2.1.3. KLASİK SONRASI DEVİR
Çağatay edebî dilinin klasik devri 1600'de sona erer. Son Şibanlı hükümdarları Abdullah Han ile oğlu Abdülmü'min'in 1598'de ölümü üzerine Türkistan'daki birlik sona erer; ülke parçalanır. Buhara ve Hive hanlıkları ve 18. yüzyılda da Hokant hanlığı kurulur. "Hanlıkların gerek kendi iç savaşları ve gerek birbirleriyle olan bitmez tükenmez kavgaları Orta Asya Türklüğünün kuvvetini kökünden sarsmış ve Rusların Türkistan'ı kolayca istilâsına yol açmıştır." Buhara 1868'de, Hive 1873'te, Hokant 1876'da Rus Çarlığına bağlanmıştır (Eckmann 1996: 208-209).
424 Ahmet B. ERCİLASUN
"17. asırda Kâşgar'da ve Fergana şehirlerinde Çağatayca", "resmî dil ve kültür dili olarak Farsçadan daha fazla" kullanılmıştır. Muhammed İvaz'ın yıldıznamesi ve bazı vakfiyeler bunu göstermektedir. 18. yüzyılda bu bölgede "basit dinî kitaplar, akaide ve fıkha ait tercümeler, tasavvuf ve ahlâka ait risaleler, menâkıp kitapları, halk hikâyeleri ve mahallî vekayinameler Çağatayca olarak telif veya Farsçadan tercüme edilmiştir." Muhammed Sadık, Muhammed Niyaz başlıca tarih yazarlarıdır (Köprülü 1945: 318).
17. yüzyılda Mâverâünnehir'de, yergi şiirleriyle tanına Turdî, "sûfıyane lirik şiirleri" ile tanınan Baba Rahim Meşreb, şöhreti İdil boylarına ulaşan, "hakkında birçok menkıbeler rivayet edilen" Sûfî Allahyar, Yesevî tarzını devam ettiren Kul Şerif, Hive'de Vefaî; 18. yüzyılda Mâverâünnehir'de Nevbetî, Abdullah Macid Harabatî, Gazı, Meşreb-i Sanî, Hüveydâ, Şeykalî, Hîve'de Mevlânâ Yahya, Seyyid Muhammed Ahund, Beyzâ, Pehlivan Kulı Revnak, Kadı Muhammed Neşatî, Molla Muhammed Niyaz Münşî (Köprülü 1945: 320-321) klasik sonrası Çağatay edebî dilinin başlıca temsilcileridir.
Klasik sonrası devrin en önemli ismi hiç şüphesiz Ebülgazi Bahadır Handır. Ebülgazi Bahadır, 17. yüzyılın Hîve hanlarındandır. Çengiz Han soyundandır. Şibanlı sülâlesinin Yadigâr kolundandır (Köprülü 1945: 316). 1603-1663 yılları arasında yaşamıştır. 1620-1642 yılları kardeş kavgalarıyla geçti. Bu dönemde Ebülgazi çok hareketli ve maceralı bir hayat yaşadı; 10 yıl Safevîlerin yanında kaldı; Teke ve Mangışlak Türkmenleri arasında dolaştı. 1642'de Ürgenç'e, birkaç yıl içinde de bütün Harezm'e hâkim oldu ve Hîve tahtına oturdu. Çağatay Türkçesinin önemli nâsirlerinden olan Ebülgazi Bahadır Han Farsça, Arapça ve Moğolca bilmekteydi (Ergin ŞT: 10-11).
Ebülgazi Bahadır Han iki eser yazdı: Şecere-i Terâkime, Şecere-i Türk.
1660'ta yazılan Şecere-i Terâkime, Oğuzname'nin Çağatayca varyantıdır. Oğuzname'nin 14. yüzyıl başlarında Türkmenler arasında yaşayan varyantı veya daha büyük bir ihtimalle Doğu Türkçesinde mevcut olan, fakat bugüne ulaşmayan bir nüshası Reşideddin tarafından Farsçaya çevrilerek "Târih-i Oğuzân ve Türkân ve Cihângirî-i u" adıyla Câmiü't-Tevârîh içine konmuştu. Ebülgazi Bahadır Han'ın bu eserden faydalandığı muhakkaktır. Fakat o, içlerinde yaşadığı Türkmenlerden de bazı rivayetleri eserine katmıştır. Bu bakımdan Şecere-i Terâkime, Reşideddin Oğuznamesiyle birlikte Oğuz Kağan Destanı'nın İslâmî rivayetinin en önemli kaynağıdır. Oğuz Ka-ğan'dan sonraki efsanevî Türk-Oğuz tarihi (sözlü tarih) de sadece bu iki eserden öğrenilebilmektedir.
Ebülgazi Bahadır Han, Şecere-i Terâkime'yi sade bir Çağatay Türkçesiyle yazmıştır. Şöyle diyor: "Barça bilir] kim bizdin burun türkî târîh aytkanlar, Arabî lugatlarını koşup tururlar ve Fârisîni hem koşup tururlar ve
TÜRK DİLİ TARİHİ 425
Türkîni hem sec' kılıp tururlar; özlerimi) hünerlerin ve üstâdlıklarını halkka ma 'lûm kılmak üçün. Biz munlarnıŋ hiç kaysısını kılmaduk. Anıŋ üçün kim bu kitâbnı okuguçı ve tıŋlaguçı elbette Türk bolgusı turur; bes Türklerge Türkâne aytmak kerek; tâ olarnıŋ barçasıfehm kılgaylar" (Kononov: 6).
Bu parça Muharrem Ergin tarafından bugünkü Türkçeye şöyle aktarılmıştır:
"Hep bilin ki, bizden önce Türkçe tarih söyleyenler Arapça lugatleri katmışlardır ve Farsçayı da katmışlardır ve Türkçeyi de seci kılmışlardır. Kendilerinin hünerlerini ve üstâdlıklarını halka malûm kılmak için. Biz bunların hiç birisini yapmadık. Onun için ki: Bu kitabın okuyucusu ve dinleyicisi elbette Türk olacaktır. Tabiî Türklere Türkâne söylemek gerek. Tâ ki, onların hepsi anlasınlar." (Ergin ŞT: 19).
Şecere-i Terâkime'nin birçok nüshası vardır. Samoyloviç tarafından bulunan ve Rus İlimler Akademisi Kütüphanesine verilen Nuri İşan nüshası Türk Dil Kurumu tarafından 1937'de tıpkıbasım olarak neşredilmiştir. En eski nüsha olan Taşkent nüshası, yedi nüsha ile karşılaştırılarak 1958'de Andrey N. Kononov tarafından yayımlanmıştır: Rodoslovnaya turkmen, Moskva-Leningrad 1958. Kononov, karşılaştırmalı metin (Arap harfleriyle), Rusça tercüme ve eserin gramerini vermiştir.
Muharrem Ergin 1970'lerde (tarih yok), Tercüman 1001 Temel Eser dizisinin 33. olarak Kononov metnini Türkiye Türkçesine aktarmıştır. Eserde Kononov metninin tıpkıbasımı da vardır.
Şecere-i Terâkime üzerindeki son ilmî yayın Zuhal Kargı Ölmez'e aittir: Şecere-i Terâkime (Türkmenlerin Soykütüğü), Ebulgazi Bahadır Han, Ankara 1996. Bu çalışmada transkripsiyonlu metin ve gramatikal dizin vardır.
Ebülgazi Bahadır Han'ın ikinci eseri Şecere-i Türk'tür. Bahadır Han bu eseri tamamlayamadan ölmüş, son kısımlarını oğlu Ebülmuzaffer ve Anuşa Muhammed Bahadır Han yazmıştır. Eser, esas itibariyle atalarının ve ayrıntılı olarak kendi döneminin tarihidir; fakat Türklerin efsanevî tarihlerinden de parçalar ihtiva eder.
Eserinin girişinde Bahadır Han "bu târîhni yahşi ve yaman barçaları bilsün tip Türk tili birlen ayttım. Türkîni hem andak aytıp-men kim beş yaşar oglan tüşünür. Bir kelime Çagatay Türkîsindin ve Fârisîdin ve Arabîdin koşmay-men, rûşen bolsun tip" demektedir (Çağatay 1963: 229). Metni bugünkü Türkçeye şöyle aktarabiliriz: "Bu tarihi, iyi ve kötü, herkes bilsin diye Türk dili ile söyledim. Türkçeyi de öyle söyledim ki beş yaşındaki çocuk anlar. Bir kelime Çağatay Türkçesinden ve Farsçadan ve Arapçadan katmadım, açık olsun diye."
426 Ahmet B. ERCİLASUN
Şecere-i Türk, 18. asırdan itibaren Batı'da ve Rusya'da tercüme edilip yayımlanmıştır.
Türkiye'de 1864'te Ahmed Vefık Paşa tarafından, 1925'te Rıza Nur tarafından yayımlandı. Saadet Çağatay 1963'te, eserden bazı parçalan transkripsiyonlu olarak "Türk Lehçeleri Örnekleri I'de neşretti. Şecere-i Türk üzerinde Selçuk Üniversitesinde Kâzım Karabörk tarafından bir doktora tezi yapılmıştır: Şecere-i Türk Üzerinde Bir Sentaks Çalışması, Konya 1995. Transkripsiyonlu metni de ihtiva eden bu çalışma henüz yayımlanmamıştır.
19. yüzyılın başlıca edebî merkezleri Hive ve Hokant'tır. Hive'de Munis Harezmî (1778-1829), Âgehî (1809-1874), Kâmil Harezmî (1825-1899), 19. yüzyılın ikinci yarısında Muhammed Rahim Han (Fîrûz), Tabîbî, İvaz Otar gibi şairler yetişti. Muhammed Rahim Han'ın yazdığı ve 1909'da Hive'de taş baskısı olarak basılan Mecmûatü'ş-Şuarâ-i Fîruzşâhî adlı antolojide 33 şair, her şairden seçilmiş 101 ve toplam 3333 şiir vardır. Eckmann bunlardan bazılarının isimlerini verir: Âciz, Âkil, Beyanı, Esed, Gazî, Hakîrî, Kemalî, Racî, Sadık, Sadî, Sultanî, Şinasi, Ümidî (Eckmann 1996: 210-216).
Hokant'ta 1810-1822 arasında hanlık yapan Ömer Han kendisi şair olduğu gibi, sarayında da 70'ten fazla şair vardı: Nemenganlı Fazlî, Gülhanî, Hâzık, Mahmur, Mücrim. Ve üç kadın şair: Mahzûne, Üveysî, Ömer Han'ın karısı Nadire. Hive'de olduğu gibi Hokant'ta da bir antoloji hazırlanmıştır. Fazlî'nin yazdığı Mecmûa-i Ömer Han'da 75 Ferganalı şairin şiirleri yer almaktadır. 1822-1842 arasında hanlık yapan Ömer Han'ın oğlu Muhammed Ali (Madali) Han da şairdi (Eckmann 1996: 217-228).
19. yüzyılın ikinci yarısında Hokant'ta ceditçi şairler de yetişti: Mukî-mî, Furkat, Zevkî, Zari.
Janos Eckmann'ın son devir şairleri hakkında malûmat veren ve bazılarının şiirlerinden örnekler sunan yazısı önemlidir: "Çağatay Edebiyatının Son Devri (1800-1920)", TDAY Belleten 1963, Ankara 1964.
Gönül Alpay da "XIX. Yüzyıl Özbek Edebiyatı" adıyla (TDAY Belleten 1973-1974) bu dönem üzerinde bir inceleme yayımlamıştır. Bu incelemeden de 19. yüzyılın ikinci yarısına ait birkaç ismi ilâve edebiliriz: Almaî, Muntazır, Nimetullah oğlu Mîrî, Kâmî.
Dostları ilə paylaş: |