Türk edebiyatının islamiyet'ten önce ve îslamî dönem genel tasnifi içinde; Türk Halk Edebiyatı kendine has yerini almaktadır. Bu edebiyat



Yüklə 1,6 Mb.
səhifə15/34
tarix12.12.2017
ölçüsü1,6 Mb.
#34567
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   34

c. Yapılanna Göre Türküler: Türküler hece ölçüsünün her kalıbı ile söylenir. Beşli'den başlayarak onaltı'lıya kadar, hecenin her ölçüsünün kalıbında türkülerinüz vardır. Bu durum, türkünün bağımsız bir kuruluş, ya da tür ol-madığının, sözden çok ezgi ile bağlantılı olduğunun kanıtıdır.

Türkülerin yapışı çok değişiktir. Bu biçimlerin dışında da türkü vardır. Türküler ekseriyetle anonim eserlerdir. Türküler, mahalli ağız isimlerine (Urfa ağzı. Eğin ağzı, Rumeli gibi); beste ve makamlarına (Kaya başı, Türkmdni gibi) ve konulanna göre çeşit çeşittir. Türküler bu esaslara göre sınıflandırılırlar. Türkü şekil yönünden koşmaya benzer. Yalnız kıtalar çok defa beş veya altı mısradan meydana gelir. Kıtalarda son veya son iki mısra-

183


lar umumiyetle tekrarlanır. Şarkı ile türkü arasında şekil benzerliği vardır. Aralarındaki fark, birinin aruz, öbürünün hece vezniyle yazılmağıdır. Türküler 11 'li veya 8'li, 7'li hece vezniyle söylenmiştir.

Burada en yaygın olanlanndan birkaçının isimleri ise şöyledir: " Mani kıtalanndan kurulu türküler; dörtlüklerle kurulu, dördüncü mısraları nakarat olan türküler; dörtlüklerle kurulu türküler, betleri dörtlük, nakaratı tek mısra olan türküler; Bentleri dörtlük, nakaratı iki mısralı olan türküler; bentleri dörtlük, nakaratı üçlük olan türküler; bentleri de, nakaratları da dörtlük olan türküler; bentleri dörtlük, nakaratları beşlik olan türküler; üçlükten kurulu Türküler; bentleri üçlük, nakaratı tek mısra olan türküler; bentleri üçlük, nakaratları iki mısra olan türküler; bentleri de nakaratları da üçlüklerle kurulu türküler; bentleri üçlük, nakaratları dörtlük olan türküler; iki mısralı türküler; bentleri iki, nakaratları bir mısralı olan türküler; bentleri de, nakaratları da iki mısralı olan türküler; bentleri iki, nakaratları altı mısralı türküler.. vb'leri" bulunmaktadır.219

Şimdi de bu türkülerden birkaç örnek vermeye çalışalım:

Aşk Türküleri

Söğüdün yaprağı narindir narin içerim yanıyor dışanm serin Zeynep 'i bu hafta ettiler gelin Zeynebim Zeynebim anlı Zeynebim Üç köyün içinde şanlı Zeynebim

Zeynep bu güzellik var mı soyunda Elvan elvan güller kokar koynunda Arife gününde bayram ayında Zeynebim Zeynebim anlı Zeynebim Üç köyün içinde şanlı Zeynebim

Zeynep 'e yaptırdım altından tarak Tarada zülfünü gerdana bırak Görüşmek isterim yollarım ırak Zeynebim Zeynebim anlı Zeynebim Üç köyün içinde şanlı Zeynebim

Zeynep 'in alı var alı neylesin Al yanak üstüne şalı neylesin Bu yosmalık dururken malı neylesin Zeynebim Zeynebim anlı Zeynebim Üç köyün içinde şanlı Zeynebim

184

Zile 'nin yolları dardır geçilmez Soğuktur suları bir tas içilmez Anadan geçilir yardan geçilmez Zeynebim Zeynebim anlı Zeynebim Üç köyün içinde şanlı Zeynebim220



Tören Türküleri

Gelin gelin allı gelin has gelin Ak elinde ben olayım tas gelin Kalbindeki tasaları keş gelin Ölmeyince sakın yardan ayrılma

Gelin güzel ama azıcık bönce Gelinin beli yüzükten ince Dayanamazlar gelin seni görünce Ölmeyince sakın yardan ayrılma

Ay île güneş doğdu ucadan Şavkı vurdu pencereden bacadan Uykusuz kaldın geçen geceden Ölmeyince sakın yardan ayrılma 22]

8. Güzelleme

Daha çok sevda üzerine yazılan şiirlerdir. Bir kimseyi, bir güzeli, bir yeri, tabiatı övmek maksadıyla da söylenen şiirlere Güzelleme denir. Halk şair-lerinin bir adı da aşık tır. O, bir güzele tutkundur. Yahut gelenek onu ille de bir güzele tutkun eder. Pek çok aşık, saz calip şiir söylemeye, bir güzelin sevdasına düştükten sonra veya rüyada aşk badesin! içtikten sonra başlar. Bu, çok defasında yaşayan bir güzel değildir. Bu, güzellik idealidir. Veya çevresindeki bir güzelin realitesinden uzaklaşıp yeni çizgiler, daha güzel renkler ve huylara benzetilmiş hayallerdir. Bu hayallerin bütün vasıftan mübalağalı ve mükemmeldir. Bu yüzden halk şiirinde güzelin anlatılması benzer kişiler ve kalıplar halindedir. Bunların en güzel örnekleri Karacaoglan 'da çoktur.

Ayrıca Güzellemek, kuvvetli tabiat tasvirlerinin de konusudur. Sevinci ve açışı ile aşkın, sevdanın ifadesi ile beraber, güzellemelere giren konularda birir de ayrılıktır. Halk şiirleririin en güzelleri sevda ve ayrılık üzerine yazılan güzellemeler de söylenmiştir. Halk şiirindeki güzelleme, Divan şiirindeki medhiyenin karşılığıdır.

185


Güzelleme

Dinleyin ağalar medhin eyleyim Elma yanaklımın kara kaslınım O gül yüzlerine kurban olayım Dal gerdanlımın da sırma saçlımın

O yarin açılmış gülü göncedir Boyu fidan beli gayet incedir Mutabık fakirce hemen bencedir ipek poşulumun güneş başlinun

Bir yol öpemedim kara gözünden Geçilmez ki cilvesinden nalından Hokka dehanından şirin söyinden Kiraz, dudaklımın inci dişlimin

Aşık oldum cemalinin gülüne Al kınalar yakmış sedef eline Bir gönül bağlıdır her bir teline Henüz çağı on üç on dört yaşlımın

Bin deyiş söylerim her gidişme Evvel sevip sonra terk edişine Noksanı girdin mi sen de düşüne O turunç memeli beyaz döşlümün222

Noksanî

Çukurova bayramlığın giyerken



Çıplaklığın üzerinden soyarken

Şubat ayı kış yelim koğarken

Cennet demek sana yakışır dağlar

Ağacınız yapraklarla donanır Taşlarınız bir birliğe inanır Her çiçekler bağnnızda gönenir Pınarınız çağlar akışır dağlar

Rüzgar eser dallarınız, atışır Kuşlarınız birbiriyle ötüşür Ören yerler bu bayramdan pek üşür Sünbül niçin yaslı bakışır dağlar

Karac'oğlan size bakar sevinir Sevinirken kalbi yanar göğünür Kımıldanır hep dertleri devinir Yas île sevincim yıkışır dağlar223

Karacaoğlan

186


9. Koçaklama

Yiğitliği, yiğitleri öven, savaşlardan bahseden kahramanlık şiirleridir. Divan şiirindeki Hamasi Destan durumundadır. Bunların çoğu, ya Dadaloğlu ve Genç Osman gibi siyasi çatışmalara katılan şairlerin eserleridir. Veya Yeniçeri şairlerüün malıdır. Fakat Koçaklama, deyince asıl akla gelen Köroğlu'dur. Köroğlu'nun menkabevi hayatım saran şiirlerin çoğu bunlardır. Köroglu ve etrafındakiler, bu şiirlerde mübalağalı bir ifade ile adam öldürür, kelle keser, yol kapatır, baş alır. Halk şürinde destan unsuriannın yaşaması Kucaklamalarla olmuştur.

Koçaklama

iki koçak bir araya gelende Gürelim ne işler meydan içinde Kesilir kelleler boşalır kanlar Yeğin olur leşker meydan içinde

Oklar uçup gider sahanlar gibi

Merd de aşıp gider aslanlar gibi

Kılıçlar oynaşır ceylanlar gibi

Kesilir ne başlar meydan içinde Yiğitler çağrışır yaman gün olur Allah Allah derler yüksek ün olur Çarka çarha döğüşicek hun olur Hasmın arar koçlar meydan içinde

Köroğluyum medhim merde yeğine

Koç yiğit değişmez, cengi düğme

Sere serpe gider düşman önüne

Ölümü karşılar meydan içinde224

Köroglu Şahlar şahı divan açar Divan gümbür gümbürlenir Merd dayanır na-merd kaçar Meydan gümbür gümbürlenir

Yiğit kendini öğende

Oklar menzili değende

Şeş-per kalkana değende

Kalkan gümbür gümbürlenir Ok atılır kal 'asından Hak saklasın belasından Köroglu 'nün narasından Her yan gümbür gümbürlenir225

Köroglu


187

10. Taşlama

Taşlama; "yeren, kötüleyen ve alay eden şiirlerdir." Beğenilmeyen kimseleri, adetleri, huyları kötülemek, onlarla alay etmek için söylenmiştir. Halk Edebiyatındaki taşlama türü. Divan Edebiyatındaki hiciv ve hezi manzumeleri karşılığdır. Hiciv ve mizah unsurlanna aynı zamanda yer verilir. Güldürerek iğneler.

Taşlamaların konulan, ferdî ve sosyaldir. Aşık; önce bazı kişilerin kötü yönlerim ele alarak, onu hicveder. Fakat bu olay, sadece bir şahsa bağh kalmayıp, hemen sosyallesin Bu olay, ferdî olmaktan çıkıp, sosyal bir yapıya kavuşur. Taşlamaların bazılannda daha da geniş bir yapı görürüz. Bunlarda halk şairi belli kuvvetleri yermekten de ileri geçerek bütün bir devri, mevcut düzeni taşlamaya koyulur. Parça parça kötülükleri birleştirip kendince bir bütün kurar ve onu yerer.

Halk geleneğinin kuvvetli olduğu dönemlerde taşlamalar düzeltici bir vazife de görmüştür. Çeşitli şer kuvvetleri halkın aşıkların dilme düşmekten çekinmişlerdir. Ama günümüzdeki taşlamalar tarihî misyonunu kaybetmiştir. Bugünkü Taşlamalar, daha çok hedef aldığı kişileri bütünüyle " yok etmek" için söylenmektedir.

Birkaç Taşlama örneği vermeye çalışahm:

Taşlama

Bir vakte erdi ki bizim günümüz Yiğit belli değil mert belli değil Herkes yaraşma derman arıyor Deva belli değil dert belli değil



Adalet kalmadı hep zulüm doldu Geçti şu baharın gülleri soldu Dünyanın gidişi acayip oldu Koyun belli değil kurt belli değil

Başım ayık değil kederden yastan Ah attikçe duman çıkıyor/esten Haraba yüz. tuttu bezm-i gül-istan Yayla belli değil yurt belli değil

Çark bozulmuş dünya ıslah olmuyor Ehl-i fukaranın yüzü gülmüyor Aşık Ruhsatî dediğim bilmiyor Kalem belli değil hat belli değil226

Ruhsatî


188

Ormanda büyüyen adam azgını Çarşıda pazarda insan beğenmez. Medrese kaçkını softa bozgunu Selam vermek için kesan beğenmez

Elin kapısında karavaş olan Burunu sümüklü gözü yas olan Bayramdan bayrama bir tıraş olan Berbere gelir de dükkan beğenmez

Aleme ta 'n eder yanma varsan •» Seni yanıltır bir mesele sorsan Bir cim çıkmaz eğer kamım yorsan Camiye gelir de erkan beğenmez

Dağlarda kırlarda gezen bir yörük Kimi tımar sipah kimisi bölük Bir elife dili dönmeyen hödük Şehr-istana gelir ezan beğenmez

Bir çubuğu vardır gayet küçücek Zu'm-ıfasidince key f getirecek Kırık çanağı yok ayran içecek Kahvede fağfuri fincan beğenmez

Yaz olunca yayla yayla göçenler Topuz kokusundan şehre kaçanlar Meşe yaprağım kıyıp içenler Rumeli Yenicesi duhan beğenmez

îş gelmez elinden gitmez bir kare Aslında neslinde giymemiş hare Sandığı gömleksiz duran mekkare Bedestene gelir kaftan beğenmez22?

Kazak Abdal 11. Ağıt

Ağıt; "Halk şiirinde ölen bir kimsenin ardında söylenen, onun meziyetlerim belirten, ölümünden duyulan üzüntüleri dile getiren şiirlerdir." Divan Edebiyatındaki mersiyeler durumundadır. Bunların menşeini eski Türklerde-ki ölenin ardından ayin yapmak adetine, yani "yuğ törenleri"ne kadar götürebiliriz. Bugün de Doğu ve Orta ve Güney Anadolu' da ölü için ağıt yakmak geleneği vardır. Belli bir zaman içinde ölü evini ziyarete gelen herkes, bilhassa halk şiiri geleneğine yabancı olmayanlar, duygularım şiir halinde anlatır ve yalan da olsa ağlarlar. Böyle yakılan ağıtlar tam anonimlik vasfına

189

sahiptir. Daha ilk söyleyenin ağzından çıkarken bile öteki ağıtlarda büyük ölçüde malzeme alır. Halk şairleri de ağıtlar söylemişlerdir. Bunların öteki anonim ağıtlardan farkı belli kişilerin eseri olmasıdır. Aşıklar, daha çok, ö-lümü çevresinde yankılar uyandıran kimseler için ağıt söylemişlerdir Delikanlı iken veya yeni evli iken ölenler, bir hileye, bir düzene kurban gidenler, ölümleri bir ailenin veya zümrenin yıkımma sebep olan kimseler gibi. Halk şairleri sel, zelzele, salgın hastalıktan gibi büyük felaketler için yazılan şiirle-re de ağıt adım vermektedir.



Ağıt

Mızıka çalındı, düğün mü sandın Al beyaz bayrağı gelin mi sandın Yemen'e gideni gelir mi sandın

Döngel ağam döngel dayanamiram Uyku gaflet basmış, uyanamiram Ağam öldüğüne inanamiram

Ağam yolladım Yemen iline Çifte tabancalar tahmis beline Ayrılmak olur mu taze geline

Döngel ağam döngel dayanamiram Uyku gaflet basmış, uyanamiram Ağam öldüğüne inanamiram

Akşam olur mumlar yanar karşımda Bu ayrılık cümle alem basında Gündüz hayalimde gece düşümde

Döngel ağam döngel dayanamiram Uyku gaflet basmış, uyanamiram Ağam öldüğüne inanamiram

Koyun gelir kuzusunun adı yok Sıralanmış küleklerin sudu yok Ağamsız da bu yerlerin tadı yok

Döngel ağam döngel dayanamiram Uyku gaflet basmış, uyanamiram Ağam öldüğüne inanamiram228

Erzurum köylerinin birinde iki camış (manda) otlarken döğüşmeye başlar. Halk ayırmaya cesaret edemez. Sahibi olan ve o gün güvey girecek damadı çağırırlar. Mandalar her günkü elbisesi içinde göremedikleri sahiplerini tanıyamaz boynuzlayıp öldürürler. Düğün yarıda kalır:

