Tercemesi tarafımızdan yapılmıştır. Allah razı olsun, demeyi unutmayın!



Yüklə 372,66 Kb.
səhifə4/7
tarix11.08.2018
ölçüsü372,66 Kb.
#69036
növüYazı
1   2   3   4   5   6   7

82- Ebu Muhammed (Rahimehullah) dedi ki: İlmi Allahu Teâlâ'nın haklarında kat'î olarak Cennetlik olduklarına ve âdil olduklarına tanıklık ettiği, Teâalâ'nın kendilerinden razı olduğu136 olduğuna tanıklık ettiği, kalplerinde mevcut olanı bilip de üzerlerine sekîne indirdiği kimselerden alanlar, doğru bir biçimde fıskın taammüdünden halas olurlar. Çünkü fısk ve sekînet aynı kalpte bir araya gelemezler. İşte bu, ilimde en yüksek derecedir, ayakların en sağlam basmasıdır ve ilim sıfatına en layık olandır. İlmi, onlardan sonra gelen137 ve adaleti de, naklinin138 sıhhati de, Allah azze ve celle katındaki adaleti de, itikadının139 derecesi de kesin olmayan kimselerden alanlar; haklarında sadece hüsnü zan beslenen, bâtınını ise en iyi Allah'ın bildiği kimselerden alanlar var ya, işte bu, tâbiînin ve daha sonra gelenlerin sıfatıdır. Onların sahabeden daha âlim olmaları hiçbir biçimde mümkün değildir. Onların tâbiînden daha âlim olmaları caizdir çünkü tabiînin sıdkı, naklinin sıhhati ve Allah (azze ve celle) katındaki adaleti hakkında, bizim ve onların sahabenin Allah katındaki adaletine ve sıdkına dair verdiğimiz kesin hüküm gib kat'î bir hüküm yoktur. Çünkü Allah katında adâlet ancak sıdk ile olur şüphesiz. Özellikle de Allahu Teâalâ'nın şu âyeti bunu beyan etmektedir: (8. Bir de göç eden fakirlere aittir ki yurtlarından ve mallarından çıkarılmışlardır, Allah'ın lütuf ve rızasını ararlar; Allah'a ve Resulüne yardım ederler. İşte doğru olanlar onlardır.

9. Ve onlardan önce o yurda yerleşen imana sarılanlar kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden ötürü göğüslerinde bir ihtiyaç duymazlar. Kendilerinin ihtiyaçları olsa dahi, onları öz canlarına tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar umduklarına erenlerdir.

10. Onlardan sonra gelenler derler ki: "Rabbimiz, bizi ve bizden önce inanan kardeşlerimizi bağışla, kalplerimizde inananlara karşı bir kin bırakma! Rabbimiz! Sen çok şefkatli, çok merhametlisin!") [Haşr: 8-10. âyetler]. Allahu Teâlâ, onların sıdkına ve felahına şehadet etmiştir.
83- Ebu Muhammed (Rahimehullah) dedi ki: İşte bu, ilmin dereceleridir. Çünkü ilmin zikretmiş olduğumuz mânâsı, zaruri olarak insanların en âlim olanının onların içinde Resûlullah (SAV)'den en çok sünnet/hadis derleyen ve onları en iyi kayıt altına alan ve onların anlamlarını en çok zikreden/hatırlayan ve onların sahihlik derecesini en iyi idrak eden, insanların hangi konularda icmâ ettiğini ve hangi konularda ihtilaf ettiklerini en iyi bilen kimse olmasını gerektirir. Sahabeden (Radıyallahu anhum) sonra bu sıfatta Muhammed bin Nasr el-Murûzi'den daha kâmil kimse bilmiyoruz. Eğer bir kavil sahibi “Ne Resûlullah (SAV)'in ne de Ashabının nezdinden böyle bir hadis vardır” dese ama böyle bir hadis, Muhammed bin Nasr'ın nezdinde mevcut olsa, o hadis doğru olurdu.140
84- Fıkhın mânâsı ise Kur'ân âyetleri, Resûlullah (SAV)'den gelen ahkama dair sahih hadisler hususunda bilinçli olmak, bilmek ve dikkatli olmaktır. Bu, Allah azze ve cellenin, kullarından dilediğine verdiği bir derecedir. Resûlullah (SAV) buyurdu ki: “Kendisinden daha fakih olanlara fıkıh taşıyan nice insan vardır”. Yine Nebî (AS) buyurdu ki: İşitenden daha bilinçli olan nice tebliğ edilen kişi vardır”. Ev kemâ gaale aleyhisselam.
