Tevhid Akidesi 4 İmanın Rükünleri 4



Yüklə 0,84 Mb.
səhifə18/27
tarix09.01.2019
ölçüsü0,84 Mb.
#94138
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   27
    Bu səhifədəki naviqasiya:
  • Sırat

Mizan

Bu konuda İslâm alimleri şöyle demişlerdir: Hesaba-çekme işi bitince amellerin tartılması işi başlar. Çünkü tar­tı, hesaba çekildikten sonra olması gerekir. Hesaba çekil­mek, amelleri değerlendirmek içindir. Tartı ise, amellerin miktarını ortaya koymak içindir. Ki bu şekilde amellerin karşılığı tam olarak ortaya çıksın. Amellerin tartılması, peygamberler, melekler ve cennete hesapsız girenler hak­kında yoktur. Kur'ân'da tartı hakkındaki bazı ayetler:

Bu konuda şöyle buyurulur: "Kıyamet günü doğru teraziler kurarız, hiçbir kimse hiçbir haksızhğauğratıl-maz. Hardal tanesi kadar olsa bile yapılanı ortaya ko­yarız. Hesap gören olarak biz yeteriz." (Enbiya: 47)

Diğer bir ayette de şöyle buyurulur: "Tartıları ağır gelenler, işte onlar kurtuluşa ermiş olanlardır. Tartıları hafif gelenler, işte onlar, kendilerine yazık edenlerdir, cehennemde temellidirler." (Müminun: 102-103)

Başka bir ayette de şöyle buyurulur: "Ama sevab tar­tıları ağır gelen kimse, hoş bir hayat içinde olacak-tır.Tartıları hafif gelenler ise, onların yeri bir çukur­dur. O çukurun ne olduğunu sen bilir misin? O, kızgın bir ateştir." (Karia: 6-11)

Hadisi şeriflerden anlaşıldığına göre amellerin tartıl-dığı tartının gözle görülür iki kefesi olacaktır. Allah'û Te-alâ insanların amellerini ağırlıkları olan cisimlere çevirecek, iyilikleri bir kefeye, kötülükleri de diğer bir kefeye koyacaktır.

Burada şöyle bir soru akla gelebilir. Aîlah'û Tealâ in­sanların amellerinin sayısını ve şeklini iyi bildiği halde tar­tıya ne gerek vardır? Bu konuda şöyle cevap verilir:

1) Amellerin mizanda tartılmasına Allah'ın bir ihtiya­cı olmadığı açıkça bellidir. Fakat Allah'ın adeti,dünya ha­yatında insan işlerinin yürütülmesi sebeb sonuç ilişkilerine göre olduğu gibi yeniden yaratılıştan sonra meydana gelen olaylarda da birtakım kurallara göre olayların cereyanını ilahî hikmet gerekli kılmıştır. Bu şekildeki bir olaylar zin­ciriyle insan aklına düşünmekte ve hayal ettiği şeyi anla­ması da mümkün olmaktadır.

2) İnsanların itibari görünümde olan amellerinin görü­nen bir cisim haline getirilmesi mizanın ortaya konması ve amellerin orada tartılmasında insanlara, ikinci hayatın an­lamının, dünya hayatının aynen yansıması olduğunu beyan vardır. Nitekim hasad mevsimi de tohumlama ve toprağı sürme döneminin aynen yansımasıdır. Bu manayı insan oğlunun tambir şekilde anlayabilmesi için olayların bu şe­kilde cereyanı gereklidir.

Şayet böyle olmasa da; insana Allahû Tealâ'nın kendi ilminde olduğu şekilde insanları dünyada yaptığı işlere gö­re mükafatlandıracağı veya cezalandıracağı söylense ve in­sanoğlu da kendi amellerini görmeden ve kendisine bunlar hatırlatılmadan bu türlü mükafata nail olsa veya cezaya çarptırılsa bu mana ortaya çıkmaz. İşte bu şekilde amelle­rin ortaya konulması insanın kendi gözleriyle kendi yap­tıklarının neticesini âhiret gününde görüp anlaması ve mu­kayese etmesi içindir. Bundan dolayı Allah'ın hikmeti ameller için gözle görülür bir mizanın ortaya konulmasını ve bu amellerin bizzat veya amel defterleride gözle görü­lür bir hale getirilmesini gerekli kılmıştır. Hatta insanın azaları bile kendileriyle yapılan günahları ifade edeccek-lerdir. Belki amellerin kendileri de hakiki bir adalet ile ko­nuşacaklardır. Ve bu şekilde dünya hayatının sonuçlan kı­yamet gününde insanın gözleri önüne serilecektir. 75



Sırat

Sırat; lugatta "açık yol" demektir. Geçen insanı yut­tuğu için bu isim kendisine verilmiştir. Şeriatte ise sırat; "cehennemin üzerine uzatılmış bir köprüdür." Mahşer ye­rinden ayrılıp ameller tartıldıktan sonra insanlar oradan geçeceklerdir. Cennet ehli olanlar cennete yönelerek köp­rünün üzerinden geçecekler. Cehennem ehli de geçemeye-rek cehenneme düşeceklerdir.

Bu konuda Kur'ân'da ve hadislerde birçok deliller vardır. Önce Kûr'an'da ayetlere bakalım. Allah şöyle bu­yurur: "O zalimleri cehennem yoluna koyun. Onları durdurun, çünkü kendilerinden daha da sorulacaktır." (Saffat: 13-24)

Sırat köprüsü ve oradan geniş hakkında birtakım sa­hih hadislerde rivayet edilmiştir. Buharı ve Müslim'de Ebu Hureyre'den şöyle bir hadis nakledilir: "Birtakım insan­lar Rabbimizi görür müyüz? diye sordular. Rasûlullah: "Bedir olduğugece görmek hususunda itişip kakı-şır,birbirinize zarar verir misiniz?" buyurdu. Ashab da: "Hayır, ya Rasûlullah" dediler. Tekrar, "önünde hiçbir bulut yokken ayı görmek için birbirinize zarar verir misiniz?" diye sordu. "Hayır, Ya Rasûlullah" dediler.

Peygamberimiz: "İşte sizler Allah'ı böyle göreceksi­niz," buyurur. Hadisin devamında Peygamberimiz: "Cehennemde sırat (yani köprü) kurulur. Ümmetimle beraber onun üzerinden geçenlerin ilki ben olurum. O gün Peygamberden başka hiçbir kimse konuşamaz. Peygamberlerin de o günkü duaları: "Ya Allah! Sela­met ver, selamet ver (den ibaret) olur.". Cehennemde sâdânı hiç gördünüz mü? Evet, ya Rasûlullah, dediler.

Rasûlullah: İşte o çengeller sâdân dikenleri gibidir. Ancak şu varki ne kadar büyük olduklarını yalnız Al­lah bilir. İşte bunlar insanları kötü amellerinden dolayı kapıp alırlar. İnsanlardan kimi ameli sayesinde mümin kalabilen kimi de cezalanmış olandır. Sonra kurtuluşa ulaştırılır. (Müslim İman/ 299)

Sırat köprüsü üzerinden bütün insanlar geçecektir. Peygamberler, Allah'ın dostları, cennete hesaba çekilme­den giren müminler, kafirler de geçeceklerdir. Dünyada Allah'ın doğru yolu üzere yani hak dini üzere yaşayanlar ahirette sırat köprüsü üzerinden de dümdüz geçeceklerdir.

Bu konuda İmam Gazali şöyle der: "Dünyada doğru yol üzere ibadetlerini yapanlar ahiretteki sırattan da hafif­çe geçerler ve kurtuluşa ererler. Dünyadaki doğrulukdan yüz çevirenler ve isyan ederek sırtlarına günah yükünü yüklenenler sıratı ilk adım attıklarında ayakları kayıp bir­den sıçrarlar ve o anda korkudan düşünceye dalarlar.

Sırat ve cehennemi görünce kulağına cehennemin şid­detli gürültüsü gelir. Fakat insan bu zayıf haliyle kalbinde­ki korku, ayağındaki titreme, sırtındaki ağır yüklerle sırat üzerinde yürümekle mükelleftir. Bu şekilde bir insan yer­yüzünde bile yürüyemezken sırat üzerinde nasıl yürüsün. İşte bu şekilde olan bir insan sırat üzerinde yürürken kor­kudan sağa ve sola sendeleyerek cehenneme düşenlerin bağlaşmalarını işitecektir.

Bu sırada Peygamberimiz şöyle diyecektir: "Ya Rab-bi! Selamet ver, esenlik ve kurtuluş ver." Birçok insan sı­rattan cehenneme düşeceğinden cehennemin içlerinden çe­şitli pişmanlık sesleri yükselecektir. O anda insan şöyle di­yecektir: İşte korktuğum başıma geldi. Ne olaydı dünyada iken ahirete iyi ameller gönderseydim. Peygamberlerin ge­tirdiği dini kendime rehber edinseydim. Fakat kötü insan­ları dost edinmeseydim. Hatta keşke toprak olsaydım. Unutulmuş bir varlık olsaydım. Keşke annem beni hiç do-ğurmasıydı.

O an insan için çok dehşetlidir. Akıllı bir insanın bu tehlikeleri şimdiden düşünerek tedbir alması gerekir. İna­nan kimsenin yapacağı budur. Ama manmayan kimse için cehenneme gitmekten başka bir çözüm yoktur. Mümin bir kimsenin bunlardan gafil olması düşünülemez. Böyle bir ahirete hazırlık yapmakta insan gevşek davranamaz. Allah rızasını isteme konusunda insanın imanı kişiye bir güç ver­miyorsa bundan daha büyük bir hüsranda olamaz. O ger­çek iman ki kişiyi Allah'a boyun eğmeye yöneltmeli, gü­nahlardan kaçmdırmalıdır. (İhya: 4/ 542)

İnsanların dünyadaki amellerine göre sırat köprüsü üzerinden geçiş de değişik olacaktır. Bu değişikliği belir­ten bazı sahih hadisler rivayet edilmiştir. Bu hadislerde; bazı insanların, göz açıp kapayıncaya kadar, bazı insanla­rın, şimşek gibi,bazı insanların yıldızların süzülmesi gibi, bazılarının rüzgar gibi, bazılarının koşan bir at gibi, bazıla­rının insanın koşması gibi, bazılarının yürüyerek,bazıları emekleyerek, bazıları sürünerek, bazıları da geçerken eli ayağı yara bere içinde kalarak, bazılarına cehennem ateşi İsabet ederek geçeceklerdir. İnsanlardan bazılarını da ce­hennem çekecek ve onlar cehenneme düşeceklerdir.

Köprünün üzerinde insanları cehenneme çekmeye ça­lışan kancalar ve pençeler vardır. Bunlardan insanı ancak amelleri koruyacaktır. İnsanlardan bazıları bu şekilde sıratı geçerek cennete ulaşacaklardır. Bunlar dünyada güzel ameller işleyen kimselerdir. Bazıları da cehenneme düşe­rek oradan cezalarının karşılığı süresince yandıktan sonra cennete gideceklerdir.

Fakat kafirler ve münafıklar cehennemde devamlı olarak kalacaklardır. Burada şunu da söyleyelim ki sırat köprüsünden geçen müminin önünde bir nur (ışık) olacak­tır.

Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurur: "İnanmış er­kek ve kadınlara, defterleri sağdan verilmiş ve nurları önünde olarak giderken gördüğün gün onlara şöyle de­necektir: "Müjde! Bugün içlerinden ırmaklar akan, iç­lerinde temelli kalacağınız cennetler sizindir.". İşte bu,büyük kurtuluştur. İki yüzlü erkek ve kadınlar, mü­minlere: "Bizi de gözetin, nurunuzdan faydalanalım." dedikleri gün, onlara: "Ardınıza dönünde nur arayın." denir. İnananlarla münafıklar arasına, kapının içinde rahmet ve dışında azab olan SÛR çekilir. Münafıklar inananlara: "Biz sizinle beraber değil miydik" diye ses­lenirler. Onlar: "Evet öyle fakat sizler kendinizi aldat-tınız.Bize pusu kurdunuz. Allah'ın buyruğu gelene kadar dinde şübheye düştünüz. Sizi kuruntular aldattı. Sizi şeytanlar Allah'a karşı da ayarttı. Bugün sizlerden ve inkar edenlerden fidye kabul edilmez. Varacağınız yer ateştir, layık olduğunuz yer orasıdır. Ne kötü bir dönüştür. (Hadid: 12-15)

İbn-i Kesir bu ayetlerin tefsirinde şöyle der: "Allah buayetlerde kıyamet günündeki müminlere haber verirken, onların amellerine göre Önlerinde yürüyen bir nurları ola­cağını beyan etmektedir. Nitekim Abdullah b. Mesud da: "Onların nurları önlerinde yürür." ayeti hakkında "in­sanlar sırat köprüsünden geçerken amellerine göre önlerin­de nurları olacaktır. Bazılarının nuru dağ gibi, bazılarının­ki hurma ağacı gibi, bazılarınınki ayakta duran bir adam gibi olacaktır. En az nuru olanın ise bir pamuk kadar nuru olacak, bazen yanıp bazen sönecektir. Müminlerin nuru kendileriyle sırat köprüsünü geçerken önlerini aydınlata­rak yardımcı olacaktır." 76


Cennet ve Cehennem
Cennet ve cehennem yaratılmışlardır. Ve hiç yok ol­mayacaklardır. Allah onları mahlukatı yaratmadan önce yaratmıştır. Ve şu anda onlar mevcutturlar. Allah onları, sevap ve ceza sahipleri için hazırlamıştır. İnsan hayatı bu ikisinden birine varacaktır. İşte bu enson ve devamlı bir akıbettir ki bundan sonra başka bir âkibet yoktur. Cennet ve cehennem hakiki olarak maddidirler. Cennetin nimetle­ri, hissedilebilen maddi şeylerdir. Ceset ve ruh o nimetler­den bareberce faydalanırlar. Cehennem azabı da hissedile­bilen maddi bir şeydir ki ceset ve ruh her ikisi aynı anda bu cezaya çarptırılırlar.

Allah bunu birçok ayette, arap dilinin en kuvvetli ifa­deleriyle beyan etmektedir. Cennet ve cennete girenler hakkında Allah şöyle buyurur: "İnanmış olanların yüzle­ri o gün pırıl pırildır. Yaptıklarından hoşnutturlar. Yüksek bir cennettedirler. Orada boş söz işitmezler. Orada akan kaynak vardır. Orada yükseltilmiş tahtlar vardır. Yerleştirilmiş kaseler, sıra sıra yastıklar, seçil­miş yumuşak tüylü halılar vardır. (Gaşiye: 8-16)

Diğer ayetlerde de şöyle buyurulur: "Defterleri sağ­dan verilenler, ne mutlu o sağcılara! Onlar dikensiz se­dir ağaçları,salkımları sarkmış muz ağaçları, uzamış gölge altında, çağlayarak akan sular kenarlannda,bitip tükenmez ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasın­da, yüksek döşekler üzerindedirler. (Vakıa: 27-34)

Cehennem ve cehennemlikler hakkında da Kur'ân'da şöyle buyurulur: "O gün bir takım yüzler zillete bürün­müştür. Zor işler altında bitkin düşmüştür. Yakıcı ateşe yaslanırlar. Kızgın bir kaynaktan içirilirler. Semirtme­yen, açlığı gidermeyen kötü kokulu bir dikenden başka yiyecekleri yoktur.". (Gaşiye: 2-7)

Diğer ayetlerde de şöyle buyrulur: "Doğrusu ayetmi-zi inkar edenleri ateşe sokacağız; derilerinin her yanı­şında, azabı tatmaları için onları başka derilerle değiş­tireceğiz. Allah güçlüdür, Hakîm'dir." (Nisa: 56)

"Doğrusu suçlular; sapıklık ve çılgınlık içindedir­ler. Ateşe yüzüstü sürüldükleri gün onlara: "Cehenne­min dokunan azabını tadın!" denir. (Kamer: 47-48)

"Ey inananlar! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu ce­hennem ateşinden koruyun; onun yakıtı,insanlar ve taşlardır. Görevlileri, Allah'ın kendilerine verdiği emirlere başkaldırmayan, kendilerine buyrulanları ye­rine getiren pek haşin meleklerdir."

Müminlerin cennete, kafirlerin cehennemde kalışının ebedi olduğunu Allah birçok ayet açıklamıştır. Bu ayetler-den bazıları şunlardır: "Ama inanıp yararlı iş işleyenle­rin konakları Firdevs çenetleridir. Orada temelli kalır­lar, başka bir yere gitmek istemezler." (Kehf: 107-108)

"Doğrusu suçlular; temelli kalacakları cehenne­min azabı içindedirler. Azaba hiç ara verilmez, onlar orada tamamen umutsuzdurlar." (Zuhruf: 74-75)

Cehennemde şöyle seslenirler: "Ey Nöbetçi! Rabbin hiç değilse canımızı alsın.". Nöbetçi: "Siz böyle kala­caksınız." der." (Zuhruf: 77)

Bu gerçeği kuvvetlerindiren birçok hadis nakledilmiş­tir.

Buharı ve Müslim'de İbn-i Ömer'den nakledilen bir hadiste Peygamberimiz (sav) şöyle buyuruyor: "Cennet ahâlisi cennete vardığı, cehennem ahalisi de cehenneme (ayrılıp) gidince ölüm (gürbüz bir koç şekli verilerek) getirilir. Cennetle cehennem arasında yatırılır. Sonra kesilir. Sonra bir seslenen: "Ey cennet ahâlisi! Artık ölüm yoktur. Ey cehennem ahâlisi artık ölüm yoktur, diye bağırır. "Bu olay sebebiyle cennet ehlinin ferahlığı bir kat daha artar.Cehennem ehlinin hüzün ve kederi ise bir kat daha artar." (Müslim: Cennet/ 43)

Şu kadar var ki cehennemde ebedi kalacak olan­lar; kafirler, çeşitli grup ve şekillerine göre Allah'a or­tak koşanlar, inkarcılar ve bütün peygamberlere inan­mayan ehl-i kitabdır. Allah Teala şöyle buyuruyor: Kitab ehlinden ve puta tapanlardan inkar edenler, şüphesiz içinde temelli kalacakları cehennem ateşindedirler. İşte bunlar yaratıkların en kötüsüdürler. (Beyyine: 6)

Müminlerden olup da Allah veya peygamberlerine veya kitaplarına veya âhiret gününe karşı günah işleyenle­rin gidecekleri yer; -azabları ne kadar uzarsa uzasın- Al­lah'ın afvı ve cennetidir. İnananların cennette nimetler içinde olacağını, inanmayanların da cehennemde azab içinde olacağını birçok ayetler açıklamaktadır.

Bu ayetlerden bazıları şunlardır:" "Bunlar, Adn cen­netlerine girerler. Orada altın bilezikler ve incilerle süslenirler, oradaki elbiseleri de ipektir. Derler ki: "Bizden üzüntüyü gideren Allah'a hamd olsun. Doğru­su Rabbimiz bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir. Bizi lütfuyla, temelli kalınacak cennete O yerleştirdi. Orada bize ne bir yorgunluk gelecek ve ne de usanç ge­lecektir. İnkâr edenlere cehennem ateşi vardır. Ölümle­rine hükmedilmez ki ölsünler. Kendilerinden cehen­nem azabı da hafifletilmez. Her inkarcıyı böyle ceza­landırırız. Orada: "Rabbimiz! Bizi çıkar; yaptığımız­dan başka, yararlı iş işleyelim." diye bağırışırlar. O za­man onlara şöyle deriz: "Öğüt alacak kişinin öğüt ala­bileceği kadar sizi yaşatmadık mı? Size uyarıcı Pey­gamber de gelmişti. Artık azabı tadınız, zalimlerin yar­dımcısı olmaz." (Fatır: 33-37)

Diğer ayetlerde de şöyle buyrulur: "Kişinin canı bo­ğaza dayanınca ve siz o zaman bakıp kalırken, biz o ki­şiye sizden daha yakınızdır, ama görmezsiniz. Siz diri-lip yaptıklarınıza karşılık görmeyeceksiniz ve eğer bu sözünüzde samimi iseniz, o çıkmak üzere olan canı geri çevirsenize!

Eğer o kişi, Allah'a yaklaştırılmış (kul)lardan ise rahatlık, hoşluk ve nimet cenneti onundur. Eğer defteri sağdan verilenlerden ise: "Ey sağcılardan olan kişi! Sa­na selâm olsun!" denir. Eğer sapık yalancılardan ise, ona kaynar sudan bir ziyafet, sunulur. Cehenneme so­kulur." (Vakıa: 83-94)

"O gün cennet, Allah'a karşı gelmekten sakınanla­ra yaklaştırılır. Cehennem de azgınlara gösterilir." (Şu-arâ: 90-91)

Cennet ehli ile cehennem ehli arasında bazı konuşma­lar da cereyan edecektir: Ayetlerde şöyle geçer: "Cennet ehli cehennemliklere: "Biz Rabbimizin bize vâdettiğini, gerçek bulduk. Rabbinizin size vâdettiğini gerçek bul­dunuz mu?" diye seslenirler. "Evet." derler. Aralarında bir münâdi; "Allah'ın laneti Allah yolundan alıkoyan o yolun eğriliğini isteyen ve âhireti inkar eden zalimlerle­dir." diye seslenir." (Ârâf: 44-45)

Cehennemlikler, cennetliklere: "Bize biraz su veya Allah'ın size verdiği rızıktan gönderin," diye seslenir­ler, onlar da: "Doğrusu Allah inkarcılara, ikisini de ha­ram etmiştir." derler.

Allah'ın mümin kullarına hazırladığı cennetin genişli­ği, gökler ve yer kadardır. Şöyle buyrulur: "Rabbinizin mağfiretine ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış, eni gökler ve yer kadar olan cennete koşu­şun. (Ali İmran: 133)

Buharı ve Müslim'de rivayet edildiğine göre "cenne­tin sekiz kapısı ve bu kapılarda cennete giren müminleri karşılayan melekler vardır." Şöyle buyrulur: "İnanmış er­kek ve kadınları, defterleri sağdan verilmiş nurlan önlerinde olarak gördüğün gün onalra şöyle dencektir; "Müjde; bugün içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalaca-ğınızcennetler sizindir." İşte bu büyük kurtuluştur. (Ha-did: 12)

Cennet kapılarında melekler, müminleri karşılarlar ve onları kutlayıp tebrik ederler. Şöyle buyrulur: Kendilerini melekler: "Size söz verilen gün işte bu gündür." diye karşılarlar." (Enbiya: 103)

"Rablerine karşı gelmekten sakınanlar, bölük bö­lük cennete götürülürler. Oraya varıp da kapıları açıl­dığında, bekçileri onlara: Selâm size, hoş geldiniz! Te­melli olarak buraya girin." derler." (Zümer: 73)

"Melekler her kapıdan yanlarına gelip: Sabretme­nize karşılık size selâm olsun, burası dünyanın ne güzel bir sonucudur! derler." (Râd: 23-24)

Peygamberimiz de cennete girerken müminlerin duru­munu şöyle anlatır: "Cennete ilk girecek gurubun yüzle­ri, ayın ondördü gecesindeki şekli gibi parlaktır. Onla­rın ardı sıra girecek olanlar ise, gökdeki en keskin ışık­lı büyük yıldızın parlaklığı üzeredir. Onlar (cennette) bevletmezler, pislik ve dışkı çıkarmazlar, sümkürmez-ler, tükürmezler. Onların cennetteki tarakları altındır. Onların terleri miskdir (güzel kokudur.). Onların bu-hardanhklarımn ûdları (yanıcı maddesi) Hint ududur. Onların zevceleri (cennet) hurileridir. (Genç güzel ha­nımlardır). Onların ahlakı bir tek adamın ahlakı üze­redir. Onların şekli de babaları Adem Aleyhisselamın sureti üzeredir, (uzun boyludur). (Müslim: Cennet/ 15)

Cennetteki en büyük nimet; müminlerin Rablerinin cemâlini görmeleridir. Bu konuda da şöyle buyrulur: "O gün bir takım yüzler, Rablerine bakıp parlayacaktır." (Kıyamet: 22-23)

Onların elbiseleri ve süsleri hakkında şöyle buyrulur: "Üzerlerinde ince yeşil ipekli, parlak atlastan elbiseler vardır, gümüş bileziklerle süslenmişlerdir. Rableri on­lara tertemiz içecekler içirir." (İnsan; 21)

"Doğrusu Allah, inanıp iyi ameller işleyenleri, içle­rinden ırmaklar akan cennetlere koyar. Orada altın bi­lezikler ve inciler takınırlar. Oradaki elbiseleri de ipek­tendir. Bu kimseler, sözün güzelini işitecek duruma u-laştırılmışlar, övülmeye layık olan Allah'ın yoluna eriş-tirilmişlerdir." (Hacc: 23-24)

Onların döşeklerine gelince;şöyle buyrulur: "Orada, yükseltilmiş tahtlar, serilmiş yumuşak tüylü halılar vardır." (Gaşiye: 13-16)

"Orada tahtlara yaşlanırlar. Orada yakıcı sıcak ve dondurucu soğuk görmezler. Meyve ağaçlarının gölge­leri üzerlerine sarkmış ve onların koparılması kolay­laştırılmıştır." (İnsan: 13-14)

Onların kaplan ve yiyecekleri hakkında şöyle buyuru-lur: "Onlar için altın kadeh ve tepsiler dolaştırılır, can­larının istediği ve gözlerinin hoşlandığı her şey orada­dır, siz orada temellisiniz." (Zuhruf: 71)

"Cennette olanlara diledikleri meyve ve etten bol bol veriniz." (Tur: 22)

Seçecekleri meyveler, arzulayacakları kuş eti (ile genç hizmetçiler dolaşırlar). (Vakıa: 20-21)

Onların hizmetçileri hakkında şöyle buyrulur: "Yan­larında ölümsüz gençler dolaşır, onları gördüğünde sa­çılmış birer inci sanırsın." (İnsan: 19)

Eşleri hakkında da şöyle buyrulur: "Onlara orada tertemiz eşler vardır." (Bakara: 25)

"Onlara, ceylan gözlü eşler veririz." (Tur: 20)

"Yanlarında bakışlarını kendilerinden ayırmayan iri gözlü dilberler. Sanki onlar örtülüp saklanmış yu­murtalar gibidirler." (Saffât: 48-49)

"Biz, ceylan gözlüleri (cennettekiler için) yeniden yaratmışızdir. Onları bakire, eşlerine düşkün ve hepsi­ni bir yaşta kılmışızdır." (Vakıa: 35-37)

Hanımlar da cennete kocalarıyla beraber girecektir. Şöyle buyrulur: "Bunlar, ayetlerimize inanmış ve bize kendilerini vermiş olanlardır. Şöyle denir: Siz ve eşleri­niz, ağırlanmış olarak cennete giriniz.". (Zuhruf: 69-70)

Cennetteki bütün kadınlar; bakire, hayız, nifas ve kö­tü ahlaktan temizlenmiş olacaklardır. Kar'ân'da anlatılan cennet nehirleri; sudan,sütten şarabdan ve baldan olacaktır. Şöyle buyrulur: "Allah'a karşı gelmekten sakınanlara, söz verilen cennet şöyledir: Orada temiz su ırmakları, tadı bozulmayan süt ırmakları, içenlere zevk veren şa­rap ırmakları, süzme bal ırmakları vardır. Onlara ora­da her türlü ürün vardır. (Muhammed: 25)

İslâm alimlerinin büyük çoğunluğu, Mutezile mezhe­bi hariç, Allah'ın cennette görüleceği konusunda fikir be­yan ederler. Bu konuda Kur'ân'dan ve sünnetten delil geti­rirler. Kur'ân'daki ayetlerden bazıları şunlardır: "O gün bir takım yüzler, Rablerine bakıp parlayacaktır." (Kı­yamet: 22-23)

"İyi davrananlara, daima daha iyisi ve fazlası veri­lir. Onların yüzlerine ne bir karanlık, ne de zillet bula­şır. İşte onlar cennetliklerdir. Orada temelli kalırlar.

"(Yunus; 26)

Ayetteki "daha iyi" Cennet; "fazlası" ise Allah'a bakmakdır. Kafirler hakkında şöyle buyrulur: "Hayır, doğrusu onlar o gün Rablerinden yoksun kalacaklar­dır." (Mutaffifin: 15)

Ayetin manayı muhalifi, müminlerin Rablerini gör­mekten yoksun kalmayacaklandır. Şafii: "Allah; bir grup insanı (kafirleri) gazabıyla gözlerini örtünce, diğer grubun (inananları), Allah'ın rızası ile Allah'ı göreceklerini anlı­yoruz. Sünnette, 30'a yakın sahabeden mütevatır derece­sinde hadisler rivayet edilmiştir.

Buhari, Müslim, Tirmizi ve Ebu Davud'da Ebu Ht reyreden nakledilen hadiste bazı sahabiler Peygamberimi ze: "Ya Rasûlullah! Biz kıyamet gününde Rabbimiî görecek miyiz?" diye sordular. Peygamberimiz: Siz öğ­len vakti, Önünde hiç bulut yokken güneşi görmekte birbirinize zarar ve zahmet verir misiniz?" diye sordu. Onlar: "Hayır," dediler. Rasûlullah: "Sizler ayın on-dördüncü gecesi önünde hiçbir bulut yok iken onu gör­mek için birbirinize zarar verir misiniz?" buyurdu( Onlar: "Hayır," dediler. Bunun üzerine Peygamberi] miz şöyle buyurdu: "Canım elinde olan Allah'a yemii ederim ki Rabbımzı görmede de birbirinize zarar ver] meyeceksiniz." (Müslim: Zühd/ 16)

Allah'ın azgın kullan için hazırladığı cehennem; asal ğıya doğru yedi tabakadır. En hafif azab, en üstte, en şidj detli azab, en alt tabakadadır. Oradakilerin azabı birbirinj den farklıdır. Cehennemin de yedi kapısı vardır. ŞöyU buyrulur: "O cehennemin yedi kapısı olup, her kapıdaı onların girecekleri, ayrılmış kısım vardır." (Hicr: 44)

Kur'ân'da cehennem, çeşitli isimlerle açıklanmıştır. Bunlar: Cehennem, Lezâ, Hutame, Sa'îr, Sakar, Cahîm ve Haviye'dir. Kafirler ve günahkarlar cehenneme bölük bö­lük; zincirlere vurulmuş olarak atılırlar.

Şöyle buyrulur: "İnkar edenler, bölük bölük cehen­neme sürülürler." (Zümer: 71)

"O gün suçluları zincirlere vurulmuş olarak gö­rürsün. Gömlekleri katrandan olacak, yüzlerini ateş bürüyecektir." (İbrahim: 49-50)

"Doğrusu inkarcılar için zincirler, demir halkalar ve çılgın alevli cehennem hazırladık." (İnsan: 4)

"Ateşe yüzüstü sürüldükleri gün olara: "Cehenne­min dokunan azabını tadın." denir. Şüphesiz biz her şeyi, bir ölçüye göre yaratmışızdır. Bizim buyruğumuz, bir göz kırpması gibi anîdir." (Kamer: 48-50)

Cehennemliklerin boynunda halkalar olur. Şöyle buy­rulur: Boyunlarında halkalar ve zincirler olarak kaynar suya sürülür, sonra ateşte yakılırlar." (Mümin: 71-72)

Nitekim onlar orada cehennemin kaynamasını, uğul­tusunu işitirler.

Şöyle buyrulur: "Bu ateş onlara uzak bir yerden gözükünce,onun kanamasını ve uğultusunu işitirler." (Furkan: 12)

"Oraya atıldıkları zaman, onun kaynarken çıkar­dığı uğultuyu işitirler. Nerede ise öfkesinden parlaya­cak gibi bir hale gelir." (Mülk: 7-8)

Orada onları melekler azarlar ve onlara vurur. Şöyle buyrulur: "İçine her bir topluluğun atılmasında,bekçile-ri, onlara: "Size bir uyarıcı gelmemiş miydi? diye so­rarlar." (Mülk: 8)

Bunların bazılarına lanet ederler. Şöyle buyrulur: "Her ümmet (grub cehenneme) girdikçe kendi yoldaşı­na lanet eder. Hepsi birbiri ardından cehenneme topla­nınca, sonrakiler, öndekiler için, "Rabbimiz! Bizi saptı­ranlar işte bunlardır, onlara ateşten bir kat daha azab ver." derler. (Allah) "Hepsinin (azabı) kat kattır ama bilmezsiniz." der. (Araf: 38)

Cehennemdekiler hiç ölmeyeceklerdir. Derileri ateşte yanınca,başka deriyle değiştirilecektir. Şöyle buyrulur: "Derilerinin her yanışında, azabı tatmaları için onları başka derilerle değiştireceğiz." (Nisa: 56)

Onların elbiseleri ateştendir. Şöyle buyrulur: "Allahi inkar edenlere, ateşten elbiseler kesilmiştir, başlarına da kaynar su dökülür de bununla karınlarındakiler ve deriler eritilir. Demir topuzlar da onlar içindir." (Hacc: 19-21)

Onların yiyecekleri, cehennemin dibinde büyüyen, ta­dı çok acı zakkum ağacının meyvesidir. "Doğrusu günah­karların yiyeceği zakkum ağacıdır. Karınlarda suyun kaynaması gibi kaynayan, erimiş maden gibidir." (Du-han: 43-46)

"O, cehennemin dibinde çıkan bir ağaçtır." (Saffat: 64)

Suyutî, bu ayetin iniş sebebi hakkında şöyle der: "Bir gün Ebu Cehil şöyle dedi: "Şu adam, cehennemde bir ağaç olduğunu söylüyor. Halbuki ateş, ağacı yer. Biz, hurma ve şırasından başka zakkum bilmeyiz." dedi. Onların cehen­nemde bir ağaç olabileceğine hayret etmelerinden dolayı Allah: "O, cehennemin dibinde çıkan bir ağaçtır." ayeti­ni indirdi. Darî' denen acı bir diken de onların yiyecekle öndendir. Şöyle buyrulur: "Semirtmeyen, açlığı giderme-yen kötü kokulu bir dikenden başka yiyecekleri yok­tur." (Gaşiye: 6-7)

Gıslîn denen ve cehennemde yananların kan ve irinle­rinden süzülen şey de onların yiyeceğidir. Şöyle buyuru-lur: "Bu sebeple burada bugün, onun bir acıyanı yok­tur. Günahkarların yiyeceği olan kanlı irinden başka bir yiyeceği de yoktur." (Hakka: 35-37)

Onların içecekleri hamîm denen kaynar sudur. Şöyle buyrulur: "O gün bir takım yüzler zillete bürünmüştür. Zor işler altında bitkin düşmüştür. Yakıcı ateşe yasla­nırlar. Kızgın bir kaynakdan içirilirler." (Gaşiye: 2-5)

"Bağırsaklarını parça parça edecek, kaynar su içi-rilirler" (Muhammed: 15)

"Her inatçı zorba, hüsrana uğradı. Ardında cehen­nem vardır, orada kendisine irinli su içirilecektir." (İb­rahim: 15-16)

"Onlar yardım istediklerinde, erimiş maden gibi, yüzleri kavuran bir su kendilerine sunulur." (Kehf: 29)

Cehennemdekilerin azabı,dünyada işlenen kötü fiille­re göre değişiklik gösterecektir. Peygamberimiz şöyle bu­yurur: Onlardan kimi vardır ki, ateş onu iki topuğuna kadar yakalar. Kimi vardır ki onu dizlerine kadar ya­kalar. Kimi vardır ki ateş onu beline kadar yakalar. Ki­mi de vardır ki ateş onu boynuna kadar yakalar." (Müslim: Cennet/ 32)

İnsanların en az azab göreni hakkında Peygamberimiz şöyle buyurur: Cehennemdekilerin en hafif azab göre­cek olanı, ayağında, ateşten iki nalın ile iki nalın keme­ri bulunan kimsedir. Onların tesiriyle beyni tencerenin kaynaması gibi kaynar. Kendisinden daha şiddetli aza­ba uğramış kimseyi görmez. Halbuki o, muhakkak azaba uğrayanların en hafif azabhsıdır." (Müslim: İm-ran/ 364)

Cehennem ateşinin dünyaya oranı hakkında da Pey­gamberimiz: "Sizin yakmakta olduğunuz şu (dünya) ateşiniz, cehennem ateşinin yetmiş cüz'ünden bir par­çadır." buyurdu. Sahabeler: "Ey Allah'ın Rasulü! Val­lahi dünya ateşi (bile kafirlere azabetmeğe) muhakkak yeterli olur." dediler. Rasûlullah: "Cehenem ateşi, dün­ya ateşleri üzerine 69 derece daha fazla kılındı. Bunla­rın her birinin sıcakhğı,bütün dünya ateşinin sıcaklığı gibidir." (Müslim/ 30)

Yapacağı işlerin tedbirini alan, gideceği yeri düşünen ve Rabbinin emirlerine uyan kişi ne akıllıdır! Allah Teala şöyle buyuruyor: "Size ansızın farkına varmadan azab gelmeden önce, Rabbinizden size indirilen en güzel sö­ze, Kur'ân'a uyun. Kişinin: "Allah'a karşı aşırı git­memden ötürü bana yazıklar olsun. Gerçekten ben ala­ya alanlardandım." diyeceği günden sakının." (Zümer: 55-56)

Ey Allah'ım! Bizi cehennem azabından koru. Bizi iyi kullarınla beraber cennetine koy. Amin...

"Ama onlar yoldan sapınca, Allah da onların kalp­lerini saptırmıştı. Allah, yoldan çıkan milleti doğru yo­la eriştirmez. (Saff: 5) "Allah inkarlarına karşılık onla­rın kalplerini mühürledi, onun için bunların ancak pek azı inanır." (Nisa: 155)

Bu ayetlerde görüldüğü gibi sapıtma sebeblerini; insa­nın ayağının kayması, Allah'ın din Öğretilerinin dışına çık-mak, Allah'a yapılan sözleşmeyi bozmak, Allah'ın birleş­tirilmesini buyurduğu şeyi kesmek, yeryüzünde bozguncu­luk yapmak, inkar etmek, çok günah işlemektir. İşte bu se-bebler insanları sapıttır makta ve onları doğru yoldan çı­kartmaktadır. Çünkü onlar hidayete körlüğü tercih etmiş­ler, ışık yerine karanlıktan hoşlanmışiardır. Bunların tam karşılığı olarak da Allah sebeb-sonuç bağlantısında koydu­ğu sistemin gereği olarak onların kulaklarım sağır, gözleri­ni kör yapmıştır.

Bu ve benzeri konular Kur'ân'da çoktur. Yüce Allah şöyle buyuruyor: "And olsun ki, cehennem için birçok cinn ve insan yarattık; onların kalbleri vardır, ama an­lamazlar, gözleri vardır ama görmezler, kulakları var­dır ama işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidirler hatta daha da sapıktırlar. İşte bunlar gafillerdir." (A'raf: 179)

İşte bu insanlar ilim ve irfan yollarını ihmal etmişler; onları gerçek gayelerinden uzaklaştırmışl ardır. O insanlara Allah'ın nuru ulaşmaz. Onların kalpleri kilitlendiğinden Allah ve O'nun vahyini anlamazlar. Onların gözleri kör ol­duğundan Allah'ı ve ayetlerini O'nun kainatında göremez­ler, kulakları sağır olduğundan Allah'ın ayetlerini işite-mezler. Onlar, gizli ve açık duydukları kendilerine hiçbir fayda vermeyen hayvanlar gibidirler. Hatta hayvanlardan daha aşağıdadırlar. Çünkü hayvanlar, insanlardaki ruhî, ah-lî ve psikolojik güçlerle kuşandınimamışlardır. 77




Yüklə 0,84 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   27




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin