Devrimci akımların bunu çok yapamadığını biliyoruz. İşin ilginç yanı, devrimci saflarda dünya olaylarına belirgin bir ilgisizlik de var. Biz büyük bir emekle her hafta dört sayfalık bir dış dünya düzenliyoruz, ama bunun bizim saflarımızda da ne kadar özel bir ilgiyle okunabildiği konusunda benim tam bir fikrim yok. Bazı işaretler bizim saflarımızda bile bu konuda(74)bir zaafiyet olduğunu gösteriyor. Bunu anlamak mümkün değil. Türkiye’deki olaylar insanın gözü önünde geçiyor, bunları toplumun bir bireyi olarak iyi-kötü izleyebiliyoruz. Bizim kendi siyasal kültürümüz, kendi dilimiz, kendi toplumsal ilişkilerimiz içinde yaşanan olaylar bunlar. Ama dünya böyle midir? Dünyanın küçüldüğü, ülkeler arası ilişkilerin yüz yıl öncesiyle, elli yıl öncesiyle kıyaslanamayacak kadar içiçelik kazandığı, halkların kaderinin bu açıdan her zamankinden çok birbirine bağlandığı, dahası dünyanın emperyalist efendilerinin ulaşım ve iletişim alanındaki dev gelişmelerin imkanlarıyla dünyayı gündelik olarak kontrol etmeye başladıkları bir evrede, artık şu veya bu ülkede, şu veya bu bölgedeki olaylara doğrudan polislik yapma hakkını kendilerine meşru bir hak olarak görebildikleri bir evrede, dünya olaylarına ilgisizlik olacak şey değil. Örneğin benim bir yayın organında ya da kendi yayınlarımızda öncelikle okuduğum yazılar birçok durumda dış yazılar olabiliyor. Çetelere ilişkin yazılmış herhangi bir yazı benim için çok öncelikli olmayabiliyor. Çeteler olgusunu yakından bildiğim ölçüde, olsa olsa bu konu gazetede ne kadar başarıyla verilebilmiştir, bu açıdan bu yazıyı okurum. Ama örneğin Rusya’da bir işçi hareketi, Çek Cumhuriyeti’nde bir genel grev, bunlar çok önemli olaylar, bir devrimci için merak edilmesi, dikkatle okunması, bir fikir edinilmesi gereken olaylar. Devrimci olduğumuzu söylüyoruz, bir devrim gerçekleştirmeyi umuyoruz. Peki bu devrimi dünyayı anlamadan gerçekleştirmek mümkün müdür?
Dünyayı anlamayı burada özel bir anlamda, dünyadaki güncel gelişmeleri izlemek ve anlamak anlamında kullanıyorum. Bugün emperyalizm her yere müdahale etme hakkını kendinde buluyor. Basit bölgesel sorunlara, iç çelişkilere bile müdahale ediyor. Bir toplumsal devrime ise, hiç kuşku yok, bütün kuvvetiyle ve en azgın bir biçimde müdahale edecektir, ya da etmek isteyecektir. Kendine müdahale edecek kuvvetler hakkında, halkların buna karşı direnme gücü, biçimleri, olanakları hakkında,(75)çeşitli ülkelerdeki devrimci mücadeleler hakkında bir fikri olmayan, bunları değerlendirmeyen ve bunları kendi devrimi açısından hesaba katmayan devrimcilerin devrimcilik hedefinin bir ciddiyeti olabileceğini zannetmiyorum. Bugünkü Yugoslavya iyi-kötü kişiliği olan bir ülkedir, güçlü kültürü, tarihi olan bir ülkedir, böyle bir ülkeye emperyalisler her gün, ya bizim dediğimizi yaparsın ya da biz sana basbayağı müdahale ederiz, askeri müdahale yaparız, diye tehditler savurabiliyorlar. Kaba güç tehditlerini gündeme getirerek ve onu yer yer fiili durumlara vardırarak müdahale etme hakkını kendilerinde görebiliyorlar. Bir devrim durumunda bunu haydi haydi yaparlar, bir devrimi boğazlamak için ellerinden gelen herşeyi yaparlar.
Dolayısıyla bu çağda daha şimdiden dostu ve düşmanı tanıma işini enternasyonal bir boyutta ele almak gerekiyor. Yoldaşlar akşam Chiapas gerilla hareketinden söz ettiler. Chiapas gerilla hareketi, yani Meksika’nın en geri bölgelerindeki bir sosyal mücadele, bir köylü hareketi bile dünyayla ilişkileri, Türkiye’nin modern olma iddiası taşıyan siyasal akımlarından daha ciddi bir biçimde ele alabilmiştir. Onlar daha ilk andan itibaren dünyayla internet bağlantısı kurarak, kendi durumlarını anlatmak yoluna gittiler. O bölgesel hareket, o yerel kırsal hareket dünyanın gündemine etkin bir biçimde girdi. Bu, yaptıkları beklenmedik çıkışın sarsıcı etkisinin yanısıra, aynı zamanda onların kendi öz iletişim ve enformasyon çabalarıyla oldu.
Biz burada bir kongre platformundayız. Genel olarak örgütümüzün, onun militanlarının, sempatizan çeperinin, bunun ötesinde etkileyebildiğimiz emekçi kesimlerin dünya olaylarına ilgisizliğinin kırılması, bunun sağlam bir ideolojik perspektif ve bu çerçevede bir pratik ilgi olarak gerçekleşmesi için sistemli bir çaba harcamak durumundayız. Mesela açık alanda dış sayfalar fazla oluyor diyenler olabildi bir ara. Bu aklın alacağı bir şey değil. İç olaylar üzerine bir sürü boş laf yazılması problem edilmiyor da, dünyadaki şu veya bu gelişmenin özünü ve bilgi(76)sini veren yazılar tartışma konusu edilebiliyor, üstelik bunu sözde akıllı geçinen bazı insanlar gündeme getirebiliyor. Böyle bir bakışın olduğu yerde insanlara onu okutmak, insanların dünya olaylarına ilgisini sürekli bir biçimde güçlendirmek tutumu hiç olmaz.
Anti-emperyalizm tartışmaları sırasında hatırlatılan bir nokta var, ki bu oldukça önemli. Bizi emperyalizme karşı mücadeleyi küçümsemekle suçlayanlara verilmiş bir yanıt bu. Bağımsızlık ve Devrim kitabının birinci bölümüne bakarsanız, orada biraz ince bir alay ve iğneleme de var. Emperyalizme karşı mücadele herşeyden önce emperyalizmin dünya ölçüsündeki etkinliklerine karşı mücadeledir. Kendi yayınlarında dış politika sayfasını bile beceremeyen, dünya olaylarını bile izleyemeyen, emperyalizmin dünyanın şu veya bu bölgesinde ne yaptığını, nasıl yaptığını, niye yaptığını anlamak, değerlendirmek ve buna karşı bir tutum geliştirmek yeteneği bile gösteremeyen akımların bizi emperyalizme karşı mücadeleyi küçümsemekle suçlamaları, yalnızca tebessümle karşılanabilir. Bu gerçekten de böyle. Türkiye’de emperyalist dünya sistemini, emperyalizmin bugünkü gücünü ve etkinliğini en çok ciddiye alan, emperyalist güç odaklarını devrimin önündeki en büyük engel olarak gören, gündelik siyasal yaşamında buna uygun bir ciddiyetle hareket eden bir numaralı siyasal hareket olduğumuzu düşünüyorum ve pratiğimizi, dünya olaylarını izleme, onları yorumlama ve onlardan politik sonuç ve görevler çıkarma çabamızı buna kanıt olarak gösteriyorum.