Ebu Muhammed (Rahimehullah) dedi ki: Bu da gösteriyor ki, sonradan gelenlerin içerisinde, önceden gelenlerin çoğundan daha fakih olan kimseler vardır. Bu da aynen Nebî (SAV)'in kelâmının mânâsıdır.
85- Ebu Muhammed (Rahimehullah) dedi ki: Bahsi geçen âlimlerin, fakihlerin, selefin, halefin ve diğerlerinin kitaplarını okuyan kimse, onlardan kimin daha fakih olduğuna yakînen vâkıf olur. Onlardan/âlimlerden sadece birinin reyi ile kendini kısıtlayan kişi asla bunu bilemez. Çünkü o, bilmediği bir şey hakkında bilmediği bir şeyle hüküm vermektedir ki bu da helal olmayan bir zulümdür. Onların en fakihi, Kur'ân'ın hükümlerine, Resûlullah (SAV)'den gelen sahih hadisin hükümlerine tâbi olmada en kuvvetli olan; kendi reyinden ve zannı ile kesin hükümler vermekten en uzak olan; başkalarını dışlayarak sadece hocalarını taklit edenlerin tutumundan en uzak olandır. Malik ve Ebu Hanife yaklaşık olarak bu mânâyı almışlardır. Şöyle ki Malik, hadis hususunda Ebu Hanife'den daha kudretlidir ve Ondan daha hâfızdır; hadis cihetinden daha sahihtir ve daha sağlamdır. Ebu Hanife ise diğerinin sisteminde mevcut olan kıyastan daha fazla uzak durandır ve reyler ile hüküm verme141 amelini ondan daha çok işleyendir.
86- İçlerinde fıkıh sıfatını en çok hak eden zat Davud bin Ali'dir. Çünkü o, sünnetleri ve icmâı asla birbirinden ayırmaz, kesinlikle reyini söylemez ve hiç kimseyi taklit etmez. Sonra Ahmed bin Hanbel'dir. İmam Hanbel, sünnetleri/hadisleri, sahabe ve tâbiîn kavillerini bilme alanındaki enginliğine142 rağmen, takvasının ve verâsının çokluğu nedeniyle az sayıda fetva vermiştir. Sonra Şafiî'dir ki O, karışık kavilleri tenkit eden/inceleyen, karışık fetvaları temyiz eden ve Rey ormanından143 sünneti temyiz eden, istihsan ormanından delili/burhanı çıkarmayı bilen, hocalara taassubu ve herkesin kendi beldesini üstün görmesini nehyeden, her ne olursa olsun Resûlullah (SAV)'den gelen sahih hadise ittibâ etmeye çağıran144 bir zattır. Müminler kardeştir. Allah katında onların en keremli olanı, en takvalı olanıdır ve kişinin fazileti nefsinde mahfuzdur. Yine O, Kur'ân'ın sünnetlerle, âyet ve hadislerden özel olanların genel olanlarla nasıl birlikte geldiğine145 işaret etmiştir. Bu da Onun için büyük bir fazilet ve yüksek bir derece olmuştur. O, zihninin inceliği, hafızasının kuvveti, keskin anlayışı ve aklı ile tatbik ettiği bu146 menhecler ile tanınmıştır147.
87- Sonra Ahmed (Rahimehullah) da aynı yolu izledi ve O, Süneni sabiteyi çok kullanması ile ve sahih rivayetleri kaydetmedeki titizliği ile Şafiî'yi geçti. Sonra o ikisini Davud (Rahimehullah) takip etti148, bu fazileti kemale taşıdı ve bu haseneyi tamamladı149. O, Kur'ân'ın ve Resûlullah (SAV)'in kelâmının, fiillerinin, ikrarının ve tüm âlimlerin icmâsının, bu cihetlerle, evvelinden âhirine tüm şeriatleri ve inen tüm hükümleri kapsadığını150 açıkladı. Onun beyanına göre, din işlerinden hiçbiri asla unutulmamıştır ve soru soranların sordukları her soru hakkında onda, insanlardan hiçbirinin kavlini almaya ihtiyaç duyulmayacak151 şekilde bir hikmet, bir tibyan/beyan, bir nass vardır. Tüm bunların hepsi de O'nun (CC) adı ile nass olunmuştur. O'nun (CC) hükmü muhkemdir, nakıs değildir, beyanı mahzuf152 değildir. Şüphesiz ki Allahu Teâalâ, Kur'ân, Sünnet ve İcmâ dışında kıyasın da kullanılmasına, keyfî reylerin ortaya atılmasına, zan ile hüküm verilmesine ve de yeni bir şerîat icat edilmesine yönelik bir ihtiyaç yaratmamıştır. Sonra O (Ahmed), bu cümlesini tafsil etmiş ve tefsirindeki vaadini tam olarak yerine getirmiştir. O, bunu yeterli derecede153 açıklamıştır. Bu da Onun için bereketli bir derece olmuştur. Allah azze ve celle bu hazineyi154 Ona tahsis etmiştir ve Ona bahşetmiştir. Eskileri ona ilhak etti; sonradan gelenleri düzeltti/iyileştirdi155; yalnızca Kur'ân'a ve Sünnete tâbi olma hususunda Sahabenin ve tabiînin (Radıyallahu anhum) gizlenen amellerini ihya etti; dinde rastgele davranmanın fasidliğini beyan etti. Dine dair156 bir meseleyi Kur'ân'dan157 almak ama o hususta sahih hadisi terketmek; benzer bir konuda ise sahih hadisi almak ama Kur'ân'ı yok saymak; başka benzer bir meselede ise kavil beyan edenleri takip etmek ama o hususta Kur'ân'da ve Sünnette mevcut olan nassları terk etmek; benzer başka bir meselede kıyası delil almak ama o husustaki ayetleri, hadisleri ve kavilleri yok saymak; başka benzer bir meselede müftünün istihsanını almak ama o hususta mevcut olan nassı, kıyası veya selefin kavlini yok saymak gibi gelişigüzel davranışlar fasid davranışlara örnek olarak gösterilebilir. O (Ahmed) böylece hak ve insaf ehli içinde ecir almayı hak etmiştir, şâz olma durumuna ve hilafa karşı hakkı ikame etmiştir. Böylece O, yaşadığı süre zarfında cömertliğin hasletlerini toplamış ve büyük bir başarı elde etmiştir158. Bu, Allah'ın fazlıdır ve onu dilediğine ihsan eder.
88- Pek çok fetvasında hata etmiş olsa bile şüphesiz ki ismet/masumiyet sıfatı Resûlullah (SAV)'den sonra kimseye verilmemiştir. Tüm dikkat çektiğimiz nitelikler itibarıyla Onun yüksek bir makamı, yüce bir konumu vardır ve bu nedenle fıkıhta önde olmayı hak etmektedir. Ama bu159, Onun taklit edilmesini gerektirmez/vacip kılmaz. Çünkü az önce zikrettiğimiz gibi, Resûlullah (SAV)'den sonra kimseye ismet/masumiyet sıfatı verilmemiştir. Pek çok meselede isabet etse bile, hata yapması muhtemel bir kimsenin taklit edilmesi de helal olmaz. Şafiî160, kıyas ile kavil verip de kıyas uğruna Kur'ân ve Sünnet nasslarını terk edenlerin bile yapamadığı kadar kıyas tertip etmiştir. Ama bu durum, bize göre Onun faziletlerinden değil, aksine Onun yanılgılarındandır.
89- Hıfz kavramı ise hadis lafızlarının kaydedilmesi/zihinde saklanması, bunların düzgün bir biçimde zikredilmesi ve senetlerinin bilinmesidir. Bu, Buhari, Müslim, Tirmizî161, Nesâî, Ebu Davud, İbni Ukde162, Dârekutnî, Ukaylî, Hâkim ve benzerleri gibi hadis hafızlarının sıfatıdır. Bu hadis hafızları bu hususta, Ahmed hariç, daha önce zikri geçen imamlardan daha öndedirler. Sadece Ahmed, hıfz hususunda bu hadis hafızları ile aynı mertebededir. Tevfik, Allah iledir.
90- Allah sizi taati ile said kılsın. Hakkında sual ettiğiniz sorunun cevabının hakikati budur. Bu cevap, apaçık burhan ile ve parlak delil ile verilmiştir. Bu cevap, ne taassup ile ve ne de hevaya uyarak verilmiştir. Bundan Allah'a sığınırız. Allah bize yeter ve O, ne güzel vekildir! Allah, kulu ve resûlü, nebîlerin hâtemi Muhammed'e çokça salatu selam kılsın!
Aliyy ve Azîm olan Allah'tan başka hiçbir güç ve kuvvet yoktur.
İşbu eserin tamamlanması 23163 Safer 763164 Çarşamba gününe denk gelmiştir.
İşbu eseri kullarından, O (CC)'nun rahmetine ve mağfiretine en fazla muhtaç olan Arkatî bin Receb kaleme almıştır. Allah onu ve sâir tüm Müslümanları affetsin. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'ındır. 'Lâ ilâhe illAllah'. Tektir. O'nun ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Hamd O'nundur. O, her şeye kadîrdir. Yarattıkları adedince, Zâtının rızası ile, Arş'ının ağırlığı ile ve kelimelerinin sayısınca Hamd O'nundur.
Allah bize yeter ve O, ne güzel vekildir.

Allahu Teâalâ buyurdu ki: “Ey iman edenler, Allah'a takvasının hak ettiği biçimde takva ediniz”. İbni Mes'ûd ve diğerleri dediler ki: Takvasının hak ettiği biçimde demek, gücünüz yettiği ölçüde Allah'a itaat edilmesini, isyan edilmemesini; O (CC)'nun zikredilmesini, unutulmamasını; O (CC)'ya şükr edilmesini, nankörlük/küfür edilmemesini içermektedir. Şüphesiz ki Allah, hiçbir nefsi, güç yetiremeyeceği şeyle mükellef kılmaz. Her nefsin yapıp ettiği kendi lehinedir veya yine kendi aleyhinedir. Allahu Teâalâ buyuruyor ki: “İman edip salih ameller işleyenler var ya, hiçbir nefsi güç yetiremeyeceği şeyle mükellef kılmayız. İşte bunlar Cennet ashabıdır ve onlar orada ebedîdirler”. Yine Allahu Teâalâ buyuruyor ki: “Ölçüyü ve tartıyı tam olarak adaletle tutun. Hiçbir nefsi güç yetiremeyeceği şeyle mükellef kılmayız”.



HAL TERCEMELERİ
Not: Üstad Ahmed Ratib en-Neffah, Muhakkik Üstad Muhammed Sağıyr Hasen el-Ma'sûmî'nin hazırlamış olduğu hal tercemelerini tetkik etmiş sonra da eklenmesini zaruri gördüğü yerleri parantez içerisinde vermiştir. “Siyer-i A'lâmin-Nubelâi” adlı eserde biyografisi geçen zatlardan, zikredildikleri Siyer numarası belirtilmek kaydıyla, özet olarak bahsedilmiştir.
İbrahim bin Muhammed bin Ebî Yahya Ebu İshak el-Eslemî Mevlâhum: Medineli fakihtir. İbni Şihab'dan, Muhammed bin Münkedir'den, Yahya bin Said'den ve daha pek çok kimseden hadis almıştır. Birisi dışında herkes onu zayıf görmüştür ve hadisini terk etmişlerdir/almamışlardır. (Siyer 8: 297)
İbrahim bin Yezid bin el-Esved en-Nehaî: Mezhaclı Ebu İmran. Dürüstlük, doğru rivayet ve hadis hıfz etme açısından tabiînin büyüklerindendir. Kûfe ehlindendir. Haccac'dan gizlenerek ölmüştür. Salah es-Safedî Onun hakkında şöyle demiştir: “Irak'ın fakihidir. Bir mezhebi olan müctehid bir imamdı”. Ölüm haberi Şa'bi'ye ulaşınca dedi ki: “ Allah, ondan sonra onun gibisini bırakmamıştır”. Hicretin 46. senesinde doğmuştur. Hicretin 96. senesinde de vefat etmiştir. (Rivayet Eden Kaynak: Doktor Mustafa el-Han'ın Tahkîki) [Siyer 4: 520]
İbni Ebî Hazim: Ebu Temmam Abdulaziz bin Ebî Hazim Seleme bin Dinar. Fakih imamdır. Malik'in ashabının ileri gelenlerindendi. Babasından, Zeyd bin Eslem'den, Yahya bin Said'den, Urve bin Hişam'dan ve diğer bir kısım insandan hadis almıştır. İmam Ahmed bin Hanbel ile ilgili olarak şöyle denildiğini anlatmıştır: “Medine'de Malik'ten sonra ondan daha fakihi gelmemiştir”. Hicretin 184. senesinde secde halinde iken vefat etmiştir. (Siyer 8: 331)
İbni Ebî Zi'b: O, Ebul-Hâris Muhammed bin Abdurrahman'dır. Hadis ravileri aarsında yer alan bir tabiîdir. Medine ehlindendir. İnsanların en kemal sahibi ve en faziletlilerinden biri idi. Hicretin 80. senesinde doğmuş ve hicretin 158. senesinde vefat etmiştir. (Kaynak: Siyer 7: 139)
İbni Ebî Leylâ: Muhammed bin Abdurrahman bin Ebî Leylâ el-Ensârî Ebu Abdirrahman. 33 (otuz üç) yıl Kûfe kadılığı yapmıştır. Bu görevi önce Emeviler için sonra da Abbasiler için icra etmiştir. Güzide şahsiyetlerden biridir. Şa'bî'den, Atâ'dan ve Nafi'den rivayette bulunmuştur. Şube, iki Süfyan ve Veki' de kendisinden rivayette bulunmuşlardır. Bu zatlar, İbni Ebî Leylâ'yı sika olarak görmüşlerdir ve hıfzı açısından Ondan bahsetmişlerdir. Iclî dedi ki: “Fakih idi”. Sünneti Caizi-l Hadis'in sahibidir. Hicretin 148. senesinde vefat etmiştir. (el-Fikrus-Sâmî, 2. çeyrek, Sayfa: 191) [es-Siyer 6: 310].
İbni Cüreyh: Ebu-l Velîd bin Abdilmelik bin Abdilaziz. Mekke Hareminin fakihidir. Mekke'de tasnifleri tasnif eden ilk kişidir. Hicretin 80. senesinde Mekke'de doğmuş ve hicretin 150. senesinde yine orada vefat etmiştir. Kaynak [es-Siyer 6: 325].
İbni Sirin: Muahmmed bin Sirin el-Basrî, velâ yoluyla el-Ensârî. Basra'da kendi döneminin din ilimleri imamıdır. En aziz yazarlar içerisinde yer alan bir tâbiîdir. Hicretin 33. senesinde Basra'da doğmuş ve hicretin 110. senesinde yine orada vefat etmiştir. Babası, Enes'in azatlı kölesi idi. Fıkıh öğrenmiş, hadis rivayet etmiş, verâ ve rüya tabiri ile meşhur olmuştur. (Kaynak) [es-Siyer 4: 606].
İbni Şübrüme: Abdullah bin Şübrüme ed-Dabiyy. Kûfe kadısı Ebu Şubrume el-Kûfî'nni babasıdır. Güzide şahsiyetlerden biridir. İffetli, sika, şair, güzel ahlaklı ve cömert bir fakih idi. Hicretin 144. senesinde vefat etmiştir. (el-Fikrus-Sâmî, 2. çeyrek, Sayfa: 189). [es-Siyer 6: 347].
İbni Ukde: Ebu-l Abbas Ahmed bin Muhammed bin Said el-Kûfî. Hadis alanının temel direklerinden biridir. Ezberleme konusunda âyet (harikulade/olağanüstü) idi. Dârekutnî dedi ki: Bağdat ehli, İbni Mes'ûd (RA)'ın yaşadığı dönemden İbni Ukde'nin dönemine kadar Kûfe'de Ondan (İbni Ukde'den) daha hafız (hadis hafızı) birinin görülmediği noktasında icmâya varmıştır. Ayrıca O, zayıf ve güçlü hadisleri de topluyordu ve gruplandırıyordu. Bazıları onu zayıf görmüşlerdir. [es-Siyer 15: 340].
İbni Kasım: Abdurrahman bin Kasım el-Mısrî. Ebu Abdullah. Zühd ve ilmin arasını cem' eden bir fakihtir. Hicretin 132. senesinde Mısır'da doğmuştur. Hicretin 221. senesinde yine Mısır'da vefat etmiştir. Kendisi, Malik'İn öğrencilerindendir. (Kaynak) [es-Siyer 9: 12].
İbni Kinâne: Ebu Amr Osman bin İsa bin Kinâne. İbni Abdilberr onun hakkında şöyle demiştir: “Medine fakihlerindendir. Malik'ten ilim almıştır. Rey ona galip gelmiştir. Onun hadis alanında zikri geçmez”. Şirazî demiştir ki: “Malik onu, Ebu Yusuf ile münazara için Reşid'in huzuruna götürüyordu”. Malik'in vefatından sonra Onun halkasında oturan odur. Denilmiştir ki: “Hayır, o halkada ilk oturan Yahya bin Malik olmuştur. İbni Kinâne'den sonra oraya oturan ise Abdullah bin Nafi es-Sâiğ olmuştur”. İbni Kinâne, hicretin 186. senesinde vafeta etmiştir. [Tertîbu-l Medârik 1: 292].
İbni Mâcişûn: Allâme fakih Ebu Mervan Abdulmelik bin el-İmam Abdulaziz bin Abdullah bin Ebî Seleme bin el-Mâacişûn et-Teymî Mevlâhum. İmam Malik'in öğrencisidir. İbni Abdilberr demiştir ki: “fasih bir fakih idi. Yaşadığı dönemde kendisine karşı, öncesinde ise babasına karşı fetva verilmiştir. Kendisi âmâ idi. Âhir ömründe âmâ olduğu söylenmiştir. Hicretin 213. senesinde vefat etmiştir. Hicretin 214. senesinde vefat ettiği de söylenir. [es-Siyer 10: 359].
İbni Nafi: Abdullah bin Nafi, Mahzumoğullarının azatlı kölesidir. Malik ve Onun gibi zatların çevresinde fıkıh edinmiştir. Muvatta hakkında bir tefsiri/yorumu vardır. Onu kendisinden Yahya bin Yahya rivayet etmiştir. Hadis hususunda muhtelefun fihtir. Hicretin 186. senesinde vefat etmiştir. (el-Fikrus-Sâmî, 2. Çeyrek, Sayfa: 216]. [En doğrusu Onun hicretin 206. senesinde vefat etmiş olmasıdır. Es-Siyer 10: 371].
İbni Vehb: Ebu Muhammed Abdullah bin Vehb el-Mısrî. Malik ashabının imamlarından bir fakihtir. Hafız, âbid, sika ve müctehid idi. Hicretin 125. senesinde Mısır'da doğmuştur. Hicretin 197. senesinde yine Mısır'da vefat etmiştir. Kaynak [es-Siyer 9: 223].
Ebu İshak el-Fezârî: Ebu İshak İbrahim bin Muhammed el-Fezârî el-Kûfî. Hafızdır, güzide şahsiyetlerden biridir. Çok hadisi vardır. Fakihtir. Hicretin 185. senesinde vefat etmiştir. (el-Fikrus-Sâmî, 2. Çeyrek, Sayfa: 199) [es-Siyer 8: 473].
Ebu Sevr: İmam Ebu Sevr İbrahim bin Halid bin el-Yeman el-Kelbî el-Bağdâdî. Fakihtir. Müctehidlerden biridir. Hicretin 240. senesinde Bağdat'ta vefat etmiştir. (el-Fikrus-Sâmî, 3. Çeyrek, Sayfa: 13) [es-Siyer 12: 72].
Ebu Hanife: Numan bin Sabit. Hanefîliğin imamı ve mezhebin sahibidir. Müctehid muhakkik fakihtir. Dört imamdan biridir. Hicretin 80. senesinde Kûfe'de doğmuştur ve orada yetişmiştir. Şafiî demiştir ki: “İnsanlar fıkıhta Ebu Hanife'ye muhtaçtırlar”. Hicretin 150. senesinde Bağdat'ta vefat etmiştir. (Kaynak) [es-Siyer 6: 390].
Ebu-d Derdâ: Uveymir. Âmir el-Ensârî el-Hazrecî de denilmiştir. Bedir günü İslam'a girmiştir. Uhud harbini görmüş ve o savaşta büyük cesaret göstermiştir. Resûlullah (SAV), Uhud günü Onun hakkında şöyle buyurmuştur: “Ne güzel süvaridir Uveymir!”. Yine Nebî (SAV) şöyle buyurmuştur: “O, ümmetimin hakîmidir”. Muaviye Onu, Ömer'in hilafeti döneminde, Dimeşk yöresine vali olarak atamıştır. Osman'In hilafeti döneminde de ölmüştür. (Kaynak) [es-Siyer 2: 335].
Ebu Zübeyr: Muhammed bin Müslim. Dört zirve şahsiyetten hadis almıştır. Hadis hafızı ve sika idi. Hicretin 126. senesinde vefat etmiştir. (Kaynak) [es-Siyer 5: 38].
Ebu Salih: Zekvan es-Semmân ez-Zeyyat el-Medenî. Sikadır. Hadisi müstakimdir. Dört çocuğu da kendisinden hadis rivayet etmişlerdir. (Kaynak) [es-Siyer 5: 36].
Ebu-t Tufeyl: Âmir bin Vâsile el-Kinânî el-Leysî. Ebu-t Tufeyl. Vefatı itibarıyla Resûlullah (SAV)'i görenlerin (sahabelerin) sonuncusu idi. Âlim, sadık, şair, süvari, naklinde sika bir zat idi. Müminlerin Emîri Ali (RA)'ın şiası/taraftarı idi. Hazreti Ali ile beraber O (RA)'ın savaşlarına tanık olmuştur. Uzun bir ömür sürmüştür. Sahihtir ki vefatı hicretin 110. senesinde Mekke'de vâki olmuştur. [es-Siyer 3: 467].

Ebu Hureyre: Meşhur Sahabidir. İsmi hakkında ihtilaf vardır. 7 (yedi) senesinde Hayber yılında Müslüman olmuştur. Ashabı Suffenin önde geleni idi. Sahabe içinde en çok hadis ezberleyen ve rivayet eden kesinlikle O'dur. Sahihayn'de O'ndan mervî 609 (altıyüz dokuz) hadis vardır. Hicretin 57. veya 59. senesinde Akik'te vefat etmiştir. Medine'de vefat ettiği de söylenir. (Kaynak) [es-Siyer 2: 578].
Kadı Ebu Yusuf: İmam Ebu Hanife'nin arkadaşıdır: Yakup bin İbrahim bin Habib el-Ensârî. Hanefî mezhebini ilk yayan kişidir. Hadis hafızları içerisinde yer alan âlim bir fakihtir. Hicretin 113. senesinde Kûfe'de doğmuştur. Hicretin 182. senesinde er-Reşîd'in hilafeti döneminde Bağdat'ta vefat etmiştir. Kadıların kadısı (başkadı) olarak ilk anılan Odur. (Kaynak) [es-Siyer 8: 470].
Ahmed bin Hanbel: Ebu Abdullah eş-Şeybânî el-Vâilî. Hanbelî mezhebinin imamı ve dört imamdan biridir. Aslen Merv'lidir. Hicretin 164. senesinde Bağdat'ta doğmuştur. Kendisinin telif eserleri vardır. Bunlardan en önemlisi içinde 30.000 (otuz bin) hadis mevcut olan “el-Müsned” adlı eserdir. Mu'tasım zamanında, “Kur'an mahluktur” demekten yüz çevirdiği için 28 (yirmi sekiz) ay hapis yatmıştır. Hicretin 241. senesinde el-Mütevekkil döneminde vefat etmiştir. (Kaynak) [es-Siyer 11: 177].

Ahmed bin Said bin Hazm: Ebu Ömer es-Sadefî el-Endelusî. Büyük tarihçi, âlim, hafız Şeyh. Şahsiyetlerin isimleri hakkında yazılmış olan “Tarih-i Kebir” adlı eserin müellifidir. Hadis imamlarından biri idi. Rivayetlere özen gösteriyordu. Hicretin 350. senesinde Kurtuba'da vefat etmiştir. [es-Siyer 16: 104].
Ahmed bin Abdullah el-Cobârî: el-Coybârî şeklinde telaffuz edenler de vardır. Sahtekârlığı ile maruftur. Pis bir yalancıdır. İbni Udey demiştir ki: “O, İbni Kiram'ın isteği doğrultusunda hadis uyduruyordu”. [Mîzânu-l İ'tidâl 1: 106].
Ahmed bin Muhammed el-Esrem, Ebu Bekr, et-Tâî: Hafızdır. İmam Ahmed'in öğrencisidir. Zekî imamlardan biridir. Zehebî'nin zikrettiğine göre hicrî 260'lı yıllarda vefat etmiştir. [es-Siyer 12: 623].
Esed bin Furat: Aslen Nişaburludur. Tunus'ta ikamet etmiştir. Malik'ten Muvatta adlı eserini dinlemiştir. Irak'a göçmüş ve orada Ebu Yusuf'tan ve Muhammed bin Hasen'den ders dinlemiştir, onlardan fıkıh öğrenmiştir. İbni Kasım'a gitmiş ve ondan ahkâmı almıştır. Eşheb'den 36.000 (otuz altı bin) meseleyi toplayan el-Müdevvene'nin aslını dinlemiştir. O eserle Kayrevan'a dönmüş ve eseri orada neşr etmiştir. Kensisi, Kayrevan'da kadı idi. Sonra İbni Ağleb'in Sakaliye gazvesi için tevcih ettiği ordu onun emrine verilmiştir. Hicretin 213. senesinde orada Sarkosa kuşatmasında şehit olmuştur. (el-Fikrus Sâmî, 3. Çeyrek, Sayfa: 95) – [es-Siyer 10: 225].
Kadı İsmail bin İshak: Allâme imamdır. Şeyhülislamdır. Bağdat kadısı ve et-Tesânîf'in (Tasnifler) sahibidir. Malik'in mezhebini Irak'ta yayan Odur. Hicretin 282. senesinde ansızın vefat etmiştir. [es-Siyer 13: 339].
Eşheb bin Abdulaziz bin Davud el-Kaysî el-Âmirî. Amr'ın babasıdır. Mısırlı fakihtir. Malik'in ashabındandır. Güzide şahsiyetlerden biridir. Şafiî demiştir ki: “Ondan daha fakihini görmedim”. İbni Kasım'dan sonra Mısır reisliği kendisine verilmiştir. Hicretin 204. senesinde, Şafiî'den az bir süre sonra, 64 yaşında vefat etmiştir. (el-Fikrus Sâmî, 2. Çeyrek, Sayfa: 218) [es-Siyer 9: 500].
Enes bin Malik: Resûlullah (SAV)'in hâdimidir. Resûlullah (SAV) O'na dua etmiş ve şöyle buyurmuştur: “Allahım! Onun malını ve evladını artır ve ona verdiklerini bereketli eyle!”. Enes demiştir ki: “Sulbümden 124 (yüz yirmi dört) çocuk defnettim. Arazim her sene iki defa ürün veriyordu”. Hicretin 93. senesinde Basra'da vefat etmiştir. Menkıbeleri ve faziletleri pek çoktur. (Kaynak) .- [es-Siyer 3: 395].
el-Evzâî: Abdurrahman bin Amr. Meşhur İmam Ebu Amr. Fıkıhta ve zühdde Şam diyarının imamıdır. Hicretin 88. senesinde Baalbek'te doğmuş ve el-Bikâ'da yetişmiştir. Beyrut'ta iskan etmiş ve hicretin 157. senesinde orada geceleyin üzerine kilitlenen/kapanan hamamda vefat etmiştir. (Kaynak) – [es-Siyer 7: 456].
Bişr bin Velid el-Kindî: Fakihtir. Abdurrahman bin el-Gasil'den ve Malik bin Enes'ten ilim dinlemiştir. Ebu Yusuf'tan da fıkıh öğrenmiştir. (Mîzânu-l İ'tidal, Zehebî, Cilt: 1, Sayfa: 326) – [es-Siyer 10: 673].
Tirmizî: O, İmam Hafız Ebu İsa Muhammed bin İsa bin Sevre es-Sülemî et-Tirmizî'dir. El-Câmi' adl ıeserin musannifidir. Hicretin 279. senesinde vaft etmiştir. [es-Siyer 13: 270].
Yüklə 372,66 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin