Program üzerine tartışma tutanaklarımızın özel önemi
Sinan: Türkiye sol hareketinin program bilincinden yoksunluğu konusunda bir-iki şey söylemek istiyorum. Artık bir programa kavuşmak üzereyiz. İdeolojik-teorik gelişme sürecimiz bizi bu noktaya getirdi. Bu program bizim on yıllık ideolojik gelişme sürecimizin en ileri düzeyde ifadesi olacak. Bunu en ileri bilinç düzeyi olarak da ifade edebiliriz. Biz bir program bilincine sahip olup olmama konusunda hiçbir biçimde sol hareketle kıyaslanmaya tabi tutulamayız. Bu konuda hep farklı bir konumda olduk. Dolayısıyla, program bilincine sahip olmak konusunda önemli imkanlarımız var. Ama bunu yeterli görmemek gerekir. Bugüne kadarki birikimimizi daha derinlemesine kavramak, onu en ileri bilinç düzeyine çıkarmak hala da bir ihtiyaç.
Belirtmek istediğim bir diğer husus şu: Kongre tutanakla(220)rımız yayınlandığında herkese çok ilginç gelecektir. Programımızı okutabilecek en etkili şey, bizim program üzerine tartışma tutanaklarımız olacaktır. Özellikle ciddi devrimciler tutanaklarımızı okuduklarında meraklan iki kat artacak ve dahası farklılığımızı göreceklerdir. Herşeyden önce program sorununa yaklaşımımız çok farklı, yöntemimiz devrimci bir yöntem. Biz program sorunu vesilesiyle klasik teoriye, marksist mirasa döndük. Gerçi hareketimiz başından beri marksist yönteme, marksist teoriye, klasik mirasa büyük değer vermiştir, ama program vesilesiyle bunlara bir kez daha dönüp baktık. Programımızın çok iyi anlaşılabilmesi ve bir program bilincinin oluşabilmesinde bunun tayin edici bir öneme sahip olduğunu düşünüyorum. Komünist Manifesto'yu bir program bakışıyla okumayan bir insanın klasik programları kavrayabileceğini zannetmiyorum. Bizim programımızdan da bir şey anlamaz. Program bilinci ancak marksist birikimin bir program formu çerçevesinde kavranmasıyla edinilebilir. Engels’in “Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm” adlı eserini önceden de okumuştuk. Ama bir de program sorunu çerçevesinde bakıldığında, çok daha farklı görünmektedir. Programların girişindeki teorik bölümün niye bu kadar önemli olduğunu, Lenin’in Plehanov ile tartışırken niye bunun üzerinde o kadar ciddi durduğunu, Komünist Manifesto'yu bu gözle okuyup anlayamayan bir insan hiçbir biçimde kavrayamaz.
Öyleyse bizim program vesilesiyle klasik teoriye bir kez dikkat çekmemiz gerekiyor. Kendi saflarımızda klasik teoriyi incelemeyi adeta bir zorunluluk haline getirecek bir takım önlemler almalıyız. Yüzyılın başındaki partilerde durum pek çok açıdan farklı, o zaman bu bilinç var, konjonktürden gelen avantajlar var. Girilen çağ devrimler çağı, Marksizmin çok popüler, güçlü ve itibarlı olduğu bir yükseliş çağı. Tarih bu yönde akıyor. O zamanki partiler programa önem veriyorlar. Türkiye’de bile başlarda, örneğin reformist dediğimiz Ş. Hüsnüler’de bu bilinç var. Kuşkusuz klasik marksist miras, Enternasyonalin ve sos(221)yalizmin varlığı gibi önemli avantajları var. Sonraki dönem bu açılardan bir zayıflama dönemidir. Geleneksel akımlar ya bir programa sahip değildir, ya da program onlar için bir süs olarak kalabilmiştir. Bu nedenle bizim klasik teori ve kendi birikimimize çok daha ciddi bir şekilde dönüp bakmamız gerekiyor.
Belirtmek istediğim bir diğer nokta şudur: DHKP-C örneği verildi. Teorisiyle pratiği arasında belli bir tutarlılık var. Tuna yoldaşın söylediği bu açıdan anlamlı; böyle bir tutarlılık ancak temel bir siyasal akımda bulunabilir. Aynı şekilde böyle bir tutarlılığı ancak bizde bulabilirsiniz. Kendini ciddiye alan, programını ciddiye alan, politikada ciddi olan, dolayısıyla teorisi ile pratiği arasında tutarlılık olan bir akım, ancak temel siyasal bir akım olabilir. Bugün DHKP-C’nin ideolojik kimliği ile toplumsal kimliği az-çok örtüşebiliyor, bu semtler üzerinden görülebiliyor. Ama bu şimdilik böyledir, ilerde DHKP-C de bozulacaktır çok büyük bir ihtimal olarak. Zira küçük-burjuvazi tutarsızdır. Toplumun sonuna dek tek tutarlı sınıfı proletaryadır. Ve proleter sosyalist bir akım olarak teorimiz ile pratiğimiz arasındaki tutarlılığı korumayı ancak biz başarabiliriz. Programımız bunu daha da güvenceleyecektir. Program sorununu bir de bu nedenle çok ciddiye almalıyız.(222)
Cihan: Program üzerine tartışmamızın ikinci bölümüne geçiyoruz. Bu bölümde daha çok programın yöntemi, yapısı, iç bölümleri ve bu iç bölümler arasındaki ilişki üzerinde duracağız.
Programın bilimsel ve devrimci yapısı
Programın tanımı, program ihtiyacı vb. sorunlar üzerine tartışırken, programın bilimsel karakterini de yeterli açıklıkla vurguladık. Yine de program yapısı ve yöntemi ele alınırken bunun yeniden vurgulanmasında yarar var. Bir program herşeyden önce mevcut toplumun bilimsel eleştirisine dayanmalıdır. Program devrimci karakterini de buradan alacaktır. Mevcut burjuva toplumu uzlaşmaz çelişkilerle bölünmüş bir toplumdur.(223)Bu toplumun çözümlenmesi, iç çelişkilerinin ortaya konulması, uzlaşmaz çelişkilere dayalı yapısının bu toplumu kaçınılmaz bir şekilde nasıl çöküşe götüreceğinin bilimsel olarak gösterilmesi, bize programın bilimsel karakterini verir.
Bilimsel olan devrimcidir de, zira bilimsel olan herşeyden önce gerçeğe dayanır. Mevcut gerçeğin nasıl varolduğunu gösterir ve onun çelişkili yapısını çözümleyerek, aynı zamanda tarih içinde neden ve nasıl yok olmak zorunda kalacağını da gösterir, bunun nedenlerini ve toplumsal dinamiklerini ortaya koyar. Bunu gösteren bir program, hem gerçeği kendi nesnelliği içerisinde bilimsel bir tarzda kavramış olur; hem de onun kaçınılmaz olarak aşılacağını ortaya koyarak, devrimci bir karakter kazanır.