TEFSİR TARİHİ BAHAR YARIYILI 08.04.2013 TARİHLİ VİZE SORULARI
1. Hz. Peygamber’in Kur’an’ı tefsir yöntemini maddeler halinde yazınız ve birer örnek veriniz. (20)
2. Sahabe tefsirinin genel özelliklerini belirterek meşhur müfessir sahabelerin isimlerini yazınız. (20)
3. Tabiun tefsirinin belirgin niteliklerini belirterek tefsir medreselerinin isimlerini yazınız. (20)
4. Tefsirin tedvininin gecikme sebeplerini açıklayınız ve tedvin döneminin ilk müfessirleri ve tefsirlerini yazınız. (20)
5. Mekki sȗrelerin genel özelliklerini maddeler halinde yazınız. (20)
Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman ALTUNTAŞ
CEVAPLAR
1. a)Mücmelin Tebyini
Mücmel, “kendisinden ne kastedildiği kapalı olup anlaşılması için ilave bir beyana ihtiyaç duyan lafız” demektir. Bu tür nasların bir kısmı Yüce Allah, bir kısmı da Hz. Peygamber tarafından açıklanmıştır. Örnek 1:
وَلاَ تَقْتُلُواْ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّهُ إِلاَّ بِالْحَقِّ…
“Haklı olmadıkça Allah’ın haram kıldığı cana kıymayın” (En’am, 6/151) ayeti görüldüğü gibi mücmeldir. Buradaki mücmellik de söz konusu ayetin “haklı olmadıkça) kısmındadır. İşte bu mücmelliği Hz. Peygamber (sav)’in: “Allah’tan başka tanrı olmadığına ve benim Allah’ın Resülü olduğuma iman eden hiçbir Müslüman kişinin kanı helal olmaz. Ancak şu üç şeyden birini yaparsa. Adam öldürmek, evli iken zina etmek ve dinden çıkıp (irtidat) Müslümanlardan ayrılmak” şeklindeki hadisi teybin etmiştir. Örnek 2:
كَلَّا بَلْ رَانَ عَلَى قُلُوبِهِم مَّا كَانُوا يَكْسِبُون…
“Hayır! Bilakis onların işlemekte oldukları (kötülükler) kalplerini paslandırmıştır” (Mutaffifin, 83/14) ayeti Ebu Hureyre’den naklettiği bir hadise göre Resulullah (sav)’ın: Kul bir günah işledi mi onun kalbinesiyah bir nokta konulur. o bunu tevbe ve istiğfar ile koparıp attığı zaman kalbi cilalandırılır. Ancak tekrar günah işlerse siyah noktaları artırılır. Nihayet onlar kalbini tamamen kuşatır. İşte bu Yüce Allah’ın Kur’an’’da buyurduğu pastır” şeklindeki beyanıyla açıklığa kavuşmuştur.
b)Müphemin Tafsili
Mübhem kavramı, “insan, melek ve cin gibi varlıkların yahutta bir topluluk veya kabilenin veya bir kelime ve nitelemenin Kur’an’da açık değil de ism-i işaretler, ism-i mevsullar, zamirler, cins isimleri, belirsiz zaman zarfları ve belirsiz mekan isimleriyle zikredilmesi anşaşılmaktadır.” Görüldüğü gibi müphem lafızlar anlam bakımından bir belirsizliği ve anlaşılmazlığı ifade etmektedir. Örnek 1:
حَافِظُواْ عَلَى الصَّلَوَاتِ والصَّلاَةِ الْوُسْطَى وَقُومُواْ لِلّهِ قَانِتِينَ
“Namazları (özellikle) orta namaza devam edin” (Bakara, 2/238) ayetindeki orta namazdan maksadın ne olduğu açık değildir. İşte Resulullah (sav)’ın: “Orta namaz ikindi namazıdır” sözü, bu müphemiyeti ortadan kaldırıp ayeti anlaşılır hale getirmektedir. Örnek 2:
لِّلَّذِينَ أَحْسَنُواْ الْحُسْنَى وَزِيَادَةٌ…
“Güzel davrananlara daha güzel karşılık, bir de fazlası vardır…” ayetindeki “ziyade” Hz. Peygamber’in hadisine göre müminlerin cennette Allah’ın cemalini görmeleridir. Çünkü Suhayb Peygamberimizin: “Cennetlikler cennete girince Yüce Allah: “Daha fazla bir şey ister misiniz?” buyurur ve sonra onlara cemalini gösterir. Artık onlar orada Rablerine bakmaktan daha sevimli bir nimete mazhar olmazlar” dediğini sonra da söz konusu ayeti okuduğunu nakletmektedir.
c)Mutlakın Takyidi
Mutlak, “Herhangi bir lafzın anlam yönüyle kayıt altına alınmaması, bir başka kelime ya da niteleme ile belirgenliştirilmemesi” demektir. Dolayısıyla mutlakın takyid edilerek belirgin hale getirilmesi kaçınılmazdır. Örnek 1:
وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُواْ أَيْدِيَهُمَا جَزَاء بِمَا كَسَبَا نَكَالاً مِّنَ اللّهِ وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
“Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık bir ceza ve Allah'tan bir ibret olmak üzere ellerini kesin. Allah izzet ve hikmet sahibidir.” (Maide, 5/38) şeklinde mutlak bir hüküm ortaya koyan Kur’an ayetini, Hz. Peygamber: “Sağ elin bilekten kesileceğini” zikretmek suretiyle kayıtlamış olmaktadır. Örnek 2:
…فَاقْرَؤُوا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْآنِ…
“…Artık bu Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun…” (Müzzemmil, 73/20) ayetini, Hz. Peygamber’in: Fatihasız namaz olmaz” hadisi takyid ederek, namazda farz olan kıraatin Fatiha Suresi olduğunu ifade etmektedir.
d)Müşkilin Tavzihi
Sözlükte “karışık olan” anlamına gelen müşkil kavram olarak da, Kur’an’ın bazı ayetleri arasında ihtilaf ve tezat gibi görünen hususlar diye tanımlanabilir. Aslında Allah’ın kitabında böyle bir şeyin bulunması düşünülemez. Mesela:
وَإِن مِّنكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْمًا مَّقْضِيًّا
“İçinizden, oraya uğramayacak hiçbir kimse yoktur. Bu, Rabbin için kesinleşmiş bir hükümdür.” (Meryem, 19/71) buyrularak, istisnasız herkesin cehenneme gireceği belirtilmekte, bir çok ayette ise,
إنَّ اللَّهَ يُدْخِلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ إِنَّ اللَّهَ يَفْعَلُ مَا يُرِيدُ
“Allah, inanan ve iyi işler yapanların, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır” (Hacc, 22/14) denilmektedir. Tabiatıyla bu da ilk bakışta bir çelişki gibi görünmektedir. İşte Hz. Peygamber: “(ayette geçen) vurud lafzı girmek manasınadır. Ne günahsız ne de günahkar, cehenneme girmeyen hiç kimse kalmayacaktır. Ancak cehennem müminlere, Hz. İbrahim’e olduğu gibi serin ve selamet olacak, hatta cehennem ateşi onların serinliğinden dolayı feryat edecektir. Sonra Yüce Allah müttakileri kurtaracak, zalimleri ise öyle diz üstü çökmüş olarak cehenneme atacaktır” diyerek, bu müşkili yani ayetler arasındaki çelişki zannını ortadan kaldırmak suretiyle muhtemel sorunu çözmüştür.
2. a.Sahabiler Kur’an’ı ayet ayet baştan sona tefsir etmiş değillerdir. Çünkü onlar, kur’an’ın tümünü tefsir etmeye ihtiyaç duymuyorlardı. Bu yüzden yaptıkları açıklamalar, garip, müphem, müşkil ve mücmel lafızlarla sınırlı idi.
b. Tefsirdeki yöntemleri, ayeti ayetle, Hz. Peygamber’in sünneti ve nuzül sebepleri ile açıklamaktan ibaretti.
c. Zaman zaman sahabiler arasında bir kısım ihtilaflar ortaya çıkmıştır. Ancak bu ihtilaflar tezat ihtilafı olmaktan ziyade tenevvü (çeşitlilik) ihtilafı idi.
d. Ahkam ayetlerini geniş bir tahlile tabi tutarak hüküm istinbatında bulunmuş değillerdi. Dolayısıyla hüküm ayetleriyle ilgili ictihadlara pek rastlanmıyordu.
e. Tefsir bu dönemde henüz tedvin edilmiş değildi. Yani Kur’an’a yönelik beyanlar hala şifahi nakil yoluyla devam ediyordu.
Meşhur Sahabi Müfessirler
Tefsir ilminde şöhrete ulaşan sahabiler: Hz. Ebu Bekr, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Abdullah B. Abbas, Abdullah b. Mes’ud, Ubey b. Ka’b, Zeyd b. Sabit, Abdullah b. Zübeyr, Ebu Musa el-Eş’ari.
3. 1.Sahabe Tefsiri, kendilerine manası kapalı gelen ayetlerle sınırlı kalmışken, tabiiler döneminde Kur’an’ın bütünü tefsir edilmeye başlanmıştı.
2. Tabiun döneminde Kur’an bir taraftan baştan sona ayet ayet tefsir edilirken, diğer taraftan da ortaya konulan görüş ve iddaaların delillendirilmesi için bazı kelime ve tabirlerin izahına geniş yer verilmiştir.
3.Tabiun tefsirinde kelime açıklamaları yanında, geniş fıkhı izahlar, ayetlerden istinbat (bir müctehid veya fakihin zekâ ve dirayetini kullanarak anlayış gücü ve ictihadiyle nasların gizli mana ve hükümlerini açığa çıkarması) ve istidlal (Bir konuda kanıtlara dayanarak sonuç çıkarma) yoluyla çıkarılan hükümler ve tarihi bilgiler de yer almıştır.
4.Şiirle istişhad (Birisinin şahidliğini istemek) metoduyla bazı garip kelimeleri şerh ve izah etmek de bu dönemin bir başka özelliğidir.
5.Tabilerin, Kur’an’da geçen kıssalarla manası müphem olan ayetlerin tafsilatını öğrenebilmek için Ehl-İ Kitap alimlerine müracaat ettikleri bir vakıadır. Dolayısıyla İsrailiyat denilen gayr-i İslami bilgiler, bir önceki döneme kıyasla daha çok bu devirde Kur’an tefsirine girmiştir.
6.Bu dönemde de tefsir, henüz tedvin (toplamak, bir araya getirmek) edilmiş değildi. Tefsire dair haberler yine şifahi nakil yoluyla aktarılmıştır. Ancak bu haberler, Mekke, Medine ve Kufe gibi belli başlı ilim muhitlerinde yerleşmiş olan ashabın ileri gelenleri tarafından rivayet edilmiş; böylece tabiun dönemindeki rivayetlerde bir ekolleşme meydana gelmiştir.
Mekke, Medine, Kufe Medresesi.
4. 1.Kendilerine verilen izinden sonra ashab öncelikle zayi olur endişesiyle hadisleri yazmaya başlamıştı.
2.bu konuda ileri sürülebilecek bir diğer sebep de, Kur’an’ın ilk muhataplarının ümmi bir topluluk olmasıdır.
3.İlk muhatap kitlenin yazıdan ziyade hafızalarına güvenmeleri. Araplar binlerce beyitlik şiirleri ezberliyorlardı.
4.Yazı malzemelerindeki zorluk ve sıkıntılar da sözü edilen tedvinin gecikme sebeplerinden biri sayılabilir.
1.Mukatil b. Süleyman, et-Tefsiru’l-Kebir
2.Süfyanu’s-Sevri, Tefsiru’s-Sevri
3.Yahya b. Sellam, Tefsiru Yahya
4.Ferra, Meani’l-Kur’an
5.Ebu Ubeyde, Mecazu’l-Kur’an
6.Abdurrezzak b. Hemman, Tefsir
5. a) Mekke toplumunda katı bir putperestlik inancı ve kabileci, maddeci, hazcı bir ahlak ve hayat anlayışı hakim olduğu için bu dönemde nazil olan surelerde ağırlıklı olarak Allah’ın birliğine, kudretine ve lütufkarlığına, ahiret gününe ve ba’s, haşir, amellerin karşılığı gibi ahiret meselelerine dair ayetlerle insanlarda merhamet ve feragat duygularını geliştirmeyi, temel haklar bakımından insanlığın eşitliği fikrine dayalı bir ahlak bilinci oluşturmayı hedefleyen ayetler geniş yer tutar.
b) Geniş ölçüde diyalektik bir yöntemin hakim olduğu Mekki surelerde putperestlerin tutumlarının gün geçtikçe olumsuzlaşmasına paralel olarak üslubun da giderek sertleştiği görülür.
c) İlk nazil olan surelerde kısa hacimlerinin gereği olarak konuların esasına dair özlü açıklamalar yapılmış, zamanla surelerin genişlemesi nisbetinde bildirimlerde ayrıntılara gidilmiştir.
d) “Dinin ana gayeleri” (makasıdü’ş-şeria) denilen ve bütü n dinlerin ortak amaçları olarak görülen din, can, akıl, mal ve nesebin korunması hususundaki temel hükümlerle fazilet ve ahlak prensipleri de Mekki surelerin ağırlıklı konularındandır.
e) Daha çok Mekke döneminin ortalarında nazil olmaya başlayan ve hacimleri gittikçe genişleyen surelerde Araplar’ın en azından bir kısmı hakkında bilgi sahibi oldukları Nuh kavmi, Ad, Semud, İsrailoğulları gibi eski kavimlerle onlara gönderilmiş olan peygamberlerin hayatından ibret ve ders almaya değer bilgiler verilerek Hz. Muhammed’in davet ettiği dindeki temel ilkelerin bütün peygamberlerin tebliğlerinde yer almış evrensel ilahi hakikatler olduğu, önceki peygamberlerin de tebliğ faaliyetleri sırasında Hz. Muhammed’in çektiklerine benzer sıkıntılar yaşadıkları ve bunlara göğüs gerdikleri donların davetlerini kabul edenlerin kurtuluşa erdikleri İnkar edenlerin ise Allah’ın mutlak yasası (sünnetüllah) gereğince helak olup gittikleri bildirilir.
f) Resulullah’ın kendisini himaye eden amcası Ebu Talib’i ve zevcesi Hz. Hatice’yi kaybettiği, öte yandan Mekkeliler’in küçümseme ve alaylarının düşmanlık ve eziyete dönüştüğü, bu sebeple yeni bir sığınak aranmaya başlandığı Mekke devrinin son yıllarında Mekke Arapları’nın dışında yeni muhataplar da söz konusu olduğundan bu dönemde gelen surelerin üslup ve muhtevasında kısmı bir değişiklik olduğu görülmektedir.
g) Yüksek bir edebi zevkin hakim olduğu Mekke ortamında nazil olan surelerin fesahat ve belağat değeri de çok yüksektir.
Dostları ilə paylaş: |