bir takım fikirleri şiddet derecelerine göre sıralama, ki dereceler yüksele yüksele çıkarsa "yükselen kerteleme", tedric-i sâit, gradation ascendante ou climax denir. "Makber değil bir türbe, türbe değil bir mabed, mabed değil bir küre, küre değil bir nihayetsiz feza." A. Hamid. Dereceler alçala alçala iniyorsa Alçalan kerteleme, tedric-i hâbit, gradation descendante ou anticlimax adını alır.

groupe métrique: tartı öbeği: uzun kısa hecelere dayanan tartıda bir adımı meydana getiren hecelerin bütünü.

groupe rytmique: taylam öbeği: vurgulu vurgusuz hecelere dayanan tartıda bir adımı meydana getiren hecelerin hepsi.

harangue: hitabe, ayta. Resmî bir yerde, büyük kimseler karşısında söylenen ve oldukça kısa olması gereken söylev.

harmonie imitative: aheng-i taklidî

harmonie: ahenk: uyum: ister kelimede ister cümledeolsun, seslerin kulağa hoş gelecek şekilde bağdaşmış bulunması hali BENZEKLİ UYUM, Ahengi taklidî H. imitative; BETİMLEYİCİ U, A. tasviri, H figurative; İÇ UYUM, A. deranî, H. interne.

haute comédie: yüksek komedi: ıra ve töre türlerini kapsayan komedi.

hémistiche: yarım dize: bir orta durağın bir dizeyi ayırdığı iki parçadan her biri.

heroic couplet: tüm beyit: her dizesi beştane kısa-uzun adımdan ibaret olan ve tam bir fikir anlatan uyaklı beyit.

héros: (héroine): bir edebiyat eserinde, olayların merkezi durumunda olan kimse.

histoire: tarih: nesrin hikâyeleme türlerinden biri olup her türlü kaynaklardan faydalanarak, zaman içinde geçen olayları sebep ve sonuç bakımından birbirine bağlar (TARİHSEL, tarihî, historique; TARİHÇİ, müverrih, historien; RESMİ TARİHÇİ, vakanüvis, historiographe).

homme de lettres: muharrir edip, ecrivan: yazar: sanat değeri olan kitap veya kaleminin kudretiyletanınmış bulunan kimse, kalem sahibi.

Huitain: sekizli. sekiz dizeli dönü veya kesek.

humour : ciddî bir tavırla söylendiği halde alay olduğu belli olan ince ve hoş nükte. (nekre, nekreci, humoriste, nekreli, humoristique).

hymne: ilâhi: Tanrıyı övmek üzere ezgi ile söylenen koşuk. (Bu ilâhilere Mevlevîler Ayin, Bektaşiler Nefes, Gülşenîler Tapuğ, Halvetîler Durak, başka tarikat ehli Cümhur derlerdi.

hypallage: değişleme: Anlama zarar gelmiyecek surette, bir şeyi, bir hali cümlede gerektiği kelimeden başka bir kelime veya kelimelerle anlatma. Trenle giderken telgraf direkleri o kadar süratle geçiyordu ki... cümlesinde değişleme var, çünkü hakikatte geçen direkler değil, trendir.

hyperbate: "inversiyon"un "takdim-tehir" aşırısıdır.

hyperbate: aşırı evirtim. bak. evirtim.

hyperbole: obartma: mübalâğa, (S.S.) zihinde kuvvetli bir iz bırakmak üzere bir şeyi ya olamıyacağı bir şekilde anlatma veya olduğundan pek çok ya da pek az gösterme. Gittikçe zulmet bir hale geldi ki karanlığı el ile tutmak kabil gibi göründü. - N. Kemal (OBARTMALI, Hyperbolique).

hypercatalectique: taşkın, dizenin ölçüsünü aşan fazla hecesi veya adımı olan (dize).

hypermètre: taşkınımsı: görünürde fazla bir hecesi bulunan, gerçekte ise bu hece arkadan gelen dizenin baş hecesiyle birleşerek söylendiği için fazlalığı kalmayan dize.

hypotypose: canlandırma: Her şeyi gözönünde imiş gibi gösteren canlı bir anlatış.

