Trakya Üniversitesi Keşan Yusuf Çapraz Uygulamalı Bilimler Y. O. Bilgisayar Teknolojileri Bölümü genel iŞletme ders Takvimi



Yüklə 333,94 Kb.
səhifə2/6
tarix25.10.2017
ölçüsü333,94 Kb.
#12550
1   2   3   4   5   6

Yönetim Fonksiyonları


Yönetimin 5 temel fonksiyonu vardır:

  • Planlama

  • Organizasyon (örgütleme)

  • Koordinasyon (Eşgüdüm)

  • Yürütme (Yöneltme)

  • Denetim

2.1.2. ÜRETİM FONKSİYONU

İşletmelerde üretim fonksiyonu işletmenin rekabet avantajı sağlaması açısından hayati önem taşıyan bir fonksiyondur. Çünkü işletme tüketici istek ve ihtiyaçlarını üretim fonksiyonu ile karşılamaktadır. İşletmelerin amaçlarına ulaşabilmesi ve etkin çalışabilmesi üretim fonksiyonunun verimli çalışmasına bağlıdır. Üretim yönetiminin temel amaçlarını şöyle sıralamak mümkündür (Tekin, 1996); • Tüketici taleplerini karşılayacak mal ve hizmetleri istenilen fiyat, zaman ve miktara uygun olarak üretmeye çalışmak • Mal ve hizmetleri en düşük maliyetle üretmeye çalışmak • Mal ve hizmetlerin kalitesinin tatmin edici düzeyde olmasını sağlamak



2.1.2.1. Üretim Yönetimi

Üretim, mal ve hizmetlerin yaratılma süreci, üretim yönetimi ise girdileri çıktılara dönüştürerek mal ve hizmetlerin yaratılması için yapılan faaliyetler dizisi olarak tanımlanabilir (Heizer and Render, 2004). Tanımdan da anlaşılacağı gibi üretim sisteminde dönüşüm süreci sonucunda mal ya da hizmet yaratılmaktadır. Başka bir deyişle üretim sisteminin çıktısı otomobil, buzdolabı gibi mallar olabileceği gibi tedavi edilmiş bir hasta ya da açlığı giderilmiş bir kişi de olabilir. Üretim sistemine girdi olarak çeşitli üretim faktörleri girerek bir dönüşüm sürecinden geçmektedir. Bu dönüşüm süreci sonucu üretim sisteminin çıktısı meydana gelmektedir. Dönüşüm süreci sonunda elde edilen bilgiler sürecin kontrolü ve iyileştirilmesinde geri besleme sağlamaktadır.



2.1.2.2. Üretim Sistemleri

Üretim sistemlerini, dönüşüm süreçlerinin özellikleri itibariyle üç temel grupta toplamak mümkündür (Üreten, 2004);

• Sürekli üretim sistemi, • Kesikli üretim sistemi, • Proje tipi üretim

2.1.2.2.1.Sürekli Üretim Sistemi : Makine ve tesislerin yalnız belirli bir veya birkaç mamule tahsis edildiği ve belli bir ürün üzerindeki işlemlerin birbiri ardı sıra yerine getirildiği sistemlerdir. Ürünün standardize edilmiş olması nedeniyle hep aynı işlemlerin sırayla yerine getirilmesi söz konusudur. Üretilen mamule olan talep düzeyi, dolayısıyla üretim miktarları çok yüksektir. Sürekli tip üretim sistemleri kütle ve akış tipi olmak üzere iki alt gruba ayrılabilir. Kütle (montaj) üretiminde bir ya da çok kısıtlı sayıda mamulden çok büyük miktarlarda ve uzun süre üretim yapılmaktadır. Beyaz eşya gibi. Akış üretiminde ise makine ve tesisler sadece bir çeşit mamulü üretecek şekilde tasarlanmış ve yerleştirilmiştir. Şeker, çimento ve tekstil gibi

2.1.2.2.2. Kesikli Üretim Sistemi : Bu tip üretim sisteminde farklı ürünlerden az miktarlarda üretim söz konusudur. Sipariş üzerine üretime benzemektedir. Farklı ürünlerin üretimi genel amaçlı makineler üzerinde bazı ayarlamalar ve takım değişiklikleri yapılarak gerçekleştirilir. Aynı fonksiyonel özelliğe sahip makine ve tezgahların aynı bölümlerde toplandığı bir yerleşim düzeni görülür. Üretim sürecinde her bir siparişin farklı üretim rotası vardır. Kesikli üretim sistemi, atölye tipi üretim ve parti üretim olmak üzere iki alt gruba ayrılabilir. Atölye tipi üretimde, tüketicinin zaman, tasarım, miktar ve kalite bakımından özel olarak belirlediği bir mamul üretilir. Parti üretim sistemi, özel bir siparişi veya sürekli bir talebi karşılamak için belli bir mamul grubunun belli miktarlarda üretilmesidir.

2.1.2.2.3.Proje Tipi Üretim : Özel projelerin üretiminde uygulanır. Bu üretim sistemi, bir tek büyük ölçekli üretimi gerçekleştirecek şekilde tasarlanmıştır. İşlerin hacmi geniştir. Üzerinde çalışılan proje tamamlandığında üretim sona erer ve başka bir projeye başlanır. Gemi yapımı, uzay taşıtları, uçak projeleri, köprü ve baraj yapımı, ar-ge çalışmaları proje tipi üretime örnek verilebilir.

