Kuran-I Kerimde Beyan Edilen Allah'ın Sıfatları
Kur'an-ı Kerimin âyetleri Allah'ü tealâ için bulunması zarurî olan bazı sıfatlara işaret etmiştir ki, o sıfatları, uluhiyetinin kemali iktiza etmektedir. İşte sana sıfatlarla ilgili bazı âyet-i kerimeler... 43
1- Allah'ü Tealâ Vardır. 44
Şanı yüce olan Allah (C.C.) buyurdu :
Allah odur ki, gökleri (şu) görmekte olduğunuz (şekilde) direksiz yükseltmiştir. Sonra (emri) arş üzerinde hükümran olmuştur. Güneşi, ayı da emre amade kılmıştır ki, (bunların) herbiri muayyen vakte kadar (seyr ve) cereyan eder. Her işi yerli yerinde O, tedbir (ve İdare) eder. Ayetleri O açıklar. O, yeri (enine boyuna) uzatıp döşeyen, onda oturaklı oturaklı dağlar ve ırmaklar meydana getirendir ve o meyvaîarın hepsinden yine kendilerinin içinde ikişer çift yaratmıştır.45 Geceyi gündüze o buruyor ki, bütün bunlarda iyi düşünecekler için elbette âyetler (deliller ve ibretler) vardır.
Yer yüzünde birbirine komşu ki i'ala r vardır, üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır ki, hepsi bir su ile sulanıyor. (Böyle iken) biz onlardan bazısını, yemişlerinde (ve tatlarında) bazısından üstün kılıyoruz. İşte bunlarda da aklını kullanacak zümreler için elbet ibretler (alâmetler) vardır. 46
Yine rabbimiz buyurdu : O, sizin için o kulakları, o gözleri, o gönülleri yaratandır. (Böyle iken) ne az şükredersiniz.
O sizi, yeryüzünde yaratıp tüketendir. Hepiniz ancak ona (dönüp) toplanacaksınız.
«O hem dirilten, her öldürendir. Gece ile gündüzün ihtilâfı47 da onun (eseri) dîr. Hâlâ aklınızı kullan-miyacak mısınız?» 48 (Aklınızı kullanıp da tekrar dirilmeye olan kudretimizi İdrak, yahutta sanatı görüp de bundan sanat sahibine ulaşarak iman etmiyecek misiniz?)
Bütün şu ayetler şanı yüce olan Aliah'ü îealânın varlığını sana haber verir. Şu varlık âleminin her halinde onun, tasarruflarından gördüğün şeylerle onun varlığına istidlal edilir. 49
2 -3 Allah'ü Tealanın Ezelî Ve Ebedî Olması 50
Allah'ü tealâ buyurdu :
«O (herşeyden önce mevcut olan) evveldir ve (herşey helak olduktan sonra geriye kalacak) ahirdir. (Varlığı sayısız delillerle) zahirdir ve (akılların idrak edemiyeceği zatı İse) bâtındır. O herşeyi bilendir.» 51
Yine buyurdu :
«Allah ile birlikte diğer bir tanrı daha (edinip) tapma (ona). Ondan başka hiç bir tanrı yok, onun zatından başka herşey helak olucudur, hüküm onundur ve sîz ancak ona döndürül (üp götürüleceksiniz.) 52
Yine buyurdu :
«Yer yüzünde bulunan her canlı fanidir. Ancak azamet ve ikram sahibi olan rabbinin zatı baki kalacaktır.» 53
Şu âyeti kerimeler de şanı yüce olan Allah'ın ezelî ve ebedî olan iki sıfatının açık delilleridir. 54
4 -Allah'tı Tealâ Yaratıklarının Hiç Birine Benzemez :55
Allah'ü tealâ buyurdu :
«Deki, o A İlah dır, bir tekdir, (O) Allah'dır, sa-medtir (zeval bulmayan bir bakidir, herkesin ve her şeyin doğrudan doğruya muhtaç olduğu ve kastettiği yegâne varlıktır. Ulular ulusudur.) Doğurmam ıştır ve doğ uru imam ıştır O. Hiç birşey O'nun dengi (ve benzeri) değildir.» 56
Allah'ü tealâ buyurdu : «O gökleri ve yeri yaratandır. Sîze hem kendi (cins) inizden eşler, hem davarlardan eşler yaptı. Sizi bu suretle (zürriyyeiiendirip) üretiyor. Onun (benzeri olmak şöyle dursun) benzerî gibisi (daha) yoktur. O hakkıyle işiten, kemaliyle görendir.» 57
Bu âyetlerde de şanı yüce olan rabbimizin yaratıklarından hiç birine benzemediğine ve evlâttan, ebeveynden, ortak ve rakipten münezzeh olduğuna gayet kesin işaret ve deliller vardır. 58
5 -Allah'ü Tealâ Kendi Nefsi İle Kaimdir:
(Yaratıklarının hiç birine muhtaç değildir) 59
Şanı yüce olan Allah'ü tealâ buyurdu :
«Ey insanlar! Siz Allah'a muhtaçsınız. Ailah ise, herşeyden müstağnidir, her hamde lâyıktır.» 60
Yine buyurdu :
«Ben, ne göklerin, ne yerin yaradılışında onları şahid tutmadım. Saptıranları (şeytanları) da (hiç bir zaman yaratışta) yardımcı edinmiş değilim. (O halde onlara nasıl itaat ediyorsunuz?» 61
Bu âyeti kerimelerinden de Allah'ü tealânın nefsi ile kaim olduğunu, kendisinin varlıklarından hiç birine muhtaç olmadığım gayet açık olarak anlıyoruz. 62
6 -Allah'ü Tealâ Birdir: 63
Yüce rabbimiz buyurdu:
(Allah) iki tanrı edinmeyin. O, ancak bir tanrıdır. Onun için benden, yalnız benden korkun» dedi. Göklerde ne var, yerde ne varsa (hepsi) onundur, Allah'tan başkasından mı korkuyorsunuz? Size ulaşan her nimet Allah'tandır. Size her hangi bir keder ve musibet dokunduğu zaman ancak ona tazarru ve feryat edersiniz.» 64
«Allah» Hakikaten üçün (üç tanrının) biridir,» diyenler andolsun kâfir olmuştur. Halbuk; birtek tanrıdan başka hiç bir tanrı yoktur. Eğer diye geldikleri, bu (sözden) vazgeçmezlerse, içlerinden o kâfir olanlara her halde pek acıklı bir azap dokunacaktır.
HâiB Allah'a dönüp onun mağfiretini istemiye-cekler mi onlar? Allah çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir.» 65
Alfah'ü tealâ buyurdu :
«Yoksa onlar yerden bir takım tanrılar edinirler de (ölüleri) onlar mı diriltecekler? Eğer her ikisinde (gökte ve yerde) Allah'tan başka tanrılar olsaydı onların ikisi de muhakkak ki, harap olup gitmişti. Demek arşın rabbi olan Allah, onların vasf (ve isnat) edegel-dikleri şeylerden yücedir, münezzehtir. O, yapacağından mesuî olmaz, fakat onlar mesul olurlar.
Ondan başka tanrılar edinirler ha! Sen (onlara) de ki, (Varsa) delilinizi getirin. İşte benimle beraber olan (Müslümanların kitabı, (İşte) benden evvel gelenlerin kitabı (da meydanda). Hayır, onların çoğu hakkı bilmezler de bunun İçin yüz çeviricidir onlar. Biz, senden evvel hiç bir peygamber göndermedik (yani hiç biri mütesna değildir,) ki, illâ ona şu hakikati vahyetmişizdir: (Benden başka hiç bir Sanrı yok, o haide bana İbadet eden.» 66
Şans yüce olan Allah (C.C.) buyurdu:
(Sen habibim, onlara) de ki, «kimindir o yer ve ondaki (büiün mahlûk) far,, biliyor musunuz?» «Aliah'-ındsr» diyecekler. «O haide iyiden iyiye düşünüp de ibret almaz mısınız siz?ı? de.
(yine) de ki, «Kim o yedi göğün rabbî ve o büyük aşçın sahibi?» (yine bunlar) «Allah'ındır» diyecekler. Sen de (şöyle) de : »öyledir de (Allah'tan başkasına tapmaktan sakınmaz mssınız?»
De ki: «Herşeyin mülk (ve tasarrufu) elinde bulunan kimdir kî, daima o himaye ediyor, kendisi asla himayeye muhtaç olmuyor (haydi söyleyin) biliyorsanız.» Hayır, biz onlara hakikati getirdik. On!arsa muhakkak yalancıdırlar.
Aiiah hiç bir evlâ edınmemiştir. Onunla birükîe hiç bir tanrı da yoktur, (öyle olsaydı) bu takdirde elbette her tann kendi yarattığını (sürükler) götürür67 ve elbette kimi, kiminin üstüne çıkıp galip gelerek) yükselirdi. Allah onların bütün vasıf (ve isnat) ettiklerinden münezzehdir.
(Öyle Allah ki) gizliliği de, aşikârc da bilendir O. İşte O, (kâfirlerin kendisine) kattıkları eşlerden (münezzehtir), çok yücedir.» 68
Allah'ü tealâ buyurdu :
Do ki, «Hamdolsun Allah'a, selâm oîsun onun beğenip seçtiği kullarına Allah mı hayırlı, yoksa (kâfirlerin ona) ortak tuta geldikleri nesneler mi? (O nesneler mi) yoksa gökleri ve yeri yaratan? Gökten sîzin için su indiren mi? (öyle bir su ki) biz onunla sizin (bir)'ağacını (bile) bitiremîyeceğiniz nice güzel bahçelerin nebatını bitirmişizdir. Allah ile beraber bir tanrı ha! Hayır, onlar, sapıklıkta devam eden bir güruhtur.
(O nesneler mi) yoksa yeri bir karargâh yapan, aralarından ırmaklar akıtan, ona has ve sabit dağlar kuran, iki denizin arasına bir perde koyan mi? Allah ile bir tanrı ha! Hayır, onların çoğu tevhidi bilmiyorlar.
Yoksa bunaimışsa, kendisine dua (ve iltica) ettiği zaman, icabet eden, fenalığı gideren, siz yer yüzünün hükümdarları kılan mı? Allah ile beraber bir tanrı ha! Siz ne kıt düşünüyorsunuz.
Yahut o kara ve denizlerin karanlıkları içinde sizin yolunuzu doğrultmakta, rahmetinin önünde rüzgârı müjdeci göndermekte olan mı? Allah ile beraber bir tanrı ha! Allah onların kattıkları ortaklardan çok yüce, çok'münezzehtir.
Yahut halkı daima yaratmakta olan, sonra onu iade edecek olan ve sizi gökten ve yerden nzıkSan-dıran mı? Allah ile beraber bir tanrı ha! De ki: «Eğer (Allah'a ortak koşmada) sadık (ve samimi) kimse-lerseniz getirin hüccetinizi!» 69
Gerek zatında; gerek sıfatlarında ve gerekse fiillerinde ve tasarruflarında Allah'ü tealânın birliğini isbat eden şu âyetlerden başka daha nice âyetler vardır. Ondan başka asla Rab ve ondan başka hiç bir tanrı yoktur. Ancak o vardır. 70
7 -Allah'ü Tealâ Herşeye Kadirdir: 71
Allah'ü tealâ buyurdu :
«Ey insanlar, eğer siz öldükten sonra dirilmek hususunda herhangi bir şüphe içinde iseniz şu muhakkaktır ki, biz sizi (n aslınızı) topraktan, daha sonra da hilkati belli belirsiz bir çiğnem etten yarattık (ve bunları) size (kemâl-i kudretimizi) ap açık gösterelim diye (yaptık). Sizi dileyeceğimiz muayyen bir vakte kadar rahimlerde durduruyoruz, sonra sizi, bir çocuk olarak çıkarıyoruz, daha sonra da kuvvetinize (yiğitlik çağına) ermeniz için büyütüyoruz. Kiminiz öldürülüyor, kiminizi de (evvelki) bilgi (sin) den sonra (artık) hiç bir şey bilmemek üzere ömrün en fena (devresine) doğru gerisin geri itiliyor. Sen yer (yüzünü) kup kuru ve ölü görürsün. Fakat biz onun üstüne suyu (yağmuru) indirdiğimiz zaman o harekete gelir, kaba-rır her güzel çiftten nice nebat bitirir.
Bunun sebebi şudur: Çünkü Allah hakkın, tâ kendisidir. Hakikat ölüleri o diriltiyor. O, şüphesiz her şeye hakkıyla kadirdir.
Ve çünkü o saat elbette gelecektir. Onda hiç bîr şüphe yoktur. Muhakkak Allah kabirlerde olan kimseleri de diriltip kaldıracaktır.» 72
Yine Aİİah'ü tealâ şöyle buyurdu:
Ben ne göklerin ve yerin yaratılışında, ne kendilerinin yaratılışında onları (iblisi ve zürriyetini) şahit tutmadım. Saptıranları (şeytanları) da (hiç bir zaman yaratılışta) yardımcı edinmiş değilim. (O halde onlara nasıl itaat ediyorsunuz?)73
Andolsun ki, biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunan şeyleri altı günde yaratmışizdır. Bize hiç bîr yorgunlukta dokunmamtştır. 74
O iki denizi (bîr birine) salıp katandır. Şu, tatlı ve susuzluğu gidericidir. Bu ise tuzlu ve acıdır. (Allah) arlarına bir perde (karışmaları) memnu' olmak üzere bir sınır koymuştur.
O) sudan bir beşer yaratıp da onu soy sop yapandır. Rabbin (her şeye) kemali ile kadirdir.» 75
Görmedin mi şu hakikati ki, Allah bulutları (dilediği yere) sürüyor. Sonra aralarında bir imtizaç hasıl ediyor. Sonra da onu (birbiri üstüne binmiş) bir yığın haline getiriyor. İşte görüyorsun ki, yağmur bunların arasından çıkıyor. (Allah) içinde dolu bulunan gökten (yukarıdan) bazı dağlar indiriyor da bununla kimi dilerse ona musibet veriyor, kimi de dilerse ondan bunu bertaraf ediyor. Onun şimşeğinin parıltısı, nerde ise gözleri çalıp kamaştırır.
Allah gece ile gündüzü evirip çeviriyor 76 (bütün) bunlarda görür gözlere malik olanlar için elbette birer ibret vardır.
Allah her hayvanı sudan 77 yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde yürüyor,' kimi iki ayağı üstünde yürüyor, kimi de dört (ayağı) üstünde yürüyor. Allafı ne dilerse yaratır. Çünkü Allah her şeye hakkiyle nadirdir.» 78
Allah'ü tealânın yüce kudretine ve çok parlak azametine delâlet eden bunlardan başka daha nice âyetler vardır. 79
8 -Allah'ü Tealânm İrade (Dileme) Sıfatı :
80Yüce rabbimiz âyeti celîlesînde şöyle buyurdu : «Onun emri, bir şeyi dilediği zaman ona ancak d ol) demesinden ibarettir. O da (hemen) oluverir. 81 «Bir memleketi helak etmeyi dilediğimiz vakit onun nimet ve refahtan şımarmış elebaşılarına emrederiz de orada {bu emre rağmen) itaattan çıkarlar. Artık o (memSskete) karşs söz (azap) hak olmuştur. İşte biz onu, artık kökünden mahv-ü helak etmişizdir. 82
Aliah'ü tealâ Hızır {A.S.) in Hz. Musa ile beraber geçen kıssasında Hızır (A.S.) dan hikâye ederek şöyle buyurdu
«... Binaenaleyh Rabbin dHediki, ikisi de rüştlerine ersinler, definelerini çıkarsınlar, (bu) Rabbînder bir merhametti. Ben bunu kendi reyimle yapmadım, işte üzerlerinde sabredemediğin şeylerin İç yüzü.» 83 Şanı yüce olan Allah'ü teafâ buyurdu : «Allah size (bilmediklerinizi) açıkça bildirmek, sizi, sizden evvelkilerin (ibrahim ve ismail'in) yollarına iletmek, sizin tevbelerinizi kabul etmek ister. Allah hakkiyle bilicidir. Yegâne hüküm ve hikmet sahibidir.
(Evet) Allah sizin tevbelerinizi kabul etmek ister, şehvetlerine uyanlar ise sizin büyük bir meyi ile (yoldan) sapmanızı dilerler. Allah (ağır teklifleri) sizden hafifletmek ister, (zaten) İnsan da zayıf olarak yaratılmıştır. 84
Bunlardan başka daha nice âyeti kerimeler. Allah'ın iradesinin varlığını bize isbat eder. O irade, hakikaten her irade ve dilemenin üstündedir.
« (Bununla beraber) Allah dilemeyince siz (bunu) dileyemezsiniz. 85 Çünkü Allah hakkiyle bilendir. Tam bir hüküm ve hikmet sahibidir.» 86
9 -Allah'ü Tealânın İlim Sıfatı: 87
Yüce rabbimiz buyurdu :
«Göklerde ne var yerde ne varsa kendisinin olan Allah'a hamdolsun. Ahirette de hamd onundur. O, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir. Herşeyden de) hakkiyle haberdardır.
Yere ne giriyor, oradan ne çıkıyor, gökten ne iniyor, oraya ne yükselip çıkıyorsa bilir O. O, çok esirgeyici, çok yargılayıcıdır.» 88
Diğer bir âyeti kerimesinde Allah'ü tealâ şöyle buyurur: «Göklerde ve yerde ne varsa bilir, ne gizler, ne açıklarsanız onları da bilir. Allah göğüslerin içinde olan her gizliyi bilir, hakkiyle bilicidir.» 89
Hz. Lokman'ın oğluna vasiyetinden hikâye ederek Allah'ü tealâ şöyle buyurdu:
«Ey oğulcuğum, hakikat (yaptığın iyilik veya kötülük) bir hardal tanesi olsa bile Allah onu getirir, (meydana çıkarır, hesabını görür.) Çünkü Allah Lâ-. liftir, 90 hakkiyle haberdardır.» 91
Allah'ü teaiâ Şuayp (A.S.) ile kavmi arasında vuku bulan hadiseyi hikâye ederek şöyle buyurdu :
Onun kavminden (İman etmeyi) kibirlerine yediremeyen kodamanlar şöyle dedi: «Ey Şuayp, seni ve beraberindeki iman edenleri ya muhakkak memleketimizden çıkaracağız, .yahut mutlaka bizim dinimize döneceksiniz.» O, «ya istemesek de mi?» dedi.
«(öyle ama) Allah bizi ondan kurtardıktan sonra yine sizin dininize dönersek Allah'a karşı muhakkak yalan düzmüş, iftira etmişizdir (demektir.) Ona dönmemiz bizim için olacak şey değildir. Meğerki rabbi olan Allah dileye. Rabbİmizin ilmi herşeyi kaplamıştir. B:z ancak Allah'a güvenip dayandık. Ey rab-bimiz, bizimle kavmimizin arasında sen hak olanı hükmet, sen hükmedenlerin en hayırtısısm.» 92
Allah'ü tealâ buyurdu :
«Gör (ür gibi bil) medin mi ki, göklerde ne var, yerde ne varsa, Allah şüphesiz (hepsini) bilir. Herhangi bir üçten bir ftsıîts vaki oJmıyadursun, muhakkak ki O, onların dördüncüsüdür. Bir beşlen vukua gelmeye dursun, ille O, onların altıncısıdır. Bundan daha az, daha çok vaki oEmıya dursun ille O, nerede olsalar bunların yanındadır. Sonra bütün yaptıklarını kıyamet gününde kendilerine haber verecektir. Çünkü Allah herşeyi hakkiyîe bilendir. 93
Sen herhangi bir işte kında Kur'an'dan birşey bir iş işlemeye durun ki, onun biz başınjzda şahfdizdir. Ne ağırlığınca birşey ratobândan Bundan daha küçüğü ve daha mak üzere (hepsi) muhak&ak (yazılı) di r.n 94
onun hak-ve sizlerde hiç daldığınız vakit ; ne gökte zerre bir kitapta 95
Zikredilen şu âyetlerden başka Aüah'ü tşalânm ilminin genişliği ve sınırsızlığı üzerine deiâ!eî eden daha pekçok âyetler mevcuttur. Onun ilmi, gerek az gerekse çok olsun, ister büyük oîsun, isterse küçük herşeyi kaplamıştır. 96
10 -Aliah'ü Tealâ Diridir: 97
Yüce Rabbimiz şöyle buyurdu:
Allah (O Allah'dır ki,) kendinden başka hiç bir tanrı yoktur. (.O, zatî, ezelî ve ebedî hayat ile) diridir. (Bakîdir) zâtiyle ve kemali ile kâimdir. (Yarattıklarının her an tetbir-ü hıfzında yegânejıâkimdir, herşey onunla kâimdir.) Onu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi onun. 98
Yüce Allah'ımız bir başka âyetinde de şöyle buyurdu :
Elif Lâm Mim, Allah O Allah'dır ki, kendinden başka hiç bir tanrı yoktur. (O zâtı ezelî ve ebedî hayat ile) diri (ve baki) dir. Zatiyle kemaliyle kâimdir.
(Habibim) O, sana kitabı hak ve kendinden evvelkileri (de) tasdik edici olarak (tedricen indirdi.) Bundan evvel de Tevrat ile İncil'i indirmişti (ki onlar insanlar İçin birer hidayetti. Hak ile batılı aysrdeden hükümleri de indirdi. 99Yüce rabbimtz buyurdu :
Allah, sizin (faideniz) için yeri bir karargâh, göğü bir bina. (kubbe) yapan, size suret veren, sonra suretlerinizi güzelleştiren en temiz ve güzel şeylerden sizi nzıktandırandır. İşte rabbiniz olan Allah budur. Demek â'emierin rabbi ne yücedir.. O. daima yaşayandır. Ondan başks hiç bir tanrı yoktur. O halde ona, dininde ihlas (ve samimiyet) erbabı olarak, «Hamdol-sun kâinatın rabbi olar? Âlfeh'a (diyerek) dua edin.» 100
Bunlardan başka daha pekçok âyetler Allah'ü tea lanın kendisinden hiç bir surette daha mükemmeli olmayan kâmil bir hayat sıfatıyle muttasıf bir varlık olmadığını bize haber verir. 101
11-12 -Allah'ü Tealânın İşitme Ve Görme sıfatı: 102
Yüce rabbimiz işitme ve görme sıfatlariyle ilgili olarak Kur'an-ı Keriminde şöyle buyurdu :
d(Habibim) kocası hakkında seninle direnip duran (nihayet halinden) Allah'a da şikâyet etmekte olan (kadın) m sözünü (umulduğu vech île) Allah dinlemiştir. Allah sizin konuşmanızı zaten İşitiyordu. Çünkü Allah hakkiyle işitici, kemâliyle görücüdür.» 103 Yine cenabı hak buyurdu: Bir kulu namaz kılarken menedecek adam gördün mü sen? Gördün mü şu cüreti? Ya o, doğru yol üzerinde ise yahut takvayı emretti ise.
Gördün mü? Ya (Öbürü hakkı yalan saydı, (îmandan) yüz çevirdi ise, (o, adam) Allah'ın muhakkak her-şeyi görüp durduğunu hiç de bilmemiş mi? 104
Allah'ü tealâ Musa ve Haruna (A.S.) kendilerini Firavun'a gönderdiği zaman şöyle buyurdu:
«Firavun'a gidin, çünkü o, hakikatan azdı.105 (gidinde) ona yumuşak söz söyleyin. Olur ki nasihat dinler, yahut (Allah'dan) korkar.
Dediler: «Ey rabbimiz, doğrusu onun bize karşı aşırı gitmesinden 106yahut azgınlığını artırmasından endişe ediyoruz biz» (Allah'ü tealâ) buyurdu : (Korkmayın. Çünkü ben sizinle beraberim. Ben (herşeyi) işitirim, görürüm. 107
(Allah) gözlerin hain bakışını, göğüslerin gizleyeceği herşeyi bilir. Allah, hak ve adalet) le hükmeder. .Onu bırakıp taptıkları ise hiç birşeye hükmetmezler. Şüphesiz. Allah, O, (bunların sözlerini) hakkiyle işiten (yaptıklarını) kemaliyle görendir. 108
Burada zikredilmeyen daha pek çok âyetler Allah'ü tealânın İşitme ve görme sıfatlariyle muttasıf olduğuna işaret ve delâlet eder. 109
13 -Allah'ü Tealânın Kelâm Sıfatı : 110
Yüce rabbimiz kelâm sıfatı hakkında âyeti kerimesinde şöyle buyurdu :
»Allah, Musa'ya da hitap ile konuştun 111 Diğer bir âyeti kerimesinde «Artık (Ey müminler) onların (yahudiferin) sîze inanacaklarını umarsınız? Halbuki onlardan hahamlık eden) bir zümre vardı ki, Allah'ın kelâmını (Tevrafı) dinlerlerdi de akılları aldıktan sonra onlar bunu bile bile tahrif (ve tağyir ederlerdi. 112
Burada zikretmediğimiz daha pek çok âyeti kerime Allah'ü tealânın kelâm sıfatı ile muttasıf olduğuna delâlet eder. 113
Allah'ın Sıfatları Nihayetsizdir
Her türlü noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah'ü tealânın sıfatlan Kur'an-ı Kerimde pekçoktur. Yine onun sıfatlarının kemâl derecesinin nihayetine erisilemez. Onların künhünüfgerçek hüviyetini) beşer aklı İdrak edemez. Onu teşbih ve tenzih ederim. Gereği gibi ona, öğgü ve senayı yapamayız. O yüce rabbi-miz, kendini sena ettiği gibidir. 114
Allah'ım Sıfatlarıyle Varlıklarının Sıfatları Arasındaki Fark
Bir müminin Allah'ü teaiânın sıfatlan hakkındaki lâfızlarla kasdedilen manâyı anlaması gerekir. Yaratıkların sıfatlarında şu lâfızlarla bizzat defâfet ettikleri manânın kendisi kasdedilirken Allah'ın sıfatlan İçin hepsi tamamen değişiktir. Varlıkların sıfatlan için bir başlangıç ve sonuç söz konusu olduğu gibi aynı zamanda sinirlidir.
Şimdi san, «Allah herşeyi bilicidir» dersin. Burada iiim Allah'ü tealâ için bir sıfattır. Yine sen «Falan kimse âlimdir,» dersin, halbuki burada da ilim, insanlardan faîan kimse için bir sıfattır. Her iki cümlede de ilim lafzı i/e aynı şey rni kasde d ilmektedir1? Hâşâ! Böyle olması İmkânsızdır. Ancak Allah'ü tealânın İlmi, kemâlinin nihayeti olmayan, kendisine hiç bir şey gizli kalmayan, gizliyi de gizlinin gizlisini de bilen bir /Hm sıfatıdır. Yaratıkların İlmi onun ilminin yanında hiç birşey sayılmaz. (Denizden bir katre bile değildir.) İşte hayat sıfatı da böyledir. İşitme sıfatı da öyle, görme, kelâm, kudret ve irade sıfatları da hep, aynıdır. Bütün bunlar, sıfatları ifade edebilmek için konulmuş olan lafızlardır.
Mahlûkat hakkında konuldukları manâdan bütün sıfatlar, kemâl ve keyfiyet yönünden değişik bir manâ arzeder. Zira Allah'ü tealâ yaratıklarından hiçbirine benzemez, öyle ise şu manâyı iyi anla. Çünkü bu, çok mühim bir İnceliktir, Sen, o sıfatların gerçek mahiyetini tanımakla emrolunmadın. 115Ancak onların, varlık alemindeki eser ve izlerini, hakkında lüzumlu olanları bilmen sana kâfidir. Allah'ü tealâdan bizi korumasını, ayağımızı kaydırmamasını niyaz eder, muvaffakiyetin en güzelini nasip etmesini isteriz. 116
Allah'ü Tealânın Sıfatlarını İsbat İçin Aklı Ve Mantıkî Deliller :
Akait bilginleri Allah'ü tealânın sıfatlarını isbat hususunda bâzı akli ve mantıki delillere dayanırlar. Biz de deriz ki, şüphesiz bu, güzel bir şeydir. Çünkü, insanın aklı, tanımanın esasıdır ve teklifin dönüş yeridir. 117 Ta ki bir kimsenin nefsinde batıl ve şüphe eserlerinden bir iz kalmaz. AHah'ü tealânın varlığı ve kendisi için mutlak kemâl sıfatlarının isbati, isbat hususunda hiç bir delile ve burhana muhtaç olmayan bsdihi hükümler arasında olmuştur. O sıfatların varlığı hususunda ancak kalbi büyük bir hastalığın merkezi olan kimse delil talep eder. Ona delil de fayda vermez, huccetde bir menfaat sağlamaz. Bununia beraber bir fayda temin eder diye icmali ve tafsili bazı delilleri zikredeceğiz. Şimdi deriz ki:
Birinci delil : Şu varlık âlemi, bütün şaşmaz idaresi ve azametiyle kendisini yaratanın yüceliğinin ve kemâlinin mevcudiyetine delâlet eder.
İkinci delil: Birşey kendisinde bulunmayan, onu başkasına veremez. Şu varlık âleminin mucidi bütün kemâl sıfatlariyle muttasıf olmadığı zaman, onun sıfatlarının bir eseri olan mahlûkatındaki şu sıfatlar nasıl olabilir?
Üçüncü delil : Bu delif, şu yaratıcının ancak bir olduğuna mahsustur. O, asla teaddüt etmez. Çünkü yaratıcının birden fazla olması fesadı, muhelefeti ve zorbalığı davet eder. Bilhassa azamet ve kibriya sahibi bir uluhiyyetin haline asia lâyık değildir. Yine bunun gibi müteaddit ilâhların birine tasarruf etmekte istiklâl verilseydi diğerlerinin sıfatları âtıl (hareketsiz) halde kalırdı. Eğer hepsi müşterek hareket etselerdi onların her birinin bazı sıfatları âtıl kalırdı. Uluhiyyetin sıfatlarının tatili ise onun azamet ve celâline mü-nafi ve aykırı olur. öyle ise elbette tek bir tanrı olması zaruridir. Ondan başka asla tanrı yoktur.
İşte bunlar yaratıcının varlığı ve sıfatlarının isbatı üzerine mantıki delillerden birkaç Örnektir. Kim tam olarak anlamayı muradederse ona daha uzun açıklama gerekir. Şüphesiz ki ilâhî buyruk saf nefislerin fıtratında merkezleşmiştir, salim kalplerin derinliklerinde kararlaşmıştır.
«Allah kime nur vermemişse artık onun için bir ışık yoktur.» 118 119
İnsanların Pek Çoğunun Cevap Bulmaktan Aciz Kaldıkları Bir Soru :
Tehlike ve vesveseyi gidermek :
Ebu Hureyre (R.A.) den varit olan bir hadis-i şerifte Resulullah (S.A.V.) şöyle buyurdular: «insanlar bir birlerine «Allah varlıkları yarattı, Allahı kim yarat?» diyecek kadar ileri gidiyorlar ve soru soruyorlar. Kim böyle birşeyle karşılaşırsa, «Ben Allah'a iman ettim desin.;» 120 121
Şu sorunun esasında bir hata olsa bile gerçekte biz, asla Aliah'ü tealânın zatı hakkında araştırma yapmakla emredilmedik. Çünkü kendi nefsinin hakikatim bile anlamak ve idrak etmekten aciz kalan kısa ve basit aklımız elbette bütün kâinatın yaratıcısı ve sahibi olan Aliah'ü tealânın zatının hakikatini idrak etmekten âciz kalacaktır. 122Üluhhiyyetİn zatiyle ilgili olan ilk kapı bile kendisine kapalıdır, açılmayacaktır.
Yine de bilmeliyiz ki, bazı insanların nefislerinde bir şüphe zahir olur ve o şüphe, kendisinde devam edebilir. İşte biz onlara bu hususu bir misâl ile açıklamayı isteriz. İnşallah bu sayede gönül ve vicdanları rahatlar.
Biz şunu söyleriz:
Masada bir kitabı bıraktığın, sonra odadan çıktığın ve az bir müddet sonra geri döndüğün zaman bıraktığın masadan kitabın alındığını ve dolaba konulduğunu görürsün. Bunun üzerine sen, kitabı dolaba koyan bir şahsın olduğuna tamamen inanırsın. Çünkü sen, şu kitabın bazı sıfatlarını bilirsin ki, gerçekten o, kendi kendine bir yerden diğer bir yere intikal edemez şimdi şu noktayı hatırında tut ve benimle beraber ikinci noktaya geç.
Eğer seninle beraber mektebin odasında sandalyede oturan bir şahıs olsaydı sonra sen dışarı çiksan, tekrar odaya geri dönen ve şahsı yerde yaygıların üzerinde otururken görsen bu durumda yere iniş sebebini sormazsın. Bulunduğu yerden onu birinin naklettiğine inanmazsın. Çünkü sen, şu şahsın sıfatlarının bir.kısmrnı bilirsin ki o, kendi kendine intikai eder. Kendisini nakledecek bir kimseye muhtaç olmaz. Şu ikinci noktayı da hatırında tut sonra sana söyleyeceklerimi dinle.
Şu mahlûkat (varlık alemi) hadistir, sonradan ya-ratılmıştiK Biz onun tabiatını ve sıfatlarını bflirizki, muhakkak o, bizzat kendi kendini İcad edemez, bilâkis bir mucide ihtiyacı vardır. İşte biz tanıdık ki, onun mucidi ve yaratıcısı ancak noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah'ü tealâdır. üluhiyyetin kemâli bu olunca kendisinden başka hiç bir tanrıya muhtaç olmaması iktiza eder. Şu paragrafın yanına, geçen iki noktayı da koyduğun zaman senin için bu mesele açıklığa kavuşmuş olur. Beşer aklı acizdir. Böyle derin mevzularda çıkmaza girmekten ve tehlikeye düşmekten daima kaçınılmalıdır. Allah'ü tealâdan, ayağımızın kaymasından bizi korumasını niyaz ederiz.
Şüphesizki O, mahlûkatma son derece acıyandır, rahmet ve merhamet eden rahimdir.
işte sana Avrupalı bilginlerin Allah'ü tealânın varlığı hakkındaki sözleri ve onun kemâl sıfatlariyle ilgili ikrarlarından da birkaç örnek... Allah bizi ve seni tevfikine ulaştıran, muvaffak eden yegâne velimiz ve mevlâm izdir.123
Allah'ın Varlığını Ve Sıfatlarını İsbat Hususunda Tabıatcı Bilginlerin Sözleri Ve Görüşleri
Baştan beri senin için takdim ettiğimiz şu akide, salim nefislerde fıtridir, saf olan zihinlerde kararlaştırılmıştır. Hatta o kadarki, gözle görürcesine bilinen bedihiyyattandır. Nitekim birbiri ardınca gelen nesillerin, milletlerin akıllarından çıkan neticeler bunu teyit eder. Bunun için Avrupalı ve diğer ülkelerin tabi-atçı bilgin ve filozofları kendilerine dinlerden herhangi bir din ulaşmamış olsa bile yine O'na inanırlardı. Şimdi sana onların bazılarının şehadetlerini görüşlerini nakledeceğim. Bu nakledişim akide ve inancı kuvvetlendirmek için değildir. Fakat isbat, onun nefislerde istikrar sağlamasına yarar. Bütün akideleri içice sokarak birleştirmeyi, ruhlarına ve vicdanlarına batıl ile hile yapanların lisanlarını susturmak içindir. 124
Dekart'in Şehadet Ve İtirafı :
Fransız filozofu Dekart der ki;
Şüphesiz bende bir şuur vardır ve noksan olan şu varlığımla daima ve her vakit kâmil bir zat-ı ezelî ve ebedînin varlığını zaruri olarak hissediyorum kendimi inanmaya mecbur görüyorum. Varlığımın derinliklerinde gömülü olan şuurumla bunu idrak ediyorum, işte şu zat her türfü kemâl sıfatlarıyfe bezenmiş, noksan sıfatlardan münezzeh olan bir varlıktır. O da Allah'dir.
Filozof, şu sözleriyle nefsinin zayıflığını ve noksanlığını tesbit ve İtiraf eder fakat buna karşılık AI-lah'ü tealânın varlığını ve her türlü kemâl sıfatlariyle muttasıf olduğunu kabul eder. Yine itiraf eder ki hakîkaten kendisinde bulunan şuuru ve hisleri, duyu organları kendisine AHah'ü tealâ tarafından hibe edilmiştir, kendisinde fıtridir yani bir Allah İnancı doğuştan vardır, insan ruhu buna mütemayildir.
«O halde (habibim) sen yüzünü bir muvahhit olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir ki O, İnsanları bunun üzerine yaratmıştır.»125 Ishak Nivton'un şehadeti :
Meşhur İngiliz bilgini ve çekim kanununu keşfeden Ishak Nivton derki;
«Halik hakkında şikâyet etmeyiniz. Zira onun gerçek mahiyetini akıl kavrayamaz. O, tesadüflerin ortaya çıkardığı birşey de değildir. Tek basma şu varlık âleminin idarecisidir.» 126
Herşel'in Şehadeti;
İngiliz astronomi bilgini Herşei derki;
İlmin sınırları genişledikçe ezeli ve ebedi olan yaratıcının üzerine kuvvetli ve üstün gelen delil ve burhanlar gün geçtikçe çoğalmaktadır. Asla onun kudreti için bir sınır ve nihayet yoktur. Jeologlar, matematikçiler astronotlar ve tabiatcı filozoflar, ilmin sarahat ve kuvvet kazanmasında bir biriyle yardımlaşmaktadırlar. Bu durum da zatında ve sıfatlarında tek olan Allah'ü tealânın azametini bütün açıklığı ile ortaya koymuştur ve koymaya devam etmektedirler.127
Lenyi'nin Şehadeti:
Kâmil, Fransız emirleri için yazdığı "Tabiatta Allah» isimli kitabında ondan şu satırları nakletti;
«Şüphesiz ki Allah eezlidir, ebedidir, Herşeyi noksansız bilicidir. Herşey üzerine kadirdir. O bana sanatının bütün açıklığı ile tecelli etmiştir. O kadar ki, aklımı başımdan alacak ve beni şaşırtacak kadar açıktır.
Hangi kudret ve hangi hikmet ve idare ve. hangi sanatkâr sanatında modelsiz olarak birşey yapmıştır ve yapabilmektedir. O yaratıcıya denk olmuştur ve olabilmektedir? En küçük eşya ile en büyük eşyayı yaratmak ona göre müsavidir. Şu kâinatta kendisinden faydalandığımız bütün menfaatlar, onları bizim emrimize amade kılan Allah'ü tealânın rahmet ve azametine şehadet eder. Sanki onların mükemmelliği ve birbirine uygunluğu onun hikmet ve idaresinin genişliğini ve azametini bize haber vermektedir. Böylece onu yok olmaktan ve teceddütten muhafaza etmiştir ki o, onun azamet ve yüceliğini herdem ikrar eder.» 128
Herbert Spenser'in Şehadeti:
Bir İngiliz filozofu olan Herbert Spenser, bu konu iie ilgili olarak "Terbiye» adlı kitabında şöyle der,
«İlim bütün hurafelerle tenakuz teşkil eder, onlara zıttır. Fakat o, dinin bizzat kendisine asla, zıt değildir. Umumi tabiat ilimlerinden pekeok şeylerde in-kârcı ruhu bulunur. Ama gerçek olan ilim satıhtaki malûmatla uğraşmayan, hakikatlarıh derinliklerine kök salan ilimdir. Gerçek ilim şu ruh dünyasından bendir. Tabiat ilimleri dine zıt olmaz. Tabiat ilimlerine yönelmek onlarla uğraşmak sessiz bir ibadettir. 129Tayin edilen ve okunan eşyanın nefisliğinde ve güzelliği karşısında sessiz bir itirafdır. Sonra o tabiatın yaratıcısının kudretini tanımadır. Sadece sessiz bir teşbih ve tenzih değil, bilâkis o, ameli yani hareketli bir tesbihdir. Yine sadece iddia edilen güzel bir hürmet ve ihtiram değil bilâkis amel, tefekkür ve vakit kurbaniariyle meyva veren bir ihtiramdır.
Şu ilim, İlk sebebin idrakinin istihalesini insana anlatmakta istidlal yoluna baş vurmaz, işte o ilk sebep de Aflah'dır. Fakat ,0, istihaleyi bize anlatmakta çok açık programlarla yol gösterir. Şöyle ki, aşmaya gücümüzün yetmiyeceği bütün hudutların nihayetine ulaştırır. Sonra bizi şu nihayetin yanında bir yumuşaklık ve sükunet içinde durdurur./Bundan sonra da aklın kaybolduğu bir kenarda küçük insan aklına denk olmayan keyfiyetleri bize gösterir.» Sonra söylediği şeyle ilgili, tutar bir misâl getirir ve der:
«Şüphesizki suyun bir damlasını gören âlim hemen biürki o, belirli ve hususi ölçülerde oksijen ile hidrojenin birleşmesinden meydana gelir. Şöyleki, bu nisbetlerden biri diğerine muhalif olsa, ölçülere riayet edilmese sudan başka bir elaman ortaya çıkar. O bilgin, yaratıcının azamet, kudret ve hikmetine itikad eder. Onun geniş ve sınırsız ilmini, sadece oksijen ve hidrojenin birleşmesiyle bir damla suyu görebilen çok daha kuvvetli, yüce ve şiddetli olduğuna inanır.
Yine bir parça dolu tanesine bakan ve onu ince-liyen âümin durumu da böyledir. Onun zahir ve açık görünüşü altında onda olan en güzel ve şahane hendesî şekilleri son derece dikkatli bir taksim görür. Hiçbir şek ve şüphe etmeden, o, halikının güzelliğini düşünür. Onun hikmetinin inceliği ise bilinmeyen şu yönüyle daha büyüktür. Şurası muhakkak ki o da soğuğun şiddetinden donan bir yağmur damlacığı olmasıdır.
Bu hususta tabiatcı bilginlerin görüşleri sayılamı-yacak kadar çoktur. Üç beş sayfa ile ifade etmeye imkân yoktur. Mevzumuzla ilgili olarak zikrettiğimiz kadarı bize yeter. Biz bu tabiatcı bilginlerin görüşlerini şunun için şahit getirdik. Taki gençlerimiz dinlerinin, şanı yüce olan Allah katında teyit edildiğini bilsinler. İlim dine, ancak kuvvet, sebat ve ona karşı olan İman duygusunu çoğaltır. Yoksa dini zayıflatmayı, Allah inancını ortadan kaldırmayı asla hedef tutmaz. Zaten ilmin sınırı metafizik âleme geçemez. O sahada tek söz sahibi din ve ona bağlı olarak yüce rab-bimiz tarafından gönderilen İlâhî kitabın bildırdik'eri-dir. Allah'ü tealânın azamet ve kudretini tasdik edici olarak yüce rabbimiz Kur'an-ı Keriminde şöyle buyurdu,
«Gerek âfâkta gerek kendi nefislerinizde âyetlerimizi yakında onlara göstereceğiz. Nihayet onun hak olduğu, şüphesiz kendileri için de apaçık meydana çıkacaktır. Rabbinin herşeye hakkiyle şahit olması sana kâfi değil mi?» 130
Ayetlerde Ve Hadislerde Geçen Sıfatlar
Kur'an-ı kerimde bazı âyetler ve Hz. Muhammed'-in sünneti mutahharesinde bir takım hadisler varit ol-muşturki, bunların zahir manasında şanı yüce olan Allah'ü tealânın bazı sıfatlarının yaratıklarının sıfatlarına benzemesi söz konusudur. Misâl yoluyla onların bazısını zikredeceğiz. Sonra da bu varid olan sözlerin doğru mânalarını vereceğiz.
Bu meselede Allah'ü tealâ'nın hakkın gerçek yüzünü beyana bizi muvaffak kılmasını dileriz. Zira bu mevzuda şu asırda insanların mücadelesi ve münakaşası uzun olmaktadır. Ayağımızın kaymasından, hataya düşmekten Allah'a sığınırız. Bizi doğru olana iletmesini niyaz ederiz. O bize kâfidir. O ne güzel vekildir. 131
Sıfatların Bulunduğu Tevile Muhtaç Ayetlerden Örnekler:
1-Allah'ü tealâ buyurdu «(Yer) yüzünde bulunan her canlı fânidir (Ancak) azamet ve ikram sahibi olan rabbinin yüzü 132baki kalacaktır.133
Bu ayeti kerime gibi daha birçok ayetlerde vecih lafzı hak kelimesine muzaf olarak gelmiştir. Hak ise Affah'ü tealânın diğer bir adıdır, (yani rabbinin yüzü diye isim tamamlaması halinde zikredilmiştir.)
2 -Yüce rabbimiz şöyle buyurdu, Hamdolsunki biz sana diğer bir zamanda annene vahyolunacak şeyi ilham ettiğimiz vakitte de lütfetmiş ve (kendisine) : «Onu tabuta koy da denize at ki, deniz onu kıyıya bıraksın. Onu benim de, kendisinin de düşmanı oJan biri134 alacak diye (ernreyle-miştik) sana karşı (ey Musa) gözümün 135 Önünde yetiştirilmen için bir sevgi bırakmıştım.» 136Yine Ailah'ü teaiâ şöyle buyurdu, Nuh'a şu hakikat vahyolundu : ((kavminden gerçek İman etmiş olanlardan başkası asla iman etmeyecektir. D halde (boş yere üzülüpte) işleye geldikleri şeylerden (tecavüzlerden) dolayı asla tasalanma. Bizim gözlerimizin137 Önünde ve vahyimiz ile bir gemi yap. Zulmeden hakkında bana birşey söyleme. Çünkü onlar suda boğulmuşlardır, (boğulacaklardır. 138
3 -Gerçek sana bîat edenler ancak Allah'a bîat etmiş olurlar. Allah'ın eli139 onların elleri üstündedir. Şu halde kim (bu bağı) çözerse kendi aleyhine çözmüş olur. Kim de Allah ife sözleştiği şeye vefa (onun hükmünü ifa) ederse o da ona büyük bir ecir verecektir.» 140
Yüce Rabbimiz buyurdu,
«Yahudiler, «Allah'ın eli, 141 bağlıdır» dediler. Hay kendi elleri bağlanası ve söyledikleri (bu söz) den dolayı melun olas (insanlar.) Hayır (Allah'ın) iki eli de 142 açıktır. Nasıl dilerse öyle in fak eder. 143
Diğer bir âyeti kerimesinde yüce rabbimiz şöyle buyurdular,
Ellerinizin 144 işleyip yaptıklarından kendileri için bunca davarlar (Deve, sığır, koyun v.s.) yarattığımızı bu sayede onların mâlik olmuş bulunduklarını da görmediler mi? 145
4 -Ailah'ü teaiâ buyurdu,
«Müminler, müminleri bırakıp ta kâfirleri dostlar edinmesin. Kim bunu yaparsa (ona) Allah'tan hiç biryardım ) yoktur. Meğerki onlardan gelebilecek bir tehlikeden dolayı sakınmış olasınız- Allah size (asıl) nefsinden 146korkmanızı emrediyor. Nihayet gidişde ancak Allah'a dır. 147
Allah'ü tealâ buyurdu,
Allah, «Ey Meryem oğlu Isa, insanlara Allah'ı bırakıp ta beni ve annemi iki tanrı edininiz diye sen mi söyledin dediği zaman o, (şöyle) söyledi. «Seni tenzih ederim, (Yarabbi). Hakkım olmadık bir sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer onu söyledimse elbette bunu bilmişsindir. Benim içimde olan herşeyi sen bilirsin ben ise senin nefsinde 148 olanı bilmem. Şüphesiz ki, gayıpları hak kıyle bilen sensin sen.» 149
5 -Allah'ü tealâ buyurdu,
O çok esirgeyici (Allah'ın emir ve hükmü) arşı istila etmiştir. 150 151
6 -Allah'ü tealâ buyurdu,
O, kullarının üzerinde 152 (yegâne) gahr-ü galebe (ve tasarruf) sahibidir. Size bekçi (melek) ler yolluyor Nihayet her hangi birinize ölüm geldi mî (O) elçilerimiz, onlar artık ve eksik birşey yapmaksızın onun ruhunu alırlar. 153
Yine Allah'ü tealâ şöyle buyurdu,
(Bu âlemin tetbirine vekil kılınmış olan) gökteki 154 (melek) (erden (Allah'dan) size yere batıt evermesinden emin mi oldunuz? Siz (o zaman) tehdidimin nasıl olduğunu bileceksiniz. 155
Yüce rabbimiz diğer âyeti celilesinde şöyle buyurdu,
»Kim ululanmak hevesine düzerse (bilsin ki) bütün ululuk Allahındır güzel kelimeler ancak ona yükselir. 156Onu da iyi amel (ve hareket yükseltir157 kötülükleri tuzak yapanlar (a gelince): onlar için çetin bir azap vardır. Onların (kurdukları) tuzağın bizzat kendisi mahvolur.» 158
Allah'ü tealâ için cihet nisbetini tazammun eden ayetler:
Allah'ü îealâ buyurdu,
Hakikat Allah ve Resulüne eza edenler159 (yok mu?) Allah onları dünyada da ahirette de rahmetinden koğmuş, onlara horlayıcı bir azap da hazırlamıştır. 160
Allah'ü tealâ buyurdu,
«Namusunu muhkem bir kale gibi muhafaza eden imrar» kızı Meryem'i de (Allah, bir misâl olarak getirdi.) Biz bundan dolayı ona Ruhumuzdan 161üfürdük. 162 O, Rabbimin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. (Rabbine) itaat (da sebat) edenlerdendi O. 163
Hakkaaki yer (zelzele İle parça parça dağıtıldığı zaman, rabbin geldiği, 164 melekler de saf saf (indiği zaman) ki, o gün cehennem de getirilmiştir. İnsan o gün (herşeyi) hatırlayacak. Fakat hatırlamadan ona ne (fayda) 165
Sıfatların bulunduğu tevile muhtaç hadislerden örnekler:
Sıfatlarla ilgili olarak geçen ayetlerde olduğu gibi hadis-i şeriflerde de birtakım lafızlar varit olmuştur. Allah'ü tealâya nisbet edilen yüz, el ve benzeri âyetlerin zikriyle biz yetineceğiz. Hadislerde de Allah'ü tealânın zatına nisbet edilen bu kabilden pekçok lafızlar varit olmuştur. Onlardan da bazısını örnek olarak zikredeceğiz. İşte bunlardan birkaçı:
1-Ebu Hureyre (R.A.) Hz. Muhammed'den (S. A.V.) rivayet etti. Rasulullah şöyle buyurdu, «Allah, Adem'i kendi sureti.166 üzerine yarattı, uzunluğu altmış ziradır. (kol dirseğine kadar olan uzunluk ölçüsü) onu yarattığı zaman buyurdu, : «Git onlara (meleklerden oturmakta olan bir guruba) selam ver selamını alışlarını işit. Çünkü o, senin ye senin zürriyetinin selâmıdır.
Bunun üzerine Hz. Adem,
Esselâmü aleyküm dedi, Onlar da,
Esselâmü aleyke ve rahmetullahi dediler. O-nun selâmına «Rahmetullahi kelimesini ziyade ettiler. Bütün müslüman olan kimseler Ademin sureti üzerine Cennete gireceklerdir. Ondan sonra şimdiye kadar mahlûklar noksanlaşmışlardır. (ve noksanlaşmaktadırlar) 167
2 -Ebu Hureyre (R.A.) dan, rivayet edildi, Rasulullah şöyle buyurdu dedi. «Allah sizden birinizin tevbesi ile, birinizin malını kaybetmesi sonunda onu bulduğu vakit sevindiğinden daha şiddetli ferahlıdır. 168 169
3- Enes bin Malik, Rasülullah'dan rivayet etti, Rasulullah şöyle buyurdu, «Cehennem, içine suçlular atıldıkça şöyle der «Daha fazlası varmıdır?» nihayet izzet ve kerem sahibi olan Alfah'ü tealâ oraya ayağını koyar. 170Bunun üzerine onun bazısı, bazısı üzerine çekilir ve der. İzzetin ve kereminle yeter yeter, daha fazla değil. Cennette bir artış olur. Allah, Onun İçin mahlûklar yaratır ve onları cennetin faziletlerinde sakin kılar. 171
Mücessime Fırkası, Ayet Ve Hadislerde Geçen Sıfatlar :
Bu i eselede insanlar dört fırkaya ayrılmışlardır
1 -Bir fırka vardır. Ayet ve hadislerin zahiri manasını olduğu gibi alır. Bu görüşte Allah'a, mahlu-katın yüzü gibi yüz, onların elleri gibi el yahut elfer, tıpkı onların gülmesi gibi gülme v.s. Nisbet edilmiştir. Hatta bazıları onu, yaşlı bir tanrı farz ederken, diğer bir kısmı da onu, genç sanmışlar ve öyle kabul etmişlerdir. Evet işte bunlar, Mücessime ve Müşebbi-he fırkalarıdır. Onların bu düşünüş ve tasavvurlarının islâm dininde asla yeri yoktur. Yine onların sözlerinin gerçekten bir nasibi de yoktur. Aliah'ü tealâ'nın şu ayeti kerimesi onları red için kâfidir.»
«Onun misli gibi hiç bir şey yoktur. O herşeyi işilen ve herşeyi kemâli ile görendir.» 172
Yine Aliah'ü tealâ diğer bir ayeti kerimesinde şöyle buyurdu,
«Deki, o, Ailah'dir birtekdir. 173 (O) Âllarıdır 3a-meddir (Zaval bulmayan bir bak.d.r, daima vardır, herkesin ve herşeyin doğrudan doğruya muhtaç olduğu ve kasdettiği yegâne varlıktır, ulular ulusudur.) Doğurmamıştir, doğrufmamiştır O. Hiç birşey onun dengi (ve benzeri) değildir. 174
Muattıla Fırkası, Ayet ve Hadislerdeki Sifaüsr:
Bir fırka daha vardır. Şu lâfızların manaların! âtıl ve hareketsiz sayarlar. Ayet ve hadislerde geçen herhangi bir yüz kelimesinden kasdedilen manayı ve onun medlulünü Aliah'ü îealâdan mutlak olarak kaldırmışlardır. Onların nazarında Aliah'ü tealâ konuşmaz, işitmez ve görmez. Zira işitme, görme ve konuşma sıfatları ancak bir vücut organı, bir azâ ile olur. Halbuki noksan sıfatlardan tenzih ettiğimiz ve uzaklaştırdığımız Allah'ü tealânın vücut organları olmaması gerekir derler.
Bununla Allah'ın sıfatlarını âtıl sayarlar. Onu takdis etmekle bu yola başvururlar, işte bunlara mi1-atîıla fırkası denir. Bazı islâm akaidi tarihi alimleri de onlara katılırlar ki onlar cehmiyyedir. Ben hiç bir kimsenin insanı bataklığa sürükleyen, dar boğazlar içine sokan şu sözlere inanacağını zannetmem. Çünkü bu durum akıl için dar bir geçittir. Çözülmesi ve halli imkânsız bir husustur.
işte böyle. Kelâm, işitme ve görme sıfatlan, organsız olan bazı varlıklar için bile tesbit edilmiştir. Haktealâ'nın kelâmı, görme ve işitmesi organlar üzerine nasrl hamledilebilir. Allah'ü zülcelâl, bunlardan bütün ululuğu ile yücedir.
Şunlar, batıl olan iki görüştür. .Onlar için İlimden yana bir nasip yoktur. Bundan sonra önümüzde iki görüş kaldı, onlar da akâd hakkında gerçek ilim erbabı olan selefin görüşü ile halefin görüşüdür. 175
Sıfat İçin Olan Ayet Ve Hadisler Karşısında Halef Ve Selef Mezhebi
3- Selefe gelince (Allah kendilerinden razı olsun) şöyle söylediler: Biz ayet ve hadislerde varid olduğu gibi sıfatlara iman ederiz. Ondan, Allah'ü tea-lâ için kasdedilen şeyin mahiyetini terkederiz. Onlar ona el, göz veya gözler, istiva, gülme ve teaccüp v.s. Tesbit ederler. Bütün bunlar, bizim anlayamadığımız bir mana taşımaktadırlar. Biz onları, Allah'ü teaiânın herşeyi kaplayan, İhata eden ilmine terk ederiz. Bilhassa Peygamber efendimizin parlak ve mübarek sözleri ile de zaten bundan nehyolunduk. Rasululfah şöyle buyurdular: «Siz, Allah'ın varlıklarını düşününüz. Fakat Allah'ın zatı hakkında düşünmeyiniz. Zira siz onu, idrak etmeye kadir olamazsınız.»
Irakî, bu hadisi Ebu Naîm «Hilye» de rivayet etti, isnadı zayıftır, Isbahani Tergîp ve Terhip'de rivayet etti, isnadı birinciden daha sıhhatlidir.» der. 176
Ayet Ve Hadıslerdekı Sıfatlar Ve İmamı Muhammed
Ebu El-Kasım El-Lâlekâî, Ebu Hanifenin arkada-şı Muhammed bin Hasan'dan Usuf'es-sunne'de rivayet ederek şöyle söyledi :
«Şarktan garba kadar bütün fakihler Kur'anda ve Rasulullahtan gelen doğruluğunda asla şüphe olmı-yan hadislerde geçen Rabbimizin sıfatlarında İttifak etmişlerdir. Şöyleki, hiç tefsir etmeksizin, hiç vasıflandırmadan ve hiç birşeye benzetmeden kabul etmişlerdir. Bu gün kim bundan birşey tefsir eder ve buna İlâve ederse, Rasulullah'ın bjlunduğu ve kabul ettiği yoldan çıkar. Ehli sünnet ve cemaattan ayrılır. Zira onlar tavsif etmediler, tefsir de etmediler. Sadece kitap ve sünnete olan şeyle fetva verdiler. Bunun ötesinde sustular. 177
Âyet Ve Hadislerdeki Sıfatlar Ve Imam-I Ahmed
Helâl es-Sünne adlı kitabında Hambelden, Ham-bel'de onu kendi kitabı olan es-Sünne vel-Mihne adlı kitabında zikretti ve şöyle dedi:
Ebu Abdullah'a, şu rivayet edilen hadîsten sordum. «Şüphesiz ki Allah'ü tealâ dürya semasına iner,» ve «şüphesiz Allah görür, muhakkak Allah ayağını ko-yor.» Bu hadisler neye benzetildi? Ebu Abdullah de-diki, biz ona inanırız ve onu tasdik ederiz. Naşı! olduğunu ve ne manaya geldiğini asla düşünmez ve onlardan, hiç bir şeyi de asla reddetmeyiz.
Biliriz ki Rasulullah'ın bize getirdiği hakdır. Şayet sahih bir isnat ile gelmişse biz onda asla tereddüt etmeyiz. Allah'ü tealâ bizzat kendini nihayetsiz ve sınırsız olarak vasıflandırmıştır. Şöyle buyurmuştur. «Onun misli gibi hiç bir şey yoktur.» İşte biz onu, bundan daha fazlası ile vasıflandırmayız. 178
Ayet Ve Hadıslerdekı Sıfatlar Ve Imam-I Mâlik
Harmele bin Yahya rivayet etti ve dedi: Vehp bin Abdullah'dan işittim, o şöyle diyordu. «Ben de Enes bin Malik'den işittim. O, da şöyle söylüyordu. «Kim Allah'ın zatından her hangi birşey vasıflandırır-sa onun âyeti kerimesinde zikredîldiği gibi kî, Yahu-di'ler( «Allah'ın eli kısadır» dediler. Eliyle boynuna işaret etti. (Yani ellerinin boynuna bağlanacağını söyledi.) Yine Rabbimizin ayetindeki gibi «O herşeyi hakkiyle işiten kemaliyle görendir.» Gözüne, kulaklarına ve ellerine işaret etti. Onlar yerlerinden koparılır ve kesilir, çünkü o, Allah'ı kendisine benzetmiştir,» dedi.
Pekçok sahabeyi kiram Rasulullah'ın eliyle işaret ettiğini işaret etmekten kaçınmışlar ve kendi elle-.ınin, onun elierinden daha kfsa ve ona benzemediğini söylemişlerdir. Halbuki Peygamberimiz de onlar gibi bir insandır, yaratıktır. Ona karşı hürmetlerinden dolayı böyle hareket etmişlerdir. Allah'ın bir elçisine karşı durum böyle olunca kendi misli gibi hiç bir-şey olmıyan Allah'ü tealâ, nasıl varlıklarına benzetilebilir. Bu, elbette imkânsız birşeydir. 179
Ayet Ve Hadıslerdekı Sıfatlar Ve Macışun
Ebu Bekir el-Esrem, ebu Amr Talemneki ve Ebu Abdullah bin Bittah kendi kitaplarında ve başka kitaplarda Abdül Aziz bin Abdullah bin Ebi Seleme el-Mâcişun'dan bu konuda bir hatime olarak uzun bir söz rivayet etmişlerdir. Şöyle ki,
«Allah'ü tealâ, kendi zatından sıfatlandırdığı şeyi Rasulullah'ın ciili ile isimlendirmiştir. Biz de onu, Rasulullah'ın isimlendirdiği gibi isimlendiryoruz. Pey-gambermiz'in bildirdiği sıfatların dışında yorulup külfete girmeyiz. Şu değildir ve bu değildir diye vasıf-landırıldığı şeyleri de inkâr etmeyiz. Sıfatı andırılmadığı şeyi tanımakta da kendimizi yormayız.»
Bilki Allah sana merhamet etmiştir. Şüphesizki Allah'ın dininde günahsız kalabilmen seni nehyettik-leri yere yaklaşmamanla mümkündür. Senin için çizilen sınırı aşmaman, ona tecavüz etmemendir. Zira maruf (güzelin) tanınması, hoşa gitmeyenin terk edilmesi, dini inançların kuvvetli olmasındandır. Onun
üzerine iyilik yayılmıştır. Kalpler onunla sükûnet bulur. .Onun aslı ve esası kitap ve sünnettedir. Onun ilmini geçmiş milletler miras bırakmıştır' Bizzat Allah'ü tealânın kendisini zikrettiği ve sıfatlandırdığı gibi zikretmekten veya vasıflandırmaktan korkma. Rabbinin kitabında ve Peygamberinin hadislerinde Allah'ü tee-lânın sıfatlarından olmıyan veya zikredilmeyen şey için de aklını yorma. Onun iSmi ve onu öğrenmek için meşakkate girme. Lisanınla da onu sıfatlandırma. Bizzat Rabbimizin kendini vasıflandırmadığı yerde sustuğu gibi sen de sus. Kendisinin vasıflandırdığı şeyi inkâr edersen, vasıflandırmadığı şey de seni güçlüğe ve sıkıntıya sokarsa bu takdirde inkarcıların inkârını daha da arttırmış olursun.
Nefsinden, vasıflandırdıklarını inkâr eden, yine kendi zatından hiçbir şeyi vasıflandırmadığı hususlarda vasfedenlerin vasfettiklerinin külfet-ni daha da büyütmüş ve artırmış olur.
Allah'a yemin ederim ki, hak ve hakikati tanıyan müslümsntar aziz olmuşlardır. Kendi marifetleriyte tanırlar. Yine küfrü ve hoşa gitmeyeni de inkâr edenler aziz olmuşlardır. Kendi inkârları ile inkâr etmişlerdir. Onlar Allah'ü tealânm kendi kitabında zatını vasıflandırdığı şeyi İşittikleri gibi onun yüce peygamberinin kendilerine tebliğ ettiği şeyi de işitirler. Bütün bunlardan dolayı kalplerinde en küçük bir maraz ve şüphe yoktur. Saiim bir kalp, onun Rabden geldiğini bilir. Bir mümin rabbinden başkasını çağırmaz. Mimde iyice kök salmış ve derinleşmiş olanlar, bunu idrak eder. Mimlerinin, kendilerini nehyettiği yerde dururlar, sınırı aşmazlar. Onlar, Rabbimizin zatını vasıflandırdığı gibi onu vasıflandırırlar, onun zikretmediğini de terk ederler. İsimlendirilen sıfatlarını da inkârlarından dolayı tanımamazlık yapmazlar, isimlendirilmeyen sıfatları da derinliğine araştırarak güçlüne ve külfete girmezler. Zira, onlar, Allah'ın terk ettiğini terk ederler, isimlendirdiğini de isimlendirirler.
«Kim müminlerin yolundan başkasına uyup derse, onu, döndüğü sapıklıkta bırakırız. Ahirette do kendisini Cehenneme koyarız ki, o ne kötü bir dönüş yeridir.» 180
Allah bize ve size doğru hüküm vermeyi nasip etsin ve bizi salih kullar zümresine ilhak etsin. Amin. 181
Ayet Ve Hadıslerdekı Sıfatlarda Halefin Görüşü
Sana selef mezhebinin görüşü takdim edildi. Onlar, sıfat ayetlerine ve hadislerine varid olduğu gibi inanırlar ve Allah'ü tealâ için ondan kasdedüen şeyin mahiyetini terk ederler. Zira Allah'ı (C.C.) itikadfan ile varlıklarına benzetmekten tenzih etmek için böyle hareket ederler.
Halefe gelince, onfar şöyle derler:
«Şüphesiz biz, şu ayet ve hadislerin lafızların-daki zahir manalardan murad edileni bir kenara bırakırız ve onun mecaz olduğunu (konulduğu manadan başka bir manaya geldiğini) kabul ederiz. Çünkü bunları tevil etmekte hiç bir engel yoktur.
Onlar böyle söylediler ve «yüz» kelimesini «zat» ile «el» kelimesini «kudret» ile ve bunun gibi diğer tevile muhtaç olan ayet ve hadisleri tevil ettiler. O yüce varlığı mahlûkatına benzetmek korkusundan dolayı bu yolu tutmuşlardır, işte bu konuda onların sözlerinden sana birkaç örnek...
1- Ebu El-Ferec bin el-Cevzi el-Hambeli «def-uş-şüphe et-Teşbih» adlı kitabında derki, «Allah'ü teaiâ, «Rabbinin yüzü baki kalır» 182 buyurdu bunun hakkında müfessirler (Rabbin baki kalır» dediler. Yine Ailah'ü tealâ bir ayeti kerimesinde «onun yüzünü murad ediyorlar»183 buyurdu. Bunun manâsı «onu murad ediyorlar» demektir. Dahhak ve Ebu Ubeyde «her-şey hetâk olucudur, ancak onun yüzü müstesna») âyetini şöyle tevil etmişler «Her şey helak olucudur ancak O (Allah) değil» 184
Şu ayet ve hadislerin zahir manalarını almak selefin tuttuğu yoldur» diyenleri reddetmek için kitabın evvelinde ayrı bir bölüm ayrılmıştır. Sözün kısası, zahir manayı almak Ailah'ü tealâyı cisimlendirme ve mahlûkatına benzetmektir. Çünkü lafzın zahiri, hangi şey için vaz oiunduysa odur. Haktkatta el için bir vu-cud organı olmaktan başka hiç bir mana yoktur.
Selefin mezhebine gelince, onlar onun zahiri manasını almazlar, onu tevil de etmezler. Onun hakkında sükut ederler ve mahiyetini Allah'a havale ederek hakikatına iman ederler. Aslında bu konu çok uzundur. Fakat burada hepsini zikretmek imkân dahilinde değildir. 185
Ayet Ve Hadıslerdekı Sıfatlar Ve Razî
Fahreddİn er-Razi «esas et-Takdis» adlı kitabında şunları söyledi,
«Bilki, Kur'an'ın bazı naslarının bir takım sebeplerden dolayı zahir manası üzerine icrası mümkün olmaz, önce Allah'ü tealânın «ve li tüsnea alâ aynî» ayetinin zahiri manası gereğince «Musa (A.S.) in Allah'ın gözünün önünde olması, ve gözün daima kendisine bakması gerekir. «Gözümün önünde yetiştirilmen için» yerine ayet tevil edilerek «murakabem allında yetiştirilmen için» demek daha doğru olur. Akıllı olan bunu böyle düşünür.
(kinci olarak diğer bir âyeti kerimenin zahir manası «Vasna'ıl-fülke bia'yüninâ» «Gözlerimiz ile bir gemi yap» burada şu gemiyi yapmak sanatı için bir alet olması iktiza eder. O da gö?dür. Görüldüğü gibi görünüşteki zahir manayı bırakarak onu Allah'ın şa-, nına lâyık bir şekilde tevil etmek gerekir.
Üçüncü nokta, aynı âyette geçen gözler kelimesi çoğuldur. Tek bir yüzde gözlerin sabit ve ikiden. fazla oluşu hoş değildir, kabihtir. öyle ise açıkça anlaşılmaktadır ki burada mutlaka tevile başvurmak gerekir, işte o da şu lâfızları «yardım, nazaret ve murakabeye» hamletmektir. Ayeti kerimeyi «bizim murakabe, yardım ve nazaretimiz altında bir gemi yap» şeklinde tevil etmek icabeder. 186
Âyet Ve Hadıslerdeki Sıfatlar Ve Gazali
İmamı Gazali »ihya-i Ulum ed-Din» ad!ı kitabının birinci cildinde ilimlerle ilgili olarak şöyle der. «İlimler ya zahiri ya da batini olur. Yine ilimierin ya tevile ihtiyacı otur yahud da ihtiyacı olmaz. Eğer mana gayet açık ise ve o açık mananın kullanılmasında bir mahsur yoksa tevile gidilmez. Aksi halde rumuz, istiare ve kinaye olabilir. Şimdi bununla ilgili olarak İki misâl zikredelim.
Yüce Peygamberimiz bir hadisi şertfierinde şöy-_ le buyurdular «Namaz kılarken imamdan önce başını kaldıran kimse, AHah'ü tealânın, başını eşeğin başına çevirmesinden korkmaz mı?» Şu suret yani insanın başının eşeğin başına çevrilmesi durumu bu güne kadar hiç olmadı ve olmtyacak. Fakat burada kas-dedilen mana şudur, gerçekten hadiste eşeğin başı ve cnun şekli kasdedilmemiştir. Fakat onun aptal ve ahmaklığı ifade edilmiştir. Yani «kim İmamdan önce başını kaldırırsa onun başı merkebin başı gibi sersem ve ahmak olur» demektir. Görüldüğü gibi burada kasdedilen şekil değildir. Buradaki şu gizlilik, zahir mananın hilafından tanınır. O da ya aklî bir delille olur yahud da şer-î bir delille olur. Akliye gelince onu, zahir manası üzerine hamletmek mümkün değildir.
Hz. Muhammed diğer hadisi şeriflerinde şöyle buyurdular,
aMüminin kalbi, rahmanın (Allah'ın) parmaklarından iki parmağın arasındadır.» Eğer bir müminin kalbini araştırmış olsak orada parmak falan bulamayız. Böylece bilindi ki o, kudretten kinayedir. Bunun da sebebi parmakların sırrı ve ondaki gizli bir ruhtur. Parmakları kudretten kinaye yaptı. Zira bir işi yapabilmek onlar vasıtası iledir. Kudretin mahalli ve toplanma merkezi parmaklardır.
Burada sana, artık halefle selefin tuttuğu yol açıkça belli olmuştur. Bu iki yolda müslümanların kelam alimleri çok şiddetli münakaşalar yapmışlardır. Biz bu münakaşalara sebep olan bahse son verirken, bu işin aslını Allah'ü tealâya havale ederiz. 187
Selefle Halef Arasındaki Fark
Bilindi ki Allah'ü tealânm şu sıfatlarına tealiuk eden âyet ve hadisler hakkında selef mezhebi, âyetleri geldikleri hal üzere kabul ederler. Onu tefsir yahud tevil etmekten sakınırlar.
Halef mezhebi ise Aüahü tealâyı mahlukatina müşabehetten tenzih etmek için onu ittifakla tevil ederler.
Yine bilindi kî iki nazariye ehli arasında şiddetli bir muhalefet de vardır. Hatta birbirlerine asabi lakaplar tevdi ettiler. Buna göre birleşme ve ayrılık noktalarını kısaca hülasa edelim.
Birinci nokta, her iki fırkada Allah'ü tealâyı mahlukatina benzetmekten tenzih etmekte ittifak ettiler.
İkinci nokta, her ikiside varlıklar için konulmuş olan şu lâfızların, Allah'ü tealâ hakkında zahir manadan başka bir manaya geldiğin» kabul ettiler, işte her ikisinin de ittifakı, teşbihi ref, Allah'ı bir şeye benzetmekten kaçınmak içindir.
Üçüncü nokta, iki mezhepten her biri, hakikatte bu lafızları nefislerde delalet ettiği manadan uzaklaştırmak ve yorumlanmak için konulduğunu bilir. Bu böyle karariaştığı vakitte selef ve halef tevilin aslında ittifak etmişlerdir, ikisinin arasındaki muhalefet şuna inhisar etmektedir. Halef, yukardaki üç görüşe, bir de muradedilen manaların tahdidini ziyade ettiler. Şöyleki, onlar, avamın akidelerini teşbih şüphesinden muhafaza etmek için tenzih zaruretine sığındılar. Bu ise Hsklı olmıyan bir muhalefettir. 188
Selefin Mezhebini Tercih
Biz inanıyoruz ki, selefin görüşü, bu konuda susmaktan ibarettir. Şu manaların gerçek ilmini Allah'ü tealâya havale etmektir. Kayıtsız şartsız teslim olmak, daha lâyık ve evlâdır. Tevil maddesini kökünden koparmak daha uygundur. Eğer imanın itminanı ile Allah'ın kendisini mesud kıldığı kimselerden isen, ya-kinî bir imanın soğukluğu ile göğsünü dolu haline ge-tirmişsen hakkın bildirdiğine razı ol, yüz çevirme. Yine şuna da inanırız ki, halefin tevilleri kendilerine küfür veya sapıklık hükmünü gerektirmez. Onlar da ehli sünnet grubu içindedirler.
Şu uzun münakaşa onlar arasında önceden veya sonradan çıkmış değildir, islâmın başlangıcında da bütün bunlar daha yaygın ve geniş bir halde idi. İnsanların en şiddetlileri bile selefin görüşüne yapışarak Allah'a sığındılar. Hataya düşmekten korundular. Allah hepsinden razı olsun.
Abmed Bin Hambel, (R.A.) şu hadislerin tevilinde de hep aynı şeyi yapmıştır. RasuMlah bir hadisi şeriflerinde «Hacerul esved, yeryüzünde Allah'ın sağıdır.»189Diğer bir hadislerinde de «Müminin kalbi rahmanın parmaklarından iki parmak arasındadır.» 190Yine bir başka hadislerinde «Şüphesiz ki ben rahmanın zatını Yemen taraflarında bulurum. 191buyurmuşlardır. İşte yukarıda zikri geçen üç hadisi şerifin üçü de hakiki mananın dışında bîr manada kullanılmıştır ki, bu da tevili gerektirmektedir.
İmamı Neveviyi görürsün. O, iki görüş arasındaki mesafenin ortasındadır. O da münakaşa ve mücadeleyi bırakmaz. Bilhassa müteşabih ayet ve hadislerin tevil edilmesini normal karşılar, halefin yanında yer alır. Onun, aklen ve şer'an caiz olduğunu da kayıtlar Bunun, din usullerinden bir asla zarar vermiyeceğini belirtir.
Fahreddin er-Razi (Esas et-Takdis» adlı kitabında şöyle der,
Bundan sonra eğer biz tevili caiz görürsek lüzumlu ve gerekli olmıyan yerlerde bile tafsilatı ile tevile başvurur ve onunla meşgul oluruz. Eğer tevili caiz görmezsek tevili gerektiren ilimleri Allah'a ısmarlar ve ona havale ederiz. İşte bu, bütün müteşa-bihattan olan ayet ve hadislerin hepsinde • kendisine baş vurulan tek bir umumi kanundur. Cenabı hakkın bizi muvaffak kılmasını dileriz.
Sözün özü, selef ve halef halk arasında zahir mananın dışında olan hususlarda tevil yapmak gerektiği hususunda ittifak ettiler. Yine yapılan tevil şeriat usullerine aykırı olursa caiz olmtyacağında da ittifak ettiler. Muhalefet sadece seran caiz olan lafızların teviline İnhisar etti. Gördüğün gibi o da basit ve kolaydır. Küçük birşeydir. Selef, manasını anlıyamadıkiarı hususlarda Allah'a sığındılar.
Bu gün en ehemmiyetli olan şey Müslümanların tevhid inançlarını saflaştırmak, onu, her türlü bitad-dan temizlemektir. Gücümüz yettiği kadarı ile cümleleri bir araya getirip hataları düzeltmeye çalıştık. Allah bize kâfidir. O ne güzel mevlâ ne güzel vekildir.
Bölümlerimiz burada nihayet buldu. İnşallah, ilahiyat bahsinden sonra nebeviyyat, Ruhlar âlemi ve işitmeye dayanan semi delilleri ele alacağız. Şüphesiz ki herşey Allah'ın takdiri iledir. O'nun kaza ve kaderini değiştirecek ve geri çevirecek hiç bir güç ve kuvvet yoktur. 192
Dostları ilə paylaş: |