Emeğin sömürüsünün yeniden biçimlendirilmesi diye tanımladığımız bu saldırı hergün yeni önlemlerle takviye ediliyor. Uyguladıkları yeni bir strateji, gerilim stratejisidir. Elli kişinin(22)çalıştığı bir kimya fabrikasında, personel şefi giriyor içeriye, yüzü bir karış asık. İlk gördüğüne bozuk atıyor, o ötekine bozuk atıyor ve durduk yere bir gerilim doğuyor. Sekiz saat boyunca gerilim devam ediyor. Sonradan anlaşılıyor, bu yeni bir politikaymış. İşyerinde gerilim yaratarak insanların sohbet etmeleri, birbirlerine iyi davranmaları engellenmek isteniyor.
Bazı sektörleri tüketicinin faydası için özelleştirelim diyorlar. Bu propaganda, Margaret Thatcher zamanında, İngiltere’de zirveye tırmandırıldı. Elektrik işletmesini parçalayıp özelleştirelim ki tüketiciler istedikleri elektrik kurumlarına abone olabilsinler. Böylece rekabet doğsun ve rekabetin baskısı sonucu fiyatlar düşsün. Bu sıradan insanlar üzerinde doğrudan etkisi olan son derece güçlü bir demagojik retoriktir. Ama özelleştirmeden yalnızca altı ay sonra, İngiltere’de elektrik tüketim ücreti % 26 arttı. Devrimci basında kamu malını peşkeş çekmek denilir. Bu deyim bile yapılanı anlatmaya yetmiyor. İşin arka planına baktığınızda, özelleştirmenin, birikmiş olanın gaspından da beter bir şey olduğu ortaya çıkıyor.
Fransa’da devlet demiryolu işçileri ‘95 sonundaki özelleştirmeye karşı greve gittiler. Fransa devlet demiryolları Avrupa’nın, belki de dünyanın en gelişkin devlet demiryolları. Fransa dünyada en fazla turistin ziyaret ettiği bir ülke. Kuzeyden güneye yoğun iç dolaşım demektir bu. Akdeniz’e uçakla gitmek masraflı olur, en iyisi trenle gitmektir. Dolayısıyla devlet demiryolları çok kârlı bir sektör. Mevcut kamu işletmesini parçalayıp dostlara dağıtmak gerekiyor. Onun için mevcut işlerliği bozmaya çalışıyorlar. Ondan sonra kamu sektörü çalışmıyor, her tarafı bürokrat dolu, bunu devredelim özel sektöre de doğru dürüst çalışsın ve bu şirket de nihayet para kazansın, diyecekler. Bunu dedirtebilmek için devlet demiryollarıyla uğraşıp duruyorlar yıllardır. Bu uğraşmalar, önceki yıl patlak veren ve dünya ölçüsünde yankılanan büyük grevle sonuçlandı. Eylemin basıncı sonucu proje şimdilik biraz ertelenmiş bulunu(23)yor. Ama bir gün mutlaka bir yerinden başlayacaklar özelleştirmeye.
Posta işletmesine yönelik bir başka özelleştirme oyunu yaşandı Fransa’da. Sektörden sorumlu bakan kızının adıyla bir şirket kuruyor. Bu şirket postane ile rekabet halinde ucuz fiyata koli dağıtıyor ve dev bir şirkete dönüşüyor. Bu arada postane çalışmıyor, postaneyi özelleştirelim diye kampanya başlatıldı. Kamu harcamalarıyla altyapısı döşenmiş, pazarı hazır bir şirket. Özelleştirme hazıra konma demek oluyor. Postane, telefon işletmesi, gaz idaresi aynı şekilde, benzer yöntemlerle özelleştirilmeye çalışılıyor.
Sermayenin, pazarın dünya genelinde entegre olmasını kolaylaştıran diğer bir gelişme de, serbest dolaşımın sağlanmış olması. Serbest dolaşım kişiler için değil. Ama öyle başlıyorlar işe. AET üyesi ülkelerin iç sınırlarını kaldıralım, nedir bu, bir ülkeden öbürüne geçerken pasaport soruluyor, diyerek başladılar işe. Ama sonuçta sınırların aslında sermayenin dolaşımı için kaldırıldığı ortaya çıktı. Halen sınırlarda pasaport soruluyor, ama sermayeye sormuyorlar.
Diyelim Amerika’nın Ford şirketi Endonezya’da bir fabrika açıyor, üretimin birkaç ünitesini oraya yerleştirmiş, orayı idare ediyor. Bütün kârı çekiyor Amerika’ya, ama üretim Endenozya’da. Bu mekanizmayı kolaylaştıran nedir? Bu sömürü mekanizmasının uluslararası ölçekte daha iyi dönmesini kolaylaştıran, iletişim olanaklarının ve ulaşım teknolojisinin kazandığı düzeydir. Bunu sermaye kendisi için, kendi egemenliğini pekiştirmek, kâr oranını yükseltmek için kullanıyor. Mesela Fransız otomobil tekeli Peugeot, yedek parçalarının çoğunu Kuzey Afrika ülkelerine ürettiriyor. Hergün oradan fren balatası geliyor ve Fransa’da monte ediliyor. ABD tekelleri aynı işi Brezilya’da, Meksika’da yapıyorlar. Bu kolaylık, iletişim ve ulaşım olanaklarının sağladığı avantajlardan kaynaklanıyor.
Son dönemde en çok sözü edilen diğer bir gelişme de in(24)ternet. New York borsasında oynamak için bir Japon sermaye sahibinin gidip New York’da mekan tutmasına gerek yok. Oturduğu yerden internet ya da bilgisayar ağı vasıtasıyla işini görüyor. Eskiden gidip New York borsasında bu işlemi yapmak gerekiyordu, şimdi öyle değil. ABD’li ünlü spekülatör George Soros, bu olanaklar sayesinde dünyanın tüm borsalarında anında vurgun vurabiliyor.
Bu tür işlemleri kolaylaştıran teknolojik gelişme, iletişim olanaklarının bu kadar yaygın, bu kadar büyük bir hızla gelişmesi, mekan farkını ortadan kaldırıyor. Dünyanın küçülmesi de budur zaten. Ama dünya halihazırda önemli ölçüde sermaye için küçülmüş bulunuyor.
Dünyanın globalleşmesi de buna tekabül ediyor. İstediğiniz ürünü istediğiniz yerde pazarlayabiliyorsunuz. İletişim ve ulaşım teknolojisinin sermayeye sunduğu olanaklar, ünlü sıfır stok teorisinin uygulanmasına yol açtı. Sıfır stok teorisi aracıları ortadan kaldırmak için, depolamayı bertaraf etmek için uygulanıyor. Örneğin firmanın birisi bilgisayar üretiyor, pazara sürüyor, ama bir gün lazım olacak olan yedek parçasını vermiyor beraberinde. Diyelim ki sözkonusu bilgisayar ABD’de üretildi, Japonya’da satıldı ve orada bir tarafı bozuldu. Yedek parçasını Japonya’da bulmak mümkün değildir. Ama ekran başına geçilip bize şu parça lazım denildiğinde, parça 24 saat içerisinde geliyor. Nasıl olsa doğrudan iletişim olanakları mevcut ve hergün uçak seferleri var. Bir parçanın ABD’den Japonya’ya gelmesi daha ucuza mal oluyor. Tek bir parça olarak çok pahalı, ama bir bütünlük içinde düşünüldüğünde çok ucuz. Sıfır stok teorisi bu.
Gelişmiş ülkelerin bir diğer gelir kaynağı da geri kalmış ülkeleri talan etmek. Geri ülkelerin talanı birkaç alanda gerçekleşiyor.