iambe: kısa-uzun adım: kısa bir heceden sonra gelen bir uzundan ibaret tartı adımı.

idylle: idil: konusunu kır veya çoban hayatından alan kısa aşk deyişi.

image: imge, hayal: bir şeyi daha canlı ve daha duygulu bir halde anlatmak için onu başka şeylerin çizgileri ve şekilleri içinde tasarlayış.

imagination: muhayyile, imgelem

imagination: tahayyül, imgeleme

imagisme: resimlemecilik:

imprécis: müphem, belginsiz

imprécision: belginsizlik, ipham

impressionisme: izlenimcilik: tabiatı gerçekte olduğu gibi bütün ayrıntılarına bağlı kalarak değil, ancak ondan edinilen izlenimin ölçüsünde ve niteliğinde anlatma yolunu tutan çığır, ki ondokuzuncu yüzyıl sonlarında meydana çıkmıştır.

improvisation: irtical: doğaçlama.

improvisé: irticalen, doğaçtan

ınseription: kitabe: yazıt: bir andacı tarih boyunca yaşatmak için bir anıt veya bir madalya üzerine kazılmış bulunan yazı.

intégralisme: bütüncülük: Yirminci yüzyıl başlarında çıkan öncü sanat hareketlerinden biri olup, konu olarak aldığı fikir veya duyguyu eksiksiz bir halde ortaya koymak yolunu tutar.

interlude (ou intermède): Aralık oyun:

interpréter: tefsir etmek: yorumlamak: bir metnin karanlık görülen anlamının ne olabileceğini belirtmek? YORUM, YORUMLAMA ınterprétation; yorumcu, ınterprétation; YORUMCU, ınterpréte.

interrogation délibérative: oylaşımlı soru: (S.S.) bir karara varmak maksadıyla kendine karşı danışır gibi yapılan soru.

interrogation narrative: hikâye sorusu: bir şey anlatılırken sırf ifadeye kuvvet vermek veya beklenmedik bir olay karşısında kalındığını anlatmak için kullanılan soru. bugün yolda yağmura tutulmaz mıyım! gibi.

interrogation oratoire: Belli olan cevabındaki fikri telkin etmek maksadiyle söz arasında yapılan soru.

ınterrogation: soru: dikkati daha çok çekmek için, anlatılmak istenen fikri soru halinde ortayakoyma. Hak güneşi midir karşımda batan, sen misin, sen misin ey garip vatan.- Aka gündüz.

interruption (ou suspension): beklenmezlik, terdid: Sözü, muhatabı merakta bırakacak ve ilerisinin ne olacağını ona sonuna kadar sezdirmeyecek surette kullanarak kendisini beklenmedik bir sonuç karşısında bırakma.

intimisme: içtencilik: ruhun gizli heyecanlarını anlatma yolunda olan edebiyat çığırı.

intrigue: dolantı:

introduction: giriş, methal

invention: icat, buluş: 1. Bir eserin konusunu seçip onun gelişimlerini zihinde tasarlama işi. 2. Söylevde, inandıracak ve kandıracak esasları araştırıp seçme işi. (Bak. düzenleyiş ve deyileme).

inversion: takdim-tehir: evirtim: Bir cümledeki kelimelerin veya tümcelerin yerini her zamanki kullanışa aykırı olarak değiştirme: Gelelim şimdi sizin geçen gün anlattığınız meseleye gibi.

ionique par le majeur ( persique ) : çiftuzun-çiftkısa adım: İki uzundan sonra gelen iki kısa hece şeklindeki tartı adımı.

ionique par le mineur: çiftkısa-çiftuzun adım: İki kısadan sonra gelen iki uzun heceden ibaret tartı adımı.

ironie: tersineleme: (s.s.) düşündüğünü, alay maksadiyle ve alay olduğunu belli edecek şekilde, tersine bir ifade ile anlatma. Tembellik eden birine: «maşallah siz hiç boş duramıyorsunuz» demek gibi (TERSİNELİ, ıronique).

jeu de mots: kelimelerin çok anlamlı olmasından veya benzerliklerinden faydalanılarak yapılan nükte veya tevil.

laconique : lakonik: pek kısa ve pek özlü söz.

laconisme: lakoniklik.

lai:lay: Orta çağın Batı nazım türlerinden ikisine verilen ad: lirik lay (Lai lyrique) ve hikâyeleme layı (lai narratif).

le mal du siécle: zamane hastalığı: romantik devrinde konu olarak alınan, insanların o zamanki karamsarlık ve kötümserlik hali.

le mal du siécle: zamane hastalığı: romantik devrinde konu olarak alınan, insanların o zamanki karamsarlık ve kötümserlik hali.

leçon: kılık: metinlerin değişik şekillerinden her biri.

légende: efsane:

légende: okuncak: bir resmin, bir karikatürün altına yazılan yazı.

les troisunités de la tragédie: trajedinin üç birliği: klâsik Yunan devrinde sahne eserleri ve özellikle trajedi için gerekli sayılan olum, zaman ve yer birlikleri (bu kelimelere bak.)

lettres ou belles-lettres: uzdeyiler: söz veya yazı ile güzel bir anlatım sağlamağa yarıyan gikir çalışmaları olmak itibariyle dil bilgisi, söz sanatı ve şiire verilen ortak ad.

liaison: vasıl, bağlama

licence: genlik: bazı hallerde gramer, nazım veya sağdeyi kurallarının dışına çıkabilme hali.

littérature geniş anlamiyle: edebiyat: yazınlar: bir bilim kolunun türlü konuları üzerine yazılmış yazı ve eserlerin hepsi.

littérature: edebiyat

livret: betikçe: Opera, komedili opera, operet gibi ezgilenmek üzere yazılmış eser.

locution vicieuse : kurala aykırılık : kıyasa muhalefet veya galat-ı tehekkümî: (S.S) Dilde doğru ve alışılmış yoldan ayrılma.

locution: tâbir, deyim: Tek bir kelime yerine geçen, tek bir anlam veren kelime öbeği.

logaédique: nesirsi: logaédique: nesre pek yakın olan bir nazım şekli.

logogriphe: harf bilmecesi: bir kelimedeki harflerle başka kelimeler meydana getirmek esasına dayanan bir bilmece şekli.

lyrique: garamî: lirik: 1) Özlük duyguları coşkun bir dille anlatan. 2) Nazmın bu türlüsü. 3) Bu çeşit yazan şair.

lyrisme: liriklik: Özlük duyguların ilhamiyle olan coşkun ifade.

madrigal: madrigal: Fransız ve İtalyan edebiyatında, ince, şefkatli veya âşıkça bir fikir anlatan küçük koşuk.

manuscrite: el yazması

marinisme : marinoculuk: Onyedinci yüzyılın başlarında Marino adındaki İtalyan şairinin kullandığı özenticiliğe verilen ad.

maxime: hikmet: uzsöz: hayatta yol gösterecek bir değerde bulunan kısa ve özlü söz. Bugünkü işi yarına bırakma gibi.

mélodrame: melodram: 1. (Eskiden) Bazı yerlerinde müzik çalınan fakat sözleri ezgili olmayan sahne eseri. 2. (şimdi) Pek acıklı raslantılar üzerine kurulmuş halk dramı.

membre: üye: bak. dizge.

mémoires: hatırat: anılar: Tarihe yarar diye, önemli bir kimsenin gördüğü, yaptığı, düşündüğü şeyleri ve tanık olduğu olayları naklederek yazdığı eser.

mercuriales: tüzelik söylevi: mahkemeler tatilden sonra çalışmağa başlarken büyük bir tüze adamı tarafından verilen söylev, bak. tüze sözenliği.

mésure: ölçü: 1. Bir dizedeki hece sayısı, ki bölünüşlerine göre çeşitli tartılar meydana gelir. 2. tartı anlamına da kullanılır.

métalepse: öteleme: zikr-i lâzım, irade-i melzum ve aksi: (SS) Bir şeyi anlatmak için ondan önceki veya sonraki olayları söyleme. Geçen yıl kardeşimin düğününü yaptık, cümlesinde geçen yıl kardeşim evlendi manasında kullanılmıştır.


Yüklə 232,77 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin