Kararlı nüfus: yaşlara göre üreme ve ölüm oranı değişmeden kalan ve yaşlara göre yapısı değişmeyen nüfus,
Standart nüfus: Birçok ülkenin yaşa göre yıllık ölüm oranlarını karşılaştırmaya ve böylece bu ülkelerde seçilen bir yaş yapısı için yıllık gayri safi ölüm oranlarını kestirmeye yarayan belli bir yaş yapısına sahip nüfustur.
Nüfus nasıl değişir?
Nüfus Artışı: Sınırları belli bir alanda yaşayan insan sayısının bir önceki yıla göre yapmış olduğu sayısal artışa “ nüfus artışı “ denir.
Doğal nüfus artışı: Bir yıl içinde doğan insan sayısı ile ölen insan sayısı arasındaki sayısal olumlu farka “doğal nüfus artışı” veya “doğurganlık hızı”.
Yılık Nüfus Artış Hızı: Nüfusun yıl içinde göstermiş olduğu artış hızına ise “yıllık nüfus artış hızı” denir.
A- Artan Nüfus: Doğumlarla gelen insan sayısı ölümlerle kaybedilen insan sayısından fazla ise nüfus artar,
B- Dengeli Nüfus: Doğumlarla gelen insan sayısı ölümlerle kaybedilen insan sayısı eşit ise nüfus artışı oluşmaz veya sabittir.
C- Azalan Nüfus: Doğumlarla gelen insan sayısı az, ölümlerle kaybedilen insan sayısı fazla ise nüfus azalır
Toplam doğurganlık oranı: Bu oran doğum yapabilecek yaş sınırı içinde bulunan (15- 49 yaş arası) her kadından beklenen canlı doğum sayısını ifade eder.
Dünya genelinde doğurganlık oranları( kadın başına canlı doğum oranı) gün geçtikçe azalmaktadır. Bu oran 1990 yılında dünya genelinde ortalama 3 iken, 1995 – 2000 yılları arasında 2,8 olmuştur. Gelişmiş ülkelerde 1970 lerde 2,6 iken, 1995- 2000 döneminde 1,59 kadar düşmüştür 1990 da Ülkemizde evlenmiş kadın başına düşen ortalama canlı doğum sayısı 3,7; aynı yıl Avrupa ortalaması 1,8 dir.
Gelişmiş ülkelerde doğum oranlarına örnekler.
Rusya’da Kadın başına Ortalama çocuk sayısı: 1.27 çocuk/1 kadın (2001 tahmini),
İsveç’te kadın başına Ortalama çocuk sayısı: 1.53 çocuk/1 kadın (2001 tahmini),
Çin’de Kadın başına Ortalama çocuk sayısı: 1.82 çocuk/1 kadın (2001 tahmini),
ABD’de kadın başına Ortalama çocuk sayısı: 2.06 çocuk/1 kadın (2001 tahmini),
İngiltere’de Kadın başına Ortalama çocuk sayısı: 1.73 çocuk/1 kadın (2001 tahmini),
Japonya’da kadın başına Ortalama çocuk sayısı: 1.41 çocuk/1 kadın (2001 tahmini),
Gelişmemiş ülkelerde bu oranlar ileri ülkelere göre yüksek olmakla beraber son yılarda önemli düşüşler
olmaktadır. Bu ülkelerde doğurganlık oranı 1970 lerde 6,7 den, 2,6 ya kadar düşmüştür. Gelişmemiş ülkelerde
doğum oranlarına örnekler:
Zimbab**’de kadın başına Ortalama çocuk sayısı 3.28 çocuk (2001 tahmini) ,
Uganda’da kadın başına Ortalama çocuk sayısı 6.88 çocuk (2001 tahmini),
Sudan’da kadın başına Ortalama çocuk sayısı: 5.35 çocuk
Somali’de kadın başına Ortalama çocuk sayısı: 7.11 çocuk
Suudi Arabistan’da kadın başına Ortalama çocuk sayısı: 6.25 çocuk,
Honduras’ta kadın başına Ortalama çocuk sayısı: 4.15 çocuk/1 kadın (2001 tahmini)
Türkiye’de kadın başına Ortalama çocuk sayısı: 2.46 bebek (2002 tahminleri), 2004 yılı için – 2,21
Nüfus artışının olumlu ve olumsuz yönleri :
Nüfus artışı hızının az olması;
A- Nüfus sayısı azalır.
B- Yaşlı nüfus artarak, nüfus dinamik özelliğini yitirir.
C- İş gücü Azalması veya sıkıntısı başlar.
D- Ülkenin geleceği tehlikeye girer.
Nüfus artışı (artış hızının yüksek olması) olumlu etkilere de yol açabilmektedir.
A-Mal ve hizmetlere talep artar.
B-Yeni sanayi kollarının doğmasına yol açar.
C-İşçi ücretleri düşer
D- Vergi gelirleri artar.
E-Piyasa genişler, yeni yatırım sahaları açılır.
F-Askeri açıdan savunmada önemlidir.
Nüfusun aşırı artması birtakım sıkıntılara neden olur.
1. Milli gelirin büyük bölümünün artan nüfus tarafından tüketilmesine bağlı olarak ekonomik kalkınma hızı yavaşlar. ( Milli gelirin azalması, demografik yatırımların artması)
2. İşsizliği arttırır.
3.Tüketici durumda olan çocuk yaştaki nüfusu ve tüketimi artırıp çalışanların yükünü artırır.
4. Kırsal kesimden kentlere doğru olan göçler yoğunluk kazanır.
5.Gelir dağılımındaki dengesizliği arttırır. ( Düşük gelirli ailelerde çocuk sayısı daha fazladır)
6- Kişi başına düşen milli gelir payı azalır.
7- Dengeli beslenmeyi zorlaştırır.
8- Eğitim, sağlık ve alt yapı hizmetlerini aksatır, yetersiz kalmasına neden olur. Belediye hizmetleri zorlaşır.
9- Konut yetersizliği; çarpık kentleşme ve çeşitli çevre sorunları ortaya çıkar.
10- Doğal kaynakların aşırı kullanımı ile doğal kaynaklar tez tükenir.
11- Artan nüfusu beslemek için toprağın aşırı kullanılması toprak erozyonunu hızlandırır.
NÜFUS PİRAMİTLERİ
Nüfus Piramitlerinin Anlattıkları
Ø Nüfus sayısını
Ø Cinsiyet durumunu
Ø Nüfusun yaş gruplarına dağılımını
Ø Ortalama yaşam süresini
Ø Doğum ve **üm oranlarını
Ø Nüfustaki hareketlenmeleri
Hakkında bize Bilgi verir. Bizde bu bilgileri kullanarak ülke hakkında tahminlerde ve yorumlarda bulunabiliriz.
Piramitler ülkelerin gelişmişlik düzeyiyle doğrudan ilgilidir. Ülkelerin ekonomik durumu, aynı zamanda sağlık ve eğitim seviyeleri ile ilgili fikir verir.
Nüfus piramitleri, bir ülkenin geri kalmış, gelişmekte olan yada gelişmiş olduğunun bir göstergesidir.
Nüfus piramitleri ülke nüfusunun cinsiyet dağılımı hakkında bilgi verir.
Piramitlerin sol tarafı “Male”-Erkek, sağ tarafı “Female”- Kadın nüfusu göstermektedir.
Bu çalışmada kullanılan nüfus piramitlerinde, yaş grupları 5’er yıl arayla sıralanmıştır. Amaca göre farklı yaş gruplarına göre de sınıflandırma yapılabilir.
Piramidin tabanı, yeni doğan ve 5 yaşına kadar olan nüfusu gösterirken, piramit yükseldikçe yaş grubu artar. Piramidin en üst kısmı en yaşlı olan nüfusu gösterir. Piramitler amaca göre farklı yaş grupları ile sınıflandırılabilir.
Tabanı geniş piramidin, yaş grupları ilerledikçe daralmaya uğraması, ileriki yaşlarda nüfusun, ölüm veya göçlerle kaybedildiği anl***** gelir. (Mozambik, 2000)
Geri Kalmış Ülkeler
Geri Kalmış Ülkelerin Ortak Özellikleri
Geri kalmış ülkeler; sanayileşememiş, nüfusunun büyük bölümü tarımda çalışan ülkelerdir. Yoksul ülkelerdir. Ülke nüfusun büyük bölümü köylerde yaşar. Kentleşme oranı düşüktür. Kişi başına yıllık milli gelir, çoğunlukla 2000 doların altındadır.
Eğitim hizmetleri,
Sağlık hizmetleri,
Beslenme imkanları,
Barınma hizmetleri yetersizdir.
İç göç ve dışarıya göç fazladır.
Geri kalmış ülkelerin nüfus piramidi üçgene benzer.
Geri kalmış ülkelerin nüfus piramidi üçgene benzer. (Afganistan, 2000)
Geri kalmış bir ülkede nüfus kırda yoğunlaştığı için doğum oranları fazladır.
Sağlık hizmetleri yetersiz olduğundan, bebek ve çocuk ölümleri fazladır.
Gene olumsuz sağlık koşulları nedeniyle, ortalama yaşam süresi kısadır. Yaşlı nüfus oranı düşüktür.
Sağlık hizmetlerinin yanı sıra, eğitim hizmetleri ve beslenme şartları yetersizdir.
Çocuk ve genç nüfus, ülke nüfusunun önemli bir bölümünü oluşturur.
Gelişmekte Olan Ülkeler
Gelişmekte Olan Ülkelerin Ortak Özellikleri
Ülke sanayileşmektedir.
Tarımda makineleşmenin artması ve kentte sanayileşme ve dolayısıyla iş imkanları köyden kente göçü artırmaktadır.
Tarımsal nüfus ve dolayısıyla kır nüfusu her geçen gün azalmaktadır.
Nüfusun büyük bölümü bir veya daha fazla kentte yoğunlaşmıştır. Kentleşme hızlanmıştır.
Ülkenin gelişmesine bağlı olarak, kentlerde; hastane, okul, konut imkanı fazlalaşmış sağlık, eğitim, barınma şartlarında, düzelme görülmektedir.
Ülke nüfusu, doğal artış ile bir süre daha artar. Kentleşme hızlandıkça doğum oranı da zamanla azalır, ayrıca bebek ölümlerinde azalma ve ortalama yaşam süresinde artış söz konusudur. Bunlarda ülke nüfusunu artıran diğer nedenlerdir
Gelişmekte olan ülkelerin nüfus piramidi üçgen şeklinden çok çan eğrisine benzemeye başlamıştır.
Gelişmekte olan ülkelerde, doğum oranlarında azalma dikkat çeker. (Tunus, 2000)
Ortalama yaşam süresi artmıştır. Ülkenin nüfus piramidinde artık 60 yaş sonrası, önemli bir orana sahiptir.
Orta yaş ve yaşlı nüfus, genç nüfusa göre oransal olarak artmaya başlar. (Brezilya, 2000)
Ülke geliştikçe, nüfus piramidi de, gelişmiş ülkelere özgü olan çan eğrisi şekline dönüşür.
Gelişmiş Ülkeler
Gelişmiş Ülkelerin Ortak Özellikleri
Gelişmiş ülkelerde, nüfusun büyük bölümü sanayi sektöründe ve hizmet sektöründe çalışır.
Tarımda çalışan nüfus ortalama olarak % 2 – % 5 oranındadır. Tarımsal üretim fazladır.
Eğitim, sağlık, altyapı, barınma hizmetleri oldukça gelişmiştir.
Kent nüfus oranı % 95 civarındayken, kır nüfusu % 5 civarındadır.
Ülke içi nüfus hareketleri, yani iç göç çok düşük oranlardadır.
Dış göç alımı, ülke dışına göç verme oranından çok daha fazladır.
Gelişmiş ülkelerin nüfus piramidi çan eğrisine benzer
Doğum oranları düşük, bebek ve çocuk ölümü çok azdır. Ortalama yaşam süresi fazladır.
Doğal nüfus artış hızı düşüktür.
Zengin ülkelerdir.
Nüfusun yaşlanması söz konusudur.
Toplam nüfusunun önemli bir bölümünü orta yaş ve yaşlı nüfus grubu oluşturur.
Gelişmiş ülkelerin nüfus piramidinde 80’li, 90’lı yaş grupları önemli bir yer tutar.
Gelişmiş bir ülkede piramidin tabanı ile önceki dönemler arasında pek bir değişim yoktur. Ülkenin özel şartlarına göre, doğumlarda önemsiz miktarlarda artış yada azalış görülebilir. (Belçika, 2000)
Doğum oranları düşük, bebek ve çocuk ölümü çok azdır.
Ortalama yaşam süresi fazladır.
Nüfusun doğal artış hızı düşüktür.
Toplam nüfusunun önemli bir bölümünü orta yaş ve yaşlı nüfus grubu oluşturur.
Gelişmiş bir ülkede piramidin yaşlı nüfusu gösteren üst kısımları geniş sayılabilecek bir biçimdedir.
Gelişmiş ülkelerin nüfus piramidi çan eğrisine benzer.
Türkiye
Türkiye gelişmekte olan bir ülkedir.
Sanayide ve hizmet sektöründe çalışan nüfusun oranı zaman geçtikçe artarken, tarımsal nüfus oranı azalmaktadır.
İç göç ve dış göç hareketleri çok yoğundur.
Günümüzde ülkemiz nüfusunun % 35’i köylerde yaşarken, % 65’i kentlerde yaşar
GÖÇ VE GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TARİHİ GÖÇ HİKAYELERİ
GÖÇ
Göç: İnsanların doğal, ekonomik, sosyal ve siyasal nedenlerden dolayı sürekli yaşadığı yerlerden başka yerlere tolu olarak veya bireysel olarak yerleşmeleri olayına Göç denir.
Göç olayının temelindeki faktör insanların geçimlerini sağlamak için tarım, hayvancılık, açısından elverişli yerleri elde etme isteğidir. İnsanların nüfusları artınca doğal kaynaklar artan nüfusu beslemekte yetersiz olduğu yerlerden, tarım hayvancılık potansiyeli fazla olan yerlere doğru gitmektedirler.
Göçler bireysel veya toplu olabilir. Bu olay sürekli veya geçici olabilir. Göç olayları bazen gönüllü, bazen de zorunlu olabilir. Göçler bazen kısa mesafeli olduğu gibi, bazen de uzun mesafelerde gerçekleşebilir.
Göç İle ilgili kavramlar:
Net göç: Belirli bir alanın aldığı göçle verdiği göç arasındaki farktır. Belirli bir alanın aldığı göç verdiğinden fazla ise net göç vardır.
İç göç: Ülke sınırları içindeki belirli alanlar (il, bölge v.b.) arasındaki nüfus hareketliliği iç göç olarak tanımlanmaktadır.
Mevsimlik Göç: Kırsal kesimdeki bazı ailelerin büyük şehirlere, tarımın yoğun olarak yapıldığı yerlere, yaz turizminin geliştiği yerlere bir müddet çalışmak üzere göç etmeleri ile gerçekleşir.
Dış Göç: Bir ülkeden diğer bir ülkeye yapılan göçlere dış göç denir.
Alınan göç: Ülke sınırları içindeki, belirli bir alana diğer alanlardan gelen göçtür.
Verilen göç: Ülke sınırları içindeki belirli bir alandan, diğer alanlara giden göçtür.
Yurt dışından gelen göç: Nüfus sayımında ülke sınırları içinde ikamet ettiği halde beş yıl önce yurt dışında ikamet eden nüfustur.
Göçlerin coğrafya açısından önemi:
1- Nüfusu artırma ve azaltma etkisi vardır. Bir bölgedeki nüfusun, artmasında veya azalmasında göçlerin büyük etkisi vardır.
2- Nüfusun dağılışını etkileyerek coğrafyayı değiştirmektedir. Bu yüzden de coğrafyanın konusunu oluşturur.
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE GÖÇ HİKÂYELERİ
Türklerin Anayurdu Orta Asya’dan Göçü:
Türklerin ilk yurdu: Türklerin ilk ve anayurdu Orta Asya’dır. Orta Asya’nın sınırları şöyledir: Doğuda Kingan ( Kadırgan ) Dağları, Güneyde Hindikuş, Karanlık dağları, Batıda Hazar Gölü, Kuzeyde Sibirya ovaları ile çevrili toprak parçasıdır.
Türklerin burada yaşayışları
Türklerin Orta Asya‘da ki yaşayışlarının, bulundukları yerin iklimi, bitki örtüsü ve yeryüzü şekilleri belirlemişti. Bu nedenle Türkler, ana yurtta, tarım ticaret ve daha çok hayvancılıkla geçinirlerdi.
Türklerin Yerleştikleri Bölgeler
Orta Asya ‘da yaşayan Türkler çeşitli nedenlerle ana yurtlarından göç ettiler. Tarihte buna Büyük Göçler diyoruz. Göçlerin en büyük nedeni ekonomik nedenlerdir. Dünyada iklim şarlarının değişmeye başlaması ile Buzulların kuzeye ekilmesi ile Orta Asya da sıcaklığın artması kuraklık ve çölleşmeye yol açmıştır. Yurtlarında iklim değişikliği sonucu oluşan kuraklık, toprakları verimsizleştirdi. Ortaya çıkan geçim sıkıntısı ve artan nüfusa toprakların yetmemesi göçe neden olmuştur. Çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu insan grupları çeşitli yönlere doğru göç etmişlerdir.
Türk Göçlerinin nedenlerini;
1-İklim koşulları ve ekonomik güçlükler,
2-Türk boyları arasındaki mücadeleler ve dış baskılar şeklinde özetleyebiliriz.
3-Atın evcilleştirilmiş olması, araba ve tekerleğin bilinmesi göçleri kolaylaştırmıştır.
Göç Yolları:
Göç eden Türklerin bir kısmı Maveraünnehir’e ( Seyhun – Ceyhun arası ),
Bir kısmı Ural dağları ile Volga ( İtil ) ırmağı boylarına gittiler.
Doğuya gidenler ise Altay dağları taraflarına, başkaları da Çin’de Kansu bölgesine ve Uzak doğu ülkelerine,
Güneye gidenler ise Hindistan, Afganistan ve Çin’e yerleştiler.
Kuzeye gidenler Sibirya’ya,
Batıya gidenlerin bir kısmı Hazar denizi’nin kuzeyinden Karadeniz’in kuzeyi ve Avrupa’ya, Bir kısmı da Hazar Denizi’nin Güneyinden İran, Irak, Suriye, Mısır, Anadolu’ya doğru oldu.
Göçler uygarlıkların yayılmasına yeni kültürlerin doğmasına neden oldu. Göç etmeyen Türk boyları yurtta kaldılar, burada devletler kurdular.
Göç eden kavimler ise gittikleri bölgelerdeki kavimleri sıkıştırarak onları da göçe zorladılar.
Kavimler Göçü:
Asya Hun Devleti’nin yıkılmasından sonra Hunlar dağıldı. Hunlar’ın bir bölümü Balkaş gölü ile Aral gölü arasındaki topraklarda yaşamaya devam etti. Aral gölü civarında 200 sene kadar hayatlarını sürdüren Batı Hunlarının nüfusları arttı. Toprakları yetersiz kalmaya başladı. Başka Türk Boylarının katılmasıyla güçlendiler. MS. 374 yılında Volga (İtil) nehrini aşarak Batı’ya (Avrupa’ya) doğru ilerlemeye başladılar.
Bu yıllarda, Karpat Dağlarının kuzeyinde Lombardlar, Güney Rusya`da Ostrogotlar ve Vizigotlar, Macaristan’da Vandallar Ren ve Elbe arasında Angıllar ve Saksonlar Yukarı Ren boylannda Franklar Tuna ve Ren nehrinin kesiştiği mıntıkada ise Almanlar yaşamakta idiler.
Türklerin bu ilerlemeleri karşısında önlerinde bulunan Vizigot, Ostrogot, Vandal, Sakson, Frank, Germen gibi birçok kavim hareketlenerek Türklerden kaçmaya başladılar. Hun baskısı karşısında bu saydığımız gruplar Roma topraklarına girdiler. Romalılar kendilerinden olmayan bu insanlara barbar diyorlardı. Barbar akınları Roma’da büyük bir yıkıma yol açtı.
Böylece Batı Hun Türklerinin, sebep olduğu Avrupa’nın siyasi haritasının değişmesine neden olan ve toplumları etkileyen bu olaya tarihte Kavimler Göçü denir ( 375 ).
Bu arada Angıllar ve Saksonlar Büyük Britanya adasına, Franklar Fransa`ya, Gotlar İspanya’ ya, diğer kavimler de uygun yerlere giderek batının bugünkü etnik ve siyasal yapışını oluşturmaya başladılar. Yurt bulmak isteyen büyük nüfus hareketlerinin yarattığı siyasal istikrarsızlık ve terör uzun yıllar etkinliğini sürdürdü. İnsanlığın en uzun dönemi olan ilk çağ, bu karmaşa içinde sessizce kapanırken tüm Orta Çağ boyunca etkinliğini sürdürecek olan Feodalizm kökleşmeye başladı.
Kavimler göçü sonunda:
1)- Roma İmparatorluğu; Doğu ve Batı Roma İmparatorluğu olmak üzere ikiye ayrıldı.(395). Batı Roma İmparatorluğu 476 yılında bu Germen kavimleri tarafından yıkıldı.
2)-Avrupa’nın etnik yapısı değişti. (Germen kavimlerinin
Avrupa’daki yerli kavimlerle karışması sonucu yeni milletler ortaya
çıktı.)
3)- Bu göçlerin sonunda Tuna nehri boylarına kadar gelen Türkler Avrupa’da Batı Hun Devleti’ni (Avrupa Hun) kurdular.
4)- İngiltere, Fransa gibi Avrupa devletlerinin temeli atıldı.
5)- Avrupa’da Feodalite ( Derebeylik) rejimi ortaya çıktı.
6)- İlk çağ kapandı, Ortaçağ başladı.
YENİ DÜNYAYA GÖÇLER:
Coğrafi Keşifler: Coğrafi Keşifler, 15.yüzyıl ve 16. yüzyıllarda Avrupalılar tarafından yeni ticaret yollarının bulunması amacıyla başlattıkları ve yeni okyanusların ve kıtaların bulunmasıyla gerçekleşmiş olan keşifleri ifade eder. Bu keşifler özellikle 15.yüzyıldan itibaren açık bir şekilde ekonomik nedenlerden kaynaklanmıştır.
Keşfedilen yerlere, özellikle Amerika’ya Avrupa’dan pek çok insan göç etti. Avrupa kültür ve uygarlığı yeni yayılma alanları buldu.
İşte bu keşifler sonunda bulunan yeni kıtalara veya kara parçalarına başta Amerika olmak üzere Avrupa’dan göçler başladı. Yaklaşık 60 milyon insan bu nedenle yer değiştirdi.
Avrupalılar keşifler sonucunda yeni kıtalara yayılma ve onların zenginlik kaynaklarını ele geçirme olanağı elde etmiştir. Avrupa düşüncesi ve kültürü, evrensel bir değer olarak bu süreçten itibaren yayılmaya ve egemen kılınmaya başlanmıştır. Bunu yaparken Avrupalılar, yerli halkları ve yerel yaşamı dağıtmış ve hatta yok etmiş, Avrupa kültürünü egemen kılma sürecini şekillendirmiştir.Klasik Sömürgecilik olarak bilinen sömürgecilik süreci bu dönemle başlamıştır. Avrupalılar keşfedilen kıtalarda koloniler kurmuşlardır. Özellikle İngiliz ve Fransızlar kuzey Amerika’da, İspanyollar ise Güney Amerika’da koloniler kurdular.
Bu göçlerle Amerika’da yeni devletlerin kurulması dünya tarihinde önemli değişmelere neden oldu. Özellikle sanayi inkılâbı sonucu gelişen teknoloji ile bu kıtaya göçler yoğunlaştı.
Avrupa’dan Amerika’ya insanların gitme nedenleri;
1- Siyasi baskılardan kaçmak ve özgürlük ortamından faydalanmak,
2- Dini inançlarını özgürce yaşayabilmek
3- Yenidünyanın yeni ortamını tanımak ve maceraya atılmak,
4-Kendi ülkelerinde bulamadıkları ekonomik ve sosyal imkânları yakalayabilmek için gitmişlerdir.
GÖÇLER VE GÖÇ ÇEŞİTLERİ
MÜBADELE GÖÇLERİ: ( Yer Değiştirme) :
Bir antlaşmanın esaslarına dayanılarak yapılan, ülke nüfuslarının karşılıklı olarak yer değişmesi ile oluşan göçlerdir. Örneğin Kurtuluş Savaşı sonrası Yunanistan ile yapılan anlaşmalarla ülkemizde yaşayan Rumlar ile Yunanistan’daki Türkler arasında yer değiştirme göçleri yaşanmıştır.
Lozan Barış Antlaşması ile Türkiye ile Yunanistan arasında nüfus mübadelesi protokolü imzalanmıştır. Bu göçler Romanya ile Bulgaristan arasında da olmuştur. Bu protokol ile İstanbul’daki Rumlar ile Batı Trakya’daki Türkleri kapsamıştır.
Bu protokol ile Yunanistan’dan 400.000 Türk Türkiye’ye, Buna karşılık Türkiye’den 150.000 Rum Yunanistan’a gitmiştir. Bu göçler insanların gönüllü olarak yaptıkları göç hareketleri olmayıp, zorunlu göçlerdir.
BEYİN GÖÇÜ
Bilim ve tekniğin gelişmesine katkıda bulunabilecek nitelikteki elemanları çalışmak üzere başka ülkelere göç emesi olayına Beyin Göçü denir.
İyi eğitilmiş elemanların daha iyi çalışma olanakları sağlayan ülkelere gitmesiyle oluşan göçlerdir. Az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerin nitelikli kişilerinin sanayileşmiş ülkelere gitmesidir. Örneğin II. Dünya Savaşı sırasında Alman bilim adamlarının ABD’ye göçü bu türdendir.
Göç veren ülkeler açısından en büyük kayıp olarak değerlendiren göçtür. Ekonomisi gelişmemiş ülkelerin yüksek paralar harcayarak yetiştirdiği elemanlar ellerinden kaçmaktadır. Ülkeler arasında gelişmişlik farkının artmasına neden olmaktadır. Zor şartlarda yetiştirdikleri kaliteli elemanları kaybeden gelişmekte olan ülkelerin kalkınmaları yavaşlamaktadır.
Özellikle beyin göçü 1960 yıllardan itibaren artmaya başlamıştır. Doktor, mühendis, ekonomist, sanatçı v.b. alanında iyi yetişmiş insanların göç etmesi, ülkemizde de önemli bir sorundur.
En çok Beyin göçü veren ülkeler: Hindistan, Pakistan, Çin, Filipinler, Cezayir, Fas, Tunus, İran, Nijerya, orta Asya devletleridir.
En Çok Beyin Göçü alan ülkeler: A.B.D. Kanada, Avustralya, Güney Afrika Cumhuriyeti, Almanya, Fransa, İsviçre, İsveç, Norveç, vb.
Bazı ülkeler beyin göçü alırken aynı zamanda beyin göçü verebilir. Kanada bunun en iyi örneğidir. Ülkemize de son yıllarda bazı Orta Asya devletlerinden az sayıda yetişmiş insan gelmektedir.
Avrupa ve ABD’de çok sayıda Türk uzman başka ülkeler için çalışmaktadır bu da ülkemiz için bir kayıptır.
Beyin göçünün başlıca nedenler:
1.Sanayileşmiş ülkelerin ödedikleri yüksek ücretler
2.Çalışma şartlarının kolaylığı, teknoloji ve gelişmelerden en iyi şekilde yararlanma imkânı
3.Göç gönderen ülkede iyi yetişmiş kişilerin kendi alanı ile ilgili uygun iş bulmakta zorlanmaları veya kariyer yapmakta imkân bulamamaları.
İŞÇİ GÖÇLERİ
Ekonomik gelişmenin yavaş olduğu ülkelerde iş olanaklarının az olması, bu imkânların geliştiği ülkelere ve bölgelere doğru göçlere neden olmaktadır. İşsizlik nedeniyle yapılan göçlere işgücü göçü denir. İşgücü göçleri mevsimlik, kısa süreli veya uzun süreli olabilir. Örneğin ülkemizde yaz mevsiminde pamuk işçilerinin Çukurova’ya gelmesi mevsimlik işgücü göçüdür.
II. Dünya Savaşından sonra yıkılan Avrupa ekonomisini yeniden kurmak için 1952- 1954 yılları arasında Almanya, Fransa, Belçika, Avusturya, Hollanda gibi ülkeler kalkınma hamlesi başlatmış, bu hamle sonucu yetersiz gelen işgücünü karşılamak için dış ülkelerden işçi talebinde bulunmak zorunda kalmışlardır.
1952 de Federal Almanya yabancı işçi çalıştırmaya başlamıştır. Avrupa’da yukarıda sayılan gelişme hamlesi başlatan ülkelerde Almanya’yı takip ederek yabancı işçi çalıştırmaya başlamışlardır.
Bunlara karşılık ise gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkelerde yaşanan işsizlik sonucu birçok ülke de dış ülkelere işgücü göçü vermeye başlamışlardır.
Avrupa’da Yunanistan, İspanya, Portekiz, Yugoslavya, İtalya vb, Afrika’da Cezayir, Fas, Tunus, gibi sömürge devletleri de Avrupa ülkelerine işgücü vermişledir. Bu gün ise dünyada başta Asya, Afrika, Güney Amerikanın gelişmekte olan ve geri Kalmış ülkeleri başta Avrupa, Kuzey Amerika, ( ABD, Kanada) ve Avustralya’ya işgücü vermektedir.
Özellikle bu gelişen ülkeler artık vasıfsız işçileri pek almamakta yetişmiş, kaliteli eğitimli insanları almaktadır. Artık bu olay daha çok beyin göçüne doğru dönmüştür.
Türkiye’de yurt dışına işgücü veren ülkelerin başında gelmektedir. Ülkemizde iş gücü göçleri 1960’tan sonra başlamıştır. Türkiye göç veren bir ülke olmaya başladı. Bu yıllarda başta batı Avrupa ülkelerine olmak üzere Avrupa’nın diğer ülkelerine de işgücü göçü meydana gelmiştir.
1958–1986 arasında başta Almanya olmak üzere Fransa, Hollanda, Avusturya, İsviçre, Danimarka, İngiltere ve İsveç 1,3 milyon işçi göç etti.
1980 lerden sonra göç olayları hem sayısal hem de mekânsal açıdan değişme göstermiştir. Batı Avrupa ülkelerinin işçi alımın bırakmasıyla göçlerin yönü değişti. 1980lerden sonra altyapı ve inşaat hizmetleri için Orta doğudaki S.Arabistan, Libya, Ürdün, Kuveyt gibi Arap ülkelerine göçler yönelmiştir.
1990 yılarda ise Bağımsız Devletler topluluğuna işçi göçleri olmuştur. Bugün yurtdışındaki nüfusumuzun %88,7 i Batı Avrupa ülkelerinde ( 1.500.000),%8,5 u Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Arap ülkelerinde,%0,5i Türk cumhuriyetlerinde,%2,3 ü diğer ülkelerde yaşamaktadır. Avustralya’da 30bin, ABD’de 130 bin Türk yaşamaktadır.
Ancak işçilerimizde kesin dönüş eğilimi giderek artmaktadır. Farklı kültüre sahip Avrupa toplumuna uyum sağlayamamaları, maruz kaldıkları baskılar, yabancılar için zorlaşan hayat şartları ve ekonomik doyum vatandaşlarımız kesin göçe zorlamaktadır. Yaklaşık 250.000 kadarı ülkemize geri dönüş yapmıştır.
Yurt dışındaki Türk işçilerinin ülke ekonomisine büyük katkıları vardır. Biriktirdikleri paraları ülkemize göndermeleri döviz açısından ülkemizin en önemli gelir kaynaklarındandır. İşçilerimizin ailelerinin ve çocuklarının eğitim, dil, din vb. meselelerdeki sıkıntılarını gidermek için devletimiz oralara gerekli uzmanları gönderiyor.
Dostları ilə paylaş: |