190

Camışlan vurdum kira bayıra Döğüşe doğuşu (y)endi çayım Güveğiye deyin gelip ayıra



San da camış yaraladı yarimi Eğdi boynuzunu döktü kanımı

Bo günlerde cumadır Cuma Hamama gidersem saçımı yuma Ben seni sevmişem ellere deme

San da camış yaraladı yarimi Eğdi boynuzunu döktü hanımı

Bo günlerde pazardır Pazar Kelkit mollaları çeyizim! yazar Tektir gelir şimdi tebdili bozar

San da camış yaraladı yarimi Eğdi boynuzunu döktü kanımı

Bo günlerde salıdır salı

Ak duvak üzerine damlayor kam

Böğründen vurulmuş çıkmıyor canı

San da camış yaraladı yarimi Eğdi boynuzunu döktü kanımı

Camışlan bağlayın yanıma yakın Cenazemi kılın öğleye yakın

San da camış yaraladı yarimi Eğdi boynuzunu döktü kanımı229

Ağıt


Sefil baykuş ne gezersin bu yerde Yok mudur vatanın illerin hani Küsmüş müsün selamımı almadın Şeyda bülbül şirin dillerin hani

Ecel tuzağım açamaz mısın Açıp ta içinden kaçamaz mısın Azad eyleseler uçamaz mısın Kırık mı kanadın kolların hani

191

Bir kuzu koyundan ayn ki durdu Yemez mi dağların kuşuyla kurdu Katardan ayrıldın şahin mi vurdu Tumanı teleklerin tellerin hani



Aç mısın yok mudur ekmeğin aşın Odan ne karanlık yok mu atasın Hanidir güveğin hani yoldaşın Hani kapın bacan yolların hani

Kara yerde mor menekşe biter mi Yaz baharda ishak kuşu öter mi Bahçede alışan çölde yatar mı Uyan garip bülbül güllerin hani

Bunda yorgan döşek yastık var mıdır Bu geniş dünyada yerin dar mıdır Dalın tahta duvar önün yar mıdır Yeşil başlı sunam göllerin hani

Körpe maral idin dağlanmızda Dolanırdın solu sağlanmızda Taze fidan idin bağlanmızda Felek mi budadı dalların hani

Gelinlik esvabın dar mı biçildi Düğününde acı şerbet içildi îlikle dügmele göğsün açıldı Noldu kemer beste bellerin hani

Alışmış kaşların var mı kınası Ala idi o gözlerin binası Kocaldın mı on beş yılın sunası Yok mudur takatin hallerin hani

Emmim kızı aç kapıyı gireyim Hasta mısın halin hatırın sarayım Susuz değil misin bir su vereyim Çaylarda çalkanan sellerin hani

Yatarsın gaflette gamsız kaygusuz Ninni halam ninni kalma uykusuz Hem garip hem çıplak hem aç hem susuz Felek fukarası malların hani

Her gelip geçtikçe selam vereyim Nişan-gah taşma yüzün süreyim Kaldır nikahım yüzün göreyim Ne çok sararmışsın hallerin hani

192


Civan da canına böyle kıyar mı Hasta başın taş yastığa koyar mı Ergen hza beyaz bezler uyar mı Al giy allı balam şalların hani

Daha seyran-gdha çıkamaz mısın Çıkıp da bağlara bakamaz mısın Kaldırsam ayağa kakamaz mısın Ver bana tutayım ellerin hani

Sen de Hıfzı gibi tezden uyandın Uyandın da taş yastığa dayandın Aslı Hanım gibi kavruldun yandın Yeller mi savurdu küllerin hani230

Hıfzî


12. Muamma

Saz şairlerinin çözümü muayyen bilgiler gerektiren manzum bilmece mahiyetindeki eserleridir. Eşya ve şahıs isimleri ile ilgili olurlar. Divan Şii-rindeki lügaz ve muammaya benzerler. Böyle şiirler, en çok aşıkların karşılıklı birbirini imtihan etmelerinde kullanılır. Bunları söylemekte ve çözmekte usta olan, karşısındakini mat eden aşık büyük şair olarak kabul edilmektedir. Bir imtihanda yenilen, öteki aşığın bulunduğu ortamlarda saz calip şiir söylemek hakkını kaybediyor, sazını getirip usta olana teslim ediyor. Bu manzum bilmeceler halk dilindeki bilmecelerden epey farklıdır Muammaların hemen hepsi, menkabevi İslam Tarihine, îslam nutolojisine telmihler taşıyan ve onlar bilinmedikçe çözülmesine imkan olmayan şiirlerdir. Bunları tertipleyen, şiir haline getiren bir kişi vardır. Şiirin altında bu sanatçının adı söylenmiştir. Daha çok günlük hayatın ve sosyal çevrenin akislerinı veren anonim halk bilmecelerinden bu bakımdan ayrılırlar. Muammaların hemen hemen hepsi imtihan sahnelerinde kurulduğu için irticalin bunda yeri çok büyüktür. Sözlü geleneğe daha fazla dayalıdır. Yazılı örnekleri azdır.

Aşık Şem'î'nin Sulukahve'deki 1823 yılının ilkbaharında Karamanlı A-şık Kenzî ile karşılıklı muamma asmaları dillere destan olmuş bir sanat olayıdır.

Bir sabah Aşık Şem'î'ye bir dostu gelerek Sulukahve'ye bir aşığın uğradığım ve kahveye bir muamma astığım söyleyerek bir kağıda yazılan muammayı Aşık Şem'î'ye uzatır. Muamma şudur:

Ol nedir ki muallaktır kaşanesi Temeli yok üstad kendi kurar anı Zinciri var, kemendi var hem şanesi Sakit durur lakin yakar nice canı.

a» Dilçin, Cem, a. g. e., s. 342-343

193

Aşık Şem'î, kendisini er meydanma çağıran bu muammaya karşı hemen orada bir muamma hazıriayıp dostuna vererek kahvedeki muammanın yanma asmasını söyler. Aşık Şem'î'nin muamması da şöyleydi:



Üç harflidir ağyarı çok Dostu azdır, hem yari çok Aşık olan tanır anı, Nadir gezer, efkarı çok

İsmi vardır döner dilde Eserleri doğru yolda Yeri meçhul, ayn belde Bir şahtır ki izman çok

Sırrı açar sim vermez Hem saraya gelip girmez Sem 't söyler, aklı ermez Dili durmaz ikrarı çok

Kısa sürede iki aşık arasında bu muamma düellosu bütün şehirde duyulur. îki aşığın karşılaşacağı günü şehir halkı merakla bekler. Gün gelir çatar. îki aşık, yüzlerce meraklının huzurunda karşılaşırlar. Şiirli sohbete başlarlar. Önce bir taksim, sonra semaîler, divanlar. Sıra muammalara gelir. Aşık Şem'î, Aşık Kenzî'nin muammasın! sazıyla cevaplar:

Sinek gibi hırs yoluna uçup gidilmez Ankebut gibi temelsiz tuzak kurulmaz Günçu Vahdet bize mesken ezel-kan, Emretmeyince bu aşk bir cevap verilmez

Ehl-i dil olanlar, muamma halloldu, örümcek diye seslenirler. Sıra Aşık Şem'î'nin astığı muammaya gelir. Aşık Kenzî eline alır sazım, başlar söylemeye:

Dinledim süzdüm erenler sözün, Hatiften bir ses bir şah gibidir. Bu mahsulüdür sağlam bir özün, Yabancı değil dil agah gibidir

Üç harfli bir çok metin aradım Daldım ummnana zemin aradım Buna mahrem birfatin aradım Bulunmadı işim eyvah gibidir

Kenzî der ki geçmişiz alemden Bülbül anlar benim bu nalemden Belki beyanın geçmiş halemden Dilhanem harap tebah gibidir

194


Aşık Şem'î, sazım eline alır, muammasını açıklar:

Üç harfli aşk sultanımız değil mi Ağyar-ı aşk düşmanımız değil mi O bir şahdır bulunmaz her gönülde Bitim boş bir cismanımız değil mi

İsmi döner aşıkların dilinde Gezer daim doğruların yolunda Yeri anın seher vakti gülünçle Bizim her an cananımız değil mi

Sırrı verir nihan eyler ezelden Sünuhatı Hüda-yı Lem-yezelden Verir sofa daim hoşluk güzelden Her nefhası gülistanınız değil mi

Sem 'î söyler aklım hayran karında Gönül müştak, gezer anın zannda Yarine yar, gözümüz yok ağyannda Bu hal dilde elhanımız değil mi

Bundan sonra iki aşık hoşça kucaklaşır, toplanan para ve hediyeleri Şem'î, Aşık Kenzî'ye bırakır. O geceki sanat sohbeti son bulur.231

Çıldırlı Aşık Şenlik (1850-1914) Ardahan'da Aşık İzanî ile bir kahvehanede karşılaşırlar. Aşık îzanî daha önce yazıp bir mendil içinde kahvehaneye astığı muammasını çözmesi için Aşık Şenlik'e üç gün süre tanır. Aşık Şenlik, muammanın kaç harf, kaç nokta olduğunu sorar. Aşık îzanî bir harf fazla söyler.

Aşık Şenlik, üç gün üç gece uğraşır, üç hoca sürekli kendine yardımcı olur, sonunda muammayı çözer. Karşılıklı soruşma ve atışmalarla muamma deryasına dalan iki aşık sazlarıyla şöyle konuşurlar:

Aldı îzanî: A; Osman eline salmışam seda Ardahan şehrim yakacam od'a Bir inci düşürdüm derya ummanda Ara ki bulasın biçare Şenlik

Aldı Şenlik: Eğer yaradanım bir fırsat verse Nuranî pirlerim imdada gelse Yedi kat yer altta bir nokta olsa Arayıp bulacam Aşık İzanî

195

Bir iki kıtadan sonra Aşık Şenlik bir müjde halinde muammanın harflerim sunar:



Muamman bulunsa kalan alınır Askerlerin bölük bölük bölünür Evveli Kaf sonu Ya 'da bulunur İnşallah bulmuşam Aşık îzanî

Aşık îzanî. Şenlik'in muammayı çözdüğünü anlayınca onu övmekten kendini alamaz:

Çıldır karaşında sen ehl-i irfan Aşıklar üstadı bilirsin erkan Ey aziz kardeşim ben sana mihman Yaradan yar olsun Baba Şenlik'i

Yine de îzanî ortaya konan ödülden kendisine pay vermesin!, sazım al-mamasmı Aşık Şenlik'ten bekler ve muammayı kelime olarak da açıklaması-m ister:

Çıldır sancağında aladan ala

îzant'ye hasım gelipsen böyle

Eğer bilirisen ismini söyle

Yaradan yar olsun Baba Şenlik'i

Alır Şenlik:

Budur siz Gül Şenlik'in muradı Nurani pirlerim rüyada dedi Kahvehane ocağı okunur adı Arayıp bulmuşam yazık îzanî

İzanî her şeyden ümidini keser. Şenlik ne sazdan ne paradan söz etmiyordu. Yine de Şenlik'e son defa seslenir:

Gurbet elde büktün benim betimi Azrail pençenle aldın canımı Bir izin ver bana göster yolumu Yaradan yar olsun Baba Şenlik 'i

Çünkü kara ettin benim yüzümü

Daim metheder söylerem sözünü

Bağışla Allah 'a gel ver sazımı

Yaradan yar olsun Baba Şenlik'i Çıldır sancağından arz geldim Erzurum 'dan İstanbul 'a nam saldım Eyvallah demişem sen usta oldun Yaradan yar olsun Baba Şenlik'i

Şenlik, bu sözler üzerine îzanî'ye acır, sazım ve ödülün yarışım ona verir.232

196


13. Nasihat

Halk şiirinde öğretici şiirlerdir. Bir şeyi belletmek, bir fikrin propagandasını yapmak için söylenmiş şiirlerdir, öğretici olmak çok yaygın bir vasıf olduğu için halk şairlerinin çoğunda ufak veya büyük ölçüde öğreticiliğe rastlanabilir. Sadece nasihat için yazılan atasözü destanlarından tütün da dinî-tasavvufî şiirlere varana kadar her çeşit şiir içinde didaktik unsura rastlanır.

Nasihat

Dinle sana bir nasihat edeyim Hatırdan gönülden geçici olma Yiğidin başına bir iş gelince Anı yad illere açıcı olma



Mecliste arif ol, kelamı dinle il iki söylerse, sen birin söyle Elinden geldikçe sen eylik eyle Hatıra dokunup yıkıcı olma

Dokunur hatıra kendisin bilmez Asilzadelerden hiç kemlik gelmez Sen eylik et de, o zayi olmaz Danlıp da başa kakıcı olma

Ü ariftir, yoklar senin bendim Dağıtırlar tuzağım, fendim Alçaklarda otur, gözet kendini Katı yükseklerden uçucu olma

Muradım, nasihat bunda söylemek Size layık olan, onu dinlemek Şev seni seveni, za'y etme emek Sevenin sözünden geçici olma

Karac'Oğlan söyler: Sözün başarır Aşkın deryasını boydan aşınr Seni bir mecliste hadi düşürür Kötülerle konup göçücü olma233

Karacaoğlan

Nasihat

Yaz gelip de beş ayları doğumca Akar boz bulanık selinden sakın,



Gurbet ilde kimse bilmez ahvalin Sen dür vatanında Hinden sakın

197


insanın kötüsü eylikten bilmez

Kursaksıza öğüt versen de almaz

İnsan çiğ süt emmiş itimat olmaz

Kapında hizmetkar kulundan sakın Kötü insan doğru gitmez yoluna Eyi insan hoş geçinir dilme Elini sunma ki yarin gülünç Dikeni var, batar, elinden sakın

Karac'Oğlan der ki: Eğlen gönlünü

Elinden bırakma nazlı yarını

Kimse bilmez ahvalini, halim

Yakınında olan komşundan sakın234

Karacaoğlan

Nasihat


Hey yar yavrularım sana emanet Gözlerinin yaşı akıp durmasın Yalvarırım öksüzlüğüm bildirme Arada boynunu büküp durmasın

Onlar hediyemdir salda yanında N'olur mezanmı göster sonunda Giyindir, kusandır bayram gününde Ellerin eline bakıp durmasın

îmamî ufacık körpe kuzular Değişmezmiş kaderdeki yazılar Aç koma ha! Kemiklerim sızılar Karatoprak beni yakıp durmasın235

Ahmet Aşık îmamî

14. Hikaye-Destan

Destan, hem nazım şekli, hem de nazım türüdür. Destanlar, çeşitli hadiselerin anlatıldığı manzumelerdir. Hikaye hüviyeti taşırlar. Savaş ve kahramanlık mahiyetindekilere koçaklama denmiştir.

Belli olaylar üzerinde yazılmış halk şiirleridir. Yalnız adları epope[en andırır. Temel karakteri vak'a anlatmaktadır. Fakat hiç birinde vak'anın reel \hikayesine rastlanmaz. Şair benzer kişiler içinde olayların en sivri noktalarına bir dokunur geçer. Destanlara konu veren vak'alar çeşitlidir. Günlük hayatın ufak tefek olaylarından büyük sosyal hareketlere kadar her cinsten hadiseyi içine almış olan destanlar vardır. Büyük bir kısmı güldürücüdür. Otlakçı Destanı, Tahta Kurursu destanı vb. Halk şairi, günlük hayatın küçük sıkıntılarım alaya almaktan hoşlanır. Öteki destanlar da böyledir. Kıtlık, salgın,


Yüklə 1,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   34




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin