ORANTI
Matematik dersinde öğrenciler, bayağı zorlanır. Durumu takip eden ve ortaya çıkan sorunlarla sürekli ilgilenen S. Mehmet Hoca orantı konusunda da devreye girer.
Önce doğru orantıyı öğretir. Kahve hesabı meşhurdur. "Kahvenin kilosu 40 lira, 70 gram kahve aldık, kaç lira vereceğiz?" diye sorar. "Bir kişi saatte 5 kilometre yol alır. Ahmet 40 dakika yürümüş, kaç kilometre yol almıştır?" gibi sarular sorar, önce. Sonra da, "Havuzdan suyun tek musulukla ya da 3-5 muslukla boşaltılması, bir ya da birkaç işçinin aynı işi yapmaları, birkaç ocaklı değirmende tahılın öğütülmesi hikâyeleri,..." gibi, doğru ve ters orantı hesapları öğrenilir, kendisinden.
OKUL
Mehmet Kural anlatıyor:
"Hocafendi'den çok iyi tecvit ve krâat öğrendik. Köy ihtiyar heyetinin isteği üzerine, saat 10.00'a ya da 10.30'a kadar Kur’ân-ı Kerîm ve din dersi okutuyor, sonra da yeni yazı ve hesap öğreti-yordu. Çantamızda kitap (elif-ba kitabı), defter, kalem, silgi mutla-ka bulunurdu. Yazı tahtasını da sürekli kullanırdık. Yazılan yazı ve hesapları da defterimize geçirirdik." (22 Mart 2005).
“ONLAR HAKLI...”
Kapı çalar. Gelenler muhtar ile iki ihtiyar heyeti üyesidir.
Hocafendi'ye:
"Oğlunu okuttun, evlendirdin, çoluk çocuk sahibi oldu. Çok sıkıntılara katlandın, biliyoruz. Şu anda ... senin de, onun mürüv-vetini görmen gerekir. Ama durum böyle değil. ... Parasının kıy-metini bilmiyor, zamanını da evinizin işlerinin dışında, başka yerler-de değerlendiriyor, ..." diyorlardı.
Biri bitirir, diğeri konuşmaya başlar. Hocafendi dinler ve onların, sonuna kadar konuşmalarını bekler.
Bir başkası olsa, konuşmaları keser ve oğluna yönelir; "Duymuyor musun, konuşulanları?" der, sille tokat oğluna girişir ve daha huzurda ders vermeye kalkışırdı.
Ve devam ederler: "Parasını ve zamanını sizin için değil, bizim aleyhimize kullanıyor, köyü karıştırıyor. Gençleri kışkırtıyor ve üzerimize yönlendiriyor. ..." diye, en ağır itham ve şikâyette bulunurlar ve sözlerini bitirirler.
Hocafendi doğrulur, birer birer misafirlerini süzdükten sonra çok kısa konuşur:
- Söyledikleriniz, nisbeten doğru. Onu okuttuk, evlendirdik, çoluk çocuk sahibi oldu. Benim, onun parasına ihtiyacım yok. Onun da, benim parama ihtiyacı yok. Ne yaparsa yapsın, der ve susar.
Gelenler cevaplarını çok güzel almışlar, diyecekleri başka bir şey de kalmamıştır. Beş dakika kadar beklerler ve "Bize müsâade et Hocafendi." derler.
Aslında, şikâyetin konusu gençlerin çalışmaları idi. Köye iki sefer Bolu Valisi, Jandarma Garnizon Komutanı ve il müdürleri gelmiş ve ağırlanmıştı. Köye sulama kanaletleri, konserve evi yapılmış, eğitici kurslar açılmış ve yatırımlar yapılıyordu. İleriyi gören gençlerle âilelerinin uyumu da pek iyi değildi. Bunların, bu çalışmaların hiçbirinin yanında İhtiyar heyeti yoktu.
Şikâyetin üçüncü günü, kimsenin bulunmadığı bir yerde Hocafendi:
- Oğlum! Onlar haklıydı. Söylediklerinin bir kısmı da doğ-ruydu. Kendine ve işlerine biraz dikkat edersen iyi olur, der.
Hocafendi nerede ne konuşulacağını bildiği için bazıları, ondan memnun değildir.
“ALMANYA'YA SEYAHAT ...”
1978 yılının güzü, işlerin en yoğun olduğu gün.
Hocafendi, cuma namazından yeni dönmüş, aceleyle yeme-ğini yiyor ve köy odasına gitmeye hazırlanıyordu:
"Bugün Almanya'ya seyâhat edeceğiz. Almanya'nın tarım alanlarını, patetes tarlalarını göreceğiz." diyordu.
Artvin'li sarışın ve genç zırâat mühendisi Ziya Bey, köy halkı cuma namazındayken gelmiş, filim makinasını, filimlerini hazırlamış. Köy odası, tıklım tıklım dolarken son kontroller yapılıyor ve jene-ratör çalıştırılıyordu.
Üç saat civarında Alman tarımı ve tekniği ile ilgili eğitici filimler seyrediliyor, açıklamalar yapılıyor ve inceleniyordu.
Hocafendi, “Mühendis arıcılık, tavukçuluk, büyük-küçük hayvan besiciliği, sebze ve tahıl tarımı gibi konularda halkı gruplar hâlinde yetiştirecek ve krediler temin edecek, besi hâneler ve çiftlikler kurduracak, böylece halkın kalkınmasını sağlayacak." diyordu.
Bolu Teknik Zıraat Müdürü de; “Bana, ’gürlemeyen top’ derler. Halka hizmet vereceğiz, yetiştireceğiz, sonra da kredi vererek kalkındıracağız. Burada, her tarafa örnek bir kalkınma olacak." diyordu.
Gerede’deki Teknik Ziraat Mühendisi de halktan biri gibi çalışıyordu.
Buna inanan herkes memnundu. Bir tek Devlet memnun değildi, herhalde.
Bu eğitim Gerede'de, yalnız İkinci Avşar'da, zırâat mühendi-sinin Bolu'dan başka bir ile tâyininin çıkmasına kadar, her cuma 3-4 ay kadar devam edebilmişti.
Hocafendi şöyle konuşuyordu: “Mühendis solcuymuş, halkı kominist yapacakmış, şimdilik fikirlerini gizliyormuş. Bunun için Bolu’dan başka bir ile tayinini çıkartmışlar. Bizim namazımıza niyazımıza karışmıyor, halkımızın cebine bolca para girmesini ve insanca yaşamasını istiyordu. Ben inanmıyorum onun komünist olduğuna, kominist olsa, halkın çiftlik kurmasını, fabrika sahibi olmasını ister mi? Ancak, o çok çalışkan bir mühendisti. Halkını ve memleketini seviyordu." diyordu.
“KIZ EVLÂDI ZİYÂRET ETME, BİR AYI GEÇMEMELİ...”
Görevi dolayısıyla çok kere beraber oldukları, sözü ve vakarı yerinde olan Zeynetlerli (Kurtlarlı) Hacı Salih, kızını ziyaret etmesiyle ilgili, şöyle der: "Bir baba, ay geçirmeden, mutlaka kızını ziyaret etmeli ve derdini sormalı."
Hocafendi de, bu sözü tekrarlıyor ve devam ediyordu: "Bir baba, kızını ve damadını onbeş-yirmi günde bir ziyaret etmeli ve bu ziyaret bir ayı geçmemeli. Gerekiyorsa kızının ve ailesinin ihtiyaçlarını karşılamalıdır. Başka bir ailenin arasına katılan kızın, o aileye uyum sağlaması, ana ve babasının yardımı bu ziyaretlerle olur."
Bu telkini, giddiği âileye uyum sağlayamayan kızların ana ve babalarına yapıyordu.
Dostları ilə paylaş: |