Norveç'i kıskandıran Hamsilos fiyordu
Denize dökülen çayı köprüyle aşıp, yeni yapılmakta olan manzaralı turistik tesisi geçince fiyordları ile ünlü kuzey ülkesi Norveç'i imrendirecek bir fiyordla, Hamsilos'la karşılaşıyorsunuz... Göze sığmayan ufuk hattı ile Karadeniz'in en ileri ucu Sinop ve Hamsilos fiyordundayız.
Birbirini takip eden koylar, kumsallar, ormanlar arasında Sinop'a yaklaşınca, sağınızdaki yol Gerze ve Samsun'a, solunuzdaki yol da Karadeniz'in en korunaklı limanına sahip yarımadaya giderken, havaalanı kavşağı karşınıza çıkıveriyor. Bu yolda tel örgülere paralel sağı takip ederek ilerlerseniz, hemen hemen eşi benzeri bulunmayan bir doğa yolculuğuna başlıyorsunuz. Burası "Hamsilos fiyordu" yolu. Ama öncesinde "Ak liman" adını taşıyan denizin içeri doğru haliç yaptığı olağanüstü bir doğa parçası var. Tekneler karşılıklı dizili, uyuyor gibi. Milli Park statüsündeki piknik alanında yemyeşil çimler ve ağaçların etrafına serpiştirilmiş banklı ahşap masaların yanıbaşına park etme imkanı bulunuyor. Hiç dalganın olmadığı, balıkçıların sakin ve ritmik bir biçimde ağları ayıkladığı bu cennette, insan fotoğraf çekmeye doyamıyor. Sinop'un az tuzlu denizinin çok lezzetli balıkları var. Barbun, kefal, izmarit, istavrit, farklı gözenekli ağlara takılanlar...
Burada tur otobüsleriyle gelip piknik yapanlara da rastlanıyor.
İsterseniz 20 milyona bir tekne tutuyor, yol boyunca içine kayıkla girilebilecek mağaraları, eski hamam önü, Sarı ada ve kilise temelini, Hamsilos fiyordunu görüyor, denize giriyorsunuz. "Bora" adlı gezi ve balıkçı teknesinde yöreyi iyi bilen rehber balıkçı Cengiz Dikmen, her türlü soruyu yanıtlıyor. Denize dökülen çayı köprüyle aşıp, yeni yapılmakta olan manzaralı turistik tesisi geçince fiyordları ile ünlü kuzey ülkesi Norveç'i imrendirecek bir fiyordla karşılaşıyorsunuz. İsmi Hamsilos, büyükçe bir göl görünümünde denize açılan bir geçiş kanalı var ve merak uyandırıyor. Çevresi yemyeşil, yamaçlar ağaçlarla kaplı ve piknik alanı, gün doğumundan gün batımına kadar güzel. Araçlarıyla gelenler kızıla boyanan çevreyi hayranlıkla seyrediyor, sessizliği dinliyorlar.
Fiyordların oluşumu
Fiyordlar, dağların yamaçları arasında karanın içlerine uzanan ince uzun deniz kollarının, oyulan vadileri deniz suyuyla doldurmasıyla oluşuyor. Karadeniz'de dalgalar kıyıları sürekli döverken, kayalara vuran dalgalar kaya tabanını oyup üstte kalan bölümün çökmesine neden oluyor. Düşen parçalar yine dalgaların etkisiyle, akıntılarla küçülüp yayılarak denize taşınıyor ve bu şekilde kıyı şekilleri belirleniyor.
Tarihi ve mitolojik hikayeler
Hitit yazılarına göre, adını Sinova isimli Amazon kraliçesinden alan Sinop, Karadeniz'in en kuzey noktasında, aynı isimle anılan yarımada üzerine kurulmuş. Dikkat çeken coğrafi konumu nedeniyle iki büyük doğal limanıyla önem kazanmış. Pontus Krallığı, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı çağlarını yaşamış. Fatih Sultan Mehmet 1461 yılında Trabzon Rum İmparatorluğu'nu kaldırmak üzere sefere çıktığında, Sinop'u savaşsız ele geçirmiş. Sinop, Osmanlılar'ın elinde önemli bir liman ve tersane olarak yaşamış. 1571 İnebahtı bozgununda kaybedilen gemilerin yerine, bu tersanede gemiler inşa edilmiş. Yalnız Kıbrıs seferi için Sinop'ta 72 gemi yapılmış ve sefere çıkarılmış. Sinop'un mitolojik hikayesi de oldukça ilginç. Sinope, ırmak tanrısı Osopos'un güzeller güzeli kızıymış ve mutlu bir hayat yaşarmış. Tanrılar tanrısı Zeus, Sinope'yi görür görmez aşık olmuş. Zeus gönlünü kaptırdığı kızı elde etmek için yapmadığını bırakmamış. Sinope sonunda Zeus'un aşkına karşılık vereceğini, ancak kendisine dokunmamasını söylemiş. Zeus sözüne sadık kalmış ve Sinope'yi en sevdiği yerlerden biri olan Karadeniz'in cennete benzeyen bu yemyeşil yarımadasına bırakmış. İşte Sinop, adını mitolojik güzel Sinope'den alıyor. "Gölge etme, başka ihsan istemem!.." Bu sözüyle tanıdığımız ünlü filozof Diyojen (Diogenes) M.Ö. 413'te bu kentte doğmuş. Babasının kalp para bastığını ve servetini bu yoldan kazandığını öğrendiğinde yurdundan kaçarak Korinthos'a, daha sonra da Atina'ya gitmiş. Her türlü gösterişten uzak, yaz, kış fıçı içinde yaşayan; tüm eşyası bir asa, bir torba ve bir çanak olan filozof Diyojen; en büyük erdemin doğaya uygun yaşamak olduğunu, böylece insanda tutku, ölçüsüzlük, gösteriş ve kendini beğenmişliğin olamayacağını savunmuş. Diyojen "Bilgi, ruhun olgunlaşmasını sağlar" derken, gündüz gözüyle elinde fenerle dolaştığını görüp soranlara verdiği cevap, "İnsan arıyorum" olmuş.
Sinop'ta gezi
Sinop, kalelerin, sur duvarlarının gölgesinde, harika bir liman. Ağlarını temizleyen balıkçılar, paylarını bekleyen kediler, renk renk teknelerin suya vuran yansımaları ve yalı kahveleri ile; bir yağlı boya tablonun esin perisini andırıyor. Surların çevirdiği kademeli şehri geride bırakıp, yarımadayı çeviren rampalı sahil yolunu kullanarak turluyorsunuz. Yol boyunca çoğunluğunu hanımların oluşturduğu egzersiz amaçlı sabah yürüyüşlerine çıkanların şaşırtıcı kalabalığı dikkat çekiyor. Trafik akışının olmadığı, bol oksijenli, temiz havalı, manzaralı yol üzerinde güneşe hasret Karadenizliler'in yaptırdığı estetik villaları görüyor; en uçta bulunan dev radar toplarının bulunduğu sahanın altından dolaşarak kalenin sahil duvarlarının yanından kent içine dönüyorsunuz. Kent içinde zengin ikon koleksiyonuna ve değerli arkeolojik eserlere sahip Sinop Müzesi'ni de gezebilirsiniz.
Şimdi de, Sinop'u karşıdan göreceğimiz, sahil yolunu Samsun'a doğru takip ederek Gerze'ye gidiyoruz. Hani 1992 yılında Rusya'dan kaçıp gelen sonra iade edilen sevimli beyaz balina "Aydın"ın sığındığı ilçe... Kıymeti bilinen, boyanıp bakılan evleri, kapasitesi artırılan balıkçı barınağı ve deniz feneriyle Gerze farklı bir dokuya sahip. Sahil boyunca düzenli çay bahçeleri var. Ve bu çay bahçelerinde gözbebeğinizi tertemiz sokaklara, koyu mavi, zaman zaman Karadeniz'in yeşilini alan denizin ufuk hattına netleyerek gözlerinizi dinlendirebilirsiniz. Kesinlikle gözleri dinlendiren yeşil rengin hakimiyetindeki Sinop'un içi gibi, çevresi de ünlü. Özellikle Ayancık sahili ve gölü, tatilcilerin gözdesi. İç kısımlar örneğin Boyabat, eski ahşap evleri, görkemli kalesi ve keyifli orman içi yoluyla dikkati çekiyor. Boyabat Vezirköprü yoluna başlarken, önünüze 1365 metre yükseklikteki "Dranoz Tepesi" çıkıyor. Yani manzarası güzel. Zengin ağaç dokusundan oluşan tablo gibi yamaçları aştığınızda, kendinizi vahşi bir kanyonun içinde, açıkçası pirinç tarlaları arasında, Kızılırmak nehrinin yatağında buluyorsunuz. Kırmızı toprak rengiyle, nehir ismini hak ediyor doğrusu. Beraberinde taşıdığı toprağın haddi hesabı yok derken, Altınkaya Baraji masmavi rengiyle akış alanını genişletmiş, deniz olup geliyor. Sağında ve solunda otlatılmaya çıkarılmış sürüler, genç çobanlar, yeni pişen köy fırını ekmekleri götüren çocuklara rastlanıyor. Görkemli dağlar arasında kıvrılan yol, insanı havzaya doğru Samsun il sınırları içine çekiyor...
NE YENİR?
Sinop'ta kent içi restoranlarının yanı sıra, liman içi yalı kahve ve çay bahçeleri gibi seçenekleri var. Melia Kasım Oteli'nde kalıp restoranı tercih ederseniz; soğuk meze, et, tavuk ızgara çeşitleri, canlı müzik eşliğinde yeniliyor. Hamsilos fiyordunda yol üzerinde kır lokantası ve büfe de var. Piknik yapacaksanız, gerekenleri önceden hazırlamanız gerekiyor. Yapılmakta olan turistik tesisin, kısa bir süre açılacağı belirtiliyor. Gerze'de, Körfez Turistik Tesisleri'nin restoranı, açık ve kapalı bölümleri ile hizmet veriyor. Barbunya tava ve salatadan oluşan bir menü sonrasında, Gerze'nin liman manazaralı çay bahçelerinde demli çay içebilir ve pazarında alışveriş yapabilirsiniz. Yol kenarındaki pirinç tezgahları, Tosya'dan geçenlerin dikkatini çekecektir.
Erozyon bölgesine pastoral yolculuk:
Nallıhan
Şahin, doğan, kartal, Mısır akbabası, alaca balıkçıl, kaşıkçı, yeşilbaş, karabatak, kılkuyruk, turna, keklik, çulluk, bıldırcın, kaz ve su tavukları; kremalı pastayı anımsatan renkli platolarda uçuyor, besleniyor, yaşıyorlar. Dikenli çiçekler, yeşilden arınmış dağlar, tepeler, renk renk katmanlar ve garip yüzey oluşumları; insanın kendini başka bir gezegende hissetmesine neden oluyor. Bu gezimizde Nallıhan Kuş Cenneti'ne bir yolculuk yapacağız.
Bozkır alanlara hayat veren Kızılırmak ve Sakarya nehirleri, denizden 1500 metre yükseklikte akarken, tarih boyunca bu önemli su kaynaklarının çevreleri yerleşim alanı olmuş. Türkiye'de 70 kuş cennetinden biri olan ve 150'yi aşkın kuş türünün varlığı tespit edilen "Nallıhan Kuş Cenneti", 1994 yılında Milli Parklar, Av ve Yaban Hayatı Genel Müdürlüğü tarafından koruma altına alındı. Şahin, doğan, kartal, Mısır akbabası, alaca balıkçıl, kaşıkçı, yeşilbaş, karabatak, kılkuyruk, turna, keklik, çulluk, bıldırcın, kaz, su tavuğu gibi kuşların görülebildiği bölgede, kremalı pasta benzeri renkli platolar arasında kendinizi faal bir krater ağzında ya da ürkütücü yalnızlığın etkisiyle bir gezegende sanabilirsiniz. Ankara, İstanbul, Bolu, Eskişehir dörtgeni arasında profesyonel haritalarda erozyon bölgesi diye belirtiliyor. Aklınıza, "Burası da nereden çıktı?" diye bir soru gelebilir. Amacımız yeni yerler tanıtmak, turizme kazandırmak, iki büyük il arasında yaşayanlara yeni bir aktivite kazandırmak ve bir yere giderken geçişi buradan sağlamak...
Bir tarafta yemyeşil kuş cenneti, diğer tarafta doğa harikası bir cehennem, erozyon bölgesi, ot yok. Siz istediğiniz kadar erozyon tehlikesini anlatın, kampanya yapın. Yerinde görmenin etkisi de tepkisi de başka oluyor. Yıllar önce bölgenin yüzey şekilleri konusunda titiz ve değerli bir çalışma yapan jeomorfolog Muammer Atiker'in ve haritaların işaret ettikleri erozyon bölgesi, Nallıhan-Çakırhan'a yolculuğumuz başlıyor.Akyazı'dan ayrılıp Mudurnu üzerinden Nallıhan'a giderken 1210 m yükseklikteki Aynalıkaya geçidini geride bıraktıktan hemen sonra, 25 km'lik güzergâhın doğa yapısında bir başkalaşım gözleniyor. Bölgede Nallıhan'a yaklaştıkça ürkütücü görsellik, ağaç ve bitki dokusuna da yansıyor. Dikenli çiçekler, yeşilden arınmış dağlar, tepeler, renk renk katmanlar ve garip yüzey oluşumları; insanın kendini başka bir gezegende hissetmesine neden oluyor. Kraterden çıkıp donan akışkan lav görüntüleri dikkati çekerken, sonunda karşınıza çıkan baraj su toplama havzalarıyla derin bir "oh" çekiyorsunuz. Su varsa hayat da vardır misali köprüyü geçip, sola ayrılan daracık yoldan göl kıyısına, iki katlı teraslı kuş gözlem istasyonuna geliyorsunuz. Çevreye piknik masaları serpiştirilmiş, biraz da çiçek, fidan dikilmiş. Yöreyi henüz keşfeden hafta sonu tatilcilerinin şimdilik huzur sığınağı durumundaki piknik alanı bekçisi, önceleri aynı yörede Sarıyer barajında çalışırken, Nallıhan'a atanmış fidanları suluyor. Gönül arzu ediyor ki Nallıhan Kuş Cenneti kuş gözlem istasyonunda dürbün, teleskop gibi araç-gereçler ve film, kuş resimleri, hediyelik eşyalar satan küçük bir satış reyonu olsun. Ama ne soğuk meşrubatlar satan bir büfe, ne de yöreyi ve kuşları tanıtan bir broşür bile yok! Küçük bir yatırımla, İstanbul-Bolu-Ankara hattı üzerindeki bu eşi benzeri olmayan bölgeye, hem eğitici hem de dinlendirici bir aktivite kazandırılabilir. Piknik yapılır, bu arada kiralık teleskoplar, dürbünler kendilerini finanse eder.
Tanıtım yayınları, kartlar satılır. Yöre halkı kuş motifleri işledikleri örtü ve oyaları satarlar, yöre taşlarından biblolar pazarlanır. Kaya yapısının acımasız çıplaklığını ayak tabanlarında hisseden çocuklara, aileler ülkeyi sahiplenme adına çok önemli bir mesaj vermiş olurlar.Sağı solu çıplak, ilginç kayalıklar arasında yer alan çevresi saz kaplı baraj gölü, çölde vaha gibi. Renkli katmanların gölgesinde asfaltı kazırcasına bir solukta köprüyü geçip, çeşme başında mola verdim. Ekolojik denge, sulak ortamın getirdiği börtü, böcek ve sinek çok. Bunları balıklar yiyor. Kuşlar balıklarla besleniyor. Kuşları da kayaların tepesinde fırsat kollayan kartallar, atmacalar bekliyor.
Çoğunlukla kiltaşı, killi kumtaşı, volkanik kül, tüf, kumtaşı ve ince çakıldan oluşan renkli katmanlı kayalardan ayrılıp, kuşların dünyasına bakıyoruz. Nallıhan Kuş Cenneti, göl çevresinin bazı bölümleri sazlık. Balıkçıl kuşlar ve leylekler en çok göze çarpan çeşitler. Evlerinde olmanın huzuruyla tepeli balıkçıllar, angutlar, yaban ördekleri, hatta keklikler oradan oraya uçuyor. Bölgenin bir başka özelliği ise kayalıkların zirvelerindeki yırtıcı kuşlarla su kuşlarının birarada bulunması. Kuşları tanımak, onları doğa içinde gözlemekle mümkün oluyor. Başarılı bir gözlem için ilk kural sabırlı ve sessiz olmak. Kuş gözlemcileri, gözlem evi terasından veya doğaya kuracakları çadırdan dürbünle rahatça seyirlerini gerçekleştirebilirler. Arazi ve tarla ilaçlamaları kuş neslini tehdit etmekle beraber, baraj su toplama havzaları, kuşların beslenmeleri ve çoğalmaları için elverişli ortamlar sayılıyor. Yılan, kurbağa, solucan gibi canlılarla beslenen leylekler, sığ sularda dolaşarak balık yakalayan balıkçıllar, perdesiz ayaklı geniş parmakları ile her türlü sulak alanda rahatlıkla yüzen ve havalanmak için su yüzeyinde uzun süre koşan sakarmekeler, Nallıhan Kuş Cenneti'nde en çok rastlayacağınız kuş türlerini oluşturuyorlar.
|
|
Nallıhan kuş cennetini daha iyi tanımak isterseniz uygun havalarda düzenlenen tekne gezilerine katılabilir, kuşların doğal ortamlardaki yaşamlarını ve farklı kaya oluşumlarını da yakından görebilirsiniz. Tekne ile geziler Sarıter barajı üzerinde yapılıyor. Kuş cennetinin hiç görülmemiş yerlerini görme imkânı bulunuyor. Nallıhan Çayırhan'da iki adet iskelesi olan Fehmi Çakıraslan isimli özel bir girişimcinin başlattığı geziler için telefonla kontak kurabilirsiniz.
Tel: 0 533 380 5218
|
NE YENİR?
Göl çevresinde piknik yapacaksanız, tüm ihtiyaçlarınızı beraberinizde getirmelisiniz. Nallıhan'da piknik malzemesi alacağınız birçok dükkan var. Hatta gölde yakalanan balıklardan taze taze satıyorlar. Gölün balıkları sazan ve yayın. Eğer sabrınız ve yeteneğiniz varsa, oltayla balık tutabilirsiniz. Ağ atmak ise yasak. Doğa ile baş başa, göl manzaralı, ahşap masalar, piknik imkânı sağlıyor. Kuzuluk çevresinde su kenarında içkisiz aile alabalık restoranları bulunuyor
Dostları ilə paylaş: |