Çekim ve elektromagnetizmanın şarj ettiği aşırı bir enerji birikiminin patlak vermesiyle ortaya çıkan çekimsel ve elektromagnetizmal fırtınalar, cüce ve nötron yıldızları da aşarak, "Siyahdelik" olma şiddetine ulaşıp, karaboşluk eğilimine tırmandığı zaman, yıldız, kendini ve beraberindeki uzay ile zamanı da yutmuş olur.
Uzay demek "Mekan" demektir ki, yıldızın kendi mekanını yutması ilk kez başımıza gelen, inanılmaz bîr olgudur. Kendini, kendi ışığını, kendi hacım, yer ve zamanını yutan bir yıldız; (Kendini ve tutsaklarını) bir başka magnetik alana, paralel evrenlere göndermiş olduğundan, yerine bir UZAY-ZAMAN BOŞLUĞU bırakmıştır.
İşte "Yıldız yerleri" diye geçen ayet, bu maksimal çökmenin habercisidir. Çünkü karaboşluklarda, yıldız gider, yerine "Sonsuz bir kuyu" olan uzay-zaman tekilliği gelir. "Yıldızların yeri" derken, bu uzay-zaman uçurumunu anlatırız.
Yıldız, o uçurumdan düşerek intihar etmiş, öteki dünyaya intikal etmiş, yerine sadece "YERİ, BOŞLUĞU, DELİĞİ" kalmıştır. Dolayısıyla Kur'an'da "Sideral karaboşlukların" ismi doğrudan "YILDIZ BOŞLUKLARI" diye verilmiştir:
Vakıa-75. ayet, "Felâ" diye başlamaktadır. Bu Allah ifadesi, mecaz anlamda, "Hiç kuşku yok, başka türlüsünün olamayacağı tek biçim ve kesinkes gerçek" demektir. Edebî anlamda ise "Artık bir başka söze, iddiaya gerek yok" demektir. Batınî (Gizli bilimler) anlamında ise "Artık yerinde olmayan..." yani bir yıldızın kollapsar olarak çökmesiyle, orada yok olmasından doğan "Boşluğu" anlatmakta, yıldızların ebedi ASAL olmadığını, gene doğup, yaşlanıp, sonunda KOLLAPSAR olarak çökeceklerini ve artlarında kara cesetler bırakacakları bildirilmektedir.
Şimdi sozkonusu Vakıa-75,76. ayetleri belleğimize iyice yerleştirmek üzere bir kez daha yorumlayalım. Çünkü Vakıa suresi Resulullah'ın kuşaklar boyu ebeveynden evlatlarına VASİYET etmeleri emredilmiş bir ayrıcalıklı suredir. Bunun nedeni iki türlüdür. İlki kozmolojik olup, "Mevakiin nücûm" ve buna edilen yemindir. Diğeri ise "Sosyolojik"tir.
* "FELÂ" (Artık bir başka söze gerek yok, şimdi o yıldızlar yerlerinde yok) UKSİMU (And ederim ki) "Bİ MEVÂKI'UN NÜCÛMİ" (Yıldızların mevkileri üzerine yani karaboşluklar denen yıldız yerleri, yıldız kalıntıları, teşekkül halindeki yıldızlar, cüce ve nötron yıldızlar, ışığı geldiği halde aslında çoktan yok olan ya da var edildiği hâlde henüz ışığı bize ulaşmadığı için göremediğimiz yıldız yerleri).
İzleyen ayet ise "BUNUN NE BÜYÜK BİR YEMİN OLDUĞUNU BİLSEYDİNİZ..." biçimindedir. Rabbimizin böyle bir ifade kullanması üzerinde çok-çok-çok düşünmek gerekir. Üstelik Resulullah kendi dönemi ümmetine, "Vakıa suresini çocuklarına öğretmeyi, onların da kendi çocuklarına öğretmesini" önemle tavsiye etmiştir.
Vakıa suresinin sosyolojik önemi ise içinde gelecekteki ekonomik-politik ye sosyolojik büyük fitne olan SOLCULUĞU, MARKSİZMİ, insanı köleleştiren, hürriyet düşmanı ve ahlâk ile manevi değerler yoksunu komünizmi önceden haber vererek uyarmasıdır.
[*] Lütfen okuyunuz: AÇIKLAMALAR
Vakıa suresinin "Kozmik önemi" ise "Büyük yeminden de anlaşıldığı üzere", yıldızların yerleri üzerine yapılan katmerli vurgudur. İşte bu vurgunun ağırlığı, karadeliklerdedir. Çünkü ayette yıldızlardan değil; yıldız yeri olan karaboşluklardan söz edilmiştir.
Çağımız karaboşluklarla artık tanıştığı için kıyametle aşina olmuştur. Dolayısıyla mevâkiîn nücûm manevi olarak tecelli etmiştir. Maddi olarak da "KIYAMET" sorumlusu karadelik yutmalarıyla tecelli edecektir.
İLERİ BİLGİLER - 39
KARA-EVREN "KUTURUSSEMA"SI
Önceki ciltlerimizde önemle üzerinde durduğumuz "Aktarıssemavat = Göklerin ÇAPLARI" "Karaboşluklar = Mevakiin nücûm" ile dolaysız bağlantılıdır.
"Göklerin, ülkeleri [?], başka uzay-zamanların, öteki alemlerin, paralel evrenlerin" de habercisi olan "Aktarıssemavat"; gök ve yer çizgilerinin KAPALI bir uzayı dışında kalan "BAŞKA UZAYLARI" da bildirmiştir. Karadeliklerin olay ufuklarının ardına saklanarak bizim evrenimiz "DIŞINDA" kalmaları "Aktarıssemavat" üzerine bilimsel tefekkür yapıldığında ortaya çıkar.
Daha önceki kitaplarımızda da çokça değindiğimiz Rahman-33. ayet şöyledir:
* "EY (Birleşik) CİN VE İNSAN TOPLUMLARI, YER VE GÖKLERİN AKTAR (Kutur=Çap) 'INDAN DIŞARI (Üst boyuta) ÇIKMAYA GÜCÜNÜZ YETERSE ÇIKIN! FAKAT ÇIKAMAZSINIZ! VELEV Kİ SULTAN (Kurtulmaya elveren) BİR KUVVET OLMAZSA."
Karadelikler, bizim evrenin "Aktarıssemavat"ı olan kapalı sistem dışına kaçabilen SULTAN KUVVET'tir. Çünkü, uzaydan sadece kaçabilen tek nesne KARADELİK'tir. Bir karadelikten kaçmak için de gerçekten ışık hızının üstünde SULTAN BİR KAÇMA KUVVETİ gerekmektedir.
"Yıldızların yerleri ile göklerin çapları" Kur'an ifadesiyle özdeşleşmiştir. Yıldızların kendileri yerine, birer "Yerleri" varsa; onların göklerinin (Uzay-zaman limitlerinin) de bir çapları, eğrilik kuturları bulunmalıdır.
Karadelikleri kuşatan kara evrenlerin gerçekten de türlü çapları bulunmaktadır. Bu çaplar, hem karadeliklerin hiyerarşik büyüklük çapları, hem de bir karadeliğin "Kara örtüsü"nün içinde ve dışında yer alan türlü katman ve tabakaların iç-içe çaplarıdır.
Öncelikle bu çapların kollapsar düzeyinde ne anlama geldiğine ilişkin bilgilerimizi tazeleyelim:
* Bir yıldız dört kuvvet dengesini kurmuşsa, ona asal yıldız demekteyiz. Bu yıldızın yüzey çapıdır. Bunu kuşatan çekim çapı ve küresel bulut olduğunu erken dönemdeki "Sistem çapı" (Güneş düzlemi) vardır.
* Eğer güneş gibi bir küçük yıldız, çökmesi ardından, çökmeyi sonuna kadar götürecek yeterli kütle çekimine sahip değilse, elektromagnetizmanın karşı koyduğu bir BEYAZ/KARA CÜCE çapında karar kılmış görürüz.
* Eğer çöken yıldızın kütlesi elektromagnetik çapı bile delip geçecek kadar büyükse, yıldız nötron yıldız çapına büzüşür.
* Eğer kütle bunu da açacak kadar büyükse karadelik olmak üzere mümkün olan en küçük çapa (Tekilliğe) büzüşür.
Bir başka anlatımla, bir yıldızın "Olay ufku" ve kritik yarıçapı, yıldızın içinde kalıyorsa, (Yıldız bu "Çaplardan" GENİŞ ise) o yıldız cüce ya da nötron yıldızdır.
Ama yıldızın çapı, olay ufku ve Schwarzschild çapından küçükse ona "Karadelik" deriz. Sideral bir karadeliğin limit çapının oluşması için 2,95 güneş kütlesindeki bir yıldızın çökmesi yeterlidir. Bu limit tastamam bu değerdeyse, karadeliğin çapı ile olay ufkunun çapı birbirine eşitlenip "Yüzey alanı" sıfır olur. Böyle özel bir kara yıldızın olay ufkuna girdiğimiz anda aynı zamanda yüzeyine ayak basmış oluruz.
Görüldüğü gibi karadelik oluşması için "Eşik değer" olarak 2,95 kütleli bir yıldızın çökmesi gerekir. Tastamam bu değerdeki bir yıldızın, olay ufku ile yüzeyi birbirine eşit olduğundan böyle bir karadelik son derece özel sayılır.
Bu değer aşıldıkça, olay ufku büyümeye başlar. Böylece Schwarzschild yarıçapından başka, bir de "Olay ufku" denen "ÇAP" ortaya çıkar.
Karadeliğin niteliğine göre, olay ufku ikiye ayrılır. Bunlar "İç olay ufku" ile "Dış olay ufku" çaplarıdır.
Eğer bu karadelik dönüyorsa, onun döndüğünü dış olay ufkunda değil; iç olay ufkunda görürüz. Bu iç olay ufkuna ERGOSFER denmekledir. Ergosfer, olay ufku ile karadelik çapı arasında bir tampon çaptır.
Eğer, bir karadeliğe yakın geçişi sırasında bir yıldız dış olay ufkuna tam yakalanmadan kısmen kendini kurtarabilmişe, o zaman onların bir yufka ya da puro biçiminde çekildikleri bir "Litosfer=Taşküre" çapı olduğundan söz ederiz.
Evrende her yapı "Tabaka tabaka" kuturlardan yani çaplardan oluşmuştur. Bu da "Tabakadan tabakaya bindirilmek" sırrının tecellisidir (İnşikak suresi).
"Tabakadan tabakaya bindirilmek" gravitik yorumla, birbirini çeken "Kara ortakların" giderek birbirine yaklaşması, birbiriyle birleşmeye eğilim göstererek, tabakalarını birbirine BİNDİRMESİ demektir.
Güneşimizin de böyle bir KARADELİK ORTAĞI bulunduğundan söz etmiştim.
İşte bu kara-ortak, güneşin göbeğindeki karanoktalardan sonra, güneşe en yakın ikinci tehlikedir. Güneşin ömrünün normal olarak 50 milyar yıl olması, bize hiç bir güvence veremez. Vakitsiz ölüm evrensel bir yasadır!
KESİM : 71
TRANSFERRO OLAYLAR
GALAKTİK DEV KARABOŞLUKLAR
Hiyerarşik tasnifi sunarken mini karanoktalar ile başlayıp, yıldız kalıntısı "Sideral=Astral" kara boşluklara uzandık. Şimdiki disiplin konumuz ise, bunların daha büyüğü olan yıldız boyutunda değil de, galaksi boyutunda olan "Üçüncü" türde felaket müjdesi olan galaktik karaboşluklardır.
Galaksilerle ilgili, öğretimizin önceki bilgilerinden galaksilerin "İKİ ANA YAPI"dan oluştuğunu hatırlarız:
* Birincisi, merkezdeki topaklaşma yani galaksi merkezi olan dev çekirdektir.
* İkincisi ise galaksiyi kuşatan ve genellikle sarmal kollar halindeki ÇEVRE bölümüdür.
Galaksilerin merkezleri çevrelerinden daha yaşlı olduğundan, yıldız oluşturacak malzemeden günümüzde eser kalmamıştır. Genç çevre, gaz-toz malzemesi bakımından çok zengin olduğundan, yeni yıldızlar hep galaksi çevresinde oluşur. Bu öylesine zengin bir malzemedir ki, bir anda milyarlarca yıldız doğar. Oysa en önce yani galaksi tarihi başlangıcında galaksi merkezi yıldız üretirken, çevrede henüz hiç bir yıldızdan eser yoklu. (Sadece yıldız yerleri vardı.)
Dolayısıyla galaksinin soğuduğu bu erken evrelerde, önce merkezde ilk yıldızlar oluştular. Bu zengin malzeme, çok sıkışık olarak, galaksi çekirdeğine bir toplanma merkezi, çekim odağı olarak topaklaşmıştı.
İşte bu evrede, çevrede henüz bir yıldız yokken, merkezde tam tersine, güneşten 50 ilâ 5000 kez kütleli "MAVİ DEV" denen çok parlak, çok büyük yıldızlardan milyarlarcasının hemen seri üretimi başladı. Bu milyarlarca dev mavi yıldız hem çok büyüktüler, hem birbirine çok yakındılar, hem de çok sıkışık kümelerdi...
Öte yandan, bir yıldız ne kadar BÜYÜKSE, o kadar çabuk söner. Örneğin küçük bir yıldız olan güneşimizin elli milyar yıl yaşamasına karşılık, bin güneş büyüklüğündeki bir mavi dev yıldız milyon yıl sonra "Karadelik" olarak çöker. Dolayısıyla galaksi merkezi kısa vadede milyonlarca dev karadeliklerle doluşmuş ve dokunmuştur.
Galaksi merkezi o kadar yoğundur ki, aşırı sıkışıklıktan bütün yıldızlar neredeyse birbirlerine değerler. Bu yıldızlar kısa zamanda kendi dev çekimlerine yenilerek karadelikleşirler.
Karadelikler, aynı zamanda birbirlerini de çektiklerinden birleşirler.
Böylece birleştikleri oranda güçlenerek, "Diğer yıldızların normal çökmesini beklemeden" önlerine çıkanı yiyip bitirirler. Böylece çekirdekte muazzam bir dev karadelik oluşur.
Sonra merkezi karadelik daha da güçlenmiş olarak, hem öteki karadelikleri, hem bütün dev yıldızları, hem de gaz-toz bulutlarını siler süpürürler. Bu nedenle ilk yıldızların galaksi merkezinde oluşan mavi devler olduğunu, dolayısıyla galaksi merkezinin çevresinden çok daha yaşlı olduğunu en baştan belirttim.
Buna eş anlamda, galaksi çekirdeği bir yıldız kabristanıdır. Bu kara mezarlığın üzeri, yutulmaya aday yıldızlarla kaplanmıştır. Ölü evren bir yana, içinde yaşadığımız galaksinin % 90'ı ÖLÜ MADDE'dir.
Ölü maddeden kasıt, "Karadelikler"dir.
Canlı madde ise asal yıldızlar olup, bunların sayısı galaksimizde yüzmilyarı aşmaz. O halde evrende, hayal ettiğimizden daha çok katrilyonlarca karadelik olduğunu "Transferro" olaylar ortaya koymuştur.
Bunlar "Demir-ötesi" ağır elementler olup, bizim için bir göstergedir: Yıldızlar galaksi düzleminde yer aldıklarından, "Demirden ağır elementlerce" zengin çevreleri kendilerine katarlar.
Ama merkezdeki yaşlı yıldızlar bünyesinde asla demir ötesi elementler olmamalıdır.
Çünkü yıldız reaksiyonlarının en son durağı "Demir" elementiyle sonlanır. Dolayısıyla, demir ötesi elementler en baştan beri var olamazlar. Ancak, daha sonra süpernovaların şiddetli basınçlarıyla oluşup çevreye püskürtülürler.
İşte bu "Transferro güçlüğü" telafi etmek için, günümüzden on milyon yıl önce "Yeterince süpernova patlamaları" öngörülmektedir. Yıldızlar daha devleştikçe ömürleri de o kadar kısaldığından, merkezdeki bu ilk dev yıldızların oluşturduğu galaksi çekirdeği, demir aşamasında da kalamayıp, karadeliğe dönüşür ve fonksiyonunu bitirir.
Galaksi "Ayla=Hale"si içindeki yıldız artıklarının istatistiksel sayılması sonucu, galaksimizin % 90'nın çoktan ölmüş madde olduğunu, özellikle "Galaksi merkezinin tamamen dev siyah boşluk" hâline geldiğini görerek, feci sonumuzdan ürkmekteyiz.
Galaksimiz merkezinde "DEV GALAKTİK KARABOŞLUK" var mıdır? Bu konudaki gözlemlerimizi, başta çekim ve elektromagnetik astronomi olmak üzere her tür veriyle destekleyebiliyoruz.
Elektromagnetik yani radyasyon astronomisi, görünen (Optik) ve görünmeyen (Röntgen, radyo dalgası kızıl ötesi-mor ötesi) ışımaların tümüdür. Fakat çekimci dalgalar elektromagnetik değildir. Buna onların çok zayıf olan güçleri de eklenirse, çekim astronomisinin zorluğu anlaşılır. Bu güçlüğe rağmen, çekim astronomisini Joseph Weber'in detektörü ile başlatmış bulunuyoruz. Konuyla ilgilenen okuyucular, şimdiki ileri bilgilerimizi okuyabilirler.
İLERİ BİLGİLER - 40
KOLLEKTİF İNTİHARLAR
Weber detektörünü galaksi merkezimize yönelttiğimizde; sinyal, frekans ve duyarlığı en yüksek düzeyde olan bu duyarlı aygıt, süpernova ve karadelikleri "Çekim astronomisi" yöntemiyle yakalayabilmektedir. Weber 1660 devir/cycle şiddetinde bir tek dehşetli atışı kaydetmiştir. Sinyal şiddetinin değişimi 12 saat kadardır. "Atış" dört gün boyunca, birer kez, yarım saniyeden daha kısa değerlere sahiptir. Bunun anlamı "Güneşten iki yüz kez büyük bir kütleyi içeren bir karadeliğin" çekim ışımasının bize ulaşmasıdır. Burada şaşırtıcı olan, sinyallerin dört gün arayla yayınlanmasıdır. Oysa bu sinyaller bir süpernova'dan gelseydi, dört yüz yılda-bir kez ulaşırdı.
Görecelik (Relativite) teoremi doğru olduğuna göre, geriye tek alternatif kalmıştır: Sinyalin kaynağı yüzmilyon güneş kütlesinde ve çapı üçyüz bin km olan bir merkezi karadelik tehdididir. Yani "Galaksimizin merkezinde dev bir karadelik" olduğuna ilişkin ilk kanıttır.
Galaktik karaboşluğumuz, Samanyolu'nun tam göbeğinde, bir ışık saniyesi (300.000 km) çapında olup, her yıl üç ilâ 40 güneş kütlesi yutarak daha da güçlenmekledir.
Böyle bir "Galaktik karadelik", içinde bulunduğu bütün galaksinin tüm madde tutarına ve niceliğine hakimdir. Zamanla içinde bulunduğu galaksiyi de peyderpey yutacaktır.
Söz konusu "Galaktik karadeliğimiz" hem dönmekte hem bir magnetik alan oluşturmakta hem de saniyede 50 km hızla bize yaklaşmaktadır. "Kol"a ya da bir çift "Yumruk güllesine" benzetilen bu yapının, 9 ışık yılı ötesinde, hidrojen atomundan oluşan 21 cm radyo dalgalı yayın aktifliği "merkezindeki şiddetli olayın" bir karadelikten yayınlandığı kanıtlanmıştır.
Güneşin Neptün gezegenine olan çekim etkisi neyse, galaktik karadeliğin on ışık yılı öteye etkisinden doğan bağımlılık tehdidi de odur. Güneşin yerine eğer güneşi gökte gördüğümüz büyüklükte bir karadelik olsaydı; 9,5 trilyon km ötedeki (En uzak gezegen olan Plüton'un 1610 katı uzaklıkta) bir gezegeni yörüngesinde tutabilirdi. Böyle bir "Karadelik" Güneş'in Merkür'ü saptırmasının 10.000.000.000.000.000.000 katı olarak bizi saptırırdı.
Samanyolumuzun halesindeki "Üç küresel uydu galakside" de birer karaboşluk çekirdeği olduğu artık anlaşılmıştır. Çünkü bu yoğun yıldız gruplarının iç kesimlerindeki yıldızlar, dışarıdakiler gibi ağdalı, alışılmış yavaşlıklarıyla hareket edeceklerine, sanki bir çekim merkezince uyarılmışçasına, hızlı, düzensiz ve itilip-kakılarak hareket etmektedirler. Bunu ancak binlerce güneş kütleli dev merkezî bir karadelik başarabilir.
En yakın galaksi "Komşumuz Andromeda"nın çekirdeği de, açıkça bizimle paralel hareketler yapmakta yani, bir galaktik merkezî karaboşluğu çekirdeğinde saklamakladır. Tüm galaksilerde bir merkezî karadelik koleksiyonu vardır. NGC 6251 Galaksisinde merkezî karaboşluğun uyguladığı olağanüstü kabarmalar yaygındır.
"Elips" biçimli galaksilerde bulunan, güneşten 60 kat büyük yıldızlar arasında olağanüstü şiddet ve etkileşim alışverişleri, külle spektrogramıyla ölçümlenmektedir.
Karadeliklerin galaksi çekirdeğine yerleşmelerinin nedeni, bu merkezdeki dev yıldızların kesinkes karadelik adayı olmalarından kaynaklanır.
Galaksiler ilk yaratıldığında bu kara tohumlar, tam merkeze ekilmiş, orada büyüyüp-güçlenmiş ve bir kaç milyar yılda kütlesini bir milyon ila bir trilyon kadar arttırmışlardır; sürekli birbirleriyle buluşup, kaynaşmışlardır.
Böylece bütün karadelikler birleşip devleşmişler ve (Galaksi merkezindeki) on milyon güneş ağırlığındaki 300.000 km yarıçapındaki "Merkezî karadelik" oluşmuştur. Burası hem galaksimizin "Manyetik kalbi" hem de kızılötesi astronominin yayın kaynağı olduğundan, IRS 15 kod numarası almıştır. Bağlı olduğumuz ve yeri kesin bilinen en yakın galaktik karadelik burasıdır.
Bu yüzden gözlemlenmesi kolay olduğundan onun uçurumuna düşen maddenin can çekişmesinden bu merkezî karadeliğimizin varlığından kuşku duyulmamaktadır.
Çünkü bütün galaksiler aynı yaşta olduğundan, merkezî karadeliğimiz samanyolumuzun çekirdeğini tamamen kaplamıştır. Muhtemel çapı 300 bin km olup, delice dönmektedir. Bizi yutması ise saniyede 50 km hızla artmaktadır. Yani her saniye onun ölüm tuzağına 50 km hızla yaklaşmaktayız.
Galaksi merkezlerindeki dev karadelikler yalnız bize ve komşu Andromeda galaksisine özgü değildir. Gözlenen tüm galaksilerin merkezlerinde bu olağanüstü kabarmalar yani karadelik paralelliği belirgindir.
Çevreye aşırı enerji vererek gözlemlememize neden olan bu olguların, gaz-toz materyali olmayan yani çevresini de merkeze çekmiş olan elips küresel galaksilerde gözlenmesi, anormaldir: NGC 4486 galaksisinden, içinin % 98'i küreleştiği için içini göstermemesine rağmen, komşu cisimlere aşırı bir enerji uygulanır ki, bunun kaynağı açıkça "Karadelikler" oluşmasına bağlanmaktadır.
Bütün elipsoid galaksilerin merkezi, çökmüş yıldızlar olup, bu ilk yıldızlar kısa ömürlü mavi devlerdir. Dolayısıyla bu galaksilerin milyarlarca yıl boyunca çekirdekleri iyice "Karadelik"ten ibaret olmalıdır.
Messier-87 galaksisi, bütünüyle intihar ederken, olağanüstü dozda X-ışını yaymaktadır. Bu yayımın galaktik karaboşluğa gerisin geriye düşen ya da yutulan yıldızların sıcak gaz emisyonundan kaçtıkları anlaşılmıştır.
Öte yandan, Başak (Kız, Virge) galaksisinde eksik kaybolan madde (Kütle) açığı vardır. Bu açığın karadelik çökmesine uğrayan "Üye" galaksilerden olduğu kesinlenmiştir. (Bu kütle açığını tüketen, başka bilinmedik bir mekanizma yoksa) kaybolan maddenin, "Karadeliklere" dönüştüğünü söyleriz. Başka bir açıklayıcı mekanizma henüz bulunamamıştır.
Galaksilerin minyatürü olan "Küçük ve cüce galaksilerde" de merkezî-dev karadelikler bulunmuş; Samanyolu aylasında üç küresel uydu galaksisinin de çekirdeğinde uydu-galaktik karadelikler ayırt edilmiştir. Bir başka deyişle, fark edelim ya da fark etmeyelim, her galaktik sistem, merkezinde kesinkes bir "Galaktik karaboşluk" barındırmaktadırlar.
KESİM : 72
KOZMİK KABABOŞLUK
KIYAMET KARADELİĞİ
Karanoktalar, Sideral karadelikler ve Galaktik merkezi karaboşluklardan sonra, sıraya; dördüncü ve EN BÜYÜK karaboşluğu, yani bütün evrenin içine sığabileceği, sıkışıp bir tek nokta gibi bastırılacağı "KOZMİK KARADELİĞİ" bir başka deyişle "KIYAMETİ" alıyoruz:
En küçük ile en büyüğün aynı yerde olduğunu, ikisi arasında (Nedensellik kalktığında) hiç bir fark olmadığını öğretimiz tesbitlerinden biri olarak sunmuştuk. (*)
(*) Arz'dan Arş'a Sonsuzluk Kulesi'nin ilk ve ikinci ciltlerinde okurlar, gereken bilgilenmeyi sağlayabilirler.
Dolayısıyla, Hawking karanoktaları ile bütün evrenin bir tek karadelik halinde iç-içe eriyip birleşeceği "KOZMİK KARABOŞLUK", "Başlangıcın sonu ve/veya sonun başlangıcında" BİRLENMEKTEDİR.
Kıyametin nedeni ve bütün diğer karadelikleri kendi bünyesinde toplayarak tek bir karaboşluk oluşturacak bu büyük birleşmenin adı "KIYAMET KARADELİĞİ" olacaktır.
Kıyamete çeyrek kala, bütün evrenin içe çökmesiyle bütün karadelikler, birbirine bastırılıp, birbiriyle birleşip, sonunda "MERKEZİ KOZMİK TEK BİR KARANOKTA" olarak birleşeceklerdir.
O kozmik kıyamet karanoktasının ağırlığı, bütün evrene eşittir! Çünkü bütün evren kütlesi onun içine çökmüştür!
Onun sıcaklığı, Big-Bang denen yaratılış patlamasının ışıma sıcaklığına eşittir. Kozmik karadelik için kıyamete özgü "Yabancı dilde terminolojiler" türetilmiştir: Genelde Big-Bang=Büyük patlama'nın tersine, DOOM DAY=Patlama günü; bilim dilinde "BİG-GROUNCH=Büyük çökme; semavî kitaplarda Apocalypse=Kıyamet ve Germen efsanelerinde "Götterverhaengnis=Tanrıların kahrettiği gün" diye isimler verilmiştir.
Bu evrensel kozmik kıyamet karadeliği, diğer bütün küçük karadeliklerin (Son kıyamete doğru katostrofik patlamalarının son anında) birbiriyle birleşerek Doom Day karadeliği oluştururlar. Bu da Big-Bang akdeliğinin ödenmesidir.
Kıyamet bilimin de konusudur. Ne kadar değişik "Evren modeli" oluşturulursa oluşturulsun, kıyamet karadeliği her evren modelinde hazır ve nazırdır.
Sürekli açılıp kapanan evren modellerinin senaryoları uyarınca, daha önce çöken bir evren vardı. Bu evren çökerken Schwarzschild çapının içinde hapis kalan çekim ışımasının şimdiki evrenimizin sonundan en başına kaçarak yayılmış olduğunun öngörüldüğü türlü modeller vardır.
Sürekli açılıp-kapanan yani yaratılış-kıyamet-patlamalarını benimseyen pulsativ modellerde, Schwarszchild ışıması bu evrenin dışına kaçar. Işımanın tutarı, evrenin patladığı tutar ile özdeş olup, bu ışıma içinde milyarlarca ışık yılı süren patlamalar olmaktaydı.
Evrenin finalinde de madde, yine karadeliğe geri yürüyecektir.
Sürekli genişleyen bir evren modelinde de, sonuç kozmik karadeliğe dönüşmekle sonlanacaktır.
Kuantum teoremine ait "Belirsizlik ilkesi"; karadeliğin ardında "Tünel süreci"ni öngörür. Finalde bu tüneller uzandıkları bütün karadelikleri tahrip eder, evren radyasyona dönüşür. Bu sızıntı Hawking'in sızıntısının en genelidir.
Sızıntı tünelin ucundaki bir akdelikten ışıyarak, evrene yayılır. Sızıntı arkaya (Paralel evrene ya da en doğrusu başlangıcımıza) doğru olur.
Böylece karadelikler evreni yutar. Tünel de karadelikleri yutar, madde enerjiye dönüşür. Enerji giderek mutlak soğuğa doğru soğur ve burada buz tutar.
Kapalı bir evren modelinde de bütün karadelikler bir tek DOOMDAY karadeliği olmak üzere yine çökerek birleşeceklerdir.
Şimdi sunacağımız izleyen konu bu karadelik birleşmelerinin ayrıntısını sunmaktadır.
İLERİ BİLGİLER - 41
KARA NİKAH
Karadelik birleşmeleri (fusionları) iki karadeliğin birleşmesi halinde şu dört biçimde ortaya çıkar:
1. İKİ KARADELİK DE DÖNMÜYOR, ELEKTRİK YÜKSÜZ VE EŞİT BÜYÜKLÜKTE İSE; birleşmelerinde kütleleri toplanır, açığa çıkan Schwarzschild ışıması % 30'dur.
2. İKİ KARADELİK AYNI HIZLA VE BİRBİRLERİNE TERS YÖNDE DÖNÜYORLARSA; birleştiklerinde kütle iki misli olmaz, tek karadelik olurlar. Yani birinin kütlesi ortadan kalkarken diğerinin kütlesi % 50 Schwarzschild ışıması biçiminde yayımlanır. (Daha fazla ışıma için karadelik çiftinin momentleri ve yükleri artırılamaz, aynı durum aşağıdaki iki sunu için de geçerlidir.)
3. KARABOŞLUKLARIN İKİSİ DE DÖNMÜYOR, FAKAT ZIT ELEKTRİK YÜKÜ TAŞIYORLARSA; elektrik yükleri nötrlenir (Yüksüzlük) kütlenin % 50'si enerjiye dönüşür.
4. İKİ SİYAH BOŞLUK DA ELEKTRİK YÜKLÜ, DÖNÜYOR, KÜTLELERİ EŞİT, DÖNME HIZLARI AYNI, DÖNME YÖNLERİ VE ELEKTRK YÜKLERİ ZIT İSE; bu birleşmenin % 65'i Schwarzschild enerjisine dönüşür.
Dönmeleri, elektrik yükleri yukarıdaki dört maddede eşlenik (Anti paralel) olarak sunulmuştur. Fakat bu bir çift karadelik özdeş ise birleşmeleri sonucu, enerjinin % 30'u Schwarzschild çapının içinden geçer. Birleşmede dönme şiddetle hızlanır ve elektriksellik artar.
Söz konusu birleşme ikili değil de; dört, sekizli ise, tablodaki [Şekil-39A] oranlarda SCHWARSZCHİLD IŞIMASI yayınlar.
Böylece bileşen karadeliklerin sayısı 16-32-64... gibi geometrik artışlarla, dev birleşmeler olarak anlatılırsa, kütleyi ışıtan, görünmez Schwarzschild yayını % 100'e yakın değerlere ulaşır.
ŞEKİL - 39_A
Bütün evren tek bir karadelikte toptansa (birleşse); evrenin % 98'inin KARADELİKTEN İBARET, KALAN % 2'SİNİN EVREN DIŞI KAÇAK OLDUĞU ANLAŞILIR.
Pulsatif evren modeli teorisi (*) şimdiki evrenin, işte bu % 2'lik kaçaktan yaratıldığını ileri sürer. "Nedenselliğe inanan" bu teoriye göre, bizden önce bir evren daha vardı. O çökünce, onun % 2'sinden şimdiki evren, bu tarafa kaçarak var oldu. Dolayısıyla "Büyük patlama" öte taraftan bu yana kaçan % 2'nin infilâkıdır.
(*) Evren modellerine izleyen cildimizde (3. kitap) yer verilecektir.
İLERİ BİLGİLER - 42
HÜNNES'E VARMAK, KÜNNES'TEN GELMEK...
Kapalı bir evrende yaşıyoruz. Evrenin "Açık, değişmez, durağan" olduğunu söyleyen bütün maddeci teoriler terk edilmiştir. Çünkü bilimin gidişi, bulguların sonucu, maddeciyi pes ettirmiştir.
Kapalı bir evrendeyiz ama, "Sürekli açılıp kapanması gereken, gerçekten mantıklı bir başka evren modeli" daha vardır: Bugün yaratılan, yarın kıyamet ile yok edilen, öbür gün yeniden yaratılıp, izleyen ertesi gün yeniden yok olacak "PULSATİF=OSİLASYONİK" bir evren modeline "Enerji sakınımı" izin vermez! Çünkü, her bir kıyametle, evrenin tüm tutarı olan, enerjinin bir kısmı, Schwarzschild çapının altında kalacağı için, "Öteye" nakil olur. Sonunda pilin bu enerjisi bittiğinde evren artık açılıp kapanamaz ve temelli durur.
Buna rağmen bu model gerçekten "İdeal"dir. Fakat bilim olarak açmazdadır.
Şimdi bu açmazı "Gerçek bir çözüme, Kur'an'ın imâ ettiği" biçime getirmeden önce ön bilgi donanımı gerekecektir.
İlk tartışılması gereken, resmî bilimin "NEDENSELLİK ŞARTLANMASI'nın açmazları" olacaktır. Çünkü resmî bilim "TÜME VARMAYI" amaçlarken, öğretimiz de "TÜMDEN GELİMLİ MUHAKEMEYİ" benimsemiştir.
Oysa resmî bilimin tuttuğu yol, yani "Tüme varmak", insanoğlunun bütün kuşaklarının da ömrünü aşar; milyonlarca yıl sürecek "Gözlemlere" ihtiyaç duyar.
Oysa kuantum teoremi ve evrenin türdeşliğini söyleyen diğer teoremler, birleşik alan teoremleri, bize her şeyin aslının TEKLİKTEN, TEKİLLİKTEN (Ehadiyetten ve Vahdaniyettan) geldiğini söyler. Dolayısıyla "Bilim", çağımızda "HER ŞEY TEOREMİNİ" içeren tek teorem olan TÜNELLER" kuantumuna ulaşmıştır.
İşte bu zorunlu gidişin anlamı, artık "TÜMDEN GELİMLİ" bilime talep doğduğudur.
"Tüme varmak", alt yapıdan üst yapıya ve nedensellik ilkesini baş tacı yapmayı gerektirir. Evren sabitleri ve relativite gibi ışık hızına dayanan teoremler de bizi kısıtlar. Dolayısıyla tüme varmamız için ölümsüz olmamız gerekir.
İşte bu sinir bozucu, ağır kalınlığın, yapay tembelliğin bizi çürütmesini beklemektense; Tümden gelmeyi yani "İŞ BİTİRİCİ" olmayı seçmek zorundayız. Bu kestirme yol, tümden yani ALLAH'ın yaratımından, teklikten çokluğa ufalanarak, kesirlere bölünerek geldiğimizi söyler. Oysa "Tümevarım"da gereksiz partizanlık, yaratılma ihtiyacının reddine yönelik art niyetler yatar. Bu özellikle maddeci ve çıkarcı çevrelerin yatırımıdır.
Öğretimiz boyunca izleyeceğiz ki, "Neden" ile "Sonuç" iki ayrı uç değil; tek bir nokta ve aynı şeydir. Neden ve sonucu oluşturan "Zaman boyutunun işlerlik kazanmasıdır".
Zaman ise, bir varlığın hızı ışıktan küçük olunca, kendiliğinden ortaya çıkan "Sınırlı bir ömürdür".
Sebep-tehir ya da neden-sonuç ilkesi, kısaca; ÖNCE doğmamız, SONRA ölmemizdir. Önce bugündür, sonra yarındır. Yani zaman içinde bir sıralama vardır ki bu nedensellik ilkesidir.
İlkeyi oluşturan zaman boyutudur. Oysa "Zaman boyutu" ışık hızında (ya da eş anlamda karadeliğe hızla çekilmekle) sonsuza kadar kalkar. Dolayısıyla relativistik hızlarda artık "Zaman" yoktur. Zamanın olmadığı yerdeki bir varlık, zamandan münezzeh olur (Arınır).
Zaman boyutundan soyutlandığımızda bir şeyin nedeni ile sonucu, bir şeyin etkisi ile tepkisi, bir şeyin oluşu ile ölüşü, yaratılışıyla yok oluşu, AYNI VE TEK ŞEY olarak BİRLEŞİR. Bu durumda "Zaman içinde bir sıralama" olmaz!..
Yaratılışı, zamanın hükümsüz olduğu bu noktada ele alalım: Evreni yaratan etki, daha sonra kıyamet denen tepkiyi oluşturur. Varlık yok olunca, artık "Zamandan bağımsız olduğundan", geçmişinin en başına "Sıfır saniyede" dönebilir.
Evrenin ömrü 20 milyar yıl olsun. Bu süre sonunda evren kıyametle yok olunca geçmişinin en başına "Sıfır saniyede" dönerek, kendini "Geçmişte var etmiş" olur. Yani zaman içinde tersine bir yolculuk yaparak, yaşlılıktan bebekliğe dönmüş olur.
Evrende bir hiyerarşi (İç içe anaforlar denen döngüler, platformlar denen dizgeler) olduğu için alt varlıklar da ömürlerinin başına dönerler. Söylediklerim bir fantazi değil; son derece önemli bir "KUR'AN SIRRI"dır sevgideğer okurlar...
Kurgumuzu önce evren düzeninde ele alalım: Evren sonsuz küçük bir "AKNOKTACIK"tan yaratılmıştır.
Kıyametle, aynı evren, sonsuz küçük bir karanoktacıkta toplanıp yok olacaktır.
Yok olduğu için var olması ışık hızı aşıldığında mümkündür. Çünkü ışık hızı, zamanın da akma hızı olup, bu maksimal limitte zaman kavramı yoktur: Dün, bugün ve yarın "BİR"dir. Dolayısıyla evrenin, "Geçmişte yaratılma nedeninin, kıyametle sonuçlanması" ile "Gelecekte yok olan bir evrenin yok olma nedeniyle ve etkisiyle geçmişte kendini var etmesi" BİLİM OLARAK ÖZDEŞ VE AYNI ŞEYDİR.
Işıktan hızlı giden bir nesnenin nedenselliği tersine işler: Önce ölür, sonra doğar. Işık hızında ise öncelik-sonralık kalkar, geçmiş-hâl-gelecek aynı şey olur. Yani sonuçsuz neden ve/veya nedensiz sonuç denen "MONOPOLARİTE" ortaya çıkar ki, bunu dünyada ilk kez öğretimiz akıl etmiştir.
Evreni bir akdelik var etmiş; karadelik yok edecektir. Aynı olayı "Galaktik düzeye indirgeyerek" şöyle diyebiliriz:
"Galaksileri bir Kuazar (Akboşluk) var etmiştir; bir Karaboşluk yok edecektir."
Bir karadelik GELECEKTE yutar; sonra yuttuğunu, ardındaki tünelden geçirerek tünelin çıkış ucundaki akdeliğe ulaştırır. Akdelik ise hep püskürttüğünden, yutulan materyal (Nesne):
* Ya paralel evrene gönderilir;
* Ya da geçmişin en sonundan, geleceğin en başına nakledilir. Çünkü evren çekim etkisiyle yuvarlaktır, tam deyimiyle kısır döngü=Fasid daire denen felek biçimindedir. Bunun anlamı "Maddî evrenin başı ile sonunun" birleşmiş, kavuşmuş olmasıdır.
Çünkü madde, evreni çevresinden çemberleştirip, neden ile sonucu, başlangıç ile finali, doğum ile ölümü, var oluşla yok oluşu, etki ile tepkiyi, dede ile torunu, dün ile yarını, Hûnnes ile Künnes'i, Yin ile Yang'ı birleştirir.
Neden ve sonuç kategorileri aynı yerde buluştuklarından, aynı TEK şey olurlar. Dolayısıyla, ölümden sonraki birinci saniye ile doğumdan önceki birinci saniye AYNI ANDIR.
O halde bir galaksi, ömrünün sonunda merkezdeki karadeliğe yutulur; tünelden geçerek, geçmişteki doğumuna (Akdeliği olan kuazara) ulaşıp geçmişte var olur. Yaratılışımız buydu! Tesadüfen biçimlenmemiştik!
Bütün gözlemler, istisnasız olarak "KARABOŞLUKLARLA AKBOŞLUKLARIN, İÇ İÇE, AYNI YERDE, AYNI ANDA VE AYNI ŞEY OLARAK BİR ARADA BULUNDUKLARINI" göstermektedir.
Böylece bir deve iğne deliğinden yani karanokta tekilliğinden tek boyut olarak iplik gibi çekilerek, geçmişte doğumuna ulaşmakta, deve yavru olarak doğma nedenine döndürülmektedir. Ceninin (Embriyonun) evrimi demek, onun tek boyutken (Tek hücreyken) yeniden biçim kazanması demektir. Çünkü bir "Karadelikte" uzay ve zaman çizgileri tek çizgi olduğundan, yutulan varlık da bu çizgilere benzemek zorunda kalmakta, sonra onu akdelik üflediğinde uzay-zaman çizgileri yeniden serbest kaldığından varlık doğmaktadır.
Bunun bir diğer tanımı da Kur'an'ın "Aslına rücû ettirmek" ilahi yasası uyarınca "Nasıl yaratıldıysanız öylece aynen iade edileceksiniz" diye bildirilmiştir.
Dolayısıyla, "Tümden gelimli olarak" galaktik karaboşluklar ve galaktik akboşluklar (Kuazarlar) bu nedenle ve önceden "Belli kozmik biçimlerle ve şablonlarla" (Klişe) "Tesadüfe yer verilmeksizin" bir bilinçli plan içinde yaratılmışlardır.
"Deve biçiminde" bir galaksi düşünelim: Bunu, merkezindeki karadelik yutsun. Bu "Deve-galaksi" hacımdan olana, alandan uzunluğa yani ipliğe dönüşecek, iğne deliğinden geçerek, gelecekteki bu ölümün ardından, geçmişle yeniden doğmak üzere "Bir yavru deve" olarak var olacaktır (Kuazar).
Daoha sonra büyüyecek (Seyfert galaksisi), sonra yaşlanıp (Galaksi) en sonunda kendi karadeliğinde yok olacaktır (Karadelik).
"Tümevarımlı muhakeme" ise, alt yapının, kör tesadüflerle "Olasılık" denen ihtimallerden birinden, belirsiz ve nedensel, rastgele ortaya çıktığını savunarak, şans serilerini ve nedensellik ilkelerini put edinmeye zorlar. O zaman aklımızı şartlandırarak, beynimizi yıkayarak bir takım rastlantıların bileşkesi olarak maddenin, galaksilerin ortaya çıktığını kabullenir.
Bu tarzda ikinci tür galaktik karaboşluklar oluşmaktadır. Ne var ki bunlar "Şablon teoremi" sonucu ortaya çıkar. Yani nasıl ki bir deve iğne deliğinden geçip, öte yandan fil olarak çıkmazsa, söz konusu "Göksel varlıklar" da bir değişime uğramamalıdır. Sanki bir hologram, gelecekte yutulanı geçmişte "AYNEN-TIPKI" bir daha oluşturmak üzere "Geriye" yayar. Levhi Mahfuz, yani varlıkların biçim geometrisi sabitliği de budur.
İster "Tümdengelsin; ister tümevarsın", bir galaktik karaboşluk önce galaksi merkezinde oluşur.
Önceki cildimizde "Seyfert galaksileri"nin, yarı-kuazar yarı-madde olduğunu, soğumayla birlikte galaksi evriminin "Kuazar-Seyfert galaksisi-asal galaksi" biçiminde üç aşamada ortaya çıktığını savunmuştuk.
* Dolayısıyla kuazarlar, saf enerji halindeki "Bebek galaksi" adaylarıdır.
* Seyfert galaksileri ise, merkezdeki kuazar, çevresi gaz-toz bulutu olan "Çocuk galaksiler"dir
* Ergin galaksi örneğin Samanyolu'dur. Artık merkezinde bir kuazar bulunmaz, bunun yerine "Karadelikleşme" eğilimi başlar.
Her galaksi çekirdeğinde mutlaka birleşmiş dev bir merkezi galaktik karadelik bulunmaktadır.
Çünkü galaksiler oluşum evresinde çok muhtemelen birer "Karanoktadan" yani Hawking'in öngördüğü ilk kara tohumdan kümelenmişlerdir. Bu kara tohum sızıntı verdiğinden daha sonra patlayarak açılmış ve kendini yok etmiştir.
Öğretimiz boyunca göreceğiz ki, karadelikler ve (Kuazar da dediğimiz) akdelikler, bir tünelin iki ucu olup bitişiktirler. Galaktik karadeliğin karşılığı ve karşıtı "Galaktik akdelikler" olan henüz soğuma sürecine girmemiş kuazarlardır.
Hawking ile birlikte çalışmalarımız sırasında onun bulguları üzerine geliştirdiğim yan çözümlerden biri, "Evren tek bir bulut iken, onu en az 200 milyar galaktik buluta bölen çekim merkezlerinin yaratılış patlamasıyla ortaya çıktığı anlaşılan mini karanoktacıklar olduğuydu". (*)
(*) Arz'dan Arş'a Mi'rac isimli bu bandın ilk cildinde evrenin homojensizliklerini ve heterojensizliklerini okuyabilirsiniz.
Yan çözümlerden ikincisi de, bu karanoktacıkların, "GELECEKTE ÖLECEK OLAN" galaksilerin planını "GEÇMİŞE" taşıyan "Meyvenin çekirdekleri" olmasıdır. Meyvenin bu tohumu onun planı, klişesi, şablonu ya da kalıp (Matriks) denen kozmik hologram ile sonuçtan nedene taşınmasıdır.
Evren hep çift çift takım halindedir. (Ayetler) İki takım madde, yanında, biri zamanda ileri, diğeri geri giden "Madde-Antimadde" bir çift evren DAHA komplike yaratılışta yer almıştır. Evrende ışımayan madde ve Levhi Mahfuz'un şablonu olan AKSİYONLAR vardır.
Bütün bunların, "Gelecekte çürüyen cesedi" (Dezentegrasyon) geçmişte var edilecek olan "Embriyonun gelişmesi" (Entegrasyon) için GİZLİ DEĞİŞKENLER ile, varlığın geçmişi ve geleceği arasında "GİZLİ İLETİŞİM, TERS NEDENSEL BİLGİ GERİ-TEPMESİ OLDUĞUNU" Kur'an'dan anlamıştım.
Zaten, yaratılış da budur!..
KESİM : 73
YOĞUNLUKLU TASNİF
SEYRELTİK CÜCE-EVREN
Bu kesime kadar karaboşlukların büyüklükleriyle orantılı hiyerarşik bir tasnifini yaptım. Bunlar kozmik evren karaboşluğu, galaktik karadelik, astral (Yıldızsal, sideral) karadelik ve karanoktalarıdır.
* Kozmik karadeliğin en az 200 milyar galaktik karadelik şubesi vardır.
* Galaktik karaboşluğun 200 milyar sideral kara üyesi vardır.
En büyük karadelik, bütün evrenin bir tek karadelik halinde toplanacağı "KOZMİK KARANOKTA" yani Kıyamet odağıdır.
En küçük karaboşluk üyeleri ise küçük mini mini karanoktacıklardır. Bunlar bir atomdan küçüktür fakat bir trilyar atomu bir lokmada kendilerine yem ederler.
Yalnızca galaksimiz içinde milyonlarca yıldız artığı karadelik vardır. Bunların bir çoğu gezgindir, birden güneş sistemine girebilir ve bizim sistem göğünü bir defter yaprağı gibi dürer götürür.
Hiyerarşik tasnif ardından şimdi sunacağımız "Yoğunluklu" tasnife giren bu "Geniş ve seyrek karadelik" tipi, aslında bir "KARA-EVREN"dir ve belki de EVRENİMİZ doğrudan budur!..
Ünlü karadelik uzmanı ve John Wheeler'in öğrencisi, ekibimizin ve öğretimizin üyesi Kip Thorne, "EVRENİMİZİN BİZZAT KARADELİK EVRENİ" olduğunu matematiksel olarak göstermiştir.
Bir kütlenin eğer Schwarzschild çapı içinde yeterli yoğunluğu yoksa, yıldız kütlesinin % 100'ü enerji olsa bile bu kütle KARADELİK olarak ÇÖKEMEZ!..
Hatırlanırsa, "Kritik Schwarzschild metrik çapı" bütün göksel cisimlerin, karadelik olarak sonsuza kadar tuzağa düştükleri çökmüş bir yıldızın kritik kütle büyüklüğüdür. Bu değere uygun bir yıldızın karaboşluk olarak çökmesinin anlamı "Hapis olmuş yüzey" demektir.
Ne var ki "Hapis olmuş bir yüzey oluşturmak" için illâ ki yüksek sıkışma gereği olmayabilir. Eğer Schwarzschild çapının içinde kalan madde yeterince yoğun değilse, karaboşluk gibi davranan fakat karaboşluk olmayan bir "CÜCE EVREN" yaratılmış olur. Bu, bir karadelik gibi sıkışık değil; gevşek bir Karakoza'dır.
Söz gelimi yüz milyon güneşi bir hapsolmuş yüzeye çökerttiğimizde, onların Schwarzcshild çapı içindeki yoğunluktan suyun yoğunluğuna (cm3'de 1 gram) göre ince bir gazdır. İşte Kur'an'da bu ince gaz "Yer ve Göğün" bitişik olduğu DUHAN=Duman'dır.
Ayırım buradan başlamaktadır. Oysa normal bir karadeliğin 1 cm3'ü (bir çay kaşığı dolusu maddesi) trilyar ton ağırlığındadır. Bu nedenle başlığımıza "Yoğunlukla tasnif" disiplinini önerdim.
Schwarzschild yarıçapı içinde karşılıklı çekimin kısıtlandığı bu cüce, kara evren bizim evrenimiz gibi olağandır. Yani bu evrende yaşayan varlıklar normal hayatlarını sürdürürler, anormallik fark etmezler. Bu evrende ışık yine kaçamaz. Dolayısıyla bu "Evrenin hapsolmuş yüzeyi", "Olay ufkunun ardında" kalır.
Kısaca, çok aşırı büyük bir yıldız (Ya da yıldızlar kümesi) için Schvnarzschild yarıçapı zorunlu olarak çok büyük olduğundan, bu çap içinde kalan madde yoğunluğu yeterli ise karadelik çökmesi oluşur.
Fakat yoğunluk yüksek değilse, sözünü ettiğimiz "Hapsolmuş cüce bir evren" ortaya çıkar.
* Thorne, her biri 10^24 atomdan oluşan yüz milyar güneşin, bizim güneş sistemimizin 50 katı kadar bir bölgeye sığışabileceğini, fakat yoğunluğunun yine bir su yoğunluğu kadar olacağını hesaplamıştır.
* Perspektif büyütüldüğünde yüz milyar yıldızdan oluşmuş galaksimizin tümü, üçyüz milyar km çapında bir küreye indirgenebilir. Verdiğimiz sayı uzayda çok küçük bir değer olup, kozmik bir adım gibidir. Bu bir adım, Güneş-Plüton arası mesafenin elli katı ya da üçyüz ışık saniyesi dediğimiz çapa eşittir. Işık bu mesafeyi 5 saat zarfında alırken, Samanyolu galaksimizi yüz ışık yılında kateder.
* Evrende yüz milyar galaksi var ise, bu bütün maddî evrenimizin kütle tutarı olan yüz milyar galaksi, yine yoğunluğu suyunkine eşit olmak şartıyla, on milyar ışık yılı bir çapa sığdırılabilir. Bu çap ise evrenimizin Schwarzschild çapına eşittir!..
Evrenimiz 10^28 cm yarıçapındaki gözlem ufkumuzu kapsamakta ve içinde 10^30 göksel cisim saymamıza fırsat vermektedir. Eğer bu rakam iki katı değerde olsaydı (Yoğunluğu suya eşit olmak şartıyla) yüz milyar ışık yılı içinde bir dev "Karakoza" ya da seyreltik karadelik evreni içinde yaşıyor olabilirdik. Sunduğumuz yoğunluk ve nicelik yine de Schwarzschild çapının öngördüğü değerden uzaktır. Böylece evrenimiz bu çap içinde, olağan bir evrendeki gibi yine karşılıklı çekimle tüm cisimleri bir arada tutan fakat bu çap dışına kaçamayan "Işığın sınırladığı hapsolmuş bir yüzey" oluverirdi.
Şimdiki EVREN, ÇOK GENİŞ OLAY UFUĞU OLAN SEYRELTİK BİR KARA EVREN de olabilir!..
Evrenimiz böyle ise biz çok seyreltik bir kara çap içinde yaşıyor olabiliriz.
Çevremiz bir karadelikse "Yasalarımız" neden farklıdır?.. Göğe baktığımızda gördüğümüz bütün çevre böyle bir karadelik ise, artık evrenin sonsuza kadar genişleyeceğini söyleyen kıyametsiz modellerin anlamı nedir?
Böyle "Su yoğunluklu = Gevşek bir evrenin" "Schwarzschild çapından dışarı" ışık kaçamadığından, bu evren ışık vermez ve dolayısıyla gözümüze gözükmez.
Böyle bir evren, seyreltik bir karaboşluk olduğundan, kendi olay ufkunun arkasına saklanır, yani başımızda olsa bile apayrı bir evren oluverir. Biz böyle bir evrende yaşamasak bile, şu koca uzayda hemen yanı başımızda ışımayan bir cüce evrenin olmadığını söylemek yüreklilik ister...
İLERİ BİLGİLER - 43
KARABOŞLUK FURYASI
Karaboşluk tasnifini sürdürerek, şimdiki konumuz olan "Klasik" (Ya da fizik) tasnife ulaşıyoruz. Söz konusu tasnif, "Yıldız kalıntısı" (Yani Kollapsar artığı olan Sideral=Astral) karaboşlukları dört kategoride toplamaktadır.
En baştan beri sunduğumuz "Yıldız artığı" karadelikler, bilinen en statik, durağan ve kurbanını kesinkes öldüren, nokta biçiminde düşsel tekilliği olan DÖNMEYEN "KATİL KARABOŞLUKLAR" idi.
Genel olarak sunduğumuz bu dönmeyen yüksüz (Statik) kara-katiller, aslında sükûnet bulmuş sinsi ölüm infaz makineleri olup, "Nötron yıldızlar gibi" statiktir.
Fakat, aslında bir "Süpernova geri tepmesiyle oluşan taze karadelik" inanılmaz bir hızla döner. Ve bulunduğu yerden fırlar. (*)
(*) Pulsarlar da böylece dönmeye başlamakla, milyon yıl kadar sonra giderek dönme enerjilerini yitirdiklerinden, sonunda "Nötron yıldız" olmak üzere durup, sükûnet bulmakladırlar.
Kaldı ki "Karaboşluklar" pulsarlardan da delice dönen, gezgin ve elektromagnetik niteliklidirler. Bu demektir ki genelde karaboşlukların kendileriyle birlikte çılgınca döndürüp sürükledikleri magnetosferi ve elektrik yükleri bulunmaktadır.
Dolayısıyla, statik (Dönmeyen ve yüksüz) karadeliklerden farklı olarak; "Dinamik karadeliklerin" (Çekim enerjisinden başka) dönme enerjisi, elektrik enerjisi gibi ekstra enerjileri bulunmaktadır.
"Dönmeyen karadelikler" için ölüm makinesi deyimini sevimsizliğine rağmen tercih ettik. Fakat dönen ve elektrik yüklü karaboşluklarda ölmeyeceğimizi, tam tersine bir başka alemde yaşamaya devam edeceğimizi ilerleyen kesimlerde kavrayacağız.
* Dönmeyen karadeliklerin öldürmemesi için, "Çok büyük kütle içermesi" gerekmektedir ki, böyle bir karaboşluk galaktik karadeliğimizden de büyük olmalıdır.
* Dönmeyen karadelikler içinde bizi öldürmeyecek olan ikincisi ise "Elektrik yüklü dönmeyen karaboşluklar"dır.
Şimdi dönmediği halde elektrik yüklü olan bir karaboşluğu inceleyelim: Daha önce yüksüz (Nötral) bir dönmeyen karadeliğin yüzeyine ayak bastığımız anda, bu yok etme makinesinde ölümle buluştuk. Ne var ki ölüme karşı çıkmak için bir fırsatı, "Elektrik yüklü, dönmeyen bir karadelik" vermektedir.
Bilindiği gibi Yük (Şarj) kütle ile ilgili değildir. Yükler pozitif (Artı) ve negatif (Eksi) iki eşlenik işareti olan belirli parçacıkların eşit sayıda patlayışlarıdır ki bu, elektromagnetik kuvvetin tanımıdır! Elektromagnetizma yalnızca yükü olan parçacıklara etkir. (İster yüksüz ister yüklü bütün parçacıklar çekim etkisindedir.)
Eşit yükler özdeş ise birbirini iter; eşlenik ise çekerler. (Mıknatısta aynı kutupların birbirini itmesi, karşıt kutupların birbirini çekmesi.) Burada yükçe eşitlik aranır. Kütle önemli değildir. (Örneğin proton +1 yüklü olup, elektronun -1 yükünün tam eşiti, fakat kütlece 18^36 katıdır.)
KESİM : 75
ŞARJLI KARABOŞLUKLAR
KARABOŞLUK ELEKTRİĞİ
Gerek kütlesi gerekse elektrik yükü olan kurbanlar, bir karadeliğe tutsak olduklarında, "En küçük bileşenlerine ufalandıklarından" kimliklerini kaybetmek zorundadırlar. Karaboşluğun kendisi ise madde değildir. Çekim merkezi olup ne yutarsa yutsun, kendi bünyesinde hiçbir değişiklik peydah olmadan yuttuğunu kendine ekler. 1963'de Roy Kerr, bulduğu bu analizi şöyle açıklamıştır:
"Karaboşluklara, ister bir kilo cıva, ister bir kilo organik madde ekleyin, onun kütlesini asla değiştiremezsiniz."
Karaboşlukça tutsak edilen "Enerji" de olsa, karadeliğin karakterindeki diğer enerjilere (Çekimsel indirgenemez yüzey enerjisi, dönme enerjisi, elektrik yükü enerjisi) katılamaz, toplanamaz. Çünkü karadelik, yolu üstünde topladığı cisimlerle, kendi karakterini baştan belirlemiştir. Bu sabit karaktere, enerji türlerimizin hiç bir katkısı olmaz.
Madde ve enerjinin kütleleri bu hayalet kütleye ne eklenebilir, ne de ondan eksiltilip azaltılabilir. Karaboşluklar, hiç bir zaman kütlesi azalmadan, tam tersine çoğalarak birleşip büyüyebilirler. Bu birleşme aslında bir tek karadelik olmaya yönelişin ilk işaretleridir. (Hûnnes budur.)
Bir karadelik, eğer elektrik yüklü ise, kendinden bağımsız bir elektrik enerjisi alanı kuvvetine sahiptir. Kütlesi büyüdükçe tutacağı elektrik yükü ve elektrik alan duyarlığı o oranda artar.
Karadelik birleşmelerinde zıt yüklü karadelikler birbirlerinin yükünü giderirler. (Karadelik nötralize olur.)
"Elektrik yüklerinin sakınımı ilkesi" evrende ne kadar eksi (-) yük varsa, tastamam aynı miktarda artı (+) yük yaratıldığını söyler. Bu ilke uyarınca "Yüklü karadelikler" tüm elektrik yüklerini "Sıfır" yapmakla sorumludurlar. Aksi halde kendi yüklerinden hiç vermezler.
Yüklü karadelikler, ister tutsağını kendine katsın, ister sonradan oluşsun, bütün elektrik yüklerini YUTAR. Yük toplamını sıfır (0) yapmadan, elektrik yükünü kütlesine katmaz. Çünkü önce tutsağın yükünü yok etmelidir ki, onu sonra yutsun...
Yükü sıfırlama yani tutsağın yükünü yok etme işlemini, bu yüke zıt başka bir tanecik soğurarak başarır. Yutulan tutsağa göre daha fazla enerji vermek zorunda kalmak pahasına, böyle bir karadelik, zıt yüklü karşıt-tanecik toplayarak yok etmeyi gerçekleştirmektedir. Bu işlemi yaparken de yüklü parçacıkların elektriksel alanlarının birbirini itmesi sonucu fizikteki "İş" oluşur. Bu durum, yüklü parçacıkların biraraya gelmek için gösterdikleri direncin enerji birikimine yol açmasıyla aktifleşme demektir.
Elektrik enerjisinin şarjı nötralleşmek zorundadır. Yüklerin sıkıştırılmasıyla üretilen elektrik enerjisi "Sürekli toplam elektrik yükünü" sıfırlamak istemi yüzünden rahatsızdır. Yüklü bir karadelik bu rahatsızlığını gidermek üzere kendine zıt yüklü tutsaklar arar. Yüklü tutsağına karşı gelen başka bir tutsak bulup, onun yükünü soğurup nötralleşmek ile yükümlüdür.
Bu arada çekim kuvvetinin güdümünde olan yükler, yüzeyden olay ufkuna kadar olan bölgeden "Uzak" tutulur. Eğer karadeliğinkiyle aynı olan yükler fazla birikirse, bu yüklerin elektriksellik çatışmaları da birikir.
Zıt yüklü tutsaklar olay ufku içinde barınamaz biçimde yitmişse, bu kez elektromagnetizma kuvveti umulmadık biçimde gravitation'u aşmış olur ve o zaman olay ufku kalkar; karadelik gözükür.
Sözün tam anlamıyla, artık yükü olay ufkunda tutmak kıyametten farksızdır. Böyle bir çıplak tekillik, artık kendini kuşatan "Doğal ayna" olan olay ufkunun soğurma kozasından çıkarak; evrenimize veriler, bilgiler gönderir. Olay ufku kalkınca, rasat ufkumuz içinde bu örtülmemiş tekillik "Görünür bir karadelik" oluverir. Fakat bize "CEHENNEMİ" gösterir ve alevler o cehennemden evrenimize fırlayarak göğü tutuşturur!..
Elektrik yükünün bu alev devi olarak patlaması, bin süpernova patlamasından da dehşetlidir.
Çünkü o elektrik cehenneminin tandırı patlamıştır, evrenin bir kısmı alev almıştır.
Çünkü elektrik şarjı ne kadar fazla olursa olsun bu şarj, karadelikte çekime yenildiği sürece güvencededir. Yani karadelik olay ufku, oradaki aşırı enerji birikimini bir AYNA gibi geriye yansıtarak, o cehennemi bizden soyutlamış; bu evrene sızmasını, görünmesini, kaçmasını engellemektedir.
Fakat "Aşırı elektrik yükünün ön plana çıkmasıyla" karadeliklerin diktatör gücü olan çekim kuvveti, elektromagnetizma kuvvetine yenilir. O zaman "Ayna" parçalanır, ya da kazan patlar; yani olay ufku ortadan kalkar!.. O zaman da bir "Kozmik Cehennemle" yüz yüze geliriz. Bu tür "Görünür karadelikleri" daha sonraki "Tekillik tasnifi" kesiminde "Çıplak tekillikler" başlığıyla yeniden ele alacağız.
* Dönmeyen bir karadelikte, sadece "İndirgenemez yüzey enerjisi" dediğimiz çekim enerjisi vardır.
* Eğer bu dönmeyen karadelik, "Elektrik yüklü" ise, buna ek olarak, bir de elektrik enerjisi vardır. Çekim enerjisi yalnızca "Karadelik yüzeyinde" olup, buna karşılık elektrik enerjisi, yüzeyden olay ufkuna kadar olan bölgede yer alır. Bu kuturussema'da inanılmaz, akıl almaz büyüklükteki elektriksel gerilim, evrenin bir bölümündeki kıyamete yeterli bir hanedir.
* Eğer bu karadelik, hem elektrik yüklüyse ve hem de DÖNÜYORSA, bu kez ÜÇ KATLI enerjiye sahiptir. Birincisi, her karadelikte olan indirgenemez yüzey enerjisi; ikincisi, yüklü karadeliklerde olan elektrik enerjisi ve sonuncusu da DÖNME ENERJİSİ'dir.
Sadece elektrik yüklü bir karadelikte, yüklerin sıkışmasıyla üretilen elektrik enerjisi vardır. Bu karadelik, toplam yük sayısını eşitleyip sıfırlamak zorundadır. Dolayısıyla ona yutulan bir tutsağın elektrik yükünün tam zıttı yükteki bir başka tutsak bulup, soğurmak zorundadır.
Eğer bu zıt tutsakları hiç bulamazsa, o zaman bu elektrik yükündeki aşırı birikim "Aynayı" kıracaktır.
Eğer bir zıt yüklü tutsak bulup da ondan zıt yük alırsa, aslan kükremeyecek yine uykuya devam edecektir.
Bu elektrik yüklü karadelik dönüyorsa, mutlaka bir "Zıt kurban" şartı gerekmez; yüklü ya da yüksüz olsun bir tutsağın "Aks hızını" yani dönme enerjisini devir alarak, yeniden rahatlayabilir. Zıt elektrik yükü ihtiyacı yerine, dönme enerjisini kendine kattığı bir kurbanı da ona yeterlidir.
Fakat, eğer bu elektrik yüklü karadelik dönmüyorsa, "Artık yükünü" yani fazlasını gidermek için çok rahatsız olur. Hele bu fazlalar büyürse, o zaman kıyamet kopacaktır.
Karadeliğin elektrik enerjisinden yararlanmak için böyle bir "Balistik yöntem" karadelik enerji seminerinde önerilmiştir. Buna göre, kara enerjiyi evcilleştirmek için, birbirine zıt yüklü iki "Mermi" oluşturulur. Eğer karadelik nötral değilse, bu mermilerden biri nötr olmak zorundadır. Zıt yüklü olan balistik araç (Mermi) karadelik tarafından çekilip yok edilir. Fakat nötr yüklü diğer mermi, çekim etkisiyle önce karadeliğe gider; karadelik onun yükünü reddedince, ilkinden daha fazla enerji yüklenmiş olarak bize GERİ FIRLATIR! YUTMAYI REDDEDER!
Elektrik yükümüz nötral ise, böyle bir karadelik bizi yutmayıp, tam tersine güçlendirip iade ettiğine göre, biz intihar edemeyiz. Çekim etkisi yerine elektriksel reddiye enerjisi bize etkili olur. Nötr yüklü bir astronot, ne yaparsa yapsın, elektrik yüklü bir karadeliğe giremez!.. (*)
Elektrik yüklü dönen bir karadelikteki toplam enerji içinde yer alan bu elektriksel katkıya karşı gelen terim, "Tıpkı elektrik yüklenmiş bir metal küre üzerindeki enerjiyi tanımlayan terime" eşit olup, tutsağın siyah deliğe zıt yükü "Eksen hızı da denen" dönme enerjisine eşdeğer olur.
(*) Elektrik katkıya karşı gelen iki unsur vardır: Birincisi ya zıt yüklü bir tutsak bulmak; ikincisi de rasgele dönen bir tutsağın dönme enerjisini (Eksen hızını) teslim almak... Dolayısıyla dönen bir karadeliğe giren kimse nötr yüklü olsa bile "Bir dönme momenti" olmamalıdır.
KESİM : 76
UMUT VEREN DÖNÜŞ
DÖNEN KARABOŞLUKLAR
İster yüklü ister yüksüz olsun genelde ve yaygın olarak bir karadelik DÖNER. Duran bir karadeliği nötron yıldızlara; dönen karadeliği ise pulsarlara benzetebiliriz. Elbette bir karadelikten pulsarlarda olduğu gibi ışık alamayız.
Karadelik dönmesi, tıpkı pulsarlarda olduğu gibi, ışık hızıyla tek noktaya çökmenin şok etkisiyle ortaya çıkar. Bu şoka, klasik bilim diliyle açısal (Angular) momentum ya da impuls sakınımı ilkesi denir. Bu konuya daha önceki cildimizde galaksi bulutlarının ve yıldız bulutlarının çökmesi sırasında değinmiştik.
Buna göre, çöken bir yıldız, açısal momentumunu korumak üzere, görülmemiş biçimde dönme momentini arttırır. Bu dönü, o cismin çapıyla ilgilidir. On km çap içine birden büzüşüp pulsar haline gelen dev yıldız yüreğinin saniyede 642 kez kendi çevresinde döndüğünü önceki bölümlerde yazmıştık.
Oysa karadeliklerin çapları (değil kilometrelerle) metre ve santimetre ile ölçülebilecek kadar küçüldüğünden, saniyede onbinlerce, yüzbinlerce kez dönerler.
Normal bir yıldızın ekseninin, merkeze uzaklığı arttıkça dönme hızı azalır. Ne var ki dönmesini normal sürdüren bir yıldız, birden karadelik çöküntüsüne uğrarsa, merkezine bu kadar yaklaşması onun eksen (Aks) hızını büyültür. Çok verilen bir örnekte olduğu gibi, "Buz patenajcısının hızlanmak için önce ellerini açması sonra da kapaması, yani bir tür büzüşmesi" hızlanmaya neden olur. Hızlanma da dış yüzeyinin salınım yapıp savrulmaya (Fırlatmaya) yöneltmesine nedendir.
Bu aynı zamanda bir süpernovanın da anlatımıdır. Süpernovanın patlama şiddeti faktörü ile erişim uzaklığı faktörü "DÖNEN KARADELİĞİ" oluşturur. Dönme hızı kütlenin büyüklüğüyle sıkı sıkıya ilişkilidir.
Karadeliklerde indirgenemez yüzeysel çekim enerjisi varlığından ve bunun azalmadığından; bu enerjinin tutsak cismin entropisine katıldığından söz etmiştik.
Fakat elektrik yükünün ve dönme enerjisi çiftinin, tutsak cismin entropisine katılmadığının altını çizmiştik. Çünkü dönen bir karadeliği yavaşlatmak, yükünü nötralleştirmek mümkündür.
Dönme ve elektrik enerjileri tutsak cismin entropisine etkimez; bunlar indirgenebilir enerjilerdir. Asıl olan "İndirgenemez yüzey enerjisinin" katkısıdır. Yüzey enerjisi de kaçış hızının ışık hızıyla eşleştiği "SCHWARZSCHİLD IŞIMASI"dır.
Tutsağın zıt elektrik yükünün eşdeğer karşılığı bir başka tutsak cismin "Eksensel dönüş hızı" olan dönme enerjisinden de sağlanabilir.
Dönen bir karaboşluğa eklenen her kütlenin (Madde-Enerji) bedeli, karadelik dönme momentinden alınır. Tutsak cisme geçen "Dönme momenti kaybı" karadeliğin "Dönü"sünü güçlendirir.
Siyah deliğin iç-dönme enerjisinin üçte-birinden biraz azı, dönme sınırı içinden geçerek, yolu üstündeki gaz-toz astroid, yıldız, cüce yıldız ve pulsarları hatta mini karadelikleri bünyesine katarak süpürürken, "Dönme karakterlerini" de değiştirir. Yani tutsağın momentini devir aldığından, dönmesi daha da hızlanır.
Karadeliklerin birbirleriyle birleşmesi söz konusu olduğunda, bileşenler dönüyorsa, bu dönüş hızı ışık hızına yaklaşır.
Fakat pulsar ve ak cücelerde olduğu gibi eninde-sonunda "Siyah boşluklar" da durmak zorunda kalırlar. Artık dönme enerjisinin tümünü yitiren bir karadelik tam anlamıyla saniyede 100 km hızla giden, kütlesine, elektrik yüküne ve karakterine katkı yapılamayan bir hayalet olarak kalır. (Çok özel durumlarla yeniden döndürülebilir, elektriksel uyarılabilir.)
KESİM : 77
GÜÇLENMİŞ BOOMERANG
FIRLATMA DİSKİ
Biz genel olarak dönmeyen (Statik) karaboşluklar üzerinde kaldık. Fakat genelde karadeliklerin çökmeden sonra ve süpernova geri tepmesiyle inanılmaz bir hızla döndüklerini, milyonlarca yıl sonra dönme enerjilerinin ancak tükenebileceğine ve duran karadelik haline gelebileceklerine değindik.
"Doğuştan dönmeyen bir karadelik", en başta "Tekilliğinden" fark gösterir. Tekilliği "NOKTA" biçimindedir.
Dönmeyen bir karadeliğin (Eğer dev bir kütle içermiyorsa) kesinlikle yuttuğunu, öldürdüğünü; eğer elektrik yüklüyse bizi yutmayıp, geri fırlattığını belirtmiştik. Dönmeyen bir karadeliğin tekilliği; olay ufkunun tamamen küresel olduğu, karadeliğin tam göbeğindeki düşsel bir merkezdir (Karanokta gibi).
Dönen bir karadelik, dönmeyen karadelik gibi noktasal değil; bir halka, simit gibi "Ekvatoral kemer formu" biçiminde TEKİLLİĞE sahiptir.
Klasik anlatımla, galaksilerin daha bir küre iken çöküp, spiralli ya da disk biçimli olmalarını sağlayan (Merkezkaç-Merkezcil kuvvet dengelenmesi) biçimi ya da Satürn gezegeninin halkasına benzemesidir.
Karaboşluk, kendini büzmekle yükümlü çekim kuvvetine DÖNMESİYLE DİRENDİĞİNDEN, ekvatoru kuşatan bu HALKA tekillik oluşur.
"Durma tutulma diski", yine bir gramofon saçağındaki girdap biçiminde işlevini sürdürür.
Fakat girdabın dönme yönü vardır ve bizim için bir sürpriz getirecektir.
Durma diskine yakalanan tutsak cisim, "Dönme girdabına zıt yönde" (Akıntıya karşı) yakalanırsa mevcut enerjisi frenajla azalacak ve kendisi halka tekillikte yok olacaktır, ölecektir!..
Fakat tutsak cisim "Dönme girdabıyla aynı yönde" sürüklenirse, ilk girdiği enerji düzeyinden daha fazla enerji kazanarak, "Yakalama diskinden" bize GERİ FIRLATILMIŞ olur.
Şu şartla diske girersek, yakalama diski bizi yutacağına; "Fırlatma görevi" yapar. (*)
(*) Bir karadeliğin enerjisini balistik yöntemle yani ikiye ayrılabilen bir füzeyle geri alabiliriz: Füzelerden biri yutulurken ötekisi çok daha enerji kazanmış olarak geri fırlar ve karadelikten dönme enerjiyi çalmış oluruz.
Ölümcül çekime rağmen, merkezkaç kuvvet halka tekillikte bu çekime direndiğinden, halkaya düzlemden yaklaşan biri artık çekimi hissedemez ve ölmesi gerekmez. Girdabın dönme yönüne paralel olan biri, artık tutsak sayılmaz.
Öylesine bir fırlatılma kazanır ki karadeliğe düşmez. Hatta, dönen bir karadeliğin dönme yönüne zıt giderek, ZAMANI DENETLEME şansını kazanır. Bu sayede "Geleceğe" uzun ömürlü bir yolculuk yapabilir.
İşte bu aşamada relativite ve nedensellik yasaları yıkılır:
Çünkü biz AYRILDIĞIMIZ YERE, TERK ETTİĞİMİZ TARİHTEN DAHA ERKEN BİR ZAMANDA GERİ DÖNERİZ. HALKA TEKİLLİK BOYUNCA KENDİ KOPYALARIMIZLA KARŞILAŞIRIZ. (*)
(*) Bu sürprizlere ilerleyen konularda değineceğiz.
Dönen karadeliklerin pek azı ışık hızıyla dönerler.
Dolayısıyla çekim dalgalarının hızıyla eşleştiklerinden, parçacıklar, ışık hızıyla dönen bu karaboşluktan bağımsız olarak hareket ederler.
O zaman, "Olay ufku" ORTADAN KALKAR. Halka biçiminde tekilliği görürüz. İşte böyle olay ufuksuz karadeliğe "ÇIPLAK VE DÖNEN TEKİLLİK" deriz.
Aynı olgu aşırı yüklenmiş elektrikli karadeliklerde de ortaya çıkıyordu!..
Bu iki durumda çıplak (Örtülmemiş, olay ufuksuz, yalın gözle görünen) tekillik gökte belirir ve bize aynasız, dolaysız, olay ufuksuz olarak "Cehennemi" gösteriverirler!..
KESİM : 78
ERGOSFER
ZAMAN MAKİNESİ-1
Dönmeyen bir karadelikte ve olay ufkunun ardını görebilseydik, çökmesi olay ufkuna kadar varan bir kollapsar'ın (Çöken yıldız) olay ufkunda donup kaldığını fark edecektik. Aslında yıldız çoktan tekilliğin ardına düşmüş, orada sonsuza kadar süren görüntüsü kalmıştır.
Şimdi dönen bir karadeliği aynı biçimde gözlenmeyelim: Bu kez onun olay ufku içinde sonsuza dek donduğunu değil; döndüğünü görecektik. İşte yıldızın donduğu değil de döndüğü bölgeye ERGOSFER denmektedir.
Dışarıdan bakıldığında Ergosfer, karadeliğin donmuş yüzeyiyle olay ufku arasındaki bölgedir. Yani Ergosfer donan bölgeden daha içerideki küredir.
Olay ufkunun hayati tehlikesine karşılık, Ergosfer hem tehlikesizdir hem de uygun bir uzaklıkta durulduğunda zamanın akış hızını denetlememizi sağlar.
Karadelik ne kadar büyük ise, Ergosfer de merkeze o kadar uzaktır. Dolayısıyla dönen büyük bir karadelikte Ergosfer bulunduğundan, kendimizi güvenceye almış oluyoruz.
Karadeliğin büyüklüğüyle orantılı olarak, Ergosfer'in ara katları relativite etkisiyle bizi bir zaman çekmecesine saklar ve geleceğin içlerine kısa yoldan iletir.
Ergosfer'in içine daha da işlediğimizde, orada kalınacak bir yılımıza karşılık, bin ila milyon yıl geleceğe geçmiş oluruz. Dolayısıyla "Zamanda ileriye yolculuk" yapabiliriz.
Ne var ki Ergosfer'den karaboşluk yüzeyine kadar sokulursak, yakalanma rizikomuz o kadar büyür.
Bu tehlikeyi göz ardı edebilirsek, orada kaldığımız bir kaç saate karşılık bin milyon yıl geleceğe geçebiliriz.
ŞEKİL - 39/B
KARABOŞLUK "KUTUR"LARI: Ergosfer'in basit gösterimi:
Tekillik ile olay ufku arasında katmerli tabakalar vardır. Bunlardan biri de Ergosfer'dir ve dönen her karaboşlukta kendiliğinden oluşur.
Ergosfer'in tabakaları arasında sürekli indi-çıktı hareketi yapabilseydik, "Zaman makinesini" çalıştırmış olurduk. Ergosfer'in bir tabaka altına inerek zamanı denetler, geleceğe yolculuğu dilediğimiz kadar ileri götürür, sonra yeniden dünyanın (Örneğin BİN yıllık sonraki) geleceğine geçmiş olurduk.
Eğer Ergosfer'de uygun bir katman seçip orada sürekli kalsaydık, bu bir tür ÖLÜMSÜZLÜK olurdu. Çünkü evrenin bile ömrünü aşardık!..
Fakat biz evrenle var olduk, onunla öleceğiz. Yani kıyametle öleceğiz demektir. Gerek ışık hızındaki gerekse bir karadelikteki "ZAMANIN DONMASI" Allah'ın zamandan münezzehliğine kesin bir göstergedir. Kaldı ki varlıklar bile (Cennet ve Cehennemlerinde) EBEDİ, sonsuza dek yaşayacaklardır.
Rabbimiz "Öncesiz bir ezelden" başlayarak, "Sonrasız bir ebediyete" kadar Kıdem ve Beka sıfatlarıyla mutlak sonsuz ömürlüdür.
Oysa onun varlıkları, ezelî olamazlar; ancak ebedî olabilirler. Ebedî olmalarında da "Allah ile iddialaşmamaları için" Kıyamet tüm varlıkları, hatta ölümsüz ruhları bile geçici öldürür. Böylece daha sonra insanların, Allah'ın izniyle "Ölümsüz ebedî olmaları" gerçekleşir.
KESİM : 79
HALKA TEKİLLİKTE ZAMAN
ZAMAN MAKİNESİ -2
Ergosfer'den başka, halka tekillik de bir "ZAMAN MAKİNESİ" görevi görebilmektedir: Eğer bir karadeliğin "Dönmekte olduğu çizginin" çevresinden, dönme yönüne zıt dairesel bir hareketle tersten bir halka biçiminde tur atarsak, karadeliğin dönme değeriyle orantılı olarak zaman uzamasına sahip oluruz. (Dilersek bu zaman tasarrufunu, arkaya geçerek, oradaki paralel evrende de harcayabiliriz.)
Dönen karadelikler, bize "Geçmişe yolculuk" izni de vermektedir: Yani karadeliğin içinden geçmeden, yakınında; zamanda ileri ya da geri gidebiliriz. Eğer halka tekilliğin dönmekte olduğu yöne zıt ve o hızla eşlenerek biraz daha hızlanıp, ters yönde gidebilseydik, kendi kopyalarımıza rastlardık.
Önca biz, "Düz yönde" gitmekteydik, sonra ters dönmüştük. Dolayısıyla, biraz önce "Düz yönde gelmekte olan" BİRAZ ÖNCEKİ KENDİMİZE RASTLARDIK. Ya da eş anlamda, o bize, yani geleceğine rastlamış olurdu!.. Aramızdaki tek fark, o geleceği bilmemekte, biz ise onun geçmişimizde kaldığını yani mazisini bilmekteyiz.
Bu da gösteriyor ki, dönen karadeliklerde; bildiğimiz relativite teoremi, nedensellik ilkesi ve kuantik belirsizlik ilkeleri GEÇERSİZ kalır!..
Saniyede 250 bin km hızla dönen bir karadeliğin üzerindeki iki uzak nokta arası "NORMAL DÜNYADAKİ UZAY" gibi davranır. Böyle bir dünyanın iki şehri arasında saniyede 55 bin km hızla giden bir uzay aracıyla yolculuk yaparsak, "Hızların ivmelerin toplanmasını yasaklayan" formülleri deleriz. Çünkü (Takyon olmadan) MADDE olarak, geçmişe gitmek zorunda kalırız.
Bir hava limanından ötekine gittiğimizde, orası (Örneğin) bir yıl önceki hava limanı olup, "Bizden henüz haberleri" yoktur. Oysa, biz bu yolculuğa çıkmadan önce onlarla "Sözleşmiş" idik; bizden haberleri vardı ve bekliyorlardı!
Böylece relativite bu olayda yıkılır. Biz ışıktan hızlı gitmediğimiz halde, IŞIKTAN HIZLI GİTMİŞ etkilere uğrarız.
Eğer bir dönen karadeliğin dönme yönünde hızlanırsak "Geleceğe geçeriz"; eğer ters yönde hızlanırsak GEÇMİŞE YANİ TARİHE GİTMİŞ OLURUZ. Bu gidiş sırasında da geçmişten geleceğe normal olarak giden "Kendimize" rastlarız. Böylece bir iken ikileşmiş oluruz!
Sonra bu "İkimiz" ile birlikte yolculuk ederek yine gider-gelir ve yine kendimiz olan "Karşıt ikiliye" rastlayarak "Dertleşiriz". Böylece dörtlüler sekizleşir, sonunda sonsuz adet oluruz. Bu en genelde, "Evrenlerin ÇİFT ÇİFT SONSUZ olduğunu" bildiren ayetlerin sonucudur.
Bir evren, kıyametinin ardından (Karanoktası tarafından yutulup, tünelin ucundan akdeliğe ve onun açıldığı) başka bir UZAY bölgesine fırlar.
Eğer bu naklolmuş evren geri dönebilseydi, yok olmakta olan kendine rastlayacaktı. Sonra ikisi birden yok olacak ve eğer yeniden geri dönebilselerdi, dörtleşmiş dörtyüzleşmiş olacaklardı... (*)
Toplu bir sonuç olarak, dönen bir karadeliğin; hem bir ZAMAN hem de MEKAN MAKİNESİ olduğunu anlıyoruz. Şu ana kadar, dönen bir karadeliğin Ergosfer ve halka tekilliğinde oyalandık: Eğer dönen bir karadeliğin içine girseydik ne olurdu?
Kördöğüşü girseydik, rastgele bir intihar ile ölürdük. Ancak, halka tekilliğin (Yani düzlemin) kesitinden girseydik yaşamamız için bir şans doğardı!
Bu şans daha önce "Elektrik yüklü bir dönmeyen karadelikte" de karşımıza çıkmıştı: Bu karadelik bizi önce öldürür, sonra cesedimizi PARALEL bir evrene fırlatırdı.
(*) Rahman suresinde "İki Cennet" ve bu iki Cennetten başka "İki Cennet" ve bunlardan başka "Dört Cennet" ve "8 Cennet" daha zikredilmesinin nedenine yaklaşmış oluyoruz: Cennet demek, ebediyen bıkmamak, doymamak, bezmemek, sıkılmamak, her saniye görülmemiş orijinal 70 bin nimetle şaşırmak, daha onları keşfedip, sıkılmaya zaman bulamadan, yeniden yepyeni hiç bilinmedik nimetler enflasyonuna ebediyen mahkûm (!) olmaktır. Nice Cennetlerle buluşmak ve bunun ebediyen sonunu getirememek. Cennet üzerine Cennet ve bunlar üzerine katmerli çift, dördüz ve "Çerçevesiz sonsuz bir resim gibi" Cennetler edinmektir. Cenneti tek düze sınırlı bir yer sanan biri, Rabbini "Acze düşürmeye" kalkışmış olur. Çünkü Rabbimiz, ebediyetin her salisesinde Kur'an'da bildirdiği "Akla hayale gelmeyen güzellikteki Cennetinden" sonsuz tane yaratacak, hiç biri diğerine benzemeyecek sınırsız büyüklükte Cennet oluşturabilecek kadar KUDRETLİDİR! Okuyucu Cenneti umut etsin fakat sıkılacağını gına getireceğini hiç sanmasın!..
KESİM : 80
PARALEL EVREN EŞİĞİNDE
MADALYONUN ÖTEKİ YÜZÜ
Dönmeyen elektrik yüklü bir karadeliğin tutulma diskine özdeş yüklü olarak girersek geri fırlarız. Ama yükümüz özdeş değilse, o bizi "Halka tekilliğine" çekim gel-gitleriyle buyur edip, ölüm noktasındaki iğne deliğinden bir iplik olarak bizi çekip öldürür, sonra da cesedimizi "Paralel evrene" fırlatırdı. (Elektrik yükümüz nedeniyle bizi öteki aleme reddetmiş olurdu.) Bir ceset olarak öteki evrene fırlamanın pratik bir yararı yok.
Oysa, dönen bir karadelikte, hiç ölmeden, öteki paralel evrene bir mekan yolcusu olarak gitme şansımız var: Fakat yine de her dönen karadelikte değil! Örneğin, bin güneş kütlesine eşdeğer bir dönen karadelikte çekim o kadar güçlüdür ki, bütün kurtulma şanslarımızı sıfıra indirir.
Bu durumda, elektrik yükümüzün ya da halkadaki pencereden geçmemizin verdiği avantajlar çekim tarafından iptal edilir. Söz konusu avantajları normal büyüklükteki bir dönen karaboşlukta sınayabiliriz:
Halka tekilliğe dik olan dönme ekseni (Kuzey-Güney gibi dik alındığında) biz ekvator düzleminde tutunan bir noktadan karadeliğe düşersek ÖLMEYİZ! Çünkü bu noktada (Klasik) merkezkaç kuvvet çekim kuvvetiyle dengelenmiş, öldürücü çekim bu noktada sıfırlanmıştır. Bizi iptik gibi çeken ve azalıp-çoğalan çekim gücünün yok etmesinden kurtuluruz.
Halbuki ekvator düzlemi dışında hangi noktadan karadeliğe düşersek düşelim; bizi kesinlikle iplik gibi çekerek öldürür.
Karadeliğin bu halka tekilliği; Satürn, Uranüs gezegeni halkaları, bir galaksi düzlemi ya da "Güneş sistemi düzlemi" ile aynı yasalara sahiptir.
Bu halka, bir eksen çevresinde yani mihvere dik olarak dönmektedir. Dönme ekseni ile ilgili kozmik bilgileri bir önceki cildimizde özellikle sunmuştum. Ekvator düzlemleri çekimi hissetmez ve dolayısıyla çökmez, çevrede kalırlar.
Oysa ekvator düzleminde, çekim kuvvetinin öldürücü etkisini dengeleyerek, çekimi bize hissettirmeyen bir "Merkezkaç kuvveti" direnmesi vardır.
Dolayısıyla biz, en büyük korkumuz olan çekimi bir nebze bile hissetmeden dönen karadeliğin halkasına sokulabiliriz. Karahalkanın dönme hızıyla eşleşirsek, o zaman gökte 565 metre boyunda NUR'DAN, ışıklı bir KAPI açıldığını hayretle görürüz.
Oysa o hızla eşleşmeden önce böyle bir kapı hiç yoktu! İşte "Görünmez gök kapısı" açılmış, arkasındaki paralel evreni göstermektedir!.. İster oradan "Arka alemleri seyredersiniz", isterseniz oradan dalar-geçer ve PARALEL BİR EVRENE ÇIKARSINIZ.
"Rabbimizin alemlerini kalp gözüyle" yani bedensiz astronomi yaparak, bir karadelik penceresinden seyreden mükâşefeciler okuyucuya "SAÇMA" gelmemelidir. Onlara "Kara evrenlerin" gizli kapıları açılmış ve gök-sema olayları gösterilmiştir. Onların tek farkı, bedensiz durugörü yapmalarıdır. Bu kapıları sıradan bizler de "Rüyalarımızda" görebiliriz. Böyle bedensiz fakat saf bilinçle "Gezici duru-görü" astronomisi insanda en azından "Rüya" görmesiyle doğal bir yetenek olarak verilmiştir.
Gerekirse o kapılar, "Resulullan'ın mi'rac'ında" olduğu gibi, BEDENİYLE, bedenli astronomiyle de madden görülebilir, içinden geçilebilir, ardından çıkılabilir.
O "Görünmez gök kapıları" uygun fizik şartlarla ve eşleşmelerle görünür bir hâle gelebilir. Onlar elektriksel, optik görünür enerji ve görünürleşen sonsuz öz-enerjetik takyon ışımasıyla "NURLANIR".
Halka bir tekillik, rastgele gökte görünmez. Çünkü onu örten "Kara örtü=Olay ufku=Zûlmet hicabı" vardır. Onun ardına geçilirse, ya da o kendini bu kara örtüden sıyırarak "Çıplak tekillik" diye gösterirse, o zaman, "Göklerin görünmez nice kapıları olduğunu" bildiren ayetin "Görünürlük" limitine erişiriz.
Dönen bir karadelikteki görünen bu NURDAN halka tekillik, gerçekten de, bu gök kapılarının NURDAN KİLİDİ oluverir.
Kimi yerde gök çatlar ve ardındaki cehennemi gösterir!
İLERİ BİLGİLER - 44
EVCİLLEŞTİRİLMİŞ KARA ENERJİ
Şimdi, karadelikLerin tasnifindeki "Tekillik" tiplerine geçmeden önce, bir "Ara bölüm" vererek; "İnsan denen tek hakimin emrine" karadelik kara enerjilerinin (Çekim, dönme ve elektrik enerjileri) alınıp-alınamayacağına, onu evcilleştirebileceğinize ilişkin "Karadelik enerjileri semineri"ndeki "Fantastik önerilere" yer vererek, okuyucunun kıyamet ürküntüsü ardından rahatlamasını sağlayabilirim.
Evrende her şey madem ki insan emrine verilmiştir, acaba karadeliklerin bu enerjisi uygarlık adına kullanılabilir mi? Astında bir katil olan karadelik enerjisini yararlı kılmak (Barbarı evcilleştirmek) düşüncesinden yola çıkılarak türlü bilimsel fantaziler, karadelikler için düzenlenen bilimsel kongre ve seminerlerin gündeminde tartışılmıştır. Bu bilimsel seminerler dünyanın en ünlü karadelik uzmanları yanında enerji teknisyenlerini bir bir araya getirmiştir. İnsanın hayali "Karadelik çiftlikleri" kuracak kadar ileri gitmiştir.
Bir karadelikten elde edilecek enerji türlerinin en başında onun indirgenemez çekim enerjisi sürekliliği gelmektedir.
* Eğer bu karadelik bir de dönüyorsa, dönme enerjisi elde edilir.
* Ayrıca bu elektrik yüklü bir karadelik ise o zaman elektrik enerjisini de ayrıca elde ederiz.
* Bunların yanında tutulma diskindeki girdabın ters yönünden giren bir cismin yutulacağına, eskisinden daha güçlü enerji kazanarak fırlamasından alınan enerji ve yapay mini karadelik enerjileri insanın halifeliğine tahsis edilmiştir. (Maymun ve Cinler bunu kullanamaz!)
Enerji istismarımız şimdilik teorik olarak önerilmiş, altı yöntemle belirlenmiştir:
GRAVİTASYON ENERJİSİ
Çöplük yöntemi:
Bu enerji karadelik birleşmelerinde açığa çıkan enerjinin uygarlığa nakli yöntemidir. Dönmeyen bir karadeliğin indirgenemez yüzey enerjisi yüzeyde hapis olduğundan, bunu asla alıp, kullanamayız. Fakat olay ufkundaki sınır çarpışmalarından (Daha az riskli ama daha az verimli) enerji sağlayabiliriz. Bunun için tutulma diskine bir çöplük maddeyi attığımızda karadelik onu enerjiye çevirir. Attığımız çöp Helisler (Sarmallar) çizerek diske [diskte] düşerken % 5 randımanlı (Hidrojen bombasının 5 katı) bir enerji sağlar. Eğer geciktirmeli ve eğilimli bir yollama tarzı bulabilirsek çöplük maddesinin % 40'ını umduğumuz enerjiye çevirebiliriz.
DÖNME ENERJİSİ
Kablo, Balistik ve Karadelik bombası yöntemleri:
Çekim enerjisinden, dönen bir karaboşluk bulabilseydik, başka dönme enerjisini de elde edebilirdik. Dönen bir karadeliğin enerjisi bu karadeliğin açısal momentumu enerjisinin transferi amacına yönelik olup dönen bir karadelikten % 50 randıman alabiliriz. Fakat alacağımız her enerji, dönmeyi yavaşlatmaya neden olacağından randıman düşer. Çünkü tutulma diskinden transfer edilen bir saçılma dalgası, dönme enerjisinin kaybına karşı gelir.
* Dönen karadelik ergosferine bir maddeyi asılı bıraktığımızda ondan bir KABLO ile enerji salınımını alırdık. (Ne var ki kablo yöntemi bu cehennemi kuvvete dayanamadığından pratik değildir.)
* BALİSTİK YÖNTEM, yine dönen bir karadeliğin sonsuza dek döner gözüktüğü bölgeye (ki buraya Ergosfer denmektedir) fırlatılan bir füzenin ikiye ayrılmasıdır: Füzelerden birinin olay ufkuna düşerken patlaması, ötekinin de dışarı fırlatılması, başlangıcındaki miktardan çok daha fazla enerji yüklenip, bize geri dönmesiyle sonuçlanır. Ancak bunun için bize özel olarak olay ufkunun sıfır olduğu çok özel (2,95 güneş kütleli) bir karadelik gerekiyor. (Üstelik düşen mermiler karadeliğe indirgenemez çekim enerjisi kazandırdığından katmerli bir güçlük yaratır.)
* KARADELİK BOMBASI yöntemi ise binde-bir randıman alan daha gerçekçi yöntemdir. Yine karadeliğin fırlattığı bir maddenin daha çok yüklenmiş enerji yayınımı bir kollektöre yansıtılıp amplifikasyon ile güçlendirilerek geri alınır. Verimi çoğaltmak için yansıtıcı aynalar ile aşırı birikim dönme enerjisinden çalınır. (Zaten bu aynalama yöntemi doğa tarafından yapılmaktadır: Plazma haline gelmiş tutsaklardan yansıyan ışığın, yine karadeliğe düşüp yükselmemesi için doğa, radyasyon basıncı ile kendi aynasını oluşturmuştur. Aksi halde bu çok yüksek güçler dünyamızı yerle bir edecek çatapatları engellemektedir.)
ELEKTRİK ENERJİSİNİN TRANSFERİNDE
Dostları ilə paylaş: |