Osman: Eğer biz devrimin programını yapıyorsak, programımız gerçeği bütünüyle kapsamalıdır. Türkiye sol hareketi şu ana kadar hep ülke gerçekliğini gözönünde bulundurmaksızın hayal aleminde gezdi diyebiliriz. Bunun tarihsel-sınıfsal nedenleri ve uluslararası düşünsel dayanakları olduğunu düşünüyorum. Siz küçük-burjuva bir sosyal zemin üzerinde de bir ölçüde ciddi bir program iddiasıyla ortaya çıkabilir ve programınıza inanabilirsiniz. Ki bugün sosyal reformize evrilmiş olan devrimci demokrat hareketler 12 Eylül karşı-devrimi öncesinde buna inandılar da.
Uluslararası gerilla hareketlerinin ve devrimci halk partilerinin de bir dönem programları için devrimci bir tarzda savaştıkları doğrudur. Ama gelinen noktada bu hareketlerin hepsi(197)bir reform partisine dönüşmüşlerdir. Şunu söylemek istiyorum; siz eğer teorik açmaza sahipseniz, pratik radikalizminiz bu açmazınıza uzun süreli bir ilaç olamıyor.
Biz önemli bir iddiaya sahibiz, programımız da bu iddiaya sahip olmak durumundadır. Dünyada ve ülkemizde bir dönemin bittiğini iddia ediyoruz, ki bu da partimizin programatik olarak ciddi bir sorumluluk altına girmesi demektir. Eğer siz dünyada ve Türkiye’de bir dönemin bittiğini söylüyorsanız, yeni bir dönemi de öznel planda başlatmak iddiasını taşımak durumundasınız. Yani bu parti aynı zamanda uluslararası komünist hareketin umudu olacaktır. Programımız da bu nitelikte bir program olmalıdır. Bunun için, Sinan yoldaşın da önerdiği gibi, uluslararası komünist hareketin ve sosyalizmin tarihsel sorunlarına ilişkin bir bölümün programımızda yer alması gerektiğini düşünüyorum.
Temmuz: Söyleyeceğim bir-iki nokta var. Siz dünyayı anlıyorsanız, bu çerçevede dünyaya ve ülkenize ilişkin, proletaryanın eylemiyle onu değiştirmeye ilişkin bilimsel bir çözümlemeye sahipseniz, gerçekten eyleminize kılavuzluk edebilecek bir programınız olabilir. Dahası buna uygun bir politik-örgütsel pratik içindeyseniz, bu sizi politikaya, örgüte bağlayan bir halka olur. Salt dünyanın anlaşılmasına değil, değiştirilmesine de kılavuzluk eden bir halka olur.
Program bilinci ile program ciddiyeti açısından bu iki düzeye değinildi.
Buna bir üçüncü nokta olarak şunu eklemek istiyorum. Bu, davasına sahip çıkan kadrolar yaratmakla ilgili. Programın hareketin süreçlerini belirleyen bir belge olarak kollektif bir ürün haline gelmesi ve önemli süreçlerde bütün bir parti yaşamını belirlemesi büyük bir önem taşıyor.
Bir dönem dünyayı anlayan ve değiştirmek için uygun bir programa sahip olan komünist partileri var. Ama bunlar, bir program ciddiyetine, eylemlerini belirleyen bir programa sahip(198)olmakla birlikte, Bolşeviklerin yaptığı gibi bütün tartışmalarını dönüp programlarına bağlamak, bunu her kadronun elinde bir silaha çevirmek açısından farklılıklar taşımaktadırlar. Bunun, programı parti yaşamını belirleyen kollektif bir ürün haline getirmekle ilgili olduğunu düşünüyorum. Nitekim, kuruluş kongremizi ciddi bir ön hazırlık süreci üzerinden yaşama ihtiyacımızın gerisinde de, programı hakkıyla uygulayabilmek için onu kollektif bir ürün, bütün bir parti yaşamını belirleyen temel bir belge haline getirerek kadrolarımıza maledebilmek gibi bilinçli bir tutum var.
Programımızı yaşamımızı belirleyen bir belge olarak el üstünde tutmak zorundayız. Ancak böyle yaptığınız ölçüde kollektif bir parti bilinci, kollektif bir ideolojik-politik bir rehber edinirsiniz. Bunun üzerinden davasına sahip çıkan kadrolar yaratırsınız.
Cemal: Hareketimizin ulaştığı bugünkü düzey, yalnızca on yıllık bir sürecin değil, Türkiye sol hareketinin 30 yıllık sürecinin ileriye dönük bir birikimidir de aynı zamanda. Cihan yoldaş önceki tartışmalarda program bilincindeki zayıflık üzerine özel vurgular yaptı. Özellikle küçük-burjuva sosyalizminin temsilcilerinin program bilincindeki zayıflık, onların eklektizmleri ve mekanik yaklaşımları üzerine özel bir vurgu yaptı. Ben buna kısaca değinmek istiyorum.
Ara akımlar olarak devrimci demokrat grupların programlarına yansıyan zayıflığı ya da programlarını hem kendi içlerinde hem kitlelere yönelik ciddi bir propaganda-ajitasyon aracı olarak kullanamamalarını, herşeyden önce iktidar perspektifi ile ilgili görüyorum. İktidar hırsının olmadığı yerde, bu ister istemez programa da bir biçimiyle yansır.
Metinlerde dikkatimi çeken bir tartışma vardı. Özellikle,(199)‘87’de biz bir parti programı çıkarabilir miydik? diye sorulmuş. Bu sizin parti programına nasıl yaklaştığınızla ilgili bir sorun. ‘87’de ideolojik olarak, gerek Platform Taslağı gerekse diğer metinlerimiz, genel çerçevesi ile böyle bir programı ortaya çıkarabilirdi. Ama bu program marksist anlamda partiye denk düşen bir program olamazdı.
Program bilincinin zayıflığı yalnızca devrimci-demokrat hareketler için geçerli değil. Bunun aslında bizi de kesen yanları var. Soyut düzlemde, ideolojik platform anlamıyla belli açıklıklarımız olmasına rağmen, sınıf içerisindeki çalışmanın sürekli olumsuz sonuçları ile karşılaşılması, elimizdeki ideolojik platformu kullanmada da belli zorluklar yaratabiliyor.
Şunu vurgulamak istiyorum; program bilincinin zayıflığının arkasında, bir yönüyle ideolojik bir plan var, ama diğer taraftan da devrimci romantizmi yitirmek yatıyor. Elimizdeki metin ne kadar güçlü bir metin olursa olsun, bunu devrimci romantizmden -ki burada devrimci romantizmi iktidar hırsı anlamında kullanıyorum- kopardığımız koşullarda, programımızı kitleler nezdinde bir silaha dönüştürme şansını kaybediyoruz. Ama özellikle kongre süreci, bizim için program bilincine sahip olabilmemiz, devrimci romantizmi güçlendirmemiz açısından önemli bir platform diye düşünüyorum.