"Bilgelik bundan sonra ne yapılacağını, beceri bunun nasıl yapılacağını bilmektir. Erdem ise bunu yapmaktır."
MUCİZE
Sally, küçük kardeşi George hakkında anne ve babasının konuşmalarını duyduğu zaman yalnızca sekiz yaşındaydı. Kardeşi çok hastaydı ve onu kurtarabilmek için ellerinden gelen herşeyi yapmışlardı. George'nin yalnızca çok pahalıya malolacak bir ameliyatla kurtulma şansı vardı fakat bunun için yeterli paraları yoktu. Babasının, umutsuz bir biçimde annesine şöyle fısıldadığını duymuştu Sally: "Yalnızca bir mucize onu kurtarabilir." Bu sözleri duyar duymaz, usulca kendi odasına yürüdü Sally. Domuz biçimindeki kumbarasını gizlediği yerden çıkartarak içindeki paraları yavaşça yere dökerek saymaya başladı. Yanılgıya düşmemek için tam üç kez saydı kumbaradan çıkardığı bozuk paraları. Sonra hepsini cebine koyarak aceleyle evden çıkıp, köşedeki eczaneye gitti.
Eczacının dikkatini çekebilmek için büyük bir sabırla bekledi. Eczacı çok yoğundu ve bir adama ilaçlarını nasıl kullanacağını anlatıyordu. Bu yoğun çalışmanın arasında sekiz yaşındaki bir çocukla ilgilenmeye hiç niyeti yoktu ama Sally'nin beklediğini görünce "Evet, ne istiyorsun söyle bakalım" dedi. "Biraz acele et, gördüğün gibi beyefendiyle ilgileniyorum" diyerek yanındaki şık giyimli adamı gösterdi. Sally "Kardeşim" dedi. Sessizce yutkunduktan sonra devam etti: "Kardeşim çok hasta, bir mucize almak istiyorum." Eczacı Sally'e bakarak: "Anlayamadım" dedi. "Şeyy, babam 'Onu ancak bir mucize kurtarabilir' dedi, bir mucize kaç paradır, bayım?" Eczacı Sally'e sevgi ve acımayla baktı bu kez: "Üzgünüm küçük kız, biz burada mucize satmıyoruz, sana yardımcı olamayacağım" dedi.
Sally o kadar kolay vazgeçmek istemedi. Eczacının gözlerinin içine bakarak "Karşılığını ödemek için param var benim, bana yalnızca fiyatını söylemeniz yeterli" dedi. Bu arada Sally ve eczacının yanında bekleyen iyi giyimli bey Sally'e dönerek "Ne tür bir mucize gerekiyor kardeşin için küçük hanım? diye sordu. "Bilmiyorum" dedi Sally. Sonra gözlerinden aşağı süzülen yaşlara aldırmaksızın devam etti: "Tek bildiğim, o çok hasta ve annem ameliyat olmazsa kurtulamayacağını söyledi ailemin de ameliyat için ödeyebilecekleri paraları yok. Ama babam "Onu ancak bir mucize kurtarabilir" deyince ben de paramı alıp buraya geldim." "Peki, ne kadar paran var?" diye sordu iyi giyimli adam. " Bir dolar ve onbir sent" dedi Sally. "Ve dünyadaki tüm param bu!" "Bu iyi bir şans, küçük kardeşini kurtarmak için gerekli olan mucize için yeterli bu para" dedi, iyi giyimli adam.
"Yaşlandıkça başkalarının sözlerine daha az kulak veriyorum. Sadece ne yaptıklarına bakıyorum."
HUZURLU YAŞAYABİLMEK İÇİN ÖNERİLER
100 öneri...
1. Ufak şeyleri dert etmeyin.
2. Kusursuz olamayacağınızı kabullenin.
3. Sizden başka bir siz olmadığını unutmayın.
4. Kendinizi sevin
5. Ömür ve nimetler için Allah'a şükredin.
6. Yaratılmış olan her şeyi sevin.
7. Kötü insan yoktur kötü yetiştirilmiş ve kötüleştirilmiş insanlar vardır.
8. Başka insanlarında yaşam hakları vardır unutmayın
9. Rahat ve ılımlı insanların çok başarılı olamayacakları düşüncesini bir yana bırakın.
10. Olumlu ve olumsuz düşünce kartopunun çığ gibi büyüme etkisini göz önüne alın.
11. Sevgi kapasitenizi geliştirin.
12. Unutmayın: Öldüğünüz zaman yapılacak işler listeniz hâlâ dolu olacaktır.
13. Kimsenin sözünü kesmeyin, cümlesini siz bitirmeyin.
14. Birisine bir iyilik yapın ve kimseye bundan bahsetmeyin.
15. Bırakın ilgiyi başkaları toplasın.
16. İçinde bulunduğunuz ânı yaşamayı öğrenin.
17. Sizden başka herkesin bilgili olduğunu düşünün.
18. Sabır geliştirme egzersizleri yapın.
19. Sevgi elini önce siz uzatın.
20. Kendinize sorun: Bir yıl sonra bunun bir önemi olacak mı?
21. Gerçeği kabul edin: Hayat âdil değildir.
22. Arada sırada canınızın sıkılması yararlıdır: Bırakın canınız sıkılsın.
23. Strese dayanma gücünüzü azaltın.
24. Haftada bir kez yürekten gelen bir mektup yazın.
25. Şunu sıkça tekrar edin: Hayat 'acil bir durum' değildir.
26. Her gün bir dakikanızı, minnettar olduğunuz birini düşünmek için harcayın.
27. Her gün kendinize biraz sessiz zaman ayırın.
28. Tanımadığınız insanların gözlerine bakın ve gülümseyerek merhaba deyin.
29. Yaşamınızdaki insanları minik çocuklar ve yüz yaşında ihtiyarlar olarak düşünün.
30. Önce karşınızdaki kişiyi anlamayı hedefleyin.
31. Daha iyi bir dinleyici olun.
32. Eleştirme isteğinizi bastırın.
33. Unutmayın: İnsanı edindiği huylar oluşturur.
34. Bilmemenin verdiği rahatlığı duyun.
35. İpin ucunu biraz bırakın.
36. Bir bitki yetiştirin.
37. Yoga (ya da jimnastiğe) başlayın.
38. Sabahları kalkınca ılık bir duş alın.
39. İbadet edin.
40. Duayı ihmal etmeyin
41. Erken kalkmaya alışın.
42. En inatla savunduğunuz beş iddianızı sıralayın ve bu konularda yumuşamaya çalışın.
43. Konuşmadan önce derin bir soluk alın.
44. Suçluluğu değil masumiyeti görmeye çalışın.
45. Kendi görüşlerinizden tamamen farklı makale ve kitaplar okuyun ve bir şeyler öğrenmeye çalışın.
46. Zihninizi sessizleştirin.
47. Mümkünse en az haftada bir oruç tutun.
48. Birisi size topu atarsa, bunu tutmak zorunda değilsiniz.
49. Öfkeniz kabarmaya başladığı zaman ona kadar sayın.
50. Fazla yemek yiyerek vücudunuzu zorlamayın.
51. Haftada bir gün de olsa en an 2 saat doğayla baş başa kalın.
52. Akşam yatarken vücudunuzu gevşetin ve yattığınız yeri havalandırarak uyuyun.
53. Bugününüzü son gününüzmüş gibi yaşayın. Öyle olabilir.
54. İç dünyanız için zaman ayırın.
55. Olağan şeylerdeki olağanüstülüğü arayın.
56. Hayatı olduğu gibi kabul edin.
57. Yüreğinizin sezgisine güvenin.
58. Bırakın çoğu zaman başkaları haklı olsun.
59. Kendi cenazenize katıldığınızı farz edin.
60. Önce karşınızdaki kişiyi anlamayı hedefleyin.
61. Suçu karşıya atmadan önce kendini değerlendirin.
62. Ruh durumunuzu dikkate alın: Moralinizin bozuk olduğu zamanlar sizi yanıltmasın.
63. Hayat bir sınavdır. Altı üstü bir sınav.
64. Sınavı en iyi verecek şekilde yaşayın.
65. Herkesin onayını alamayacağınızı unutmayın.
66. Övgü ve yergi aynı şeydir.
67. Rasgele iyilikler yapın.
68. Bir davranışın ardındakini görmeye çalışın.
69. Gönlü bol olmayı haklı olmaya yeğleyin.
70. Bugün üç kişiye onları ne çok sevdiğinizi söyleyin.
71. Herkesin farklı olabileceği gerçeğini anlayın ve saygı gösterin.
72. Kendinize bir kamusal yardım konusu seçin.
73. Sınırlarınızı öne sürmeyin, yoksa sınırlı olursunuz.
74. Önemli kararlarınızda, mümkünse en az yirmidört saat düşünme payı bırakın.
75. Bağışlamayı öğrenin
76. Kendinizi çaresiz hissettiğinizde "çare siz siniz" prensibini unutmayın.
77. Yardım istemekten ve yardım etmekten korkmayın.
78. Gördüğünüz her şeyde tanrının parmak izi vardır.
79. Başkalarının fikirlerinde biraz olsun doğruluk payı arayın.
80. Bardağın (ve başka her şeyin de) kırılmış olduğunu varsayın: Her şeyin bir başlangıcı ve bir sonu vardır.
81. Bu ifadeyi iyi anlayın: Nereye giderseniz siz oradasınız.
82. Kendinizi iyi hissettiğiniz zaman şükredin, kötü hissettiğiniz zaman ılımlı olun.
83. Düşüncelerinizi olumsuzluklardan arındırın. Unutmayın insan ne düşünüyorsa odur.
84. Postayla evlat edinin. Bir vakıf yoluyla bir çocuğa yardım edin.
85. Aynı anda birkaç şey yapmaya kalkmayın.
86. Fırtınanın Gözü'nde (karmaşanın ortasındaki sükûnet noktasında) bulunmaya çalışın.
87. Sahip olmak istediğiniz şeyleri değil, elde etmiş olduklarınızı düşünün.
88. Dostlarınızdan ve ailenizden bir şeyler öğrenmeye açık olun.
89. Bulunduğunuz konumdan mutlu olmaya bakın.
90. Hizmet vermeyi yaşamınızın değişmez bir parçası haline getirin.
91. Başkalarını suçlamayı bırakın.
92. Yardım etmeye çalışırken önceliğinizi küçük şeylere verin.
93. Unutmayın: Bundan yüz yıl sonra dünyada bambaşka insanlar olacak.
94. Sorunlarınıza olan bakışınızı değiştirin.
95. Bir tartışmaya girecek olursanız, kendi görüşünüzü savunmadan önce karşı tarafın savını anlamaya çalışın.
96. "Anlamlı başarı"nın tanımını bir kez daha yapın.
97. Duygularınıza kulak verin; size bir şey söylemeye çalışıyorlar.
98. Yaşamınızı sevgiyle doldurun.
99. Kendi düşüncelerinizin gücünü bilin.
100. "Daha fazlası daha iyidir" diye düşünmekten vazgeçin
"Adım adım küçük başarılar dizisi yaratabilirsiniz. Her yolculuk ilk adımla başlar. Ama gideceğimiz yere ulaşmak için ikinci, üçüncü ve gerekli tüm adımları atmak zorundayız.”
BİRİ...
Şu anda biri...
Su anda
biri seninle gurur duyuyor
biri seni düşünüyor.
biri senin için endişeleniyor.
biri seninle konuşmak istiyor.
biri seninle olmak istiyor.
biri senin iyi olduğunu umuyor.
biri verdiğin destek için sana minnet duyuyor.
biri elini tutmak istiyor.
biri her şeyin yoluna girmesi için dua ediyor.
biri senin mutlu olmanı istiyor.
biri onu bulmanı istiyor.
biri senin başarıların için seviniyor.
biri sana bir hediye vermek istiyor.
biri SENİN bir hediye olduğunu düşünüyor.
biri senin fazla üşüyüp fazla terlemediğini umuyor
biri sana sarılmak istiyor.
biri seni seviyor.
biri senin yüreğinin sağlamlığına hayranlık duyuyor.
biri seni düşünerek gülümsüyor
biri senin üzerinde ağladığın omuz olmak istiyor.
biri seninle dışarı çıkıp eğlenmek istiyor.
biri senin dünyalara bedel olduğunu düşünüyor.
biri seni korumak istiyor.
biri senin için her şeyi yapabilir.
biri onu affetmeni istiyor.
biri onu affettiğin için kendini çok mutlu hissediyor.
biri seninle gülmek istiyor.
biri seni anıyor ve onun yanında olmanı düşlüyor.
biri senin onu ömür boyu seveceğini bilmek istiyor
biri senin onun için ne kadar önemli olduğunu söylemek istiyor.
biri seninle hayallerini paylaşmak istiyor.
biri seni kollarına almak istiyor.
biri senin kollarında olmak istiyor.
biri seni ruhunun derininde hissediyor.
biri senin uğruna zamanı durdurabilmek istiyor.
biri seni görmek için ölüyor.
biri senin ona hissettirdiklerini çok seviyor
biri senin yanında olduğunu bilmeni istiyor.
biri senin arkadaşlığın sayesinde kendini mutlu hissediyor.
biri senin arkadasın olmak istiyor.
biri bütün dun geceyi seni düşünerek geçirdi.
biri senin onu fark etmeni bekliyor.
biri senin öğütlerine ve yol göstermene ihtiyaç duyuyor.
biri sana inanıyor.
biri sana güveniyor.
biri senin desteğini istiyor.
biri senin ona inanmanı istiyor.
biri bunları ağlayarak okuyor.
BİRİNİN BUNU ONA GÖNDERMENİZE İHTİYACI VAR
"Eylem olmadı mı vizyon bir rüyadır. Vizyon olmadan eylem vakit geçirmektir. Eyleme sahip bir vizyon ise dünyayı değiştirmektedir."
BİRİNE SEVGİNİZİN TÜMÜNÜ SUNMAK,
Asla sizi de ayni şekilde seveceğinin garantisi değildir. Sevgiye karşılık beklemeyin; Sadece sevginin karsıdakinin kalbinde büyümesini bekleyin; fakat olmazsa da, sizin kalbinizde büyüdüğüne emin olun. Birine çarpılmak için bir an yeterlidir, birinden hoşlanmak bir saat, ve birini sevmek içinde bir gün yeterlidir, ama birini unutmak ise bir ömür sürer. Görünüşe aldanmayın; kandırıcı olabilir. Zenginliğe aldanmayın; yok olur gidebilir. Sizi güldüren birini seçin çünkü karanlık bir günü aydınlatan şey bir gülümsemedir. Kalbinizi gülümsetebilen birini bulun. Öyle zamanlar vardır ki, bazen birini öylesine çok özlersiniz ki, onu hayallerinizden çıkarıp, gerçek hayatta kucaklamak istersiniz. Hayal etmek istediğiniz şeyi hayal edin, gitmek istediğiniz yere gidin, olmak istediğiniz kişi olun, çünkü yasayabileceğiniz tek bir hayatiniz var ve tüm bunları yapabilmek için tek bir sansınız. Sizi tatlı kılacak kadar yeterli mutluluğunuz olsun, güçlü kılacak kadar acı deneyiminiz, insan kılacak kadar üzüntünüz ve sizi mutlu kılmaya yetecek kadar umudunuz olsun. Daima kendinizi başkalarının ayakkabılarına koyun. Eğer ayaklarınız acıyorsa, o kişininkiler de acıyordur.En mutlu kişiler, her şeyin en iyisine sahip olanlar değildir, onlar karşılarına çıkan her şeyin değerini en iyi bilenlerdir. Mutluluk, ağlayanlar, incinenler, araştırma yapanlar, ve çabalayanlar için vardır, çünkü böyle insanlar hayatlarına giren her insanın önemini takdir edenlerdir. Aşk bir gülücük ile başlar, bir öpücük ile gelişir, ve bir gözyaşı ile son bulur.En parlak gelecek, unutulmuş bir geçmişin üstünde yükselir, geçmişinizdeki kalp kırıklıklarını ve hataları silmezseniz hayatın içinde ilerleme şansınız olmaz.
"Bir noktaya ulaşmanın yirmi değişik yolu olabilir… ama bir an önce, bunlardan birine başlamalısınız."
ZAMANIN KIYMETİ
Farzedin ki her sabah size 88.400 USD kredi veren bir banka var ama bir günde diğerine bir bakiye devretmiyor. Tutarı ne olursa olsun kullanmadığınız bakiye miktarı her akşam iptal ediliyor. Böyle bir durumda ne yaparsınız?
Tabi ki son kuruşuna kadar çekersiniz.
Aslında hepimizin böyle bir bankası var.
Adı ZAMAN
Her sabah size 88.400 saniye kredi veriyor.
Her akşam ise iyi şeylere yatırım yapmadığınız
Kısmını silip hesabınıza zarar kaydediyor. Hiç devretmiyor kredi miktarından bir kuruş fazla kullandırmıyor.
Her gün size yeni bir hesap açıyor. Her akşam günün bakiyesini yakıyor.
Eğer günlük depozitolarınızı kullanmadıysanız. Bu zarar sizindir.
Geriye dönüş yok. Yarından avans çekmek yok.
Bugünü bugünkü depozitonuzla yaşamalısınız.
Ona yatırım yapın ki size sağlık, mutluluk ve başarı olarak geri dönsün.
Zaman akıp gidiyor, gününüzü gün etmeye bakın.
BİR SENE' nin kıymetini anlaya bilmek için sınıfta kalan bir öğrenciye sorun.
BİR AY' ın kıymetini anlayabilmek için, premature bir bebeği dünyaya getiren anneye sorun.
BİR HAFTA' nın kıymetini anlaya bilmek için haftalık bir derginin editörüne sorun.
BİR DAKİKA' nın kıymetini anlaya bilmek için treni henüz kaçırmış bir kişiye sorun.
BİR SANİYE' nin kıymetini anlaya bilmek için bir kazayı kıl payı atlatmış bir kişiye sorun
BİR MİLİSANİYE' nin kıymetini anlaya bilmek için olimpiyatlarda gümüş madalya kişiye sorun.
"İstemek, ´İstiyorum´ demek değil, harekete geçmektir."
YETİŞKİN OĞLUMA
Gün boyunca meşguldüm; oynamamızı istediğin küçük oyunları seninle oynamaya zamanım olmadı. Sana pek zaman ayıramadım. Elbiselerini yıkar, dikiş diker, yemek yapardım, ama resimli kitabını getirip yaşadığın zevki benimle paylaşmak istediğinde, "Daha sonra oğlum," derdim. Uyuduktan sonra üstünü örter, dualarını duyar, ışığı kapatır ve parmaklarımın ucuna basa basa kapıya yönelirdim. Keşke bir dakika daha kalsaydım. Çünkü yaşam kısa, yıllar hızla akıp gidiyor; küçük bir çocuk çok hızlı büyüyor. Değerli sırlarını tuttuğunuz küçük çocuğumuz artık yanınızda değil. Resimli kitaplar ortadan kalktı, oynayacak oyun yok. İyi geceler öpücükleri ve duyabileceğiniz dualar da yok. Bunların hepsi geride kaldı. Bir zamanlar meşgul olan ellerim hala yerinde; günler boş ve uzun. Keşke geri dönüp benden istediğin o küçük şeyleri yapabilme fırsatım olsaydı.
ARTHUR M. SELLS
"Sözcükler bir adamın zekâsını gösterebilir, ama amacını gösteren eylemlerdir."
YEDİ KUTSAL GERÇEK
- Kaç yıldır benim yanımdasın?
- 20 yıldır efendim din kitaplarını inceledim.
Hepsinin bu 7 gerçek etrafında döndüğünü tespit ettim
- Kaç yıldır benim yanımdasın?
- 20 yıldır efendim
- Bu zaman süresince benden ne öğrendin?
- Hiçbir şeyle değişmeyeceğim yedi gerçek öğrendim.
- Ömrüm seninle geçtiği halde topu topu 7 gerçek mi öğrendin?
- Evet.
- Söyle bakalım öyleyse neler öğrendin?
- Baktım ki herkes bir şeyi dost ediniyor, ona gönül verip bağlanıyor. Ancak, bunların hemen hepsi insanı yarı yolda bırakıyor. Ben ise, beni hiç bırakmayacak, ölümden sonra bile benimle gelecek şeyleri aradım. Ve dost olarak iyilikleri seçtim kendime. Ki, onlar sonsuz bir yükselme yolculuğuna çıkmış insanoğlunun hiç tükenmeyecek azığı ve en gerçek dostlarıdır.
- Çok güzel, ikincisi ne bakalım?
- Baktım ki, insanların bir çoğu geçici dünya değerlerine dört elle sarılmış onları koruyor, kasalarda saklıyor, kaybolmaması için her çareye başvuruyor. Kimi zenginliğine, kimi güzelliğine, kimi ününe tutunmuş sımsıkı, onları elden çıkarmamak için çırpınıp duruyor. Oysa ben varlığımı ve bütün isteklerimi O'na satıp, gönlümü yalnız O'nun sevgisine açtım.
- Devam et!
- İnsanların üstün olmak için birbirleriyle yarıştıklarını gördüm. Ancak bir çoğu üstünlüğü yanlış yerlerde arıyor ve birbirinin üstüne basarak yükselmek istiyordu. Bunun üzerine üstünlüğü geçici dünya değerlerinde değil, akıl ve ahlâkça yükselmekte, kötülüklerin her çeşidinden el etek çekip, iyiliklere vasıta olmakta aradım.
- Devam et yavrum.
- Yine baktım ki, insanlar sabahtan akşama birbirleriyle uğraşıyor, boş yere hayatı zehir ediyorlar kendilerine. Bütün bunların benlik, bencillik ve çekememezlikten ileri geldiğini gördüm. Ve gönlümü bu kirlerden arıtarak, herkesle dost olup, huzur ve güven içinde yaşamanın yolunu buldum.
- Sonra?
- Nedense herkes hatasının sebebini hep dışta arıyor ve başkalarını suçlamak yoluna sapıyordu. Böylece suçlarının örtüsü altına saklanıyordu. Oysa insanın başına ne geliyorsa kendi yüzünden ve kendi eliyle geliyordu. Bunu bilip yalnız kendimle cenge girerek, nefsimin iradesine uymamaya ve vesvese verenin ağına düşmemeye çalıştım.
- Doğru. . .
- Baktım ki insanlar şu bir lokma ekmek ve dünya geçimi için helal haram demeden, her türlü hakkı çiğnemekten çekinmiyorlar. Hem başkalarının hakkını alıp onları yoksul bırakmakla, hem de bu haksızlığın azabını ağır bir yük gibi vicdanlarında taşımakla iki kere kötülük etmiş oluyorlar. Oysa doğru yaşanıldığında ve hakça bölüşüldüğünde dünya nimetleri insanlara yeter de artardı bile.
- Ve yedinci?
- Yedinci olarak şunu gördüm ki, insanlar bir şeye dayanmak ve güvenmek ihtiyacındadırlar. Kimi zenginliğine, kimi güzelliğine. . . Bunların hepsi de bir süre sonra yıkılacak eğreti desteklerdir. Ben ise yalnız O'na sığınıp yalnız O'ndan yardım diledim. Ve bunun karşılığı sonsuz bir güven oldu.
- Seni tebrik ederim evladım. Ben de yıllar yılı bütün din kitaplarını inceledim.
Hepsinin bu 7 gerçek etrafında döndüğünü tespit ettim
"Gezen tilki, yatan aslandan nasiplidir."
VASİYET
Şeyh Edebali'nin Osmanlı Devletinin Kurucusu Ve Damadı Osman Gazi'ye Vasiyeti
Ey oğul, artık Bey'sin!
Bundan sonra öfke bize, uysallık sana. Güceniklik bize, gönül almak sana. Suçlamak bize, katlanmak sana. Acizlik bize, hoş görmek sana. Anlaşmazlıklar bize, adalet sana. Haksızlık bize, bağışlamak sana...
Ey oğul, sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz.
Şunu da unutma; insanı yaşat ki devlet yaşasın.
Ey oğul, işin ağır, işin çetin, gücün kula bağlı. Allah yardımcın olsun...
Güçlüsün, kuvvetlisin, akıllısın, kelamlısın!
Ama bunları nerede, nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgârında savrulur gidersin. Öfken ve nefsin bir olup aklını yener. Daima sabırlı, sebatlı ve iradene sahip olasın! Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi değildir. Bütün bilinmeyenler, feth edilmeyenler, görünmeyenler, ancak sen faziletli ve ahlaklı olursan gün ışığına çıkacaktır.
Ey oğul! Ananı, atanı say!
Bereket büyüklerle beraberdir. İnancını kaybedersen, yeşilken çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördüğünü görme! Bildiğini bilme! Sevildiğin yere sık gidip gelme!
Ey oğul! Üç kişiye acı :
Cahil arasındaki âlime, zenginken fakir düşene ve hatırlı iken itibarını kaybedene.
Ey oğul! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.
Haklıysan mücadeleden korkma !...
"Tırmanmayı göze alan zirvenin hazzını yaşar."
UMUT VE YAŞAM
Stephen HAWKİNG
21 Yaşından beri özürlü. Tekerlekli sandalyeye bağımlı. Bilgisayar arcılığı ile konuşuyor. Dünyanın önde gelen fizik bilginlerinden...
Ve işte ondan...
· Nekadar Kötü Olursa Olsun Asla Pes Etmeyin. · Hayatın Acımasız Olduğunu Kabul Edin. · Bu Benim Başıma Nasıl Geldi Diye Sormayın. · “Benden Daha Kötü Durumda Olan İnsanlarda Var” Diye Düşünün. · Ölmek Zorunda Olduğunuzu Bilseniz Bile Yapacak Çok Şey Olduğunu Unutmayın, “Birini Sevmek” Gibi Söz Gelimi. · Uçurum Kenarında Bile Taklalar Atabilirsiniz, Üstelik Gülümseyerek. Ve Bütün Evreni Aydınlatarak. · Önemli Olan Ruh Ve Akıldır. · Bedensel Özürlü Biride Sağlıklı Olabilir. · Her şeyin En İyisini Yapmaya Çalışın. · En Çok Cesaret İsteyen İşlere Bile Atılın Ve Hastalığınızın Ardına Gizlenmeyin. · Her Günün Tadına Varın. Akşama Nereye Gideceğinizi Planlayın Ve Geleceğinizi Düşünmeyin. · Sadece Başkalarının Yardımına Açık Olmayın, Kendinize de Yardım Edin. · Hala Bir Şeylerin Üstesinden Gelebileceğinizi Gösterin Herkese. Yapamayacağınız Şeyler İçin Boş Yere Üzülmeyin. · Yapabileceğinizi Yapmaktan Zevk Almak İçin Uğraşın...
"Derin olan kuyu değil, kısa olan iptir."
TUTUM
Yaşadıkça tutumun yaşam üzerinde ne kadar etkili olduğunu daha iyi anlıyorum. Tutum, benim için, gerçeklerden daha önemlidir.
Geçmişten, eğitimden, paradan, koşullardan, başarısızlıklarından, başarılardan, insanların ne düşünüp söyledikleri ya da yaptıklarından daha önemlidir. Görünümden, yetenekten ya da becerinden daha önemlidir. Bir şirketi, kurumu ve yuvayı kuracak ya da yıkacak şey tutumdur. Önemli olan, her gün sergileyeceğimiz tutumu seçme özgürlüğümüzün olmasıdır. Geçmişimizi değiştiremeyiz. İnsanların belli bir tarzda davranacakları gerçeğini değiştiremeyiz. Kaçınılmaz olanı değiştiremeyiz. Yapabileceğimiz; sahip olduğumuz telin, yani tutumumuzun akordunu düzeltmektir. İnanıyorum ki, yaşam %10 başıma gelenlerden, %90 benim nasıl tepki verdiğimden oluşuyor.
Öyleyse anahtar sizsiniz...
TUTUMLARIMIZIN denetimi elimizdedir!
CHARLES SWINDOLL
"Bir insanın davranışının evrensel ölçüsü, düşündüğü veya inandığı değil, yaptığıdır."
84'ÜNDE CEVİZ KIRMAK
İshak Alaton
İster genç olun ister yaşlı yaşınızla barışık değilseniz ihtiyarsınız demektir. Çok genç ölen yaşlılar olduğu gibi ihtiyar doğanlar da vardır. Üniversitelerimizde yaptığım söyleşilerde bana en çok para hakkında soru sorulur. Herhalde iş adamı olduğum için. Ben, ''paranın iki kişiliği vardır'' derim. Birincisi para bir değiş tokuş aracıdır. Para verip yiyecek, giyecek, ev, bark, hatta sağlık satın alabilirsiniz. İkincisi ile gelecek korkusunu yenersiniz. ''Yaşlılığımda çaresiz, muhtaç, perişan kalmam çünkü kötü gün paramı bir kenara ayırdım dersiniz. Ama para ötesi para-üstü bir konu daha vardır bunu parayla satın alamazsınız. Bunun adı zevk ve keyiftir. Zevk almak, keyif duymak ancak KÜLTÜR ile mümkündür. Resimden zevk almak için sergiler bedava, müzik, kaset ve diskler üç otuz para. Ayrıca konserler de pahalı değil. Tiyatrolar hamburger fiyatına... Aşk ve sevgi zaten bedelsiz. Günesin batışından, denizin hışırtısından ya da bir satranç oyunundan zevk alabiliyorsanız güneşi kaç paraya batırabilirsiniz? Denizi hışırdatmanın fiyatı nedir? Kalenizle bedavaya şah çekebilirsiniz. Yaşlılığınız için biriktireceğiniz kötü gün parası kadar belki ondan da önemli olan bu zevkler ve mutluluklardır. Bunlara sahip olmak ancak kültürle mümkündür. Para kazanmaya emek verdiğiniz kadar kültür edinmeye de emek verin. Yaşlılar ölüme daha yakın derler. Ama ölüm nüfus kâğıdı sormuyor. Şimdiki tutkulu projem, bir ceviz ormanı yetiştirmek. Fidanları dikmeye başladım bile. Ceviz fidanı 8 yıl sonra ağaç olup ceviz verirmiş. Şimdi 76 yaşındayım. Yani 84 yaşımda ceviz kıracağım. Bu kez kendi cevizlerimi....
Kim üzebilir seni senden başka...?
Kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen...?
Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen...?
Kim yıkar, yıpratır seni sen izin vermezsen...?
Kim sever seni, sen kendini sevmezsen...?
Her şey sende başlar, sende biter...
Yeter ki yürekli ol,
Tükenme, tüketme, tükettirme içindeki yaşama sevgisini...
Hep hatırla:"Çaresizseniz, Çare SİZSİNİZ..." >
"İnandığımız şeyler yaptığımız şeylerden farklı olduğunda gerçek mutluluk mümkün değildir."
BEKLENTİSİZ SEVMEYİ DENEDİNİZ Mİ?
Hiç beklentisiz sevdiniz mi?
Yani "Bugün telefon etmedi" demeden, "Şu an nerede acaba?" diye kendi kendinizi yemeden
Hiç beklentisiz sevdiniz mi?
Yani "Bugün telefon etmedi" demeden, "Şu an nerede acaba?" diye kendi kendinizi yemeden, "Yaş günümü hatırlayacak mı
acaba?" diye bir beklenti içine girmeden...
Sevdiniz mi hiç?
Onun, size ait bir mal olmadığını kabul edip ,
onu özgür yaşamı ile sevmeyi denediniz mi?
Yanındaki erkek arkadaşına aldırmamayı öğrenip
ama aldırmıyormuş gibi yapmadan, gerçekten aldırmadan,
"Bitecekse biter, bunu ben değiştiremem, beni sevmeyi
bırakmasını değiştiremeyeceğim gibi" diye düşünüp.
Onu yersiz kıskançlıklara boğmaktan ve
kendinizi yıpratmaktan vazgeçebildiniz mi hiç?
Hiç beklemeden çalan bir kapıda,
onu karşınız da görmek ne güzeldir bilir misiniz?
Beklemediğiniz bir anda hediye almak en sevdiğinizden...
Ve beklemeden gelen bir "seni seviyorum" mesajının
tadına varabildiniz mi hiç?
Siz istediğiniz için değil, o istiyor diye yapıldı mı tüm bunlar?
Ve beklentisiz sevmenin tadına bakabildiniz mi hiç?
"Bugün beni hatırlamadı" yerine "Hiç beklemiyordum,
senin geleceğini" diyebilmek ne güzeldir oysa...
Onu boğmadan, kendinizi boğmadan sevebilmek
ne güzeldir... Sahiplenme duygusundan uzak,
sevmenin, sevilmenin tadına varabildiniz mi hiç?
Yapılmamış davranışlar, söylenmemiş sevgi sözcükleri ile
kendi kendinizi aşk çıkmazında kaybedeceğinize,
Hiç beklenmeyen bir demet çiçekle mutlu oldunuz mu?
Beklentisiz sevin...
Ben, beklentisiz seviyorum...
"Niye aranmadım" diye düşünüp kendini kendinizi
yiyeceğinize, hiç beklenmedik bir "Seni özledim"
mesajı ile aşkı yakalayın..
Beklentisiz sevin...
Ben, beklentisiz seviyorum...
O, sizin sevgiliniz oldu için değil.
Ona tapulu malınız gibi, çantanız, arabanız gibi
davranma hakkınız olduğunu düşünmeden.
Onu sevdiğiniz, onun da sizi sevdiği için sevin...
Sevgiye karışan "beklenti" denen illeti
hemen silin aşkın ak sayfalarından...
Göreceksiniz ki, o zaman aşk, başka bir güzel...
Göreceksiniz ki, o zaman sevgili, daha bir romantik...
Göreceksiniz ki, o zaman sevmek ve sevilmenin
damaklarda bıraktığı tat, yıllanmış şarap gibi, beklenti
zehrine karışmadan bir başka döndürüyor insanın başını..
Ben, beklentisiz seviyorum...
Onun nerede olduğunu merak etmiyorum...
"Beni bugün neden aramadı" diye
geçirmiyorum içimden, aramadığı zamanlarda...
Geleceğe dair hayallerim de yok zaten...
Ben, sevgiyi yaşıyorum...
Onun yanımda olduğu anlar o kadar değerli,
o kadar kıymetli ki... Gerçekleşmemiş ve
gerçekleşmeyecek beklentilerle mahvetmiyoruz o anları...
Beklentisiz seviyoruz...
Sevdiğimiz için seviyoruz...
Hayalsiz, geleceksiz, beklentisiz... Anlık seviyoruz...
Deneyin... Beklentisiz, sevmeyi deneyin bir gün...
Beklentilerle boğduğunuz aşklarınıza acıyacaksınız...
"Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenince öbürleride yanlış gider."
BİR PAPATYA TARLASI DÜŞÜN
İlkbahar ayı.. Ve sen onun yanından geçen yolda yürüyorsun ve o papatya tarlasında bir papatya dikkatini çeker.. Binlercesinden birisidir ama sen onun yanına gidersin..Onda seni çeken bir şeyler vardır.. O papatyayı olduğu yerden koparırsın.. Sadece senin olsun istersin..Sadece senin.. Öleceğini düşünmeden ve gidersin o tarladan.. İçindeki şiddetin durduramadığı bir bencillik ama bir o kadar güzel ve hapsedici.
İşte bu TUTKU...
Yine o tarlanın kenarındaki yolda yürüyorsundur.. Yine milyonlarcası arasında bir tanesi seni çeker.. Yaklaşırsın yanına.. Yanına gidersin o papatyanın.. Gözlerin başkasını görmez olur o an. Onun için her şeyi yapmak istersin.. Dokunmak istersin.. Dokunamazsın, orda onunla ölmek istersin. Ama birden hafif bir rüzgar eser ve... Bir başka güzel çiçek kokusu gelir burnuna.. Dayanamazsın onun kokusuna.. Unutturur her şeyi bir anda ve o kokunun geldiği yöne gidersin.. O papatya orda kalmıştır.. Yüreğinin bir kenarında.. Paylaşılmamıştır birçok şey.. Unutulmaz belki ama geri de dönülmez ona..
İşte bu AŞK...
Yine o yoldasın.. Papatya tarlasının yanından geçen.. Ve yine bir papatya ... Milyonlarcasının içinde seni çeker.. Gidersin yanına.. Orda kalakalırsın.. O hiç ölmesin diye her şeyi yaparsın.. Tüm gücünle onunla olmak istersin.. Oradan seni koparacak hiç bir güç olmadığına inanırsın.. Ve orda onunla ölene kadar birlikte kalırsın...
İşte bu da SEVGİ...
"İyi yapılmış, iyi söylenmişten daha iyidir."
BİR SEVGİ EYLEMİYLE HARCANMAMIŞ BİR GÜN
Bir Sevgi Eylemiyle Harcanmamış Bir Gün
Kaybedilmiş Bir Gündür
Sevmek için o kadar fırsatımız olmasına karşın dünyada o kadar az sevgi vardır ki. İnsanlar yalnız ağlamakta, yalnız ölmekteler. Çocuklara kötü muamele edilmekte, yaşlılar son günlerini sevecenlik ve sevgiden uzak geçirmektedirler. Sevgi gösterisine bu kadar çok ihtiyaç olan bir dünyada, yaşamımızdaki insanlara sadece sıcak bir kucaklama ya da uzatılan bir elden daha karmaşık olmayan bir hareketle yardım edecek büyük bir gücümüz olduğunu anlamak çok önemlidir. Avila'lı Teresa şöyle yalvarmaktadır: "Pek çok sevgi eylemine alıştırın kendinizi, çünkü bunlar ruhu tutuşturur ve eritir."
Dünyayı daha iyi, daha sevgi dolu bir yer yapmak için neler yaptığımızı düşünmek için en uygun zaman günün sonudur. Geceler boyunca aklımıza hiçbir şey gelmiyorsa, dünyayı daha iyiye doğru nasıl değiştirebileceğimizi düşünmek için de uygun bir zamandır bu. Öyle çok büyük boyutlu şeyler yapmamıza da gerek yoktur; var olan basit şeyler üzerinde bir şeyler yapmak da yeterlidir: Etmediğimiz bir telefon, yazmayı ertelediğimiz o not, takdir etmediğimiz o iyilik. İş sevgiyi vermeye gelince fırsatlar sonsuzdur ve bunu hepimiz yapabiliriz.
SEVGİ ANLAYIŞLA YAŞAR
Anlayış karşısındakinin görüşünü anlamaktır. Başkalarına kendine davranılmasını istediğin gibi davran kuralı, anlayışın bir örneğidir. Bu, kişisel ilişkilerimizi güçlendirmeye yarayan çok kuvvetli bir insan huyudur.
Anlayış, başkalarının görüşünü kabul etmemiz gerektiği demek değildir. Sadece onu anlamaya çalışmaya hazır olduğumuz demektir. Herkesin, bizimkilere uymayan, kendileri için geçerli olan kendi deneyimleri olduğunu kabul etmedikçe, bunu yapamayız. Herkesin dünyayı bizim gibi görmesini bekleyemeyiz. Gerçek anlayış, ancak kendi dışımıza çıkabildiğimiz ve nesnelerin öteki insanlara nasıl göründüğünü anlamaya çalıştığımız zaman gelecektir.
Pek çok kere ilk görüşte kolaylıkla umursanmayacak ve unutulacak insanlara rastlamışımdır. Ancak, onlar hakkında daha çok bilgi edinmek için zaman ayırdığımda, hemen hemen her zaman onların davranışlarını kabul edilebilir bulmuşumdur. Bu da bana olumsuz önyargılarımın çoğu zaman ne kadar yanlış olabileceğini öğretmiştir.
Anlayış bir huy haline dönünce, artık o anın tutkusunun esiri değilizdir ve sevme yeteneğimiz sınırsıza ulaşacaktır.
GÜÇLÜKLERİ SEVGİYLE YENMEK
Karşılaştığımız güçlükler eylem gerektirir. Sevgi eylemi çözüm getirir. Sevgimizin gücü, sorunlarla ve düş kırıklıklarıyla nasıl başa çıktığımızda kendini gösterir. Yaşamımızda her şey güzelce akıp giderken hoş ve olumlu olmak kolaydır. Ama yaşamın akışı değişip de geçici olarak bizi güçsüz bırakırsa, o zaman gerçek gücümüz ortaya çıkar.
Sevgi bize "Neden ben?" diyerek zaman kaybetmemeyi, onun yerine, "Şimdi ne yapmalı?" demeyi öğretir. Birinci soru gereksiz ve anlamsız bir çatışmaya götürür, ama ikincisi kendine acımanın ve anlamsız suçlamanın yükünü taşımayan bir eylemi akla getirir. Eğer sevgi varsa, güçlükler bozulan ilişkilerin nedeni değildir. Aslında bu durum bizim değişip ayakta kalmamızı sağlar.
LEO BUSCAGLIA
Sevgi için doğmak
(İnkılâp kitabevi )
"Dünyada tutkulu olmaksızın başarılmış hiçbir büyük şey yoktur."
ÇİFTÇİ
Hayatını aldıklarınla kazanırsın ama verdiklerinin üzerine bina edersin." (Winston Churchill)
Bir İngiliz karı koca, yanlarına oğullarını da alarak yaz tatillerini tabiatla iç içe geçirmek üzere İskoçya'nın uçsuz bucaksız kırlarına gitmişlerdi. Bu tatil günlerinin birinde genç adam köyün hemen yanıbaşındaki koruda tek başına dolaşmaya çıktı. Ağaçlar arasındaki su birikintisinin dayanılmaz çekiciliğine kapılarak oracıkta soyunup suya girdi. Başına geleceklerden habersizdi tabii... Delikanlı, vücudunu serin su birikintisinin keyfine bırakmıştı ki dayanılmaz bir sancıyla bir anda ne olduğunu şaşırdı. Delikanlının ayağına kramp girmişti. Her kramp bir öncekinden daha şiddetli geliyor ve onu acılar içinde kıvrandırıyordu. Genç adam birkaç dakika içinde kendini suyun üzerinde tutacak son gücünü de tüketti. Hayat mücadelesini kaybetmeye başladığını hissetmişti ki, dehşet ve panik içinde can havliyle bağırmaya, yardım çağırmaya başladı. Suyun yakınlarında bir yerde, tarlasında çalışmakta olan bir köylü çocuğu, canhıraş feryatları duyunca hemen işini bırakıp sesin geldiği tarafa doğru koştu. Suyun içinde çırpınmakta olan bir yabancı gören genç köylü hemen suya atlayarak delikanlıyı boğulmaktan kurtardı. Delikanlının babası, oğlunun mutlak bir ölümden kurtulmasına vesile olan genç köylüyle tanışıp teşekkür etmek için evine davet etti. Delikanlının babası sohbet sırasında cesur köylüye gelecekle ilgili planlarını sordu. "Babam gibi çiftçi olacağım maalesef" diye isteksizce cevap verdi genç adam. Baba şükran duygularıyla vefa borcunu ödemek için aradığı fırsatı bulduğunu düşündü. "Başka bir şey mi olmak isterdin yoksa?" diye sordu genç köylüye. "Evet" diye başını öne eğdi genç iskoç, "Hep doktor olmak isterdim. Ama bizler fakir insanlarız. Böyle pahalı bir eğitimi babam karşılayamaz..." "Üzülme... istediğin olacak..." dedi, ingiliz baba. "Tıp fakültesinde okuman için gerekli bütün masraflarını karşılayacağım!.." *** Hadisenin üzerinden uzun yıllar geçti. Tarihler Aralık 1943'ü gösterdiğinde Winston Churchill Kuzey Afrika'da hastalandı. Teşhis zatürreydi. Hem de çok şiddetli bir zatürre... Hemen, o günlerde penisilin adı verilen mucizevî ilacı keşfeden Sir Alexander Fleming'e haber gönderildi. Fleming, ingiltere'den Afrika'ya uçtu ve yeni ilacını hastası ingiltere Başbakanı'na tatbik etti. Penisilin keşfine kadar ölümcül bir hastalık olan zatürre, Churchill'i öldürmeyi başaramadı. İlaç hemen tesirini gösterdi. Penisilini keşfeden ve bu ilacı ile başbakanı bizzat tedavi eden Alexander Fleming, Churchill'in hayatını kurtardı. Hem de ikinci kez!? Yıllar önce Iskoçya'daki küçük gölde genç Churchill'i boğulmaktan kurtaran ve çiftçi olacakken baba Churchill'in maddi desteği sayesinde tıbbiyeyi okuyan genç iskoç, Doktor Alexander Fleming'ten başkası değildi.
"Yaşamda hedeflenecek iki şey vardır: birincisi istediğini elde etmek, ikincisi ondan hoşlanmaktır."
EVLİYA
Yaşlı adamın hastalığına çare bulunamayınca, kendisine evliya denilen birinin adresini vermişler. Söylenenlere göre en ağır hastalar o zatın duasıyla iyileşebiliyormuş. İhtiyar adam verilen adresi çaresizlik içinde cebine atıp doktorun yanından ayrıldığında, sokağın köşesinde simit satan 6 – 7 yaşlarındaki bir çocuğa rastladı. Çocuk son derece masum gözlerle kendisine bakıyor ve onu tanıyormuş gibi gülümsüyordu. Adam, o yaştaki çocukların tamamen günahsız olduğunu düşünerek yoluna devam ederken, aniden duruverdi. Simitçinin üzerindeki eski tişörtün üzerinde bir "E" harfi yazılıydı. Ve bu "E" mutlaka evliyanın "E" si olmalıydı... Aradığı evliyaya bu kadar çabuk ulaşmanın heyecanıyla yanına gidip bir simit aldıktan sonra; - "Doktorlar benim hasta olduğumu söylediler," dedi. "İyileşmem için bana dua eder misin?" Çocuk bu teklif karşısında şaşırmışa benziyordu. Kafasını olur der gibi sallarken; - "Bende sık sık hastalanıyorum," diye karşılık verdi. "Ama dedem, Allaha inananların ölünce yıldızlara uçtuklarını ve orada cenneti seyrettiklerini söylüyor. Bu yüzden korkmuyorum hastalıklardan." Adam içinin bir anda ferahladığını hissetti. Onun soğuktan moraran yanaklarına bir öpücük kondururken ; - "Deden çok doğru söylemiş," dedi. "Ama ben yine de yardım istiyorum senden." Çocuk, duasının kıymetini anlamış gibiydi. Karşı kaldırımdan geçmekte olan baloncuyu göstererek ; - "Size dua edeceğim" diye cevap verdi. "Ama eğer iyileşirseniz, bana 10 tane balon alacaksınız, tamam mı?" Bu sefer adam başını salladı. Fakat çocuk bu kadar büyük bir hazineyi istemekle haksızlık yaptığına hükmetmişti. Mahcubiyetten kızaran yanaklarını elleriyle örtmeye çalışırken ; - "Uçan balon almanıza gerek yok," diye devam etti. "Normalinden 10 tane istemiştim. " Adam elini uzatarak çocukla tokalaştı. Anlaşma nihayet yapılmış, ayrıntılara geçilmişti. Buna göre hastalıktan kurtulması halinde 6 ay sonraki ramazan bayramında çocukla buluşacak ve her hangi bir sebeple gelemediği takdirde, önceden hazırlanan balonların ona ulaşmasını veya postalanmasını sağlayacaktı. Adam küçük çocuğun adını ve adresini bir kâğıda yazdıktan sonra, başını okşayarak onunla vedalaştı. Aradan soğuk bir kış geçip ramazana ulaşıldığında, adamın hastalığından eser bile kalmamıştı. Hayata tekrar dönmenin sevinciyle en güzel balonlardan bir paket hazırladı ve bayramın ilk gününü iple çekerek randevu yerine gitti. Küçüklerin cıvıl cıvıl kaynaştığı bayram yerindeki diğer simitçiler, çocuğu tanımıyordu. Adam onu biraz ilerdeki bakkala sorduğunda, dükkân sahibi ; - "Ciğerleri hastaydı yavrucağın," dedi. "Geçen hafta aniden ölüverdi." Adam bir anda beyninden vurulmuşa döndü. Ve koşar adımlarla orayı terkederken, önüne çıkan ilk baloncuya bir tomar para uzatıp; - "Şu uçan balonlardan 10 tane istiyorum," dedi. "Çabuk ol, gecikmeden ulaşmalı yerine." Adam, satıcının aceleyle uzattığı balonların iplerini birbirine düğümledikten sonra, onları besmeleyle gökyüzüne bıraktı. Bayram yerindeki herkes gibi baloncu da şaşkındı. Sonunda dayanamayıp ; - "Ne yaptığınızı anlayamadım." dedi. "Neden bıraktınız onları öyle?" Adam, nazlı nazlı yükselmekte olan balonları buğulu gözlerle takip ederken ; - "Onları bekleyen küçücük bir dostum var," diye mırıldandı. "Hemde evliya gibi bir dost. Balonları adresine postaladım sadece."
Cüneyd SUAVİ
"Yapabileceğimiz şeyleri yapmaya başlarsak, kendimizi hayretler içinde bırakacak sonuçlar alırız."
İYİMSERLİK ANDI
Aklımın dinginliğini hiçbir şeyin bozmasına izin vermeyecek kadar güçlü olmaya, karşılaştığım herkesle sağlık, mutluluk ve başarıdan söz etmeye, tüm arkadaşlarımın, kendilerini değerli hissetmelerini sağlamaya, her şeyin aydınlık yüzüne bakmaya ve iyimserliğimin gerçeğe dönüşmesine çabalamaya, yalnız en iyiyi düşünmeye, yalnız en iyi için çalışmaya ve en iyiyi beklemeye, başkalarının başarısından kendiminki kadar coşku duymaya, geçmişin yanlışlarını unutmaya ve gelecekte daha büyük başarılara ulaşmak için var gücümle çalışmaya, her zaman neşeli bir yüz ifadesine sahip olup, selamladığım her canlı varlığa gülümsemeye, kendimi geliştirmeye başkalarını eleştirmeye zaman bırakmayacak kadar çok zaman vermeye, kaygılanmayacak kadar yüreğim geniş, kızgınlığa kapılmayacak kadar yüce, bozguna uğramayacak kadar güçlü ve üzüntüye kapılmayacak kadar mutlu olmaya kendi kendime söz veriyorum.
"Büyük insanların ulaştığı ve koruduğu yükseklik, ani bir sıçrayışla erişilmiş değildir. Onlar diğerleri uyurken geceleri azimle yukarıya tırmanmaya çalışıyorlardı."
KENDİ İLHAM KAYNAĞINIZ OLMAK İÇİN
Başarının asıl sırrı coşkudur. Evet, burada, heyecanı da aşan coşkudan söz ediyorum ben. Çünkü coşkulu olduklarından başarı destanları yazabilirler.
Coşkuluysanız her engeli aşabilirsiniz. Coşku, gözünüzdeki ışıltı, yürüyüşünüzdeki salınım, elinizin kavrayışı, arzunuzun karşı konulmaz yükselişi ve yeni düşünceler üretme enerjinidir.
Coşkulu kişiler büyük savaşçılardır. Azimlidir ve sarsılmaz değerleri vardır. Tüm gelişmelerin temelinde coşku yatar. Coşku olduğunda başarı muhakkak gelir. Coşkunun yokluğunda ise ancak mazeret vardır.
WALTER CHRYSLER
"Çalışmak bizi şu üç beladan kurtarır; can sıkıntısı, kötü alışkanlıklar ve yoksulluk."
MELEK ANNEM
Bir zamanlar dünyaya gelmeye hazırlanan bir bebek varmış. Bir gün Tanrı'ya sormuş:
-Tanrım, beni yarın dünyaya göndereceğini
söylediler, fakat ben o kadar küçük ve
güçsüzüm ki, orada nasıl yaşayacağım?
-Tüm meleklerin arasından senin için bir
tanesini seçtim.
O seni bekliyor olacak ve seni koruyacak.
Meleğin sana hergün
şarkı söyleyecek ve gülümseyecek.
Böylece sen onun sevgisini
hissedecek ve mutlu olacaksın.
-Pekiiiii... İnsanlar bana birşeyler
söylediklerinde, dillerini bilmeden
söylenenleri nasıl anlayacağım?
-Meleğin sana dünyada duyabileceğin en
güzel ve tatlı sözcükleri söyleyecek, sana
konuşmayı dikkatle ve sevgiyle öğretecek.
-Peki Tanrım, ben seninle konuşmak
istersem ne yapacağım?
-Meleğin sana ellerini açarak
bana dua etmeyi de öğretecek.
-Dünyada kötü adamlar olduğunu duydum,
beni kim koruyacak?
-Meleğin seni kendi hayatı pahasına
dahi olsa daima koruyacak.
-Fakat ben, seni bir daha
göremeyeceğim için çok üzgünüm.
-Meleğin sana sürekli benden söz edecek
ve bana gelmenin yollarını sana öğretecek.
O sırada Cennette bir sessizlik olur
ve dünyanın sesleri cennete kadar ulaşır.
Bebek gitmek üzere olduğunu anlar
ve son bir soru sorar:
-Tanrım eğer şimdi gitmek üzereysem lütfen
çabuk söyle, benim meleğimin adı ne?
-Meleğinin adının önemi yok yavrum,
sen onu ANNE diye çağıracaksın...
"Dehanın %81´i ilham %99´u terdir."
ÖĞRENDİM
Hayatımda ilk önce SEVMEYİ öğrendim çünkü sevdikçe kendimi hissettiğimi öğrendim.
AFFETMENİN ne olduğunu anladım ve affetmenin aslında yeni insanlar
kazandırdığını gördüm.
Bir gün geçmişime baktığımda PİŞMANLIĞIMDAN üzülmediğimi gördüm, bunları
ben yaşadım çünkü..
Birisini HATIRLAMANIN aslında ufak bir telefon görüşmesi kadar basit
olduğunu biliyorum artık.
Aslında BANA DEĞER VEREN İNSANLARIN çok yakınımda olduğunu fakat
gözlerimin hep uzaklarda olduğunu anladım. Birisini kırdıktan sonra ÖZÜR
DİLEMENİN aslında beni ben yaptığını anladım.
SEN BENİM İÇİN ÖNEMLİSİN kelimesinin verebilecek en büyük hediye olduğunu
buldum.
Bir yerden sonra KELİMELERİN mana ifade etmediğini biliyorum.
Sahilde yürür ve düşünürken birinin de beni DÜŞÜNDÜĞÜ duygusu beni
sevindiriyor.
MUTLU OLMANIN aslında bir köpeğin güzel bir anını yakalamak kadar basit
olduğunu anladım. KAÇIRDIĞIM FIRSATLARIN aslında bana yeni fırsatlar
yarattığını gördüm.
Yıldızların benim için parladığını görmeyen gözlerim, gün geldi HAYATIMDAN
KAYAN YILDIZLARIN gömüldüğü maziyi unutması gerektiğini anladım.
GÖZLERİN kelimelerden daha önemli olduğunu ve yalan söyleyemediklerini
biliyorum.
Hayatımda YANIMDA GÖRMEK istediklerimi yanımda göreceğim, çünkü onların
bana değer verdiklerini biliyorum.
TELEFONUN 160 karakterine üzüntünün, mutluluğun, yıkıntının sığdığını gördüm.
YAŞAMIN YAŞAMAYA DEĞER OLDUĞUNU VE İSTERSEM MUTLU OLACAĞIMI ÖĞRENDİM..
"Suyun gücü yavaştır. Ama zamanla, her seferinde ufak bir parça olmak üzere, toprağı ve kayaları aşındırarak derin vadiler meydana getirir."
ÖLÜMLE BURUN BURUNA
Bir gün Napolyon düşman askerlerinden kaçarken, bir bakkal dükkânına girmiş. Bakkala hemen kendisini saklamasını emretmiş. Bakkal da Napolyon'u müsait bir yere saklayıp, biraz sonra gelen düşmanları da 'Az evvel biri koşarak şu tarafa kaçtı.' diye savuşturmuş. Nihayet biraz sonra Napolyon'un muhafızları yetişmişler. Bakkal ömründe bir daha karşılaşamayacağı Napolyon'a sormuş: 'Efendim, af buyurun ama merak ettim, ölümle bu denli burun buruna gelmek nasıl bir duygu?' Napolyon birden öfkelenmiş. 'Sen kim oluyorsun da benimle böyle dalga geçercesine konuşabiliyorsun?' diye bağırmış. Hemen askerlerine, adamcağızı kurşuna dizmelerini emretmiş. Askerler bakkalın gözünü bağlayıp, karşısına dizilmişler. Mermiler namlulara sürülmüş, artık 'ateş' emri verilecek... Adamcağız içinden 'Ah, ne yaptın sen? Şimdi ölüp gideceksin' diye düşünürken, arkadan bir çift el uzanmış, gözündeki bağı açmış. Karşısında Napolyon varmış. Tek cümleyle cevaplamış Napolyon: 'İşte böyle bir duygu!'
"Okyanusu suya bakarak aşamazsınız."
SEVİYORUM TANRIM
İnsanlara; "Seni seviyorum" demek için, ölümü beklemenize gerek yok, şimdi, hemen şimdi başlayabilirsiniz...
Başlayın ki, hayatınız güzelleşsin, zenginleşsin...
İnanç Tarihi dersimin öğrencilerinden biriydi Tommy. Uzun saçlı, değişik bir gençti. Sınıfta benimle en çok tartışan öğrenci oydu. Tanrı'ya kayıtsız şartsız inanmayı kabullenmiyordu. Mezun olurken bana imalı, imalı; -"Günün birinde Tanrı'yı bulacağıma inanıyor musun hocam? " dedi. -"Hayır" dedim, yavaşça. -"Yaaa" dedi. "Oysa senin, bu derste Tanrı'yı pazarladığını sanıyordum hocam..." Kapıdan çıkıp gitmek üzereyken arkasından bağırdım: -"Tanrı'yı bulabileceğini düşünmüyorum. Ama o seni mutlak bulacak bir gün, eminim." Tommy, omuzunu silkip yürüdü... Mezuniyetten sonra izini kaybetmiştim ki, acı haberi kendisi getirdi bana... Ölümcül kansere yakalanmıştı. Odama girdiğinde; zayıflamış, çökmüştü... Kemoterapi, o uzun saçlarını dökmüştü... Ama gözleri hâlâ pırıl pırıldı... -"Birkaç haftalık ömrüm kalmış hocam" dedi. -"Sana bir şey sorabilir miyim?" dedim. -"Tabii" dedi, "Ne öğrenmek istiyorsun?" -"Sadece 24 yaşında olmak ve ölmekte olduğunu bilmek nasıl bir şey?" -"Daha kötüsü olabilirdi... 50 yaşında olmak, kafayı çekmek, kadınlarla beraber olmak ve müthiş paralar kazanmayı, yaşamak, sanmak gibi..." Sonra niye geldiğini anlattı... "Okulun son günü sana Tanrı'yı bulup bulamayacağımı sormuş; "hayır" yanıtını alınca şaşırmıştım. Sonra, "ama o seni bulur" dedin... İşte bunu çok düşündüm. Doktorlar ciğerimden parça alıp kötü huylu olduğunu söylediklerinde; Tanrı'yı aramayı ciddiye aldım birden... Habis ur, diğer hayati organlarıma yayılmaya başlayınca, sabahlara kadar dualar etmeye başladım... Hiç birşey olmadı. Bir sabah uyandığımda; ilahi bir mesaj alma yolundaki umutsuz çabalarımdan vazgeçiverdim aniden. Ömrümün geri kalan vaktini; Tanrı, ölümden sonra hayat falan gibi şeylerle geçirmeyecektim. Daha önemli şeyler yapma kararı aldım. O zaman gene seni düşündüm... "En büyük mutsuzluk, sevgisiz bir hayat sürmektir, bundan daha kötüsü de bu dünyadan, sevdiklerine "Seni seviyorum" diyemeden gitmektir" demiştin... Son günlerimi bu eksiği gidermekle harcayacaktım işte... En zorundan başladım... Babamdan..." Oğlu yanına geldiğinde; babası, gazete okuyormuş. -"Baba, seninle konuşmam lazım" demiş Tommy. -"Peki, konuş oğlum" -"Yani, çok önemli bir şey..." Babası, gazeteyi 10 santim indirmiş o zaman aşağı; - "Neymiş o bakalım?" -"Baba, seni seviyorum. Bunu bilmeni istedim." Tommy, gülümsedi, arkasını anlatırken... Babasının elinden yere düşmüş gazete... Hayatında hiç yapmadığı iki şeyi yapmış. Tommy'ye sarılmış ve ağlamış... Sabaha kadar konuşmuşlar. Babası, ertesi sabah işe gitmek zorunda olduğu halde... "Annem ve kardeşimle daha kolay oldu" diye devam etti Tommy... "Onlar da bana sarılıp ağladılar. Yıllardır bana söylemedikleri, söyleyemedikleri şeyleri anlattılar. Bütün bunları yapmak için bu kadar geç kalmış olmama üzüldüm sadece... Ölümün gölgesi üzerime düşünce; kalbimi açıyordum, bana, aslında çok daha yakın olması gereken insanlara..." Nefes aldı Tommy..." Bir gün baktım, Tanrı, orada... Hemen yanıbaşımda duruyor... Ona yalvardığım zaman, bana gelmemişti. Onun kendi programı vardı, kendi bildiği gibi yapıyordu. Gerçek olan şu ki, haklıydın... Ben, onu aramaktan vazgeçtiğim halde, gelip, beni bulmuştu." - "Tommy" dedim. "Sandığından çok önemli şeyler söylüyorsun, tüm insanlığa... Sen, Tanrı'yı bulmanın en emin yolunu anlatıyorsun. Onu, sadece kendine ayırmak, sadece ihtiyaç duyunca aramak işe yaramaz... Ama hayatını sevgiye açarsan o, gelir seni bulur. Bunu anlatıyorsun farkında mısın?" Devam ettim; "Tommy, bana bir iyilik yapar mısın, bunları gelip sınıfımda da anlatabilir misin?" Bir gün tespit ettik. Ama Tommy gelemedi o gün... Ölümle hayatı sona ermemişti tabii... Şekil değiştirmiş, büyük bir adım atmıştı sadece... İnanmaktan, görmeye geçmişti... Ölümünden önce son bir defa konuşmuştuk. -"Söz verdiğim derse gelemeyeceğim, halsiz ve bitkinim hocam" demişti.. -"Anlıyorum Tommy !" -"Benim yerime onlara sen anlatır mısın hocam, sen anlatır mısın? Herkese, bütün dünyaya, benim için anlatır mısın?" -"Anlatırım Tommy" dedim. "Anlatırım, merak etme!"
İnsanlara; "Seni seviyorum" demek için, ölümü beklemenize gerek yok, şimdi, hemen şimdi başlayabilirsiniz...
Başlayın ki, hayatınız güzelleşsin, zenginleşsin..
Hem, şimdi başlamazsanız, belki de hiç söyleme şansınız olmayabilir...
Dostları ilə paylaş: |