Tüm Detaylarıyla Namaz


İmamın herbir bölük ile iki rekât namaz kılması



Yüklə 1,61 Mb.
səhifə14/31
tarix12.08.2018
ölçüsü1,61 Mb.
#69713
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   31

4. İmamın herbir bölük ile iki rekât namaz kılması: Bu durumda imam dört rekât kılar, her iki bölük ikişer rekât kılar. Cabir Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte yola koyulduk. Nihayet Zâtu'r-Rikâ’a varınca... (Câbir) dedi ki: Namaz için ezan okundu, birinci bölük ile iki rekât namaz kıldı, sonra onlar geri çekildiler. Diğer bölüğe de iki rekât kıldırdı. (Cabir) dedi ki: Böylelikle Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem dört rekât, bölüklerin herbirisi ise ikişer rekât kılmış oldu."423

Hadis-i şeriften Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in ancak dördüncü rekâtin sonunda selam verdiği anlaşılmaktadır.



5. İki bölükten herbirisi ile tam olarak iki rekât kılar ve selam verir. Çünkü Ebu Bekre'den gelen rivâyete göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem korku halinde bölüğe iki rekât namaz kıldırdı, sonra selam verdi. Sonra diğer bölüğe iki rekât kıldırdı, sonra selam verdi. Böylelikle Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem dört rekât kılmış oldu.424

6. Herbir kesimin imam ile birlikte sadece tek bir rekât kılması: İmam iki rekât kılar, herbir bölük ise kaza edeceği rekât sözkonusu olmaksızın bir tek rekât kılar. Çünkü İbn Abbas Radıyallahu anh'dan gelen rivâyete göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Zu Kared de namaz kıldırdı. Müslümanları arkasında iki saf halinde dizdi. Bir saf onun arkasında, diğer saf ise düşmana karşı dizildi. Arkasındaki safa tek bir rekât namaz kıldırdıktan sonra arkasındakiler gidip öbürlerinin yerini aldılar. Öbürleri geldi, onlara da bir rekât namaz kıldırdı ve (diğer rekâti) kaza etmediler.425

Sözü edilen korku namazı şekilleri, korku şiddetlenmedikçe kılınmaz. Şâyet namaz vakti girip de savaş kızgınlığını sürdürüyor, atışlar kesintisiz devam ediyor, müslümanları namazı eda etmek üzere az önce geçen şekilde bölüklere ayırmaya imkân yoksa, namaz tehir edilmez. Aksine herkes kendi durumuna göre -kıbleye dönük olsun olmasın- namaz kılar. Ruku’ ve sücudu güçleri oranında ima ile yaparlar. Darbelerini düşmana indirir, ileri gider, geri çekilirler ve bu halleriyle kıldıkları namazları sahihtir. Çünkü yüce Allah: "Şâyet korkarsanız o halde (namazı) yaya olarak veya binek üstünde (kılın)." (el-Bakara, 2/239) Bu da ister yürüyerek, ister durarak, isterse de binek üzerinde hangi halde olursanız olunuz, namazınızı kılınız demektir.

Bir düşmandan, selden, yırtıcı bir hayvandan yahut bir yangından korkup kaçan ya da kâfirlerin elinde namaz kıldığını gördükleri takdirde kendisini öldüreceklerinden korkan bir esir ya da ortaya çıktığı vakit öldürüleceğinden korkup, saklanan bir kimse ise gücü oranında durarak, yürüyerek, oturarak, kıbleye doğru ya da başka bir tarafa yatmış olarak yolcu ya da mukim dahi olsa korku namazını kılar, ruku’ ve sücûd için îmada bulunur.

İlim ehlinden bir kesimin kanaatine göre bu halde olup, korku şiddetlenecek olursa ve insanın ne söylediğini ya da ne yaptığını düşünmesine imkân vermiyor ise namazı vaktinden sonraya bırakması caizdir. Eğer namazda söyleyip, yaptığını düşünebilecek imkânı varsa hangi durumda olursa olsun namazını kılsın. Buna Ahzab gazvesinde Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in namazı geciktirmiş olmasını delil gösterirler.



Korku Halinde Akşam Namazının Kılınışı

Hafız İbn Hacer der ki: Korku namazı hakkında rivâyet edilen herhangi bir hadiste akşam namazının kılınış keyfiyetini sözkonusu eden hiçbir rivâyet bulunmamaktadır.426

Kimi ilim adamının naklettiğine göre imam birinci bölük ile iki rekât kılar ve bu bölük kendi kendisine bir rekât daha tamamlar, bu rekâtte Fatiha'yı okur. İkinci bölük ile de bir rekât kılar ve bu bölük kendisi iki rekât kılar, bunlarda Fatiha ile zamm-i sure okurlar.

İmam teşehhüd için oturduğu takdirde ikinci bölük gelinceye kadar oturuşunu uzatır. Onlar geldi mi ayağa kalkar. Birinci bölük üçüncü rekâti eda edip, selam vermek üzere teşehhüdü kısa tutup, ayağa kalkar. İmam da ayağa kalkar, ikinci bölük tekbir getirip onunla birlikte namaza uyarlar. İmam bu rekâti bitirip, teşehhüd için oturunca ikinci bölük kılamadıklarını kılmak üzere ayağa kalkar, onunla birlikte teşehhüde oturmaz. Şâyet bu bölük arka arkaya iki rekât kaza eder diyecek olursak, onunla birlikte teşehhüde oturabilmeleri de ihtimal dahilindedir. Böylelikle namazda tek bir teşehhüd yapılmamış olur.

Şâyet birinci bölük ile akşam namazının ilk rekâtini kılar, ikinci bölük ile de iki rekâtini kılarsa, bu da caizdir. Çünkü şeriatte varid olan şekliyle iki beklemekten daha fazla bir bekleme sözkonusu olmaz.427

Korku Namazı İle İlgili Bazı Meseleler

Korku namazında silâh taşımak

İlim ehlinin çoğunluğuna göre korku namazında silah taşımak müstehabtır. Sahih olan ise yüce Allah'ın bunu emretmesinden ötürü silah taşımanın vâcib olduğudur. Çünkü yüce Allah: "Bir kısmı seninle birlikte namaza dursun ve silahlarını da alsınlar." (en-Nisa, 4/102) diye buyurmaktadır.

Diğer taraftan silahı taşımamak müslümanlar için bir tehlike ifade eder. Bunun telâfi edilmesi ve bu tehlikeye karşı gerekli tedbirin alınması gerekir. Bundan ötürü yüce Allah birinci bölüğe silahlarını almalarını emretmiş, ikinci bölüğe hem silahlarını almalarını, hem de tedbirlerini almalarını emrederek: "Hem tedbirli bulunsunlar, hem de silahlarını alsınlar" diye buyurmaktadır. Burada taşınması emrolunan silah savunma silahıdır. Çünkü namaz kılan bir kimse namazında düşmana hücum edecek durumda değildir. Hacmi ve ağırlığı ile namazdaki huşûunu da engellememelidir.

Güvenlik halinde korku namazı

Güvenlik halinde korku namazının kılınması caiz değildir. Eğer bu şekilde kılacak olursa sahih olmaz. Çünkü korku namazı ikamet halindeki namazdan çeşitli şekillerde farklılık arzeder. Bazıları şunlardır:



1. Kıbleye yönelmeyi terketmek.

2. Birinci bölüğün, selâmdan önce imamdan ayrı tek tek namazlarını kılabilmeleri.

3. İkinci bölüğün imamın selâm verişinden önce kılamadıkları namazların kazasını yapmaları.

4. İmama uyanın, imama uymayı terkedebilmesi.

5. İmamdan ayrılmak.

6. Namaz şeklinin değişmesi ile birlikte namaz esnasında çok amelde bulunabilmek.

Bütün bu hususlar emniyet halinde, özürsüz yapıldığı takdirde namazı iptal ederler.

Şâyet ağırlıklı kanaatine göre düşmanın baskın yapacağını zanneder, bundan ötürü korku namazı kılar, sonra da bunun düşman olmadığı ortaya çıkarsa, yahutta düşman olduğu ortaya çıkmakla birlikte onu engelleyecek bir engelin bulunmasından ötürü kendisine varmasına imkân bulunmayan bir düşman olduğunu anlarsa, o takdirde korku namazını mübah kılacak sebep bulunmadığından ötürü namazını iade etmesi gerekir. Tıpkı kendisinin abdestli olduğunu zannederek namaz kıldıktan sonra abdestsiz olduğunu bilen kimse gibi.

Korkarak namaza başlayıp, sonradan emniyete kavuşursa namazını emniyet halindeki namaz olarak tamamlar. Şâyet namazına emniyet halinde iken başlar, sonra da korku ortaya çıkarsa korku namazı olarak tamamlar. Namazı da bu haliyle sahih olur. Çünkü namazına sahih olarak başlamıştır.



İslâmın Kolaylığı ve Müsamahakârlığı

Korku namazını ve çeşitli şekillerini düşünen bir kimse, önemli pek çok hususu tesbit eder. Bunların başında: İslamda namazın önemli yeri, ister güvenlik ister korku hallerinde, sağlık, hastalık hallerinde, yolculuk ya da ikamet hallerinde, her halde kulun namaz kılmasının farz olduğu gelmektedir. Hikmeti sonsuz şeriat koyucu da mükellefi haline uygun bir şekilde namaz kılmakla yükümlü tutar. Güvenlik halinin kendisine göre bir namazı, korku halinin kendisine göre bir namazı olduğu gibi, sağlıklı iken namazın kendine göre bir şekli, hasta iken kılınacak namazın kendine göre bir şekli vardır... Bütün bunlar İslam şeriatının mükemmelliğini, onun her zaman ve mekâna uygunluğunu göstermektedir.

İslam dediğimiz şey kolaylık, zorluğu kaldırmak ve meşakkati bertaraf etmek üzerinde yükselir. İnsan yükümlülüklerinin hafifletilmesini hakkettiği takdirde -oldukça hassas ölçülere uygun bir şekilde- ibadetlerde ruhsat ilkesini esas almıştır. İslamın müsamahakârlığı özür sahiplerinin namazlarının hafifletilmesinde de ortaya çıkar. Bu çok açık bir şekilde İslamda namazın büyük bir önemi olduğunu, cemaatle namaz kılmanın da oldukça önemsendiğini göstermektedir. Çünkü bunlar en zor hallerde bile sâkıt olmamaktadır.

Ateş sesleri yükselip, alevler etrafa saçılıp, kalbler korkudan yerinden fırlamış halde iken savaşta bile, müslümanların namazlarını cemaat ile az önce açıkladığımız şekilde eda etmek için nasıl saf tuttuklarını dikkatle düşünelim. Cemaatle namaz kılmak korku halinde bile vacib olduğuna göre, güvenlik halindeki vacibliği öncelikle sözkonusudur.

Müslümanlar yağmur halinde -herbir namazı vaktinde kendi evlerinde tek başlarına kılma imkânına sahib iken- cemaati kaçırmamak için iki namazı birarada cem’ ederek kılarlar.


HASTANIN ve HASTA HÜKMÜNDE

OLANLARIN NAMAZLARI
Enes b. Mâlik'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem’in canı, göğsünde hırıltılı soluyorken, diliyle de hemen hemen net söyleyemiyorken yaptığı son vasiyeti şu olmuştu: Namaza dikkat edin namaza, bir de sağ ellerinizin sahib olduğuna (kölelerinize)."428

O halde namazın ebediyyen terkedilmeyecek bir ibadet olmasında hayret edecek bir şey yoktur. Ümmetini seven, ümmetine düşkün olan Muhammed Mustafa Sallallahu aleyhi vesellem yüce Allah'a yapılan en üstün ibadetlerden, O'na yakınlaştıran en büyük amellerden birisi olan bu ibadete dört elle sıkı sıkı sarılmayı teşvik etmektedir. Bundan dolayı onun bu son vasiyeti, vasiyetlerin en önemlilerinden ve en büyüklerindendir.

İbadetlerin kolaylaştırılması, insanın karşı karşıya kaldığı çeşitli durumlara çözüm bulmak amacıyla İslâmın gözönünde bulundurduğu bir yöntemdir. Hastalık insanın gücünü, şevkini, kudretini, hareket kabiliyetini sınırlandıran bir arızadır. Hasta olanın farz bir ibadet ile Allah'a kendisiyle yakınlaştığı ve hayatın yükümlülüklerini yerine getirebilmesi için, hastanın yaratıcısından kopmaması amacıyla İslâm, namazın eda edilmesini emreder. Çünkü hastalığı ne olursa olsun aklı başında kalmaya devam ettiği sürece bu ibadet yükümlülüğü onun üzerinden düşmez.

Ancak hastanın kılacağı namaz durumuna göre olur. Çünkü yüce Allah: "O halde gücünüzün yettiği kadar Allah'tan sakının!" (et-Teğâbun, 64/16) diye buyurmaktadır.

Hasta olan kimsenin küçük ya da büyük hadesten kurtulmak için su ile taharet alması icab eder. Çünkü taharet namaz için bir şarttır. Eğer buna gücü yetmiyor ise teyemmüm yapar.

Elbisesini, bedenini necasetlerden temizlemesi icab eder. Eğer buna gücü yetmezse, durumu neye elverir ise öylece namaz kılar, kılacağı namaz sahihtir, ayrıca iade etmesi de gerekmez.

Hastanın temiz bir şey üzerinde de namaz kılması icab eder. Eğer buna gücü yetmezse haline göre namaz kılar, namazı sahihtir, iade etmesi gerekmez.

Hasta olan kimsenin farz namazı eğilmiş bir vaziyette dahi olsa ayakta eda etmesi gerekir. Duvar ya da bir asaya dayanmasında bir sakınca yoktur. Ayakta duramıyor yahut ayakta durması açıkça bir zorluk getiriyor yahut hastalığının iyileşmesini geciktiriyor ya da hastalığını arttırıyor ise, bağdaş kurmak suretiyle oturarak namaz kılar. Çünkü Âişe Radıyallahu anha'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Ben Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'i bağdaş kurarak namaz kılarken gördüm."429 Yahut teşehhüde oturduğu gibi oturur. Bununla birlikte kolayına gelen bir şekilde oturma imkânı da vardır. Bu durum onun sevabından hiçbir şey eksiltmez. Çünkü Ebu Burde'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Ben Ebu Musa'yı defalarca şöyle derken dinledim: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "Kul hastalandığı ya da yolculuğa çıktığı vakit mukimken ya da sağlıklı iken yaptığı amellerin bir benzeri ona yazılır."430 Bu durumda onun kıldığı namaz da sahihtir, onu tekrar iade etmez. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ayakta iken, otururken ve yanlarınız üzereyken Allah'ı anın." (en-Nisa, 4/103)

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem İmran b. Husayn'a verdiği emirde şöyle buyurmuştur: "Ayakta namaz kıl, gücün yetmiyorsa oturarak, gücün yetmiyorsa yanın üzere yatarak (kıl)!"431

Şâyet oturamıyor yahutta oturması ona açıkça zor geliyor ise, kıbleye yönelik yanı üzere namaz kılar. Rukû’ ve sucûdu îmâ ile yapar, sucûda rukû’dan biraz daha fazla eğilir. Yüzünü gücü oranında yere yakınlaştırır. Efdal olan sağ yanı üzerinde uzanmasıdır. Eğer kıbleye yönelmekten âciz ise kolayına gelen tarafa namazını kılabilir.

Şâyet yanı üzere namaz kılmaktan da âciz ise kimi ilim ehline göre ayakları kıbleye doğru olmak üzere sırt üstü yatmış olarak namaz kılar.432 Rukû’ ve sucûd için başı ile işaret eder. Eğer buna da gücü yoksa göz kapaklarıyla işaret eder.433 Rukû’ için kapaklarını azıcık yumar, secde için daha fazla yumar. Bazı hastaların yaptığı şekilde parmakla işaret etmeye gelince, bu doğru değildir. Ben bunun Kitab ve sünnetten ve hatta ilim ehlinin görüşlerinden bir dayanağının olduğunu bilmiyorum.434 Eğer gözü ile ima ya da işaret etmek gücüne sahib değilse kalbiyle kıyamı, ruku’u ve sucûdu niyet eder.

Şâyet hasta ayakta durabilmekle birlikte ruku’ ve sucûd yapamıyor ise ayakta namazını kılar, ima ile ruku’ yapar, sonra oturur ima ile secdesini yapar. Üzerinde secde yapmak üzere önüne bir yastık konulmasında bir mahzur yoktur. Gücü yettiği kadar da bu yastığı ince tutmaya çalışır. Çünkü Um Seleme'den rivâyet edildiğine göre o, gözlerindeki bir rahatsızlık dolayısıyla önüne konulmuş bir yastık üzerine secde ediyordu da Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem bu hususta ona engel olmamıştı.435

Eğer beli bükülmüş birisi ise, namaz kılan ayakta gücü yettiği kadar başını kaldırır, ruku’ halinde birazcık eğilir. Eğer ruku’ yapabiliyor, secde yapamıyor ise ruku’ sırasında ruku’ yapar, secde için imada bulunur. Eğer secde etmeye gücü yetiyor, ruku’a gücü yetmiyor ise secde sırasında secde yapar, ruku’unu da ima ile yapar.

Hasta oturarak namaz kıldığı takdirde yere secde edebiliyor ise bunu yapması icab eder. İmada bulunması yeterli olmaz.

Müslüman bir kimse ayakta namaza başlamakla birlikte namaz sırasında ayakta duramayacak olursa, gücü neye yetiyorsa öylece namazını tamamlar. el-Kâsânî dedi ki: Sahih olan namaza başlayıp, ondan sonra herhangi bir hastalık, arız olursa oturarak ya da yatarak imkânına göre namazının kalan bölümünü tamamlar.436 Aynı şekilde namaza yanı üzerinde yatarak, yahut oturarak başlayan bir kimse namaz sırasında ayakta durabilecek gücü bulursa, namazını ayakta tamamlar.

Çamur ya da su içinde bulunan bir kimse, eğer çamura bulaşmadan ve su ile ıslanmadan secde yapamıyor ise, ima ile de namaz kılabilir, bineği üzerinde de namaz kılabilir. Çünkü İbn Ömer Radıyallahu anh'dan rivâyet edildiğine göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem yağmurlu ve soğuk bir gece olduğu vakit müezzine: "Yükleriniz arasında namaz kılın! diye seslenmesini emrederdi."437

Ya'lâ b. Mürre'nin rivâyetine göre bir yolculukta Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte idiler. Dar bir geçide vardıklarında namaz vakti girdi ve yağmur yağdı. Sema(nın yağmuru) üstlerinde, ıslaklık (ve çamur) altlarında idi. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem bineği üzerinde olduğu halde (emri ile) ezan ve kamet getirildi bineği üzerinde öne geçti. İma ile (namaz kıldırdı). Secdeye ruku’dan biraz daha fazla eğiliyordu.438

Şâyet ıslaklık rahatsız etmeyecek kadar az ise, secde etmesi gerekir. Çünkü Ebu Said el-Hudrî Radıyallahu anh'ın rivâyetine göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem "...sabah namazını kılıp bitirdiğinde yüzü çamur ve su ile dolmuştu."439

Hasta olan kimsenin namazı -vaktinde kılmak ona zor gelmedikçe- vaktinden sonraya bırakmazsı caiz değildir. Eğer vaktinde kılmak ona zor gelirse öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsıyı birlikte cem’ ile, cem’-i takdim (ikisini ilkinin vaktinde) yahut cem’-i te'hir (ikisini ikincisinin vaktinde) kolayına geleceği şekilde kılar. Çünkü yüce Allah: "Allah size kolaylık diler, güçlük istemez." (el-Bakara, 2/185) diye buyurmaktadır.

CUMA NAMAZI
Bu namaza bu ismin verilmesi pekçok insanı cem’ etmesi (toplanması) yahutta o namaz için insanların toplanmasından dolayıdır. Ya da Âdem Aleyhisselam'ı yüce Allah bu günde yaratmış yahutta bugünde hayırların toplanmasından dolayı bu ismi almıştır... Cuma namazı İslamın farzları arasında en çok vurgulanan farzlardan, müslümanların en büyük toplanma zamanlarından birisidir.440

Cuma Namazının Hükmü

Cuma namazı vacib (farz)dır. Onun vucubiyyeti kitab, sünnet ve icma ile sabittir. Müslümanlar cemaat ile onu iki rekât olarak kılarlar, farz-ı ayndır. Herhangi bir özür sebebiyle cuma namazı kaçırılacak olursa, öğle namazı onu telâfi eder.

Kur'ân'dan delili yüce Allah'ın şu buyruğudur: "Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrıda bulunulduğu vakit Allah'ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır." (el-Cumua, 62/9) Yüce Allah bu buyruğu ile cuma namazına gitmeyi emretmektedir. Emir ise vücub (farziyet) gerektirir. Yürüyüp gitmek ancak bir vacib için sözkonusu olur. Alışverişin yasaklanması ise, alışverişle uğraşılarak o namazın kaçırılmaması içindir. Eğer farz olmasaydı o namaz dolayısıyla alışveriş yasaklanmazdı.441

Sünnetten deliline gelince; Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in hanımı Hafsa'dan rivâyete göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Cumaya gitmek ergenlik yaşına gelmiş her müslüman üzerine bir farzdır."442

İbn Ömer ve Ebu Hureyre'den; Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i minberin üzerinde şöyle buyururken dinledikleri rivâyet edilmiştir: "Birtakım insanlar cumayı terketmekten ya vazgeçerler, yahutta yüce Allah onların kalblerini mühürleyecek, sonra da onlar hiç şüphesiz gafillerden olacaklardır."443 Ebu'l-Câd ed-Damrî'den rivâyete göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Her kim önemsemeyerek üç cuma terkedecek olursa Allah o kimsenin kalbini mühürler."444

İcmaa gelince, İbnu'l-Münzir ve İbnu'l-Arabî cuma namazının farz-ı ayn olduğu üzerinde icma bulunduğunu nakletmektedirler.445



Cuma Namazı Kimlere Vacibtir?

Cuma namazı ancak sekiz şartı taşıyan kimselere vacib (farz)dır:

1- Müslüman olmak,

2- Bâliğ olmak,

3- Akıllı olmak, -bu üç şart fer'î hükümlerle mükellef olmanın şartlarındandır-

4- Erkek olmak,

5- Hür olmak,

6- Yolcu olmamak. (Belli bir yerde yerleşik olmak, yörük olmamak)

Çünkü Tarık b. Şihâb'ın şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Cuma her müslümana cemaatle kılınması gereken bir hak ve bir vacibtir. Bundan dört kişi müstesnadır. Köle, kadın, küçük çocuk yahut hasta bir kimse."446 Çünkü kadın cemaatlere katılanlar arasında değildir. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem de cuma gününde Arafat'ta idi (yolcu idi) ve cuma namazı kılmadı... Diğer taraftan köle menfaati başkasının mülkiyetinde olup, efendisinin hizmeti için alıkonulmuştur. Dolayısıyla borcu sebebiyle hapiste tutulan kimseye benzer.

7- Yedinci şart, cemaate katılmamayı mazur gösteren sebeblerin bulunmamasıdır.

8- Sekizincisine gelince, cuma namazı kılınacak yerde ya da ona yakın bir yerde ikamet halinde olmalıdır.447

Kâfirin de, delinin de kılacağı cuma namazı sahih değildir. Eğer bunlar bu namazı eda edecek olurlarsa bunlarla cuma namazı akd olmaz. (İmam olarakta kıldıramazlar, cemaat arasında da sayılamazlar.-çeviren-) Çünkü her ikisi de ibadet ehliyetine sahib kimseler değildir.

Cuma namazı baliğ, erkek, hür ve belli yeri yurt ediniş kimselere vacibtir ve onlarla akd olur. Bu şartlardan birisine sahib olmayan kimse -cumanın farziyeti üzerinden düştüğünden ötürü- imam olamaz. Aynı şekilde bu şartlardan birisini ihlal eden kimse ile de akd olmaz. Çünkü cuma namazının onlar hakkında sakıt olması bir ruhsattır. Çocuk, kadın, köle, cariye ve yolcu gibi. Eğer eda edecek olurlarsa onlar için (öğle namazının yerine) geçerli olur.

Cuma namazı, (kılmamayı meşru kılan) özürlerin bulunmaması halinde vacib olur. Eğer hasta zorlanarak da olsa cuma namazında hazır bulunursa onun cuma namazını kılması vacib olur ve onunla akd olur. Çünkü ruhsat meşakkati ortadan kaldırmak içindir. Hazır bulunmakla artık meşakkat ortadan kalkmış ve ruhsat da kaldırılmış olur.

Mukim olmak, cuma namazının akd olması için bir şarttır. Buna göre meradan meraya dolaşanlar (göçebeler, yörükler) cuma namazını kılacak olurlarsa onlar için sahih olur, fakat onlarla (cemaat sayısına katılarak) akd olunmaz.

Suyutî der ki: İnsanlar cuma namazı bakımından birkaç kısımdırlar:

1. Cuma namazı kılmakla yükümlü olup, katılımlarıyla cuma namazının akd olduğu kimseler. Bu da erkek, sağlıklı, mukim, belli bir yeri yurt edinmiş, müslüman, bâliğ, akıl, hür ve mazereti olmayan kimsedir.

2. Cuma namazı kılmakla yükümlü de olmayıp, katılımı ile (cemaat arasından sayılarak) akd olmayan fakat kılması halinde onun için sahih olan kimseler. Bunlar da köle, kadın, hünsâ, çocuk ve yolcudur.

3. Cuma namazı kılmakla yükümlü olmakla birlikte, katılımı ile namaz akd olmayan kimseler. Bunlar da iki kişidir. Evi şehrin dışında olup, cuma namazı ezanını duyan ile yolcu niyetini sürdürmekle birlikte ikameti dört günden fazla devam eden yolcu.

4. Cuma namazı kılma yükümlülüğü olmamakla birlikte, katılımı ile onunla namaz akd olunabilen. Bu da sözü geçen mazeretlere sahib özür sahibi kimsedir.448



Cuma Namazının Meşrû’ Kılınmasının Hikmeti

Müslümanların bu günde toplanmaları şer'î bir hüküm olarak tesbit edilmiştir. Bunun sebebi onlara üzerlerindeki Allah'ın nimetinin büyüklüğünü hatırlatarak dikkatlerini çekmektir. Bu namazda hutbe de meşrû’dur. Ondan da maksat onlara bu nimeti hatırlatmak, bu nimete şükretmeye onları teşvik etmektir. Bugünde günün ortasında cuma namazı kılmak da şeriat tarafından tesbit edilmiştir. Böylelikle tek bir mescidde toplanmak gerçekleştirilebilsin.449 Bu haftalık toplantıda öğretme, yönlendirme, öğüt ve hatırlatma, İslama bağlılığı yenileme, kardeşlik bağını canlandırma, birliği sağlamlaştırma ve müslümanların gücünü ortaya koyma sözkonusudur.450

Cuma gününde yüce Allah, Âdem'i yaratmıştır. Abdu'r-Rahman b. el-A’rec'den rivâyete göre o Ebu Hureyre'yi şöyle derken dinlemiş: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "Kendisinde güneşin doğduğu en hayırlı gün cuma günüdür. O günde Âdem yaratıldı, o günde cennete konuldu ve o gün de cennetten çıkarıldı."451

İnsan da esasen ancak ibadet etmek için yaratılmıştır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ben cinleri ve insanları bana ibadet etmekten başka, bir şey için yaratmadım." (ez-Zariyat, 51/56) Buna göre bugünde insanın dünya telaşı ve meşguliyetlerinden uzak kalması, yaratıcısına ibadet ve şükür ile meşgul olması uygun düşmektedir. Böylelikle bugünde nereden gelip, nereye gideceğini hatırlayacağı, nefsi ile başbaşa kalacağı bir zaman elde etmiş olunur.



Cuma Gününün Fazileti

İbnu'l-Kayyim der ki: Bugünü tazim etmek, onu yüceltmek, bugüne diğerlerinden farklı özel ibadetler tahsis etmek, Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in hidayetiyle gösterdiği işlerdendi. İlim adamları cuma gününün mü yoksa Arafe gününün mü daha faziletili olduğu hususunda iki farklı görüşe sahibtir. Bu iki görüş de Şafiî mezhebine mensub ilim adamlarının savundukları görüşlerdendir.452

Bugünde müslümanların toplanıp cuma namazını edâ etmeleri vâcibtir. Özürsüz olarak bu namazı terkeden bir kimsenin kalbini Allah cehâlet, haktan uzaklık, katılık ve kilitlemek suretleriyle mühürler ve böyle bir kimse gafillerden olur.

Cuma gününde duaların kabul olunduğu bir an vardır. Bu her hafta tekrarlanan bir bayram günüdür. Ebu Lübâbe b. Abdi'l-Münzir Radıyallahu anh'dan rivâyete göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz cuma günü, günlerin efendisidir. Allah nezdinde en büyükleridir. O gün Allah nezdinde kurban bayramı birinci gününden de, ramazan bayramı birinci gününden de daha büyüktür. Bugünde beş özellik vardır: Allah bugünde Âdem'i yarattı. Bugünde Âdem'i yere indirdi. Bugünde Allah Âdem'in canını aldı. Bugünde öyle bir an vardır ki, kul Allah'tan bu anda bir şey dileyecek olursa, mutlaka onu ona verir. Elverir ki haram bir şey istemesin. Kıyamet bugünde kopacaktır. Gökte olsun, yerde olsun ne kadar mukarreb bir melek varsa, ne kadar rüzgar, dağ ve deniz varsa hepsi mutlaka cuma gününden korkarlar, çekinirler."453

İbnu'l-Kayyim dedi ki: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem bugünün sabah namazında es-Secde suresi ile el-İnsan surelerini okurdu... Şeyhu'l-İslam İbn Teymiye'yi şöyle derken dinledim: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in bu iki sureyi cuma namazının sabahında okumasının sebebi; her iki surenin de o günde olanları ve olacakları ihtiva etmesinden dolayıdır. Bu iki surede Âdem'in yaratılması, Allah'a dönüş, kulların haşredilmesi sözkonusu edilmektedir. Onlar ise cuma günü olacaktır. Ayrıca bu günde bu iki surenin okunması suretiyle ümmete olmuşlar ve olacaklar hatırlatılmış oluyordu.

Bazı ilim ehli cuma gününde Kehf suresini okumayı müstehab kabul ederler. Buna delil olarak Ebu Said el-Hudrî'nin Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in şöyle buyurduğuna dair rivâyetini gösterirler: "Cuma gününde Kehf suresini okuyan bir kimse için, her iki cuma arası nur ile aydınlatılır."454

Cuma gündüz ve gecesinde Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'e çokça salât ve selâm getirmek de müstehabtır. Çünkü Enes'ten şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "Cuma gündüz ve gecesinde bana çokça salât ve selam getiriniz."455

Bugünde gusletme emri verilmiştir. Bu müekked bir sünnettir. Gusletmenin vücubu hususunda ilim adamlarının üç görüşü vardır.456 : Vâcib değildir diyenler, vâcibdir diyenler ve giderilmesi gereken kokusu olan kimseler ile öyle olmayanlar arasında farklı hüküm gözetenler. Giderilmesi gereken kokusu bulunanlar için gusletmek vacibtir, buna ihtiyacı olmayanlar için de müstehabtır. Bu üç görüş de İmam Ahmed'e mensub ilim adamlarının görüşleridir.

Bugünde hoş koku sürünmek müstehabtır, haftanın diğer günlerinde hoş koku sürünmekten daha faziletlidir. Güzel giyinmek ve misvak kullanmak da müstehabtır. Çünkü Ebu Said el-Hudrî Radıyallahu anh'ın rivâyetine göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Cuma günü gusletmek âkil bâliğ olan herkesin üzerine bir görevdir. Misvak kullanmak ve güç yettiği kadarı ile hoş koku sürünmek de."457 Yüce Allah da şöyle buyurmaktadır: "Ey Âdemoğulları! Her mescidde ziynetinizi alın, yiyin, için, israf etmeyin..." (el-A’raf, 7/31)

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'den şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: "Cuma gününde gusletmek, hoş koku sürünmek, misvak kullanmak her müslümanın üzerinde bir haktır."458

İmamın dışındakiler için cuma namazını kılmak üzere mescide erken gitmek müstehabtır. Burada nafile namaz kılmak, zikir etmek, Kur'ân okumak ile meşgul olunur, imam hutbeyi vermek üzere çıkana kadar böyle yapılır.

Kişi hutbeyi işittiği takdirde onu susup dinlemesi gerekir. Susup dinlemeyecek olursa, lağvetmiş olur. Lağveden kimsenin ise cuması yok demektir. Çünkü Alkame'nin rivâyetine göre Abdullah b. Mesud şöyle demiştir: Ben Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i şöyle buyururken dinledim: "İnsanlar Cuma’lara birinci, ikinci ve üçüncü olarak erken gidiş sırası ölçüsüne göre kıyamet günü Allah’a yakın makam sahibi olurlar.” Sonra Allah: (Ben) dört kişinin dördüncüsüyüm, dördüncü olan da uzak değildir, dedi.”459

Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan dedi ki: "Her kim cuma günü cünubluktan gusleder gibi gusleder, sonra cumaya giderse bir deve kurban etmiş gibi olur. Her kim ikinci saatte giderse, bir inek kurban etmiş gibi olur. Her kim üçüncü saatte giderse boynuzlu bir koç kurban etmiş gibi olur. Her kim dördüncü saatte giderse bir tavuk tasadduk etmiş gibi olur. Her kim beşinci saatte giderse bir yumurta tasadduk etmiş gibi olur. İmam hutbe için çıktı mı melekler artık zikri dinlemek üzere hazır bulunurlar. (Bundan sonra gelenlere bir şey yazmazlar.)"460

Said b. el-Müseyyeb'den rivâyete göre Ebu Hureyre kendisine şunu haber vermiş: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "Cuma gününde imam hutbe okumakta iken (yanındaki) arkadaşına “dinle!” diyecek olursan, lağvetmiş olursun."461

Cumanın fazileti ve özellikleri hususunda büyük ilim adamı merhum İbnu'l-Kayyim, Zadu'l-Meâd'de oldukça geniş açıklamalarda bulunmuştur.462


Yüklə 1,61 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   31




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin