Program yöntemi sözkonusu olduğunda özellikle üzerinde durulması gereken temel noktalardan birincisi budur. Lenin program tartışmalarında döne döne bir gerçeği vurgular; programımız varolana dayanmalıdır, der. Programın varolana dayanması demek, programın gerçeğe, nesnel olana dayanması demektir. Bir program niyetler üzerine, vaatler üzerine, temenniler üzerine, arzular üzerine kurulmaz. Katı gerçekler üzerine kurulur. Kapitalizmin katı gerçeklerine dayalı bir program, onun zaten çözümsüz sorunlarını, çelişkilerini de ortaya koyabilen bir programdır. Ve mevcut toplumun devrimci dönüşüm zorunluluğunu, bunun maddi temelini ve dönüştürücü dinamiklerini, tam da onun bu nesnel çelişkili varlığından bulup çıkaran bir programdır.
Ütopik sosyalizmden bilimsel sosyalizme geçişe baktığımızda, sözkonusu olan ayrımın tam da buradan doğduğunu görürüz. Sosyalizm idealleri gerçekte insanlığın binlerce yıllık bir özlemidir. Eşitlikçi bir toplum, özgür bir toplum, baskının, sömürünün olmadığı bir toplum, insanlığın binlerce yıllık bir özlemidir. Sınıflar demek eşitsizlik demektir, baskı demektir, sömürü demektir, bütün bunların yan ürünü olan tüm öteki kö(234)tülükler demektir. Sınıflar ortaya çıktığı andan itibaren bu kötülüklerin, bu eşitsizliklerin ortadan kalkmasına ilişkin özlemler, bu anlamda ilkel sosyalist düşünceler ve ütopyalar da ortaya çıkmıştır insanlık tarihi içerisinde. Bu açıdan sosyalist ideallerde yeni olan bir şey yoktur.
Kapitalizmin gelişmesinin ilk safhasında, “ütopik sosyalizm” diye tanımladığımız akım var. Bu akımın temel özelliği, varolan toplumun sert bir eleştirisini yapmakla birlikte, gerçekte onu anlayamaması ve dolayısıyla aşamamasıdır. Ütopik sosyalizmin eleştirisi, bu toplumun doğurduğu kötülüklerin ve sorunların teşhis edilmesi, sergilenmesi ve mahkum edilmesi anlamında, kapsamlı ve zekice bir eleştiridir. Bunun yerine eşitliğe ve özgürlüğe dayalı ideal bir toplumun, baskıdan arınmış bir toplumun resmedilmesi sözkonusudur. Ama varolan toplum nasıl yıkılacaktır, neyle yıkılacaktır? Yeni toplumun mevcut toplum içerisindeki temelleri nelerdir? Varolan toplumdan yeni topluma geçişin taşıyıcısı olacak olan toplumsal kuvvetler nelerdir? Ütopik sosyalistler kapitalizme yönelttikleri eleştiri içerisinde buna herhangi bir açıklama getiremedikleri ölçüde, onların sosyalizmi bir ütopya olarak, temelde iyiniyetli bir arzu olarak kalmıştır.
Ütopik sosyalizmden bilimsel sosyalizme geçiş; tam da kapitalizmin tarih içerisinde nasıl doğduğunu, nasıl yükseldiğini, egemen bir sistem haline gelme hakkı ve olanağını nasıl bulabildiğini, nasıl yerleştiğini, bu olgunlaşma süreci içerisinde kendi çözümsüz sorunlarını ve çelişkilerini nasıl ürettiğini, bu çelişkilerin onun varlık temelini nasıl zorladığını ve bu çelişkilerin ürettiği çatışmalar üzerinde belli bir sınıfın geleceğin toplumunun taşıyıcısı olma konumunu ve özelliğini neden ve nasıl kazandığını vb., vb., ortaya koymuştur. Böylece sosyalizm bir ütopya, bir arzu olmaktan çıkmış, bilimsel temeller üzerine oturabilme olanağı bulmuştur. Marks ve Engels’in temsil ettiği bilimsel sosyalizm, kapitalizmin yarattığı maddi önko(225)şulların, onun aşılmasının maddi-iktisadi zeminini nasıl yarattığının da bir çözümlenmesidir. Yani geleceğin toplumunun maddi temellerinin bizzat varolan toplum içerisinden bulunup çıkartılmasıdır.
Modern kapitalist toplumu üreten iktisadi zemin, aynı zamanda devrimci sınıfı da üreten bir zemindir. Kapitalizm kendi gelişimi ile birlikte modern proletaryayı yaratıyor. Kapitalizmin geliştirdiği üretici güçler bu sınıfı gittikçe güçlendiriyor. Feodalizmi çözülmeye götüren iktisadi süreç, aynı zamanda köylülüğün de çözülmesi ve tarihsel olarak yok olması anlamına geliyordu. Kapitalizmde bu böyle değil. Kapitalizm kendi gelişimini ilerlettiği ölçüde, bir sınıfı geliştiriyor ve gelişen üretici güçlerin ayrılmaz bir parçası haline getiriyor. Bugün burjuva ideologlarının gelişen üretici güçlerin sanayi işçisini gereksiz kıldığı üzerine spekülasyonlarının gerisinde, Marksizmi bu en kritik noktada yıkmak niyeti vardır. İşçi sınıfının temsil ettiği üretici güçler, işçi sınıfı ile birlikte varolan, ücretli emek ile birlikte varolan üretici güçler, ücretli köleliğin aşılmasıyla birlikte, onu izleyecek olan toplumun, sosyalizmin iktisadi temelini oluşturacak güçlerdir aynı zamanda.
Modern sanayi, sosyalizmin üzerinde yükseleceği maddi-iktisadi zemindir. İşçi sınıfı modern sanayiden ayrı düşünülemiyor. Yani kapitalizm sadece kendini gömecek bir toplumsal kuvveti yaratmakla kalmıyor, yanısıra kendisinin aşılmasını olanaklı kılacak maddi zemini de yaratıyor. Sosyalizmin temel hedefi sınıfların ortadan kaldırılmasıdır. Eşitlik bununla sağlanacaktır. Marksist eşitlik anlayışı, sınıfların ortadan kaldırılmasına dayanır. Ve sınıflar ortadan kalktığı zaman, uzlaşmaz sınıfların varlığının yarattığı her türlü kötülük de zamanla onunla birlikte ortadan kalkacaktır. Hangi toplumsal kötülüğe bakarsanız bakın, gerisinde toplumun uzlaşmaz sınıflara bölünmesi gerçeği vardır. Ve kapitalizmin yarattığı üretici güçler, aynı zamanda sınıfların ortadan kaldırılmasını da olanaklı kılan bir(226)maddi zemin sunmaktadır. Üretimin yetersizliği, zenginliğin yetersizliği tarih içinde sınıfları doğurmuştur. Bir kısım insan çalışken, öteki bir kısım insanın yaratılan zenginlikleri gaspederek yaşaması, tarihsel açıdan bir zorunluk olarak kendini gösterebilmiştir. Sınıfların doğuşunun bilimsel açıklaması budur. Ama tarihin ileri bir aşamasında, içinde bulunduğumuz modern aşamasında, üretici güçler öyle bir gelişme düzeyine varıyor ki, zenginlik öyle boyutlar kazanıyor ki, herkesin çalışabildiği ve herkesin dinlenmeye, eğlenmeye, düşünmeye, sanat yapmaya fazlasıyla zaman ve imkan bulabileceği bir maddi-iktisadi ön zemin oluşuyor.