2.1.2.3. Üretim Stratejilerinin Geliştirilmesi

İşletme amaçlarının gerçekleştirilmesi için üretim kaynaklarının uzun dönemde nasıl kullanılacağına ilişkin üretim stratejilerinin geliştirmesi gereklidir. İşletmelerin aşağıdaki konularda üretim stratejilerini belirlemesi gereklidir; Mal ve Hizmet Tasarımı: Mal ve hizmet tasarımı üretim sürecinin temel yapısını belirleyecektir. Maliyet, kalite, kaynak dağıtımı gibi kararlar tasarım kararına bağlı olarak belirlenir. Mal ve hizmet tasarımında siparişe göre ve standart tasarım olmak üzere iki temel seçenek vardır. Kalite: Tüketicinin kalite beklentileri belirlenmeli ve bu beklentileri gerçekleştirmek için kalite politikaları ve prosedürleri oluşturulmalıdır. Süreç ve Kapasite Kararları: Üretim sistemlerinde temel olarak ürüne yönelik ve sürece yönelik olmak üzere iki temel süreç yapısı vardır. Ürüne yönelik süreçlerde standart ürünler yüksek miktarlarda üretilir. Sürece yönelik sistemler ise ürün çeşitliliğinin fazla, üretim miktarının düşük olduğu üretim süreçleridir. Kapasite kararları işletme stratejilerinin başarısını doğrudan etkileyen kararlardır.

Kapasite kararlarını aşağıdaki unsurlar etkiler (Sheikh, 2003):

• Gelecekteki muhtemel talep miktarı

• Kapasite geliştirme maliyeti

• Teknolojik değişimlerin hızı ve maliyeti

• Rekabet durumu

Diğer taraftan kapasite ile kuruluş yeri arasında da önemli bir ilişki vardır.



Kuruluş Yeri Seçimi: Kuruluş yeri seçimi uzun dönemli ve işletmenin rekabet gücünü etkileyen stratejik bir yatırım kararıdır. Yer değiştirmenin yüksek maliyetli olması nedeniyle bir kez kuruluş yeri kararı verildikten ve tesisler kurulup çalışmaya başladıktan sonra yöneticiler genellikle bu kararların sonuçlarıyla uzun süre bir arada yaşamak zorundadır.

Tesis Yerleştirme: Tesis yerleştirme kararları, süreç içerisindeki malzeme akışı, verimlilik, işgücü seviyesi, stok ihtiyacı gibi unsurları etkilemektedir.

İş Tasarımı: İş gücü üretim sürecinin önemli bir parçasıdır. İş gücünün verimliliği sürecin verimliliğini dolayısıyla işletme stratejisinin başarısını etkiler. Bu nedenle iş gücünün verimliliğini ve motivasyonunu artıracak kararların alınması gereklidir.

Tedarik Zinciri Yönetimi: Verimli bir üretim için malzeme yönetimi hayati bir önem taşır. Bu anlamda etkili bir satın alma sistemi kurabilmek için tedarik zincirinin yönetimi sağlanmalıdır.

Stok Yönetimi: İşletmelerin rekabetçi stratejilerini sürdürebilmesi açısından stok yönetimi önemlidir. Stok kararları, tüketici memnuniyeti, tedarikçiler, üretim programlaması, iş gücü gibi unsurlar göz önüne alınarak optimize edilmeye çalışılır.

Üretim Programlama: Üretim sürecinin verimli ve etkili çalışabilmesi için doğru bir üretim programlamasının yapılması gerekir. Ayrıca iş gücü, malzeme, araç gereç gibi kaynaklar bu programı destekleyecek şekilde tahsis edilmelidir.

Bakım Kararları: Üretim sisteminin kesintisiz işleyebilmesi için bakım faaliyetlerinin zamanında ve doğru yapılması gereklidir.



2.1.3. FİNANSMAN FONKSİYONU

Finansman fonksiyonu, işletmenin temel fonksiyonlarından biridir. Çünkü işletmeler faaliyetlerini gerçekleştirebilmek için nakit veya fon gibi bir takım finansal araçlara ihtiyaç duyarlar. İşletmenin faaliyetlerini sürdürebilmesi ve dolayısıyla amaçlarına ulaşabilmesi için söz konusu finansal araçların sağlanması finansman fonksiyonunun temel işlevidir. Finansman fonksiyonu yerine getirilirken, bir yandan işletmenin ihtiyaç duyduğu fonlar en uygun kaynaklardan en uygun zamanda karşılanabilmeli, diğer yandan işletmenin elde ettiği bu fonlar en etkin veya en karlı biçimde değerlendirilebilmelidir. Buna göre finansman fonksiyonunun kapsamını nakit ihtiyacının karşılanması ve bu nakitlerin en uygun bir şekilde kullanılması oluşturmaktadır. Bu anlamda finansman fonksiyonu, işletmenin ihtiyaç duyduğu fonların en uygun koşullarda sağlanması ve bu fonların en etkin bir biçimde kullanılması ile ilgili faaliyetler olarak tanımlanabilir (Şimşek, 2002).



2.1.3.1. Finansal Fon Tanımı

Finans kaynaklarından temin edilen fonların üç anlamı vardır. Bunlar sırasıyla (Aktepe, 2004):

1- Dar anlamda fon, nakit varlıklarını temsil eder.

2- İkinci anlamıyla fon, işletmelerin kısa süreli faaliyetlerinde kullanmak amacıyla ellerinde bulundurdukları varlıkları ifade eder. Bu varlıkların toplamına işletme sermayesi adı da verilir. Bu anlamıyla fon, işletmelerin para ve bir yıldan kısa sürede paraya çevrilebilir varlıklarından oluşur. Bunlar, kasa ve bankada bulundurulan para, stoklar, kısa vadeli alacaklar ve alacak senetleri, spekülasyon amacıyla elde bulundurulan hisse senetleri- tahvil gibi menkul değerler türündeki varlıklardır.

3- En geniş anlamıyla fon, işletmelerin faaliyetleri için tahsis ettiği tüm varlıklardan oluşur. Bunlar işletmedeki varlıkların tümünü kapsar ve işletme bilançosunun aktif tarafıyla temsil edilir.

2.1.4. PAZARLAMA FONKSİYONU

İşletmeler var olabilmek için tüketicilerinin istek ve ihtiyaçlarını karşılamak zorundadırlar. Söz konusu istek ve ihtiyaçlar tüketicinin istediği yerde, istediği miktarda ve fiyatta hazır olmalıdır. Aksi takdirde tüketici tatmini sağlanamayacaktır. İşletmelerde pazarlama fonksiyonu üretici ile tüketici arasında köprü görevi görerek tüketici tatmininin sağlanmasına yönelik faaliyetler içermektedir. Bu nedenle, günümüzün yoğun rekabet ortamında pazarlama faaliyetleri hayati bir öneme sahiptir. Pazarlama, işletme amaçlarına ulaşmayı sağlayacak mübadeleleri gerçekleştirmek üzere, ihtiyaç karşılayacak malların, hizmetlerin ve fikirlerin geliştirilmesi, fiyatlandırılması, tutundurulması ve dağıtımına ilişkin planlama ve uygulama süreci olarak tanımlanmaktadır (Mucuk,1998). Tanımdan pazarlama faaliyetlerinin sadece üretimden tüketiciye kadar bir süreçte olmayıp, üretim öncesinden tasarım aşamasından başlayıp satış sonrasına kadar devam eden bir süreç olduğu görülmektedir.



2.1.4.1.Pazarlamanın Kapsamı

Pazarlama kavramı, dar anlamda pazarlama faaliyetlerinin mal ve hizmetlerin üreticisinden tüketiciye ulaştırılmasını temin eden dağıtım yönünü ifade ederken geniş anlamda pazarlama kavramı ise tüketici ve toplumun tepki, istek ve arzularını ve ihtiyaçlarını takip ve tespit ederek yatırım ve üretim faaliyetlerinin yönlendirilmesi olayını ifade eder. Sonuç olarak pazarlama faaliyetleri hem toplum için hem de işletmeler için önem taşımaktadır. Toplum, pazarlama faaliyetleri sayesinde ihtiyaç duyduğu malı istediği yer, zaman ve fiyatta temin edebilmekte, işletmeler ise yatırım ve üretimlerini yaparken neyi, ne zaman, nerede ve kaça üretebileceklerini ve bunun için ne kadar yatırım yapacaklarını kolayca öğrenebilmektedirler (Ertürk, 2000) Fayda, tüketicilerin istek ve ihtiyaçlarını tatmin eden mal ve hizmetler olarak tanımlanabilir. Pazarlama fonksiyonunun yarattığı üç temel fayda vardır. Bu faydalar, zaman, yer ve mülkiyet faydası olarak gruplandırılabilir (Boone ve Kurts, 1999). Zaman faydası, tüketicilerin istediği mal ve hizmetin satın almak istedikleri zaman tüketiciye sunulduğunda yaratılan faydadır. Yer faydası, mal ve hizmetlerin tüketicilerin bulunduğu yere ulaştırılmasının sağladığı faydadır. Mülkiyet faydası, mal ve hizmetlerin üreticiden tüketicinin satın alması sonucu sağlanan faydadır.



2.1.4.2.Pazarlamanın Fonksiyonları

İşletmeler ürettikleri mal ve hizmetleri tüketicilere ulaştırmak için belirli bazı pazarlama fonksiyonlarına gereksinim duyarlar. Pazarlamanın belli başlı fonksiyonları aşağıdaki gibi belirtilebilir (Şimşek, 2002):



2.1.4.2.1. Değişim fonksiyonları :

Satınalma: İmalatçılar, toplatancılar ve perakendeciler tarafından yerine getirilir.

Satma: Talebin oluşturulması, alıcıların tesit edilmesi ile pazarlık ve mülkiyetin devrini ifade eder.

2.1.4.2.2. Fiziksel fonksiyonlar :

Taşıma: Üretim yerlerinden tüketim yerlerine geçişi ifade eder.

Depolama: Taşıma fonksiyonunu tamamlar.

2.1.4.2.3. Kolaylaştırıcı fonksiyonlar :

Finans: Bununla işletmenin rekabet şansını artırmak gayesiyle işlemler kolaylaştırıcı ve çeşitli masraflar için gerekli olan paranın sağlanması ve yönetimi ifade edilir.

Risk taşıma: Pazarlama faaliyetleri yürütülürken fiyat değişimleri, moda, bozulma, hırsızlık, borçluların ödeme güçlerini yitirmeleri v.b. riskler ortaya çıkabilir. Riskleri en aza indirmek için gerekli gayret gösterilmelidir.

Standartlaştırma ve dereceleme: Standartlara uymayan çalışma neticesinde ortaya çıkan mallar pazarlama faaliyetlerine konu olmadan yok edilir, böylece pazarlama maliyetleri düşer. • Pazar bilgisi: Pazarlama faaliyetlerinin en etkin bir şekilde yürütülebilmesi pazar hakkında tam bilgi sahibi olunmasına bağlıdır.



        1. Pazarlama Planlaması

Pazarlama faaliyetleri pazarlama planlaması ile başlar. Pazarlama planlamasında iki temel adım vardır. Bunlardan ilki Hedef Pazarın Belirlenmesi diğeri ise Pazarlama Karması’nın oluşturulmasıdır. Söz konusu pazarlama planı belli bir pazarlama çevresi göz önüne alınarak yapılmalıdır (Boone ve Kurts, 1999).

2.1.4.3.1. Hedef Pazarın Belirlemesi İşletme pazarda bulunan tüm tüketicilere cevap

veremeyeceğinden hangi pazar dilimine hitap edileceği belirlenip bu pazar dilimindeki tüketici istek ve ihtiyacına yönelik üretim ve pazarlama faaliyetleri yürütülmelidir.



2.1.4.3.2. Pazarlama Karması Bir pazarlama karması oluşturulurken ürün, fiyat,

dağıtım ve tutundurma olmak üzere dört unsur üzerinde karar verilmelidir. Ürün, tüketici istek ve ihtiyaçlarını karşılayacak olan unsurlardır. Ürün kavramı içerisine ambalaj, ürün imajı, yeni ürün geliştirme, marka, ürün hayat seyri gibi konular girmektedir. Fiyat, bir ürün için belirlenen bedeldir. Pazarlama karmasının belirlenmesinde fiyat kararı doğru verilmesi gerekir. Fiyatın yüksek belirlenmesi durumunda tüketici ürünü satın almayacağı gibi, düşük fiyat durumunda işletmenin karlılığı düşecektir. Dağıtım, tüketicilerin istediği ürünlerin istediği miktarda ve istediği yerde bulunması için verilmesi gereken kararlardır. Burada fiziksel dağıtım ve dağıtım kanalları faaliyetleri planlanmalıdır. Tutundurma, tüketicilerin ürünleri satın alması için etkileme, ikna etme ve bilgilendirme faaliyetleridir. Tutundurma çabalarında kişisel satış, reklam, tanıtma ve satış geliştirme gibi çalışmalar yapılmaktadır.



2.2. İŞLETMELERDE DESTEK FONKSİYONLARI

İşletmenin destek fonksiyonları insan kaynakları, muhasebe, halka ilişkiler ve araştırma geliştirme fonksiyonu olmak üzere dört fonksiyondur.



      1. İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ FONKSİYONU

İnsan kaynağı işletmelerde hayati önem taşıyan bir unsurdur. Çünkü insan kaynağının verimli ve etkin yönetimi işletmenin amaçlarına ulaşmasını sağlamanın ön şartıdır. Bu nedenle insan kaynağının yönetiminde insan kaynağının seçimi, eğitimi ve ücret yönetimi gibi faaliyetler doğru bir şekilde yapılmalıdır. İnsan kaynakları yönetimi, örgütte rekabetçi üstünlükler yaratmak amacıyla gerekli insan kaynağının sağlanması, istihdamı ve geliştirilmesi ile ilgili politika oluşturma, planlama, örgütleme, yönlendirme ve denetleme faaliyetlerini içeren bir disiplindir. İnsan kaynakları yönetiminin temel görevi personelin hem verimliliğini hem de tatminini artıracak örgütsel çevreyi yaratmaktır (Yüksel ve diğerleri, 2003).

        1. İnsan Kaynakları Yönetimi Fonksiyonunun Görevleri :

İnsan kaynakları yönetimi, işlevleri bir bütün altında ve sistem yaklaşımı ile yerine getirmektedir.

  • İş analizi yapar

  • İnsan gücü ihtiyacını saptar,

  • işe alma plan ve politikalarını belirler

  • kadrolama

yapar

• Gerek işletme içi ve gerekse işletme dışı insan gücü kaynaklarını inceleyerek işe girebilecekleri bulur, seçer ve işe alır.• İşletme içi ve işletme dışı kurslar ve hizmet içi eğitim seminerleri düzenlemek ve gerektiğinde çeşitli okullar, enstitüler veya araştırma kurumlarından yardım almak yoluyla eğitim faaliyetlerini gerçekleştirir • İşe alınan personelin işe alıştırılmasını sağlar • Maaş ve ücretlerin yönetimine ilişkin işleri yürütür ve iş değerlemesi yapar • Başarı değerlemesi işlevini yerine getirir • Personeli özendirme çalışmalarında bulunarak başarılı iş gören ve yöneticilerin ödüllendirilmesini sağlar • İşgörenin işten ayrılması, emeklilik, izin vb. işlemlerini yürütür • İşgören örgütleriyle, işçi sendikalarıyla, sosyal güvenlik kurumları, Çalışma Bakanlığı, sosyal faaliyet örgütleri vb. kurum ve kuruluşlarla ilişki içinde bulunup yeni yapılanmaları izler.



        1. İnsan Kaynakları Planlaması

İnsan kaynağı planlaması, işletmenin gelecek dönemlerde ihtiyaç duyacağı insan kaynağının belirlenmesi ve bu ihtiyacın nasıl karşılanacağının saptanması sürecidir. İnsan kaynakları planlamasının yetersiz yapılması, işletme faaliyetleri yerine getirilirken insan kaynağı ihtiyacının ortaya çıkması ve dolayısıyla faaliyetlerin aksaması ve talebin karşılanamaması sonucu pazar payı kaybedilmesi ile sonuçlanabilir Geliştirilen işletme planları sonucu gelecekte gerçekleştirilecek faaliyetler ortaya konmaktadır. Bu faaliyetler için gerekli olan işgücünün talep ve arzının tahmin edilmesi planlamanın ilk aşamasıdır. Tahmin, işgücüne ilişkin talep tahmini ile başlar. Gelecek dönemlerde ne kadar işgücü gerekli olacağı tahmin edilir. Bu tahmin yapıldıktan sonra gerekli olan işgücünün arzı belirlenmeye çalışılacaktır. Söz konusu iş gücünün nerelerden, ne miktarda ve nasıl bulunacağı belirlenir.

İnsan kaynağı planlamasının sonraki aşaması iş analizidir. İş analizi, işletmede yerine getirilen işlerin nasıl yapılması gerektiğinin belirlenmesi sürecidir. Bu süreç içinde işin amacı, işin özellikleri, bu işin yapılması için gerekli olan nitelikler, nasıl yerine getirileceği gibi sorulara yanıt aranmaktadır. İş analizi yapılırken, iş tanımlamaları ve iş şartnameleri hazırlanır. İş tanımlaması, bir işin doğru bir şekilde yapılabilmesi için ne yapılması gerektiğinin, hangi şartlarda ve nasıl yapılması gerektiğinin belirlendiği süreçtir. İş şartnamesi, işletme içinde belli bir işi yapacak olan işgörende bulunması gereken öğrenim, iş tecrübesi, iş becerisi gibi özelliklerin belirlenmesi sürecidir. İş analizi süreci de bittikten sonra işe alma süreci başlar.



      1. MUHASEBE FONKSİYONU

Tamamen veya kısmen mali karakterdeki ve para ile ifade edilebilen işlemlere ait anlamlı ve güvenilir bilgileri sağlayacak şekilde verilerin ilgili kaynaklardan toplanmasına, doğruluklarının saptanmasına, kaydedilmesine, tasnif edilmesine, raporlar halinde sunulmasına, analiz ve yorumlanmasına muhasebe adı verilir. Tanımın birinci kısmına göre muhasebenin temel fonksiyonu, para ile ifade edilen işletme faaliyetleri için sistematik bir kayıt tutmaktır. Tanımın ikinci ve üçüncü kısımları ise kaydedilen verilerin tasnif edilmesi ve rapor halinde sunulması fonksiyonlarını kapsamına alır. Gerçekte muhasebe yukarıda sayılan üç unsurdan çok daha kapsamlıdır. Muhasebenin asıl amacı, yaratılan bilgi ve verilerin kullanılmasıdır. Analiz ve yorumlama olarak tanımlanan bu aşama, muhasebe tanımının dördüncü kısmını meydana getirir (Tatar,1992)

        1. Muhasebe Sistemleri :

Muhasebenin temel prensipleri hiçbir yerde değişmemekle birlikte değişik konularda faaliyet gösteren işletmelerde birbirinden farklı işlemler yapıldığı için bu işlemleri kaydetmek için farklı muhasebe çeşitleri geliştirilmiştir. Faaliyet konuları bakımından belli başlı muhasebe çeşitlerini şu şekilde sıralamak mümkündür (Ertürk, 2000) • Genel muhasebe • Maliyet muhasebesi • Banka muhasebesi • Sigorta muhasebesi • İnşaat muhasebesi • Otelcilik ve turizm muhasebesi • Ulaştırma muhasebesi • Şirketler muhasebesi • Yönetim muhasebesi • Devlet muhasebesi • Ortaklar muhasebesi

      1. HALKLA İLİŞKİLER FONKSİYONU

Halkla ilişkiler, özel yada tüzel kişilerin belirlenmiş kitlelerle dürüst ve sağlam bağlar kurup geliştirerek onları olumlu inanç ve eylemlere yöneltmesi, tepkileri değerlendirerek tutumuna yön vermesi, böylece karşılıklı yarar sağlayan ilişkiler sürdürme yolundaki planlı çalışmaları kapsayan bir yöneticilik sanatıdır (Ertürk, 2000) Halkla ilişkiler fonksiyonunun özellikleri ve amaçları aşağıdaki gibi sıralanabilir (Can ve diğerleri, 2003): • Halkla ilişkiler, karşılıklı yarar sağlayıcı çabalara dayanmaktadır. Halka ilişkiler sonucu halka bazı bilgiler aktaran firma zamanla toplumdaki imajını olumlu yönde etkileyebilecektir • Halkla ilişkilere başvuran kişi yada kuruluşun sağladığı en önemli yararlar, karşı tarafın anlayışını, desteğini ve ilgisini kazanarak olumsuz gelişmeleri azaltmak ve yok etmektir . • Halkla ilişkiler faaliyetlerinin başarıya ulaşması için düzenli, programlı ve sürekli olarak yapılması gerekir • Halkla ilişkiler faaliyetleri sonucunda bir etkileşim yaratılmak istenmektedir

        1. Halkla İlişkiler Fonksiyonunun Amaçları:

• Halkla ilişkiler yoluyla işletme ile doğrudan veya dolaylı ilgili tüm halk kesimlerine işletme ve faaliyetleri hakkında gerekli tüm bilgileri vererek onları aydınlatmak.

• Halk arasında işletme çalışanları ve yöneticileri hakkında var olan olumlu düşüncelerin daha da güçlenmesine çalışarak sevgi ve hoşgörü ortamının devamını sağlamak.

• Halkın, işletme ile olan ilişkilerinde sunulan mal ve hizmetlerden yararlanmada en iyi ve çabuk yolların öğretilmesine çalışmak.

• Halkın arzu, düşünce ve sıkıntılarının saptanması yoluyla düzeltici önlemleri almak.

• Yasal ve benzeri düzenlemelerle getirilmiş olan kurallar ve yeni uygulama biçimlerini halk kesimlerine duyurmak.

• Halka, işletmeye ve çalışanlara faaliyetlerinde nasıl yardımcı ve destek olabileceklerini anlatmak.

İşletmeler sergi, fuar, çeşitli medya organlarındaki ilanlar, kültürel ve sportif olaylar, turnuvalar ve sponsorluk gibi araçlarla halka ilişkiler faaliyetlerini yerine getirmektedirler.


      1. ARAŞTIRMA GELİŞTİRME(AR-GE) FONKSİYONU

Günümüzde artık Ar-Ge fonksiyonun önemi birçok işletme tarafında anlaşılmaya başlanmıştır. Çünkü yoğun rekabetin yaşandığı bir ortamda yapılan çeşitli araştırmalar sonucu elde edilen teknolojik buluş, yenilik ve geliştirmeler işletmelere rekabet avantajı sağlayarak karlılıklılarını artırmalarını sağlamaktadır. Ar-Ge, genel bir biçimde bilimsel ve teknik bilginin yeni uygulamalarda kullanımı olarak tanımlanabilir. Ar-Ge’nin iki temel unsurundan birincisi olan araştırma temel araştırma ve uygulamalı araştırma olmak üzere iki türe ayrılır. Temel araştırma, geniş ölçüde araştırmacının ilgi alanına kişisel arzusuna bağlı olup daha çok bilimsel amaçla yapılan araştırmadır. Uygulamalı araştırma, işletmelerin özellikle endüstri işletmelerinin büyük önem verdikleri ve gerçekleştirdikleri araştırma türüdür.

Burada tüm bilimsel çalışmalardan, temel araştırmalardan yararlanarak belirli ticari amaçlara yönelik olarak mamuller ve üretim süreçleri üzerinde yeni bilimsel ve teknik bilgi elde edilmesine yol açan araştırma söz konusudur. Uygulamalı araştırma ticari amaçlı bir çalışma söz konusu olduğundan elde ettiği sonuçlar patent konusu olabilmekte, böylece ulaştığı teknolojik yenilik uzunca bir süre ulusal ve uluslararası düzeyde yasal korunma hakkı elde etmektedir. Ar-Ge’nin diğer unsuru olan geliştirme ise, temel ve uygulamalı araştırma sonuçlarını, yani bilinenleri kullanmayı ve uygulamada daha iyi sonuçlar almayı amaçlar. Diğer bir deyişle, geliştirme çalışmalarında yeni bir buluş söz konusu değildir. Sadece her iki tür araştırma sonuçlarının malzemeler, mamuller, sistemler, üretim süreçleri ve hizmetlere dönüştürülmesi yolundaki faaliyetleri kapsar. Böylece geliştirme faaliyetleri araştırma faaliyetleri ile üretim faaliyetleri arasında köprü görevini yerine getirir.

3. İŞLETME VE ÇEVRESİ

İşletmeler ekonomik sistem içerisindeki belli bir sektöre bağlı olarak faaliyette bulunurlar. Faaliyetlerin sürdürülmesi sırasında, ekonomik sistem özellikleri ve sektörel çevre unsurları ile karşılıklı etkileşim içindedirler. Çevre unsurları, çeşitli kaynaklarda, çıkar grupları olarak da nitelenmektedir. İşletmelerin izleyecekleri politikalar, içinde bulundukları çevrenin koşullarına uygun olmalıdır.

İşletmelerin çevresini oluşturan gruplarla ilişkisi, onların beklentilerini karşılama ve faaliyetleri yoluyla onları etkileme biçiminde ortaya çıkar. Her işletme çevresindeki kişi veya kurumlara karşı sorumludur. Bu sorumluluğun gereği olarak bu kişilerin gereksinmelerini karşılamak zorundadır: Talep edilen mal ve hizmetleri üretmek, bunları talep edilen yerde (yer faydası yaratmak) ve talep edilen zamanda (zaman faydası yaratmak) sunmak, yasalara uymak, ekonomiye dinamizm katmak, istihdam yaratmak gibi.İlişkinin bu yönü, işletmenin çevreden etkilenmesini ifade eder. Buna karşılık, çevre unsurları da işletmelerin faaliyetlerinden ve uygulamalarından etkilenir: Yeni ürünleri kullanma alışkanlığı edinme, işletmelerarası rekabetin sonuçlarına katlanma gibi. İşletmelerle çevre unsurları arasındaki etkileşim, ilişkinin niteliğine göre farklılık gösterir. Aşağıda işletmeleri çevreleyen unsurların özelliklerini ve karşılıklı ilişkileri açıklayacağız.

Şekil 2. 3′de işletmelerin çevre ilişkileri iç ve dış çevre olarak ayrılmıştır. İç çevre unsurları, işletmeyi doğrudan etkileyen ve karşılığında işletme faaliyetlerinden doğrudan etkilenen unsurlardır. Yöneticiler, işletmenin iç çevresini, kararları ile doğrudan etkileme, şekillendirme ya da değiştirilebilme yetkisine sahiptir. İşletmelerin iç çevresinde yer alan temel unsurlar; sermaye sahipleri, yöneticiler, yönetilenler yani çalışanlar ve onlardan kaynaklanan yönetim biçimi ya da örgüt kültürüdür. İç çevrede yer alanların, işletmeye sağladığı katkıları karşılığında işletmeden beklentileri vardır.

Sermaye sahipleri, işletmenin özvarlığını sağlayan kişilerdir. Sermaye sahiplerinin öncelikle beklentisi kâr elde etmektir. İşletmenin geleceğinin güvence altına alınması, pazar payının arttırılması, yani yatırımlara girişmek, güç sahibi olmak ya da prestij kazanmak, sermaye sahiplerinin beklentileri arasındadır. Bu kişilerin işletmeye bağlılığı, beklentilerinin karşılanmasına bağlıdır.

İşletmelerde iç çevreyi oluşturan bir başka grup yönetici ve yönetilenlerin oluşturduğu personeldir. Bu grup, işletmenin amaçlarına ulaşması için düşünsel ve fiziksel çaba gösterir. Buna karşılık, en alt basamaktan tepe yönetime kadar personelin yani çalışanların birbiri ile örtüşen veya farklı beklentileri vardır. Doyurucu bir ücret daha iyi çalışma koşulları, sosyal ortam, gelecek güvencesi, yükselme olanakları, ödüllendirilme vb. unsurlar çalışanların işletmeden başlıca beklentileridir. Kalkınmışlık ve refah düzeyi yüksek olan ülkelerde;cinsiyet ayırımı gözetilmemesi, kreş ya da çocuk bakımı gibi konular da çalışanların temel beklentileri arasındadır. İşletmenin amaçlarına etkin biçimde katkı sağlanabilmesi, personelin beklentilerine karşılık verme düzeyi ile yakından bağlantılıdır.

İşletmelerin dış çevresinde; devlet ve yasalar, tüketiciler, toplum yapısı ve kültürü, rakipler, tedarikçi işletmeler, diğer işletmeler, fiziksel (doğal) çevre koşulları yer alır. Dış çevre unsurlarını; yasal-siyasal çevre, toplumsal ve kültürel çevre, ekonomik çevre ve fiziksel çevre olarak da gruplandırabiliriz. Uluslararası faaliyetleri olan işletmeler yukarıda sayılanlar dışında, uluslararası çevre koşulları ile çevrelenmiştir.

Devletin uygulamaları ve yasalar, işletmeleri çevreleyen önemli bir unsurdur. İşletmelerin faaliyetleri, yasaların çizdiği haklar ve sorumluluklar çerçevesinde sürdürülür. Devlet ile birey arasındaki ilişkileri düzenleyen anayasa, iş hukuku, idare hukuku işletmelerle bireyler arasındaki ilişkileri düzenleyen ticaret, borçlar. icra iflas hukuku işletmelerin sorumlulukları ile ilgili kuralları içerir: Çalışanların haklarının verilmesi, vergi vermek, iş güvenliğinin sağlanması vb. gibi. İşletmeler, yasal düzenlemelere uygun faaliyet göstermenin karşılığında devletin sağladığı çeşitli haklardan yararlanır; yatırım indirimi ya da vergi teşvikinden yararlanma, kredi olanakları vb. . gibi.

Tüketiciler, işletmelerin varlığını sürdürebilmesinde önemli bir etkendir. İşletmeler öncelikle hedef kitlenin ve genel olarak tüketicilerin beklentilerine karşılık vermek zorundadır. Mal ve hizmetlerin tüketicilerin tercih ettiği kalitede, zamanda, yerde ve onların ödeyebileceği fiyat üzerinden sunulması, pazarda pay edinmenin ve başarmanın ön koşuludur. Günümüzde tüketiciler, toplum için üretim yapan işletmeleri, üretim için üretim yapanlardan ayırma bilincine ulaşmıştır. Artık, tüketiciye gereksinme duyduğu ürünleri ulaştırmak tek başına yeterli değildir. Tüketici, kendi çıkarlarını gözetip, kendisine hem ürün özellikleri hem de servis açısından kalite sunan işletmelere yönelmektedir.

Bunların dışında, doğal çevrenin korunması, diğer işletmelerle ılımlı ilişkiler içinde olması, devlete karşı yükümlülüklerini yerine getirmesi tüketicilerin işletmelerde aradığı özelliklerdir. Tüketicilerin beklenti ve istekleri, toplumsal değerler, yaşam biçimi, gelenek ve inançlardan büyük ölçüde etkilenir. Özellikle uluslararası faaliyetleri olan işletmelerin; ürünlerini tasarlayıp, hazır hale getirip, pazara sunmadan önce toplum yapısını ve kültürünü iyi tanıması gerekir. Pazar araştırması, tüketici beklentilerine ve rakip işletmelerin uygulamalarına yönelik araştırmalar işletmelere, bu konuda gereksinme duydukları bilgileri sağlar.

Toplumsal çevreden, bir toplumun işletmelere bakış açısı, onlara ilişkin görüşleri anlaşılır. İşletmeyi kuşatan ve işletme ile doğrudan ya da dolaylı ilişkisi olan insanların demografik ve kültürel özellikleri toplumsal çevreyi belirler. Toplumu oluşturan bireylerin çoğunluğunca benimsenen kültürel değerler, o toplumun yaşam biçimini belirler. Yeme içme, eğlenme, barınma, çalışma, sağlık, iş ahlakı, çevrenin korunması gibi kavramlara ilişkin görüş ve davranışlar toplumsal kültürü oluşturur. İşletmeler toplumun yaşam biçimini, alışkanlıklarına, değerlerine uygun bir üretim ve faaliyet ortamı gerçekleştirmekle yükümlüdür.

Tüketici Hakları; İşletmelerin karar ve politikalarında, tüketicilerin istek ve gereksinimlerini dikkate almasını öngören bir kamuoyu hareketi olarak yaygınlaşmıştır. ABD Başkanlarından J.F. Kennedy, tüketici haklarını; bilgilenme, seçim yapma, güvenlik ve sesini duyurabilme olarak sıralamıştır. Bu konunun önemini kavramış olan işletmeler, tüketici şikayetlerini alabilmek için özel bir çaba gösterirler. Tüketicilerin örgütlenebildiği ülkelerde, tüketicilerin hakları yasalar yoluyla korunmaya çalışılır. Ülkemizde, Tüketicilerin Korunması Kanunu da bu amaca yöneliktir.

Rakipler, işletmelerin dikkatle izlenmesi gereken önemli bir başka dış çevre unsurudur. Rakipler, Pepsicola ve Coca-Cola örneğinde olduğu gibi aynı faaliyet dalında aynı hedef kitleye ürün sunan işletmelerdir. Rekabet; ürünün özelliği, satış koşulları, dağıtım, satış çabaları ya da diğer yan hizmetlerle ilgili olabilir. İşletmeler için rekabet üstünlüğü, bu ve benzeri konularda rakiplerden daha iyi olmak ya da farklı olmak demektir. Bunu sağlayabilmek için işletmeler, içinde bulunduğu sektörün genel yapısı yanı sıra; rakiplerin ürün, fiyat, satış, insan kaynakları politikalarını öğrenmeye çalışmalıdır. Ancak, rakip işletmelerin uygulamalarını aynen almak yerine, bunlar işletmenin kendi yapısına ve gereksinimlerine uyarlanmalıdır. Rakip durumunda olan işletmeler işbirliği içinde de olabilir. Çıkarları gereği anlaşarak, ilerideki ünitelerde açıklanacak olan kartel, tröst, konsorsiyum ya da holding gibi birleşmelere gidilebilir. Bu birleşmeler sayesinde işletmeler arasında finansal, teknolojik, örgütsel ya da hukuki anlaşmalar gerçekleşir. İşletmelerin bu noktadaki en büyük sorumluluğu, karşılıklı olarak yapılan anlaşma kurallarına ve etik ilkelere uygun davranmaktır.

İşletmelerin dış çevre unsurlarından bir başkası tedarikçilerdir. Tedarikçiler, işletmelere, üretim faaliyetleri için gerekli olan mal ve hizmetleri sağlarlar. Teknik donanım, ara mallar, işgücü, dağıtım, taşımacılık ve benzeri konularda katkı sağlayan bu kuruluşlarla olumlu ilişkiler içinde olunması, işletmelerin faaliyetlerinin aksamadan sürdürülmesinde önemli rol oynar. Ucuz, kalite standartlarına ve işletmenin beklentilerine uygun hizmet alabilmek için, tedarikçilerin çıkarlarının gözetilmesi önem kazanır.

Diğer işletmeler içinde, işletmeye kredi veren bankalar, finans kuruluşları da önemli yer tutar. Bu kurumlarla olumlu ilişkiler içinde olunması, işletmelerin parasal kaynak bulmasını kolaylaştırır. İşletmelerin bunlara karşı olan yükümlülüklerini zamanında yerine getirmesi, parasal gereksinmelerinin her seferinde herhangi bir engel olmaksızın karşılanmasını sağlar.

Fiziksel çevre, genel anlamda yeryüzündeki doğal kaynaklardır. Bunlar, toprak, hava, su ve iklimdir. Bütün işletmeler çeşitli derecelerde bu kaynaklara bağımlıdır. İşletmelerin mallarını üretmek için kullandığı kaynakların çoğu fiziksel çevreden sağlanır. Bu kaynakların kullanımı, ekonomik yapıyla, hükümetlerin tutumuyla ve toplumun duyarlılığı ile yakından ilgilidir. Doğal kaynakların bilinçsizce kullanılıp yok edilmesi ve kullanımındaki çıkar ilişkileri işletmeler için de önemli sorunlar yaratır.

İşletmelerin, çevre unsurlarını ve bunların özelliklerini tanıması ne gibi yararlar sağlar?

Genç girişimciler örneğinde, işletmenin iç veya dış çevresinin fazla önemsenmediği sonucuna varıyoruz. Ortakların önemsediği tek konu, maliyetler ve kâr elde edilip edilemeyeceğidir. Teknik konularda, pazarın yapısı ve rakipleri hakkında ön araştırma yapılmamıştır. Hedef kitle tam olarak belirlenmediği için, önemli bir başka çevre unsuru olan radyo dinleyicileri ve bunlara bağlı olarak reklam verecek kesimin özellikleri de bilinmemektedir. Sonuçta, reklam gelirleri beklenenin çok altında gerçekleşmiştir.


Yüklə 333,94 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin