Kaza Ve Kadere İman
Kaza ve kadere iman, imanın esaslarından altıncısıdır. Nitekim Cibril'in Peygamberimize imandan sorduğu ha-disde cevaben şöyle Duyurulmuştur:
"Allah'a, meleklerine, kitablanna, Peygamberlerine ahiret gününe, hayır ve şerriyle kadere inanman-dır." 112
Kaza ve Kaderin Lügat ve Terim Anlamı
Kaza; lügatte bir kaç manaya gelir. Bildirmek, haber vermek, emretmek, zorlamak, yaratmak, hükmetmek, bir işi sona erdirmek, irade etmek, söz vermek, açıklamak ve eda etmekdir.
"Kader" de lügatte bir kaç manaya gelir. Bunlaı. hükmetmek, güç, miktar, yüceltmek,bilmek,bölmek, derin bilgi,eşitlemek, hazırlamak, bir şeyi diğer bir şeyle karşılaştırmak, kuvvet ve imkan tanımaktır. Düşünmek, düşünmeye sevk etmek, eşyada bazı özellikler meydana getirmek, Allah'ın kulları hakkında verdiği hükümdür.
Istilahi olarak her ikisi de aynı manada mıdır? Bazı İslâm alimlerine göre aynı mana sağlam düzen,sebebleri sonuçlarına bağladığı umumî kanun ve prensiplerdir. Bu manayı ifade eden ayetler şunlardır:
"O'nun katında herşey bir ölçüye göredir." (R'ad: 8) "Hazinesi bizim katımızda olmayan hiçbir şey yoktur. Biz onu ancak belli bir ölçüye göre indiririz."
(Hicr: 21)
"Allah'ın emri şüphesiz gereği gibi yerine gelecektir." (Ahzab: 38)
"Şübhesiz biz herşeyi bir ölçüye göre yaratmışizdır." (Kamer: 49)
"Ey İnsanî Vüce Rabbinin adını teşbih et. O, yaratıp şekil vermiştir. O, herşeyi ölçüyle yapıp doğru yolu göstermiştir." (A'la: 13)
Bazı alimlere göre ise kaza ve kaderin manaları birbirine zıttır. Bunlardan da bazıları kaza kaderden öncedir, derler. Bu meşhur olan görüştür. Bu görüşe göre kaza; Allah'ın yaratıklar hakkında gelecekteki durumlarını ezelde bilmesidir. Kader ise; bu yaratıkları, ezeldeki bilgisine uygun olarak bil fiil yaratmasıdır. Bunun tam tersini söyleyenler de vardır. Yani kader, kazadan öncedir, derler. Bu durumda kaderin tanımı yukarıda geçen kazanın tanımı, kazanın tanımı da, kaderin tanımıdır, derler. 113
Kadere İnanmanın Anlamı
Önce her mükellefin hayrı ve şerriyle kadere inanması gerekir. Bu dinin özelliklerinden ve temel esaslarından biridir. Bunun manası; her mükellefin Allah'ın kullarının işlerini ve gelecekte mahlukatla ilgili peşpeşe meydana gelecek olaylan ilk önceden bildiğine inanması gerekir. Aynı şekilde Allah'ın mahrukatı yarattığı anda, kendine mahsus kaderinde nasıl tayin edilmişse o şekilde yarattığına inanması gerekir.
Her şey O'nun takdiri ve dilemesi ile olur. Kulların dilemeleri, ancak Allah'ın onlar için dilemede bulunduğu anda geçerlidir. Allah dilerse olur, dilemezse olmaz. Onun hükmünü geri çeviren hiçbir güç yokdur.
Bu konunun açıklamasında İbni Teymiyye "Akide-i Vasitiyye" isimli eserinde şöyle der: "Kadere iman, iki mertebedir. Her mertebeiki şeyi içine alır." 114
Birinci Mertebe
Allah, bütün mahlukatı fazlasıyla bilir. İnsanlar O'nun ezelî ilmine göre hareket ederler. Allah yarattıklarının bütün durumlarını yani kendisine itaatlerini, günahlarını, rı-zıklarını ve ecellerini ezelden bilir. Yüce Allah, Levh-i Mahfuza yaratılış mikdarlannı yazdı. Allah'ın ilk yarattığı şey kalemdir. Allah kaleme: "Yaz" buyurdu. "Ne, yazayım mı?" dedi. Allah: "Kıyamete kadar olacakları yaz!" buyurdu. İnsanın başına gelen belalar onuyanılt-mak için ve onu yanıltan şeylerde ona bela olarak gelmiş değildir. Kalemlerin mürekkebi kurudu,sahifeler dürüldü.
Nitekim Allah Teala şöyle buyurur
"Gökte ve yerde olanı Allah'ın bildiğini bilmez misiniz? Bunlar hiç şübhesiz kitabdadır ve şübhesizbun-lar Allah'a kolaydır." (Hacc: 70)
Diğer bir ayette de:
"Yeryüzüne ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki biz onu yaratmadan önce o, Kitab'da bulunmasın. Doğrusu bu Allah'a kolaydır."
(Hadid: 2) 115
İkinci Mertebe
Allah'ın kuvvetli dilemesi ve herşeyi kaplayan gücüdür. Bu, Allah'ın dilediğinin olacağına, dilemediğinin olmayacağına inanmaktır. Göklerde ve yerde meydana gelen her bir hareket ve sükun ancak O'nun dilemesiyle olur. O'-nun mülkünde dilemediği bir şey olmaz. Varlık olarak veya yokluk olarak herşeye Allah'ın gücü yeter. Yerde ve gökte bütün varlıkları yaratan Allah'dır, başka hiç bir yaratıcı yoktur. Bununla birlikte O,kullarına kendisine ve gönderdiği peygamberlere itaat etmelerini emretmiş, isyan etmeyi yasaklamıştır. Allah, kendinden korkanları çok iyi-likde bulunanları, adaletli davrananları sever. Fasıkları sevmez. Hayasızlığı ve kötülüğü emretmez. Kullarının kafir olmalarına razı olmaz. Toplumda bozukluk meydana getirenleri sevmez.
İşleri gerçekte kullar yapmakta ve Allah da onların fiillerini yaratmaktadır. Kullarndan bazıları mümin bazıları kafir, bazıları iyi bazıları kötü, bazıları namaz kılar, oruç tutar. Kullar kendi işlerinde kudret sahibidirler. Onların iradeleri vardır. Allah da kullan ve onların güç ve iradelerini yaratandır.
Bu iki mertebe dört şıkkı içerir. İbni Teymiye bunları "Şifaü'1-Aîîl" isimli eseri de kaza ve konularında şöyle açıklar: Kaza ve kadere inanmanın dört şıkkı olup bunlara inanmayan kaza ve kadere inanmamış olur. Bunlar:
a) Allah'ın yaratılmadan önce eşyayı bilmesi.
b) Eşyayı yazması
c) Eşyayı dilemesi
d) Eşyayı yaratması.
Adı geçen kitabda İbni Teymiye bunları genişçe açıklamış, her şıkkı aynı başlık altında incelemiştir.
Kaderin aslı Allah'ın bir sırrıdır. Bu sırrı ne kendisine yakın olan melekler, ne bir peygamber bilebilir. Bu konuda çok fazla derinlere dalmak ve çok düşünmek Allah'ın yolundan ayrılmak ve azgınlık etmekdir. Bundan şiddetle sakınmak lazımdır. Bu insana şeytandan pırıltılara yol açar. Allah kaderin bilgisini insanların gözlerine saklamıştır. Bu konuyu çok merak etmeyi yasaklamıştır.
Nitekim şöyle buyurur:
O, yaptığından sorumlu değildir. Onlar (insanlar) ise sorumlu tutulacaktır. (Enbiya: 23) Allah Teala'ya niçin yaptın, diyen Allah'ın kitabındaki hükmü, kabul etmemiş ve kafir olmuştur.
Soru: Allah sevmediği ve razı olmadığı birşeyi nasıl ister ve yaratır. Buğzu ve çirkin görmesi bu iradesi ile nasıl bir arada olabilir?
Cevap: İstemek iki türlüdür. Kendin için istemek, başkası için istemek. Kendin için istemek, zatına sevimli ve matlubdur ve bunda zatı için bir hayır vardır. Bu, iyi gaye ve hedefleri murad etmektir. Başkası için istenen bazen isteyenin kendisi için maksud olmadığı birşey olabilir. Kendi şartına göre bunda bir fayda olmayabilir. Fakat o şey istediğine bir vesile, bir araçtır. Kendi nefsi ve zatı açısından o şey çirkin görülmektedir. Fakat onun muradını meydana getirmek için bir yandan da olmasını ister. İşte burada iki irade, istek bir araya gelir. Kızgınlık ve istemek. Bunlar birbirine zıt olmaz. Çünkü ilgili oldukları şey değisiktir.
Bu; istenmeyen bir ilaç gibidir. İlacı içen onda kendisi için bir şifa olduğunu bilir, mikroplu organın kesilmesinde diğer organları için bir kurtuluş olduğunu bilir. Maksadına ulaşmak için zorlu mesafeleri kateder insanlar. Hatta akıllı insan bu istenmeyen durumlara genel kamsıyla sonuncusu tam ve kesin olarak bilmeden girişir. İşlerin sonucunu bilen Allah'ın durumu neden böyle olmasın! Allah bir şeyi çirkin görür ve bu başkası hakkındaki iradesine ters olmaz. Bundan dolayı Allah; itaatin, amellerin, itikadlann, iradelerin bozukluğunun Özü olan İblisi yaratmıştır. Şeytan kulların birçok yönden bozulmasına ve Allah'ı gazaba getiren işleri yapmasına vesile. 116
Sapıklık ve isyana Kaderi Bahane Etmek Yanlış Bir Yoldur
Müşrikler, kendi şirklerine Allah'ın dilemesini bahane etmek istemişler ve "Allah dilemeseydi kendilerinin müşrik olmayacaklarını" söylemişlerdir. Alan bu konudaki delillerini şu ayetle yok etmiştir: "Puta tapanlar, "Allah dileseydi babalarımız ve biz puta tapmaz ve hiçbir şeyi haram kılmazdık." diyecekler; onlardan öncekilerde, bizim,şiddetli azabımızı tadana kadar böyle demişlerdi. Onlara "Bize karşı çıkarabileceğiniz bir bilginiz var mı? Siz ancak zanna uyuyorsunuz. Ve sadece tahminde bulunuyorsunuz.". "Üstün delil Allah'ın delilidir. O dileseydi hepinizi doğru yola eriştirirdi." de. (En'am: 118/149)
Kur'ân müşriklere iki açıdan cevap veriyor
a) Allah kafirlere azabını tattırdı, onların cezalarını indirdi. Eğer onlar suçları,günahları, küfrü ve Allah'a ortak koşmayı seçmeselerdi Allah onlara azab etmezdi. Çünkü O adildir ve zerre mikdarınca zulmetmez.
b) Bu yanlış zanlan onların Allah'ı, ve dinini bilmemelerinden dolayıdır. Onların bu konuda dayanabilecekleri bir bilgileri yoktur. Onların küfrü sadece Allah'ın dinine karşı isyan ve peygamberlerinin dilinde indirdiği hakk'a karşı bir iftiradır. Buna göre onların iddiaları zanna dayalı, kesin, hiç bir delile d ayanmayan bir iddiadır.
Bu şekilde kaderi mazeret beyan eden kafir ve isyankarlara:
Allah Kitabında değişik ayetlerde şöyle cevap verir:
Eğer inkar ederseniz bilinki Allah sizden müstağnidir. Kullarının inkarından hoşnud olmaz. Eğer şükrederseniz sizden hoşnud olur. (Zümer :7)
Onlar bir fenalık yaptıkları zaman, "Atalarımızı bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti." derler. De ki: "Allah fenalığı emretmez. Bilmediğiniz şeyi Allah'a karşı mı söylüyorsunuz?" (A'raf: 28)
Allah kullan için küfre veya fenalıkları işleyerek günahkar olmaya razı olmaz. Allah bunu emretmez ve zorlamaz da. Allah kulları için dünyada ve ahirette hayn ister. Allah, Kur'ân'da kullarına, kendine iman edilmesini,kul-luk edilmesini ve kendi yolu üzere dosdoğru olunmasını emretmiştir. O halde insanların sapıtmasına, inanç ve din yönünden Allah'ın emirlerinden ayrılmasına razı olmaz ve bu sapkınlıklarına sonra da kaza ve kaderi bahane etmelerine de asla müsamaha göstermez. 117
Dostları ilə paylaş: |