Tüm Detaylarıyla Namaz



Yüklə 1,61 Mb.
səhifə17/31
tarix12.08.2018
ölçüsü1,61 Mb.
#69713
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   31

NAMAZI TERKEDENİN HÜKMÜ
Yüce Allah insanı kendisine ibadet etmek için yaratmıştır. Yüce Allah buyuruyor ki: "Ben cinleri ve insanları bana ibadet etmekten başka, birşey için yaratmadım." (ez-Zariyat, 51/56) Onu bir günde beş vakit namaz kılmakla yükümlü tutmuştur. Yüce Allah başkasında bulunmayan birtakım özellikleri bu ibadete tahsis etmiştir. O İslamda Allah'ın farz kıldığı ilk ibadettir. Dinde en son kaybedilecek olandır. Yüce Allah'ın semada miraç gecesinde farz kıldığı ve kulun amelleri arasında ilk hesaba çekileceği amelidir. Kul aklı başında kaldığı sürece farz oluşu da üzerinden kalkmaz. Bu ibadet İslâmın direğidir, hür de, köle de, erkek de, dişi de, mukim de, yolcu da, zengin de, fakir de, sağlıklı da, hasta da, yöneten de, yönetilen de eda eder.

Kur'ân-ı Kerim'de en çok anılan farz budur. Ebu Abdullah dedi ki: Kâfirler cehennem ateşine girdikten sonra onlara bir şekilde soru sorulacağı bize anlatılmaktadır: "Sizi Sekara (cehenneme) ne sürükledi? Derler ki: Biz namaz kılanlardan değildik!" (el-Müddessir, 74/42-43)

Namazı terkedişlerinden önce azab edilmelerine sebeb herhangi bir ameli sözkonusu etmeyeceklerdir.558

Oruç, hac ve sadaka gibi diğer amellerin kabul edilmesi, namazın kılınmış olmasına bağlıdır. Çünkü İbn Ömer'den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Ben insanlarla Allah'tan başka hiçbir ilâh olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Rasûlü olduğuna şehadet getirinceye, namazı kılıncaya ve zekâtı verinceye kadar... savaşmakla emrolundum."559

Özetle namaz ibadetlerin en önemlisidir. Bir mazeret olması hali dışında ertelenmesi caiz değildir.

Âkil ve bâliğ müslümana namaz kılmak farzdır. Çünkü Âişe Radıyallahu anha Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in şöyle buyurduğunu rivâyet etmektedir: "Kalem (sorumluluk) üç kişiden kaldırılmıştır. Uyanıncaya kadar uyuyandan, ergenleşinceye kadar çocuktan, aklı başına gelinceye kadar deliden."560

Ay hali ve lohusa olanların dışındakilere farzdır. Şeyhu'l-İslam İbn Teymiye şöyle demiştir: Küçük çocuk buluğa erse, yahut bir kâfir müslüman olsa yahut ay hali olan kişi temizlense, yahut delinin aklı başına gelse ve henüz namaz vakti çıkmamış ise kaza olarak değil, eda olarak namazı kılmaları gerektiği bilinen bir husustur. Bunlar vakit çıktıktan sonra gerçekleşirse (o hallerinde iken geçirdikleri namazları için) herhangi bir günahları yoktur.561

Bunlara Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in daveti ulaşmadıkça namaz da üzerlerine vacib olmaz. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Biz bir rasûl göndermedikçe, azab ediciler değiliz." (el-İsra, 17/15); "...Ta ki insanların peygamberlerden sonra Allah'a karşı ileri sürecekleri bir delilleri kalmasın." (en-Nisâ, 4/165)



Namazı Terkeden

Çoğu müslüman namaz hususunda işi önemsememeye başlamış, namazdan yana gaflete dalmış, onu kaybetmişlerdir. Hatta kimileri namazı o derece önemsemez hale gelmiş ki, büsbütün terketmiş bulunmaktadır. Yüce Allah ise şöyle buyurmaktadır: "İşte (böyle) namaz kılanların vay haline ki; onlar namazlarından gaflet içindedirler. Onlar hem riyakârlık yapanların ta kendileridir, hem mâûnu (en ufak çapta yardımlaşmayı) da engellerler." (el-Mâûn, 107/4-7)

Bu buyrukla yüce Allah namazı vaktinden sonraya bırakanları -daha sonra kılsalar bile- veyl ile tehdit etmektedir. Yüce Allah bir başka yerde şöyle buyurmaktadır: "Bunlardan sonra ise namazı zayi eden, arzularına uyan bir kavim geldi. İşte onlar gayy ile karşılaşacaklardır." (Meryem, 19/59)

Hakim, Abdullah (b. Mesud) Radıyallahu anh'dan yüce Allah'ın: "İşte onlar gayy ile karşılaşacaklar." buyruğu hakkında şöyle dediğini rivâyet etmektedir: O cehennemde dibi oldukça derin, tadı oldukça kötü bir ırmaktır.562

Ebu Umame el-Bâhilî'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Ben Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i şöyle buyururken dinledim: "Eğer onlarca ve onlarca ağırlığında bir kaya cehennemin kıyısından atılacak olursa, yetmiş yıl boyunca cehennemin dibine ulaşmaz. Sonra Gayy ve Esâma ulaşır. Ben: Gayy ve Esâm nedir diye sordum. O: Cehennemin dibinde iki kuyudurlar, dedi. Cehennemliklerin irinleri onlara akar. İşte Allah'ın kitabında: "İşte onlar gayy ile karşılaşacaklar." (Meryem, 19/59) buyruğu ile: "Esâmâ" (el-Furkan, 25/68) buyruğunda zikrettiği bunlardır."463

Câbir Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "Kişi ile şirk ve küfür arasında namazı terketmek vardır."564

Şevkânî dedi ki: Hadis namazı terketmenin küfrü gerektiren hususlardan olduğuna delildir. Namazın farziyetini inkâr ederek terkedenin kâfir olduğu hususunda müslümanlar arasında bir görüş ayrılığı yoktur. Eğer İslama yeni girmiş bir kimse ise yahutta namazın farz olduğuna dair bilginin kendisine ulaşabileceği bir süre kadar müslümanlarla birlikte kalmamışsa, müstesnâdır. Eğer namazı terketmesi -farz olduğuna inanmakla birlikte- tembellikten kaynaklanıyor ise -insanların çoğunun hali nitekim böyledir- bu hususta insanlar farklı görüşlere sahibtirler.565

İbnu'l-Kayyim dedi ki: Farz olan namazı kasten terketmenin en büyük günahlardan, büyük günahların büyüklerinden olduğu ve bunun günahının Allah nezdinde canı öldürmek günahından, malı almak günahından, zina, hırsızlık, içki içmek günahlarından daha büyük olduğu, bu kimsenin yüce Allah'ın cezasına ve gazabına layık olduğu, dünya ve âhirete rezil ve rüsvay edilmekle karşı karşıya olduğu hususlarında müslümanlar ihtilâf etmemişlerdir.566

Mükellef bulunduğu farz namazı terkeden bir kimse, şâyet farziyetini inkar ediyor ve bu hususta mazur görülebilecek bir hali yoksa, inkârı dolayısıyla kâfir olur. İsterse namaz kılsın. Çünkü o dinden olduğu kesinlikle bilinen bir hususu inkâr etmiş, Allah'ı ve Rasûlünü yalanlamış olur. Böyle bir kimse öldürülür. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem: "Dinini değiştireni öldürünüz."567 diye buyurmuştur. Böyle birisine mürted hükümleri uygulanır.

Şâyet namazın farziyetine inanmakla birlikte vakit çıkana kadar tembellik ederek terkedecek olursa, böyle bir kimsenin durumu hakkında ilim ehli arasında görüş ayrılığı vardır. Böyle birisinin dinden çıkacak şekilde kâfir olduğu, tevbe edip namaz kılmadığı takdirde öldürüleceği söylendiği gibi, bunun kâfir olmayıp, fasık olacağı, tevbe ederse mesele kalmayacağı, aksi takdirde had olmak üzere öldürüleceği de söylenmiştir.

Bir diğer görüşe göre ne kâfir olur, ne öldürülür. Aksine böyle bir kimse tazir cezasına çarptırılır. (Hadden aşağı hafif cezalarla cezalandırılır) ve namaz kılıncaya ya da ölünceye kadar hapsedilir.

Birinci görüşü seleften bir topluluk kabul edilmiştir. Bu görüş Ali b. Ebi Talib'den rivâyet edilmiş olup, Ahmed b. Hanbel'den gelen iki rivâyetten birisi de böyledir. Abdullah b. el-Mübarek, İshak b. Rahaveyh de böyle demiştir. Şafiî mezhebine mensub bazı ilim adamlarının benimsediği bir görüş budur.

İkinci görüşü Malik ve Şafiî kabul etmiştir. Üçüncü görüşü Ebu Hanife, Kûfe ahalisinden bir topluluk ve Şafiî mezhebine mensub el-Muzenî kabul etmiştir.568

Namazı terkedenin öldürüleceği görüşünü kabul edenler yüce Allah'ın şu buyruğunu delil gösterirler: "O haram aylar çıkınca artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün. Onları yakalayın, onları alıkoyun, onların bütün geçit yerlerini tutun. Eğer tevbe edip, namaz kılar ve zekat verirlerse yollarını serbest bırakın." (et-Tevbe, 9/5) Âyet-i kerime yollarını serbest bırakmak için tevbeyi şart koşmaktadır. Yapılacak ilk iş namazı dosdoğru kılmaktır. Eğer bu şart tahakkuk etmezse öldürülmeleri gerekir. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem de şöyle buyurmuştur: "Ben Allah'tan başka hiçbir ilâh olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Rasûlü olduğuna şahidlik edinceye, namazı dosdoğru kılıncaya, zekâtı verinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. Şâyet bunu yaparlarsa kanlarını ve mallarını bana karşı korumuş olurlar. İslamın hakkı ile olması müstesnâ. Hesapları ise Allah'a aittir."569 Bu hususta hadisler pek çoktur.

İkinci görüşün sahibleri böyle bir kimsenin kâfir olmayacağına, yüce Allah'ın: "Şüphesiz Allah kendisine eş koşulmasını mağfiret etmez. Ondan başkasını ise dileyeceğine mağfiret eder." (en-Nisa, 4/48 ve 116) buyruğunu delil gösterirler. Yine Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in Enes b. Malik tarafından rivâyet edilen Muâz b. Cebel hadisini de delil gösterirler: "Allah'tan başka hiçbir ilâh olmadığına, Muhammed'in Allah'ın kulu ve Rasûlü olduğuna şehadet eden herbir kulu mutlaka Allah cehennem ateşine haram kılar..."570

Buna yakın bir ifade Ebu Hureyre Radıyallahu anh ve başkalarının rivâyet ettikleri hadislerde vârid olmuştur.

Üçüncü görüşün sahipleri böyle bir kimsenin kâfir olmayacağına, ikinci görüşü savunanların delillerini göstermişler. Öldürülmeyeceğine dair de Mesruk'un, Abdullah'tan yaptığı şu rivâyeti delil gösterirler. Buna göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Allah'tan başka hiçbir ilâh olmadığına, benim Allah'ın Rasûlu olduğuma şehadet eden müslüman bir kimsenin kanı ancak şu üç husustan birisi ile helâl olabilir: Cana karşılık can, zina eden evli, Allah'ın dininden çıkıp cemaati terkeden kimse."571 Burada ise namazdan sözedilmemektedir.

Şevkânî der ki: Doğru olan görüş namazı terk edenin kâfir olduğu ve öldürüleceğidir. Kâfir oluşu şeriat koyucunun namaz kılana bu ismi verdiğine ve kişi ile ona bu ismi vermek arasındaki engelin namaz kılmak olduğuna dair hadislerin sahih olarak bize gelmiş olmasıdır. Buna göre namazı terketmek böyle bir ismi vermenin caiz olmasını gerektirmektedir. Öncekilerin ileri sürdüğü birtakım itirazların hiçbirisi bizi bağlamaz. Çünkü bizler şunu söylüyoruz: Bazı küfür çeşitlerinin mağfirete ve şefaate hak kazanmaya mani olmaması mümkündür. Kıble ehline mensub kimselerin şariin "küfür" adını verdiği birtakım günahlar dolayısıyla kâfir olması gibi. Buna göre insanların dar geçitlerine düştüğü bir takım tevillere başvurmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır.572

Şevkânî böyle bir kimsenin öldürülmesi gerektiğine dair görüşe yüce Allah'ın Kur'ân-ı Kerim'de yollarını serbest bırakmayı, tevbe, namazı kılmak ve zekâtı vermek şartına bağlamış olmasını delil göstermektedir. Buna göre namaz kılmayan bir kimse serbest bırakılmaz. Ayrıca açıkça öldürülmeyi gerektiren, sünnetten sahih olarak ulaşmış delilleri de buna gerekçe göstermektedir. Öldürülmeyeceğini söyleyenlerin delili olan: "Müslüman kanı... başkasıyla helal olmaz" hadisinin mefhumunun bu itibar ile sahih ve sarih rivâyetlerin mantuku (sözlerinden anlaşılan ifade) ile çelişmeyeceğini sözkonusu etmektedir.573

Namazı terkedenin kâfir olmadığı ve öldürülmeyeceğini öngörenlerin ileri sürdükleri deliller ve bunların namazı terkeden kimselerin kâfir olduğunu açıkça ifade eden hadislerdeki küfrün dinden çıkmak anlamındaki bir küfür olmayıp, nimete karşı küfür (nankörlük) yahutta büyük küfürden daha küçük bir küfür olduğu şeklindeki tevillerine gelince, bu da bir kaç şekilde cevablandırılabilir.

Herşeyden önce namazı terkeden bir kimse, İslâmın rükunlerinden birisini yıkmış olmaktadır. Bu ise İslâm yapısının içerden yıkılmasını, gevşetilmesini ve böyle bir kimsenin İslâm dairesinden çıkıp, küfre girmesini gerektirmektedir. Özellikle namaz iki zıt şey olan iman ile küfür arasındaki ayırıcı sınırdır. Bunların birbirleri ile içiçe olmalarına imkân yoktur. Kişinin dinden çıkacağı anlamıyla kâfir olacağına dair delil teşkil eden nasslar ise sahih ve sarihtir. Hiçbir şekilde tevile ihtiyacı yoktur. Bunlardan birisi de Enes b. Malik'in Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'ın şöyle dediğine dair rivâyetidir: "Kul ile şirk arasında namazı terketmekten başka hiçbir şey yoktur. Kişi namazı terketti mi artık şirk koşmuş olur."574

Yine Peygamber şöyle buyurmaktadır: "İslamın kulpları ve dinin kaideleri üç tanedir. İslâm onlar üzerine tesis edilmiştir. Bunlardan birisini terkeden bir kimse o şeye kâfir demektir. Kanı ise helâldir. (Bunlar) Allah'tan başka ilâh olmadığına şehadet getirmek, farz olan namaz ve ramazan orucudur."575

Acaba İslâmdan çıkan kimseden başkasının kanı helâl olur mu?

Namazı terkeden kimsenin kâfir olmayacağına dair ileri sürülen delillere gelince, bizler bunları düşündüğümüz vakit, bu delillerin, kâfir olacağını söyleyenlerin söyledikleriyle çelişmediğini görürüz.576 İcma da namazı terkeden kimsenin kâfir olacağına delil teşkil etmektedir.577

Şeyhu'l-İslam İbn Teymiye şöyle demektedir: Eğer kişi içten içe namazı kabul ediyor, farz olduğuna inanıyorsa ve öldürülünceye kadar namazı terketmekte ısrar ediyor ve namaz kılmıyorsa; böyle bir duruma Âdem oğulları ve adetleri arasında rastlanılamaz. Bundan ötürü bu İslâmda katiyyen meydana gelmiş bir şey değildir... Kişi öldürülünceye kadar namaz kılmamaya devam ediyorsa, içten içe onun farz olduğunu hiçbir zaman kabul etmiyor, onu yerine getirmekle kendisini yükümlü görmüyor demektir. Böyle birisi de müslümanların ittifakı ile kâfirdir.578

Namazı terkedenin öldürüleceğini kabul eden ilim ehli kimseler, bu kişi had olarak mı öldürülür, yoksa kâfir olarak mı öldürülür, hususunda farklı görüşlere sahibtirler.579 Buna bağlı olarak böyle bir kimseden tevbe etmesi istenir mi, istenmez mi?

Böyle bir kimsenin had olarak öldürüleceği kanaatinde olan kimseler, namazı terketmenin haddini öldürülmek olarak tesbit etmişlerdir. Hadler ise zina gibi daha önce sözkonusu olan birtakım sebeblerle vacib olur. İmama götürülmesinden sonra tevbe bu hadleri kaldırmaz.

Kâfir olarak öldürüleceği kanaatinde olanlar ise, böyle bir kimsenin tevbe etmesinin isteneceği görüşündedir. Çünkü böyle bir öldürme vacibi (farzı) terketmekten dolayı sözkonusudur. Bundan dolayı irtidad dolayısıyla öldürülmekte olduğu gibi, tevbe etmesini istemek onun hakkında meşru kılınmıştır. Hatta burada tevbe etmesini istemek öncelikle sözkonusudur. Çünkü böyle birisinin geri dönmesi ihtimali daha yüksektir. Zira onun İslâmı kabullenmesi kendisini dünya ve âhirette cezadan kurtaracak bir husustan dolayı tevbe etmeye itebilir. İşte bu sahih olan görüştür.

Çünkü böyle birisinin en kötü hali mürted gibi olmasıdır. Ashab-ı kiram ise mürtedlerin ve zekâtı vermeyenlerin tevbesinin kabul edileceğini ittifakla kabul etmişlerdir. Yüce Allah da şöyle buyurmaktadır: "Sen o kâfirlere de ki: Eğer vazgeçerlerse onlara geçmiş (günahları) mağfiret olunur." (el-Enfâl, 8/38) Bu buyruk ise hem mürted olanı, hem diğerlerini kapsamına alan genel bir buyruktur. Meşhur olan böyle bir kimseden tevbe etmesinin isteneceğidir. Eğer tevbe edip, namazı terketmekten vazgeçerse mesele yok, değilse öldürülür.

İlim ehli öldürülmeyi gerektiren namazı terkin mahiyeti hususunda farklı görüşlere sahibtir. Şevkânî der ki: Acaba öldürme gereği tek bir namazı terk halinde mi, yoksa daha fazlasını terk halinde mi sözkonusu olur? Cumhûrun görüşüne göre, tek bir namazı terkten dolayı öldürüleceği şeklindedir. Hadisler de bunu gerektirmektedir. Bunun daha fazlası ile sınırlandırılmasının delili yoktur. Ahmed b. Hanbel der ki: Namaz kılmaya çağırıldığı halde kabul etmez ve: Ben namaz kılmıyorum deyip, sonunda namazın vakti çıkarsa öldürülmesi gerekir.580

Muâz Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmektedir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem bana on kelime tavsiye buyurdu; dedi ki: "... Sakın kasten bir farz namazı terketme! Çünkü kasti olarak farz bir namazı terkeden bir kimsenin üzerinden Allah'ın himayesi kalkmış olur."581

Namaz kılmayı terkeden kimsenin öldürüleceğini kabul eden ilim ehli nasıl öldürüleceği hususunda farklı görüşlere sahiptir. Böyle bir kimsenin boynunun kılıçla vurulmasıyla öldürüleceği söylendiği gibi, namaz kılıncaya ya da ölünceye kadar odunla dövüleceği de söylenmiştir. Ölünceye kadar kılıçla dürtüleceği de söylenmiştir. Çünkü böylesi onu bu işten vazgeçirmekte daha etkileyici ve vazgeçmesi noktasında daha umut verici bir uygulamadır.

Cumhur boynunun kılıçla vurulacağı görüşünü tercih etmiştir. Çünkü böyle bir uygulama canın daha çabuk çıkmasına sebeptir.

Namazı Terketmek Suretiyle İrtidâd Etmenin Sonuçları

A. Dünyadaki Sonuçları:

1. Velâyetinin devamı için İslâmın şart olduğu bütün hususlarda velâyeti düşer. Dolayısıyla buluğa ermeyen çocukları üzerindeki velâyeti kalmaz ve velâyeti altındaki kızları da evlendiremez.

2. Akrabalarından miras alma hakkı kalkar. Çünkü Usame b. Zeyd'in rivâyetine göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Müslüman kâfire, kâfir de müslümana mirasçı olamaz."582

el-Muğnî, de şöyle demektedir: İlim ehli kâfirin müslümandan miras almayacağını icmâ’ ile kabul etmişlerdir. Ashab ve fukahânın çoğunluğu da müslümanın da kâfire mirasçı olamayacağını söylemişlerdir.583



3. Mekke'ye girmesi haram olur. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pisliktir. Onun için bu yıllarından sonra artık onlar Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar." (et-Tevbe, 9/28)

4. Kestiği yenilmez. Çünkü o müslüman da değildir, kitab ehlinden bir kimse de değildir.

5. Öldükten sonra cenaze namazı kılınmaz, mağfirete ve ilâhî rahmete nâil olması için ona dua edilmez. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Onlardan ölen hiçbir kimsenin namazını asla kılma! Kabrinin başında da durma! Çünkü onlar Allah'a ve Rasûlüne kâfir oldular ve fâsık olarak öldüler." (et-Tevbe, 9/84)

6. Müslüman bir kadını nikâhlaması haram olur. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Mü'min kadınlar hicret edenler olarak size geldiklerinde onları imtihan edin. Allah onların imanlarını daha iyi bilendir. Şâyet onların mü'min kadınlar olduğunu görürseniz, onları kâfirlere geri döndürmeyin. Hem bu kadınlar o erkeklere helâl değildir, hem de o erkekler bu kadınlara helâl olmaz." (el-Mumtehine, 60/10)

el-Muğnî’de şöyle demektedir: Mürted bir kadını da hangi din üzere olursa olsun nikâhlamak haramdır. Çünkü böyle bir kadın için kabul ettiğini söylediği ve girdiği din ehli arasında herhangi bir hüküm sabit olmamaktadır. Dolayısıyla onu nikâhlamanın helâl olmadığını söylemek daha uygundur.584

Yine şöyle demektedir: Eşlerden birisi gerdeğe girmeden önce irtidad ederse, derhal nikâh fesh olur. Biri diğerine mirasçı olamaz. Şâyet erkeğin irtidadı gerdeğe girdikten sonra ise bu hususta iki rivâyet vardır. Birisine göre bir an önce ayrılık sözkonusu olur, diğeri ise iddetin sona ermesi halinde ayrılık sözkonusu olur. Hangisi ölürse, ötekisi de ondan miras almaz.585

7. Namazı terkeden bir kimse müslüman bir kadın ile evlenecek olursa, eğer kendi nikâhının batıl olduğunu biliyor ve buna inanıyor ise, çocukları onun nesebine katılmaz. Çünkü onun kendisine helâl olmayan bir kadın ile cima etmesi haramdır.

B. Âhiretteki Sonuçlar

1. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Meleklerin o kâfirlerin yüzlerine ve arkalarına vura vura ve: 'O yakıcı azabı tadın' diye diye canlarını alırken bir görseydin! Bu, ellerinizin daha önce yaptıkları yüzündendir ve hiç şüphesiz Allah'ın kullarına zulmedici olmadığındandır." (el-Enfal, 8/50-51)

Seyyid Kutub diyor ki: Bu iki âyet-i kerime Bedir gününde olsun, başka bir zamanda olsun meleklerin kâfirlerin canlarını aldıkları her seferini canlandıran sürekli bir hali tesbit ettiği gibi... Kur'ânî ifade kâfirlerin oldukça çirkin bir tablolarını çizmektedir. Melekler onların canlarını oldukça hakir düşüren bir tabloda, zorla çekip sıyırmaktadır. Bu hakirlik ve aşağılanmak azaba ve ölüme ilave edilen bir haldir... Daha sonra ifadelerin akışı gaibi haber vermek kipinden hitab kipine dönüşerek: "O yakıcı azabı tadın" diye bir ifade ile ortaya çıkmaktadır. Böylelikle tablo adeta şu anda görülmekte olan bir hal-i hazırdaki tablo halini alıvermekte. Sanki cehennem ateşiyle, aleviyle bu tablo içerisindedir. Onlar azarlanılarak, tehdit edilerek oraya itilivermektedirler. "Bu ellerinizin daha önce yaptıkları yüzündendir." Sizlerin bu görmekte olduğunuz şeyler adaletli bir cezadır. Daha önce ellerinizin yaptıkları sebebiyle siz bunu hak ediyorsunuz...586



2. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Toplayınız (şirkle kendilerine) zulüm edenleri ve onlara eş olanları; Allah'tan başka taptıklarını da, onlara cehennemin yolunu gösterin." (es-Sâffât, 37/22-23) Mürted, küfür ve şirk ehlinden olan zalimlerle birlikte haşredilecektir. Çünkü bunlar birbirlerine benzer sınıflardır. Onlarla nasıl bir çeşit alaylı ifadeyle konuşulduğu üzerinde düşünmek lazım. Dünya hayatında dosdoğru yola hidayet bulmadıkları için haydi şimdi onları o alevli ateşin, cehennemin yoluna iletin. O yolu onlara gösterin, (denilecektir.)

3. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Muhakkak Allah kâfirlere lanet etmiş ve onlar için alevli bir ateş hazırlamıştır. Onlar orada ebediyyen kalıcıdırlar. Hiçbir veli (dost ve yardımcı da) bulmayacaklar. Yüzlerinin ateşte evirilip çevirileceği o günde diyecekler ki: N’olaydı keşke biz Allah'a ve Rasûle itaat etseydik..." (el-Ahzab, 33/64-66) Şanı yüce Allah kâfirlerin rahmetinden kovulacağını, onlar için alevli bir ateş hazırladığını, onların orada ebediyyen kalacaklarını, kendilerini kurtaracak hiçbir kimse bulamayacaklarını, bu arada ateşin onları herbir yandan çepeçevre kuşatacağını vurgulamaktadır. Temennilerine gelince, onun gerçekleşme ihtimali yoktur. Çünkü bu temennilerinin zamanı geçmiştir.


CENAZE NAMAZI VE İLGİLİ Dİ⁄ER HUSUSLAR
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Andolsun ki biz Ademoğullarını şerefli ve üstün kıldık. Onlara karada ve denizde taşıyacak vasıtalar verdik. Kendilerine hoş ve temiz rızıklar verdik ve onları yarattıklarımızın çoğundan oldukça üstün kıldık." (el-İsrâ, 17/70)

Gerçekten yüce Allah Âdemoğlunu şerefli kılmış, yarattıklarının çoğuna onu üstün yaratmıştır. Onun şerefli ve üstün oluşunun görüntüleri hayatta çok açık ve nettir. Bunlardan birisi yüce Allah'ın onu yarattığı şekildir. Ona bağışlamış olduğu yeryüzünde halifelik makamına getirilmesi ile uyumlu fıtrî istidadlardır. Ona etrafındaki kâinatı, o hayattaki görevini yerine getirmesine yardımcı olacak şekilde müsahhar kılmış, emrine vermiştir. Meleklerin O'na secde etmelerini isteyerek onu şereflendirmiş, Kur'ân-ı Kerim'de bunu sözkonusu ederek bu şereflendirilişini ebedileştirmiştir.

Yüce Allah hayatta iken insanı üstün ve şerefli kıldığı gibi, ölümünden sonra da onu şerefli ve üstün kılmıştır. Bu da teşriîyle belirlediği yeni aşamaya hazırlanması için yıkanması ve temizlenmesi, sükûnet ve vakar kafilesi tarafından kabrine taşınması, namazının kılınması, Allah'ın onu şerefli ve üstün kılmasına yakışır bir şekilde defnedilmesiyle ortaya çıkmaktadır.

Ölümü Hatırlamak ve Yüce Allah’a Kavuşmaya Hazırlık

Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Onun (yerin) üzerindeki her canlı fanidir. Celal ve ikram sahibi Rabbinin yüzü ise kalıcıdır." (er-Rahman, 55/26-27); "Bir de azık edinin, şüphesiz ki azığın en hayırlısı takvadır ve ey üstün akıl sahibleri benden korkun." (el-Bakara, 2/197); "O günde malın da, evladın da hiç faydası olmaz. Allah'a salim bir kalb ile gelmiş olanlar müstesnâ." (eş-Şuara, 26/88-89)

İnsanların çoğu dünyaya yönelir, dünyanın güzellikleri ve çekiciliklerine aldanır. Dünyada ebedi kalacaklarını sanırlar. O bakımdan şehvet ve arzularına eğilir, itaatleri önemsemez olurlar ve ansızın ecelleri gelip, onları bulduğunda, önceden gönderdikleri amelin dışında hiçbir şeye sahib olmadıklarını anlayıverirler...

Selef-i salih dünyanın hakikatini bildiğinden ötürü ona meyletmediler. Âhiret için amel ettiler, dünyada iken tevbe ettiler, Rablerine karşı takvalı hareket ettiler... İmam Şafiî -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- şöyle diyor: 587

"Şüphesiz Allah'ın vardır uyanık kulları,

Dünyayı terkedip, fitneden korkmaktır yolları.

Nazar ettiler dünyaya, anlayıverdiler

Hiçbir canlıya onun yurt olmadığını

Onu bir deniz bellediler de

Yol aldıkları gemi oldu, salih amelleri."

Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "Lezzetleri kesip biçeni çokça anınız."588 Ölüm ansızın gelir, kapıları çalmaz. Kapıcılar onun içeriye girmesini engelleyemez. O küçüğe de gelir, büyüğe de. Birisini diğerinin yerine kabul etmez. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "O ecelleri gelince ne bir an geri bırakabilirler, ne de ileri alabilirler." (el-A’raf, 7/34)

Bundan dolayı ölümün kaçınılmaz olarak geleceğine kesinlikle inanan insanın buna hazırlanması gerekir. Yüce Allah: "Her nefs ölümü tadacaktır." diye buyurmaktadır. O halde samimi tevbe etmekte, Allah'a dönmekte, itaate sarılmakta, masiyetlerden uzak durmakta, hak sahiplerine hakları vermekte eli çabuk tutmalıdır. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmaktadır: "Her kimsenin bir başkasına namus, şeref ve haysiyetinde veya herhangi bir hususta yaptığı bir haksızlık varsa, dinarın ve dirhemin olmayacağı bir gün gelmeden önce bu gün ondan helâllık dilesin. (Çünkü dinar ve dirhemin olmadığı o günde) eğer (haksızlık yapanın) salih bir ameli varsa, yaptığı haksızlık kadar salih amelinden alınır. Eğer hasenâtı yoksa bu sefer arkadaşının kötülüklerinden alınır, onun üzerine yükletilir."589

Ölüm sağlıklı olana da, hasta olana da ansızın geliverir. Bundan dolayı hayattan sonrası için hazırlanmak gerekir. Orada kabirlere bırakılacağız ve ölümden sonra dirilişe kadar orada kalınacaktır. Sonra cennet veya cehennemde ebedî kalınacak yere geçilecektir.


Yüklə 1,61 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   31




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin