Sözün Mevzusunun Özelliklerine Bakarak Manayı Anlamak
KuranTefsiriMetodolojisi’nde açıklandığı gibi, ulemanın yorumda sözün karinesi yaptığı şeylerden bir diğeri de sözün mevzusunun harici özellikleridir. Bu özelliklerin muhatap tarafından bilinmesi veya bilinebilir olması durumunda, söyleyen onu kendi sözünün karinesi yapar ve kendi maksadını ifade ederken o özelliklerin karinesiyle maksadını muhataba anlattığı lafızla yetinir. Bu sebeple her sözün muhatapları, o sözün manasını mevzunun harici özelliklerini gözönünde bulundurarak elde edebilir. Sözkonusu özellikler dikkate alınarak sözden anlaşılan anlamı da muteber, söyleyenin muradını keşfeden ve sonuç çıkarılabilir kabul eder.305 Gerçek müfessirlerden nakledilmiş tefsir rivayetlerinde de ayetlerin mevzusunun harici özelliklerine bakıldığı ve ayetlerin manasını ortaya çıkarmak için onlardan yardım alındığı görülmektedir. Mevzusu doğal fenomenler olan ayetler tefsir edilirken o tezahürlerin özellik ve vasıfları beyan edilmiştir. Örnek olarak “Ve alametler de. O yıldızla da yönlerini bulurlar.”306 ayeti hakkında Allah Rasülü’nden (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“O kutup yıldızıdır. Çünkü o batmayan bir yıldızdır, kıblenin binası onun üzerindedir, çölde ve denizde olanlar onun vasıtasıyla yönlerini tayin eder ve yollarını bulurlar.”307
Bu rivayete göre Allah Rasülü (s.a.a), bu ayette geçen “yıldız”ın hangi yıldız olduğunu açıklamak ve yine ayette bahsedilen “yıldızla yön bulma”yı tefsir etmek için kutup yıldızının özelliklerini beyan etmiştir.
Mevzuları tarihsel olaylarla ilgili olan ayetleri tefsir ederken de o olayların harici özellikleri açıklanmıştır. Mesela “Ve kazıklar sahibi firavuna”308 ayetini tefsir ederken Eban Ahmer’den şöyle nakledilmiştir:
Ebu Abdullah’a (İmam Sadık, aleyhisselam) sordum: Neden (firavun) kazıklar sahibi olarak isimlendirilmiştir?” Şöyle buyurdu: “Çünkü bir kişiye işkence etmek istediğinde onu yere yatırıp ellerini ve ayaklarını gerer ve çivilerle yere çakardı. Bazen de aynı şekilde tahtaya çiviler ve bu halde ölünceye dek bırakırdı.309 İmam’ın (a.s) bu rivayetine göre “kazıklar sahibi” kelimesinin tefsiri için onunla ilgili tarihsel bir olay anlatılmıştır.
“وَكَانُواْ مِن قَبْلُ يَسْتَفْتِحُونَ عَلَى الَّذِينَ كَفَرُواْ”310 ayet-i kerimesini tefsir ederken İmam Sadık’tan (a.s) muteber bir senedle311 nakledilmiş rivayetin özeti şöyledir:
Yahudiler kendi kitaplarında Hz. Muhammed’in (s.a.a) hicret ettiği yerin “Ayr”312 ile “Uhud” arasında bir yer olduğunu görmüşlerdi. Araştırdıklarında orasının Medine olduğunu anladılar. Bu yüzden orada ikameti tercih ettiler. “Tübba”313 başlarda onlarla savaştı. Onların ahaliden zayıf olanlara ihsan ve şefkat gösterdiği haberi ona ulaştığında onlara eman verdi ve onların beldesinde yaşamaya karar verdi. Yahudiler ona “Bu mekan sana ait değil. Burası peygamberin hicret yeri. Ondan başka kimse için değil.” dediler. O da şöyle cevap verdi: “Öyleyse ben de buraya kendi yerime, o peygamber geldiğinde ona yardım edecek kişileri bırakıyorum.” Orada Evs ve Hazrec adında iki küçük kabileyi halefi olarak bıraktı. Bu iki kabilenin sayısı arttığında Yahudilerin mallarını ellerinden almaya başladı. Yahudiler onlara dedi ki: “Muhammed (s.a.a) gönderildiğinde kesinlikle sizi evlerimizden ve mallarımızdan uzaklaştıracak.” Allah, Muhammed’i (s.a.a) gönderdiğinde Ensar (Evs ve Hazrec) ona iman ettiler, Yahudiler ise inkar etti. Bu Allah azze ve cellenin sözünün manasıdır (ki şöyle buyurmuştur):
وَكَانُواْ مِن قَبْلُ يَسْتَفْتِحُونَ عَلَى الَّذِينَ كَفَرُواْ فَلَمَّا جَاءهُم مَّا عَرَفُواْ كَفَرُواْ بِهِ فَلَعْنَةُ اللَّه عَلَى الْكَافِرِينَ314
Bu rivayette İmam Sadık’ın (a.s) bu ayetin manasının aşikar olması için mevzusunun harici özelliklerini taşıyan tarihsel bir olayı hatırlattığı görülmektedir.
Bu tür rivayetler çoktur. Burada tamamını zikredemeyeceğimizden bu rivayetlerin bazılarının yerlerine işaret etmekle yetineceğiz.315
Aynı şekilde, mevzuları Peygamber’in (s.a.a) miracı, cennet kabilinden gaybi konular olan ayetlerin anlamını ortaya koymak için vahiy yolundan ve vahiyle irtibatlı olanlardan başkasıyla anlaşılamayacak bu konuların harici özellikleri rivayetlerde beyan edilmiştir. Buna bir örnek şöyledir:
Necm suresi 14. ayette geçen “Sidretu’l-münteha” kelimesi izah edilirken Ebu Cafer’den (İmam Bâkır, aleyhisselam) şöyle nakledilmiştir:
“Sidretu’l-münteha olarak isimlendirilmiştir, çünkü [amelleri] kayıt tutan melekler, yeryüzü ehlinin amellerini Sidre mahalline kadar çıkarırlar ve Sidre’de iyi kaydediciler, kulların yeryüzündeki amellerinden kendilerine çıkarılmış olanları yazarlar.” Buyurdu ki, “Öyleyse onu (amelleri) Sidre mahallinde nihayete erdirirler.”316
Bu rivayete göre İmam Bâkır (a.s) “Sidretu’l-münteha”yı tefsir etmek için kulların amellerinin yanına kadar çıkarıldığı ve amellerin orada nihayete erdiği ağacın harici özelliklerini beyan etmiş ve bu açıklamayla “Sidre”nin “el-Münteha” ile vasıflandırılmasının manasını ortaya koymuştur.
فَأَمَّا إِن كَانَ مِنَ الْمُقَرَّبِينَ فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّةُ نَعِيمٍ وَأَمَّا إِن كَانَ مِنَ أَصْحَابِ الْيَمِينِ فَسَلَامٌ لَّكَ مِنْ أَصْحَابِ الْيَمِينِ وَأَمَّا إِن كَانَ مِنَ الْمُكَذِّبِينَ الضَّالِّين فَنُزُلٌ مِّنْ حَمِيمٍ وَتَصْلِيَةُ جَحِيمٍ 317
ayetlerinin açıklamasında İmam Sadık’tan (a.s) mümin ve kâfirin kabirdeki durumuna dair bir rivayet nakledilmiştir. Rivayete göre Nekir ve Münker mümin için cennetten yiyecek getirirler. Bu onun için “ravh (rahatlık)” ve “reyhan (güzel koku)” olur. Bu, “Eğer yakınlaştırılmışlardansa ona rahatlık, güzel koku...” ayetinde vadedilen rahatlık ve güzel kokudur. Kâfir içinse cehenneme bir kapı açılır ve cehennemden onun için kaynayan su hazırlanır. “Yok eğer sapkın yalanlayanlardansa ona da kaynar sudan bir ziyafet...” (buyuran) Allah azze ve cellenin sözünün manası budur.318 Bu beyanla “rahatlık” ve “güzel koku”nun kabirde mümine bahşedilecek nimetlerden, “kaynar su”yun ise kabirde kâfire verilecek cezalardan olduğunu ortaya koymuştur.
Dostları ilə paylaş: |