Tisk tüRKİye iŞveren sendikalari konfederasyonu



Yüklə 1,16 Mb.
səhifə19/19
tarix09.01.2019
ölçüsü1,16 Mb.
#93595
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   19

ŞEKER İŞKOLU




  1. ÜRETİM

Destekleme fiyatlarına bağlı olarak pancar ve şeker üretiminin şekillenmesi, istikrarsız bir üretim ve arz yapısını ortaya çıkarmıştır.


Son yıllarda destekleme fiyatlarında meydana gelen artışlar, üreticinin pancar ekimine ilgisini artırmış, şeker üretiminin talebin üzerinde gerçekleşmesine neden olmuştur.
Sektör; 1999/2000 kampanyasına 930 bin ton, 2000/2001 kampanyasına 680 bin ton stokla girmiştir.
Sektörde ciddi anlamda üretim planlamasına ihtiyaç duyulmaktadır.


  • İstihdam fazlalığı

Sanayide birim işlenen pancar başına istihdam edilen işçi sayısının Batı Avrupa Ülkelerine göre yüksek olduğu görülmektedir. Sanayinin rekabet gücü ve verimliliği açısından istihdamda optimal ölçeklere ulaşılması gerekmektedir.


Fransa’da 1995/96, 1996/97 ve 1997/98 kampanyalarında 1 milyon ton pancar işlenmesi için istihdam edilen işçi sayısı sırasıyla 464, 396 ve 329 iken, Türkiye’de aynı kampanyalarda 1 milyon ton pancar başına istihdam edilen toplam işçi sayısı sırasıyla 1482, 1154 ve 1036 olmuştur. Türkiye’de 1 milyon ton pancar işlenmesi için istihdam edilen işçi sayısı Fransa’nın yaklaşık 3 katı düzeyindedir.
Bu nedenle şeker fabrikası teknolojisinde modernizasyon ve otomasyona, ölçek ekonomisi ilkelerine ağırlık verilerek işgücü verimliliğinin artırılmasına gidilmesi gerekmektedir.


  • Bazı girdi kullanımlarında optimal değerlere erişilememesi

Maliyet unsurları içinde önemli durumdaki bazı girdilerin kullanımında, teknolojik iyileştirme çalışmaları çerçevesinde tasarruf sağlanması önemli görülmektedir.


Yakıt ve enerji kullanımında tasarruf sağlanarak ve tüketimde gelişmiş ülke düzeylerine erişmek üzere gerekli tedbirler alınmalıdır.


  1. PAZARLAMA




    • Dış kaynaklı şeker girişi

Yasal olmayan yoldan, özellikle sınır ticareti kapsamında şeker girişlerinin önlenmesi gerekmektedir. Transit yoluyla, yatırım teşviklerine istinaden veya geçici kabul çerçevesinde gümrük vergisi ödemeksizin şeker ithalatı yapılmakta olduğundan şekerin bu kapsamdan çıkarılması hususunda gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.


Öte yandan Dahilde İşleme İzin Belgesi çerçevesinde, şekeri hammadde veya yardımcı madde olarak kullanan firmalara ihraç kaydıyla dünya fiyatları esas alınarak yapılan şeker satışları için uygulamanın amacına ulaşmasını sağlayabilmek üzere;


    • İhracatın sağlıklı bir şekilde kontrol edilmesi suretiyle bu satışlara ilişkin belge kapatma işlemlerinin hızlandırılması,




    • Satışı yapılan şekerin amacına uygun olarak kullanılıp kullanılmadığının yetkili mercilerce izlenmesi,




    • Şekeri hammadde veya yardımcı madde olarak kullanan firmalara verilen Dahilde İşleme İzin Belgelerinin (haklı bir sebebe dayanmadığı müddetçe) ilave süre imkanlarından yararlandırılmaması


gerekli görülmektedir.


    • Pazarlama yapısından kaynaklanan sorunlar

Müşteri odaklı üretim ve satış hizmetinin verilmesi, satışların elektronik ticaret ortamında gerçekleştirilmesi, ihraç amaçlı şeker satışlarında esnek pazarlama politikalarının hayata geçirilmesi sağlanmalıdır.


Sanayinin ürettiği şeker ve diğer ürünlerin satışında dağıtım ağı kurularak satışların hızlandırılması ve stok maliyetlerinin düşürülmesi için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Bu amaçlı şeker satış ve dağıtım sisteminde karşılaşılan sorunları giderici yeni bir sistem oluşturmak amacıyla yetkili satıcılık projesi değerlendirilmelidir. Müşteri odaklı üretim ve satış hizmeti verebilmek amacıyla tüketiciyle şirket arasında sürekli bilgi akışı sağlanmalı, satışlar müşterilerin satın alma mekanlarına taşınmalıdır.


    • Alternatif tatlandırıcılar nedeniyle pazar payında daralma

Türkiye’de son altı yıl içinde nişasta kökenli glukoz, izoglukoz üretimi % 486 oranında artış gösterirken, sakaroz kökenli şeker üretimi % 64 seviyesinde kalmıştır.


Tatlandırıcıların içinde, nişasta kökenli glukoz ve izoglukozun payı kuru madde bazında 1995 yılında % 3.1 iken 2000 yılında % 10’a ulaşmıştır.
Türkiye’de nişasta kökenli tatlandırıcıların büyüme hızı sakaroz kökenli şekere göre daha yüksektir.
Bu nedenle şekerde tüketici tercihlerine uygun arz çeşitliliği sağlanmalıdır.


  1. YATIRIMLAR




    • Yatırımlara ayrılan kaynakların yetersizliği

Sektörün gerek ölçek büyütme, gerek teknolojik iyileştirme açısından yatırım yapabilmesi için kaynak gereksinimi vardır. 1926 yılından bu yana faaliyet gösteren fabrikaların teknolojik alanda modernizasyona ihtiyacı vardır. Ancak, ayrılan kaynaklar bu yönde yetersiz kalmaktadır.




    • İşletmelerde optimal ölçeğe ulaşılamaması

Sektörde fabrika başına ortalama ölçek, AB ülkelerinin yaklaşık yarısı kadardır.


Yatırım politikalarının, ortalama ölçeğin büyütülmesini özendirici olması yönünde belirlenmesi gerekmektedir.
Kapasite gereksinimi çerçevesinde, sektör ortalama kapasitesinin ekonomik ölçeğe yaklaştırılması için şeker fabrikalarının tevsiatına öncelik verilmelidir. Pancar potansiyeli yüksek, teknolojik durumu uygun olanlardan başlamak üzere kapasite gereksinimi çerçevesinde, ekonomik ölçeği artırmaya yönelik önlemler alınmalıdır.


    • Teknoloji yükseltme çalışmalarına yeterince ağırlık verilememesi

Şeker fabrikalarının yerli ve yabancı şeker ve tatlandırıcı üreticilerine karşı rekabet güçlerinin korunması ve çağdaş işletme anlayışına dönük teknoloji yükseltme çalışmalarına hız verilmelidir. Böylece; personel ve yakıt tasarrufu sağlanması, kapasite kullanımı ile kalite ve verimliliğin artırılması hedeflenmelidir. Emek yoğun teknolojik yapıdan, sermaye yoğun teknolojik yapıya geçiş amaçlanmalıdır.




  1. MALİYETLER




    • Hammadde ve ürün fiyatları arasındaki ilişkinin kurulamaması

Destekleme fiyatlarında yıldan yıla düzensiz gelişmeler yanında ürün fiyatının belirlenmesinde yaşanan bazı sıkıntılar, hammadde ve ürün fiyatı arasında yeterli aralık ile ilişkinin kurulamamasına neden olmaktadır.



Destekleme fiyatlarında yıldan yıla meydana gelen gelişmeler maliyet yapısını ve düzeyini olumsuz yönde etkilemektedir.




    • İşletme ölçeklerinden kaynaklanan sabit masrafların yüksekliği

Sektörde fabrika başına ortalama ölçek, AB ülkelerinin yaklaşık yarısı kadardır. Bu da, sabit masrafların artmasına ve maliyetlerin yükselmesine neden olmaktadır.


Yatırım politikalarının, ortalama ölçeğin büyütülmesini özendirici olması yönünde belirlenmesi gerekmektedir.


    • Yabancı kaynak kullanımının getirdiği finansal yüklerin maliyetlere etkisi

Sermaye ve özkaynak yetersizliğine bağlı olarak sektörde yabancı kaynak kullanımı giderek artmaktadır. Bu da üretim maliyetlerini olumsuz yönde etkilemektedir.




  1. TOPRAK İŞKOLU






TOPRAK İŞKOLU


Seramik sektöründe faaliyet gösteren üyelerimiz, üretimlerinin %50’sini başta Avrupa ve ABD ülkeleri olmak üzere, dünyanın pek çok ülkesine ihraç etmektedirler. Tüm çabaları da dünyadaki pazar paylarını artırmaya yöneliktir.
Son birkaç yıl öncesine kadar bu çabaları sonuç vermiş ise de, enerji maliyetlerindeki olağanüstü artışlar sonucu, özellikle içinde bulunduğumuz yılda rekabet güçlerini yitirmiş bulunmaktadırlar.
İç pazarda zaten bozuk olan arz-tüketim dengesi, yaşanan ekonomik durgunluk neticesi tamamen bozulmuş, üyelerimiz bir yıla varan vadeler, bir yıl öncesinin fiyat vadeleri ile satış yapmaya zorlanır olmuşlardır. Maliyet artışlarını fiyatlarına yansıtma şansları yoktur. Bugün çalışan sayısını düşürerek, ikramiye ödemelerini erteleyip, kısım kısım ücretsiz izin uygulamaları yaparak yaşamaya çalışan pek çok üyemiz, şartlar bu yönde devam ederse korkarız ki kapanmak zorunda kalacaklardır.
Seramik üretiminde enerji önemli bir maliyet girdisidir. Üretim maliyetinin %25’ini oluşturmaktadır.
2001 Ocak ayında seramik üreticisi, Avrupa ülkeleri ve ABD ile kıyaslandığında, enerji maliyetleri ülkemizde; elektrik birim fiyatında % 16-50, doğalgaz fiyatında % 17-50 oranları arasında pahalıdır. Doğalgaz kullanımı için dünya ülkeleri içinde en yüksek fiyatı ödeyen ülkelerden biriyiz.
Bundan daha vahimi de; sektörümüzde faaliyet gösteren üreticilerin bir kısmı henüz doğalgaz kullanmak şansını dahi elde edememiştir. LPG ile üretim yapmak zorundadırlar ve LPG doğalgazdan birim fiyat olarak % 98; kc/fiyat kıyaslaması yapıldığında da % 60 daha pahalıdır.
LPG’ye gelen yüksek zamlar, üreticilerimizin gerek iç piyasada, gerek uluslararası pazarda rekabet güçlerini tamamen kırmış, yurtdışı müşteriler kaybedilmeye başlamıştır. Avrupalı üreticiler bu fırsatı iyi değerlendirmekte ve hızla pazar paylarını artırmaktadırlar. Maliyet yüksekliği sebebiyle kaybettiğimiz pazar payını eşit şartlara ulaşsak dahi, geri almak zordur. En azından yıllar alacaktır.
Hükümetimizin; sanayide kullanılan elektrik, doğalgaz ve özellikle LPG maliyetlerini bir şekilde rakiplerimiz düzeyine çekmesini zorunlu görüyoruz. Doğalgaz projeleri, ki yıllardır proje bazında beklemekte, en kısa sürede hayata geçirilmelidir. Ege Bölgesi açısından bu sorun sadece bizim sektörümüzün değil, pek çok üreticinin ciddi sorunudur.


  1. TURİZM İŞKOLU




TURİZM İŞKOLU


Turizm, Türkiye’de son on yılda büyük bir sıçrama göstermiş ve ekonominin en fazla döviz girdisi sağlayan sektörü olmuştur. Sektör, 1999 yılında yaşanan büyük kriz ve deprem felaketlerinden olumsuz etkilenmişsede 2000 yılında yeni bir toparlanmaya girmiş ve ülkemize 10,400,000 turist getirerek 7,5 milyar dolar döviz girdisi sağlamıştır.


Dünyamızın içinde bulunduğu koşullarda 2001 yılından başlayarak turizm sektörünün Türkiye’ye uluslararası rekabette göreceli üstünlük sağlayan en önemli sektör olduğu görülmektedir. Turizm sektörü her yıl artan döviz girdileri ile ülkemiz ekonomisinin lokomotifi olmaya namzet birinci sektördür. Ayrıca İstanbul Sanayi Odası’nın yaptığı bir araştırmaya göre, turizm sektörü, Türkiye ekonomisinin 38 farklı sektörünü aynı anda etkilemektedir. Bu da ülke ekonomisi açısından sektörün önemini bir kez daha kanıtlamaktadır.
Diğer yandan “Türkiye’nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”nın başarıya ulaşmasına ve ülkemizin şu anda içinde bulunduğu ağır finansal ve ekonomik krizden kurtulmasına yardımcı olacak sektörlerin başında da yine Turizm sektörü görülmektedir.
Bu denli önem atfedilen sektörümüzün beklentilerine cevap vermesi için yaşadığı güncel sorunları acilen aşması gerekmektedir. Bu sorunları bazı başlıklar altında irdelemeye ve çözüm önerilerimizi sunmaya çalışacağız.


  1. Tanıtıma Önem Verilmelidir.


Yirmibirinci yüzyılda turizm tüm çağdaş ülkeler açısından ‘bacasız sanayi’ olarak kabul edilmekte ve sektör artık “Seyahat Endüstrisi” olarak tanımlanmaktadır. Bu gelişmenin doğal sonucu olarak da pazardan daha büyük paylar almak isteyen ülkeler arasında rekabet giderek artmıştır. Bu rekabet ortamında ülkelere en büyük avantajı ise tanıtım sağlamaktadır.
Ülkemiz maalesef geçtiğimiz yıllarda Türkiye’nin tanıtımı için gerekli bütçeyi ayıramamış, ayrıca sektördeki ilgili kuruluşların organizasyonu sağlanamamıştır.
Türkiye’nin turizmde hak ettiği yere gelebilmesi için tanıtıma gerekli önemin verilmesi amacıyla;


  • Tanıtımın ulusal bir yaklaşımla ele alınması ve tanıtım politikalarının hükümet değişikliklerinden etkilenmesinin önlenmesi gerekmektedir.




  • Sektörde çeşitli kesimleri temsil eden dernek, birlik ve kuruluşların tanıtım için yaptıkları çalışmaların daha büyük fayda sağlamak için tek bir merkezden koordine edilmesi amacıyla tüm bu kuruluşların de temsil edilebileceği Ulusal Tanıtma Konseyi en kısa zamanda oluşturulmalıdır.




  • 2001 yılı için ayrılan tanıtım bütçesi revize edilmediğinden, 2001 yılında yapılacak tanıtım sadece bu yıl için değil 2002 içinde yetersiz kalacak ve olumsuz etki gösterecektir. Bu nedenle Türkiye ve Türk halkı imajı çalışmaları için en az 250 milyon ABD Doları, turizm yöreleri ve sektörel tanıtım için ise ayrıca 250 milyon ABD doları olmak üzere, toplam 500 milyon dolarlık bir kaynak tanıtım için ayrılmalı, sektörle eşgüdümlü ve tutarlı bir programla harcanmalıdır.




  1. Turizm Gelirleri İhracat Sayılmalıdır.

Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda turizm gelirlerinin ihracat geliri sayılması kabul edilmiştir. Ancak bugüne kadar bu konuda herhangi bir kanun ve mevzuat çalışması maalesef yapılmamıştır. Bu konunun hayata geçirilmesi, turizm yatırımcı ve işletmecilerine sağlayacağı yararın ötesinde bir katkıyı Türkiye ekonomisine yapacak ve kayıtdışı çalışan işletmeler bu tür imkanlardan yararlanmak amacıyla yasal çerçeveler içinde çalışmaya özendirileceklerdir.




  • Türkiye’nin düze çıkması için büyük önem verilen turizm gelirlerini artırmak, yatırımcı ve işletmecileri teşvik etmek için derhal bu konudaki çalışmalar başlatılmalı ve turizm yatırımcıları, ihracata uygulanan çeşitli teşviklerden yararlandırılmalıdır.




  1. Turizm İşletmeleri KOBİ Yatırım Teşvik ve Kredi Kapsamına Alınmalıdır.

Turizm İşletmelerinin KOBİ Yatırım Teşvik ve Kredi kapsamına alınması 1999 yılı Hükümet icra programına alınmış olmasına rağmen bugün halen bu konu işlerlik kazanmamıştır. Ayrıca bu tür teşvik kredisi kullandırılmasında kayıtlı, büyük ve kurumsallaşmış şirketleri dışlayıcı kıstaslar konulması (örneğin ciro üst sınırı gibi) bu işletmelerin yenileme ve modernizasyon yatırımlarını gerçekleştirmelerini zorlaştırmaktadır.




  • Turizm işletmelerinin herhangi bir kısıtlama ve koşul konulmadan KOBi Yatırım Teşvik ve Kredi kapsamına alınması, benzer bir sistem ve yapının turizm işletmeleri için de bir an önce kurulması gerekmektedir.




  • Ekonomik tedbirler içerisinde KOBİ’ler için Türkiye Halk Bankası’na yeni kaynak aktarılması söz konusu edilmektedir. Benzer bir uygulama Turizm sektörüne kredi verecek Türkiye Kalkınma Bankası için de yapılmalı ve kaynak aktarılmalıdır.




  • Turizm geliri ihracat geliri sayıldığına göre, sektördeki firmaların Eximbank kredilerinden yararlanması sağlanmalıdır.




  1. Turizm Yatırımlarının Finansman Sorunlarına Uygun Çözümler Bulunmalıdır.

Turizm yatırımları yoğun sermaye gerektiren, geri dönüşü uzun olan yatırımlardır. Bu nedenle uzun vadeli kredi ihtiyacı vardır. Turizm yatırımcısı yurt dışından uygun kredi temin edecek güce sahiptir. Karşılaşılan en önemli sorun, bu kredinin geri ödenme teminatının sağlanmasıdır. Yurt dışı finansörlere gayrimenkul ipoteği verilmemekte, teminat mektubu zor alınabilmektedir.




  • Devletin ve bankaların kolay ve düşük maliyetli teminat mektubu temin etmesi sağlanmalıdır.




  • Yatırımların önünün açılmasını teminen; bankaların kredi portföyünde bulunan teşvik belgeli yatırım projelerinin bankalarca genel kabul görmüş proje değerlendirme kriterleri çerçevesinde yapılacak değerlendirme ve bulunacak borç ödeme güçlerinin tespiti ölçüsünde azami 5-8 yıla kadar uzatmalı, söz konusu projelere en az 6 ay -2 yıl ödemesiz dönem tanınmalı, anılan şirketlere 31.12.2000 tarihi itibariyle kayıtlı öz kaynaklarının %25’i kadar işletme kredisi verilmeli, bu tür projelerin mevcut karşılık kararnamesi kapsamı dışında tutulması tedbirleri acilen geliştirilmelidir.




  1. Turizmde KDV Oranları İndirilmelidir.

İspanya, Fransa, İtalya, Portekiz ve Yunanistan gibi turizmde bize rakip olan ülkelerde KDV oranları sektöre özgü olarak genel oranın yaklaşık yarı yarıya altına düşürülmüştür. Bu ülkeler ile Türkiye arasında KDV oranlarında %7 ile %12 arasında fark vardır. Türkiye’de ise KDV oranının düşürülmesi bir yana geçtiğimiz dönemde 3 puan artırılarak %15’den %18’e çıkarılmıştır. Türkiye’nin %18’lik KDV ile turizm piyasasında rekabet avantajı yakalama şansı yoktur. Üstelik Türkiye, Avrupa’nın en çok turist veren ülkelerine rakiplerinden daha uzaktır. Bu iki unsur biraraya geldiğinde Türkiye’nin hakettiği kadar turisti ülkeye getirmesi zorlaşmaktadır.




  • KDV turizm sektöründe mutlaka düşürülmelidir.




  • Turizmde KDV fiyatın kendisidir. Turizm sektöründe oluşan KDV’nin ihracatta olduğu gibi hizmet üreten tesislere iade edilmesi hususunda gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.




  1. Turizm Yatırımları İçin Arazi Tahsisine Devam Edilmelidir.

Ülkemizin önümüzdeki yıllarda turizmden beklediği yüksek geliri sağlayabilmesi için nitelikli tesislere çok fazla ihtiyaç vardır. Kamu arazilerinin tahsisi uygulaması nitelikli tesis yapımlarını teşvik etmekteydi. Ancak şu anda bu tahsisler tamamen durmuştur.




  • Adil ve şeffaf bir ihale düzeniyle sektörün bu yöndeki tıkanıklığı giderilmelidir.




  • Kamu kamplarının, çalışan kamu görevlileri yönünden sosyal faydası olmakla beraber, devamlı olarak devlet tarafından sübvanse edilmeleri kamu iktisadi işletmeleri gibi, ekonomiye önemli yük getirmektedir. Ülkemizde yazın deniz turizmi yapılacak yerlerin son derece azalmış olması nedeniyle de bu yerlerin Turizm Yatırım ve İşletmelerine tahsis edilmesi, kiralanması veya satılması halinde ülkemizin turizm yatak kapasitesine önemli ilaveler olacağı gibi ürün çeşitlenmesi de artacaktır. Bu nedenler ile kamu kampları turizme, özelleştirme ve kamu arazilerinin satışı kapsamında biran önce açılmalıdır.




  1. Turizm Sektörüne Yabancı Yatırımcıları Çekecek Önlemler Alınmalıdır.

21. Yüzyılın parlayan sektörleri arasında çok önemli bir yer tutan turizm sektörü, ülkemize yabancı yatırımcıları çekmenin en önemli yollarından biri olacaktır. Bu yatırımlar bir yandan ülkemizin ihtiyaç duyduğu yabancı sermaye girişini sağlarken, uluslararası işletmecilerin de daha yoğun olarak ülkemize gelmesi rekabeti artıracak, bu rekabete dayanabilmek için yerli işletmelerimizin de daha çağdaş ve daha kaliteli hizmet vermesini teşvik edecektir.




  • Yabancı turizm yatırımcısını ülkemize çekecek her türlü kolaylık sağlanmalıdır. Mevcut tesislerin yabancı yatırım ve işletmecilerine en avantajlı şekilde satışını, kiralanmasını sağlayacak ve ortaklıklar yapılmasını kolaylaştıracak her türlü vergi ve yatırım teşvik avantajları getirilmelidir.




  • Enflasyon muhasebesi uygulamasına geçirilerek, geriye dönüşlü kararlar alınmayacağı ve mevzuat düzenlemeleri yapılmayacağı garantisi verilerek, yabancı sermayenin girişi kolaylaştırılmalıdır.




  1. Turizm İşletmelerinde Maliyetlerin Düşürülmesine Yardımcı Olunmalıdır.

Her yeni vergi alma girişimi reel ekonomiye yönelik olmaktadır. Halen gündemde olan yerel yönetimler yasası mahalli idarelere gelir sağlamak için zaten ağır yükler taşıyan turizm müesseselerine özellikle daha ağır mali külfetler getirmektedir.




  • Turizm İşletmelerine elektrik, su, atıksu, telefon vs. hizmetleri için sanayi işletmeleri tarifesi uygulanmasına son verilmelidir.




  1. Yurtdışından Turist Taşımada ve Ülkeye Girişte Yaşanan Sorunlar Çözümlenmelidir.

Türkiye’ye turist getiren tur operatörü şirketler uçak organizasyonlarında zorluk yaşamakta, ülkeye girişte ödenen havaalanı vergileri, ayakbastı paraları fiyat avantajlarını olumsuz etkilemektedir. THY bu şirketlere gerekli kolaylığı ve anlayışlı göstermemekte, yurtdışı uçak şirketleri ile çalışmak zorunda kalınmakta bu da ülkenin döviz kaybetmesine neden olmaktadır.


Ayrıca turistik girişlerde yürütülen formaliteleri azaltacak ve servisin kalitesini yükseltecek eğitim ve uygulama önlemleri alınmalıdır.
Turizm bölgelerinin ihtiyacına göre havaalanı, yol, su şebekesi, telefon santrali gibi hizmetleri sağlayacak ya da geliştirecek yatırımların eş zamanlı olarak yürütülmesi ve hızla tamamlanması gereklidir.


  • THY’nın tur operatörü şirketler ile işbirliği yapması sağlanmalı, vergiler indirilerek rakip ülkelere karşı fiyat avantajı sağlanmalıdır.




  • Yurt dışında faaliyet gösteren Türk sermayeli tur operatörü şirketleri desteklenmelidir.




Yüklə 1,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   19




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin