OĞUZ KAĞAN DESTANI
Asya Hunlarının Türk kültüründeki en önemli mirası Oğuz Kağan Des-tanı'dır. Çok eski destanlar tarihin tek bir dönemini, tek bir dönemin şahsiyetlerini, tarihteki tek bir olayı yansıtmazlar. Birbirinden farklı ve uzak dönemlerde geçmiş olaylar, farklı dönemlerin kahramanları destanlarda tek bir kahraman etrafında birleştirilebilir. Bu durum destan araştırmalarında katman (tabaka) sözüyle ifade edilir. O hâlde eski bir destanda farklı dönem ve kahramanları yansıtan çeşitli katmanlar bulunabilir. Hatta yalnız tarihî dönem ve kahramanlar değil, bir milletin mitolojisi, kozmogoni (yaratılış) ile ilgili inançları da destanın en eski katmanlarını oluşturabilir. İşte Oğuz Ka-
56 Ahmet B. ERCİLASUN
ğan Destanı da böyle bir destandır. Kanglı, Karluk, Kıpçak boylarının ortaya çıkışı ve Oğuz Kağan tarafından onlara bu adların verilişi destandaki tabakalaşmayı (katmanlaşmayı) çok açık bir şekilde yansıtır; çünkü anılan boyların her biri farklı zamanlarda oluştuğu hâlde destan bunu Oğuz Kağan'ın şahsında aynı zamanda birleştirmiştir.
Türk mitoloji ve kozmogonisi bu destanın ilk katmanını oluşturur. Oğuz Kağan'ın gökten gelen ışık içindeki kızla evlenmesi ve bu evlilikten Kün (Güneş), Ay, Yıltız hanların doğması göğün yaratılışını temsil eder. Hem ışık gökten gelmiştir; hem de güneş, ay ve yıldız gök (uzay) cisimleridir. Oğuz Kağan'in göl ortasında bulunan ağaç kovuğundaki kızla evlenmesi ve bu evlilikten Kök (Gökyüzü), Tağ ve Teŋiz (Deniz) hanların doğması ise yeryüzünün (yer-su) yaratılışını temsil eder. Gök (atmosfer), dağ ve deniz yeryüzüne ait cisimlerdir (Ögel 1971: 139-140). Bu simgeleştirme Köl Tigin bengü taşındaki "üze kök tengri - yukarıda mavi gök, asra yagız yir kılındukda - aşağıda kara yer kılındığında" ifadesine tam tamına uygun düşmektedir. Öte yandan Oğuz Kağan Destanı'nın 17. yüzyıl varyantı Şece-re-i Terâkime'nin bir yerinde Türk'ün oğlu Tütek'in, bir başka yerinde ise Oğuz'un Keyûmers zamanında yaşadığının belirtilmesi (Ergin: 24,55) ö-nemlidir. Keyûmers, İran efsanesine göre ilk insandır; bir nevi Farslann Âdem'idir. Onunla çağdaş olan Oğuz da Müslümanlıktan önceki Türk anlayışında ilk insan kabul edilmiş olabilir.
Oğuz Kağan Destanı'nın ikinci katmanı, İskit hükümdarları Bartatua -Maduva (=Alp Er Tonga = Afrâsiyâb) ve onların Ön Asya seferleridir. Gerçekten Bartatua ve oğlu Maduva nasıl Kafkasları aşarak Anadolu, Suriye ve Filistin'e dek uzanmışlarsa Oğuz Kağan da Kafkasları aşmış ve aynı bölgelere seferler düzenlemiştir. Oğuz Kağan Destanı'nın üçüncü katmanının asıl kahramanı olan Motun'un ise hiçbir zaman Ön Asya seferi olmamıştır. O hâlde Oğuz Kağan Destanı'ndaki Ön Asya seferleri Alp Er Tonga (Maduva) ile ilgilidir ve bu seferler, destanın ikinci katmanını oluşturur. Oğuz Kağan Destanı'nın Reşideddin varyantını yayımlayan Zeki Velidi Togan bunu kesin şekilde ortaya koymuştur. Ziya Gökalp da daha 1331 yılında Oğuz Han, Afrâsiyâb ve Şah İsmail'in, "aynı menkabenin muhtelif şekilleri gibi" göründüğünü tespit etmiştir (Gökalp 1977: 49).
Oğuz Kağan Destanı'nın üçüncü ve en önemli katmanı, M.Ö. 209-174 arasında Hun yabgusu olan Motun'la ilgilidir. Destan kahramanı Oğuz Kağan ile tarihî şahsiyet Motun'un aynı kişi olduğu, en eski Sinologlardan Joseph de Guignes'den (1757) beri ileri sürülmüş ve bilim dünyasında genel kabul görmüştür. Ziya Gökalp da 1925'te basılan Türk Medeniyeti Tarihi adlı eserinde Mete (Motun) ile Oğuz Han'ın aynı şahsiyet olduğunu çeşitli
TÜRK DİLİ TARİHİ 57
karşılaştırmalar yaparak kabul eder (Gökalpl976: 58-59). Gökalp'tan sonraki Türk bilim adamları ve edebiyat tarihçileri de Oğuz-Motun aynılığını genellikle kabul etmişlerdir. Oğuz-Motun ayniyetinin temel motifi baba-oğul mücadelesidir. Bu sebeple Motun'un, babası Tuman ile mücadelesini, en eski Çin tarihlerinden biri olan Han Şu'dan aynen aktarmak yerinde olacaktır:
"(Tou-man) Çan-yü'nün Mo-tu (Motun) adlı (bir) veliahtı vardı. Sonradan sevdiği (bir) Yen-cı'dan oğlu olmuş ve Tou-man, Mo-tu'yu uzaklaştırıp (bu) küçük oğlunu başa geçirmek istemişti; bu sebeple Mo-tu'yu Yüe-cı'lara rehin olarak göndermişti. Mo-tu rehin bulunduğu sırada Tou-man, Yüe-cı'lara ani (bir) saldırı düzenlemişti. (Bunun üzerine) Yüe-cı'lar Mo-tu'yu öldürmek isteyince, Mo-tu onlardan cins (bir) at çalıp kaçarak (ülkesine) geri dönmüştü. Tou-man onu çok güçlü ve cesur bularak on bin atlının komutanlığına getirmişti. Bundan sonra Mo-tu öten oklar yaptırarak atlılarını okçu olarak eğitmiş ve (şöyle) emretmişti: 'Öten okumu attığım yere (ok) atmayanların başı kesilecektir.' (Sonra) ava çıkarak öten okunu attığı (yere) nişan almayanların derhal başını uçurtmuştu. Bundan sonra Mo-tu cins atını oklamış, yanındakilerden bazıları (bu hedefe) ok atmaya cesaret edemeyince hemen (onların) başını vurdurmuştu. Kısa bir süre sonra yeniden öten okunu sevdiği eşine atmış, etrafındakilerin bir kısmı korkup ok atmaya cesaret e-demeyince onların da başını vurdurmuştu. Kısa bir zaman sonra Mo-tu ava çıktığında öten okunu Çan-yü'nün cins atına atınca çevresindekilerin hepsi de (aynı hedefi) vurmuştu. Böylece Mo-tu yanındakilere güvenebileceğine kanaat getirmiş ve babası Tou-man'la birlikte ava çıktığında, Tou-man'a ok atınca çevresindekilerin hepsi de (onu) izleyip Tou-man'ı hedef alarak öldürmüşlerdi. Sonra (Mo-tu) üvey annesini, kardeşini ve kendisine itaat etmeyen ileri gelenleri öldürtmüştü. Böylelikle Mo-tu kendini Çan-yü ilân ederek başa geçmişti (M.Ö. 209)" (Onat vd. 2004: 5-6).
Çin tarihindeki bu anlatım, efsaneyle karışmış olsa da olayın çekirdeğini meydana getiren baba-oğul mücadelesi gerçek olmalıdır. Yukarıdaki metnin kaynağı olan Çin tarihi Han Şu, Pan Ku (M.S. 32-92) tarafından yazılmıştır. Motun'un ölümünden 250 yıl kadar sonra yazılan bu tarihe bazı olay ve motiflerin efsaneleşerek yansımış olması tabiîdir. Söz gelişi Motun'un atını ve eşini öldürterek askerlerini eğitmesi, M.Ö. 209 tarihi için bile kabul edilmesi güç bir olgudur. Türklerdeki bir âdet Çinliler tarafından anlaşılmamış veya rivayet zaman içinde değişikliğe uğramış olabilir. Kâşgarlı Mahmud'un Dîvânü Lügati't-Türk'üne göre Türkler atına, kızına ok yarışı yaparlardı. Ol mening birle ok attı kızlaşu cümlesi, kızlaşu kelimesine örnek olarak verilmiştir (DLT II 1941: 221); "o, benimle kızına (kazanan kızı -cariyeyi- almak üzere) ok yarıştırdı" demektir. Divan'daki ol mening birle ok
8 Ahmet B. ERCİLASUN
Dostları ilə paylaş: |